22 Şubat 2023 – Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi, XIV. Dönem, 10. Toplantı – Altın Meyveler

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

‘Fransız Edebiyatında Savaş ve Barış’ temalı XIV. Dönemine giren Atölyenin 22 Şubat 2023 tarihli onuncu oturumunda Yıldız Önen bizlere Nathalie Sarraute’un (1900-1999) yaşadığı 19. yüzyıl Fransa’sasının edebiyat akımı olan ‘yeni roman’ı,  yazarın yaşamını anlattıktan sonra, atölyenin konusu olan Altın Meyveler adlı eser (1963) hakkında kısa bir bilgi verdi ve kitabı katılımcıların tartışmasına açtı.

Cervantes’in 16.yüzyılda başlattığı düşünülen roman geleneğine bir tepki olarak doğan ve 1940 yılından itibaren yaygınlaşan, üyeleri tarafından ‘farklı bir bakış açısı’ olarak adlandırılan ‘Yeni Roman’ akımı, ‘Anti-Roman’, ‘Bakış Romanı’ adlarıyla da anılır. Yeni Roman terimi ilk olarak bir gazeteci tarafından kullanılır. Ardından Fransız yazar, edebiyat kuramcısı ve yönetmen Alain Robbe-Grillet ve Jean Ricardon bunu bir kavram olarak benimser. Bu iki yazar romana ilişkin yeni bir kuram ortaya koyarlarken, ‘Yeni Roman’ akımını benimsemiş yazarlardan Nathalie Sarraute’un, 1947’de yayınlanan yeni roman içerikli makalesiyle birlikte ‘kuşku çağına’ girilmiş olur.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Jerome Lindon’un, illegal olarak kurduğu Editions de Minuit’in çatısı altına Alain Robbe-Grillet tarafından toplanan, her biri kendi çizgisinde yürüyen Claude Ollier, Nathalie Sarraute, Claude Simon, Marguerite Duras, Michel Butor, Samuel Beckett  gibi yazarların ortak noktası  geleneksel edebiyata yönelik eleştirel bakış ve yenilik olur. Geleneksel romanın kurgusunu, insana yaklaşımını, gerçekçiliğinin değerini masaya yatıran bu yazarlar, eserlerinde insanının ruh ve dünya görüşünü anlatmada, roman tekniği bakımından, geleneksel romandan apayrı bir yol tutarlar.

“Yeni Roman  bir teori değil bir arayıştır” ilkesiyle yola çıkan romancılar, yeni romanın öncüleri sayılsalar da aslında her birinin kendine özgü bir biçemi oluşur.  Hepsi, yeni roman davasını savunur, aynı değişiklik isteğiyle hareket eter, aynı arayış içinde olurlarsa da hepsi kendi yeni romanlarını yaratır. Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyinin, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline getiren, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelen, büsbütün parçalanmış, görsellikten etkilenmiş, dilin iç zorlamalarını yanına alan, ve oradan türeyen bir roman üretirler.

Geleneksel romanlarda kullanılan doğrudan, dolaylı, dolaylı serbest aktarım biçemleri yerine daha karmaşık, aktaran ile aktarılan sözcüklerin yan yana konulduğu algılamaya dayalı bir biçem benimsenir, anlatıya şiirsel bir ritim ve hız kazandırır ve roman kişileri geleneksel romandaki gibi keskin çizgilerle çizilmez. Yeni romanda geleneksel anlamda bir olay örgüsü olmaz ve öykünün kurgusu ve karakterin analizi gibi edebiyat normları altüst edilir. Artık, yazarın, anlatıcının hep birlikte metnin içinde yer aldığı, giderek birer roman kişisine dönüştükleri kurmaca bir dünya yaratılır..

Dr. Mükerrem Akdeniz’ in çevirdiği, Natahalie Sarraute’ nin ’Yönelişler’ kitabının sonuna eklenen ’Yeni Romana’a Toplu Bakış’’ adıyla konan bölümde akımı benimsemiş yazarların aralarında belirgin görüş farklılıkları olmasına karşın bir kaç ortak görüşte birleştikleri söylenir. Ortaklıklar şöyle sıralanabilir:

1. Yeni Roman salt gözleme dayalı olmalı ve gerçeği yansıtmalıdır. Yeni Roman’da “oluş halindeki gerçek”i vermenin amaçlanması, geleneksel romanda olduğu gibi belirli bir olayın çevresinde dondurulmuş dünya değildir bu. Değişen, yeniden oluşan, silinen ve hep yinelenen anlık gerçeği yakalamaya ve aktarmaya çalışır romancı. Belli bir ruh halinin sayfalarca süren çözümlemesi görülmez.

