3 Ocak 2024 – Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi, XV. Dönem, 5. Toplantı – Parçalanma

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

‘Postkolonyal Dönem Edebiyatında Savaş ve Barış’ teması ile XV. Dönemine giren Atölyenin 3 Ocak 2024 Çarşamba  günkü beşinci oturumunda Hatice Morkaya Nijerya ve tarihi hakkında genel bir bilgi verdi. Atölye’nin konusu olan  Chinua Achebe’nin (1930-2013) hayatı ve Parçalanma (1958) isimli kitap hakkında bilgi verdikten sonra Atölye katılımcıları kitabın tartışmasına geçtiler.

Nijerya, Afrika kıtasının batısında, Gine Körfezinin kıyısında yer alır. Kuzeyi Sahra çölünün devamı gibi çölleşmiş bir bölgedir. Güneyi Nijer nehri deltasının oluşturduğu bataklık bölge, orta bölümlerinde tropik ormanlar ve savanalar vardır. Böylesine değişik coğrafi özelliklerinin yanı sıra, çok çeşitli etnik toplulukların yaşadığı bir bölgedir. Nijerya’da farklı dil ve geleneklere sahip 250’den fazla etnik grup bulunur. 220 Milyona yaklaşan nüfusunun tahminen % 45’i Müslüman, %40’ı Hristiyan’dır. Ayrıca yerel dinlere inanan önemli bir nüfus vardır. En büyük üç etnik grup olan Hausa-Fulani, Yoruba ve İgbo’lar nüfusun %60’ından fazlasını oluşturur. Ayrıca az sayıda, tahminen elli bin beyaz yaşar. Hausa-Fulani’ler genellikle kuzeyde, Yoruba’lar güneybatıda ve Igbo’lar güneydoğuda yoğunlukta olmakla birlikte Nijerya’nın farklı bölgelerinde çeşitli kültürel özelliklere, dillere ve geleneklere sahip çok sayıda etnik grup yaşamaktadır. Geçmişte, Avrupalıların sömürgeleştirmesine kadar, her etnik topluluk kendi devletini kurmuştu. Ancak sömürgeleşme ile birlikte bu topluluk devletleri yıkıldı, merkezi sömürge yönetimleri kuruldu. Ülke 1800 yılına kadar Hollanda’nın, daha sonra İngiltere’nin sömürgesi oldu. 17,-18. Yüzyıllarda büyük bir köle ticaret merkezi olarak kullanıldı, öyle ki Afrika’da en fazla köleleştirme Nijerya’da yaşanmıştır. Köle ticareti döneminde en az 20 milyon Nijeryalı köle olarak satılmış ya da öldürülmüştür.

II. Dünya Savaşı sonrasında ülkede bağımsızlık hareketleri başlar, 1949’dan itibaren İngilizler Nijerya’nın yeni oluşmaya başlayan ‘elit’ kesimiyle anayasa çalışmaları yapar, 1954’te anayasa ilan edilir,  1959’da ilk seçimler yapılır ve 1 Ekim 1960’ta bağımsızlık resmen ilan edilir. 1967 Yılında ülkenin güneydoğusundaki Biafra Bölgesi bağımsızlığını ilan edince iç savaş çıkar, 3 yıl süren savaşın sonunda Biafra yenilir ve Nijerya yeniden tek devlet olur. 1960 Yılından 1999 yılına kadar genellikle askeri diktatörler tarafından yönetilir. Son 24 yıldır düzenli seçimler yapılmaktadır ve seçilmiş başkanlar tarafından idare edilmektedir.  2015 Yılından bu yana Nijerya’da iktidarda farklı siyasi gruplarından oluşan çatı partisi olarak Muhammedu Buhari’nin başkanlığında APC ( All Progressives Congress ) yer alır. Muhammadu Buhari, Nijerya’nın Hausa etnik grubundandır.

Nijerya petrol, doğalgaz, kömür, demir, altın, kurşun, çinko, tuz, lityum ve çeşitli madenlere, verimli tarım arazileri sayesinde tarıma (tahıllar, kakao, kahve, kakule, palmiye yağı gibi ürünler), geniş ormanlık alanları nedeniyle zengin ağaç ve orman ürünlerine, zengin su kaynaklarına sahiptir (nehirler, göller, sulak alanlarında zengin su kaynakları). Bu su kaynaklarının beslediği sulama, enerji üretimi ve taşımacılık için kullanılan değerlere sahiptir.  Bu sektörlerden elde edilen gelirlerle belirli bir refah düzeyi yakalansa da ülkede gelir dağılımındaki eşitsizlik önemli bir sorundur. Nüfusun 2/3’ü açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaktadır. Zengin ile fakir, şehirlerde yaşayanlar ile kırsal bölgelerde yaşayanlar, etnik gruplar, bölgeler ve sosyo-ekonomik statüler arasında da gelir dağılımı ve fırsat eşitsizliği yaşanır. Özellikle de  petrol ve doğal kaynakların dağılımındaki adaletsizlikler ülkenin gelir dağılımındaki dengesizliği etkileyen faktörler arasında sayılır.

