22 Ocak 2014 – Edebiyat Atölyesi V. Dönem Yedinci Kitap – İstanbul

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

İçerik V.Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin yedinci toplantısının konusu İranlı yazar Muhammed Hicazi’nin 1929 yılında yayınlanmış Periçehre kitabıydı. Burcu Aktaş’ın yazarı tanıtmasının ardından Hatice Kuni kitap hakkında bilgi verdi ve tartışmaya açtı.

Hicazi hayatı boyunca İran’ın mevcut sistemiyle barışık yaşamış, ‘devlete itaat eden’ ünvanlı, Kraliyet Nişanı ile ödüllendirilmiş bir yazar olmuştu. 20.Yüzyıl İran Edebiyatı’nda ‘kadın sorununa el atan’ bir yazar olarak tanınmasına karşın Atölyemizce ‘kadını sorun eden’, ‘Çözüme yatkın olmayanları sistem dışına iteleyen’, okura bir fazilet ütopyası sunan, ataerkil değerleri hutbe gibi sunan bir yazar olarak değerlendirildi.

Dönem İran tarihinin en çalkantılı, değerlerin alt üst olduğu, yabancı devletlerin ülke üzerinde emperyalist planlar kurup uygulamaya soktuğu dönemlerinden biri olmasına karşın, yazar tercihini egemen sistemden yana koyuyor.

Hicazi, Osmanlı baskısından kaçarak Şahın yanına katılan bir Türkmen aşireti olan Kaçar Hanedanı’nın hüküm sürdüğü bir dönemde doğup büyüyor, ülkesinde ve Fransa’da eğitim alıyor.  Bu dönem Perslerin gördüğü en adaletsiz ve başarısız dönem olarak tanımlanıyor. Kapitülasyonların başlangıcı olarak da bilinen bu yıllarda İran, İngiltere ve Rusya arasında sıkışmış, ekonomik açıdan zor yıllar yaşanmaktadır.     İngilizlere tütün, petrol, maden, demiryolları, baraj, yol ve sanayi tesisi inşasını içeren imtiyazlar satılıyor. İmtiyazlar, borçlanma ve şahın savurganlığı halkın ve ulemanın tepkisini doğuruyor, olaylar patlak veriyor ve 1906 yılında Meşrutiyet Devrimi gerçekleşiyor.

1914 Yılında ülkede yükselen direnişi örgütleyenin Almanya olduğu kabul ediliyor.  1917-1921 Yılları İran’ın savaş, kıtlık ve hastalıklarla boğuştuğu yıllar olarak biliniyor.

Bu karmaşa yıllarının ardından, 1925’de Pehlevi Hanedanı tahtı ele geçiriyor ve milliyetçilik ve laikliğin ağırlık kazandığı, merkezi devletin güçlendiği, askeri monarşinin baskın olduğu, sürgünlerin yaşandığı yıllar başlıyor. 30’ların sonundan itibaren Sovyet ve İngiliz gücünü dengelemek için Nazi Almanya’sına yaslanıldığı, İran Milliyetçiliği’nin yaratılmaya çalışıldığı yıllar oluyor.   Savaşla birlikte Almanlar Sovyetler’e girdiği yıllarda İngilizler ve Ruslar, daha sonra da Amerikalılar, petrol kaynağı olarak kritik önem taşıyan İran’ı işgal ediyor.

Ülkesinin bu çalkantılı yıllarında Hicazi, batı edebiyatı etkisiyle ‘kadın sorununa el atmayı’ hedefleyen bir dizi aşk romanı yazmayı tercih ediyor. Yazar, öğütler üzerine kurulu bir üslupla evli bir çift üzerinden, toplumdaki huzurun korunması için ideal kadın ve erkek rollerini betimliyor. Kadın karakter, tutku ve aşk dolu olan ve bu özelliklerini erkekleri yoldan çıkaran biri olarak çizilirken, erkek karakterlerin tümü kadınları yola getirmeye çalışan, aile yapısını korumak için çaba gösteren, bu yolda her türlü zorluğu göze alabilen insanlar olarak betimleniyordu.

Kitap boyunca kadın-erkek, Şii-Sünni, güzel-çirkin, zeki-aptal, güçlü-güçsüz ayrımcılığını ağır bir şekilde hissediyoruz. Karakterin kendi soyundan olmayanların tümü eleştiriliyor, aşağılanıyor ve ötekileştiriliyor.

‘Kadınlar gözüme korkunç yaratılar gibi görünüyor, o kara çarşafların ardında şeytanlar olduğunu tasavvur ediyordum’, ‘Bir defadan fazla yüzüne bakılamayacak kadar çirkindi. Kırış kırış ve sivilcelerle dolu olan suratı adeta eritilmiş sarı mumdan yapılıp, sonra soğumaya bırakılmış leğene benziyordu. Üstelik bir gözü kördü’, ‘Sanki kurbağaya dokunmuş gibiydim’, ‘Bütün bu güzel düşüncelere rağmen yakışıklı bir gençle kaçmış olması tasavvuru beni oldukça tedirgin ediyordu’, ‘Ne kadar üzülsem yeriydi, zira insanoğlu güzel olmayı arzu eder ve çirkinlikten korkar; birçokları da fiziki güzelliği ruh güzelliğine tercih eder. Ama ben o yaraların Periçehre’nin nazarında beni daha sevimli kılacağını düşünüyorum’, ‘Erkek, sevgilisinin ya da eşinin yanında başkalarına üstünlük sağlayabildiği takdirde adeta boynundaki esaret zinciri kırılmış olur ve her türlü fitne ve korkudan azade olur’, ‘Korkma ben Türkmen değilim, Ali-yi Murtaza Şiisiyim, deyince elini öptüm, çirkin zenci gözüme cennet hurisi gibi göründü’, ‘Bir Şii’yi öldürmenin kaç yıllık namaz sevabına karşılık geldiğini biliyor musun?’.