2. Yeni Roman’ ın hareket noktası bakıştır. Dünyaya ve insana önyargıdan uzak yeni bir gözle bakmak istenir. Romancının görüş alanına giren dünyanın dışında bağlı kalınan herhangi bir tez, savunulan başka bir görüş yoktur. Böylece romanda betimleme ve bilinç akışı ön plana gelir.  Geleneksel romanda ayrı ayrı görmeğe alıştığımız olay ve betimleme, şimdi iç içedir; betimleme özle kaynaşır.

3. Yeni Roman’da insan ve nesne kaynaşmış durumdadır. İnsana, nesneye bakıldığı gibi, belli bir uzaklıktan ve objektif bir gözle bakılır. İnsanlar canlı bir evrenin kişiliksiz parçalarıdır ve öbür canlı varlıkların arasında doğal biçimde yer alırlar. Bu yüzden nesneye verdiği önemden ötürü akıma nesneci roman da denir.

4. Yeni Roman’da zaman, takvim ya da saatle gösterilen yapay zaman değildir. Zaman, saatle gösterilen insanın dışında var olan ve dümdüz bir çizgi halinde gelişen, kuramsal zaman olmayıp, Bergson’ un ortaya attığı, özellikle M. Proust’un yapıtlarında görülen, ‘insan bilincindeki zaman’dır. Yaşanılan an, bir yandan geçmişe yapılan dönüşlerle, öbür yandan geleceğin önyaşantıları ile karmaşık bir nitelik kazanmaktadır.

5.Yeni Roman yeni anlatım biçimlerine yönelir. Dil yalın, özensiz, süssüz ve konuşma diline yakındır. Öz ön planda gelir, dil ve biçim, özü yansıtmakta bir araç olarak görülür. Romancının dil bilgisi kurallarının dışına çıktığı olur.

Yeni Roman akımı/bakış açısının öncülerinden olan Nathalie Sarraute 1900 yılında  Natalya İlyiçna Çerniyak adıyla Moskova’ya yakın İvanovo-Voznesensk’te dünyaya gelir. Yazar Pauline Chatounovsky ile kimyager İlya Çerniyak’ın kızıdır.  Anne babasının iki yaşındayken boşanmasından sonra Nathalie annesiyle önce Cenevre’ye ardından Paris’e gider. Daha sonra annesi ve yeni kocasıyla St-Peterburg’a döner. 1909 Yılında siyasi görüşleri nedeniyle Rusya’yı terk etmek zorunda bırakılan babasıyla Paris’e gider ve orada yaşamaya başlar.

Sorbonne Koleji’nde aldığı hukuk ve edebiyat eğitiminin yanında Oxford’da İngiliz edebiyatı ve tarihi, sonra Berlin’de sosyoloji eğitimi alır. Eğitimini tamamladıktan sonra avukat olur, Paris Barosu’na girer, 1925 yılında kendisi gibi avukat olan Raymond Sarraute ile evlenir ve üç çocuğu olur.

20. yüzyıl edebiyatına ve özellikle Marcel Proust, James Joyce ve Virginia Woolf’a olan ilgisi, roman hakkındaki fikirlerini etkiler. 1932 Yılında ilk kitabı Yönelişler’i yazar. Eskizlerden ve anılarından oluşan bu kitap, yazarlık hayatındaki tüm eserlerini de etkileyecektir. Kitap ancak 1939 yılında yayımlanır ve Jean-Paul Sartre ve Max Jacob gibi entelektüellerden övgü toplar.

1941 Yılında Vichy rejiminin antisemitist kanunlarının bir sonucu olarak avukatlıktan menedilir ve tüm zamanını edebiyata ayırmaya karar verir. Bir süre direniş hareketlerini desteklediğinden Gestapo tarafından aranan Samuel Beckett’e evini açar. Sürekli adres değiştirerek ve sahte belgeler kullanarak Fransa’dan ayrılmamayı başarsa da başına kötü bir şey gelmesinden korktuğu kocasını korumak için ondan boşanmaya karar verir ama evlilikleri fiilen devam eder.

