Geçtiğimiz 25 Kasım’da İstiklal Caddesi’nde yine kadınların sesi yankılandı. Bu seste kadın cinayetlerine karşı öfke vardı. Ahlakçı tecavüzcülere yönelik öfke vardı, küçücük çocuklara tecavüzü bile engelleyemeyen aile yapısına karşı, iktidarın kadınların özgürlüğüne her düzeyde meydan okumasına karşı öfke vardı.
Diyanetin enişteli baldızlı açıklamalarına, İstanbul Sözleşmesi’ne düşmanlık eden “aile babalarının” körüklediği kadın düşmanlığına öfke vardı. Aynı zamanda yoksulluğa, ücret eşitsizliğine, fakirliğe, yoksulluğun kadınların sırtına bindirdiği ekstra yüklere, bazı kadın cinayetlerinin unutturulmaya çalışılmasına, kadınları öldüren adamların eğer muhalefet basıncı olmazsa mahkemelerden ellerini kollarını sallayarak çıkacak olmalarına da öfke vardı.
Her ıslığımız, her sloganımız, birçok eylemden farklı olarak, ölüm kalım sınırında yaşayan insanların eylemi olmaktan kaynaklanan bambaşka bir öfkeyle büyüdü. Çünkü omuz omuza yürüyen tüm kadınlar, biliyoruz ki eylemden eve tek başımıza giderken bıçaklı bir adamın, eski bir sevgilinin, kocanın, babanın, kardeşin ya da samuray kılıçlı bir sosyopatın saldırısının hedefi olabiliriz. Başka bir eylemden değil ama kadın eylemlerinden ayrılırken “görüşmek üzere” ya da “kendinize iyi bakın” sözleri klişe vedalaşma kalıpları değil. Bir kadının öldürülmesini protesto eylemine katılan bir kadının öldürülmesini protesto ediyoruz.
İstiklal Caddesi’nde hepimiz çok öfkeliydik.
Ama çok da kararlıydık.
Yıllardır çok kararlıyız.
Özellikle OHAL koşullarında ağırlaşan baskı politikalarına karşı kadın mücadelesi tüm ezilenlere moral depolamaya devam ediyor. 25 Kasım yine böyle bir eylemdi.
Eylem sadece militan, kararlı, özgürlükçü değildi, aynı zamanda tüm konular arasında bağlantıları kurmayı başaran sloganlarla genel bir mücadele çağrısı gibiydi. Bir ayda yüzde 30 fakirleşme, sadece Kasım ayında erkekler tarafından 30 kadının öldürülmesi, Kürtler üzerindeki baskılar, LGBTİ+’ların maruz kaldığı şiddet, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gibi tüm başlıklar birbirine sıkı sıkıya bağlıydı. Kadınların özgürlüğü mücadelesi aktivistlerinin sloganlarına tüm bu başlıkların yansımasının nedeni bu.
Kadınları ezmeye çalışan şiddetin arka planında işleyen tüm mekanizmaya karşı kadın mücadelesi sadece İstanbul’da sürmüyor. Teksas, Meksika, Peru, Salvador, Şili, Kolombiya gibi pek çok ülkeden Salvador, Haiti, Dominik Cumhuriyeti ve Nikaragua gibi ülkelere, oradan Afganistan ve Macaristan’a dünyanın hemen her yerinde kadınlar mücadelenin bayrağını taşıyorlar.
Kadınlar özgür olmadan hiçbir sorun çözülmüş olmayacak.
25 Kasım’da attığımız sloganların gösterdiği gerçeklik bu.
Sosyalist İşçi