Yıldız Önen
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumu kararına karşı bölge ülkelerinin hepsi sert tepkiler gösterdi. Referandumun ardından ABD Dışişleri Bakanı referandumu tanımadıklarını açıkladı. İran, merkezi Irak hükümeti Barzani’nin attığı adımların tehlikeli olduğunu ilan etti. Ama bu alanda hiçbir ülke Türkiye’nin eline su dökemedi.
Türkiye resmen referandum kararını alan Barzani’yi, bölgede yaşayanları ve giderek Kürtleri tehdit etti, aşağıladı. Gelişmeler en sert düzeyde “savaş sebebi” gibi kavramlar kullanılarak karşılandı. Son birkaç gündür resmi düzeyde kullanılan bu üslubun Türkiye’deki Kürtleri, AKP’ye oy veren Kürt kitleleri rahatsız ettiğini fark edenlerin uyarısıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan kullandığı sert üsluptan bir adım geri attı.
Abdulkadir Selvi Hürriyet’teki köşesinde Erdoğan’ın TBMM açılış konuşmasında referandum konusunda üslubunda yumuşama olduğunu şöyle ifade ediyordu: Barzani’ye yönelik uyarılarını sürdürdü ancak, ilk kez farklı bir mesaj verdi. ‘Kuzey Irak Yönetimi yaptığı yanlıştan dönme erdemini gösterdiğinde Türkiye, devleti ve milletiyle bu kardeşlerimizin yanında olmaya devam edecektir’ dedi.
Selvi kendini kaptırmış bir şekilde, Erdoğan’ın konuşmasında yumuşama olduğunu söylerken, “Erdoğan sürecin başından itibaren ilk kez hem sopayı gösterdi hem havucu uzattı” diyebiliyor. Oysa, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, başka bir ülkenin sınırları içinde yaşanan bir olaya, o sınırlar içinde yer alan bir halkın kendi kaderini belirleme sürecine, Türkiye’nin hangi hakla ‘havuç-sopa’ politikasıyla yaklaşabildiğini bir gazeteci olarak kendisine sorması çok daha hayırlı bir iş olurdu.
Bu açıdan Karar Gazetesi’nden Galip Dalyan’ın ‘Post referandum döneminin opsiyonları’ başlıklı yazısında dile getirdiği şu yaklaşım çok önemli: “Referandum neredeyse bir dış politika başlığı olmaktan çıkıp çoktan bir iç politika gündemine dönüştürülmüş durumda. Tıpkı diğer birçok dış politika başlığı gibi. Devlette çok üst perdeden bir söylem kullanılıyor. Mesela, Türkiye’nin kullandığı söylemi, bu referandumdan en az Türkiye kadar hatta ondan daha fazla rahatsız olan İran’ın söylemiyle karşılaştıralım. Hamaney, Ruhani veya Zarif’ten kaç tane yüksek perdeden, hakaretamiz açıklama geldi?”
Kuşkusuz hem bölge hem de Türkiye çok keskin bir yol ayrımında: Bu yol ayrımında sadece üslup değil Kürt sorununa bakış ve pratik uygulamaların bütünüyle değişmesi ve Kürt halkıyla eşit koşullarda kardeşlik ilişkisinin tesis edilmesi, diyaloğa bağlı çözüm mekanizmalarının devreye girmesi için ses çıkartmamız gerekiyor. Daha önce söylediğimiz gibi: “Şimdi değilse ne zaman?”
Bu yazı Marksist org web sitesinde yayınlanmıştır.