1947 Yılında Jean-Paul Sartre’ın önsözünü yazdığı Portrait d’un inconnu (Meçhul Bir Adamın Portresi) yayımlanır. Ancak büyük başarıyı 1953 yılında yazdığı Martereau ile sağlar. 1960 Yılında ‘121’ler Manifestosu’nu imzalayanlar arasındadır. 121 Entelektüel tarafından imzalanan, 6 Eylül 1960 Vérité-Liberté dergisinde yayımlanmış bu açık mektupla Fransız hükümeti, De Gaullecü Michel Debré ve kamuoyu Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nı meşru bir bağımsızlık savaşı olarak tanımaya çağrılır, Fransız ordusunun işkenceleri kınanır ve yetkililer Fransız vicdani retçilerine saygı duymaya davet edilir.

1964 yılında Les Fruits d’Or (Altın Meyveler) kitabıyla ‘Prix international de littérature’e (Uluslararası Edebiyat Ödülü) layık görülür. Romanların yanında tiyatro eserleri yazar; Le Silence (Sessizlik, 1964); Isma, ou ce qui s’appelle rien (Isma, 1970). Sarraute 99 yaşında Paris’te ölür.

Yazar olarak renkli bir geçmişi vardır. Kısa anlatılarını içeren ilk kitabı Tropismés (1938; Yönelişler, çevirisi 1967) yeni bir teknik arayışının ürünüdür. Kitaba adını veren “tropizm” ya da “yönelim” kavramı, botanikte birbirini karşılıklı olarak çeken ya da iten temel dürtüler anlamına gelir. Sarraute’a göre bu dürtüler davranış ve eylemlerimizin kökeninde yatan ve kıskançlık, sevgi, nefret ya da umut gibi duygularımıza yön veren görünmez hareketlerdir.

Sarraute, Sartre’ın önsözüyle yayımlanan, ikinci romanı Portrait d’un inconnu’da (Meçhul Bir Adamın Portresi) yaşı geçen kızını evlenmeye zorlayan baskıcı bir babayı, Le Planétarium’da (Planetaryum) (1959) mobilyalara tutkun bir yaşlı kadını, Les Fruits d’or’da ise (1963; Altın Meyveler) yeni yayımlanmış bir romana tepki gösteren dar bir yazar çevresini anlatır ve eleştirir.

Sarraute’un Kuşku Çağı isimli denemesi, Alain Robbe-Grillet’nin Yeni Roman eseriyle birlikte yeni roman akımının manifestolarından biri olur. 1963 Yılında Altın Meyveler’le Fransa’da uluslararası edebiyat ödülüne layık görülen Sarraute tanınan bir yazar haline gelir. Bunun sonunda hem Fransa’da, hem de yurtdışında konferanslara davet edilir.

Eserleri, deneyselliği ve geleneksel edebi yapıları reddetmesi sebebiyle ‘okuması zor’ kabul edilir. Edebiyatta ‘karakter’in ölümünü sevinilecek bir olay olarak görür ve bunun yerine psikolojik durumlara vurgu yapmayı tercih eder. Örneğin Altın Meyveler yalnızca bir kişinin iç monologundan oluşur. Eserlerinde sürekli değişen perspektifler ve bakış açıları bir yandan deneyimin tutarsızlığının altını çizerken, bir yandan yazarın otoritesini de baltalama amacı güder.  1983 Yılında yazdığı anı kitabı Enfance’da (Çocukluk), 20. yüzyıl başında Rus göçmenlerin Avrupa’da kurdukları kayıp dünyayı yeniden canlandırır. Kitap boyunca devam ettirdiği iki ses ile Sarraute, geçmişi ne kadar iyi hatırlayabildiğini sorgular. Bu otobiyografi, Glenn Close’un başrolünde olduğu tek perdelik bir Broadway oyunu olarak uyarlanır. Sarraute’un hafızasıyla yaşadığı sorunlar, 1995 yılında yazdığı son romanı Ici (Şimdi)’ye yansır.

Yönetmen Agnès Varda, 1985 tarihli Sans toit ni loi (Çatısız- Kuralsız, Yersiz Yurtsuz) filmini Sarraute’a ithaf eder. Kasım 2013’te Paris’in 18. bölgesindeki gezi yollarından birine Nathalie Sarraute Yolu adı verilir. Yönelişler, Le Monde’un Yüzyılın 100 Kitabı listesinde yer alır.

Sarraute, Kuşku Çağı’nda “Bugünün okuyucusu her şeyden önce yazarın fantezisinin ona sunduğu şeye güvenmiyor” diye yazar. Peşine düştüğü duyguların, hiç kimsenin hiç söz açmadığı, onları dile getirmeye çalışmadığı, gerçekten ne olduklarını bile bilmediğimiz içgüdüsel kıpırtılarımız olduğunu anlatır ve edebiyat serüvenini bu kıpırtıları açıklamaya adar. 

