15 Kasım 2022 – Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi, XIV. Dönem, 3. Toplantı – “Denemeler”

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

‘Fransız Edebiyatında Savaş ve Barış’ temalı XIV. Dönem Atölyemizin üçüncü oturumunda Faruk Sevim, bizlere Michel de Montaigne’in (1533-1592) yaşadığı 16.yüzyıl Fransa’sı hakkında bilgi verdikten, yazarın yaşamını anlattıktan sonra atölyenin konusu olan Denemeler (1580) hakkında kısa bir bilgi verip kitabı katılımcıların tartışmasına açtı.

Montaigne’in yaşadığı 16.yy’ın ikinci yarısı; Fransa’da bir yandan hümanist ve seküler düşüncenin yükseldiği, Rönesans ve Reform hareketlerinin geliştiği, diğer yandan da amansız mezhep savaşlarının yaşandığı, milyonlarca insanın din savaşları adı altında birbirlerini öldürdüğü, kasaba, köy ve kentlerin yakılıp yıkıldığı bir dönemdir.

1523 ve sonrasında Paris’te felsefe, mantık ve hukuk okuyan Jean Calvin, Protestanlığın kurucusu Luther’in görüşlerini fark etmiş, bu görüşlere yakınlık duymaya başlamış, daha sonraki yıllarda Fransa’daki Protestanlığın (Kalvenizm) lideri olmuş,  görüşleri Fransa’da hem halk hem de asiller arasında yayılmıştır. Katolikliğin egemen olduğu Fransa’da yaşamı tehlikeye girince İsviçre’ye kaçmış, 1536’da, başyapıtı ‘Hristiyan Dininin Kurumları’ adlı kitabını yayımlamıştır. Calvin’in inanışına göre din, yöneticilerin ve kurumların elinde bir baskı ya da çıkar aracı olmamalıdır. Din yalnızca insan ile Tanrı arasında bir inanç sorunudur. İnsan dinini, kilise ya da öğretim kurumları aracılığıyla değil, doğrudan İncil’e başvurarak öğrenmelidir. Tanrı ile insan arasında İsa’dan başka bir aracı söz konusu olamaz. Yayılan görüşlerden sonra Fransız aristokratı ve destekçileri Protestanlara yani Huguenot’lara katılır.

30 Yıl sürecek olan din savaşlarının ilk katliamı Wassy’de 1562’de gerçekleşir, yüzlerce Protestan köylü kralın askerleri tarafından öldürülür. Fransa’yı 1562’den 1590’ların ortalarına kadar karşılıklı katliam dehşetinin yaşandığı sekiz din savaşı dizisi başlar. Aziz Bartolomeus Yortusu Katliamı olarak da bilinen ve  24 Ağustos 1572 günü, önce Protestanların önderi Coligny’i öldürüldüğü, aynı gün bir evlenme töreni için Paris’e gelen bütün Protestan asiller katledildiği, katliam diğer kent ve kasabalara yayıldığı, 5 gün süren ‘Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı’ yaşanır. Bu süre içinde öldürülenlerin sayısının 30 bin civarında olduğu tahmin edilir.

1589 Yılında yaşanan sekizinci din savaşından sonra, 17 yıl önce ‘Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımında sağ kalmış olan Protestan Navarre’li Henri, IV. Henri adıyla kral olur,  Versay Sarayına yerleşir. Ancak Paris ona boyun eğmeyi reddedince IV. Henri de 1594’te Protestanlıktan ayrılıp Katolik inancını kabullenir ve ancak o yıl Paris’e girebilir, savaştan bunalmış halk tarafından kral olarak kabul edilir. Ancak böylelikle Katolikler ve Protestanlar arasında 30 yıldan fazla süren savaşlar sona erer. 13 Nisan 1598 yılında IV. Henri, Protestanlara tapınma ve vicdan özgürlüğü tanıyan Nantes Fermanı’nı çıkarır, mezheplere din özgürlüğü tanınırsa da küçük çatışmalar yıllarca devam etti.

Katoliklerle Protestan Kalvenci Huguenotlar arasında yaşanan din savaşları Fransa’da çok büyük yıkımlara yol açar, halkı yorar ve yoksullaştırır. 2 – 4 Milyon arasında insan savaş sırasında hastalık veya kıtlıktan ölür. Savaş sonucunda Huguenotlar istedikleri hak ve özgürlüklerin bir bölümünü alsalar da kendilerine olan düşmanlık sona ermez, sinsice devam eder.

