11 Ocak 2012 – Edebiyat Atölyesi Üçüncü Dönem Altıncı Kitap – İstanbul

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

On beş gün önce, Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları’nı tartıştıktan hemen sonra, onun kullandığı fantastik ve ironik anlatı biçiminde başka bir romanı ve yazarı, Murat Uyurkulak’ın Tol’unu tartıştık. Yazarın hayatı ve yazarlık anlayışı ile ilgili sunumu bize Zehra Yaman yaptı. Ardından kitabı tartışmaya başladık.
Kitabın ismi Tol, Kürtçe’de intikam, isyan anlamına geliyordu. Dolayısı ile kitapta yazar, aynen Latife Tekin gibi, içinde biriken öfkeyi, yaşanılanların dayanılması güç şiddetini, ideallerin yıkılmasının, yenilmenin verdiği acının yarattığı öfke ve ardından gelen intikam duygusunu bu fantastik dille, fütursuzca kusmuştu.
Arka planda Türk siyasi ve toplumsal hayatının yarım yüzyıldan fazla bir dilimi akarken üç neslin dramını çarpıcı bir kurguyla ve etkileyici bir dille anlatıyordu. Bu komik, eleştirel, yandaş, hüzünlü bir hikayeydi.
Dili çoğu zaman çok erkeksi ve aşağılayıcıydı. Edebiyat Atölyesi boyunca eleştirdiğimiz kadınlar başta olmak üzere farklı olana karşı kullanılan ayırımcı dil burada da vardı. Barış simgesi olarak belleklerimize yer etmiş güvercinler bile bomba haberi vermek üzere posta güvercini olarak kullanılmıştı. Ancak bu isyan, öfke, şiddet yüklü dilin kullanıldığı dehşet verici paragraflar olduğu gibi çok romantik, çok insani kullanıldığı yerler de vardı.
Yedi yaşındayken 12 Eylül darbesi ile karşılaşan yazarın, darbe karşıtı politik tercihleri olan ailesi, darbeden fazlasıyla nasibini almıştı. Yazar bir 12 Eylül mağduruydu. Darbe, o dönemde yaşanan çoğu durum gibi bu aileyi de ‘Gülmez, şakalaşmaz, arkadaşları ile buluşup eğlenemez’ bir aile yapmıştı.
Kitapta ele alınan da aynen böyle trajik bir hayatı olan bir kahramandı. “ Annemin ağzı fazla bozuktu… Her seferinde aynı şeyi söylerdi: ‘Bizi düzdüler. Çocuklarımızı da düzecekler. İçlerinde ne kadar tarih, dua, silah ve dahi şan varsa üzerimize kusacaklar…’ Annem, ilkokula başlamıştım, intihar etti. Ben babasız da bir Yusuf’tum… bin kapıdan kışlanmış bir tavuk halindeydim.’
Yusuf bir hayat mağduruydu ve Türkiye’deki binlerce benzeri gibi. Benzer bir hayatı olan Şair ile bir tren yolculuğunda karşılaşırlar.
Büyük kenti tüketerek terk etmekte olan kahraman, Diyarbakır’a giden trenin yük vagonlarından birine, cebinde tabancası, yüreğinde isyanıyla atar kapağı. Vagonda yalnız olmadığını anlayacaktır. Takıldığı meyhaneden aşina gelen bir yüzdür karşısındaki; romanın sonuna kadar sürecek bir hesaplaşma başlar. Tren yolculuğu bir içsel yolculuğa, kendini ve babasını tanıma yolculuğuna döner.
Zamanların, kentlerin, insan ve mekânların iç içe geçtiği, yakın tarihin siyasi faillerinin savrulup giden hayatlarının öne çıktığı, şiddetin, işkencenin, direnişlerin bir görünüp bir kaybolduğu romanda, zihni alkolle bulanmış Yusuf ve yol arkadaşı, kişisel tarihlerinden yola çıkarak bugüne geldiklerinde, Yusuf’un babasının isyanıyla başlayan dairesel zaman tamamlanır. Yusuf’un kayıp babası Oğuz, Şair’in elindeki defterdeki hikâyelerle katılır onlara. Bu andan sonra hikâye yitik bir devrimcinin hayatına, Oğuz’a odaklanr ve yol boyunca mola verilen istasyonlarda ülkenin dört bir yanında patlayan bombaların, önemli şahsiyetlere düzenlen suikastların haberleri yayılı. İsyan günlerindir artık…
Kendilerini o vakitler bir ihtimal olan devrime adayan binlerce insanın, birkaç kuşağın isyanıdır. İstanbul’un, İzmir’in  gecekondu mahallelerinde, 12 Eylül döneminde bu mahallelerde yaşanan kanlı çevirme harekatlarında, Doğu’nun dağlarında, işkencecilerin ellerinde sönüp giden hayatları parçalanmış bir bilincin içerisinden yansıtır yazar.
Yaşanan şiddet bütün çıplaklığıyla resmedilmektedir. Çünkü onlar “sabahı ezip geliyorlar. Toplarıyla, tüfekleriyle, kasaturalarıyla, hınçlarıyla geliyorlar. Hepsi çok iri,hepsi çok haki. Başlarına yeşili sarılı bezler sarılı, yüzlerine siyah yağlar sürülü, postalları kocaman, bir karış eninde palaskaları, kn kırmızı madalyonları, yüzkleri, kn donduran gülüşleri…”
Tol’da yazar, siyasi ve toplumsal olayları, o olayların mağduru kitlelerin perspektifinden aktarırken, mekân da doğal olarak yoksul mahallelerden, yetimhanelerden, bitirimlerin kol gezdiği meyhane ve randevu evlerinden seçilmiş. Böylelikle yoksulluk ve açlığın yarattığı acımasızlığa, yaşanılan merak ve mahallelerin yarattığı şiddete de tanık oluyoruz.
Fantastik bir dille, işlenmesi kolay olmayan karmaşık sorunları, zor bir kurguyla ama hiç aksamayan bir tempo ve dille anlatıyor yazar. Bu yönleriyle roman, katılımcılarımızın büyük bir çoğunluğu için, edebi değer olarak başarılı bulunsa da, anlatma biçimindeki şiddet eleştirildi.
Baskıcı bir dönemin insan ruhunda yarattığı tahribata neden olan darbe ve onu uygulayan devletin şiddetine, şiddet içeren bir dille karşılık verilmesi eleştirildi. Bunun savaş söylemini ürettiği, türettiği, meşrulaştırdığı, estetize ettiği, insanları bu biçimde etkilediği noktasında tehlikeli bir yolak olarak görüldü. Yazarın öfkesinin başka öfkeleri dirilteceği noktasında da kaygılar dile getirildi.
Askeri darbelerle kesintiye uğratılan Türk demokrasi tarihinin insanlar üzerindeki etkisini (roman kişileri ve yazar)bize çarpıcı olarak gösteren bu kitaptan sonra akıllarda bazı sorular kaldı. Şiddet mağdurları öfkelerini edebiyatta nasıl dile getirmelidirler? Şiddeti estetize etmek şiddet doğurur mu? Şiddete karşı duranların dili öfke içermeli midir?

