5 Ocak 2022 – Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi, XIII. Dönem, 6. Toplantı – Komünist Partisi Manifestosu

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Temasını ‘Alman Edebiyatında savaş ve barış’ olarak belirlediğimiz Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin XIII. Döneminin 5 Ocak Çarşamba günkü altıncı toplantısında Şenol Karakaş bizlere Karl Marx’ın (1818 – 1883) hayatı ve dönemini anlattıktan sonra, Friedrich Engels (1820 – 1895) ile birlikte kaleme alıp basılan Komünist Partisi Manifestosu’nu (1848)  tanıttı, ve Atölye katılımcılarının tartışmasına açtı.

Karl Marx 19. yüzyılda yaşamış Alman filozof, politik ekonomist ve bilimsel sosyalizmin kurucusudur. Marx’ın ekonomi alanındaki çalışmaları, günümüzde emeği, emek-sermaye ilişkisini ve bunları takip eden ekonomi düşüncesini kavramanın büyük bir kısmı için temel sosyoloji ve sosyal bilimleri başlatan isimlerden biri olarak görülür.

İngiltere’de 1750 yıllarına tarihlenen Sanayi Devrimi’nin  sonuçlarından biri olarak görülen, işçi sınıfının ve onun öğretisi kabul edilen sosyalizmin doğuşunda çok önemli işlevi olur.  Marx’ın toplum, ekonomi ve siyaset hakkındaki teorileri -bir bütün olarak Marksizm- insan toplumlarının sınıf savaşımı -üretimi kontrol eden yönetici sınıf ile üretim için gereken emeği sağlayan mülksüz bir emekçi sınıf arasındaki çatışma- ile ilerlediğini iddia eder.  Marx, devletlerin yönetici sınıf tarafından idare edildiğini ve devletin ortak kamu çıkarı adına hareket eder gibi yapıp yönetici sınıfın çıkarları doğrultusunda yönetildiğini düşünür. Daha önceki sosyoekonomik sistemler gibi kapitalizmin de kendi yıkımına ve yeni bir sistem olan sosyalizmin onun yerini almasına neden olacak iç gerilimler ürettiğini öngörür. Kapitalizmin içinde burjuvazi ve proletarya arasındaki sınıf çelişkilerinin çalışan sınıfın siyasi zaferi ve bunun sonucu kurulacak sınıfsız bir toplum olan komünizmin ve özgür üreticiler birliği tarafından yönetilen bir toplumun ortaya çıkacağını iddia eder. Marx düşüncelerinin hayata geçmesi için etkin bir mücadele verir. Emekçi sınıfın kapitalizmin yıkılması ve sosyo ekonomik bir değişimin geçirilmesi için düzenli bir devrim hareketini yürütmek zorunda olduğunu savunur. Marx insanlık tarihindeki en etkileyici figürlerden biri olarak dünya çapında birçok entelektüel, işçi sendikaları ve siyasi partiyi farklı biçimlerde etkiler.

Orta düzeyde zengin bir Yahudi ailede, o tarihlerde Prusya’nın içinde yer alan Ren bölgesindeki Trier şehrinde 1818 yılında doğar. Genç Hegelcilerin felsefe düşünceleri ile ilgilendiği Bonn ve Berlin Üniversiteleri’nde öğrenim görür. Çalışmalarından sonra Köln’de radikal bir gazetede yazmaya ve tarihsel materyalizm üzerinde çalışmaya başlar. 1843 Yılında diğer radikal gazetelerde yazmaya başlayacağı ve kendisinin ömür boyu dostu ve çalışma arkadaşı olacağı Friedrich Engels ile tanışacağı Paris’e taşınır; 1843-1845 yılları arasında orada yaşar. 1849 Yılında sürgüne gönderilir. Sürgün sonrası 1849 yılında karısı ve çocukları ile beraber toplumsal ve ekonomik hareketler hakkında teorilerini yazacağı ve olgunlaştıracağı ve 1883 yılında ölünceye kadar yaşayacağı Londra’ya taşınır. Bu süre içerisinde sosyalizm için yapılan mücadelede yer alır ve Birinci Enternasyonal’de önemli bir figür hâline geldi.

