8–14 Mart 2011 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Dünyadan Haberler
Almanya’da nükleer protestosu / AA – 14.03.2011

Almanya’nın başkenti Berlin’deki başbakanlık binasının önünde toplanan ve bir uyarı mitingi düzenleyen yüzlerce kişi, ülkedeki nükleer santrallerin kapatılmasını istedi. Gösteriye, Berlin Eyaleti Başbakanı Klaus Wowereit, Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı Sigmar Gabriel, Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Sol Parti Eşbaşkanı Gesine Lötzsch, Alman Sendikalar Birliği (DGB) Başkanı Michael Sommer, Alman Federal Meclisindeki muhalefet parti temsilcileri ile çevre örgütü temsilcileri katıldı.

Eyelme katılan göstericiler, ”Nükleer enerjiye hayır, teşekkürler”, ”Japonya ile dayanışma-şimdi kapatılsın” ve ”Harrisburg 1979, Çernobil 1986, Fukişuma 2011” yazılı pankartlar taşıdı.

Gabriel, yaptığı konuşmada, Almanya’daki nükleer santrallerin derhal kapatılması gerektiğini belirterek, Başbakan Angela Merkel’in, santrallerin kapatılma süresinin uzatılması kararını 3 ay süre ile ertelemesini zaman kazanma taktiği olarak nitelendirdi.

Roth da nükleer enerjinin kontrol edilmesinin mümkün olmadığını ve bunun ölümcül bir enerji olduğunu dile getirerek, hiçbir santralin güvenli olmadığını, bunun yüksek teknolojisi olan Japonya’da da görüldüğünü ifade etti.

Başbakan Merkel’in bugün aldığı kararı da eleştiren Roth, Merkel’in bu karar ile zaman kazanmak istediğini ve halkı oyalamaya çalıştığını söyledi.

Almanya Çevre Dostları Derneği Genel Başkanı Michael Müller de deprem kuşağı üzerinde bulunan Türkiye’de 2 nükleer santralin yapılmak istenilmesinin de hata olduğunu söyledi.

Uyarı mitingi çerçevesinde başbakanlık önünde mumlar yakıldı. Almanya’nın diğer birçok kentinde de benzer mitinglerin düzenlendiği ve bu tür mitinglerin gelecek günlerde de sürdürüleceği bildirildi.

Libya’ya olası askeri müdahale ‘bilmecesi’

AA – 08.03.2011

ABD’deki uzmanlara göre, ABD’nin Libya’ya askeri müdahalesi şimdilik olası görünmüyor.

ABD’deki uzmanlara göre, Irak işgalinin olumsuzluğu önünde duran ABD’nin Libya’ya askeri müdahalesi şimdilik olası görünmüyor, ancak müdahale olsa bile müttefiklerin desteği ve Libya’daki gelişmelerin “başka seçenek bırakmaz hale gelmesi” gerekiyor.

ABD Başkanı Barack Obama’nın “Libya’ya askeri harekat mümkün” sözlerinin ardından bu konudaki tartışmalar tekrar alevlenirken, “her konunun masada olduğunu” belirten Washington yönetiminin Libya’ya askeri müdahale seçeneğini isteyip istemediği bilmeceye dönmeye başladı. AA muhabirinin sorularını yanıtlayan uzmanlara göre ise bu ihtimal, en azından şimdilik pek mümkün görünmüyor.

Merkezi Washington’da bulunan Brookings Enstitüsünün “Saban Center for Middle East Studies” adlı Ortadoğu Çalışmaları Bölümü uzmanı Daniel Byman, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, yakın gelecekte Libya’ya askeri müdahalede bulunulmasını olası görmediğini söyledi.

ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in de buna karşı olduğuna, Arap dünyasının çoğunluğunda da şüpheler bulunduğuna dikkati çeken Byman, BM’den de bu yönde yetkinin alınamayacağı değerlendirmesinde bulundu.

Byman, ancak Libya’daki insani felaketin kayda değer düzeye ulaşması ve Amerikan kamuoyunun müdahaleye olumsuz bakışının değişmesi halinde durumun değişebileceğini ifade etti.

