1 Mayıs 2024 – Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi, XV. Dönem, 12. Toplantı – Yaban Kuğuları

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

‘Postkolonyal Dönem Edebiyatında Savaş ve Barış’ temalı XV. Dönemine giren Atölyemizin 1 Mayıs 2024 tarihli 12. oturumunda Nilüfer Uğur Dalay bizlere  Çin tarihi ve kültürü hakkında bilgi verdi. Jung Chang’ın (1952) hayatı, edebi kişiliği, kitaplarında yaygın olarak işlenen temalar hakkında kısa bir açıklama yaptı. Atölye’nin konusu olan Yaban Kuğuları (1991) kitabının içeriğiyle yazarın yaşamının paralelliklerini genel hatlarıyla hatırlattıktan sonra kitabı Atölye katılımcılarının tartışmasına açtı.

Çin Tarihi

Çin edebiyatının kökenleri antik döneme kadar uzanır (MÖ 14. yüzyıl – MS 4. yüzyıl). Bu dönemde yazılmış olan metinler, klasik Çin edebiyatının temelini oluşturur. Konfüçyüs’ün eserleri ve ‘Büyük Öğreti’ ya da Konfüçyüsçülük, Taoizm ve Budizm’i birbirine uyumlu bir birleşme anlamına gelen ‘Üç Öğreti’ gibi metinler bu dönemde kaleme alınmıştır.

·         Çin tarihi, M.Ö. 1600’lerde Shang Hanedanı’nın başlangıcıyla şekillenmeye başlar. Ancak, Çin’in tarih öncesi dönemleri, Neolitik çağdan itibaren yerleşik toplulukların varlığına işaret eder. Yazılı kayıtlar ve belirli hanedanların kuruluşları genellikle Shang Hanedanı ile M.Ö.1600 tarihlerinde başlayan ve 1912 yılında Qing Hanedanı ile biten 9 ana hanedanlıktan oluştuğunu belgeler.

·         1912’de Qing Hanedanı’nın çöküşüyle, Çin’de hanedanlık dönemi sona erer ve cumhuriyetin ilanıyla modern bir dönem başlar. Hareket Xinhai Devrimi olarak adlandırılır. 1912 Yılında Sun Yat-Sen liderliğindeki Kuomintang (KMT= Ulusal Halk Partisi) ile Çin Cumhuriyeti kurulur ve ülke siyasi ve bölgesel istikrarsızlıkla, savaş ağaları ve farklı siyasi gruplar arasında çatışmalarla çalkalanmaya başlar.  

·         Savaş Ağaları Dönemi 1916 ile 1928 yılları arasında, Çin’in iç savaşlar, istikrarsızlık, merkezi otoritenin sarsılması ve bölünmüşlüğünün yaşandığı bir dönemde çeşitli bölgelerin farklı askeri liderlerin kontrolünde olduğu dönemi anlatır.

·         1921 Yılında Şanghay’da, Çin’in farklı bölgelerinden ve Marksist fikirlere sahip entelektüellerin bir araya gelmesiyle Çin Komünist Partisi (ÇKP) kurulur. 1927 Yılından itibaren ÇKP ve KMT arasında sürtüşmeler başlar ki bu bir dönemde Çin İç Savaşı’na döner. Savaş 1930’lardan 1949’a kadar devam eder ve ÇKP’nin zaferi ile sonuçlanır.

·         ÇKP ve KMT arasındaki tek ittifak ortak düşman Japonya’nın 1931 yılında önce Mançurya ardından Çin’in içlerine doğru ilerlemeye başladığı dönemde yaşanır. 1937-1945 Yılları arasında İkinci Çin-Japon Savaşı başlar Japon İmparatorluğu’nun büyük bir kısmı, özellikle Doğu Çin’i işgal eder. Bu dönemde ÇKP ve KMT ittifakı sürse de bir yandan da iç savaş sürer. 1949 Yılında ÇKP ve KMT arasında süren İç Savaşın sona erer.

·         1949 Yılında Mao Zedong liderliğindeki ÇKP Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan eder ve Çin’de tek parti yönetimi başlar. Mao’nun yönetimi altında büyük toplumsal ve ekonomik dönüşümler gerçekleştirilse de bazı politikalar ve kampanyalar büyük acı ve kayıplara yol açar, özellikle de Büyük İleri Atılım ve Kültür Devrimi dönemlerinde.

·         Mao’nun 1976 yılındaki ölümünden sonra, Çin ekonomik reformlarla birlikte daha açık bir piyasa ekonomisine geçiş yapmaya başlar ve bu, ülkenin ekonomik büyümesini ve uluslararası ilişkilerini büyük ölçüde etkiler. Sonrasında, Çin küresel bir ekonomik ve siyasi güç haline gelir. Bugün, Çin dünya sahnesinde önemli bir aktör olarak yer almaktadır.

Qing Hanedanı’nın çöküşü, bir dizi iç ve dış etmenin birleşimiyle gerçekleşir. Bu etmenler arasında siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel faktörler bulunmaktadır. 19.Yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa ülkeleri ve Japonya’nın yıkıcı dış baskıları, saldırganlığı ve emperyalist politikalarının artışı, özellikle, afyon bitkisinden elde edilen bir uyuşturucu madde olan opium’un yol açtığı Opium Savaşları (1839-1842, 1856-1860) Çin’i ciddi şekilde zayıflatır ve Qing Hanedanı’nın otoritesini sarsacak yabancı müdahalesine yol açar. Taiping İsyanı (1850-1864) gibi büyük isyanlar ve iç ayaklanmalar Qing Hanedanı’nın zayıf olan otoritesini daha da sarsar. Yeni teknolojilere, endüstriyel gelişmelere ve modernleşmeye uyum sağlama konusunda geri kalma ya da modernleşme eksikliği, dış müdahalelerin sonucu imparatorluğun zayıflığı, Çin topraklarının parçalanması ve yabancı egemenlik alanlarının oluşması halk arasında hanedanlığa olan güveni daha da azaltır ve hanedanlık dönemi sona erer.

İngiltere’nin Çin ile tarih boyunca ticari, diplomatik ve bazen de askeri boyutları olan karmaşık bir ilişkisi olmuştur. İngiltere’nin Çin ile olan ilişkileri genellikle ticaret üzerine kurmuştur. Bu ticaret 18. yüzyılın sonlarından itibaren Doğu Hindistan Şirketi aracılığıyla yürütülür. Doğu Hindistan Şirketi, İngiltere’nin Asya’daki ticari çıkarlarını yönetmek amacıyla kurulmuş ve zamanla genişleyen bir ticaret imparatorluğu haline gelmiştir. Doğu Hindistan Şirketi, özellikle Çin’in ipek, porselen ve çay gibi ürünleriyle ticaret yapmak ister. Ancak, Çin’in ticari kısıtlamaları ve dengelemek için Doğu Hindistan Şirketi’nin ödemek zorunda olduğu altın ve gümüş miktarı, İngiliz ticaretini zorlar. Buna rağmen, Doğu Hindistan Şirketi’nin Çin ile olan ticareti özellikle opium ticareti üzerinden genişletir.  Opium, Çin’de büyük bir talep görür. Ancak bu durum Çin’e bağımlılık getirir ve sosyal sorunlara, ardından da Opium Savaşları’na neden olur. Opium Savaşları, Çin’in iç işlerine müdahale eden birden fazla yabancı ülkenin katılımıyla gerçekleşir; temel aktör olarak İngiltere, diğer Avrupa devletleri ve ABD bu sürece dahil olur. Yabancı ülkelerin müdahaleleri, Çin’de büyük bir hoşnutsuzluk ve direnişe yol açar. Doğu Hindistan Şirketi’nin 1858’de feshedilmesinin ardından, İngiltere’nin Çin ile ticari ilişkileri İngiltere’nin genel ticaret politikasındaki değişimin bir parçası olarak doğrudan devlet kontrolü altında, özellikle 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında dış ticaretin genişlemesiyle, diplomatik ve ticari antlaşmalarla yürütülür.

Çin ve Japonya arasındaki ilişkiler savaşlar ve işgallerle süregider. 1.Çin-Japon Savaşı 1894 – 1895 yılları arasında Qing Hanedanı ile Japon İmparatorluğu arasında, Kore’nin hakimiyeti üzerine gerçekleşmiştir. Savaşın en önemli sonucu Asya’daki bölgesel hakimiyetin Çin’den Japonya’ya geçmesi olurken hem Qing Hanedanının hem de klasik Çin geleneklerinin meşruluğunu kaybetmesi olur. Daha sonra bu gelişmeler 1911 Devrimine neden olacaktır. 2. Çin Japon Savaşı 1930’larda ve 1940’larda Japonya’nın Çin’i işgali olarak bilinen dönemde yaşanır. Bu dönemde, Nanjing Katliamı gibi trajik olaylar yaşanır. Çin-Japon Savaşı, II. Dünya Savaşı’nın bir parçası olarak kabul edilir ve 1945’te Japonya’nın teslim olmasıyla sona erer. Savaş, Çin ve Japonya arasındaki ilişkilerde derin izler bırakır. Bugün bile tarihî ve diplomatik anlamda hassas bir konu olarak kabul edilir.