Fransız ordusunun İtalya’yı işgal altında tuttuğu 1525´e kadar İtalyan edebiyatı ve sanatıyla temas kurulmuş bu ilişki sayesinde Fransız Rönesans’ı hız kazanmıştır. Fransız edebiyatında 1500´lerin başında başlayan Rönesans’ın etkisi 1600´larda da etkisini sürdürmekte, İtalyan sanat ve edebiyatındaki gelişmelerden,  antik Yunan ve Latin eserlerden etkilenmeye devam etmektedir. Hümanist aydın ve edebiyatçılar, öğrenmenin temelini dini temalardan çok dünyevi konulara çeker ve seküler bir anlayışı yansıtan eserler ortaya çıkarırlar.

Bu yüzyılda yaşayan Montaigne denemelerini bir edebi biçim olarak kurgular. Yazar denemeler konuşma dilinde yazar ve sanki kendisine hatırlatma yapıyor, not alıyor, kendisiyle konuşuyormuş izlenimi verir. Elbette yazarken etkileri yüzyıllarla sürecek yeni bir edebi tür yarattığının farkında değildir.

Montaigne, 1533 yılında Bordeaux kenti yakınlarındaki Périgord’da doğar ve 1592 yılında aynı kentte ölür. Katolik inançlarına bağlı varlıklı ve soylu bir ailenin çocuğudur. Babasının etkisiyle çok küçük yaşta öğrenim görmeye başlar, 1546 yılında Collége de Guinne’yi bitirir, Bordeaux Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde felsefe, Toulouse Üniversitesi’nde hukuk okur, Yunanca ve Latince dili ve edebiyatını çok iyi öğrenir. Bir süre Bordeaux parlamentosunda danışmanlık, sonra Etat Généraux’da (Fransa parlamentosu, kralın danışma meclisi) milletvekilliği yapar.

Mecliste görev yaparken sonradan en iyi dostu olacak olan modern siyaset biliminin temellerini atan Fransız yazar, düşünür, yargıç ve siyasetçi. Étienne de La Boétie ile tanışır. Montaigne, La Boétie’nin ölümünün ardından ‘Kanımca çağımızın en büyük insanıydı’ diyecektir.

Mezhep savaşlarının/katliamlarının sürdüğü dönemlerde La Boétie, kötülüklerin başlıca kaynağının mezhepsel bölünmeler olduğunu ve bu bölünmeyi düzeltmesi gereken kişinin kral olduğunu belirtmiş, bu olaylar hakkındaki görüşlerini Ocak Fermanı Hakkında İnceleme (1562) adlı kitabıyla dile getirmiştir. Katolikler, Protestanlığa yakın olan HuguenotlarIn dışında kalan ılımlılar, devletin dininin Katoliklik olarak kalmasını onaylıyor ancak Huguenotların dinî özgürlüklerinin güvence altına alınmasını istiyor, bunun için de öncelikle tüm kiliselerin mutlak bir biçimde monarşiye bağlanması gerektiğini öne sürüyorlardı. Bu yaklaşım, zaten güçlerini arttırmak isteyen monarşi yanlılarının çıkarına uygundu ve bu doğrultuda Kral, 1562’de Ocak Fermanı ilân etmiş böylece ülkedeki tüm protestanlara ibadet özgürlüğü tanınmıştı.

Montaigne 1562’de Rouen kuşatmasında kralın yanında savaşırken Ağustos ayında kral tarafından Protestanlara karşı Aziz Bartolomeus Yortusu katliamı yapılır. Yakın arkadaşı Boetie 1563 yılında ölür ki onun için çok büyük bir üzüntü kaynağı olur.  1570 Yılında çok sevdiği babası hayatını kaybeder. Bu acılar üstüne Montaigne 1571 yılında Meclisteki milletvekilliği görevinden istifa ederek Périgord’daki aile mirası şatosuna çekilir ve kendini çoğunlukla felsefe ve edebiyata verdi.

Ortaçağda şatolar (château), bir lorda veya krala ait konut görevi gören, savunma amaçlı geliş gidişleri gören egemen bölgelere yapılan yerleşim türüdür. Şatolar bulundukları bölgenin ekonomik, siyasi ve idari merkezleridir. Kale ve saraydan farklı bir mimari tür olup büyükçe, yüksek tavanlı ve taştan yapılma farklı büyüklükteki konut türüdür.  Özellikle Bordeaux Bölgesinde bir çeşit bağ evi gibidir ve şarap markalarında bu 5-50 dönümlük bağların adları geçer. Bir anlamda büyük şarap malikânesi anlamındadır Fransızcada. Périgord yakınlarındaki Château de Montaigne de Bergerac, Saint-Émilion yakınlarında küçük Saint-Michel-de-Montaigne kasabasındadır.  Mimari olarak 14. yüzyılda inşa edilmiş ve o dönemin etkilerini taşıyan Montaigne ailesinin ikametgâhıdır.

