Afganistan’a Asker Yok! Kampanyası Basın Açıkamaları

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

18 Haziran 2009 – Yazılı Basın Açıklaması – İstanbul

“Tüm İşgal Güçleri Bölgeden Çekilsin”

Haziran ayı Ortadoğu ve Afganistan-Pakistan (AfPak) bölgesi için oldukça hareketli geçiyor. Obama’nın Mısır’ın başkenti Kahire’de yaptığı konuşma dünyada ve Türkiye’de bir yankı yarattı. Konuşma George W. Bush’un konuşmalarıyla kıyaslanmayacak kadar ılımlı osla da savaş karşıtları “Ya Pakistan, ya Afganistan?” sorusunu sormaktan geri durmadı.

Evet, Obama’nın konuşması Amerika yönetimindeki değişiklikleri göstermesi açısından önemliydi. Bush döneminin dünyadaki tek güç benim iddiasının yerini dünyayı beraber yönetelim fikri hakim kılınmaya çalışılıyor. Konuşmalardaki 11 Eylül’le birlikte Müslüman dünyaya karşı açılmış savaş çağrısı, yerini Irak ve Afganistan bozgunlarıyla birlikte dinlerin kardeşçe bir arada yaşama havasına bırakmış durumda. Obama konuşmasında bunun altını iyice çizdi.Konuşmaya başlama cümlesi “Bugün Kahire’de karşılıklı çıkar, saygı ve güven temelinde tüm Müslümanlar ve Batı arasında yeni bir başlangıç aramak için bulunuyorum” tam da bu tavır değişikliğini gösteriyor. Ancak konuşma da örneğin Irak savaşı meşru kılınıyor. “Afganistan’ın tersine Irak bizim seçtiğimiz bir savaştı” derken Amerika dış politikasının savaşı dışlayan bir politika olmadığını vurgulamış oluyor. AfPak üzerine konuşurken önümüzdeki süreçte de savaşın önemli bir Amerikan politikası olacağının mesajlarını veriyor. “Afganistan ve Pakistan’daki sorunları sadece askeri güç yoluyla çözemeyeceğimizi biliyoruz” derken bir yandan askeri güç dışında yollara başvuracağını söylüyor ama askeri gücü de saf dışı bırakmıyor.

Konuşmanın en önemli yanı olarak gösterilen İsrail’e çağrı ise pratik bir adım atılmadığı takdirde havanda su dövmekle aynı. İsrailli sağcıların Amerikan konsolosluğu önünde yaptıkları “No, you can’t-Hayır, yapamazsın” (Obama’nın seçim kampanyasındaki “Yes, we can-Evet, yapabiliriz” sloganına karşı çıkılıyor) gösterisi bir açıdan doğru, Amerika İsrail ile ilişkilerini toptan değiştirecek bir politika izlemediği sürece Obama’nın konuşmasındaki talep havada kalmaya devam edecektir.

Obama’nın konuşması buna rağmen Müslüman dünyada umut yarattı. Yıllardır Amerikan başkanlarından sadece savaş ve hakaret duymaya alışmış insanlar Obama’nın konuşma tonunun değişmesiyle geleceğe ait bir umut his etmeye başladılar. Bu umudun şekillenmesinde Afganistan, Irak ve Filistin savaşlarında Amerikan’ın ve desteklediği ülke yöneticilerinin başarılı olamamasının da katkısı var. 1 Mayıs 2003’te Irak’ta zafer ilan eden Amerika son yıllarda Irak’tan Vietnam’da yaşadığı yenilginin benzerini yaşamadan çekilmenin yollarını arıyor. İsrail tüm vahşetiyle Filistin’e saldırırken dünya kamuoyunda artık hiçbir desteğe sahip değil. Hizbullah Lübnan’da İsrail’i yenerken Müslüman dünyaya kazanabilecekleri umudunu verdi.

Obama savaş ve işgalin bittiği bir dünya umudu anlatırken Pakistan’da 2 milyon insanın evini terk etmesine sebep olan bir savaş sürüyor. Irak sürekli olarak patlamaya hazır bir bomba. 13 Haziran’da Irak parlamentosundaki en büyük Sünni blokun lideri Haris el Ubeydi, camide düzenlenen suikast sonucu hayatını kaybetti. Afganistan ve çevresi Taliban ve Amerikanlıların savaşı sonucu her gün onlarca insanın hayatını kaybettiği, insan hak ve özgürlüklerinin artık telaffuz bile edilmediği bir bölgeye dönüştü.

Bütün bunların çözümü öncelikle bölgenin yabancı askerlerden arındırılması ile mümkün. Bölgede işgal güçleri olarak başta Amerika ve NATO askerleri cirit atarken barışı konuşmak bile mümkün değil. Her ülkede işgale karşı mücadele öncelikli gündem olmaya devam etmektedir.

Irak savaşı boyunca duyduğumuz propagandanın aynısını Pakistan -Afganistan bölgesi için duymaya başladık. Her gün basında Pakistan ordusunun Talibanlıların kaç tanesini öldürdüğünü ve Svat bölgesini nasıl kontrol altına aldıklarını okuyoruz. 15 bin kişilik Pakistan ordusunun 5 bin kişilik Taliban gücünü yok etme operasyonu olarak anlatılıyor, 2 milyon kişinin Pakistan içlerine kaçış trajedisi.

Amerika, Afganistan’ı Taliban’dan kurtarayım derken 2 milyon Pakistanlı yerlerinden olmuş, yüzlerce sivil katledilmiş ne olacak ki. Ancak Svat bölgesindeki röportajlarda halk açıkça bu saldırının hiçbir işe yaramayacağını anlatıyor.  Amerika destekli Pakistan ordusu, Talibanlara saldırıyorum deyip, Pakistan’ı yakıp yıktıkça onlarca insan Taliban saflarına katılıyor. Svat bölgesinden yaşlı bir adam “cesur olan gençler Taliban’a katılıyorlar” diyorsa, o bölgede Taliban’ı silip süpürmek mümkün değildir.

Irak işgali net bir şekilde gösterdi ki savaş ve işgal bir ülkeye demokrasi değil kargaşa getiriyor. Saddam Hüseyin egemenliği altında demokrasi için ağlaşan insanlar, Amerika işgali ile öldürüldüler. İşgalin bilânçosu 2 milyon ölü, 4 milyon göç, üçe bölünmüş bir ülke. Aynı şeyin Pakistan’da olmaması için tüm savaş karşıtlarının seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Amerika ve Pakistan Svat bölgesindeki saldırıları bir an önce durdurmalıdır. 2 milyon Pakistanlıya acilen destek sağlanmalıdır, eve dönüş için tüm hazırlıklar yapılmalıdır.

Küresel BAK olarak bölgedeki tüm işgal güçlerinin biran önce çekilmesi gerektiği çağrısını yapmaya devam edeceğiz. Türkiye Dışişleri Bakanı’nın Pakistan gezisi yeniden Türkiye-Pakistan ilişkilerinin tartışılmasına neden oldu. Bu konuda söylenecek şey “Pakistan halkının barış içinde yaşaması için tüm maddi, manevi yardımı yapmaktır. Ama oraya asker göndermek veya askeri müdahaleden yana olmak doğru değildir. Tüm sorunlar demokrasi çerçevesinde çözülmedir. ”

17 Eylül 2009 – Yazılı Basın Açıklaması – İstanbul

Patriot füzelerinin Türkiye’de ne işi var?

