17 Şubat 2016 – Edebiyat Atölyesi VII. Dönem 8. Kitabı – İstanbul

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

icerikKonusunu ‘Rus Edebiyatında Savaş ve Barış’ olarak belirlediğimiz VII. Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin 17 Şubat Çarşamba akşamki toplantısında, Yalçın Akyıldız bize Boris Pasternak’ı tanıttı ve kitabı Dr. Jivago’yu tartışmaya açtı.

Boris Leonidoviç Pasternak,  1890 yılında, Moskova’da, ressam bir baba ve piyanist bir annenin çocuğu olarak doğuyor. Soylu ve sanatçıların bulunduğu, felsefe ve sanatın tartışıldığı bir ortamda büyüyor. Babasının dostlukları nedeniyle, Tolstoy,  Rachmaninoff, Gorki, Rilke gibi ziyaretçilerle tanışıyor. Önce müziğe yöneliyor,Moskova Konservatuarı’na giriyor. 1909’da bestelediği tek bölümlük piyano sonatından sonra kendini yetersiz buluyor ve önce Moskova’da, sonra da Almanya’da Marburg’da felsefe eğitimi alıyor. Hocalarının ısrarına rağmen Almanya’da üniversitede kalmıyor ve savaş öncesinde, 1913’de Rusya’ya dönüyor.

İlk şiir kitabı, ‘Bulutlardaki İkiz’ 1914 yılında yayınlanıyor. ‘Çağdaşlarım gibi yazmamaya, okura mektup yazar gibi yazmaya, düşündüğüm ve ona söylemek istediğim her şeyi açarak, teknik efektlerden kaçınarak yazmaya karar verdim. Böylece düzyazıyı maddesellikten çıkaracaktım.’

1917 Ekim Devrimi’nden sonra, ailesi Berlin’e yerleşirken, birçok arkadaşı ve sanatçı yurtdışına çıkarken, o kalmayı tercih ediyor. 1922’de yayınlanan ‘Kız kardeşim’ adlı şiir kitabıyla ün kazanıyor. 1931 yılına kadar çeşitli kitaplar yazarken, Mayakovski gibi şairlerle, sanatın Komünist Parti’nin ihtiyacına göre şekil almaması gerektiğini söyleyerek ters düşüyor.

1929’da, Stalin döneminin başlamasıyla,Komünist Parti’nin sansür ve baskı uygulamaları nedeniyle, başlangıçta inanç duyduğu değerlere ve iktidara şüphe duymaya başlıyor.

1943’te daha sade, geniş kitlelerce anlaşılabilecek, içeriğe önem veren bir tarzda yazdığı ‘Sabah Trenleri’ yayınlanıyor. Hem ailesini geçindirmek için, hem de baskılar başka bir şey yazmasına imkan tanımadığından, çevirilere yöneliyor ve çeşitli ülke ve dilinden çeviriler yapıyor. Özellikle Shakespeare çevirileri günlük,modern diliyle geniş kitlelerce seviliyor ve popüler oluyor.

1946’da evliyken, dönemin en önemli resmî edebiyat dergisi olan Noviy Mir’de çalışan yazar/editör Olga Ivinskaya’yla tanışıyor. Genel kanı, Olga’nın, Doktor Jivago’nun esin kaynağı ve Lara’nın hayat bulmuş hali olduğu yönünde.

Pasternak’ın Komünist Parti’nin antipatisini kazanmaya başladığı bir dönemde,1949 yılında Olga, KGB tarafından sorguya çekilip tutuklanıyor ve 5 yıllığına Sibirya’ya sürgüne yollanıyor. Faust çevirisi, hem sürreel karakterleriyle hem de estetik ve bireyselciliği öne çıkaran özellikleriyle hiç uygun bulunmuyor ve bardağı taşıran son damla oluyor.