 1911 Çin Devrimi, ulusal bağımsızlık ve modernleşme arzusu etrafında şekillenir. Çin halkı, yabancı hakimiyetinin ve hanedanlığın sona ermesini ve ulusal egemenliklerini yeniden kazanmayı amaçlamaktadır. Monarşi yerine bir cumhuriyet oluşturma isteği ve Çin’in demokratikleşme süreci, devrimin önemli unsurlarıdır. Devrimin sonucunda 1 Ocak 1912’de, Sun Yat-Sen liderliğinde Çin Cumhuriyeti ilan edilir.

KMT’nin amacı, Çin’in ulusal birliğini, bağımsızlığını ve modernleşmesini teşvik etmektir. Sun Yat-Sen’in ‘Üç İlke’ olarak adlandırdığı prensipler (ulusal bağımsızlık, demokrasi ve refah) KMT’nin politik vizyonunu belirledi.

KMT, Çin Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında güçlü bir rol oynar ve Çin’de siyasi arenada etkili bir konuma gelir. Ancak, parti lideri Sun Yat-sen’in ölümünden sonra iç mücadeleler ve liderlik değişimleri yaşanır. İç savaş döneminde KMT, ÇKP ile çatışır ve sonunda anakara Çin’de iktidarı kaybederek 1949 yılında Tayvan’a çekilir.  Bugün, Kuomintang hala Tayvan’da önemli bir siyasi parti olarak varlığını sürdürmekte ve adanın siyasi hayatında aktif bir rol oynamaktadır. ÇKP 1949’da Çin’de iktidarı ele geçirerek Mao Zedong başkanlığında Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurar.

1900’lerin başında 396 Milyon kişi olan Çin’in nüfusu, 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti ilan edildiğinde 537.371.000 kişi, 2022 yılında 1.412.000.000 kişidir.

Çin Marksistleri, Marx’ın ve Lenin’in düşüncelerini temel alarak, Çin’in içinde bulunduğu dönemin koşullarında sosyalizmi ve komünizmi savunur. Ülkenin içinde bulunduğu koşullar altında çalışan sınıfın ve köylülerin haklarını savunmayı, toplumsal eşitliği ve adalete dayalı bir yapı oluşturmayı hedeflerler. Emperyalizme ve Çin’deki feodal yapıya karşı çıkarlar. Toplumsal dönüşümü ve ulusal kurtuluşu hedeflerler. Bu idealler, daha sonra ÇKP’nin ve Çin’in modern tarihindeki büyük değişimlerin temelini oluşturacaktır.  

Mao Zedong, ÇKP‘nin en etkili liderlerinden biridir ve hem ÇKP’nin hem de Çin’in tarihinde büyük rolü olur, Çin’in tarihinde kalıcı izler bırakır. Partiye uzun süre liderlik yaptığından partinin politik ve askeri stratejilerini belirlemede önemli bir etkiye sahi olur. Askeri başarısı dehası ve gerilla savaşı stratejileri, Çin İç Savaşı ve Japon işgali dönemlerinde partinin başarısında kilit rol oynar. Özellikle Uzun Yürüyüş gibi askeri operasyonlar, onun liderliğinde gerçekleşir. ÇKP’nin Çin Devrimi’ni gerçekleştirip, Çin’de iktidarı ele geçirmesi, devrimci ideallerin gerçekleşmesi ve de gerçekleşmemesinde Mao kilit bir faktör olur. Mao’nun başkanlığındaki Çin’de Büyük İleri Atılım ve Kültür Devrimi gibi hareketler, Çin’in kültürel, ekonomik ve siyasi dönüşümünde derin etkilere sahip olur. Ancak bu hareketler, büyük ölçüde eleştirilir ve geniş kitleler üzerinde olumsuz sonuçlar doğurur. Mao, kendi düşünce ve doktrinlerini geliştirir, Maoizm olarak bilinen bir ideoloji oluşturur, bu ideolojiyle Marksizm-Leninizm’i kendi koşullarına ve Çin’in ihtiyaçlarına uyarlamayı amaçlar.

Uzun Yürüyüş Ekim 1934-1935 tarihleri arasında ÇKP güçlerinin KMT güçlerinden kaçmak amacıyla yaptığı bir geri çekilme harekâtıdır. Komünistler Mao Zedong ve Zhou Enlai’nin komutası altında Jiangxi Eyaletinden başlayarak batıda ve kuzeyde 370 günde 9000 kilometreyi aşan dolambaçlı bir yolculuktan sonra Shanxi eyaletine yerleşirler. Uzun Yürüyüş ve Mao Zedong’un geri çekilme sırasındaki liderliği ona parti üyelerinin desteğini kazandırır. Jiangxi’den ayrılan gücün yalnızca onda biri kadar tamamlanan Uzun Yürüyüş’ün acı mücadeleleri ÇKP tarihinin önemli bir bölümünü temsil edecek ve Mao daha sonra partinin başına geçecektir. Yan’an, Uzun Yürüyüş’ün son noktası olup 1936-1948 yılları arasında kızıl siyasi üs kapsamında komünistlerin karargâhı olarak hizmet verir. Yan’an, Çinli komünistler tarafından devriminin doğduğu yer olarak bugün de kutlanmaktadır.

Büyük İleri Atılım ve Kültür Devrimi, Mao Zedong liderliğindeki Çin’de gerçekleşen iki büyük ve etkili sosyal, politik ve kültürel harekettir. Her ikisi de Çin tarihinde önemli dönüm noktalarını oluştururken beraberinde büyük tartışmalar ve olumsuz sonuçlar da getirir.

Büyük İleri Atılım (1958-1962) ile  tarımsal üretimde büyük bir dönüşümü hedeflenir. Kırsal bölgelerde toprak reformu ve kollektivizasyonu teşvik edilerek köylülerin topraklarını birleştirerek kolektif çiftlikler oluşturmayı amaçlar. Büyük bir endüstriyel dönüşümü hedefleyen hareket, köylülerin ve işçilerin çelik üretimine katkıda bulunmalarını ister. Ancak bu, tarımsal üretimde ve toplumun diğer alanlarında dengesizliklere neden olur. Yarattığı yoğun endüstriyel talep ve köklü değişiklikler, tarımsal üretimde düzensizliklere ve kıtlıklara yol açar. Bu dönemde ülke çapında ciddi gıda sıkıntıları yaşanır, milyonlarca köylü ve kentli açlıkla karşıya gelir, milyonlarca kişi açlıktan ölür.

Kültür Devrimi (1966-1976) proletarya kültürünün inşası adı altında ‘eski düşünce’, ‘eski kültür’ ve ‘eski alışkanlıklar’ ile mücadele etmeyi hedefler. Eski aşağılanır ve yok edilir. Gençlik ve devrimci gruplar aracılığıyla kamuoyunu aktive etmeye çalışılır, kitlelerin katılımı ve sınıf mücadelesinin yeniden canlandırılması hedeflenir. Toplumsal düzeni sarsarak ve devlet otoritesini zayıflatarak toplumsal karışıklıklara yol açar.  Çok sayıda insan hedef alınır, haksız yere suçlanır, şiddet ve zarar görür ve de ölür. Eğitim, kültür ve ekonomi gibi alanlarda ciddi zararlar oluşur.

Toplu cinayetlerin 50. Yılı  (1966-2016) ÇKP lideri Mao Zedung’un 1966 yılında ‘kapitalizmin etkilerini tamamen silmek’ için başlattığı Kültür Devrimi, 10 yıl süresince Çin Tarihinde tutuklama ve infazların en çok yaşandığı dönem olarak bilinir. Devrimin başlıca liderlerine “Dörtlü Çete” ismi verilir. Bu önderler Mao Zedong’un karısı Jiang Qing, Wang Hongwen, Zhang Chunqiao ve Yao Wenyuandır. Kültür Devrimi büyüdükçe Dörtlü Çete’nin üyeleri yönetimde ve ÇKP içinde etkili bir konuma gelir. Kızıl Muhafızlar’ın gücünden yararlanarak aydın eğitimi, öğretmen-öğrenci ilişkileri, bilim ve teknolojide temel kurallar gibi konular denetim altına alınır. Basın-yayın organları ve propaganda araçları ele geçirilir. 1976 yılında Mao’nun ölümü üzerine Dörtlü Çete’nin üyeleri güçlerini kaybederek hapse atılacak, 1981’de, Kültür Devrimi sırasındaki eylemleri nedeniyle yargılanacak, Jiang ve Zhang ölüm cezasına çarptırılacak ancak cezaları ertelenecek, Wang ömür boyu, Yao ise 20 yıl hapis cezası alacaktır.