Bir yandan ağır bir ekonomik krizin etkileri yüzbinlerce insanı işsizliğe ve açlığa mahkum ederken, diğer yandan hükümet 7.8 milyar dolar tutarında silah almaya çalışıyor. Nedir bu? ABD Başkanı Obama ve Pentagon’un, Doğu Avrupa’ya kurulması düşünülen ‘Füze Kalkanı’ projesinden vazgeçtikleri açıklamasının hemen öncesinde gündeme gelen bu pazarlık, yeni kalkanın Türkiye olacağı anlamına mı geliyor?

Basında yeralan ve hükümet kaynakları tarafından da doğrulanan 7.8 milyar dolarlık anlaşma, Patriot PAC-3 adlı füze sisteminin alımı için yapılacak. Üreticisi dünyayı kana bulayan Lockheed Martin firması olan bu sistemde 13 Patriot ateşleme ünitesi ve 72 PAC-3 füzesi bulunuyor. Patriot, Türkçesiyle ‘Yurtsever’ adlı füzelerden Adana’daki İncirlik Amerikan Üssü’nde de zaten bulunuyor. Yeni alınacak ‘Yurtsever’ füzelerin ise İran sınırına dikileceği söyleniyor.

Geçtiğimiz ay bir açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, İran’ı tehdit etmiş, İran’a karşı bir ‘savunma şemsiyesi’ kuracaklarını söylemişti. ABD’de ise gazeteler, bir aydır, “Türkiye PAC-3 füzelerini, kendi füze savunma kapasitesini ilerletmek, yurt savunma güvenliğini güçlendirmek ve bölgesel tehditleri caydırmak için kullanacak” türünden haberler veriyor. Türkiye basınına ise geçtiğimiz hafta füze alım ihalesi ile ilgili haberler yansımaya başladı.

Savaşa, silaha, IMF’ye hayır!

Füze alımı için kaynak da bulmuşlar! 6-7 Ekim’de İstanbul’da dünya zirvesini gerçekleştirecek olan IMF, Türkiye’ye 15 milyar dolar yeni borç vermeye hazırlanıyor. Bunun yarısını füzelere yatıracaklarmış… IMF’den kuşaklar boyunca faizi ödenecek ve karşılığında bir dizi yaptırıma maruz kalacağımız borçların alınmasına da, milyarlarca dolarlık silah siparişine de HAYIR diyoruz.

AKP hükümetine soruyoruz:

– Türkiye’ye yönelik hangi tehdit, balistik füzelere karşı savunma yapma gereğini doğuruyor?

– Bu pazarlığın ABD’nin füze kalkanı projesiyle ilgisi nedir?

– Lockheed Martin gibi eli kanlı silah şirketlerinin Irak işgalinde oynadığı rolü unuttunuz mu?

– Irak’ta ABD işgalinin sonucunda öldürülen yüzbinlerce Iraklı çocuğu, yaşlıyı, kadını unuttunuz mu?

Kana, silaha, füzeye doymuyorlar. Ve elbette paraya da doymuyorlar..

-Füze ihalesi hazırlıkları hemen iptal edilmelidir!

– Kriz, yoksulluk, borç, faiz, kemer sıkma politikaları, açlık, işsizlik demek olan

IMF’nin kanlı parası için hiçbir pazarlık yapılmamalıdır! IMF, savaş demek. Savaş politikaları, savaş ekonomisi demek. Krizle birlikte şirketlere trilyonlarca dolar aktarılırken on milyonlarca yoksul işten atıldı, daha da yoksullaştı. Afganistan’da, Irak’ta, Lübnan’da, Filistin’de yüzbinlerce insan savaş politikaları nedeniyle, emperyalistlerin kibir dolu işgallerinin sonucu olarak öldürüldü. İşte bu politikaların mimarları önümüzdeki günlerde İstanbul’a geliyor.

IMF’ciler, sadece banka cüzdanlarını, şirketlerin daha fazla nasıl kâr edeceğini, fakir halkların nasıl daha fazla borç batağına sürükleneceğini, zengin ülkelerin içindeki milyonlarca yoksulun sağlık haklarını nasıl ellerinden alacaklarını, savaşlardan nasıl çıkar sağlayacaklarını düşünüyorlar. Bu yüzden, IMF’ye karşıyız!

Bu yüzden IMF ile anlaşmalara karşıyız! Bu yüzden füze alımlarına, halkları aldatan saptırılmış tehdit algılarına, savaş yalanlarına ve savaşlara yatırım yapılmasına karşıyız.

Türkiye’nin füze kalkanı projelerinde, güvenlik şemsiyesi projelerinde asla yeri olmamalıdır. Silaha ve savaşa değil, sağlığa, eğitime, barışa yatırım yapılmalıdır!

3 Ekim 2009 – Basın Açıklaması – İstanbul

Batsın Paranız, Füzeniz, Biz BARIŞ istiyoruz!
“IMF’den alınan her kuruşu afiyetle yiyen sizken bu ziyafetin hesabı onyıllardır yoksullara kesiliyor. Türkiye’nin IMF’ye hâlâ 31 milyar dolar borcu var. Yeni borç almayı önermek akıl kârı mı?
IMF ve Dünya Bankası’nın birer hayır kurumu olmadığını bilmeyen mi var?
IMF ve Dünya Bankası, tüm dünyada yoksulluğu ve adaletsizliği büyüten, çoğunluğu çocuk olmak üzere milyonlarca insanın temiz suyun bile olmadığı ortamlarda salgın hastalıklarla pençeleşmesine yol açan, küresel eşitsizliği tetikleyen kurumlardır.
IMF ve Dünya Bankası, bugüne dek izledikleri politikalarla krizin baş sorumluları arasındadır.
IMF ve Dünya Bankası silahlanmayı ve savaşları destekleyen kurumlardır.
Öyle olmasa, IMF’den alınmasını istediğiniz 15 milyar doların yarısını ABD füzelerine yatırmaya kalkabilir miydi Hükûmet?
Sizi 1 Mart 2003’ten tanıyoruz. ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a saldırmasına izin verecek tezkereyi desteklemiş, geri püskürtüldüğünde kaos yaratmaya çalışmıştınız. Çünkü o gün savaş istiyordunuz, bugün de savaş istiyorsunuz. Çünkü sizin için maddi çıkarlarınız her zaman insan hayatından daha önemli.
Öyleyse işte size bir füze, üstelik de bedava! Buyurun, bildiğiniz gibi yapın.
Ne IMF parası, ne bomba! Paranız da batsın füzeniz de, biz barış istiyoruz!
“FÜZE ALMAYIN, BARIŞ İÇİN ADIM ATIN”
Füzesever AKP hükûmetine sesleniyoruz:
Bu ülkede milyonlar BARIŞ’tan konuşurken, Ortadoğu BARIŞ umuduyla yanıp tutuşurken siz burnumuza Patriot füze sistemlerini, sınır ötesi operasyon tezkerelerini dayıyorsunuz!
Milyonlar işsizlik ve yoksulluktan perişanken siz onları yeni vergilerle tahsil edeceğiniz yeni borçların altına sokmak üzere IMF’yle masaya oturuyorsunuz. Üstelik bugüne kadar dünyanın içine eden bu iki örgütün akbabalarını da İstanbul’a topladınız.
Bu, gözlerinin içine baka baka yoksullarla dalga geçmektir.
IMF zirvesini iptal edin! IMF’den yeni borç alma görüşmelerine derhal son verin!
Silahlanmayı, savaşı sürdürmekten vazgeçin! Füze almayın, barış için adım

