ABD ile İran arasında savaş çıkacak mı? Son günlerde gündeme gelen belki de en ürkütücü sorulardan biri de bu. Ürkütücü çünkü sadece İran’la sınırlı kalmayacak bir savaşın habercisi olabilir. Başta ABD Başkanı Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton olmak üzere, şu ana kadar Washington’daki savaş yanlıları İran’la savaşmak için ellerinden geleni ardlarına koymuyor. Hatta bazıları Trump’tan bile hızlı, bir an evvel İran’ı vuralım diyorlar.
Son birkaç günde yaşananlar: BAE kıyısında yer alan Fuceyra bölgesindeki teknelerin saldırıya uğradığına ilişkin haberler, ABD Dışişleri’nden gelen talimatla Irak’ta görevli bütün diplomatik personelin ve sivil görevlilerin, çok gerekli personel hariç, Irak’ı terk etmesi yönündeki talimat, yine ABD’nin Erbil Konsolosluğu’nda vize verilmesinin durdurulması kararı, Almanya ve Hollanda’nın İran’la yaşanan gerginliği bahane ederek Irak’ı terk etmeleri… Tabii buna, Amerikan Kongre ve Dışişleri’ndeki bazı çevrelerin yaptığı savaşı destekleyen açıklamalar da eklenebilir. Son olarak İngiltere’ye bağlı güçlerin Irak’ta alarm durumuna geçtiği yönünde bilgiler var. Bir diğer husus ise CIA’in Körfez bölgesinde İran teknelerine füzelerin yerleştirildiğine dair istihbarat alması ve bunun Amerikan basınına yansıması.
ABD’nin savaş hazırlıklarına girdiğine ya da bu yönde bir görüntü vermek istediğine ilişkin bir diğer kanıt ise Pompeo’nun daha Mayıs ayı başında Bağdat’a yaptığı ziyaretti. Abdülmehdi ile görüşmesinde Pompeo, Irak Başbakanı’ndan Haşduş Şabi içerisindeki İran yanlısı güçlere zaptu rapt altına almasını, bu güçlerin Irak içerisinde ABD güçlerine saldırmaması için garanti vermesini istedi. ABD’li bakan, saldırıya maruz kalmaları halinde ABD’nin Irak hükümetine haber vermeden bu güçleri vuracağı tehdidini savurdu.
Öte yandan Bolton’un ABD ordusundan bölgeye 120 bin asker göndermesini istediği haberleri basına sızdı, her ne kadar Trump haberi yalanlasa da “Durum gerektirirse daha fazla da asker gönderebiliriz” şeklinde konuştu.
ABD’nin daha doğrusu Trump yönetiminin burada ne yapmak istediği tartışılıyor. Trump’ın burada Kuzey Kore’ye karşı uyguladığı taktiğin aynısını İran’a uygulamaya çalıştığını görüyoruz. Bu plan başarılı olur mu bilinmez ama Kuzey Kore ile İran’ı aynı kefeye koymanın büyük bir hata olduğu aşikar. Kuzey Kore göreli olarak izole bir ülkeyken İran ise geniş bir networka sahip.
Görünen o ki Trump, tehdit yoluyla göz korkutmaya ardından da bunun oluşturduğu baskıyla İran’ı masaya oturmaya razı etmeye çalışıyor. Böylece nükleer anlaşma bir kez müzakereye açıldığında artık anlaşma tartışmalı hale gelmiş olacak. Trump böylece İran’dan taviz koparabileceğini ve nükleer müzakerenin koşullarını oluşturabileceğini ve ilaveten bir restorasyana gidilebileceğini umut ediyor.
Kamuoyunda Husiler olarak bilinen Ensarullah hareketinin geçtiğimiz Salı günü Suudi Arabistan topraklarındaki Aramco petrol üretim tesislerine yapmış olduğu saldırı ise yine İran’ın kendi müttefiğine yaptırdığı bir eylem olarak değerlendirilse de Husilerin Suudi hedeflerine saldırılarının yeni bir şey olmadığı konuyu az çok takip edenlerce biliniyor. Ancak İran’ın bir saldırıya maruz kaldığı taktirde misillemede bulunma alanının, sadece İran topraklarıyla sınırlı kalmayacağı da aşikar. Bu yüzden bölgesel savaşın tetiklenmesi durumunda sadece Ensarullah’ın değil Lübnan’dan Yemen’e, oradan Filistin ve Irak’a, Suriye’ye kadar geniş bir müttefik ağının savaş dışı kalmayacağı da gayet net. Hatta Ensarullah Suudi hedeflerine ve Suud topraklarındaki Amerikan üslerine bu kez çok daha öldürücü darbeler vurabilir.