Mao, kültürel devrim üzerine düşüncelerini ‘Küçük Kırmızı Kitap’ başlığıyla yayımlar. Bu kitap kısa sürede milyonlarca kopya olarak çoğaltılarak halka dağıtılır. Devrim döneminde 10 milyon kişi doğrudan öldürülür, 30 ila 45 milyon kişi ise kıtlık nedeniyle yaşamını yitirir, ‘karşı devrimci’ olarak nitelenen 20 milyon kişi ise ömürlerinin önemli bir bölümünü Çin komünizminin vahşetinin sergilendiği ceza evlerinde geçirir, pek çok köylü kollektivizasyona direndiği için öldürülür, üniversite profesörlerine insanlık dışı işkenceler yapılır. Kültür Devrimi’nin kalıntıları bugün Chengdu Müzesinde toplanmıştır. Müzeyi gezen gençler tarihte yaşananların tekrar yaşanabileceğine ihtimal vermemektedir: “Bu gibi çılgınlıklar bir daha yaşanmayacak. Sanırım Parti’miz, ülkemiz ve liderlerimiz asla bir daha böyle bir kötü yöne sapmayacak.”

            Bu hareketler, Çin’in modern tarihinde önemli ancak tartışmalı dönemlerdir, ikisi de Mao’nun liderliğinde gerçekleşir. Ülkenin siyasi ve toplumsal yapısında büyük değişikliklere yol açar, kıtlık ve ekonomik felaketlere yol açarak milyonlarca insanı yaşamdan koparır, toplumsal ve kültürel anlamda derin yaralar açar. Çin’de yaşayan birçok kişi için travmatik bir geçmişi temsil eder.

Mao döneminde uygulanan politikalar sanat, edebiyat ve kültürel ifadeler üzerinde ciddi kısıtlamalar getirir, birçok sanatçı, yazar ve kültürel figür, parti politikaları doğrultusunda eserler üretmek zorunda kalır, Kültür Devrimi Çin’in sanat ve kültür dünyasında önemli bir kopuş yaratır, politik bağlamın ağırlıklı olduğu dönem yaşanır. Süreç, Çin’deki sanat ve kültürel ifadelerin bugünkü durumunu da etkiler ve birbirinden farklı görüş ve değerlendirmelere yol açar. Bugünün Çin kültüründe hala önemli bir tartışma konusu ve değerlendirme nesnesi olarak kalır. Bazıları Mao döneminin getirdiği kısıtlamaları eleştirirken, diğerleri dönemin devrimci ideallerini ve toplumsal değişimi önemli bir miras olarak görmektedir. Kültürel Devrim dönemi, hâlâ Çin toplumunda derin bir tarihsel bellek ve hatta travma olarak yaşanmaktadır. Dönemin acıları, kayıpları, korkuları ve sosyal travmaları hala toplumun hafızasında canlı olarak yer etmektedir. Dönemde yaşanan sansür, kısıtlamalar ve sanatın politikleşmesi gibi unsurlar, o dönemin karanlık yönleri olarak görülmektedir. Bu konu hala Çin kültüründe bir tabu olarak yer almakta, üzeri örtülmeye çalışılmaktadır.

Mao Zedong’un 9 Eylül 1976 yılındaki ölümünden sonra ÇKP, bir dizi politika değişimi, yeniden yapılanma ve reform sürecine girer. Daha sonra gelen liderler, Mao’nun devrimci ideallerini devam ettirmek ve Çin’i modernize etmek için çaba harcar. Deng Xiaoping gibi liderler, Mao dönemindeki radikal politikalardan uzaklaşarak, ekonomik reformlar ve dışa açılma politikalarını benimser. 1978 Yılından sonra ‘Dört Modernizasyon’ adı verilen ekonomik, tarımsal, endüstriyel ve askeri alanlarda yeniden yapılanma hareketleri başlatılır.

Bu dönemde ÇKP’nin liderliği, bir yandan Mao döneminin mirasını korurken, aynı zamanda daha pragmatik ve ekonomik odaklı bir yönetim anlayışını benimser.  Daha sonra gelen liderler, ekonomik büyüme, teknolojik ilerleme ve uluslararası ilişkilerde etkili olma konusunda Çin’in pozisyonunu güçlendirmek için çeşitli politikaları hayata geçirir. ÇKP, zaman içinde ideolojik değişimler ve liderlik rotasyonları yaşar. Ancak parti, Çin’in siyasi ve ekonomik yapısını şekillendirmeye ve ülkenin dünya sahnesindeki etkisini artırmaya devam eder, büyür ve piyasa ekonomisine geçiş yapar, Deng Xiaoping’in liderliğindeki reformlar, özel sektörün ve yabancı yatırımın önünü açar. Bu süreçte, Çin dünya ekonomisinde önemli bir oyuncu haline gelir ve ÇKP, ülkenin siyasi yapısında önemli bir rol oynamaya devam eder.

ÇKP, Çin’de bir dizi ahlaki ve toplumsal değeri vurgulamış ve teşvik etmiştir. Eşitlik ve adalet ilkelerini vurgulayarak toplumsal eşitlik için çaba sarf etmiş, toplumun farklı kesimlerine daha fazla eşitlik ve adalet sağlamak için politika ve programlar geliştirmiştir. Yoksulluğun azaltılması ve refahın artırılması için büyük çaba harcamış, yoksullukla mücadelede önemli adımlar atılmış ve milyonlarca insan yoksulluktan kurtarılmıştır. Eğitim önemli bir odak ve ilgi noktası olarak alınmış, eğitimin yaygınlaştırılması ve kalitesinin artırılması için çeşitli programlar geliştirmiş, bilim ve teknolojiye yatırım yaparak ulusal kalkınma desteklemiştir. ÇKP çevre koruma ve sürdürülebilir kalkınma konularına daha fazla odaklanmış, çevre kirliliğiyle mücadele için politika ve yasal düzenlemeler geliştirilmiş, yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmış ve çevre koruma çabaları artırılmıştır.

Çin’de ‘Dört Modernizasyon’, Deng Xiaoping liderliğindeki reform döneminde, 1978’den itibaren belirlenen ve ülkenin modernleşmesini hedefleyen dönüşüm programıdır. Bu modernleşme alanları tarımsal modernizasyon, endüstriyel modernizasyon, bilimsel ve teknolojik modernizasyon, askeri modernizasyon olarak belirlenmiştir. Dört Modernizasyon Dönemi içinde Çin ekonomisi kademeli olarak piyasa ekonomisine girer, hızlı bir dönüşüm yaşarmasına, ekonomik büyümeyi hızlandırır ve ülkeyi dünya sahnesinde etkili bir aktör haline gelmesine yol açar. Reformlar, Çin’in ekonomik yapısında önemli değişikliklere yol açar. Özellikle 1980’lerin sonlarına doğru ve 1990’ların başlarında, bu reformlar hız kazanır ve Çin’in küresel ekonomideki yerini güçlendirir.  Ancak, piyasa ekonomisine geçiş süreci hızlı olmasına rağmen, Çin’deki ekonomik yapı ve politikalar hala yoğunlukla devlet kontrolündedir. Bu nedenle, Çin’de piyasa ekonomisinin tam anlamıyla serbestleşmesi yerine, devletin ekonomik faaliyetlerde belirleyici rol oynamaya devam ettiği bir ‘karma ekonomi‘ uygulandığı söylenebilir.

Eğitim hayatında önemli bir değişiklik Mao döneminde kaldırılan üniversiteye giriş sınavları ülke çapında yeniden başlatılarak, sınavı geçebilen öğrenciler liyakatle‚ ‘arka kapıdan’ değil ‘ön kapıdan’ üniversiteye girebilme fırsatını bulurlar. Gaokao sınavı öğrencilerin akademik başarılarını ve yeteneklerini ölçmek için kullanılır. Sınav, temelde matematik, dil becerileri, fen bilimleri ve sosyal bilimler gibi konulardan oluşur. Üniversitelere kabul süreci, Gaokao puanlarının yanı sıra diğer kriterlere göre de değişebilir. Çin’de birçok büyük ve prestijli üniversite bulunmaktadır.  Pekin, Tsinghua ve Nankai Üniversiteleri tarihi üniversitelerdir ve Japon işgaline karşı mücadele etmişlerdir. Çin’de gençlerin tercih ettikleri meslekler, genellikle ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerden etkilenir. Yaygın olarak tercih edilen meslekler teknoloji, finans ve muhasebe, tıp ve sağlık hizmetleri, eğitim, sanat ve tasarım dallarıdır.