“UÇUŞA YASAK BÖLGE DE ŞİMDİLİK PEK MÜMKÜN DEĞİL”

Libya’ya askeri müdahale için, şiddet olayları artsa bile uluslararası toplamda “tek sesin” sağlanmasına pek ihtimal vermediğini kaydeden Byman, “Askeri müdahaleye şu an karşı olan Türkiye ya da başka ülkelerden bazılarının görüşü zaman içinde değişebilir, ama bunun çarpıcı değişim olacağını düşünmüyorum” diye konuştu.

“Libya hava sahasının uçuşa yasak bölge ilan edilmesi” olasılığına dair soru üzerine de Byman, ABD’nin, çatışmanın içine daha da gömülmeme korkusuyla, bugüne kadar sınırlı askeri müdahaleye bile karşı olduğunu, Avrupa ve Ortadoğu’daki bazı müttefiklerinin de bu konuda şüpheleri bulunduğunu belirterek, “Dolayısıyla bu seçeneği de en azından şimdilik pek mümkün görmüyorum” dedi.

Byman, ABD’nin olası tek taraflı müdahalesine ilişkin olarak da, Obama yönetiminin, müttefiklerle çalışmanın önemini sürekli vurguladığına işaret etti ve “Washington’ın, Libya gibi büyük ve doğrudan çıkarlarının olmadığı bir ülkede, müttefiklerinden güçlü destek almadıkça tek taraflı eyleme başvuracağını sanmadığını” sözlerine ekledi.

“MÜDAHALE OLACAKSA BM KARARI OLMALI”

Son zamanlarda Ortadoğu konusundaki yazılarıyla dikkati çeken Brookings Enstitüsü uzmanı Shibley Telhami de uluslararası kamuoyunda Libya lideri Muammer Kaddafi’ye karşı büyük muhalefet, Libya halkına da geniş sempati bulunduğunu ve BM Güvenlik Konseyinde Kaddafi’nin aleyhinde karar çıktığını hatırlatarak, “Dolayısıyla Libya’ya karşı girişilecek eylemin arkasında bazı yönlerden destek ve meşruiyet var” dedi.

Ancak ABD’nin tek taraflı harekete geçmesinin önünde iki sorun bulunduğunu ifade eden Telhami, sözlerine şöyle devam etti:

“Bunlardan birincisi, uçuşa yasak bölge oluşturulması da dahil olmak üzere bir karar aldığınızda, bu, ‘Savaştasınız, savaş ilan etmiş oluyorsunuz’ anlamına gelir. Açıkça temasa geçebileceğiniz organize muhalefetin olup olmadığı, sizi müdahale etmeye davet edip etmeyecekleri gibi noktalar henüz çok net değil.

Ayrıca, ABD’nin geçmişte yaşadığı bazı deneyimler var. Örneğin maalesef Irak savaşı çok acı izler bıraktı. Irak savaşı, olumsuz sonuçlar doğuran bir müdahale olmasaydı, şimdi Libya’da halkın tarafında yer alarak müdahale etmek için büyük bir fırsata sahip olabilirdik.

İkincisi de (eğer müdahale olacaksa) BM kararı olmalı. Bu, ABD ya da Avrupa’nın başını çektiği bir şey olamaz. Çünkü Ortadoğu’da özellikle Batı kaynaklı emperyalizme karşı büyük muhalefet var. Birinci Dünya Savaşının sona ermesinden beri bu korku mevcut. Kaddafi’nin durdurulmasını isteyen Arap kamuoyu, şu anda ABD’nin Libya’ya müdahalesine açık olsa da bu durum bir günde değişebilir. Bunun örneğini geçmişte gördük. Ancak tabii ki Libya halkına karşı açıkça savaş suçları işlenirse, uluslararası toplumun da buna çözüm bulması gerekiyor. Bu noktada sorumluluk sadece ABD’nin değil, tüm uluslararası toplumun üzerinde olmalı.”

Uluslararası toplumda, Libya’ya olası askeri müdahale konusunda “tek sesin” sağlanıp sağlanmayacağını da şu anda bilmenin mümkün olmadığını ifade eden Telhami, “Uluslararası yasaların ve böyle bir müdahalenin doğurabileceği sonuçlar üzerinde çok dikkatle kafa yorulmalı. Bugün için iyi görünen, ancak yarın işleri daha kötü hale getiren bir müdahalede bulunmak istemezsiniz” ifadesini kullandı.