Montaigne toplumsal tüm yükümlülüklerini bırakarak şatonun ‘kitaplık’ yuvarlak kulelerden birinde kitapların dünyasına gömülür. Bu kuledeki odasında yaklaşık bin kitabı olduğu söylenir ki bu 16. yüzyıl için inanılmaz bir sayıdır. İlk baskısı 1580 yılında yayınlanan Denemeler, 1571 -1592 yılları arasında bu kulede yazılır ve yazarın rahat ve özgürce, aklına geldiği gibi yazdığı denemeler, yüzyıllar boyunca etkili olur. Montaigne şatodaki yaşamı sırasında Almanya ve İtalya’ya seyahat eder. Bu seyahatlerin birinde, İtalya’da kaplıcalardayken gıyabında 1581 yılında Bordeaux belediye başkanı seçilir. Görevi geri çevirmeye hazırlanırken, Kralın yayımladığı bir duyuru onun bu göreve başlamasını gerektirir ve 1581 -1585 arasında Bordeaux belediye başkanlığı görevini yürütür.

1584 Yılında sonradan V.Henri olacak olan Navarre Kralı Montaigne’in şatosuna misafirliğe gelir ki bu ziyaret Katolik olan Montaigne’in Protestanlarla da yakın ilişkisi olduğunu gösterir. Montaigne, 1588’de Denemelerin genişletilmiş baskısı için Paris’e gider, yeni baskıyı krala sunar, eser kral tarafından beğenilir. 10 Temmuz 1588’de, Paris’te radikal bir Katolik grubu tarafından tutuklanıp Bastille Kalesine hapsedilir, ana kraliçe ve Guise Dükünün aracı olmasıyla serbest bırakılır, şatosuna döndü ve son yıllarını okumakla geçirir.

Denemeleri son haline 1589 yılında getirir, aynı yıl Navarre Kralı Henri, 4.Henri olarak Fransa Kralı olur, 1590 yılında Montaigne’i Versay Sarayına davet ederse de Montaigne hastalığı nedeniyle gidemez ve 13 Eylül 1592 tarihinde şatosunda ölür.

Montaigne bir kültür insanıdır; klasik eğitim almış, hukuk mezunu, okumaya tutkun, Yunan ve Roma felsefesine hâkimdir. Sıklıkla seyahat etmiş, kamu hayatında görevler yapmış, iki dönem Bordeaux belediye başkanlığını üstlenmiş, diplomaside hünerli bir kişi olarak krallara danışmanlık yapmış,  savaşan kampları barıştırmaya çabalamış, çatışan çıkarları uzlaştırmak için kişisel riskler üstlenmiş, kelimenin tam anlamıyla hümanist, insancıl ve ılımlı bir denge adamıdır.

Denemeler onun bu kişilik yapısını çok açık bir biçimde yansıtır. Hiçbir konuda son sözün söylenebileceğine inanmamış, hiç kimseyi yargılamamış, çatışan görüşlerde zihnen kenara çekilmiş ve başka bir perspektif var mı diye bakmıştır. Dinine bağlı ama aşırı dindar değildir, dönemi için açık fikirli ve hoşgörülüdür, fanatizme kaymamış, imanın akılla çözülemeyeceği kanısını, dolayısıyla da yazılarında din konusuna fazla girmemiştir. Asıl ilgi alanı insanın değişkenliği ve duygularıdır.

Farklı âdetlere merak duyar, insanların nasıl yaşadığıyla ilgilenir, kendi yaşam deneyiminden bazı dersler çıkartır, her şeyi sorgular, cevap bulamasa da, ‘Nasıl yaşamalı?’ sorusunun peşini bırakmaz. Sokrates’in ‘Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir’ düsturu, Montaigne’in en temel inancıdır. Şüpheci (dinî inanç dahil hiçbir konuyu kapanmış saymaz), hazcı (kendine veya ve başkalarına asla yoksunluğu önermez), stoik (hayat zorlaşınca dengesini kaybetmez), inat etmeyen, her işin olurunu arayan, kendini hayatın akışına bırakabilen, ama ne pahasına olursa olsun mutlaka vicdan ve düşünce özgürlüğünü koruyan birisidir.

