24 Mayıs 2020 – Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi, XI. Dönem, 13. Toplantı – “Cumartesi”

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Temasını ‘İngiliz Edebiyatında savaş ve barış’ olarak belirlediğimiz Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin 15 Mayıs Cumartesi günkü oturumunda Ian McEwan’ın (1948-)  Cumartesi (2005) adlı eserini Yasemin Aklar Kilit ve Şengül Çiftçi, yazarın hayatı, dönemi, eserin özellikleriyle sunduktan sonra kitabı Atölye katılımcılarının tartışmasına açtı.

Cumartesi, İngiltere’de Tony Blair’in 1994’de İşçi Partisi Başkanlığına, 1997 yılında da üç dönem sürecek başbakanlığa seçildiği dönemlerin içinde, 15 Şubat 2003 tarihinde, bir gün içinde geçen bir eserdir.

Tony Blair dönemi, dış politikada savaş dilinin egemen olduğu bir dönemdir; 1998’de Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’in nükleer silahların teftişine izin vermemesi üzerine BM kararı ile Irak’a yapılan hava saldırılarında, 6 ay sonra Kosova’yı işgal eden Sırp ordularına  karşı NATO ile birlikte yapılan bombardımanlarda İngiltere’nin yer almasına bu dönemde karar verilmiştir. 11 Eylül 2001 tarihinde Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine uçakların çarpmasıyla, terör ve güvenlik konusu tüm dünyanın gündemine taşınır.

Tony Blair dönemine damgasını vuran ve halen davası süren,  kitabın da konusu olan 2003 yılında Irak’ın işgalidir. Amerika Birleşik Devletleri başkanı George W. Bush ile Blair’in Irak’ın işgaline karar vermiş olmaları, hem ülkelerinde hem de dünyada geniş kesimlerin tepkisini çeker.

İngiltere Parlamentosu’nun Avam kamerasının lideri eski Dış İşleri Bakanı Robin Cook ve sonrasında 139 İşçi Partisi milletvekili, hükümetin savaş kararına karşı oldukları için istifa ederler. Irak’a askeri müdahale konusunda İngiltere’nin tutumunun açıklandığı bir belgeyi kamuoyuna sunmasından üç gün sonra İngiltere hükümetinin savaş yanlısı tutumuna karşı yapılan Londra’daki ilk eyleme 400 bin kişi katılır. Londra’daki en büyük savaş karşıtı eylem ise 15 Şubat 2003 Cumartesi günü gerçekleşir. 2 Milyonu Londra’da olmak üzere 60 ülkede 600 şehirde gerçekleşen savaş karşıtı eylemlere 6 ile 10 milyon kişinin katıldığı tahmin edilmektedir. Türkiye’de binlerce kişi İstanbul, Adana, İzmir ve Muğla’da hükümetin yasaklamasına rağmen bir araya gelir.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, bugünlerde şekillendi. 2003 Yılının Haziran ayında, dünyada savaş karşıtı hareketin içinde yer alan aydınların imzaya açtığı bir metnin Türkiye’de de imzaya sunulmasıyla Küresel BAK kuruldu. Küresel BAK’ın hedefi Türkiye genelinde savaş karşıtı bir kampanya birliği inşa etmek, küresel düzende, anti kapitalist savaş karşıtı hareketle ilişki ve bağlantıları geliştirmek ve kuruluş metninde de belirtildiği gibi, ‘örgütsüzleri harekete geçirmek’tir.

İngiltere’nin Irak Savaşı’nda yaptıklarını araştırmak üzere 2010 yılında açılan soruşturmada, Blair kamuoyundan bilgi saklamak ve kamuoyunu yanlış yönlendirmekle itham edilir. Irak savaşında hayatını kaybeden İngiliz askerlerinin yakınlarından bazıları da Tony Blair’in yargılanmasını ister. Blair, bir röportajda Irak Savaşı’na katılmanın 10 yıllık başbakanlığında aldığı en zor karar olduğunu söyler ve “Bu karar nedeniyle bütün sorumluluğu, herhangi bir istisna veya mazeret olmaksızın’ kabul eder.

İngiliz romancılığının en önemli çağdaş ve politik yazarlarından biri olan Ian McEwan 1948 yılında İngiltere’nin Hampshire Bölgesin’in Aldershot kentinde doğar. The Times’in yayınladığı listede 1945 sonrası Birleşik Krallık yazarları arasında ilk 50’de yer alır.  McEwan aynı zamanda The Daily Telegraph tarafından Birleşik Krallık kültüründe 100 güçlü insan arasında 19. olarak sıralanır.