Atölye’nin konusu olan eser, Doktor Jivago’nun yazılışının 1945-55 yılları olduğu söylense de fikrinin çok daha önceden yazarın aklında olduğu anlaşılıyor. 1937 Tarihli bir mektubunda babasına niyetini şöyle anlatır: ‘Sana ‘kısa romanım’ dediğim şeyi hatırlıyor musun? Elimdeki çalışmaya göre dekadan bir şeydi o, bu yeni çalışmaysa büyük bir bütün olmaya doğru ilerliyor, çok daha mütevazı ama daha kesin yöntemler kullanıyorum… Aklıma hep Çehov geliyor, ama bir kısmını gösterdiğim kişilere Tolstoy’u da hatırlattı. Ama bilmiyorum ne zaman yayımlanır bu, zaten bunu hiç düşünmüyorum.’1946 yılında kuzenine yazdığı mektupta da ‘Hayatımın en ateşli yıllarında biriktirdiğim ‘kaynaklardan’ yola çıkarak yazacağım uzun bir romana başladım. Yazın senin gelişine kadar bitirmenin acelesi içerisindeyim’ der. İlk kez 1946 sonbaharında ortaya çıkan eser, değişik adlardan sonra,Doktor Jivago olarak anılmaya başlar. Roman 1955 yılında tamamlanır.

Pasternak ideolojik olarak asla resmî edebiyatın bir parçası olamaz. Şiirlerinde, beklenen coşkulu dizelere yer vermez, tek romanı olan Doktor Jivago Sovyet rejimini desteklemediği gibi eleştirel bir bakış açısıyla yazılır ve yayımlanması mümkün değildir. Kitap sansür kurulundan geçemez.

Pasternak sistem eleştirisini çağdaşı diğer yasaklı yazarlar gibi ders verir gibi de yapmaz. Mesajını, romanın bütünselliği içerisinde, hayattan kesitlerle verir, kendisinin en canını yakan uygulamalara ayna tutar. Baş kişi Doktor Jivago ne pahasına olursa olsun, istediği yaşamdan ödün vermez ve sergilediği bireyselcilik de kabul edilemez. Okur kitapta, 1917 devriminden sonraki süreçte yaşanan toplumsal sıkıntıları, kırılma noktalarını, toplum tarafından içselleştirmesi hedeflenen yeni ideolojilerin bireysel gelişime olumlu/ olumsuz yansımalarını anlama fırsatı bulur. Tabii ki bu Sovyetler Birliği’nde yönetimin edebiyat anlayışına uymaz ve korkulan bir metin olur. Sovyetlerin toplumsal ideolojisi, ideal tiplemesi, romanda daha pek çok örnekle ‘acaba mı?’ sorusunu zihinlerde uyandıracak niteliktedir.

1956 Yılında İtalyan yayıncı Feltrinelli’nin yazarı ziyaret ederek kitabı İtalya’da basmak isteğine, Parti’nin Pasternak’tan bunu engellemesinin istemesine karşın, resmi bir onay almaksızın, Pasternak’ın gizli oluruyla, Sovyetler Birliğinin telif sistemine bağlı olmamasından yararlanılarak, dünyada ilk kez İtalyanca olarak, 1957’de basılır.

Pasternak 1946-1950 arasında birkaç kez Nobel’e aday gösterilir. Ekim 1958’de Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi olarak açıklanır. Ancak çok daha öncesinde, 1954 yılında Batı basınında bununla ilişkili haberler çıkar; ‘Sovyet Yazar Boris Pasternak’ Nobel’e en yakın adaydır. 1958’de, bir önceki yılın Nobel’ini alan Albert Camus, Pasternak’ı aynı ödüle bizzat aday gösterir. Ancak Doktor Jivago kendi dilinde hâlâ yayımlanmamıştır ve Nobel Komitesi’nin şartlarından biri, yapıtların kendi dillerindeki basılmış olmalarıdır.

Rus tarihçi İvan Tolstoy, CIA’in tam da bu noktada devreye girdiğini iddia eder. İvan Tolstoy, CIA’in, Pasternak’ın romanını, Sovyetler Birliği’ne bir ders vermek için kullandığını, kitabın 1958’de Rusça olarak Paris’te basılmasını ve böylece Pasternak’ın Nobel’i almasını sağlandığını öne sürer. CIA’in ayrıca kitabın yasa dışı yollarda Sovyetler’e sokulmasında ve uluslararası tanıtımında da rol aldığı söylenir. Kitap 1958-59 yıllarında 26 hafta boyunca NY Times bestseller listesinde ilk sıralarda yer alır.