Chinua Achebe, Afrika edebiyatının ve özellikle Nijerya edebiyatının önemli yazarlarından biri olarak kabul edilir. Modern Afrika edebiyatının en etkili eserlerinden bazılarının yazarıdır. Eserlerinde Batı Afrika’da yerel topluluğun yaşamını, kültürünü anlatırken, Avrupalıların gelişi ve etkisiyle değişen geleneksel yaşamın çatışmalarını, gelenek ile modernite arasındaki çelişkileri gözler önüne serer. Dil ve anlatım yeteneği, eserlerini güçlü kılan unsurlardan biridir. Ayrıca, Achebe’nin eserleri, Batı Afrika’nın, özellikle de Igbo kültürünün derinliklerini yansıtır.

Achebe, 1930 Yılında güneydoğudaki Igbo bölgesinde Hristiyan bir ailede doğar, Nijerya lbadan Üniversitesi’ne devam eder, 1953’te Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun olur. 1956 Yılında Londra, BBC’de yayıncı olarak çalışmaya başlar, sonraki yıllarda BBC Dış Haberler Yayın Direktörü olur, ardından Nijerya Radyo Televizyon Kurumunda çalışır.

1967 Yılın Nijerya’da yaşanan iç savaş sürecinde ayrılıkçı Biafra hükümetinden yana tavır alır, yeni kurulan Biafra devletinde büyükelçi olur, Biafra devleti yıkıldıktan sonra 1970’te bir süre ABD’ye gider. Daha sonra Nijerya Üniversitesi’ne araştırma görevlisi olarak atanır, bu üniversitede İngiliz dili profesörü olur, New York Bard Üniversitesinde de Dil ve Edebiyat Profesörü olarak görev yapar.

Romanlarını İngilizce yazar ve Afrika’da ‘kolonicilerin dili’ olarak bilinen İngilizceyi savunur. 1998’de geçirdiği trafik kazasıyla kısmi felç olduktan sonra ABD’ye geri döner ve 2013 yılında ABD’de ölür.

Achebe’nin romanları İgbo toplumunun geleneklerine, Hristiyanlığın onlar üzerindeki etkisine ve endüstri çağındaki ekonomik kaynak çatışmalarına dikkat çeker. Tarzı büyük ölçüde İgbo toplumunun sözel kültürüne dayanmaktadır. Öykü, atasözü, hitabet ve halk hikâyeleri olgularını birleştirip sunmaktadır.  Romanları bir toplumun parçalanışını ve çöküşünü anlatır. 

Atölyenin konusu olan Parçalanma kitabı, Igbo etnik grubuna mensup hayali bir köy olan Umuofia’da geçer. Igbo toplumunun kendi iç dinamikleri ve geleneksel yapısı, sömürgecilikle ve Batı etkisiyle karşılaştığında, yaşanan çatışmalar ve bu çatışmaların sonuçları romanın temelini oluşturur. Bu çatışmalar sonucunda toplumun parçalanışını, eski değerlerin ve geleneklerin nasıl yok olduğunu, kültürler arası etkileşimin karmaşıklığını ve sonuçlarını görürüz. Bu yönleriyle Parçalanma, kültürel çatışma, değişim ve toplumsal dönüşüm üzerine derinlemesine bir eser olarak kabul edilebilir.

Igbo kültüründen Nijerya’nın güneydoğusunda yaşayan bir halkın özgün ve zengin kültürel mirasını anlamalıyız. Igbo toplumu farklı bölgelerde ve alt gruplarda yaşadığından kültürü, bazı ortak özelliklere sahip olmakla birlikte çeşitlilik gösterebilir. Igbo kültürünün bazı temel özellikleri şöyle sayılabilir:

Dilinin yanı sıra sözlü gelenekleri ve öykü anlatımı önemlidir.