Babasının asker olması nedeni ile çocukluğunu Singapur, Kuzey Afrika ve Almanya’da geçirir. Bir röportajında İngiltere ve Fransa’nın Mısırı işgali sırasında babası ile birlikte Süveyş kanalında olmasını, kendisinde iz bırakan anılarından birisi olarak hatırlar ve özellikle de politikaya ilgisinin bu olayla birlikte geliştiğini söyler. Lisansını University of Sussex’de,  yüksek lisansını da East Anglia’da yapar. Geleneksel tez vermek yerine yaratıcı yazarlık denemesi yazarak mezun olur.  McEwan’ın yayınlanan kısa öykülerden oluşan ilk eseri 1976 yılında 30 yaşından genç yazarlara verilen  Somerset Maugham Ödülü’nü kazanır. Yazarlığı boyunca çok sayıda ödüle layık görülür. Eserlerinde alışılmadık, rahatsız edici (ensest, manken sevgili, çocuk ve hayvanlarla cinsel ilişki, acı ve işkence) betimlemelere yer vermesi ‘Ian Macabre (korkunç/ürkütücü)’olarak anılmasına neden olur.

1980 Yılından sonra farklı drama eserleri yazmaya başlar; televizyon için oyunlar, müziklere söz, oratoryo, opera metinleri, senaryo, film uyarlamaları, çocuk kitabı bunlar arasındadır. 1990 Yılından itibaren dönemin en seçkin İngiliz romancılarından biri olarak tanınmaktadır ve ödüller birbirini izler; Man Booker Ödülleri, Smith Edebiyat Ödülü, James Tait Black Memorial ödülü gibi. Ayrıca kitapları üzerine çok sayıda makale yazılır. Cumartesi üzerine 100’den fazla makale yazılmış bir eserdir.

Cumartesi toplumuna, uygarlığa, rahat hayatına ve ailesine saldırı bekleyen Batılı insanı anlatır. Tehdit altındaki bu insanın, bir günlük güzel ve güvenilirliği her an kırılabilir yaşamı anlatılır.

Cumartesi romanı, DTM’nin uçaklara hedef olduğu 11 Eylüldekine benzer olayları çağrıştıran bir bölümle açılır; Heathrow hava alanına iniş yapmakta olan bir kargo uçağı kaza yapar ve büyük bir gürültü kopar. “Aslında gördüğü manzara, sürekli yinelenen bir düş kadar tanıdık. (…) Hava yolculuğu bir borsadır, benzeşen algıların oynadığı bir oyundur, bir havuzda toplanan inançların kırılgan birliğidir; sinirler bozulmadıkça, uçakta bomba ya da saldırgan olmadıkça herkes mutludur. İşler ters giderse yarım önlem diye bir şey olmaz.”

Dünyanın ‘terörle mücadele’adı altındaki güvenlik önlemlerine razı oldukları, insanların kaygıları nedeniyle haklarından feragat etmeye hazır oldukları bir dönemdir. ABD ve Avrupa ülkeleri terörist İslam’ın korkusu altındayken, İslam ülkeleri de ABD ve Avrupa ülkelerinin işgali korkusunu yaşamaktadır. Tüm dünya, özel hayatlar ve uygarlıklar, tehdit, şiddet ve savaş kaygısı altındadır.

Tarih 15 Şubat 2003’tür. Tüm dünyada olduğu gibi Londra’da da Irak’ın işgalinin protesto edileceği, milyonlarca savaşı karşıtının yürüyüşe geçeceği gündür. İşte dünya için önemli olan bu gün, romanın ana karakteri sinir cerrahı Dr.Henry Perowne içinde unutulmayacak olaylara gebedir, bütün hayatının akışı değişecektir.

