26 Şubat 2015 – Edebiyat Atölyesi VI. Dönem 10. Kitabı – İstanbul

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

ruthrendelKonusunu “Polisiye edebiyatında savaş ve barış” olarak belirlediğimiz VI.Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye”sinin, 26.02.2015 tarihinde yapılan onuncu buluşmasında, Emre Arda ve Evren Ergeç, İngiliz yazar Ruth Rendell(Barbara Vine)’ı(1930-) ve kitabı Taştan Hüküm’ü tanıtıp tartışmaya açtılar.

Ruth Rendell, Londra doğumlu olmakla birlikte, İsveç’de doğup Danimarka’da büyüyen öğretmen annesi sayesinde her iki dili,ülkeyi ve kültürü bilerek büyür. Kolej eğitiminden sonra,1948-1952 yılları arasında yerel gazetelerde çalışarak yazma serüvenine atılır. 20 Yaşında, çalıştığı gazetenin patronu Don Rendell ile evlenir. Bir yıl sonra oğlu doğunca gazeteden ayrılır ve evde, yayınlatamayacağı altı roman yazarak yazarlığa başlar.

İlk olarak 1964 yılında Ölüme Giden Yol kitabı yayınlanır. Kitabın başarısından sonra ardından diğerleri gelir. Yaklaşık 70 civarında kitap yazar. İlk kitabını yazmasının üstünden 50 yıldan fazla geçmesine karşın, dünyada hala beğenilerek okunan bir psikolojik polisiye yazarıdır.

2013 yılında 83 yaşındayken, hâlâ her gün yazmaya devam etse de, Suffolk’da, XVI. yüzyıldan kalma çiftliğinde kendini emekliliğe ayırır. Psikolojik gerilim romanları yazarı olarak, eserleri yirmi iki dile çevrilir ve Polisiye Yazarları Birliğinin, gümüş ve altın hançer, elmas ödülleri de dâhil, çok sayıda ödül alır.

İngiliz İmparatorluk Birlikleri Komutanlığı, Barones Rendell of Babergh (Suffolk Bölgesi) ünvanları verilir. Lady ünvanı nedeniyle, 1997 tarihinde, bugün hâlâ devam eden, İşçi Partisi’nden Lordlar Kamerası üyeliğine seçilir. 2014 Yılında, İskoçya’nın Özgürlüğü için Guardian’da yayınlanan deklerasyona imza atan 200 Halk Simgesi’nden biri olur. Bugün hâlâ, Darfur’lu çocuklara destek vakfının başkanlığını, Evsizler vakfının başkan yardımcılığını yürütmektedir.

Yarattığı Başmüfettiş Wexford karakteri çok sayıda polisiye kitaba esin kaynağı, sinema filmlerine ve televizyon dizilerine konu olur.

Eserlerinde yarattığı katil ve kurbanların, onları katil ya da kurban yapan psikolojik durumlarının arka planlarına değinmesiyle diğer polisiye yazarlarından farklılaşır. Acı ya da eziyet çekmişlerin zihinsel sorunlarını ya da sosyal anlamda dışlanmışların sıkıntılarını kitaplarında karakter olarak irdeler. Toplumun dışında, kenar köşesinde kalmışları, yalnız kalmayı tercih edenleri, yapayalnız kalanları, akıl hastalarını, bağımlıları ele alır.

Bu karakterler özellikle Barbara Vine takma adıyla yazdığı eserlerinde yer alır. Yazar, Ruth ve Barbara’yı, kendi karakterinin iki farklı görünümü olarak tanımlar. Ruth sert, soğuk, analitik, saldırgan, Barbara daha kadınsı,duyarlı, duygulu, sezgileri güçlüdür.

Yazar,‘ şık anlatımları, insan aklının keskin dışavurumlarını irdeleyişi, inandırıcı entrikaları ve karakterleriyle’ tanınır. İngiliz toplumunun son kırk yıldaki sosyal değişimi, ev içi şiddeti ve kadının toplumsal yaşamda değişen konumunu ele alışıyla dikkat çeker.

‘Yaşamın karanlık yüzüyle ya da insanları öldürmeye iten motivasyonla özel olarak ilgileniyor değilim. Her an bir şey oluyor, kazayla ya da rastlantıyla, ölüm insanların önlerine çıkıyor, başına geliyor. Kızgın olduklarından, karamsar olduklarından, öfke ya da hırsla katil oluveriyorlar. Sonradan pişman olacakları bir şey yapıyorlar… Oturup görmedikleri işkenceyi yazanlara hayretle bakıyorum. Korkunç bir şey. Ben asla böyle yazmam. Ama şiddet, evet hayatta da eserlerimde de yer alıyor,’ diyor bir röportajında.