İnançları doğa, ruhlar ve tanrılarla ilişkilidir. Ofo, Chi ve Ala gibi tanrılar ve ruhlar önemlidir. Bununla birlikte bugün Hristiyanlık ve İslam, modern Igbo toplumunda da yaygın olarak pratik edilmektedir.

Kültürde danslar ve müzik önemli bir yer tutar. Özel günlerde ve kutlamalarda danslar ve ritüeller yapılmaktadır.

Igbo toplumunda aile, toplumun temel yapı taşıdır. Genellikle geniş aile yapısı ön plandadır ve aile bağları güçlüdür. Toplumda yaşlılara saygı önemlidir.

Igbo kültüründe el işleri ve sanat önemli bir yer tutar. Özellikle ahşap oymacılığı, dokuma işleri, seramik ve işlemeli kumaşlar bu alanda öne çıkar.

Maskeler ve ritüeller, geleneksel törenlerde ve özel kutlamalarda kullanılır. Bu maskeler genellikle ritüellerin bir parçası olarak kullanılır ve belirli anlamları temsil eder.

Parçalanma kitabı, ilk Hristiyan kolonicilerin ortaya çıktığı dönemin, yani 1600’lü yılların daha öncesini konu eder. Kitabın büyük bölümü Okonkwo ve ailesinin hikâyesi, çocukları ve eşleriyle ilişkisi, gündelik yaşamı, güreşteki zaferleri, kıtlık ve bolluk zamanlarındaki hâlleri üzerine kuruludur. Kabile veya klan da diyebileceğimiz bir toplumsal ortamda yetişen yazar, kitabın ilk bölümünde uzunca kabile kültürünü, geleneklerini, din ve mistik yaşamı son derece sade bir dille işler, özellikle sömürge dönemi öncesi Afrika kültürlerine dair önemli bilgiler verir. Romanın geçtiği yer Nijerya’nın doğusunda, denizden uzak, kısmen tropikal iklimin olduğu bir bölgedir. Burada yaşayan hayali bir kabile ve onun köyleri kurgulanır. Kabilenin adı Umuofia obodo (insanların toprağı) köyün adı Guedo (sarı bilek taşı)’dır.

Kitapta çeşitli kabile adetleri uzun uzun tanıtılır ;

Erkeklik, güç önemlidir, erkeklerin birden fazla eşi olabilir, eş sayısı aynı zamanda zenginlik ve güç gösterisidir, kadınlar, evli oldukları erkekle aynı kulübede değil çocuklarıyla ayrı kulübelerde yaşar. Köyde bir kral değil unvan sahibi erkeler vardır, en çok unvanı olan köyün sözcüsü gibidir, kararlar üzerinde ağırlığı varsa da genel olarak kararları erkekler birlikte toplanarak alırlar.

Köyün kadın bir kâhini vardır, dini olarak söylediği sözler kesin uygulanır, söyledikleri tartışılmaz çünkü o tanrı ve tanrıçaların sözcüsüdür. Kâhin ne derse kabile onu kabul etmek zorundadır. Arkadaşı Obieriko, Okonkwo’ya İkemefuna’nın öldürülmesi işine karışma der ama Okonkwo ise bunu zayıflık olarak görür, oğlu gibi sevdiği çocuğu kabile kuralları gereği gözünü kırpmadan öldürür.

Maskeli Egugvular kötü ruhları temsil eder. Maskelerini indirmeye çalışmak ölüm cezası gerektiren büyük bir suçtur. Dışlanmışlar, Osular diye adlandırılan insanlar saçlarını asla kesmezler, keserlerse öleceklerini düşünürler. Piton yılanı kutsal sayılır ve öldürülmez.

Pek çok kural ve gelenek vardır, bunlara uymayanlar için verilecek cezalar net olarak bellidir, kurban, adak, sürgün, öldürme en çok verilen cezalar olsa da hapishane yoktur..

Patatese benzeyen, vitamin ve mineral açısından zengin yam önemli bir bitkidir, plantain denen muza benzer bir bitki ile birlikte bu bölgedeki insanların en önemli yiyecek kaynağıdır. İnsanların gündelik yaşamda en çok zaman harcadıkları konu yam ekmek için tarla açmak, toprağı hazırlamak, ürün, hasattır. Hayvancılık bir diğer önemli uğraştır. Yam ekmek erkeklerin, fasulye, manyok gibi bitkilerin ekimi kadınların işidir.

Romanın başkişisi Okonkwo yam ekmek için tohum almaya gider, hediye olarak palmiye şarabı götürür, şarap önce kendisine ikram edilir. En yaşlıdan başlayarak erkekler şarap içerken kadınlar daha sonra ilk eşten başlayarak şarabı içebilirler. Kocanın unvanlarını simgeleyen halhalları ilk eş takabilir.