Çin’de temel eğitim, zorunlu ve devlet tarafından yönetilen bir süreçtir. Eğitim sistemi kapsamında okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul eğitimi zorunludur ve eğitim süresi genellikle 9 ila 12 yıl arasında değişebilir. Devlet, bu zorunlu eğitim sürecini takip eder ve okula gitmeyen veya düzenli olarak eğitim almayan çocuklar için yasal yaptırımlar öngörebilir.

Çin’in idari yapısı, ülkenin genişliği, nüfusu ve çeşitliliği göz önüne alındığında oldukça karmaşıktır. Bu idari yapı, merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında bir denge sağlamaya çalışırken, kültürel ve coğrafi farklılıkları da dikkate alır. Çin’in idari yapısı merkezi bir yönetim modeli üzerine kurulmuştur ve ülke çeşitli seviyelerde idari bölümlere ayrılmıştır. Temel olarak, Çin’in idari yapısı şöyle örgütlenmiştir: Merkezi Hükümet (Ulusal Düzey, Eyaletler (Sheng) ( Eyaletler, doğrudan merkezi hükümetin otoritesi altındadır ve kendi yerel yönetimleri, yasama organları ve hükümetleri bulunmaktadır. Eyaletler, Guangdong, Şandong, Sichuan gibi büyük bölgeleri kapsar), Özel İdari Bölgeler (SARs) (Çin’in Hong Kong ve Makao gibi özel idari bölgeleri vardır. Bu bölgeler, belirli özerklik haklarına sahiptir ve kendi iç işlerini yönetirler. Ancak dış ilişkiler ve savunma gibi konularda merkezi hükümetin yetkisi devam eder.), Özerk Bölgeler (Tibet, Xinjiang ve İç Moğolistan gibi özerk bölgeler, belirli etnik azınlıkların yoğunlukta olduğu yerlerdir. Bu bölgeler, yerel kültür ve dilin korunması için belirli özerklik haklarına sahiptir. Ancak merkezi hükümetin otoritesi yine de devam eder.)

Çin’de resmi olarak tanınan 56 etnik grup bulunmaktadır. Bunlardan Han Çinlileri, Çin nüfusunun büyük çoğunluğunu oluştururken, diğer etnik gruplar daha küçük nüfuslara sahiptir.  Han Çinlileri dışında, Tibetliler, Uygurlar, Moğollar, Zhuanglar, Mançular, Hui Müslümanları, Yi, Miao, Dong, Yao, Kazaklar, Koreliler, Tujia, Bai, Hani, Jinuo, Li, Maonan, Ruslar gibi birçok etnik grup bulunmaktadır. Her biri kendi dil, kültür, gelenek ve yaşam tarzına sahiptir. Bu etnik gruplar, Çin’in genişliği ve çeşitliliği nedeniyle farklı bölgelerde ve eyaletlerde yaşamaktadır. Çin, bu etnik çeşitliliği bünyesinde barındıran ve bu farklılıkları kucaklayan bir ülke olarak bilinir. Çin’de en büyük etnik gruplar sırasıyla Han Çinlileri, Uygurlar, Zhuanglar, Tibetliler, Moğollar’dır.

Çin, ÇKP tarafından yönetilen bir tek parti sistemi altında idare edilmektedir. Siyasi gücün merkezi, ÇKP’nin elindedir. Parti, ülkenin politikalarını belirler, yasama, yürütme ve yargı organlarını denetler ve ülkenin genel yönetimini sağlar. Devlet Konseyi, ülkenin en üst düzey yürütme organıdır ve Çin’in devlet işlerini yönetir. Devlet Başkanı, yasama organı olan Ulusal Halk Kongresi (NPC) tarafından seçilir. NPC, formel olarak devletin en yüksek organıdır ve yasama görevini yerine getirir. Ancak, gerçek siyasi güç ÇKP’nin elindedir ve partinin liderliği altında ülkenin politikaları belirlenir.

Çin’de çok partili bir seçim sistemi bulunmamaktadır. Resmi olarak tanınan ve siyasi faaliyetlerde yer alan tek parti ÇKP’dir. Diğer siyasi partiler de mevcuttur ancak bunlar ÇKP’nin yanında önemsiz rol oynarlar. Bu partiler genellikle ÇKP tarafından desteklenir veya denetlenirler ve genellikle Çin Halk Cumhuriyeti içindeki politikaların şekillenmesinde doğrudan etkili olmazlar.

Çin’de seçim sistemi, resmi olarak Çin Halk Cumhuriyeti’nin (PRC) yasama ve yönetim organlarının üyelerini belirlemek için yapılır, ancak pratikte seçimler, ÇKP’nin kontrolü altındaki adaylar arasında gerçekleşir. Yerel seviyelerde de benzer bir sistem uygulanır. Yerel hükümetlerin üyeleri ve meclis üyeleri seçimlerle belirlenir, ancak adaylar genellikle ÇKP tarafından seçilmiş veya onaylanmış kişiler arasından gelir.

Çin’de yazılı ancak karmaşık bir hukuk sitemi vardır. Toplumun istikrarını ve düzenini, sosyal istikrarı koruma üzerine odaklanmıştır. Sistem modernleşme ve uluslararası normlara daha fazla uyum sağlamaya yönelmiştir. Ekonomik kalkınma ve dış ticarette önemli bir role sahiptir. Özellikle ekonomik açıdan serbest bölgelerde ve yatırım alanlarında hukuk, yatırımcıların güvenini sağlamak ve ekonomik faaliyetleri düzenlemek amacıyla kullanılır. Sistemin bazı yönleri, geleneksel Çin değerlerine ve kültürel normlara dayanır. Toplumsal düzen, aile yapısı ve geleneksel değerler hukukun temelinde etkili olur. Sistemi, devlet kontrolünde ve yönetiminde olup, devletin hukuk üzerinde büyük bir etkisi ve yetkisi bulunmaktadır.

      Çin’de hapis cezasına neden olabilecek bir dizi suç bulunmaktadır ve bu suçlar genellikle Çin’in Ceza Kanunu tarafından düzenlenir. Bazı suçlar ve bu suçlarla ilişkili cezalar şunlar olabilir: Ciddi suçlar (Cinayet, kasten yaralama, soygun, uyuşturucu kaçakçılığı gibi ciddi suçlar, uzun hapis cezalarına veya hatta ölüm cezasına neden olabilir), ekonomik suçlar (Büyük miktarda para hırsızlığı, dolandırıcılık, rüşvet alma veya verme gibi ekonomik suçlar, uzun hapis cezalarına yol açabilir), yasa dışı faaliyetler (Hükümete karşı komplo, casusluk, terörizm gibi yasa dışı faaliyetler, ağır cezalara neden olabilir), bilişim  suçları (İnternet üzerinden yasadışı içerik yayınlama, bilgisayar korsanlığı, kişisel verileri kötüye kullanma gibi suçlar, hapis cezasına yol açabilir), toplumsal düzen suçları (Toplumsal düzeni bozma, kamu güvenliğini tehdit etme, halkı kışkırtma gibi suçlar da hapis cezasıyla sonuçlanabilir).

Çin’de en çok işlenen suçlar ekonomik suçlar,  hırsızlık ve soygun, nitelikli dolandırıcılık, uyuşturucu kaçakçılığı, yasa dışı internet faaliyetleri,  trafik ihlalleridir. Çin’de en sık rastlanan cinsel suçlar, cinsel taciz, cinsel saldırı, çocuk istismarı, taciz ve tecavüz. Bu tür suçlar, toplumda ciddi bir endişe kaynağıdır ve hem hukuki hem de sosyal açıdan büyük önem taşır. Taciz vakalarına karşı farkındalık artmış ve bu konuda hükümet, kurumlar ve sivil toplum örgütleri çeşitli önlemler almaktadır. Taciz ve istismarla mücadele etmek için yasal düzenlemeler, eğitim kampanyaları ve sosyal destek hizmetleri gibi çeşitli yaklaşımlar benimsenmektedir. Yine de, bu tür sorunlar toplumsal düzeyde önemli bir konu olmaya devam etmektedir. Cinsel taciz, işyerinde taciz ve istismar, çocuk istismarı, sanal taciz hala toplumda huzursuzluk konusudur.  