Ekim 1835 tarihinde felsefe ve edebiyat öğrenmek ümidiyle Bonn Üniversitesi’ne gider ancak babası pratik bir meslek olarak gördüğü hukuk okumasında ısrar ettiğinden Bonn’da başladığı eğitimini hukukçu olarak Berlin Üniversitesinde tamamlar. 1840 Yılında Bruno Bauer ile beraber Hegel’in Din Felsefesi eserini düzenlemeye başlar. Aynı tarihlerde 1841 tarihinde bitireceği ‘Demokritos’çu ve Epikür’cü Doğa Felsefeleri Arasında Fark’ isimli doktora tezini yazmaya başlar. Bu tez “Marx’ın felsefi bilginin teolojiye üstün olduğunu göstermek için ortaya koyduğu cesur ve özgün bir eser olarak” yorumlanır. Çalışma, özellikle Berlin Üniversitesi’nin muhafazakâr profesörleri arasında fikir çatışmasına yol açar. Marx bunun üzerine tezini onu 1841 Nisan’ında doktora ile ödüllendirecek olan daha liberal Jena Üniversitesi’ne sunar.

Doktora tezini yazdıktan sonra akademik kariyer yapmayı düşünen Marx,  yaşanan yönetimsel zorbalık karşısında siyasete doğru itilir. 1840 yılında tahta çıkışıyla muhalefet çevrelerinde artık liberal bir hükûmet siyaseti olabileceği ümidini uyandıran Kral IV. Friedrich Wilhelm çok geçmeden hiçbir anayasa reformu olmayacağını açıkça ilan eder. Ne kadar ılımlı olursa olsun, Prusya monarşisini eleştirenler acımasızca baskı görür ve eleştirilir. 1842 Yılı Ocak ortası ve Şubat başlarında “Son Prusya Sansür Yönetmeliği Üzerine Düşünceler” başlıklı makalesini yazar. Bu, hükûmet ve ılımlı muhalefetin bir bölümü̈ tarafından yeni kralın liberal düşüncelerinin bir kanıtı olarak karşılanan sansür kanununa karşı yayın yoluyla yaptığı ilk saldırıyı ve kanunu şiddetle eleştirir.

Marx, akademik imkanlardan umudunu kesince Rheinische Zetiung adlı muhalf gazeteye katılır ve bir süre sonra gazetenin editörü olur. Radikal yazılar yazmaya ve hem sansürü hem de monarşiyi sert bir şekilde eleştirmeye başlar. Marx için kritik gelişme “Odun yasası” üzerine tartışması olur. Bu dönemde, köylülerin geleneksel bir hakları olan ormandan odun toplama, odunun özel mülkiyet olduğu gerekçesiyle, yasaklanmıştır. Ormandan odun toplamak artık hukuken hırsızlık kabul edilmektedir. Marx, özel mülkiyeti korumak için var olan bir devletin, çalışan sınıfları hiçbir zaman korumayacağının farkına varır ve giderek sertleşen bir üslupla yazmaya başalar.  “Çevresindeki halkın yoksulluğunun amansız çığlığını sık sık duymak zorunda kalan herkes, düşüncelerini en zarif ve en yumuşak görüntülerle dile getirebileceği estetik inceliği hemen kaybeder. Hatta bir zaman için, anayurdunda yaşadıkça unutamayacağı bir dille, acının diliyle konuşmayı siyasal görevi olarak kabul edebilir.”