Alaattin Dinçer

6 Ekim 2009 – Basın Açıklaması – İstanbul

IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantı yapmak için ülkemizdeler. Küresel sermayenin krizi nasıl en ucuz yoldan atlatacağını tartışmak, yeni taktikler, stratejiler oluşturmak için İstanbul‘da buluştular.
İstanbul Valiliği ve Belediyesi aylardır bu toplantı için hummalı bir faaliyet içinde; toplantının yapılacağı bölgeler asfaltlandı, temizlendi, yeniden donatıldı. Amaç daha 3 hafta önce yurttaşlarını sele teslim eden, varoşlarında milyonlarca yoksul emekçinin sefalete mahkûm edildiği İstanbul‘u küresel bir kent olarak pazarlamak; IMF‘ye şirin görünmek.
Ama onların şirin görünmek istediği küresel sermaye kurumlarının kim olduklarını biz emekçiler çok iyi biliyoruz. IMF‘yi de Dünya Bankası‘nı da Türkiye‘nin emeğinin hakkıyla geçinme mücadelesi veren, bu ülkenin değerlerini yaratan, hayatı her gün yeniden kuran, okutan, yazdıran, sağaltan, inşa eden, üreten emekçileri çok iyi biliyoruz.
Stand by‘larını, kemer sıkma programlarını, faiz dışı fazla hedeflerini, harcama disiplini programlarını çok iyi biliyoruz. Çünkü yıllardır bu kurumların oluşturduğu programları harfiyen uygulayan hükümetler tarafından yönetiliyoruz. Her politikaları aleyhimizedir, yaptıkları her şey, attıkları her adım emekçilere, yoksullara, halklara karşıdır.
Bugün onların bu toplantılarda aradıkları, artık her tarafından dökülen ve insanlığa savaş, gözyaşı ve sefaletten başka bir şey getirmeyen bu küresel sömürü düzenini kapitalist/emperyalist sistemi sürdürmeye yönelik bir çözümdür.
Bizler ne onların kurumlarını ne de onların çözümlerini değil tartışmak, varlıklarını bile kabul etmiyoruz.
Buradan sizlerle önemli bir çağrıyı paylaşmak istiyorum.
Bütün “güney ülkeleri” adına, yani ezilen, geri bıraktırılan, geri kalmış, gelişmekte olan adına ne derseniz deyin, bugüne kadar emperyalist ülkeler ve onların sistemlerinin korunup, işlemesini sağlayan IMF, Dünya bankası gibi kuruluşları tarafından sömürülen ülkeler adına bir çağrı yapıyorum.
Bu çağrıyı ülkemizde milyonlarca işçi ve emekçiyi bağrında bulunduran emek ve meslek örgütleri adına; emekten ve ülkesinin geleceğinden, bağımsızlıktan, sosyal   adaletten,   özgürlüklerden   yana    ilerici, devrimci, demokrat, sosyalist milyonlar adına yapıyorum.
Buna hakkımız olduğuna inanıyor, milyarlarca dünya vatandaşının bu çağrıya katılacağına güveniyorum.

Arkadaşlar
IMF ve Dünya bankası emperyalist zengin ülkelerin azgelişmiş, gelişmekte olan ülkeleri bir sömürü aracıdır.
Bu nedenle IMF ve Dünya bankası lağvedilmen, bugüne kadar ülkeleri sömürerek elde edilen kazançları halklara geri ödenmelidir.
Bizden aldıklarını geri istiyoruz.

Bu kurumların yerine gelişmekte olan, azgelişmiş ve desteğe muhtaç ülkelere ;
-yeni istihdam kaynakları,
-yoksullulara sosyal yardım,
-çevrenin korunması,
-eğitim, sağlık, sosyal güvenlik konusunda uluslararası koruyucu yasalar ve destek örgütleyecek,
ULUSLARARASI EMEK FONU ve DÜNYA EMEK VE ÇEVRE BANKASI oluşturulmalıdır.
IMF ve Dünya Bankasının bugüne kadar haksız gelirleri kayıtsız şartsız bu yeni oluşturulan kurumlara devredilmelidir.
Bu kurumlara bugüne kadar ülkeleri sömüren “zengin ülkeler”, “kuzey ülkeleri” belli oranlar üzerinde katkı sunmak zorunda bırakılmalıdır.
Bu kurumların yönetimi “güney ülkeleri”, diye adlandırılan, geri bıraktırılmış, geri kalmış, gelişmemiş, gelişmekte olan diye adlandırılan ülkelere, ancak sadece yukarda belirtilen harcamaları planlamak üzere bırakılmalıdır.
Evet, yeni bir çağrı yapıyoruz.
Biliyoruz ki, IMF ve DB varoldukça, zengin ülkeler daha zengin, kapitalizm yeni / yeniden kendi krizlerini yaratacak ve de milyonlarca işçi ve emekçi, için açlık – işsizlik – yoksulluk kaçınılmaz bir kader olarak geri dönecektir.
İşçi ve emekçilerin asıl kurtuluşunun kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla oluşacağı inancıyla bir kez daha haykırıyoruz;
IMF ve Dünya Bankası lağvedilmelidir.
Biz işçiler, emekçiler, ezilen, sömürülen dünya halkları yeni bir dünya istiyoruz.
Eşit, özgür, emeğin, çevrenin, insanlık değerlerinin korunup desteklendiği, savaşların olmadığı, halkların kaderlerini tayin ettiği, bir gelecek için haykırıyoruz ki

BÖYLE BİR DÜNYA MÜMKÜN.
IMF- DÜNYA BANKASI LAĞVEDİLSİN.
Sami Evren
DİSK – KESK – TMMOB -TTB adına

29 Ekim 2009 – Bilgilendirme Yazısı – İstanbul

Afganistan Savaşı Konusunda Beş Büyük Yalan

Pittsburgh Üniversitesi – Dayanışmacı, Savaş Karşıtı Öğrenciler Komitesi

Kaç  kişi  kuşkucu olmak eğilimindedir; kaç kişi yetkililere güvenmemekle övünmekte, kaç  kişi  dünyanın gidişi konusunda başkalarından daha akıllı olduğuna inanmaktadır? Yine de  bu kişilerin birçoğu  savaş söz konusu olduğunda, bir mağazadaki Noel Baba’nın kucağına oturtulan üç yaşındaki bir çocuğun aldanabilirliğiyle, hükümetin söylediği yalanları yutmaktadır?

Siz de bu tuzağa düşmeyin! Resmi odakların verdiği  haberlerin yanlışlığını görmeyi  ve onları reddetmeyi öğrenin. Şimdi gelin, son savaşla ilgili yalanları sıralayalım.

Yalan 1 : “ Terörizme karşı bir savaş kazanılabilir.”