Geleneksel değerlerle modernleşme arasındaki dengeyi bulmak ve dış etkilerle kendi kültürel kimliğini korumak, Çin için devamlı bir mücadele olmuştur.  19. Yüzyıldan itibaren Çin’in Batı güçleriyle teması, ülkede sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda derin değişimlere yol açmıştır.

Geleneksel Çin toplumunda genellikle belirli roller ve sınırlamalar altında yaşarken modernleşme, ekonomik değişimler ve toplumsal dönüşümler, kadınların statüsünde önemli değişikliklere yol açmıştır. Modern Çin’de, kadınlar daha fazla eğitim alma fırsatına sahiptir. Üniversiteye gitme ve iş gücüne katılma oranları giderek artmaktadır. Kadınlar artık pek çok farklı sektörde çalışma ve kariyer yapma imkânına sahiptir. Kadın hakları konusunda bilinçlenme ve savunma hareketleri giderek güçlenmektedir. Kadınların toplumsal ve politik alandaki temsil oranları artmakta ve kadın hakları konusundaki farkındalık artmaktadır. Geleneksel aile yapısındaki rollerin değişmesiyle birlikte, kadınlar ev dışında daha aktif roller üstlenmeye başlamıştır. Ancak aile içindeki cinsiyet rolleri ve beklentiler hala bazı bölgelerde etkili olabilir. Çin’de kadın haklarına yönelik yasal düzenlemeler ve politikalar geliştirilmekte, kadınların çalışma koşulları, eşit işe eşit ücret, aile içi şiddet gibi konularda yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Tüm bu değişimlere rağmen, Çin’deki kadınlar hala bazı zorluklarla karşılaşabilirler. Özellikle kırsal bölgelerde, geleneksel değerler ve toplumsal beklentiler bazen kadınların ilerlemesini sınırlayabilmektedir. Bu nedenle, kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konusundaki çabalar devam etmekte ve ilerleme sağlanması için çalışmalar sürmektedir.

Çin’de kadınlar iş hayatında bazı baskılarla ve cinsel tacizle karşılaşabiliyorlar. İş hayatında cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda ilerlemeler olmasına rağmen, bazı sorunlar hala varlığını sürdürmektedir.  Bazı sektörlerde ve şirketlerde kadınlar, terfi, ücret eşitsizliği veya yükselme konusunda ayrımcılıkla karşılaşabilirler. Üst düzey pozisyonlarda ve yönetici rollerinde kadın temsilinin az olması, cinsiyet ayrımcılığına işaret eder. Bazı kadınlar, aile sorumlulukları ile iş gereksinimleri arasında denge kurmakta zorluk yaşayabilmektedir. Özellikle çocuk sahibi olan kadınlar, iş ve aile yaşamları arasında denge sağlama konusunda zorluklarla karşılaşmaktadır.  Bazı durumlarda kadın çalışanlar işverenler tarafından baskı altına alınabilmektedir.

Çin toplumunda erkeklerin yaşamları ve deneyimleri farklı özellikler gösterir. Geleneksel olarak, erkekler ailenin başında olma ve aile üyelerine bakma sorumluluğunu taşımakta, maddi destek sağlama ve aile refahını koruma konularında beklentilerle karşılaşabilmektedirler. Erkekler, genellikle eğitim ve kariyer açısından daha fazla fırsata sahip olmaktadır. Bu fırsatlar kentsel ve kırsal bölgeler arasında ve sosyo-ekonomik sınıflar arasında farklılık göstermektedir. Erkekler, toplumsal ve politik arenada daha fazla temsil edilmektedir. İş dünyasında, siyasette ve toplumsal liderlik rollerinde daha fazla erkek görülmektedir. Geleneksel olarak, erkeklerden güçlü, ailelerine destek olabilen ve toplumsal başarıya önem veren bireyler olmaları beklenir. Geleneksel erkeklik algıları ve modern yaşamın getirdiği yeni dinamikler arasında bazen çatışma yaşanabilmektedir. Toplum, kadın-erkek eşitliği, aile içi roller ve toplumsal cinsiyet konularında farkındalık ve tartışma sürecinde ilerlemektedir.

Çin’deki kadın-erkek ilişkileri geleneksel normlardan modernleşme, ekonomik değişimler ve toplumsal dönüşümlere evrilmiş durumdadır. Çin’de evlilikler geleneksel olarak ailelerin etkisiyle gelişirse de günümüzde, bireyler genellikle kendi tercihleri doğrultusunda ilişkiler kurmaktadır. Çin’de evlilik, genellikle ailelerin onayı ve izniyle daha resmi bir hale gelir. Ailelerin evlilik konusunda hemfikir olmaları ve karşılıklı ailelerin tanışması önemlidir. Bazı bölgelerde nişan törenleri düzenlenir. Geleneksel Çin ritüelleri, nişan hediyeleri alışverişi, nişanlılık dönemi ve ailelerin bir araya gelmesini içerebilir. Evlilik izni alındıktan sonra, çiftler genellikle resmi evlilik düzenlemeleri yaparlar. Evlilik bürolarında evlilik belgeleri alınıp resmi evlilik işlemleri gerçekleştirilir. Ardından, çiftlerin tercihine göre geleneksel veya modern düğün törenleri düzenlenebilir. Düğün törenleri, çiftlerin tercihlerine göre değişebilir. Geleneksel Çin düğünleri, çeşitli geleneksel ritüeller, kırmızı renk teması ve ailelerin bir araya gelmesini içerebilir. Modern düğünler ise batı tarzı düğünler gibi olmaktadır.

Çin’de nüfus artışını kontrol etmek için 1979 yılından başlayarak ‘tek çocuk politikası‘ uygulanmıştır.  Ülkenin yaşlanan nüfus yapısıyla başa çıkmak ve nüfusun dengeli bir şekilde dağılmasını sağlamak amacıyla 2015 yılında Çin hükümeti, tek çocuk politikasını sonlandırarak ailelere iki çocuk sahibi olma hakkı vermiştir

Geleneksel olarak, Çin toplumunda cinsellik konusunda konuşmak veya eğitim vermek tabu gibidir. Modernleşme ve küreselleşme ile birlikte bu konuda değişiklikler olmaya başlamış, gençler, cinsellik ve ilişkiler hakkında daha açık ve bilgilendirici kaynaklara ulaşabilir hale gelmiş, cinsel sağlık hizmetleri ve eğitimi geliştirilmeye başlanmıştır.

Çin kültürü dediğimizde akla tarih ve gelenekler, sanat ve edebiyat, mutfak kültürü, mimari ve şehir planlaması, festival ve kutlamalar (Çin Yeni Yılı (bahar festivali), Qingming Festivali, Ejderha Teknesi Festivali gibi) gelir.  etkinlikler ulusal çapta önemlidir.

Hutonglar, geleneksel Çin şehirlerinde bulunan eski ve geleneksel mahallelerdir. Özellikle Pekin gibi büyük şehirlerde görülen Hutonglar, dar sokaklardan oluşan, geleneksel Çin yaşam tarzını yansıtan yerleşim alanlarıdır. Temel özellikleri dar sokaklar ve konutlar, avlulu evler, toplumsal yaşam alanları (sokaklarda bulunan çeşmeler, mahalle toplantı alanları, parklar, bahçeler, sokak pazarları ve sokak satıcıları, sokak lezzetleri, restoran ve çayevleri, sosyal kulüp, dernek ve topluluklar, okullar  insanların günlük yaşamında önemli bir rol oynar), geleneksel kültür ve miras olmaları, ama modernleşmeyle değişim ve restorasyona uğramalarıdır.  

Çin’in kültürel mirası oldukça zengindir ve birçok farklı sanat dalını içerir. Çin’in kültürel mirasında önemli olan bazı sanat formları şunlardır: Çin resmi sanatı (Guohua),  Çin kâğıt oyuncakları (Zhi Wa Wa), porselen sanatı,  Çin Müziği, Çin Halk Tiyatrosu,  kâğıt kesme sanatı (Jianzhi). Çin, zengin ve çeşitli bir sanat geleneğine sahiptir. Geleneksel Çin sanatı, uzun bir tarihe ve çeşitli disiplinlere sahiptir. Çin’de, geleneksel sanat formları modern sanatla bir araya gelerek yeni ve yenilikçi tarzlar ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda, Çin’de çağdaş sanat, resim, heykel, performans sanatları ve dijital sanat gibi farklı alanlarda da gelişmekte ve ilgi görmektedir. Bugün Çin’de en bilinen ve sevilen sanat formları Çin resim sanatı, müziği, çömlekçiliği ve seramik sanatı, kâğıt oyma sanatı (Jianzhi), opera sanatı (Pekin operası), yazı sanatıdır.