Marx’ın yazdığı gazeteyi finanse eden toprak ağaları ve yeni sanayici sınıflar ise yasanın tamamen doğru olduğunu düşünmektedir. Özel mülkiyet üzerine kurulacak yeni kapitalist ekonomi de yoksullar ve mülksüzler açısından hiçbir güvence sağlamayacağı açıktır. Bu olay Marx’ı, toplumu sınıflar üzerinden anlamaya doğru iten ilk adım olur. 1842 Ocak ayında Köln’de yayımlanmaya başlayan Rheinische Zeitung adındaki muhalefet gazetesini finanse eden önde gelen zenginler iyi yazarları gazeteye almak için radikallere ve özellikle de Genç Hegelcilere yönelir. Bu çaba ortak düşmana karşı bir çeşit özel pakt kurulmasıyla sonuçlanır. Marx, Rheinische Zeitung’da 2 Mayıs 1842’de yayımlanan Rhein eyalet meclisinin çalışmalar hakkındaki bir yazı dizisiyle yazılarına başlar.1842 Yazından itibaren gazete üzerindeki etkinliği daha da artar.

Artık yalnızca makale yazmakla kalmaz yönetiminde de gittikçe artan bir söz hakkı doğar. Bu yeni görüşlerini gazetede açıkladığında, Prusya devletinin sansür baskısıyla karşılaşır.  Marx’ın gazeteye kattığı sertlikle gazete yasaklanır, 1843 başlarında Marx üzerindeki baskılar da artar, Marx ailesi Paris’e taşınmak zorunda kalır.

Lenin’in ifadesiyle Paris, “O zamanlar siyasetle ve çeşitli teorilerin tartışılmasıyla Deutsch-Französische-Jahrbücher dolup taşıyordu.” Paris sınıf çelişmelerinin ve burjuva dünyasını sarsan çarpışmaların incelenmesi için mükemmel imkanlar sağlar. Marx’ın işçilerle doğrudan temas kurduğu ilk yer de burası olur. Burada ‘Yıllıklar’ adlı bir yayın çıkartmaya ve bu yıllıklara yazdığı yazılarla da ilk kez işçi sınıfının çok genel de olsa gücüne vurgu yapmaya başlar. Burada Engels’le tanıştılar. Birinci Paris dönemini Lenin,”Marx’ın· bu gazetedeki yazıları artık onun ‘var olanın amansızca eleştirilmesi’ni (…) savunan bir devrimci olduğunu ve kendini kitlelere ve proletaryaya adadığını gösteriyordu. “olarak anlatır.

Paris’te birçok işçi örgütüyle Alman göçmenlerle temas kurar. Bu dönemde, daha sonra Komünist Manifesto’da yazacağı gibi tüm sol gelenekler, Hristiyan Sosyalizmi – Hakiki Sosyalizm – Ütopyacı sosyalizm – sekter sosyalizm Fransız işçilerinin içinde cirit atmaktadır. Büyük bir okuma sürecine girer. Paris’te incelediği pek çok iktisat eseri arasında Adam Smith, David Ricardo, J. Baptist Say, John Stuart Mill, Destutt de Tracy, John. R. McCulloch ve Pierre Le Pesant, sieur de Boisguilbert, Fryderyk Florian Skarbek  çalışmaları vardır.Bu eserlerden yaptığı birçok alıntı üzerine düşüncelerini yazdı, özellikle James Stuart Mill’in Ekonomi Politiğin Unsurları üzerinde durdu.

Çalışmalarının ilk meyvesi, “1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları” oldu. Bu eserde daha sonraki yazılarında görülecek olan önemli vurgular bulunmaktadır: Özel mülkiyet, yabancılaşmanın, ya da emeğin kendisine yabancılaşmasının temeli ve nedenidir; ama aynı zamanda da onun sonucudur. Emeğin yabancılaşması özel mülkiyetin yeniden üretilmesi ile sonuçlanır. Marx, özel mülkiyeti, yabancılaşmış emeğin genelleştirilmiş maddi ifadesi olarak adlandırır. Marx’ın böylece ulaştığı yargı, yani toplumun özel mülkiyetten kurtarılması, işçilerin ekonomik ve siyasal kurtuluşlarının zorunlu ve tek koşulu olur. Yabancılaşmanın yerini gerçekten tutacak tek şey de budur. Marx işçilerin kurtuluşlarının ‘insanın evrensel kurtuluşunu’ içerdiğini ısrarla belirir.