1559 – 1598 Yılları arasında Katolik-Protestan din savaşlarının Fransa’yı yakıp yıktığı, herhangi bir güvence duygusunun kalmadığı korkunç bir iç savaş döneminde, evinin kapısını daima açık tutar, herkese eşit davranır, ama kimseye boyun eğmeyerek, insanlığını koruyabilir ve bunu da kendini fazla ciddiye almadan başarabilmiş birisidir. Üstelik bu tavrını yazı üslubuna çevirerek, tek başına edebiyatta devrim yaratır. 1580 Yılında kitabının ilk baskısı yayımlanır, 1588’de iki misli uzamış ikinci baskı çıkarken Denemeler çoktan Avrupa çapında en çok okunan/satılan kitabı olmuştur bile.

Alçakgönüllü bir hümanisttir.  Yazmaya değmeyecek kadar önemsiz şey yoktur gözünde. Kendini sansür etmez, yasak konu tanımaz, daldan dala atlar, en ufak bir utanma duygusuna kapılmadan, cinsellikten söz açabilir, aşk hakkında fikir yürütür, uyku üzerine yazılar yazabilir. Güney Amerikalı yamyamlardan söz ederken, ‘ölmüş insanı pişirip yemek, bizim yaptığımız gibi canlıyken işkence edip parçalamaktan daha iyidir’ demeye cesaret edebilmiştir katliamların yaşandığı bir dönem Fransa’sında.

Okurla konuşur gibi yazar. Kendi zihnini samimiyetle açarak, başka insanların zihnine ayna tutar. Hayata dair notlarını bir dostla sohbet eder gibi okurla paylaşır. O döneme kadar görülmemiş bir yazı türünü cesurca dener; bu tarzı tek başına icat etmiş, nereye gittiğini bilmeden yola çıkmış,  deneye yanıla yola devam etmiş sonunda da yeni bir edebiyat türü yaratmıştır. Denemeler, tarihin her döneminde büyük bir okur kitlesinin başucu kitabı olur.

Kusurlu varlıklar olduğumuzu kabul ederek insanlığımızı sevmeyi, yaşama iyi gözle bakmayı, acıya cesurca katlanmayı, günümüzü gün etmeyi önerir. ‘Ölümden korkmayın, doğa ne yaptığını bilir’ der. ‘İyi yaşamayı becerebilmek için, azıcık felsefe gerektiğini’ söyler. Avrupalıların coğrafi keşiflerde tanıdığı yeni uygarlıkları köleleştirme, yok sayma girişimlerine ve keşfedilen yeni uygarlıkların ‘’barbar, yamyam’ olarak nitelemelerine karşı çıkar. Bilgiyi keşfetmenin yeni yollarını bulmayı dener. Denemelerinde başta insan sevgisi olmak üzere iyimserlik, dayanışma, özgürlük ve okuma alışkanlığı üzerine pek çok özgün yazı yazar. Eleştirel inceleme fikrini sürekli ve yeniden insanlara tanıtır. Bu yazıları herkesin anlayabileceği tarzda, sade bir anlatımla okura ulaştırır. Kilisenin insanların aklını sürekli çelmesini eleştiren yazılar yazar.

Michel de Montaigne şatosuna çekildikten sonra Yeni Stoacı filozoflardan olan Cicero ve Seneca’yı incelemeye başlamış, kuşkuculuk akımının öncüsü olan Pyrrhon’u, materyalizm akımının temel kaynağı olan Lucretius’u, Anadolu-Yunan filozoflarını ve Latin ozanlarını inceledikten sonra kuşkucu yöntemi benimsemiştir. Montaigne’ye göre insan gerçeği öğrenmek istiyorsa kuşkuyu ilke edinmeli, bunun için de aklını kullanmalıdır. Yalnız akıl ve deney yoluyla bütün gerçekler kavranamaz. Bu yüzden kesin yargılardan kaçınılmalı ve insanı gerçeklere götürecek yeni kaynaklar aranmalıdır.