Çin yazısı, dünya üzerindeki en eski ve karmaşık yazı sistemlerinden biridir. Estetik ve kültürel açıdan zengin bir tarih ve karmaşıklıkla birlikte gelir. Karakterlerin karmaşıklığı ve her karakterin ayrı anlam taşıması, bu yazı sistemini öğrenmeyi zorlaştırabilir, ancak aynı zamanda derin bir kültürel değer ve tarih içerir. Bazı ana özellikleri şunlardır: Logografik Sistem kullanımı (Her karakter genellikle bir kelimeyi veya bir kavramı temsil eder. Karakterler, sembolik işaretlerden oluşur ve her biri farklı bir anlam taşır), Binlerce Karakterin olması (Gündelik kullanımda yaklaşık 3,000 ila 4,000 arası karakter sıkça kullanılırken, toplamda 50,000’den fazla karakter olduğu tahmin edilmektedir. Bu karakterler, karmaşık çizgiler ve işaretlerden oluşur), her karakterin özel bir anlamı olması, farklı yazı stilleri bulunması. Çin yazısı, Çince dili için kullanılan bir yazı sistemidir. Bununla birlikte, bu yazı sistemindeki karakterler Japonca ve Korece’de kullanılmaktadır. Ancak karakterler bu dillerin kendi dilbilgisi ve sözcük yapısıyla birlikte kullanılır. Çince okumak için karakterleri öğrenmek oldukça karmaşıktır çünkü her bir karakter farklı bir anlam veya ses taşıyabilir.

Çay, Çin’de binlerce yıllık bir geçmişe sahiptir ve kültürel, sosyal ve tıbbi anlamda büyük bir öneme sahiptir. Efsanelere göre, Çin’in antik dönemlerinde bir imparator çay yapımını keşfetmiş ve bu içecek zamanla Çin kültürünün bir parçası haline gelmiştir.  Çay toplumda geleneksel ve sosyal bir içecektir. Bazı çay türleri sağlık için faydalı olduğuna inanılır ve geleneksel Çin tıbbında çay, hastalıkları tedavi etmek veya vücudu dengelemek için kullanılır. Çayın hazırlanışı, sunumu ve içimi belirli bir ritüel ve geleneksel adımlarla yapılır. Çay seremonileri veya özel hazırlanan çaylar, Çin kültürünün bir parçası ve geleneksel yaşam tarzının önemli bir sembolüdür. Çin çay seremonisi, çayın seçimi ekipmanların ve servisin hazırlanması, çayın hazırlanışı ve sunumu sırasında özenle yapılan bir ritüeldir. Her adım dikkatlice gerçekleştirilir ve çayın tadını, kokusunu ve görünümünü vurgular. Genellikle bir grup insanın bir araya gelerek keyifle çay içtiği ve sohbet ettiği özel bir deneyimdir.

Çin’de din ve vicdan özgürlüğü, devletin sıkı kontrolü altındadır. Çin’de resmi olarak tanınmış olan dini gruplar bulunsa da, bu gruplar devlet denetimine tabidir. Çin’de devlet, resmi olarak tanınmış dini grupları belirli kurallar ve yönetmelikler altında faaliyet göstermeye zorluyor. Devletin kontrolü altında olmayan dini gruplar ise genellikle baskı altında tutulmaktadır, özellikle Tibet Budizmi ve Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanları gibi gruplar. Ayrıca, Çin’de dini inançlarıyla ilgili internet erişimi ve yayınlar da büyük ölçüde sansürlenmektedir. Bu durumlar, Çin’de dini ve vicdan özgürlüğünün sınırlı olduğunu ve devletin bu konuda sıkı kontrol uyguladığını gösterir. Çin’de birçok farklı dini inanç ve pratik bulunmaktadır. Çin’de en yaygın olan dinler şunlardır: Budizm, Taoizm (Daoizm),  Konfüçyanizm, İslam, Hristiyanlık.  Çin’de ayrıca diğer küçük dini topluluklar ve mezhepler de bulunmaktadır.

Yazar Jung Chang

1952 yılında Sichuan Eyaletinin Yibin kentinde doğar. Anne ve babası komünist partinin kuruluşundan itibaren üyeleridir ve çocuklarını bu değerlerle büyütürler. Babasının okuma ve yazmaya özellikle de Çin edebiyatına olan ilgisi Jung Cghang’in hayatında belirleyici olur.  O da iyi bir edebiyat okuru ve şiir yazarı olur.

Parti üyesi ebeveynler olarak ailenin yaşam standartları ülke geneline göre oldukça yüksektir. Ebeveynler çok çalışkandır. Babası bölgesel düzeyde bir propaganda uzmanı olarak oldukça başarılı, sevilen ve ünlü bir kişidir. Resmi rütbesi “10. seviye yetkili” olarak belirlenir; ülkedeki en önemli 20.000 veya daha fazla kademeden biri olan bir ganbu’dur. Komünist Parti ailesine korunaklı duvarlara çevrili bir konut, bir hizmetçi ve şoför, aynı zamanda Chang ve dört kardeşi için bir süt anne ve dadı sağlar.

Chang, başlangıçta Er-hong (Çince ‘İkinci Kuğu’) olarak adlandırılır ve yazılış biçimi olarak Çince’de ‘solmuş kırmızı’ kelimesine de benzer. Komünistler ‘derin kırmızı’ oldukları için 12 yaşındayken babasından adını değiştirmesini ister ve be ismin ‘askeri bir hava taşıyan bir isim olmasını ister’. Babası ona ‘askeri işler’ anlamına gelen ‘Jung’ adını önerir. 14 yaşında, Kültür Devrimi’nin erken yıllarında, Chang çoğu yaşıtı gibi Kızıl Muhafız olmaya karar verir. Vahşi Kuğular’da, bunu ‘heyecanlı’ bir şekilde yapmak istediğini ve ‘kırmızı yoldaşlığımdan çok heyecan duyduğunu’ söyler. Ancak öğretmenlere ve diğer Çinlilere yönelik saldırılara katılmayı reddettiğini ve Kızıl Muhafızların çok şiddetli olduğunu fark ettikten kısa bir süre sonra ayrılır.

Büyük İleri Atılım’ın başarısızlıkları, ebeveynlerinin Mao Zedong’un politikalarına karşı çıkmasına neden olur. Kültür Devrimi sırasında çoğu üst düzey yetkili gibi hedef alınır, aşağılanır, itibarsızlaştırılırlar. Chang’ın babası Mao’yu ismen eleştirdiğinde, Mao’nun destekçilerin, tarafından bütün aile hedef alınır ve intikamlarına maruz bırakılırlar.  Ebeveynleri kamuoyu önünde küçük düşürülür,  başlarına mürekkep dökülür, boyunlarında kendilerini kınayan pankartlar takmak zorunda bırakılır, çakıl taşları üzerinde diz çöktürülür ve yağmur altında durmaları istenir. Ardından hapis cezasına çarptırılırlar. Babasının gördüğü muamele sonunda beden ve ruhunda kalıcı fiziksel ve zihinsel rahatsızlıklarla boğuşur. Kariyerleri mahvolur, aile evlerini terk etmek zorunda kalır.

Mao tarafından Üniversite sisteminin kapanması, Chang gibi pek çok gencin akademik çalkantıların dışında kalmalarına yol açtı. Bunun yerine, birkaç yılını bir köylü olarak, çıplak ayaklı bir doktor (yarı zamanlı bir köylü doktoru), çelik işçisi ve bir elektrikçi olarak geçirir. Mao’nun politikasının gereği olarak resmi anlamda bir eğitim almaz çünkü bu tür işler için resmi talimata gerek duyulmamaktadır.

1966-1976 arasında süren Kültür Devrimi sırasında köylü, çiftçi, ‘çıplak ayaklı doktor, çelik işçisi ve elektrikçi olarak çalışır. Sonunda üniversiteler yeniden açılır. Ardından ‘arka kapıdan’ girdiği Sichuan Üniversitesinde İngiliz dili ve edebiyatı okur. Daha sonra Sichuan Üniversitesi’nde yardımcı öğretim görevlisi olur.  Mao’nun ölümünden sonra, Batı’da eğitim almasına izin veren bir sınavı geçer. Çin’den ayrılma başvurusu, babası politik olarak rehabilite edildikten sonra onaylanır.  1978 Yılında devlet bursuyla İngiltere’ye gider. Önce Londra’ya gider, daha sonra Yorkshire’a taşınır ve York Üniversitesi’nde dilbilim okuyarak üniversite tarafından verilen bir bursla Derwent College’da kalır. 1982’de York’tan dilbilim alanında doktora derecesini alarak, Birleşik Krallık üniversitelerinde doktora derecesi alan ilk Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşı oldu.