Gerçek : Terörizm bir taktiktir , politik veya toplumsal bir güç değildir.  Terörizmi herkes kullanabilir. Terörizme karşı bir “savaş” sürdürülebileceği düşüncesi tıpkı “uyuşturucuya karşı savaş”ın arkasında yatan düşünce gibi dürüstlükten uzaktır. Yiyeceğin politik bir silah olarak kullanılması, havadan gelişigüzel yapılan bombardımanlar, fanatik dincilerden olan grupları silahlandırmak sözcüğün tam anlamıyla terörizmdir. ABD ise bütün bunları uzun zamandan beri fazlasıyla yapmaktadır.  Bu savaş gerçekte, kirli maddi çıkarlar ve güç gösterisi uğruna yapılmaktadır. ( 2 ve 4 nolu yalanlara bakın) Ve bu çıkarları korumak için ABD, “terörist” kavramını, bin Ladin’in el Kaide’sine inanan fanatik çetelerden daha geniş bir çevreye kaydırmış, bütün politik muhaliflerini de “terörist” olarak nitelendirmiştir. Tersine, ABD kendi teröristlerini “Özgürlük Savaşçıları” ( 3 nolu yalana bakın) olarak  adlandırmaktadır.  Belki de birkaç yıl sonra bunların bir bölümü yine “teröristler” olacaktır. Bu tiksindirici ve sinsi bir oyundur. ABD, 11 Eylül tarihinde yer alan canavarlığın halkta uyandırdığı acı ve nefreti amaçlarına ulaşmak için kullanmaktadır. Onlara bir saniye bile inanmayın.

Yalan 2 : “ Amerika halkı  bütünleşti.”

Gerçek : Yalnızca havayolları endüstrisinden onbinlerce kişi işten çıkarılmıştır. Hükümet , havayolları endüstrisine, hissedarların kârlarının ve yüksek kademelerde çalışanların maaşlarının ödenmesi için çarçabuk milyonlarca dolarlık destek paketleri çıkarmıştır ; işten çıkarılan onbinlerce  işçiye yardım söz konusu olunca , Kongre üyesi Dick Armey bunun “ Amerikan ruhuna” aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Doğrudur belki . Belki de “Amerikan ruhu”  bir krizin bedelini işçilere ödetmek ve pahalı bir savaşın yükünü onlara taşıtmaktır. Fakat herhalde bunun “bütünleşmekle” hiç bir ilgisi yoktur.

Yalan 3 : “ ABD, Afgan halkını, Taliban’ın baskıcı yönetiminden kurtarmaya çalışıyor.”

Gerçek : ABD, Rusya ve İran  Kuzey İttifakı denilen ve silahlı gruplardan oluşan bir tür koalisyona yardım etmektedir.  Kuzey İttifakı’ndaki gruplar, Afganistan’da yaşayan ve Taliban’ın baskısı altında ezilen değişik etnik kökenlerden gelmektedir. Fakat onların da sicilleri kanlıdır. Afganistan Devrimci Kadınlar Birliği gibi , yıllardan beri köktendinciliğe karşı ve demokrasi için savaşım veren kuruluşlar Kuzey İttifakı’nın ,  Taliban’ın  köktendinci çetelerine, kabul edilebilir bir seçenek oluşturamayacaklarını açıklamışlardır.  İnsan Hakları Gözlemcileri de Kuzey İttifakı’nı oluşturan grupların “ birçok yeri gelişigüzel bombardımana ve top ateşine tuttuklarını, doğrudan doğruya sivillere saldırdıklarını, yargısız infazlar yaptıklarını,  ırza geçtiklerini , başka din ve etnik kökenden olanları öldürdüklerini , çocukları savaşmak üzere silahlandırdıklarını, öldürücü mayınlar kullandıklarını” belirtmişlerdir. Şimdi artık herkes Usame bin Ladin’in , Afganistan’daki Sovyetlere karşı savaşan  ve CIA’nın silahlandırdığı mücahitlerden biri olduğunu öğrendi. Bir sonraki kuşağın neler yapacağını bekleyip görelim.

Yalan 4 : “Petrol mü ? Petrolden söz eden kim ?”

Gerçek : Hazar Denizi bölgesinde  dünyanın en zengin petrol kaynakları bulunmaktadır ;bu da Orta Asya’nın Orta Doğu kadar önem kazanmasını gündeme getirmektedir. Sorun Hazar Denizi petrolünün nakledilmesinde. Afganistan Hazar Denizi ile Hindistan ve Doğu Asya ülkelerindeki pazarlar arasında stratejik önemi büyük olan  bir konumdadır.   Petrol borularının büyük bir bölümünün Afganistan topraklarından geçirilmesi zorunluğu olduğu içindir ki  petrol şirketi Unocal – dolayısıyla ABD hükümeti – 1996 yılında Taliban’ın başa gelişini, bir “ istikrar” unsuru olacağı umuduyla memnuniyetle karşılamıştı. Bu petrol borusu umudu sonradan ( deyim yerindeyse ) bir petrol borusu hayaline dönüştü fakat  ABD’de, ordunun en başındaki kişi ile onun çevresinde toplanan petrolle ilgili kişiler , Orta Asya’dan sağlayacakları olağanüstü  büyük kazançtan hiçbir zaman vazgeçmediler. Eğer bu kriz zamanında onların  kafalarından bu hesapların geçtiğini göremiyorsanız, “Yaşamın Gerçeklerine” ilişkin eski bilgilernizi bir daha gözden geçirip yeni sonuçlara varmanızı önerebilir miyiz ?

Ve bütün bu yalanların en büyüğü,

Yalan 5 : “ Biz, Afgan halkına karşı savaşıyor değiliz bakın, onlara yiyecek getiriyoruz!”

Gerçek : Afganistan çok kurak bir bölgenin ortasında yer almakta ve burada milyonlarca  insan açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Daha ABD ‘nin  bombardıman tehdidinden önce, Dünya Gıda Programı (DGP) ülkede 6 milyon insanın ivedilikle gıda yardımı gereksiniminde olduğunu bildirmiştir. Savaş tehdidi büyük kitlelerin ülke içinde yer değiştirmesine yol açtıktan sonra ise , yine DGP’nin raporuna göre  yukardaki sayı 7.5 milyona yükselmiştir. Bu insanların büyük bir bölümü, Birleşmiş Milletler (BM)e bağlı kuruluşların  yardımlarıyla ayakta kalabiliyordu.  Fakat savaş tehlikesi, ayrıca ABD’nin isteğiyle Pakistan’ın  Afganistan sınırlarını kapatması  DGP’nin buğday unu yardımını askıya almasına neden oldu.  Bunun sonucu olarak  açlıktan ölenlerin sayısına ilişkin bir bilgimiz yok.  Bu arada ABD uçaklarından ülke halkına 37,000 yiyecek paketi  atılmış bulunmakta. Hesabı siz yapın. 7.5 milyon kişinin açlıktan ölmek tehlikesiyle yüzyüze bulunduğu bir ülkede , atılan paketlerdeki yiyeceklerle  bir günde yaklaşık 37,000 kişi karnını doyurabilmekte. Ayrıca, Afganistan’da çalışan uluslararası yardım derneklerinden birinin sözcüsü,  Londra Independent’e verdiği  demeçte,

“Gelişigüzel yapılan yiyecek yardımı, yapılabilecek yardımların en kötüsüdür. Böyle yapılan yardım sorunu çözmekten çok, daha büyük sorunlar yaratmaktadır,” demiştir.  Afganistan’ın dünyada en çok patlamamış mayın bulunan ülke olduğu göz önüne alınırsa  sorunların  daha nasıl boyutlara ulaşacağı kolaylıkla anlaşılabilir. Halen günde mayınlarla ilgili on- onbeş olay yer almakta. ABD uçaklarından atılan yiyeceklere ulaşmak çabası bu sayının  artmasına neden olacaktır.