Öte yandan Trump yönetiminin taleplerinin Nükleer anlaşma ve müzakere üzerinde yoğunlaşması, onun İran’da bir rejim değişikliğinden vazgeçmesi olarak değerlendirilebilir. Rejim değişikliiği meselesi, öyle görünüyor ki Trump yönetiminin Nükleer Anlaşma’nın içeriğine ilişkin tadilatın zeminini oluşturma noktasında şimdiye kadar bir göz korkutma ve şantaj aracı olarak kullanıldı.
BAE kıyılarında yaşanan teknedeki patlamalar 1964 yılında Vietnam’a saldırmak isteyen ABD yönetiminin tam da bunun için bir gerekçe aradığı sırada yaşanan saldıralarla oldukça benzerlik gösteriyor. O yılın yaz aylarında, Kuzey Vietnam güçleri Tonkin Körfezi’nde bir Amerikan teknesini vurmuş, bu ise ABD’nin Vietnam’a ilişkin düzenlemeyi planladığı operasyon için önemli bir gerekçe olmuştu.
Trump yönetiminin bu çılgınlığına dur diyecek kimse yok mu gibi bazı sorular insanın aklına gelebilir. Trump yönetiminin şahinlerle doldurduğu kabineye rağmen anlaşmazlığın ve itirazların sadece bazı bakanlarla sınırlı olmadığı biliniyor. Kongre’den hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi birçok ismin Trump’a karşı harekete geçtiği ifade ediliyor. Ana akım medyanın Trump’a karşı olduğunu ise söylemek bile zaid. ABD’nin Avrupa’daki müttefiklerine gelince en kadim ve geleneksel müttefiki İngiltere’nin bile bundan imtina ettiği, Avrupalıların bu kez ABD’nin yanında değil İran’a daha yakın olduğunu açık net bir şekilde ortaya konmuş durumda. Bu durum, Trump’ın işinin kolay olmadığını, ABD’nin Irak’ı işgal ederken ortaya çıkan tepki ve eleştirilerden çok daha fazlasıyla karşı karşıya kalacağını gsöteriyor.
Dolayısıyla Trump’ın gireceği böyle bir savaşta ciddi bir müttefik sıkıntısıyla karşı karşıya kalacağı kesin. Medya yanında değil, Kongre’nin ve hatta kabinesinin bile yanında olacağı şüpheli. Dünya’da Brezilya vs. gibi bir iki destekçi ya bulur ya bulamaz. Avrupalılar Trump’ın yaptıklarına ise zaten kökten karşı. Bu durumda geriye bir tek seçenek kalıyor o da onun, bütün bunları İran’ı müzakere masasına çekmek için yaptığı blöften başka bir şey olmadığı. Ama işler ciddileşir de durum kritik bir hal alırsa o zaman saf değiştirmeler yaşanır mı, orasını da Allah bilir.
Bir başka husus ise Trump’ın gerilimi artıran bu tutumunun arkasında aslında “3 bi” diye tanımlanançetenin yani Binyamin Netanyahu, Bin Zayed ve Bin Selman çetesinin bulunduğu yönünde. Yeni macera arayışlarını bir türlü dizginleyemeyen ve bölgesel projelerinin finansmanı ve inşası için Yemen başta olmak üzere bir çok ülkede karışıklıklara yol açan ve doğrudan ülkelerin içişlerine müdahale eden bu güruhun, Trump’a daha çok para vaad ederek fitili ateşlemiş olmaları mümkün.
Tabi Trump oyun oynuyorsa bile bu oldukça tehlikeli ve riskli. Zira gerilim bu kadar tırmanmışken taraflardan birinin yanlışlıkla basacağı bir düğme ya da gerilim nedeniyle meydana gelen olay yahut yanlış anlaşılan bir mesaj, yeni bir bölgesel ve hatta küresel savaşın yaşanmasına yol açabilir.
(Adalet Zemini)