1986’da, o ve Jon Halliday, Sun Yat-Sen’in eşi olan Soong Ching-ling’in bir biyografisini yayımlar. Buckingham Üniversitesi, York Üniversitesi, Warwick Üniversitesi, Dundee Üniversitesi, Açık Üniversite, Batı Londra Üniversitesi ve Bowdoin Koleji’nden (ABD) onursal doktora unvanları alır. Bir süre Londra’daki Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda ders verirse de 1990’larda yazılarına odaklanmak için oradan ayrıldı.

Ebeveynlerinin suçlaması ve hapis cezası almadan önce, Chang Mao’yu körü körüne destekler, anlık şüphelerinden dolayı kendini eleştirir. Ancak ölümü sırasında, ona olan saygısının tümüyle yok olduğuna karar verir. Chang, onun öldüğünü duyduğunda, yas tutuyormuş görünümü vermek için başka bir öğrencinin omzuna başını gömerek hıçkırıyormuş gibi yapar.  Mao’nun duruşundaki değişikliğini şu yorumlarla açıklıyor: ”Çinlilerin Mao için içtenlikle yas tuttuğu görülüyordu. Ancak kaçının gözyaşları gerçekti merak ediyordum. İnsanlar, kendilerini gerçek duygularıyla karıştırarak, oyunculuk pratiği yapmışlardı. Mao için ağlamak belki de programlanmış hayatlarında başka bir programlanmış eylemdi.”

Chang’ın Çin halkını Maoizm tarafından ‘programlanmış’ olarak tasvir etmesi, sonraki yazılarında da yankı bulacaktır.

Vahşi Kuğular’da 23 ila 28. bölümler arasında, Chang’ın Kültür Devrimi sırasındaki ve Kültür Devrimi’nin hemen sonrasındaki yıllardaki yaşamı hem bir mağdurun hem de ayrıcalıklı birinin yaşamı gibi geçer. 1973’te Sichuan Üniversitesi’ne devam eder ve sözde ‘İşçi, Köylü ve Asker Öğrenciler’den biri oldur. 1975 Yılında ölen babası için hükümet tarafından desteklenen resmi cenaze düzenlenir. Chang, 1978’de, Mao sonrası Reformlar’ın başlamasından bir yıl önce Çin hükümeti bursuyla İngiltere’ye gitmeyi başarır.

1991 Yılında, yani İngiltere’ye gittikten 13 yıl sonra, 39 yaşında, Oxford Üniversitesi’nde eğitim görmüş, King’s College’de hocalık yapmış, Modern Asya konusunda uzman İrlandalı tarihçi ve kendinden 13 yaş büyük Jon Halliday ile evlenir. Halliday sekiz kitap yazmış bir aydındır. Jung Chang ile Notting Hill, Batı Londra’da yaşarlar. Birlikte Mao Zedong’un biyografisi konusunda derin araştırmalar yapıp bir kitap yazar:“Mao: Bilinmeyen Hikaye“ . Kitap 2005 yılında yayınlanır. Popüler basında büyük övgü alırsa da tartışmalara da neden olur.  Az sayıda yorumcu bunu reddetse de, modern Çin tarihinin en saygın bilim insanları olarak anılırlar.  Araştırma yelpazesi sınırlılığıyla, anlatılanların gerçekliliği, metodoloji ve kaynak kullanımı üzerinde eleştiriler alır. Bazı eleştirmene göre “anlatılan bilinmeyen bir hikayedir çünkü Chang ve Halliday bunu önemli ölçüde uydurmuş veya abartarak var etmişlerdir”.

1991 Yılında Vahşi Kuğular kitabı yayınlanır. Kitap dünya çapında 38 dile çevrilir, 20 milyondan fazla satar. Ancak bugüne kadar Çin’de yayınlanmamış, yasaklanmıştır, diğer tüm kitapları gibi.

Kitapları birçok ödül kazandı, bunlar arasında UK Writers’ Guild En İyi Kurgu Dışı, NCR Kitap Ödülü’nü ve Yılın Kitabı UK ödülleri yer alıyor; ayrıca birçok üniversiteden fahri doktoralar aldı (Buckingham, York, Warwick, Dundee, Açık Üniversite, West London Üniversitesi ve Bowdoin Koleji). SOAS Londra Üniversitesi’nde Fahri Üye unvanına sahiptir. Yazar ve kitap ödül almış mı?

Edebiyat ve tarih alanındaki hizmetleri için CBE (Britanya İmparatorluğu Komutanı) unvanı ile ödüllendirilmiştir.

Jung Chang’ın Vahşi Kuğular’ın yayınlanması onu ünlü yapar. Chang’ın, ülkesinde yaşadığı pek çok değişikliği vurgulamak için üç neslin yaşamını kişisel bir şekilde tanımlayarak benzersiz bir tarzda yazar ve büyük başarı elde etti. Chang, Komünist Çin hakkında konuşmalar için popüler bir figür haline gelir. Britanya, Avrupa, Amerika ve dünyanın birçok başka yerine seyahat eder.

2003’te, Jung Chang, Vahşi Kuğular’a yeni bir önsöz yazarak, Britanya’daki erken yaşamını ve kitabı neden yazdığını açıklar. 1960’lar ve 1970’lerde Çin’de yaşamış olmasına rağmen, Britanya’yı heyecan verici bulduğunu, ülkeyi sevdiğini, özellikle farklı kültürü, edebiyatı ve sanatıyla kendini iyi hissettiğini söyler. Renkli çiçek kutuları gibi detaylara kadar değerli bulduğu şeyler hakkında yazmaya değer bulduğunu, Hyde Park ve Kew Bahçeleri’ni ilham verici gördüğünü söyler. Hem Londra’da hem de York’ta Shakespeare oyunlarını izleme fırsatını değerlendirdiğini ifade eder. Ancak hala kalbinde Çin için özel bir yer olduğunu söyler. Bir röportajda, “Kalbimin belki de hala Çin’de olduğunu hissediyorum” der.  Kitapları yasak olmasına rağmen Çin yetkililerinden izin alarak ana kara Çin’i ziyaret etme fırsatı bulmuştur.

Eserleri:

 Sun Yat-Sen’in eşi olan ‘Dul Soong Ching-ling’: (1986). Jon Halliday ile birlikte. Biyografi. 

‘Vahşi Kuğular’ (1991)

‘Mao: Bilinmeyen Hikaye’ (2005) – Mao’nun hayatı ve liderliği

Modern Çin’i Başlatan Cariye: Dul İmparatoriçe Cixi’ (“Empress Dowager Cixi: The Concubine Who Launched Modern China” (2013) – Biyografi

‘Abla, küçük kardeş, Kızıl kardeş: Yirminci Yüzyıl Çin’in Kalbinde Üç Kadın’ (2019)  Soong Ailesinin Çin tarihinde önemli rol oynamış üç kızının biyografisi. Abla Ei-ling (Soong Ai-ling), Küçük kardeş Ching-ling (Soong Ching-ling), ve Kızıl Kardeş May-ling (Soong Mei-ling). Dr. Chauncey Kung olarak da bilinen Dr. H. H. Kung, 20. yüzyılın başlarında Çinli bir banker ve siyasetçidir. Üç Soong kız kardeşin en büyüğü olan Soong Ai-ling ile evlenir; diğer ikisi Başkan Sun Yat-sen (Soong Ching-ling) ve Başkan Chiang Kai-shek (Soong Mei-ling) ile evlenmişlerdir. Kayınbiraderi Soong Tse-ven ile birlikte, 1930’ların ve 1940’ların Kuomintang liderliğindeki Çin Cumhuriyeti Milliyetçi hükümetinin ekonomi politikalarını belirlemede son derece etkili olmuştur. 

‘Cixi: Çin’in Kötü İmparatoriçesi mi?’ (2020) – İmparatoriçenin yönetimi ve Batı medyasındaki görünümü.