Kadın bedeni her toplum için bir savaş alanı olarak görülüyordu. ‘Türkmen geleneğinde güzel kadını geri vermek yoktur. Ayrıca Şii bir kadın gençlerimizin gönül eğlendirmesi için gereklidir de’, ‘Ayrıca senin Sünni kızın da Tebriz’li gençlerin iyi bir eğlencesi olabilir’.

Kendi ahlaki değerlerine uyulmadığında yazar şiddetle yüklü satırları kaleme alıyordu. ‘Periçehre’nin  ölmüş olmasını veya meçhul rakiplerin elinde kalmasını Feridun’la birlikte olmasına tercih ediyordum’, ‘Periçehre’yi Feridun’un kucağında ya da Türkmen gencin yatağında görüyor, çıldırıyordum’, ‘Sense yaşlı babanı terk edip, o hizmetçi parçasıyla gittin…Yazıklar olsun eğer seni elime geçirirsem bir daha yanımdan ayrılmayasın diye bacaklarını kıracağım. Kızım, yavrum, kıymetlim’, ‘Eteğimdeki namus lekesini yıkamadan bu dünyadan gitmeyeceğim’, ‘Kadınıma laf edenin ciğerini sökerim’,‘Bırakın karnını deşeyim’, ‘Kulaklarını keserim’ ‘Bazen Serdar Kılıç’ın evine gidip oğlunun karnını deşmeye karar veriyordum’, ‘Bir an gönlüm, vücudundaki her parça etin o köpeklerden birinin ağzında titreyerek can vermesini ve kemiklerini ufalayıp çiğnemelerini istiyordu’, ‘Periçehre’nin yandığını görüp gülmek ve el çırparak oynamak istiyordum’, ‘Yıldırım hızıyla yanına vardım ve bir vuruşta kamamı sapına kadar boğazına sapladım. Kamayı Türkmen’in boğazından çekip, olanca gücümle Periçehre’nin karnına sapladım’.

Kadın kahramanın ağzından çıkan sözler bile yazar tarafından kadını aşağılamak için kullanılıyordu. ‘Aşka kabiliyetim yoktu. Gerçek aşık olsaydım başkalarının tatlı söz ve iltifatlarına ihtiyaç duymaz, Feridun’un aklını çelip, seni ve kendimi bu hallere düşürmezdim’, ‘Bana ‘Eteğimdeki bu lekeyi yıkamadan bu dünyadan gitmeyeceğim’ diye yazmıştın ya, doğrusu çok keyif aldım. Çünkü ben böyle erkeği severim!’, ‘Suç Ali’nin, neden benim her gün çarşı-pazar kendi başıma gezip dolaşmama izin veriyor?’

Erkek kahramanın kadın haklarını koruyormuş gibi göründüğü satırları bile ataerkil içerikliydi ‘Kadınları baştan çıkardıkları için suç erkeklerindir’,‘ Demene gelince, bu yanlış değerlendirmeyle kadının insanlık onurunu yok sayarak, onu iradesiz ve güçsüz bir varlık görüp eşya sınıfına dahil etmiş oluyorsun’.

Yazar ‘Öldürmeyi hiçbir sebep ve hiçbir durumda faydalı ve gerekli görmüyordum. Nerede ve ne zaman bir öldürme hadisesi vuku bulsa akıl ve mantığın, barbarlığa yenilmesindendir diye düşünürdüm’ dese de eseri bir bütün olarak şiddet ve savaş yüklüydü. Nitekim kendisi de ‘Savaşa bir selam gönderdim, oğlu ölmüş anaları ve yetim kalmış çocukları hiç düşünmedim bile’ diyerek itirafta bulunuyordu.

Orta Doğu Edebiyatı’nda Savaş ve Barışı tartıştığımız bu dönemdeki hemen hemen tüm yazarlar gibi Hicazi de Batı ile Doğu arasında sıkışmış bir aydın portresi çiziyordu. ‘ Ben, o gün vahşi insanı tanıdığım için, o manzarayı hiç unutmuyorum ve daima uygar insanların davranışlarının arkasında hep aynı yüzü görüyorum’, ‘Ben de Dünya Savaşı’ndan sonra artık Batı Medeniyetinin temelsizliği, kofluğu konusunda herhangi bir tereddüdü ve şüphesi kalmayanlardandım. O benzeri olmayan kasabı, noksan ve defolu Batı Medeniyetinin bir neticesi olarak kabul ediyor ve Asyalı safların sevgi gösterisi canımı yakıyordu. Dostlarla, Bedevi ve eğitilmemiş aşiretlerin konukseverliği ve sevecenliğinden bahsediyor, onları bin defa daha maddeci ve dünya tutkunu Avrupalılara tercih ediyorduk. Bu asude hayatı terk edip, vahşi medeniyetleri taklide yeltendiğimiz için hayıflanıyorduk. Şimdi barbarlığın karanlık, uygarlığın ise aydınlık olduğunu biliyorum. Ne yazık ki bu aydınlık henüz insanoğlunun gönlündeki karanlıkları aydınlatacak kadar güçlü değil!’

Roman Atölye’de ‘Erkek egemen toplumda kadına yönelik şiddetin kaynakları nelerdir’ sorusuna somut yanıt verebilecek, ‘temel eser’ niteliğinde bir kitap olarak değerlendirildi.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.