Marx Worwarst adlı gazetede yazmaya başladığı 1844’ün yaz aylarında patlayan ve tüm Almanya’yı saran Silezya eyleminden etkilenir ve eylemin gazetede sözcüsü olur. Paris’te tanışıp ömür boyu sürecek bir arkadaşlık ve yoldaşlık inşa ettikleri Engels’le ortak çabalarının ilk entelektüel ürünü ‘Kutsal Aile’ adlı kitap olur. Bu kitapta Marx ve Engels bir sıçrama daha yapar ve yeni dünya görüşünün/tarih anlayışının şekillendirilmesi sürecine girerler: “Tarih’ insanı kendi özel amaçlarının bir aracı olarak kullanan başlı başına bir kişi değildir; tarih, kendi amaçları peşinde koşan insanın faaliyetinden başka bir şey olamaz. “

Alman Devleti’nin  Fransa üzerinde baskıyı artırması Marx’ı rahatsız etmeye başlar ve 1845 yılında Brüksel’e kaçma zorunda kalır. Belçika’da ‘Feuerbach üzerine tezler’ ve ‘Alman İdeolojisi’ eserlerini kaleme alır. Alman İdeoloji çalışması sona erdiğinde bugün bildiğimiz Marksizm’in temelleri tam olarak atılmıştır. Tezler’in, ünlü 11’cisi “Filozoflar bugüne kadar dünyayı anlamaya çalıştılar oysa aslolan onu değiştirmektir.” der. 1845 Yılında Engels de ‘İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu’ kitabını yazar. Bu büyük eser işçi sınıfının hayat koşullarının ilk keskin ve bilimsel ifadesi olarak kabul edilir.

Marx ve Engels göçmen işçi derneklerine katılırlar, örgütlenme çabalarında aktif olarak yer alırlar. Engels’le beraber altı hafta İngiltere’de kalırlar ve burada tüm işçi dernekleriyle birlikte tartışırlar, ‘Kardeşlik’örgütünün bir parçası haline gelirler.

Tüm Avrupa’nın boydan boya sarsılmaya başladığı dönem, Manifesto’nun hangi zeminde doğduğunu da anlatmaktadır. I845-1847 Yılları arasındaki patates kıtlığı İrlanda’da müthiş bir açlığa yol açar. Doğu Prusya’dan Britanya ve Normandiya’ya kadar bir baştan bir başa bütün Avrupa kıtasını açların ayaklanmaları kaplar. Fransa’da işçiler grevlere gider. Ortaçağ kalıntılarının ve mutlakıyetçi sistemin hala güçlü olduğu ülkelerde (Prusya,Avusturya, İtalya) emekçi halkın gazabı doğrudan doğruya feodal soylulara, bürokrasiye ve saraylara yönelir. İtalya, İngiltere, İskoçya’da gösteriler sertleşir. Rusya’da çalkalanma başlar. Marx ve Engels mücadeleler arasındaki milliyet sınırlarını aşmak için Brüksel Komünist Haberleşme Komitesini küraralar. Birçok örgüt, birlik, birçok ülkeden işçi liderleri 1847 yılında adlarını Komünist Ligası haline getirirler ve bu liganın sunacağı teorik zeminde net bir işçi sınıfı programı şekillenmesini karara bağlarlar.

İşte Manifesto, Avrupa çapında işçi örgütlerinin, derneklerinin ve girişimlerinin faaliyetlerine bilimsel bir temel kazandırmak için örgütledikleri bir platform olur.

Manifesto şu temellere güçlü bir şekilde ele alır:

1.Bütün toplumların tarihi sınıf mücadelesi tarihidir.

2.Kapitalist çağın oluşum süreci küresel pazarlar-kölecilik-sömürgecilik-ticaret ve sanayide görülmemiş canlanma ile oluşmaktadır.

3.Makineleşme olgusu.

4.Katı olan her şeyin buharlaştığı bir sistem olması.