‘Fransız yazınında yeni akımlar’ adlı makalesinde şöyle açıklar yazın serüvenini: “Dostoyevski’yi, Proust’u, Joyce’u, Virginia Woolf’u okumuştum; bu yazarlardan bende kalan, anlattıkları öyküler, ya da gösterdikleri kişiler değil, belirli bir ham gereçti, her birinin kendine vergi olan, başka bir yazarın yapıtlarında bulunmayan özüydü.  Yazının da bütün öbür sanatlar gibi kesiksiz bir akış, yeni, bilinmeyen gereçlerin sürekli bir aranışı olduğuna içten inanıyordum, şimdi yine inanıyorum; benim sarsılmaz kuramımdır bu.  Bilinen şeylerden bilinmeyenlere doğru olan akışa inanıyordum bütün gücümle; bu inanç şu olguda dile geldi: gözüme çarpan gerçek başka yazarların da gerçeği olmuşsa, bir yazarın belirli şeyler önünde duyduğu coşkunluğu – bu coşkunluk yazara bu şeyleri başkalarına da göstermesini söyler – duymuyordum; bu gerçek Dostoyevski, Proust,  Woolf ya da Joyce gibi en çok sevdiğim yazarların açığa çıkarıp, bunca güçle anlattıkları türden bile olsa, durum değişmiyordu.”

Nathalie Sarraute Tropismés (yönelişler) diye adlandırdığı kıpırtıları anlatımın akışıyla vermesi gerektiğine inanır.  Bunları sözlerle dile getirmek güç olduğundan, duyguları okuyucuya iletebilmek için imgeler bulmaya çalışmak zorunda hisseder kendini.  Hiç kimsenin onlardan söz açmadığını, onları dile getirmeye çalışmadığını görünce, bu duyguları sadece ben mi taşıyorum diye kendinden kuşkulanır.  Bu düşüncesini şöyle açıklar: “İki yıl önce, Dostoyevski’nin bir öyküsünden uyarlanmış ‘A Bad Anecdote’ adlı bir oyun gördüm.  Eve döndüğümde öyküyü okurken aşağıdaki parça gözüme çarptı: ‘Hepimiz biliriz ki kimi kez kafamızdan bir anda, dile, hele yazı diline hiç aktarılamayan duyumlardan kurulu bütün bir önerge geçer.  Şu apaçıktır ki, duyumların çoğu, günlük dile aktarıldıklarında, gerçekten çok uzak, inanılmaz görünürler.  İşte bunun için, onları hiçbir zaman tam bir ışık altında göremeyiz, ama onlar herkeste vardır yine de.’  Öyle sanıyorum ki bu, size anlatmaya çalıştığım iç kıpırtılar, doğrulumlar için yapılabilecek en iyi açıklamadır.”

Enfance (Çocukluk) adlı eserinde yazın serüvenini şöyle dile getirir: “Şimdi, artık vakit…oysa hep geciktiriyorum…en iyi biçimde başlayamamaktan, heyecanımı yansıtamamaktan korkuyorum…işe konu başlığını yazmakla başlayacağım…’Yaşadığım ilk acı’, bu bana ilham verecek… Kalemimin ucuna gelenler, benim günlük sözcüklerim, o biraz renksiz, göze çarpmayan, soluk, ışıltısız sözcükler değil, bu sözcükler güzel giysiler, bayramlık elbiseler giymiş gibi…birçoğu, önceden sık sık göründükleri, gösterişli ve pırıltılı olmalarını gerektiren yerlerden geliyor, seçilmiş edebiyat parçalarından…(..)onlarla birlikte olmak beni mutlu ediyor, onlara layık oldukları saygıyı gösteriyorum, güzelliklerini hiçbir şey bozmasın diye titizleniyorum…Bir şeyin görünümlerini bozduğunu düşünürsem, hemen Larousse’uma bakıyorum, aptal bir yazım yanlışlığı, çirkin bir sivilce gibi güzelliklerine zarar vermesin.  Ve onları birbirleriyle bağlarken uyulması gereken kurallar…dilbilgisi kitabımda bulamazsam, en küçük bir kuşku kalırsa, o zaman onlara, o sözcüklere hiç dokunmamak, yerline koyabileceğim başka sözcükler bulmak çok daha iyi…cümle içinde onlar, oynayacakları role uyan, o rol için hazırlanmış yerlerini alırlar.”  