En iyi kitaplarından biri sayılan Taştan Hüküm’ü Ruth Rendell 1977 yılında yazıyor. Ousami Rawi tarafından 1986 yılında A Judjement Stone (Housekeeper) ismiyle ve Claude Chabrol tarafından 1995 yılında Seremoni ismiyle, iki kez filme çekiliyor.

Yazar, kitaplarının daha ilk satırlarında, ilk bölümünde her şeyi söylemesiyle tanındığından, Taştan Hüküm’ün daha ilk cümlesinden nelerle karşılaşacağımızın haberini veriyor; ‘Eunice Parchman, okuma yazma bilmediği için Coverdale Ailesini öldürmüştü,’ diye başlıyor.

Yazar bu eserinde, 1970’lerin İngiltere’sinde, iki farklı sınıf arasındaki farklılıklara parmak basıyor; İngiliz burjuvazisi (aristokrasisi) ve İngiliz çalışan sınıfı.

Okuma yazma bilmeyen, ümmi Eunice, İngiltere kırsalında yerleşik varlıklı bir ailenin evine kahya, yatılı hizmetli olarak yerleşiyor. Hayatı boyunca, önce anne ve babasının, şimdi de kendi, okuma yazma bilmediğini gizliyor ve bu sırrı bir takıntı olarak yaşamayı sürdürüyor. Coverdale Ailesi bilmese de Eunice, onların evine gelmeden, bakımını üstlendiği babasını öldüren ve asılsız referanslarla işi almış bir kadın. Çalışkan, titiz, işinin elbabı olsa da Eunice’in asosyal bir kadın olması birkaç ay sonra ev sahiplerinin gözünden kaçmıyor. Buluntuğu topluma, ortama uyum sağlayamayan, duygu ve düşüncelerini ortaya koyamayan, savunamayan bir kadın. Ev sahiplerinin her türlü nazik ilişki kurma girişini, sırrının peşine düşmeleri ya da onu aşağılamaları olarak algılıyor. Coverdale Ailesi’nin yaşadığı köyün hem bakkalı hem de posta işlerini yürüten, eski orospu, şimdilerin fanatik dindarı, toplum dışına itilmiş Joan Smith’le olan arkadaşlığı, Joan’ın deliliği, Eunice’yi tüm ailenin sonunu hazırlayan ve katliamla sonuçlanacak bir sürece sokar.

Soğukkanlılığıyla ardında bıraktığı tüm ipuçlarını ortadan kaldıran Eunice, polis müfettişinin bile köyle en güvendiği kadın olsa da, dikkatle sürülen izler, Eunice’nin en korktuğu yerden, ev sahibesinin bir gazetenin kenar boşluğuna yazdığı notlardan delilleri ortaya döker. Okuma yazma bilmediği, her ne pahasına olursa olsun sakladığı sırrı, mahkeme sırasında bütün dünyaya duyurulur.

VI.Dönemin ilk kadın yazarı casino olan Ruth Rendell, Atölye’mizce, bir kadın yazardan beklediğimiz, duyarlı, sevgi ve huzur dolu yazım özelliğinden uzak bulundu.

Eunice’yi ve okur yazar olmama durumunu sergileyişi aşağılayıcı ve adeta yazım felsefesinin aksini ispatlarcasına dışlayıcıydı. ‘Eunice deli değildi. Yirminci yüzyıl kadını kılığında gezen atavistik bir maymunun korkunç beyni vardı onda; aklı yerindeydi’, ‘Okuma yazma bilmemek bir sakatlıktır. Bir zamanlar fiziksel sakatlıkları olanlara yöneltilen alaylar, şimdi, belki daha yerinde bir tutumla, okuma yazma bilmeyenlere yöneltilir’,‘Rainbow sokağındaki çocuğun zihinsel özürlü olması nasıl kabul etmişse, Eunice’nin özrünü de öyle görmüştü’, ’Söylediği, bir ördeğin vakvaklamasından farksız, ancak belki biraz daha anlamsızdı. Parchman’lar konuşmadan önce biraz düşünmeyi bilmezlerdi. Düşünmeyi bilmezlerdi hatta’, ‘Kendi kişiliği yoktu’,‘İnsanlardan nefret etmesinin nedeni yarı yarıya unutulmuştu’, ‘Nesneler ona zarar vermeyeceğinden, onlara sarıldı ve yüreğinde sıcak bir duygu olduğu söylenebilirse, o duyguyu nesnelere yöneltti’,’Soluk alan bir taştı Eunice,başından beri.’