Ayşegül Önen

4 Kasım 2009 – Basın Açıklaması – Ankara
GİZLİ KARARNAME İPTAL EDİLSİN, İNCİRLİK ÜSSÜ KAPATILSIN!
Basına ve kamuoyuna

Irak işgalinin başladığı 2003 yılından beri İncirlik Üssü’nün kullanım süresini ve biçimini belirleyen Bakanlar Kurulu kararnamelerine karşı her düzeyde mücadele ediyoruz. Barıştan, bölgesel barıştan söz edenler, gizli bir kararnameyle, tümüyle hukuk dışı bir yöntemle İncirlik Üssü’nün ABD’nin Irak işgalinin en önemli lojistik üssü olmasının yolunu açıyorlar.
Üssün kullanımıyla ilgili Bakanlar Kurulu Kararında; “…liman, havaalanı, tesis ve üslerin, B.M. Güvenlik Konseyi’nin 22.05.2003 tarihli ve 1483 sayılı kararda öngörülen amaçlar doğrultusunda, dost ve müttefik ülkelerce, askeri malzeme/teçhizat ve personel nakli de dahil lojistik destek maksadıyla bu Kararname tarihinden itibaren bir yıl süre ile kullanılmasına izin verilmesi.” yazılıyor.
Biz yıllardır bu açıklamanın İncirlik Üssü’nün kullanımı hakkında hiçbir gerçeği açıklamadığını söylüyoruz.

İcirlik Üssü’nün Irak işgalinde oynadığı rol nedir?Kaç ABD uçağı Irak’a kaç sefer yapmıştır?İncirlik Üssü’nde kaç adet nükleer başlık bulunmaktadır ve bu nükleer başlıkların Üs’te ne işi vardır?Neden kullanıma hazır haldedirler?Türk ordusunun ABD ordusuna yardımları hangi kapsamdadır?
Bugüne kadar Gizli Kararnameyle ilgili bilgilenme taleplerimiz sürekli reddedildi. Ve İncirlik Üssü hukuk dışı bir şekilde dünyanın en büyük işgalci gücünün oyun sahasına dönüştürüldü. Fakat dün Danıştay 10. Dairesinde görülmeye başlayan incirlik kararnamesine itiraz davasının duruşmasında mütalaa veren Savcı, Av. Kürşat Bafra’nın savunması doğrultusunda görüş bildirerek, TBMM’nin yetkisinin Bakanlar Kurulu tarafından kullanılamayacağını belirterek  kararnamenin iptali için davanın kabulü yönünde görüş bildirdi.
Bu gelişmenin çok olumlu olduğunu düşünüyoruz. Yıllardır sürdürdüğümüz ısrarlı kampanyalar en azından İncirlik Üssü’nün kullanımındaki hukuksuzluğu gündeme getirdi. Ne yazık ki duruşmaya Hükümet tarafından katılan Başbakanlık Müşaviri, “Gizli Kararnamenin içeriğini bilmiyorlar neye itiraz ediyorlar?”…”Ortada kişisel mağduriyet ve hak ihlali yok, dava açanların mağduriyeti yok” diyerek, her şeyin ötesinde insanlık adına, barış adına kabul edilemez, yanlış ve kara mizah yapar gibi bir açıklama yaptı.
Öncelikle, biz defalarca Gizli Kararname’nin kapsamını öğrenmek için bilgilendirme hakkımızı kullandık. Her seferinde “Ulusal güvenlik” gerekçesiyle talebimiz reddedildi. Bir yandan bilgiyi gizleyip bir yandan da bilginiz yok diyemezsiniz.
Bir yandan gizlice, el altından, kamuoyundan saklayarak bir üssü kanlı, gerçekten kanlı bir işgal için en önemli askeri üs haline getireceksiniz, aynı anda bilginiz yok diyeceksiniz!Bu savunmayı kabul edilemez buluyoruz.
Üstelik, bir dava açmak için kişisel mağduriyetimiz olması gerektiğini söyleyen Başbakanlık Müşaviri, gerçekten ne dediğini biliyor mu? Temsil ettiği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Davos’ta Filistin halkı için “one minute” derken kişisel bir mağduriyete mi sahipti?
Kişisel mağduriyet, sadece başınıza bomba düşmesi midir? Siz, Irak halkı mağdur olduğunda kendiniz de mağdur olmuş gibi hissetmiyor musunuz?Guantanamo’da işkence gören insanlar sizi de mağdur hissettirmiyor mu?Irak’ta işgal sonucu ölen, işkenceye maruz kalan, tecavüze uğrayan yüz binlerce Iraklı, size acı vermiyor mu?
Ebu Garip cezaevinde yapılan işkencelerin sizi mağdur etmiyorsa, size diyebileceğimiz hiçbir şey yok!
Bizi mağdur ediyor Irak işgali. Bu işgalde Türkiye’deki bir üssün kullanılması bizi mağdur ediyor. Halkların kardeşliğini savunan tüm yurttaşlar kendilerini mağdur hissediyor. Irak’ta işkence yaptığını bildiğimiz ABD’li subayların İncirlik’te hukuk dışı bir kararnamenin izniyle cirit atması, Irak’ı vuran silahların İncirlik üssünden taşınması, kocaman bir uygarlığı yıllardır bombalayan uçakların İncirlik üssünden yakıt alması, bu üsten havalanması bizi mağdur ediyor. Savaşın bir parçası, işgalin bir parçası olmak bizi mağdur ediyor.Sizin mağdur olmanız için ne gerekiyor, biz bilemiyoruz.
Biz yıllardır Irak işgaline karşı mücadele diyoruz. Irak halkıyla gerçekten dayanışmaya çalışıyoruz. Sözde değil, özde insan olanlar, Irak işgaline, İncirlik Üssü’nün işgalcilere kullandırılmasına karşı çıkıyorlar, karşı çıkmaya da devam edecekler.

Yıldız Önen
Küresel BAK Aktivisti

4 Aralık 2009 – Yazılı Basın Açıklaması – İstanbul
Afganistan Obama’nın Vietnam’ı olacak! Türkiye işgal ortaklığından vazgeçmelidir!

ABD Başkanı Barack Obama, yeni Afganistan stratejisini önceki gün açıkladı. Bu stratejinin yeni hiçbir yanı yok. Obama, 30 bin ABD askerinin daha Afganistan’da savaşmak üzere gönderileceğini söyledi. Kanlı işgalin suç ortağı diğer ülkelerden de daha fazla asker istedi.
Bunda korkunç bir terslik yok mu? Dünyanın en zengin ülkeleri NATO şemsiyesi altında birleşmiş, dünyanın en fakir ülkelerinden birini yıllardır yakıp yıkıyor, bombalıyor. Afganistan’da neredeyse taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakılmadı ama işgale direniş büyüyerek sürüyor.
Açıklanan ‘yeni strateji’, ABD’nin “Nobel Barış Ödüllü” başkanının, önümüzdeki aylarda Afgan halkının maruz kalacağı şiddetin dozajının daha da artacağını açıklaması anlamında ‘yeni’ sadece.