Yeni Roman akımının öncüsün sayılan ve hep yeni kalacak bir başyapıt kabul edilen Altın Meyveler 1963 yılında yazılır ve Uluslararası Eleştirmenler Ödülü ile ödüllendirilir. Birey, toplum, sürü kavramları ve güçlülerle sıradan kişiler arasındaki dengeler üzerine kurulmuş gerçek bir yazı serüveni kabul edilir.

Sergilerden birinde, küçük bir sohbette, tesadüfen yakın zamanda yayınlanan yeni bir romandan söz edilir. İlk başta kimse ya da neredeyse hiç kimse onu bilmiyordur ama birdenbire ona olan ilgi uyanır. Eleştirmenler, yüksek sanatın en saf örneği olarak ‘Altın Meyveler’e hayran olmayı kendi görevleri olarak görürler. Kitap hakkında Brule adlı biri övgü dolu bir makale yazar. Kimse itiraz etmeye cesaret edemez çünkü anlamamışlar ama anlamamış gibi görülmek istememişlerdir.  Herkesi bunaltan dalgaya boyun eğen roman, çağdaş yazarlara ayıracak vakti olmayanlar tarafından bile okunur.

Burada dar entelektüel çevrenin kişiler üzerinde kurduğu baskıyı hissederiz. “Hele biri itiraz etmeyi göze alsın…Stendhalden beri.. yazılmış en güzel şey…Eleştirmeye kalkanlar hemen susturuluyor…Altın meyveler iyi dediğinizde… Altın meyveler… katı soğuk.. sulu bir meyveyi ısırmayı bekliyorsunuz ve dişleriniz metale çarpıp kırılıyor… Bir kadıncağız diğerlerinin de desteğiyle beni hizaya getirdi. Altın meyveleri sevmiyor musunuz? …. Bunu sevmiyorsanız bu sizin değerinizi ortaya koyar. Atın meyvelerin baş yapıtınkini değil…”

Altın Meyveler yayınlanmadan önce olanlar ve sonra olanlar var. “Bizler sonrakileriz. Sonsuza kadar damgalanmış. “Altın Meyveler” kuşağı hep böyle kalacağız…Bu hep beraber Altın meyveleri beğenmek yazarda sürü psikolojisi etkisi yapıyor…Keyfine bakmak, birbirine sokulup, herkes gibi, masumiyetin, cehaletin iyileştirici tatlı rehavetinde büzüşüp kalmak ne iyi değil mi? “

Sürüden birileri eleştirmeye başlayınca sürü de eleştirmeye başlar. Bu kez de beğenenlere dönük tepki oluşur: “Burada bizim aramızda aşağı tabakadan tek bir kişi bile yoktur, olamaz….Bugün hala altın meyvelere hayran olanlar aptaldır…Toplu mezar…  Bile bayağı iyidir… bu tür kitapların hak ettiği tek şey unutulmaktır…”

Eleştiri yapmaya kalkanlara sahip çıkılır: “Altın meyveleri seviyorum bunu söyleyeceğim…ben dışlanacağım, uzakta tutulacağım, benim yerime bir yabancı aşağı tabakadan biri sevilecek…Brehier’i tanımıyorsunuz bu kadar basit. Her şeyi açıklıyor bu…bağışlandınız… siz bizden birisiniz. “

Kitap bir romanın hikayesini anlatırken toplumun iki yüzlülüğünü, sürü halinde davranmasını gözler önüne serer: “Hep birlikte katılaşmış birbirlerine sokulmuş bir tek yığın halinde dikiliyorlar.”

1 Kasım 2022 – 30 Mayıs 2023 tarihleri arasında sürecek olan 14. Dönem Fransız Edebiyatında Savaş ve Barış Atölyesinin takvimi şöyledir:

Fransız Edebiyatında Savaş ve Barış
Yazarın hayatıKitapYazarSayfaTürAnlatıcıTarih
1908-1986Sessiz bir ölümSimone de Beauvoir126anıCeren Aydos8 Mart
1914-1996Hiroşima SevgilimMarguerite Duras120film hikayesiKamer Badur Eğilmez22 Mart
1915-1980Yas günlüğüRoland Barthes268günlükGülsüm Ekinci5 Nisan
1940-SenelerAnnie Ernaux72Aliye Zorlu19 Nisan
1940-Göçmen YıldızJean-Marie Gustave Le Clézio320romanYıldız Önen3 Mayıs
1940-Cahil Hoca-Zihinsel Özgürleşme üstüne beş dersJacques Rancière144hikaye/felsefeYasemin Kilit Aklar17 Mayıs
1948 –Amerikan İşgaliPascal Quignard142romanHatice Morkaya31 Mayıs

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.