Joan Smith’e karşı dili de bir o kadar aşağılıycıydı. ‘Orospu kılığıyla gezerdi’, ’Ne yaptığını biliyor, ancak yaptığının yanlış olduğunu bilmiyordu’, ’Tanrı gerçekten de öyle uygun görmüştü kuşkusuz. Joan Smith çocuk doğursaydı ne yapardı diye düşünmemek elden gelmiyor. Hepsini yerdi belki.’

Toplumdaki sınıf farklılıkları acımasızca ortaya dökülürken, çalışan sınıfları küçümseyen tavrını, üst sınıfı anlatımında gösterdiği inceliği göstermeden sergiliyordu. ‘Coverdale’ler güzel bir aileydiler. Giles bile uzun boylu ve zayıftı hiç değilse’, ‘Mutluluğunun nedenlerini araştırabilse, ekrandakilerin hayatlarını yaşayarak geçirdiği günlerin, ömrünün en güzel günleri olduğunu söylerdi’,’ Dostluklar, kişlerden birinini öbüründen üstün olduğuna inandığı zaman daha da güçlenir çokluk.’

Kitapta, 1970’lerin İngiltere’sinin, yaşanılan sınıflı toplumun, bu toplumun kurumlarının aksayışlarının, toplumdaki insanlara verdiği zarar ziyan farklı boyutlarıyla yer alıyordu.‘Herhangi bir sosyal güvenlik kurumu, Eunice Parchman’ın bu zararsız merakını fark etse, hem topluma yarar sağlamış, hem de Coverdale’lerin hayatlarını kurtarmış olmaz mıydı?’, ‘Doğru dürüst okuma yazma bilmeyenler çoklukla açıkladıkları gibi Eunice‘nin küçük çevresindeki insanlar da kızın gözlerinin bozuk olduğuna karar vermişlerdi.’

Özellikle toplum dışı kalmamak için, aidiyet duygusuyla ya da yalnızlık nedeniyle dine sarılanlar, bunu fanatiklik boyutuna getirenler, fanatiklikliklerine hafifletici nedenler arayanlar, tüm çıplaklıklarıyla sergileniyordu.‘Kendi duygularını Tanrıya atfederdi…Onlarda kusurlar bulan, onlardan nefret eden Joan Smith değil, Tanrı’nın kendisiydi. Bu kişiler, Joan Smith’e karşı değil, Tanrı’ya karşı suç işlemişlerdi’,‘O insanları kınayan ve suçlayan her zaman Tanrı’nın kendisi oluyordu’, ‘Onlar deli değil, yalnızca yollarını şaşırmış dindar fanatiklerdi.’

Yazarın, bir yandan bu sınıflı toplumun aksaklıklarını yansıtırken diğer yandan da, kendisinin de üst katmanlarına ait olduğu bu hiyerarşik, sınıflı yapıyı savunur, sürekliliğini korumanın gerekli olduğunu hissettirir bir düşünce dünyası vardı. ’Coverdale’ler için bir makineden fazla bir şey değildi Eunice. Makinenin gerektiğince çalışması için de yeterince yağlanması zorunluydu’,‘Hayatın çeşitli alanları gibi, nesneler de belli insanlara aitti. Neyin kimin mülkiyetinde olduğu ve olacağı belirlenmişti. Kurulu düzenin korunması George için ne kadar önemliyse Eunice için de aynı ölçüde önemliydi.’

Oysaki bu sınıflı, hiyerarşik yapılı toplumun ebedi ve ezeli olduğunu savunanlar, farkında olarak ya da olmayarak ardlarında bir enkaz, insanlık ayıbı bırakıyorlardı. ‘Sevgiyi, sevinci, huzuru, dinlenmeyi, umudu, hayatı, tozu, külleri yoklukla yıkımı, çılgınlığı ve ölümü, sevgiyi öldürdüğünü, yaşamı kuruttuğunu, umudu söndürdüğünü, sevince son verdiğini, zeka potansiyelini yok ettiğini düşünmüyordu. Çünkü bunların ne olduğunu bile bilmezdi. Gömülmek için yalvaran leşler yarattığını da görmüyordu. Yazık ki şu güzelim halı battı diye düşünüyor, fışkıran kanın üstüne sıçramadığına seviniyordu’.

 

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.