5.Burjuvazi bütün ulusları yok olup gitmemek için burjuvazinin üretim tarzını benimsemek, bütün ulusları kendisinin uygarlık dediği şeyi kabullenmek, yani burjuva olmak zorunda bırakmaktadır. Diğer bir deyişle burjuvazi kendi suretinde bir dünya yaratmaktadır.

6.Burjuvazinin bunalım sürecinde ticari bunalımlar-aşırı üretim bunalımı- ansızın barbarlığa dönüş-açlık-imha savaşı bulunmaktadır. Burjuvazi bu bunalımdan üretici gücü yok ederek, yeni pazarlar ele geçirerek, eski pazarları daha fazla sömürerek yoluna devam etmektedir. “Burjuvazinin feodalizmin yere çalarken kullandığı silahlar şimdi burjuvazinin kendisine çevrilmiştir. Kendisine ölüm getiren silahları geliştirmekle kalmamış, aynı zamanda bu silahları kullanacak insanları, modern işçileri, proleterleri yaratmıştır.”

7.İşçilerin gelişmesi ve bir meta olarak. Modern sanayi: “fabrikaya doldurulan işçi kitleleri askerler gibi örgütlemiştir”.

8.İşçilerin şekillenmesinin evreleri. Sayıca artışları.

9.Burjuvaziyle karşı karşıya gelen sınıflar arasında yalnıza işçi sınıfı yeni bir toplumu, sınıfların ortadan kaldırıldığı bir toplumsal örgütlenmeyi kurabilecek devrimci bir sınıftır.

10. “Bugüne kadar hâkimiyeti ele geçiren bütün sınıflar toplumun tümünü kendi mülk edinme koşullarına tabi kılarak, elde etmiş oldukları konumu sağlamlaştırmaya çalışmışlardır. Proleterler daha önceki kendi mülk edinme tarzlarını ve böylece daha önceki bütün mülk edinme tarzlarını ortadan kaldırmaksızın toplumun üretici güçlerinin efendisi olamazlar. Proleterlerin güvenlik altına alınacak hiçbir şeyleri yoktur; onlara düşen daha önceki bütün özel güvenlik ve özel sigortaları ortadan kaldırmaktır.”

11. Bugüne kadarki bütün hareketler ya azınlık hareketleri olmuşlardır ya da azınlıkların yararına hareketlerdir. Proletarya hareketi ise muazzam çoğunluğun muazzam çoğunluk yararına bağımsız hareketidir.  Günümüz toplumunun en alt tabakası olan proletarya resmi toplumu oluşturan tabakaların üst yapısı tümüyle havaya uçurulmadan ayağa kalkıp doğrulamaz.

12. Burjuva sınıfının varoluşunun ve hâkimiyetinin temel koşulu özel kişilerin elinde servetin birikmesi, sermayenin oluşması ve büyümesidir. Sermayenin koşulu ücretli emektir. Ücretli emek sırf işçiler arasındaki rekabete dayanır. Burjuvazi sanayinin ilerlemesinin iradesiz ve dirençsiz taşıyıcısıdır. Bu gelişme işçilerin rekabetten kaynaklanan soyutlanmışlığının yerine işçilerin ortaklaşmaktan kaynaklanan devrimci birleşimini geçirir. İşte bu nedenle büyük sanayinin gelişmesi, üstünde burjuvazinin üretim yaptığı ve ürünleri mülk edindiği temelin kendisini burjuvazinin ayaklarının altından çeker. Dolayısıyla burjuvazi en başta kendi mezar kazıcısını üretir. Burjuvazinin yıkılışı ve proletaryanın zaferi aynı ölçüde kaçınılmazdır.

13. “Bizim bütün istediğimiz bu mülk edinmenin işçinin yalnızca sermayeyi artırmak için yaşadığı, ancak hâkim sınıfın çıkarının gerektirdiği ölçüde yaşadığı sefil niteliğini ortadan kaldırmaktır.”(…) Komünizm hiç kimseyi toplumun ürünlerini mülk edinme gücünden yoksun kılmaz, insanı böyle bir mülk edinme yoluyla başkalarının emeğini boyunduruk altına alma gücünden yoksun kılar, hepsi bu.”