Bildik strateji: Şavaşa ve işgale devam!
Bush döneminden gayet iyi bildiğimiz kana, şiddete, bombalamaya, yoksulları, masum insanları öldürmeye odaklanmış bir savaş stratejisi ile yine karşı karşıyayız. ABD, Irak’ta yerlerde sürünen prestijini şimdi Afganistan halkının kanlarıyla mı parlatacak? Irak, Bush’un Vietnam’ı oldu. Son gidişinde Bağdat’ta kafasına pabuç fırlatılınca işi pişkinliğe vurup döndü evine. Bush şimdiden tarihin çöp sepetinde! Afganistan da Obama’nın Vietnam’ı olacak.

Afganistan yalanları…
Afganistan’da işgalci devletlerin ve NATO’nun saldırganlığının şiddetinin artacağının bir diğer göstergesi ise Obama’nın 2011 yılının Temmuz ayında Afganistan’dan askerlerinin çekileceğini dile getirmiş olmasıdır. Obama, Afganistan’da 2011 Temmuz’una kadar nasıl bir gelişme bekliyor acaba?
Afganistan daha fazla mı bombalanacak, Bütün bir halkı mı öldürmeyi düşünüyorlar?, Afganistan’ın altyapısından geriye kalanlar daha fazla mı imha edilecek, yaşlı, çocuk, kadın Afganlara daha ne kadar işkence yapılacak? 2001 yılından beri süren işgal, bu ‘yeni stratejiye’ göre nasıl olacak da 2011 Temmuz ayında son bulacak?
Çok açık ki ABD NATO’nun taşeronluğunda daha saldırgan bir işgal politikası izleyip Afganistan’da savaşını derinleştirecek. Dünyanın vicdanı Afganistan’da kanayacak.

Suç ortaklarına çağrı…
Obama, ABD’nin 30 bin askeri daha Afganistan’a yollayacağını açıklamasının hemen ardından yapılan NATO Dışişleri Bakanları Toplantısında, Afganistan’a daha fazla asker gönderilmesi çağrısında bulunuldu. ABD Başkanı ise yaptığı açıklamada “Tehlikede olan basit biçimde sadece NATO’nun güvenilirliğinin testi değil, tehlikede olan müttefiklerimizin ve dünyanın ortak güvenliğidir” dedi.
NATO ise bu açıklamanın hemen ardından Afganistan’a ek asker talebinde bulundu. Bu çağrının muhataplarından biri de elbette Türkiye.

EVet doğru, dünya büyük bir tehlike altında!

ElBette, Afganistan’ın da dünyadaki bütün diğer ülkelerin de özgürlüğün tüm genişliğiyle yaşandığı ülkeler haline gelmesi gerek.
Gerçekten de dünya bugün tehlikede ve bu tehlikenin temel nedeni ne dün Saddam idi ne bugün Taliban direnişidir. Dünyayı milyonlarca insana zehir eden tehlikenin nedeni ABD’nin saldırgan savaş ve işgal politikalarıdır. Dünyanın güvenlik sorunlarının en temel nedeni, NATO’nun savaş ve cinayet örgütü olarak çalışmaya devam etmesidir.
Dünyanın huzursuzluğunun en önemli nedeni, petrol gibi küresel sistemin can damarı olan kaynakları denetlemek için Irak’ta, Afganistan’da ve Filistin’de milyonlarca insanı öldüren ABD ve ortaklarının sürdürdüğü ölçüsüz şiddettir. Dünyanın da Afganistan ve Irak’ın da, Filistin’in de daha güvenlikli hale gelmesinin tek yolu işgal güçlerinin derhal ve koşulsuz bir şekilde tüm ülkelerden geri çekilmesidir. Dünyada barış için öncelikle suç örgütü NATO dağıtılmalıdır.

Erdoğan, işgal ortaklığından vazgeç!
NATO toplantısı devam ederken, ABD büyükelçisi, Türkiye’den Afganistan için ek asker istendiğini açıkladı. Türkiye’nin halen Afganistan’da 700 askeri var. ABD ve NATO önümüzdeki aylarda daha şiddetle sürdürecekleri Afganistan işgali için şimdi Türkiye’den daha fazla asker istiyor. Obama, Türkiye’den ‘sıcak çatışma sınırlamasını kaldırmasını, savaşan asker ve savaş uçağı göndermesini’ açık açık istedi.
Hükümet çevrelerinden çelişik açıklamalar yapılıyor. Başbakan Erdoğan 7 Aralık’ta ABD’ye gidiyor. Türkiye’den istenen askerlerle ilgili bir pazarlık yapılacağı kesin.
Biz, Türkiyeli savaş karşıtları olarak, Obama Türkiye’ye geldiğinde sokaklara çıkmış, “Obama, boşuna gelme Afganistan’a asker yok” demiştik. Hükümeti bir kez daha uyarıyoruz. Kulağınızı Pentagon’culara, NATO’culara değil kendi halkınıza çevirin. Bu ülkede hiç kimse ABD’nin savaşına ve işgaline asker olmak istemez. Tarihimizde kara bir leke olan Kore Savaşı’nın yarası hâlâ kanıyor.
Emperyal güdülerle 2001 yılında başlatılan ve yıllardır Afgan halkını canından bezirden, on binlerce Afganın ölümüne neden olan işgalin ortağı olmaktan vazgeçin!
Kan döken bir savaş aygıtı olan NATO’dan çıkın.
Afganistan’a yeni asker göndermeyi aklınızdan bile geçirmeyin. ABD’nin kan dökücülüğünü artıracağını açıkladığı Afganistan’daki askerleri derhal geri çekin.

Savaşmayın ve savaşın ortağı olmayın!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu
4 Aralık 2009

7 Aralık 2009 – Basın Toplantısı – İstanbul
Afganistan’a yolladığınız askerleri geri çekin.

Savaşa ve işgale değil,

Barışa ve halkların kardeşliğine destek verin!

Degerli Basın mensupları,

ABD, NATO şemsiyesinde sürdürdüğü Afganistan işgalini daha şiddetlendirmeye karar verdi. Seçim kampanyası boyunca “Değişim ve Barış” konuşmaları yapan, Guantanamo’yu kapatacağını, Irak’tan ABD askerlerinin çekileceğini söyleyen Barack Obama, Afganistan’la ilgili yeni stratejisini geçtiğimiz hafta açıkladı. Bu stratejide yeni hiçbir şey yok! Özetle, savaşa ve işgale devam, daha fazla asker ve silah, daha fazla ölüm ve yıkım.
Afganistan’a 30 bin ek asker yollayacağını açıklayan Obama’nın Türkiye dahil, NATO üyesi ülkelerden talebi ise Afganistan’da savaşacak daha fazla asker oldu. <!–[if !supportLineBreakNewLine]–> <!–[endif]–>

Obama ile görüşmek üzere ABD’ye giderken dün havaalanında açıklama yapan Başbakan Tayyip Erdoğan ise “700 civarında olan asker sayısını 1750’ye çıkararak üzerimize düşeni yaptık” dedi. Çünkü ABD’deki temaslarda ABD’nin İran ve Irak politikalarına destek yanında görüşülecek en önemli pazarlık bu.
Biz savaş karşıtları olarak, savaşın ve işgalin, insan hayatının asla pazarlık konusu yapılamayacağını bir kez daha vurgulamak istiyoruz.