Ona göre yeni kaynaklardan biri inanç olabilir. Montaigne’nin bu görüşü bazı çevreler tarafından eleştirilir çünkü onlara göre Montaigne bu yolu bağlı bulunduğu Katolik çevresinden tepki görmemek için kabul eder görünmüştür.  Montaigne insanlarla hayvanların doğasının aslında birbirlerine benzer olduğunu ileri sürer çünkü hayvanlarda olan duygular ve yetenekler insanlarda da vardır ve hatta bazı hayvanlar ona göre insanlardan çok daha ileri yeteneğe sahiptir.

Montaigne bu düşüncelerinin hepsini Denemeler kitabında toplamış, deneme türünde insan ve onun doğasını anlatmaya girişmiştir. Felsefeye edebiyat sayesinde can suyu vererek edebiyatını felsefe yüklü bir edebiyat yapmıştır. Ortaçağın skolastik döneminde yok edilen felsefenin yeniden kurulmasında çok önemli bir adımlar atar. Yazıları Antik Yunan döneminin felsefi zenginliğini Yeniçağ’a bağlar. O iki dünya arasında yeniden inşa edilmiş bir köprü gibidir. 

Montaigne için şair Etienne de la Boetie ile dostluğu, hayatının en önemli ilişkisi. Arkadaşını çok erken kaybetmesi yazı yazmaya yönelmesinde rol oynamış denmektedir. ‘Dostluk Üzerine’ adlı denemesini Arkadaşı La Boetie için yazar: “Sözünü ettiğim dostlukta, ruhlarımız öylesine kaynaştı ve tam birleşti ki, aradaki dikiş bir daha görülmemek üzere silindi” der. Biri nerede başlıyor, öbürü nerede bitiyor bilmemekten, tek kişi olmaktan söz eder. “Her yerde bu ikinci benliğimin olmasına öyle alışmıştım ki, şimdi sadece bir yarım yaşıyormuş gibi hissediyorum” der arkadaşını kaybettikten sonra.

İki erkek arasında böylesine yakın bir dostluk, antik çağda en yüksek idealdir, Socrates ve öğrencisi Alcibiades gibi.  Montaigne bunun farkındadır. Ayrıca, eski Yunan’da ve Roma’da, iki erkeğin dostluğunda eşcinsel boyut olabileceğini, bazen öyle göründüğünü de gayet iyi bilir ve denemesinde bu konuya hiç çekinmeden değinir. Bahsettiği yakınlığın bu aşk türüyle ilgisi olmadığını, tamamen ruhsal, manevi olduğunu söyler. Mevlana ve Şems için de aynı şey söz konusudur. “Böyle bir arkadaşlığın oluşmasında öyle rastlantılar bir araya geliyor ki, kader böylesini üç yüzyılda bir ancak yaratabilir.” Mevlana ile Montaigne arasında tam da üç yüzyıl fark vardır, birisinin ruhu, diğerine akmış gibidir.

1580 Yılında ilk kez yayımlanan Denemeler 107 denemeden oluşur.  Daha çok eğitim ve felsefe konularına değinen, ortaçağ dogmatizmini eleştiren bir aydınlanma kitabıdır. Hümanist kültürün en önemli kaynaklarından biridir. Sokrates’ten sonra insan üzerine eğilen en önemli düşünür kabul edilen Montaigne, bu kitabıyla Avrupa insanına özgür düşünmeyi anlatmaktadır.

Montaigne, eserini değişik zamanlarda sürekli gözden geçirir ve eserine küçük veya büyük eklemeler yapar. Yeniden gözden geçirmeler üç ayrı dönemde yapılır ve her dönemin sonunda kitap yeni bir baskı yapar. Üç özgün baskı şunlardır:

•             A: 1571-1580 yılları arasında yazılan pasajlar – 1580’de yayımlanır.

•             B: 1580-1588 yılları arasında yazılan pasajlar – 1588’de yayımlanır.

•             C: 1588-1592 yılları arasında yazılan pasajlar – 1595’te yazarın ölümünden sonra yayımlanır.

Denemeler Atölyemiz için ilginç saptamaların yapıldığı bir kitap olarak görülmüştür. Barışçıl Montaigne: “Bunca şehir dibinden yıkılıyor, bunca milletin kökü kurutuluyor, milyonlarca insan kılıçtan geçiriliyor, dünyanın en zengin, en güzel ülkesinin altı üstüne getiriliyor, niçin? İnciler, biberler alıp satacağız diye. Aşağılık makine zaferleri bunlar! Hiçbir zaman kazanç tutkusu, hiçbir zaman haksız sömürü insanları böylesi korkunç bir kinle birbirine düşürmemiş, bu kadar yürekler acısı kıyımlara yol açmamıştır” der.