Henry Perowne için önemli olan ‘sahip olmak, ait olmak ve yinelemek’tir; ailesi, işi ve hayat biçimidir. Çünkü onun ailesi, uygarlığın ulaştığı kusursuz insanlığın simgesidir. Yalnızca ailesi değil 21.yüzyıl uygarlığı, bilim, sanat, hoşgörü, sevgi ortamı, refah ve uygar toplumun çekirdeği aile, tehdit altındadır. “Bizim hayat tarzımıza bir saldırı değilmiş demek ki.”Rahat nefes alabilir. 16 Yaşındaki oğlu Theo da babasının kaygısını paylaşır. Her ne kadar onu “uluslararası sorunlarla tanıştıran Eylül saldırıları olmuştu, arkadaşlarının, evinin ve müzik ortamının ötesindeki olayların kendi hayatı üzerinde etkisi olduğunu o zaman kabullenmişti,” olsa da…

Yanarak inen uçağın bir tehdit olmadığı anlaşılsa da o cumartesi yaşanan olaylar silsilesiyle ne denli tehdit altında olduklarını, güzel ve güvenli yaşamlarının ne kolay kırılabileceğini göreceklerdir. Çünkü bu yüzyılda güven ortamı kalıcı değildir. Dış dünyanın tehditleri iç dünyaya kolayca sızabilir. Kutsal aileyi korumak, bir arada tutmak önemli ama yeterli değildir. Yıllarca yapılan siyasi hataların sonunda varılmıştır bu noktaya. Terörle uygarlığın aldığı yaralar sarılabilir mi peki?

Henry Perowne’un sıradan bir cumartesisi, o gün Londra merkezinde trafiği kapatan savaş karşıtı yürüyüş nedeniyle, bir dikkatsizlikle yaşanan kaza sonunda değişecektir. Baxter ve arkadaşlarının soygun girişiminden kaçmasıyla beraber tüm gün süren bir sorgulama döngüsü başlar. İslam, ayrımcılık, savaş karşıtlığı, kendini koruma, geçmiş gelecek tüm kavramların karşılıklı olarak kıyaslandığı bir iç hesaplaşmaya döner. Gün bitiminde Baxter ve arkadaşının evini basarak ailesini tehdit etmesi, güvenli alanın ne kadar kolay kırılabileceğini ve savunmasız olduğunu bir kere daha görmesine yol açar. 

İslamofobik ve şiddeti hafife alan söylemlere rastlarız kitapta. “Radikal İslamcılar nihilist sayılmazlar –onlar dünya üzerinde kusursuz bir toplum istiyorlar ki bu da İslam’dır. Bu insanlar lanetlenmiş bir geleneğe aitler,” “ütopyanın peşinden gidilirse sonunda her türlü aşırılığa izin verilir.”, “Yalnızca çocuklar, aslında bebekler her dileklerinin yerine getirileceğini sanırlar; belki de diktatörlere o çocuksu havalarını veren de budur. Elde edemeyecekleri şeylere el uzatırlar. Hayal kırıklığına uğrarlarsa hiddetlenip kıyım yapabilirler. Örneğim Saddam pek öyle acımasız bir zalime benzemez.!”, “Saddam’ın yeri karmaşanın, pek çok malzemeden, önsezi ve zihin meşguliyetinden oluşan bir çorbanın içindedir. Sabahın erken saatlerinde uykunuz yok ise kendi korkularınızdan bir yuva yaparsınız.”

Zaman zaman savaşçıl söylemlere takılırız. “Eğer sonunda herkes sonsuza dek mutlu olacaksa şimdi bir ya da iki milyonu katletmek neden cinayet sayılsın ki?”

Batı tarzı yeni düzenin düşünce biçimini duyarız. “Ne kadar büyük düşünürsen o kadar saçma görünür…önemli konuların üzerinde durursak politik durum, küresel ısınma, dünyadaki yoksulluk gerçekten korkunç görünüyor. Hiçbir şey iyiye gitmiyor, umut beslenecek bir durum yok…öyleyse benim sloganım bu olacak: Küçük Düşün,” , “Savunma; kentteki yoksullardan korun, uyuşturucu düşkünlerinden, çukurun dibindekilerden…” , “Kendimize nasıl güvenebiliriz. Korkuları beslemek için görmezlikten gelir gibi olduğu olduğu ayrıntıları görüyor.”