Başbakan’a ve AKP Hükümeti’ne sesleniyoruz:
Dünyanın en zengin ülkelerinin, dünyanın en fakir ülkelerinden birinde sürdürdüğü bu adaletsiz savaşın ve işgalin pazarlığı yapılır mı? Afganistan 9 yıldır bombalanıyor, yakılıp yıkılıyor. Yoksul Afgan halkının ve bu ülkenin yoksul gençlerinin hayatları üzerinden bir pazarlık kabul edilebilir mi? Siz emperyal güdülerle başlatılan ve sürdürülen bu haksız savaşın ve işgalin bir parçası olmayı kabul ettikten sonra, oraya yolladığınız askerlerin görev mahalli sizi suç ortaklığından kurtaracak mı sanıyorsunuz?
2001 yılından beri ABD ve NATO Afganistan’da binlerce yoksul Afgan’ı öldürdü. Ne için? Her geçen yıl sivil ölümleri arttı. Ortalama ömür düştü, yerleşim yerlerinde tüm altyapı tahrip oldu. Zaten yoksul olan ülkede milyonlar şu anda açlıkla yüz yüze. Bırakın elektriği, temiz suya ulaşabilenler şanslı sayılıyor. Bu yıkımın sorumlusu kimler?
Önceki ABD Başkanı Bush’un tezlerini hatırlayın. Usame Bin Ladin’i yakalamak bahanesiyle Afganistan işgal edilmişti. Bugün Bin Ladin’i hatırlayan var mı? Bu yalanlara bakarsanız, Afganistan, Afgan halkını özgürleştirmek için işgal edilmişti. Şimdi bütün ülke bir hapishane ve mezarlık…
Asker göndererek ortağı olduğunuz ve açıklanan “yeni strateji” uyarınca asli unsurlarından biri olmaya çağrıldığınız işgal kesinlikle meşru değil. Afganistan’daki işgalinin tek bir nedeni var. 21. yüzyılın da ABD’nin hegemonyasını sürdürmeye devam ettiği bir dönem olmasını garanti altına almak!

Değerli Basın mensupları,
Dünyadaki huzursuzluğun, adaletsizliğin, şiddetin nedeni Filistin halkı, Irak halkı olmadığı gibi, Afgan halkı da değil elbette. Dünyadaki huzursuzluğun nedeni, petrol gibi küresel sistemin can damarı olan kaynakları, enerji yollarını denetlemek için Irak’ta, Afganistan’da ve Filistin’de milyonlarca insanı öldüren savaşları ve işgali sürdüren ABD ve onunla işbirliği yapanlardır.
Dünyanın da Afganistan ve Irak’ın da, Filistin’in de daha güvenlikli hale gelmesinin tek yolu işgalcilerin derhal ve koşulsuz bir şekilde tüm bu ülkelerden geri çekilmesidir. Dünyada barış için öncelikle suç örgütü NATO dağıtılmalıdır.
Savaş karşıtları olarak, bu koalisyona Türkiye’nin de adını yazdıranları protesto ediyor ve tarihsel sorumluluklarını Başbakan’a ve Hükümet’e bir kez daha hatırlatıyoruz. Türkiye ABD’nin de NATO’nun da talebini derhal reddetmelidir.
Üstelik bunu tüm dünyanın ve dolayısıyla Afganistan’da NATO işgaline direnenlerin de duyabileceği kadar yüksek bir sesle yapmalıdır.
Türkiye Hükümeti, Afganistan’a önceki yıllarda gönderdiği ve şu birkaç gün içinde “gözle kaş arasında” sayısını bir misli artırdığı askerlerini derhal geri çekmelidir.
ABD ve NATO’nun, Afganistan’ı işgal politikalarıyla daha fazla işbirliği yapılmamalıdır.

Değerli Basın mensupları,
Obama’nın açıkladığı Afganistan stratejisinde yeni olan tek vurgu, işgal güçlerinin 2011 yılının Temmuz ayında geri çekileceğini söylemesidir.

Yıllardır süren işgal bir buçuk yılda nasıl bitirilecek acaba? Afganistan’da taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakılmayana kadar mı? Yok böyle değilse, neden binlerce asker daha yollayıp binlerce Afganı daha katletmeden defolup gitmiyorlar?

Obama’nın sözü, Irak’ın kuyruk acısını bastırmaya çalışan ABD ve savaş örgütü NATO’nun Afganistan’da büyük bir katliama hazırlandığını düşündürüyor bize.

Bu nedenle, savaş karşıtları olarak, Başbakan Erdoğan’a ve AKP Hükümeti’ne bir kez daha seslenmek istiyoruz: Afgan halkının yanındaymış gibi görünmek, acılarını paylaşıyormuş gibi açıklamalar yapmak ama aynı zamanda işgalci ABD ile her düzeyde işbirliği yapmak inandırıcı değil. NATO’cularla, Obama ile görüşmelerden vakit kalırsa çıkın sokağa da halkımıza bir sorun bakalım sizi samimi bulan, dediklerinize inanan var mı?
Ya Afgan halkının yanındasınızdır ya da ABD’nin!

Bir yandan uluslararası adaletten, barıştan söz edip bir yandan Afganistan’da asker bulundurmak, işgalcilerden talimat gelince
daha fazlasını yollamak, hiç de Türkiye’nin yüzünü ak eden bir durum değil. Bu halkın tercihlerini de yansıtmıyor. Bu halk Irak işgali öncesi, onun da bir parçası olmaya kalkıştığınızda tepkisini gösterdi. 1 Mart’2003’te savaşa ve işgale hayır diyenler bugün de aynı fikirdeler.

Biz, Türkiyeli savaş karşıtları olarak dünyanın diğer ülkelerindeki savaş karşıtları ile birlikte Afganistan’daki işgale karşı büyük bir kampanya sürdüreceğiz. Oraya yolladığınız askerleri geri getirene kadar yakanızı bırakmayacağız. Afganistan gerçeklerini, işgalcilerin orada işledikleri suçları anlatıp savaşa ve işgale karşı sokaklara çıkacağız. Bu ülkede hiç kimse ABD’nin savaşına ve işgaline asker olmak istemez. Tarihimizde kara bir leke olan Kore Savaşı’nın yarası hâlâ kanıyor.
ABD’nin kan dökücülüğünü artıracağını açıkladığı Afganistan’daki askerleri derhal geri çekin.

Afganistan Obama’nın Vietnamı’ı olacak!
Savaşa ve işgale ortak olmayın!
Pelin Batu
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Aktivisti

10 Aralık 2009 – Basın Açıklaması – İstanbul
Basına ve Kamuoyuna

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde biz, bu ülkenin sanatçıları, kaygılıyız…

Yola çıkarken “barışı kim istemez?” demiştik. “Birlikte yaşayan, yaşayacak halklarımızın barıştan başka şansı var mı?” diyerek yola düştük.

Bugün, ona bu kadar çok ihtiyacımız varken,  barışa böylesine hoyratça davranılmasını anlayamıyoruz.

Barışın düşü bile bizi umutlandırırken; yürek parçalayan haberler geliyor, Diyarbakırdan, Tokattan, İstanbuldan… Acılar, ağıtlar birbirine karışıyor. Karanlık, bir ağır bulut gibi barışa olan hasretimizin üzerine çöküyor, kelimelerimizi boğuyor.