Şiddetin yasak olduğu Barış Haftası vardır ve bu haftada büyük toprak tanrıçasını onurlandırmak için komşulara kırıcı bir söz bile söylenemez. Ancak Okonkwo bu haftada karısını bir bahane ile döver ancak ardından kurban kesmek zorunda kalır. Yeni Yam Bayramında toprak tanrıçası Ani’ye şükranlar sunulur. Ani diğer her tanrılardan daha önemlidir. Bu bayramda süresince yam lapası ve sebze çorbası yenir. Okonkwo bayramları sevmez çünkü ona göre eğlenmek zayıflıktır ona göre.

Çekirgelerin gelişi sevinç yaratır, çekirgeler önemli bir besin kaynağıdır ve kızartılarak keyifle yenir.

Savaşçı erkekler savaş süresince kestikleri insan başlarını evlerine getirir ve onunla önemli günlerde palmiye şarabı içerler.

Kötülük ormanı vardır, orada yaşamak, ev yapmak yasatır. İkiz doğan çocuklar güçsüz olur denerek bu ormanda ölüme terk edilir.

İki unvan alan erkekler palmiye ağacına çıkamazlar. Ancak gençler palmiye ağacına çıkabilir. Onlar da işi bilmedikleri için ağacın özsuyunu alalım derken ağacı öldürürler ve eleştirilirler. Okonkwo buna üzülür ama yine de asla ağaca çıkmaz.

Evlenecek kız cildine sekoya yağı sürer, saçlarını tepede topuz yapar, göğsüne üç sıra kolye, koluna bilezikler, beline dört beş dizi bel kolyesi takar.

Atölye açısından kitap savaşçı bir klanda geçtiğinden şiddet içeren çok sayıda bölüme sahipti. “Okonkwo savaştan korkmazdı. O bir eylem adamı, savaş adamıydı. Babasının aksine, kan görmeye dayanabilirdi. Umuofia’nın son savaşında, evine bir insan başıyla dönen ilk o olmuştu. Üstelik onun beşinci başıydı bu ve henüz yaşlı bir adam da değildi. Köydeki hatırı sayılır birinin cenaze töreni gibi önemli vesilelerde, palmiye şarabını eve ilk getirdiği insan başıyla içerdi.”

Gelenekler de şiddet içeriyordu, “O yılki harman tıpkı bir cenaze töreni gibi acıklıydı. Çiftçilerin çoğu, bozulup çürümüş yamları topraktan çıkarırken gözyaşı döktü. Bir adam giysisini ağacın dalına bağlayıp kendini astı.”

Erkek merkezli yaşam, kadınların görülmez olması ya da önemsizleştirilmeleri eleştirildi. “Bir hafta önce, yaklaşmakta olan geleneksel bayramlarında yapılacakları görüşmek üzere düzenledikleri bir klan toplantısında bir adam onun fikrine karşı çıkmıştı. Okonkwo adamın yüzüne bile bakmadan , “Bu toplantı erkekler için,” demişti. Ona karşı gelen adamın hiç unvanı yoktu. Ona bu yüzden kadın muamelesi yapmıştı. İnsani duygular erkeklik kodları gereği erkeklere yasaktı. “O, öfke hariç hiçbir duygusunu açıkça göstermezdi. Sevgiyi belli etmek zayıflık işaretiydi, ona göre göstermeye değer tek şey güçtü.” “İçinizde kadın olmayı tercih edeniniz varsa, ben hala hayattayken Nwoye’nin (oğlu) peşinden gitsin ki onu lanetliyeyim.”

Kadınlar ancak Barış Bayramında nefes alabiliyor, önemseniyorlardı. “Atalarımızın buyruğu gereği toprağa ürün ekmeden önce bir hafta boyunca komşularımıza kırıcı bir söz dahi etmemeliyiz. Büyük toprak tanrıçamızı onurlandırmak için komşularımızla barış içinde yaşamalıyız. Ekinlerimiz ancak onun rızasıyla büyüyebilir. Sen büyük bir suç işledin.” Bunun üzerine değneğini sertçe yere indirdi. “Eşin hatalı, ama obine gelip üstünde sevgilisiyle yakalamış olsaydın bile, onu dövmekle yine de büyük suç işlemiş olurdun.”