14.Aile-kadın-çocuk üzerine saptamalar.

15. Milliyetçiliğe sert bir çıkış: “Komünistler ayrıca vatanı, milliyeti ortadan kaldırmak istemekle suçlanıyorlar. İşçilerin vatanı yoktur. Onlarda olmayan bir şeyi alamayız onlardan. Proletarya önce siyasi hâkimiyeti ele geçirmek, ulusal sınıf durumuna yükselmek, kendini ulus olarak kurmak zorunda olduğu ölçüde kendisi de hala ulusaldır, ama asla sözcüğün burjuva anlamında değil.”

16. Kısacası Komünistler her yerde mevcut toplumsal ve siyasi düzene karşı her devrimci hareketi desteklerler. Bütün bu hareketlerde ne ölçüde gelişmiş olduklarına bakmaksızın mülkiyet sorununu hareketin temel sorunu olarak öne çıkarırlar. Nihayet her yerde bütün ülkelerin demokratik partilerinin birleşmesi ve anlaşması için çalışırlar. Komünistler görüşlerini ve niyetlerini gizlemeye tenezzül etmezler. Amaçlarına ancak şimdiye kadarki her türlü toplum düzeninin zorla devrilmesiyle ulaşılabileceğini açıkça ilan ederler. Varsın hakim sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresin. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır. Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!

Marksizmin üç dayanağı olduğu bilinir:

1.      Alman mantığı ve felsefesi, özellikle diyalektik

2.      Fransız düşüncesi, felsefesi ve politikası

3.      İngiliz ekonomi politiği ve mücadelesi

Manifesto’nun Almanca 1872 baskısına Marx’ın yazdığı gibi “prensiplerin uygulanması daima ve her yerde, o an için var olan tarihi şartlara bağlıdır.” Dolayısıyla Atölye katılımcıları kitabı ‘o an’ için ve Atölye’nin bakış açısıyla değerlendirdi.

Örneğin savaş, savaş açmak, mücadele etmek sözcüklerinin sıklıkla kullanımı Atölye açısından, metnin muhataplarının o anki durumlarına karşın, bugünden eleştirildi.   ‘imha savaşı, küçük burjuvalara karşı savaşlar, proletaryanın kendisine karşı savaşması, iç savaş, feodal toplum o zamanın burjuvazisine karşı ölüm kalım savaşı veriyordu, demokrasi savaşını kazanmaktır, ulusların karşılıklı imha savaşı’. ‘Komünde silahlı,  burjuvazinin feodalizmi yere çalarken kullandığı silahlar,  ama burjuvazi kendisine ölüm getiren silahları, yine silahlarla donatır,  Alman burjuvazisine karşı bir silah olurken, Alman işçileri burjuvaziye karşı birer silah olarak çevirebilsinler.’ Barbar toplumlar, barbar halklar tanımları da irdelendi.

Gotik eser yapısına benzer betimlemelere dikkat çekildi. ‘Varsın hakim sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresin. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır.’, ‘Avrupa’da bir heyula kol geziyor -komünizm heyulası. Yaşlı Avrupa’nın bütün devletleri, Papası ve Çarı, Metternich ‘i ve Guizot’su, Fransız Radikalleri ve Alman hafiyeleri bu heyulaya karşı kutsal bir sürgün avında el ele vermişlerdir.’, ‘Dolayısıyla burjuvazi en başta kendi mezar kazıcısını üretir.’

Manifesto ayrıca kadına bakış açısıyla da eleştirildi. ‘ Komunistlerin kadınlar üzerindeki ortaklığı kabul ettirmelerine gerek yoktur; bu ortaklık hemen her zaman mevcut olmuştır…Resmi fuhuştan hiç söz etmesek bile…’Dönemin her ne kadar kadınlar politik olarak aktif olsalar da oy hakkı için kadınların öngörülmüyor olması dikkat çekiciydi.