Batılı aydın savaşı, şiddeti, terörü anlamaya çalışıyor. Kendi iç dünyasını, bedensel bütünlüğünü tehdit eden şeye karşı kaygılı. “Herkes nefret ediyor.!  Anlıyor musunuz?. Ulusu  bir arada tutan terör , bütün sistem korku üzerine kurulu ve hiç kimse bunun nasıl durdurulacağını bilmiyor….Perowne’nun gözünde, savaşmaya değer tek neden yok!… Sürekli işkencenin  ve aceleyle gerçekleştirilen infazların, etnik temizliğin  ve ara sıra görülen soykırımın istilaya  yeğlenebileceğini düşünüyorlarsa-ki haklı olabilirler. Bu görüşleri can sıkıcı olmalı… Miri haklıydı.. gerçekten de bir korku cumhuriyetiydi orası…Saddam’ın örgütleme ilkesi  “Terör”dü.” “Artık büyük fikirler yok. Dünya, eğer düzelecekse, küçük adımlarla düzelmeli…hayallere dayalı bir çağda yaşamıyoruz. Sokakların temizlenmesi gerek. Kim şanssızsa o üstlensin. “Dünyanı değiştirilemeyecek şekilde değiştiğine, bunun gibi zararsız sokakların ve içlerinde barındırdıkları hoşgörülü hayatın iyi örgütlenmiş, antenleri açık, nefret ve yoğun bir şevkle dolu yeni düşman tarafından tahrip edilebileceğine inanmaya hazır Henry.” “Nefret ettikleri ülkeyi sömürüyorlar.”

Batı tipi insanın seçkinciliğini, seçiciliğini, ayrımcılığını görürüz. “Ağzı geniş, düzgünce tıraş edilmiş sık sakallarının gölgesi ağzının hayvan ağzına benzeyen görünümünü pekiştiriyor. Düşük omuzları maymuna benzeyen görüntüsünü pekiştiriyor…Nigel’ın at suratlı olması! Bir muhbire ya da uyuşturucu bağımlısına benziyordu… Baxter … maymunsu görüntü! Henry kendinin merhamet duyacak biri olmadığını biliyor. Bir yanıyla bu karşılaşmadan salimen nasıl kurtulabileceğini hesaplıyor!…Müslümanlar ne giyerlerse giysinler! Burkalardan ona ne? Peçeler öfkelendiriyor onları.” “Annesinin zekasının sınırlı olduğunu düşünmüştü. Meraksız olduğunu düşünmüştü! Lillian Perowne budalaydı,basit biriydi. “

Çağa kuşkuyla bakıyor insan. “Televizyon haberlerinin, kendisini yer çekimi gibi çektiğini hissetmekte. Zamanımızın bir koşulu bu, dünyamızın ne halde olduğunu duyma ve çoğunluğa, endişe toplumuna katılma dürtüsü…Herkes korkuyor bundan, ama kolektif düşüncede daha karanlık bir arzu da var, kendi kendini cezalandırmak için duyulan hastalık derecesinde bir arzu ve imansızca bir merak.”

Cumartesi kitabıyla zihinsel özgürlüğün, düşüncelerin serbestçe dolaşma hakkının daraldığı yeni bir dünya düzeninin bir gününü okuduk. Bizim hayatımıza karşı bir şeylerin değiştiği bir dönem bu. 21.Yüzyılın önemli bir problemiyle yüzleşiyoruz: “’toplumun çekirdeğini oluşturan ailenin tehlike altında olması.” Bu çağda, savaşların biri bitmeden diğeri başlarken, dünyanın her yerinde kan dökülmeye devam ederken, nedensiz bir şiddet eyleminin gelip bizi bulmayacağının bir garantisi yok.

“Bencil toplumsal yapılar, bazen şiddete başvurmayı mantıklı sayıyor”. Yine de biz “Bir hayata aşık olarak” yaşamalıyız, yürekli insan hikayelerini dinleyerek çünkü “insanlar hikayeler olmadan yaşayamaz”. “Bitimsiz ve güzel hayat biçimleri, fizik yasalarından doğar, doğa, belki açlık ve ölümün savaşından. İhtişam budur. Ve kısacık bir ayrıcalık olan bilinçlilikle sevindirici bir avuntu.” Ve “Hiç kimse hiçbir şeyin sahibi değil. Her şey kiralık ya da ödünç alınmış. Sahip olduğumuz şeyler bizden uzun yaşayacak, sonunda biz onları bırakıp gideceğiz…Kadının rahminden doğan insanın kısa bir ömrü var.” Ve “totaliter insanlar yeni bir kitlesel imha arzuluyorlar ama zamanın ve zekanın düzeltip yeniden düzenleyeceği geçici bir rahatsızlık bu.”

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.