Hukuk uygulamaları acımasızdı. “Nehrin karşı tarafındaki uzak bir tarladan ellerinde yamlarla dolu sepetlerle eve dönerken, gür ormanın içlerinden gelen bir bebek ağlaması işitmişlerdi. O ana dek sohbet ederek yürüyen kadınlar birden susmuş ve adımlarını hızlandırmışlardı. Nwoye ikizlerin çömleklere konup ormana atıldığını duymuş, ama daha önce hiçbirine rastlamamıştı.” “Bir adam kazara işlediği bir suç yüzünden neden bu denli ağır bir acıya maruz kalıyordu? Fakat uzun süre düşünmesine rağmen hiçbir cevap bulamadı. Hatta daha karmaşık düşüncelere sürüklendi. Eşinin doğurduğu ikizleri hatırladı. Onları ormana atmıştı. Ne suçları vardı ki? Tanrıça onların toprağa karşı suç sayıldıklarını ve yok edilmeleri gerektiğini buyurmuştu.” “Dağılıp parçalandığını gördüğü klanı için, akıl almaz biçimde kadın gibi yumuşadıklarını fark ettiği Umuofia’nın savaşçı erkekleri için üzülüyordu.”

Kadın ancak anne olarak kutsanır. “Doğru, çocuk babasına aittir. Ama baba onu dövdüğü vakit şefkati annesinin kulübesinde arar. Bir adam işler yolunda ve hayat tatlıyken babasının topraklarına aittir. Ama üzüntü ve acıyla karşılaşınca annesinin topraklarına sığınır. Annen oradadır, oraya gömülmüştür, seni korur. İşte bu yüzden anne yücedir deriz.”

Misyonerlerin gelişi toplumu parçalamaya adaydı. Parçalanmanın ayak sesleri duyulmaya başlamış, kendilerine yer açmaya, kendi değerlerini, yönetim anlayışlarını yerleştirmeye başlamışlardı. Uzaklardaki topraklarda erkeklerin gemilere bindirilerek meçhule doğru yola çıkıldığı söylentisi yayılmıştı bile. “Uzun yıllardır Afrika’nın farklı bölgelerine medeniyet götürme uğraşı veriyordu.” “Fakat onlar tahtadan ve taştan yapılma sahte tanrılara tapıyorlardı.”“Umuofia’da birçok erkek ve kadın bu yeni döneme karşı Okonkwo kadar güçlü hisler beslemiyordu. Beyaz adam gerçekten de kaçık bir din getirmişti, ama aynı zamanda bir ticaret binası inşa etmişti; ilk kez palmiye yağı ve tohumu yüksek fiyatlardan satılabilmeye başlamış, bu sayede Umuofia’ya epeyce para akmıştı.” “Umuofia halkı bu mübaşirlere karşı büyük bir nefret besliyordu, çünkü yabancıydılar, küstahtılar ve zorbaydılar.” “Beyaz adam çok akıllı. Sakin ve barışçıl bir halde gelip dinini getirdi. Aptallığıyla alay edip kalmasına izin verdik. Şimdiyse kardeşlerimizi kendi tarafına çekti.” “Bu anlamda benim kilisemin lideri İngiltere’de.” “Onun görüşüne göre her şey siyah ve beyazdan ibaretti ve siyah kötüydü.”

“Aptallıklarının bedelini ödediler, çok korkuyorum. Beyaz  hakkında hikayeler işittik; güçlü silahları ve iksirleri varmış, köleleri alıp deniz yoluyla götürüyorlarmış. Ama hiç kimse hikayelerin doğru olmadığını düşünmedi. Doğru olmayan bir hikaye yoktur.” Kitabın adı; Aşağı Nijerya’daki İlkel Kabilelerin Etkisizleştirilmesi

Atölye Takvimi aşağıdaki gibidir:

1931-2019Toni MorrisonSevilen (Sevgili)17.01.2024Kamer Badur-Eğilmez
1940J. M. Coetzee,Barbarları Beklerken31.01.2024Murat Tekelioğlu
1943Michael Ondaatjeİngiliz Hasta14.02.2024Yıldız Önen
1975Zadie Smithİnci gibi dişler28.02.2024Şengül Çiftçi
1961Arundhati RoyKüçük Şeylerin Tanrısı13.03.2024Ceren Aydos
1958Yan LiankeGünler aylar yıllar27.03.2024Aliye Zorlu
1952Jung ChangYaban kuğuları17.04.2024Nilüfer Uğur Dalay
1977Jesmyn WardSöyle Hayalet Şarkını Söyle1.05.2024Yasemin Kilit Aklar

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.