Nobel Komitesi’nin 23 Ekim 1958 tarihli telgrafı Pasternak’ın ödülü kazandığını duyurur. Ödülün gerekçesinde Doktor Jivago romanının adı geçmez, değerlendirmede şiirleri esas alınmıştır.

Parti Merkez Komitesi, acil gündemle, ‘Pasternak’ın iftiralarla dolu romanı’ nedeniyle toplanır. ‘Soğuk Savaş’ta Batı’nın eline önemli kozlar veren, uluslararası arenada Sovyetler Birliği karşıtı propagandayı güçlendiren bu ödülü, ülkeye ihanet’ sayan bir rapor kaleme alınır ve ertesi gün Pravda gazetesinde ‘uluslararası provokasyon ve ona hizmet edenler’ etkileyici bir dille halka duyurulur. 27 Ekim’de Pasternak, Yazarlar Birliği’nden ihraç edilir. Sovyet vatandaşlığından çıkarılması gündeme gelir. Kendisinden istenen Nobel Edebiyat Ödülü’nü geri vermesidir. Pasternak, Merkez Komite’ye, Olga İvinskaya’nın göreve iade edilmesi koşuluyla ödülü reddedeceğini bildirir.

Romanın içeriği uzun bir döneme yayılan Rusya’dan insan manzaraları galerisi gibidir. Bir dönem romanıdır. Nefis bir doğa betimlemeleri, değişken insan doğası/yapısı, büyük aşklar, tarihi ve siyasi olaylar, sanat ve siyaset eleştirisi romanı katmanlı yapar. Eleştirel bir eserdir ve eleştiri yaşamın içinden, yaşayan öğelerle yapıldığından değerini arttırır.  ‘20. yüzyılın ortasında, 19. yüzyılın büyük Rus romanı.’ ‘Büyük Rus düzyazı geleneğinin devamı.’

1959 yılında serfliğin kaldırılmasını konu alan bir sahne eseri yazmaya girişirken akciğer kanserine yakalanır ve 30 Mayıs 1960’da ölür.

Pasternak’ın eserleri 1980’lerde Perestroyka döneminde ülkesinde serbest kalır. Jivago 1988’de Noviy Mir’de yayınlanır. 1989’da oğlu Yevgeni Stockholm’e gidip babasının nobel ödülünü alır.

Atölyemiz, anlatıldığı dönemde yaşam koşullarının acımasızlığı, şiddet içeriğine, kadınlara yönelik tanımlarında ‘Ayazda gençleşmiş hanımlar kurnaz ve sinsi görünüyorlardı’, ötekileştirici öğelere karşın ‘yaşlı Yahudiyle oynaşan Kazak’, yazarın dilinin ve tutumunun barışçıl olarak değerlendirdi.

‘Zenginlerin yaşamında, her taraflarındaki aşırılık, gereksizlik’ eleştiriliyordu. ‘Yaşamın gücüne duyulan hayranlık’ sıkça dile gelse de toplumdaki dönüşüm acımasızdı. ‘Herkes çok çabuk kabuk değiştirmiş, içleri hiç sızlamadan özgür düşüncelerinden vazgeçmişti. Kim bilir belki de hiç sahip olmamışları’. ‘İnsanlar kendileri olmaktan çıkıp neye dönüştükleri belli olmayan kişiler olup çıkmışlardı’. ‘Silahlı birinin sıradan birinden çok farklı olduğunu anlamıştı’ insanlar. ‘Medeniyetin insanlık yasaları geçerliliğini yitirmişti’.  ‘Vicdanı temiz kimse yoktu’.

Sarsıcı olayları yaşadığımız bugünlerde yine edebiyata sığınıyoruz. Çünkü ‘Sanat taviz vermeden ölüm olgusunu işliyor ve bu şekilde yaşamı ortaya çıkarıyordu’. Çünkü ‘İnsan yaşama hazırlanmak için değil, yaşamak için doğar. Yaşamın kendisi, yaşam olgusu, yaşamın bereketi şakaya gelmez’.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.