1.    23.01.2012    Adalet Ağaoğlu     Üç beş kişi   (s:373)
Aslı Tohumcu
2.    06.02.2012    Kaan Aslanoğlu     Kuş bakışı    (s:460)
Yıldız Önen
3.    0.02.2012      Elif Şafak    Pinhan        (s:218)
Şengül Çiftçi
4.    05.03.2012    Tezer Özlü    Yaşamın ucuna yolculuk                                            (s:125)
Ümmü Burhan
5.    19.03.2012    Oya Baydar    Kayıp söz     (s:258)
Yalçın Akyıldız
6.    02.04.2012    Nazan Bekiroğlu    İsimle ateş arasında                                         (s:336)
Sinan Akboğa
7.    16.04.2012    Hasan Ali Toptaş   Gölgesizler   (s:156)
Kamer Badur Eğilmez
8.    30.04.2012    Hakan Günday  Malafa        (s:210)
Burcu Aktaş
9.    14.05.2012 Mehmet Uzun Abdalın bir günü   (s:196)
Şengül Çiftçi
10.    28.05.2012    Mehmet Eroğlu Fay kırığı(s:300)
Görkem Yeltan
11.    11.06.2012 Ayla Kutlu   Hoşça kal umut     (s:199)
Evren Ergeç
Barışla kalın.

ATÖLYEBAK

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.