Nereye gidiyoruz? Barışa mı? O halde yanlış yoldayız.

Barış silah sıkarak, ayak sürüyerek, yalan söyleyerek gelmeyecek…

Çünkü barışa ulaşmadan geçirdiğimiz her gün, gençler için daha çok ölüm, anneler için daha çok gözyaşı anlamına geliyor.

Oysa barıştan korkulmaz, savaştan korkulur.

Barış yenmek ya da yenilmek değildir. Barış savaşmamak da değildir.

Barış, kucaklaşmak ve hayata yeniden başlamaktır.

Yetkili, yetkisiz herkese sesleniyoruz: Barışa kıymayın!

25 yıl… Binlerce can… Akan gözyaşları… Kaybettiğimiz zaman…

Yeter, Barışalım!

Barış İçin Sanat Girişimi

Barış İçin Sanat Sanat İçin Barış

24 Aralık 2009 – Basın Açıklaması – İstanbul
Basına ve Kamuoyuna

SAVAŞI SUSTUR, BARIŞI YÜKSELT!
Değerli basın emekçileri, sevgili dostlar,  Savaş kışkırtıcılarının ve gerilimden beslenenlerin çıkarttığı gürültünün zaman zaman barış haykırışımızı bastırdığı bir yılı daha geride bırakıyoruz. Bütün bir yıl boyunca savaşsız bir dünya özlemimizi her gün canlı tuttuk, yürüyüşler, mitingler, basın açıklamaları ve toplantılarla, ara vermeksizin mücadele ettik.
Geçtiğimiz yıl, bugünlerde İsrail, Filistin’i ablukaya almış ve katliama girişmişti. Biz de Filistin halkının yanında olduk. “Filistin halkı yalnız değildir” diye sokaklara çıktık. Bombalara direnen Filistin halkına elimizi uzatmaya çalıştık.
Hemen ardından ABD ve NATO’nun Afganistan işgalini tüm dünyadaki savaş karşıtlarıyla birlikte protesto ettik.
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi için, “Barışa bir şans verin” dedik. ‘Demokratik Açılım’ adı verilen süreç başladığında, “Şimdi barış zamanıdır” kampanyasıyla Kürt halkının ve tüm savaş karşıtlarının barış özlemlerini dile getirdik.

Bugün ise, hep birlikte, “Savaşı sustur, barışı yükselt” demek için buradayız. Çünkü “Savaşa hayır” demeye, “Önce barış!” demeye en çok bugün ihtiyacımız var.

Halkların barış içinde daha iyi yaşamasını amaçlayanlar, savaş politikalarına karşı çıkıyor. Silahlanmayı, çatışmayı, gerginliği körükleyen güçler de durmaksızın çalışıyor. Onlar iktidarlarını ve güçlerini ancak böyle sürdürebilirler. O yüzden “Hepimiz Filistinliyiz, Hepimiz Kürdüz” demeye de en çok bugün ihtiyacımız var.
Türkiye tarihinden ve dünya tarihinden bunları çok yakından tanıyor ve biliyoruz. Meclis’te de, Pentagon’da da, derin örgütlenmelerin illegal yapılanmalarında da, ırkçı örgütlenmelerde de bu güçler aralıksız bir şekilde halkları birbirine düşürmek ve savaş için çalışıyorlar.
Petrol ve silah şirketlerinin yönetiminde, parlementolarda, gazete köşelerinde, tv ekranlarında savaş tamtamlarını çalanlar 2009 yılı boyunca tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de iş başındaydı. Öyle ki, milyonlarca insanımızın barış umuduyla Kürt sorununun çözümü için adım atılmasını beklediği günlerde Meclis kürsüsünden Dersim katliamını örnek gösterenler bile oldu. Barış içinde bir arada yaşamak istiyorsak, şovenizmin, ırkçılığın, ötekileştirmenin bataklığından sıyrılmalı, geçmişin acıları ve suçları ile yüzleşerek her türlü ayrımcılığa karşı çıkmalıyız.
Bugün 24 Aralık 1978 Maraş katliamının yıl dönümü. 31 yıl önce bugün Maraş’ta, ırkçılar, barışın ve kardeşliğin düşmanları tarafından girişilen provokasyon ve saldırılar neticesinde bir Alevi katliamı gerçekleşti. 100’den fazla insan katledildi, 1000’nin üzerinde insan yaralandı, 1000’e yakın ev ve işyeri yakılıp tahrip edildi. Katliamdan sonra Alevilerin yüzde 80’i kenti terk etmek zorunda kaldı. Bu acı tabloyu ve benzerlerini yaratanlar, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de halen iş başındalar. Bush gitti, hepimiz sevindik. Ama Nobel barış ödülünü alırken bile savaşın gerekliliğinden söz eden Barack Obama, ABD’de savaş karşıtlarından aldığı oylara ihanet ederek Afganistan fatihi olmaya soyundu.
Türkiye’de de, barışı geliştirmekten başka bir yolun olmadığının herkes tarafından anlaşıldığı bir dönemde, Kürt halkının milyonlarca oy alan partisi kapatılarak, Kürt halkının temsilcilerinin milletvekilliği düşürülerek gerginlik tırmandırılmaya çalışıldı.
Değerli basın emekçileri, sevgili dostlar,
DTP’nin kapatılması kararı ve ardından bir dizi gelişme bu ülkede yaşayan herkesin yine yüreğini ağzına getirdi. Çünkü eğer diyalog ve barış ortamı geliştirilemezse, kaos ve şiddetin girdabına sürüklenme tehlikesi var.
Neyse ki hem Kürt halkının hem de savaş istemeyenlerin sesi ve barış özlemleri, partileri kapatarak gerginliği tırmandırmayı düşünenlerin arzuladığı kaos ortamının yaratılmasına izin vermedi. Barışın sesi susturulamadı.
Buradan, öncelikle Hükümete ve Parlementodaki muhalefet partilerine sesleniyoruz:
Kürt sorununun barışçı çözümü için somut adım atma zamanıdır. Sokaktan Meclis’e barış ve demokratik çözüm ortamını geliştirmek için gerekli yasal düzenlemeleri yapmak sizin göreviniz.
Hepimiz barışı savunmalı, barışın sesini yükseltmeliyiz çünkü telafisi mümkün olmayan yeni acılarla kaybedecek bir yılımız daha yok.
Biz savaş karşıtları, 2010 yılında da tüm dünyadaki savaş karşıtlarıyla birlikte barışın ve kardeşliğin yükselmesi, “Savaşa hayır!” sesinin daha gür bir biçimde yankılanması savaşsız bir ülke ve dünya özlemlerinin gerçekleşmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Irak halkının yanında olmaya, Afganistan’da işgalin son bulması için mücadele etmeye, Filistin halkıyla dayanışmaya devam edeceğiz. Askeri üslerin kaldırılması, silahlanmanın durdurulması, yabancı ülkelere gönderilen askerlerin geri çağırılması için sokaklara çıkacağız.
Kürt sorununun barışçı çözümü talebinden asla vaz geçmeyeceğiz. Barışın sesinin kısılmasına izin vermeyeceğiz.  Savaşı sustur! Barışı yükselt
Hepimiz Kürdüz, hepimiz Iraklı, Filistinliyiz!

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu

24 Aralık 2009

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.