Dikkat çekilen ve eleştirilen bir diğer nokta ulus devlet çerçevesinin çiziliyor olması, her ne kadar ‘bir ulusun yarattığı entelektüel eserler, bütün ulusların ortak malı oluyor…birçok ulusal ve yerel edebiyattan bir dünya edebiyatı meydana gelmektedir’ diyerek küreselleşen dünyadan söz ediliyor olsa da. ‘işçinin ülkesi, vatanı yoktur’ dense de başka bir yerde ‘işçi ulusuna önderlik eder’, ‘vatan mülkler toplamıdır. İşçinin mülkü olmadığından her yer vatanıdır’ denilerek çelişik ifadeler tartışıldı.

Manifesto dünyayı etkileyen ve üzerinde çok konuşulan, değişen koşullara göre defalarca farklı dillerde önsözü yazılan eserlerden biridir. Marx’ın dediği gibi ‘o ana’ için yazılan ve mücadeleler değiştikçe sürekli değişkenlik gösteren, farklı okumalara açık bir yapıttır.

Peter Osborne, Komünist Manifesto’yu “19. yüzyılda yazılmış olan en etkileyici metin” olarak tanımlar. Terry Eagleton  “Komünist Manifesto neticede siyasi propagandanın bir parçasıydı, bu itibarla etkileyici söylemlerle doluydu. Böyle olsa bile bunun gerçekte Marksist düşünceyi ne kadar içerdiği önemli bir sorudur. Bazı Marksistler onu Her Şeyin Teorisi olarak kabul etmekle birlikte, elbette böyle değil. Arpadan yapılan viskilerle, bilinçaltının doğasıyla, bir gülün akıldan çıkmayan kokusuyla ya da bir şeyin varlığı veya yokluğuyla ilgili Marksizm’in ilginç bir şeyler söyleyememesi, ona güvensizlik nedeni olamaz. Onun amacı topyekûn bir felsefe ortaya koymak değildi. O bize güzelliğe, aşka ya da şair Yeats’in mısralarındaki garip tınıyı yakalamayı nasıl başardığına dair açıklamalarda bulunmaz. En çok da aşk, ölüm ve hayatın anlamına ilişkin sorular karşısında suskundur. Ama kuşkusuz, uygarlığın başlangıcından günümüze ve geleceğe dair çok büyük bir anlatıdır.”der.

Felsefeci Hannah Arendt bir keresinde Manifesto’nun  açılış sayfaları için “şimdiye kadar görülen en önemli kapitalizm övgüsü” demiştir. Lenin,  “Bu yapıt, duru ve parlak bir deha ile yeni bir dünya anlayışını toplumsal yaşamı da kucaklayan tutarlı bir materyalizmi; en geniş ve en derin gelişim öğretisi olarak diyalektiği, sınıf savaşımının kuramını ve proletaryanın -yeni komünist toplumun yaratıcısının- dünya tarihindeki devrimci rolünü açıklar.”diye söz eder.

Troçki, “Marx tarafından keşfedilen ve çok kısa bir süre sonra Manifesto’da kusursuz bir beceriyle uygulanan materyalist tarih anlayışı, olayların sınavına ve düşman eleştiri rüzgârlarına bütünüyle dayanmıştır. Bugün bu kavrayış insan düşüncesinin en değerli araçlarından birini oluşturmaktadır. Tarihsel sürecin tüm diğer yorumlanışları bilimsel açıdan anlamlarını yitirmişlerdir. Şunu kesinlikle belirtebiliriz ki, bırakalım politikada devrimci bir militan olmayı, okur-yazar bir gözlemci olmak bile tarihin materyalist yorumlanışı özümlenmeden olanaksızdır.”diye saptar.