“Barışseveriz diyorsunuz, ama görünüşünüz hiç de öyle değil. İstediğiniz yiyecekleri size veririz. Altınsa, bizde pek fazla yok; zaten yaşamak için işimize yaramadığından, bütün istediğimiz de rahatlıkla, güzellikle yaşamak olduğundan altına pek değer vermeyiz; tanrılarımız için kullandığımız altın dışında ne kadar bulabilirseniz çekinmeden alabilirsiniz. Bir tek tanrıya gelince, böyle bir düşünüş güzel, ama bunca zaman bize yararlı olmuş dinimizi değiştirmek istemeyiz; dostlarımız, tanıdıklarımızdan gayrısından öğüt almaya da alışık değiliz. Korkutmalarınıza gelince, durumlarını, güçlerini bilmediğiniz insanlara meydan okumak akıl kârı değildir. Kısacası topraklarımızdan bir an önce çıkıp gitmeğe bakın; silahlı ve yabancı kimselerin dürüstlüklerine, parlak sözlerine güvenme âdetimiz yoktur.”

“Krallar hiçbir şeyimi almazlarsa bana çok şey vermiş olurlar hiçbir kötülük etmezlerse yeterince iyilik etmiş sayılırlar bana. Bütün istediğim budur onlardan.”

“Yamyamlara, bize benzemiyorlar diye barbar diyemeyiz; çünkü barbarlıktan yana onları her bakımdan aşmaktayız.”

“Yamyamlardan üçü Fransa’ya getirilmişlerdi. Bizimkilerden biri onlara ne düşündüklerini, en çok neyi beğendiklerini sordu. Üç şey söylediler; üçüncüsünü ne yazık ki unutmuşum. En başta şaştıkları şey sakallı, güçlü kuvvetli, silahlı bir sürü adamın çocuk yaşındaki bir krala bekçilik, uşaklık ettikleri, niçin bunlardan birinin kral seçilmediği olmuş. İkincisi, kendi dillerinde bir tek bedenin eli kolu, parçaları birbirinin yarısı olarak anlatılan insanlardan kimilerinin neden bolluk, rahatlık içinde keyif sürüp de birçoklarının dilenciler gibi kapılarda, açlık ve perişanlık içinde yaşadıkları olmuş. Nasıl oluyor da demişler, bu yoksul yarımlar böylesi bir haksızlığa katlanıyor, öteki yarımların boğazlarına sarılmıyor, evlerini ateşe vermiyorlar!”

“İmparator Julianus’un halk arasında anlaşmazlığı körüklemek için başvurduğu vicdan özgürlüğünü bizim krallarımız iç savaşı söndürmekte kullanıyorlar şimdi. Bir bakıma denebilir ki, tarafları inançlarını sürdürmekte serbest bırakmak, ayrılığı yaymak geliştirmek, hiçbir sınırla, yasa engeliyle dizginlenmediği için büsbütün artırmak olur.

Bir bakıma da denebilir ki tarafları inançlarını yürütmekte alabildiğine serbest bırakırsak, kolaylık ve rahatlık onları yumuşatır, gevşetir azlığın, yeniliğin, zorunluluğun sivrilttiği dürtü köreltilmiş olur.”

Kadınları seven Montaigne’in bazı saptamaları Atölyemizde olumlu bulunmadı:

“Tanrılar, der Platon, bize buyruk dinlemez ve zorba bir organ vermişler. Azgın bir hayvan gibidir bu organ, amansız iştahıyla her şeyi kendine kul etmeye kalkışır. Kadınlarda da öyle obur, doymak bilmez bir hayvandır o; zamanında yiyeceği verilmezse deliye döner, beklemek bilmez, bedenlerini kudurtur, damarlarını tıkar, soluklarını keser, türlü dertlere yol açar, ta ki ortak arzunun meyvesini içlerine çeksinler, rahimlerinin dibi bol bol sulanmış, tohumlanmış olsun.”

“Kadınların süs ve aylaklıklarının bizim alın terimiz ve emeğimizle beslenmesi gülünç ve haksız bir şeydir.”

Montaigne’in Denemeler kitabı, genel olarak barışçı bir eser olarak bulundu. Kendisi her ne kadar Kral’ın en yakın danışmanlarından biri de olsa, din savaşları döneminde konu ile ilgili hiçbir şey yazmamış da olsa, yazıya döktüğü düşünceleri barışçıl olarak değerlendirildi.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.