 ‘Modern Çin’i Başlatan Cariye: Dul İmparatoriçe Cixi’   Dul İmparatoriçe Cixi Çin tarihinde önemli bir figürdür. Chang Ekim 2013’te,  Çin’i 1861’den ölümüne kadar yöneten İmparatoriçe Dul Cixi’nin biyografisini yayımlar. Cixi’nin ya “tiran ve zalim, ya da umutsuzca beceriksiz veya her ikisi birden” olarak kabul edildiğini ve bu görüşün hem çok basite indirilmiş hem de yanlış olduğunu iddia eder.  Onu zeki, açık fikirli ve bir proto-feminist olarak, ama aynı zamanda zenofobik (yabancı korkusu olan) ve derin bir muhafazakâr imparatorluk bürokrasisi tarafından sınırlandırılmış olarak tasvir eder. Cixi genellikle gerici muhafazakârlıkla suçlanır (özellikle Yüz Gün Reformu sırasında ve sonrasında Guangxu İmparatoru’na karşı tutumundan dolayı), ancak Chang, Cixi’nin aslında reformları başlattığını ve ‘ortaçağ Çin’ini modern çağa taşıdığını’ savunur. Gazete eleştirileri de olumlu olur. Wall Street Journal’dan Te-Ping Chen, kitabı “merkezi karakterini hayata döndüren detaylarla dolu” olduğunu yazar. Simon Sebag Montefiore : “Yeni açıklamalarla dolu, sıradışı bir kadının güç hikayesi. Batılı kitaplarca hiç kullanılmamış Çin kaynaklarını kullanarak, modern tarihin büyük canavarlarından birini yeniden değerlendiriyor… Jung Chang’in revizyonizmi bu kitabın yeni ve farklı bir kadını ortaya çıkarmasını sağlıyor: hırslı, bazen katliamcı, ancak pragmatik ve eşsiz. Tüm bunlar, Dul  İmparatoriçe  Cixi’nin güçlü bir okuma olmasını sağlıyor.” New York Times, kitabı “Yılın Dikkate Değer Kitapları”ndan biri olarak adlandırdı.

Kitap, akademik dünyada eleştirilir.  Qing hanedanı uzmanı Pamela Kyle Crossley, Londra Review of Books’ta şüpheci bir inceleme yazar. “Chang, hızla genişleyen imparatorluk arşivlerinden yayımlanan malzemeyi etkileyici bir şekilde kullanmış. Ancak bu kaynakları anlamak, içeriğin derinlemesine incelenmesini gerektirir. Cixi’nin önemiyle ilgili iddiaları, kendi düşüncelerinden türetilmiş gibi görünüyor ve gerçekte Çin’de ne olduğuyla pek bir ilgisi yok gibi. Ben de herkes gibi tarihsel öneme sahip kadınlara daha fazla ilgi gösterilmesini istiyorum. Ancak Cixi’yi Catherine the Great veya Margaret Thatcher gibi yeniden yazmak, yanılsama ikonunun kazanılmasının tarihsel anlamdan ödün verilerek gerçekleşmesi demektir.”

Yaban Kuğuları

Jung Chang yazdığı Yaban Kuğuları isimli kitabında Çin’deki siyasi değişimleri ve toplumsal dönüşümleri eleştiren bir yazar olarak bilinir. Kitapları, kişisel deneyimlerini ve ailesinin tarihini kullanarak, Çin’deki siyasi olayları ve toplumsal değişimleri anlamaya yönelik bir bakış sunar.  Kitap yazarın kendi ailesinin üç kuşak boyunca geçirdiği olayları anlatan bir otobiyografidir. Çin tarihindeki önemli dönemlere ve siyasi değişimlere odaklanarak, yazarın ailesinin hikâyesini aracılığıyla Çin’deki toplumsal ve politik değişimleri anlamaya çalışır. Kitap üç ana bölümden oluşur:

  1. Büyükannesinin Dünyası: Jung Chang, büyükannesinin yaşamını ve Qing İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Çin’deki değişen koşulları anlatır.
  2. Annesinin Dünyası: Jung Chang’in annesi ile ilgilidir ve Çin’deki Japon işgali sırasında ve Çin İç Savaşı döneminde yaşanan olayları kapsar.
  3. Kendi Dünyası: Jung Chang, kendi yaşamını ve Çin Devrimi sırasında, özellikle de Kültür Devrimi sırasında yaşadığı zorlukları anlatır.

Yaban Kuğuları, Çin tarihindeki büyük dönemlerin yanı sıra, aile içindeki bireylerin ve özellikle kadınların yaşadığı trajedileri de ele alarak, kişisel bir bakış açısı sunar. Kitap, yazarın gözlemlediği ve deneyimlediği olayları anlatarak, Çin’deki toplumsal ve politik değişimlere derinlemesine bir bakış sunar.

Yaban Kuğuları hakkındaki eleştiriler kitabın bazı yönlerine odaklanmıştır.

Kitapla ilgili olumlu eleştiriler:

  • Kişisel ve Derin Anlatım: Kitap, yazarın ailesinin üç kuşak boyunca geçirdiği olayları içten ve derinlemesine bir şekilde anlatması nedeniyle övgü almıştır. Yazarın kişisel deneyimlerini paylaşması, okuyucuların Çin tarihine duygusal bir bağ kurmalarına yardımcı olmuştur.
  • Tarihi İncelik: Jung Chang, Çin’deki büyük tarihi dönemleri, özellikle de Kültür Devrimi’ni ve Çin Devrimi’ni ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Bu tarihi detaylar, okuyuculara Çin’deki toplumsal değişimleri anlama konusunda önemli bir perspektif sunar.

Kitapla ilgili olumsuz eleştiriler:

  • Yazarın Özneliği: Bazı eleştirmenler, yazarın anlatısının öznel olduğunu ve bazı olaylara özgün bir bakış açısı getirdiğini belirtmişlerdir. Bu, kitabın tarafsızlık eksikliği olarak değerlendirilebilir.
  • Politik ve Tarihsel Tartışmalar: Kitap, Çin tarihindeki bazı olaylara ilişkin politik ve tarihsel tartışmaları tetiklemiştir. Bazı eleştirmenler, kitabın belirli olayları sadece bir perspektiften ele alması ve diğer bakış açılarını ihmal etmesi konusunda endişelerini dile getirmişlerdir.

Kitap Atölye tarafından ilginç ve iyi anlatılmış bir eser olarak değerlendirildi. Bir ülkenin yabancı ülkelerin egemenliği, saldırı ve işgalleri altında yaşamış bir ülkenin acılarla geçmiş bir yüzyılını anlatması açısından önemli görüldü. Bu ülkenin hanedanlıktan cumhuriyete, oradan komünizme oradan da karma ekonomik düzene geçiş sancılarını bir belgesel gibi, bir toplum, bir aile, bir kadının gözünden yazılımı dikkat çekmeye değerdi. Yine de aklımızda sorular kaldı: ‘Nerede hata yapılmıştı?’, ‘Kader nerede dönmüştü?’, ‘Gelenekler, geleneksel tavır ve tutumlar, kolektivist bir anlayışla nasıl uzlaşmış, dönüşmüştü?’, ‘Hayaller, idealler nasıl sönümlenebiliyordu?’…Belki bu soruların izleri geleneksel kültürün deyim ve atasözlerinde saklıdır.

 Çin kültürünün derin bir parçası olan deyimler günlük konuşma ve yazıda, sözlü iletişimde ve edebiyatta kullanılır.

·         “Önde giden bir at gibi olmak”: liderlik etmek veya bir grupta öne çıkmak.

  • “Kökte oturup tavşan beklemek”: beklemeden veya eylemsizlikten dolayı başarı beklemek.
  • “Yılan çizip ayağı eklemek”: gereksiz veya fazla şeyler eklemek, bir şeyin gereksiz hale gelmesine yol açmak.
  • “Usta bir marangozun kapısında testere oynatmak”: bir uzmana, o alanda beceriksiz bir şey yapmaya çalışmak.
  • “Kulağını kapatarak bir çan çalmak”: gerçeği inkâr etmek veya gerçeği görmemek için kendini kandırmak.
  • “Kuyunun dibindeki kurbağa”: dar bir bakış açısına veya sınırlı bir deneyime sahip olan.

Çin atasözleri ise yaşam bilgeliğini, deneyim ve toplumsal öğütleri içeren cümlelerdi.

  • “Sai Weng’in kaybettiği at, şanssızlık olarak görülmeyebilir”:  bazı kötü olaylar sonunda iyi şeyler meydana gelebilir.
  • “Damlalar taşı deler”: sürekli ve sabırlı bir çaba sonucunda zorlukların aşılabilir.
  • “Bin mil yolculuk, ilk adımla başlar”: her büyük başarı, küçük bir adımla başlar.
  • “Kuşlar bittiğinde, yay saklanır”: tehlike geçtikten sonra hazırlıklı olmak önemlidir.
  • “Kendini ve rakibini bilirsen, yüz savaşta tehlike yaşamazsın”: kendini ve diğerlerini iyi tanımak, başarının anahtarıdır.

“Yavaş olmak değil, durmak korkunçtur”: yavaş ilerlemek, durmaktan her zaman daha iyidir.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.