Chris Harman, “İçinde yaşadığımız toplumun nereden geldiği ve nereye gideceğine dair içgörü üstüne içgörü sağladığından hala zorlayıcı bir kalitesi vardır. Ana akım ekonomistleri ve sosyologları yapamazken, bir yandan günümüz dünyasının tekrarlayan savaşlarını ve ekonomik krizlerini, yüzlerce milyon kişinin açlık içinde yaşamalarını diğer yandan “ihtiyaç fazlası üretim”i halen açıklayabilmektedir. Küreselleşme üzerine en güncel yazılardan alındığı düşünülebilecek pasajları vardır.” ifadelerini kullanır. Paul Sweezy “Marx ve Engels, sosyalizmi ‘ütopyadan bilime’ dönüştürme çalışmalarına, 1840’ların başında giriştiler. Daha sonraki birkaç yılda, derin araştırmalar ve yoğun tartışmalar sonucu, kendi sosyalist bileşimlerini ortaya çıkardılar. Bu yeni bileşimi dünyaya ilk kez, temel çizgileriyle ve parlak bir ifadeyle Manifesto duyurmaktadır.”der. Ellen Meiksins Wood, “Ama öykü bitmiş değildir. Manifesto’nun bize öğreteceği derslerin sonuna da ulaşmış değiliz. Manifesto’nun kehanetlerinden bile öğrenilecek hala çok şey vardır. Marx, birçok şeyle ilgili olarak esrarengiz bir biçimde haklı çıkmıştır, ama hiçbir konuda kapitalist genişlemeye ilişkin yorumunda olduğu kadar eksiksiz biçimde doğrulanmamıştır. Kapitalizmin dayanıklılığını ve genişlemeye ne kadar süreyle devam edebileceğini yeterince hesap edemediği doğrudur. Ama bugün moda olan ” küreselleşme” hakkındaki konuşmalarda, bugün olup bitenlerle ilgili olarak, onun 150 yıl önce yazdıklarından daha iyi bir açıklama bulmak zordur.” görüşündedir.

Bu eser, Atölye’nin konusu olan edebi eserlerde savaş tartışmasına, her ne kadar edebi olarak çok güçlü bir şekilde sunulmuş olsa da, daha çok savaşın kaynağı olan özel mülkiyetin en keskin eleştirisini yaparak katkı sunmaktadır. Yeni bir dönemin başladığını anlatan, bu yeni dönemin bir ürünü ama sert bir eleştirisi olan ve bu dönemin nasıl sonlanacağını aktaran Manifesto, devlet aygıtının ezme ezilme ilişkisiyle bağından, bir azınlığın toplumların yoksul çoğunluklarını tarih boyunca nasıl sömürebildiğine kadar, ailenin kapitalizmin yeniden üretim ilişkilerinde oynadığı rolden çocuk emeğinin sömürüsünün ancak savaşçı bir dille meşrulaştırılabileceğine kadar saymakla bitmeyecek kadar çok önemli vurguya sahiptir. Belki Atölye’nin her zamanki eserlerinden değil ama her zamanki eserlerin konu edindiği savaşı ve savaşın dilini o zamana kadar yapılamamış bambaşka bir bakış açısıyla, yeni bir dönemin yeni toplumsal sınıfının görüşünden ele alan bir soluklanma kitabı olarak ele almak da bir yaklaşım olarak önerilebilir.

Son olarak: “Burjuvazi üretim araçlarını, dolayısıyla üretim ilişkilerini ve bunlarla birlikte bütün toplumsal ilişkileri durmadan devrimcileştirmeksizin var olamaz. Oysa eski üretim tarzının olduğu gibi korunması daha önceki bütün sanayici sınıfların ilk varoluş koşuluydu. Üretimin durmadan altüst edilmesi, bütün toplumsal koşulların aralıksız sarsılışı ve bitmek bilmeyen bir belirsizlik ve çalkantı burjuva dönemini öteki bütün dönemlerden ayırt eder. Bütün kemikleşmiş, donmuş ilişkiler … silinip gider; yeni oluşanlar ise daha kemikleşmeye fırsat bulamadan eskir. Katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey ayaklar altına alınıyor.”

Marx ve Engels’in Manifesto’nun sayısız baskısına tek esaslı tashihi devlet konusunda olmuştur.  Paris Komün’ü özellikle bir şeyi ispatlamıştır: “işçi sınıfı devlet çarkına hazırdan el koyup onu kendi amaçları için kullanamaz.”

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.