“DURUMUN ÜMİTSİZ HALE GELMESİ GEREKİYOR”

Brookings Enstitüsünün savunma ve dış politika uzmanı Michael O’Hanlon da Libya’ya askeri müdahale olmasını beklemeyen isimlerden.

“Yakın gelecekte askeri müdahale olacağını sanmıyorum, hatta bence hiç olmayacak” diyen O’Hanlon, eğer askeri operasyon olacaksa da bunun kesinlikle ABD’nin tek taraflı müdahalesiyle olmayacağını, güçlü uluslararası katılımı gerektireceğini ve bu bağlamda Irak’tan çok Afganistan savaşına benzeyeceğini savundu.

O’Hanlon, hatta bazı Arap ülkelerinin ve Türkiye gibi birkaç Müslüman “dostun” da böyle bir girişime katılmasının istenebileceğini ifade etti.

Askeri müdahale konusunda şu anda uluslararası toplumda “tek ses” olmadığına dikkati çeken O’Hanlon, “Bunun için durumun çok daha ümitsiz hale gelmesi gerekiyor, henüz o noktada değiliz” dedi. O’Hanlon, askeri operasyonun, Libya’da hayatları kurtarmak için başka çare kalmadığında başvurulacak seçenek olduğunu sözlerine ekledi.

“ABD, LİBYA’YA MÜDAHALE ETMEK ZORUNDA”

Libya’ya olası askeri müdahale, ABD medyasında da yer buldu.

Önceki ABD Başkanı George Bush’un özel asistanlığını yapan David Frum, CNN’in internet sitesinde yayımlanan makalesinde, ABD’nin Libya’ya “müdahale etmek zorunda olduğunu” yazdı.

Mısır, Tunus, Bahreyn ve Ürdün gibi ülkelerden örnek vererek ABD’nin Ortadoğu’daki tüm dostlarının ya iktidarı kaybettiğini veya şu an o riski taşıdığını belirten Frum, buna karşın ABD’nin “düşmanı” olan İran’da mollaların, Lübnan’da Hizbullah’ın ve Filistin’de Hamas’ın hala güçlü olduğunu kaydetti.

Frum, Libya’da da Kaddafi’nin iktidarını koruması halinde, Ortadoğu ülkelerinin “ABD’nin düşmanı olmak dostu olmaktan çok daha güvenli mi” sorusunu soracağını ve “ABD’nin düşmanlarının herhangi bir cezaya maruz kalmadan en üst düzeyde şiddet uygulayabileceğini” kaydetti.

Frum, bu nedenle, Kaddafi’nin iktidardan ayrılmasının sadece insan haklarının gereği ve Libya halkının adaleti için değil, Ortadoğu’nun istikrarı ve Amerika’nın bölgedeki güvenilirliği için de gerekli olduğunu savundu.

“Yeni Amerika Vakfı” adlı düşünce kuruluşunun uzmanı Romesh Ratnesar da Time dergisinde yayımlanan makalesinde, Libya’daki isyanların Kaddafi’yi hızlı şekilde devireceğine dair umutların yanıltıcı olduğunun görüldüğünü ifade etti.

Ancak Libya’ya sınırlı müdahalenin bile krizi artırabileceğini belirten Ratnesar, “Washington’daki genel konsensüs, Libya’ya Batının sınırlı müdahalesinin bile kötü bir fikir olduğu yönünde. Bu krizi artırabilir, Arapların kızgınlığını canlandırabilir ve isyanları emperyalist araçlar gibi görünen bir şekle sokabilir” ifadesini kullandı.

Kaddafi’nin “düşmanlarına” karşı havadan saldırılara başlaması durumunda, ABD ve müttefiklerinin “uçuşa yasak bölge ilan etmek” gibi, “sınırlı, ancak istenen hedefe ulaşılmasını sağlayabilecek” bir dizi yola başvurabileceğini kaydeden Ratnesar, “Bunu yaparak, sadece Libyalılara değil, bölgedeki herkese, ‘değişime ilişkin taahhüdümüzün’ gerçek olduğu yönünde güçlü bir sinyal gönderebileceğini” belirtti.

MÜDAHALENİN ÖNEMLİ RİSKLERİ

ABD’deki uzman çevrelerinde, Libya’ya askeri müdahalenin hem bölge hem de halk isyanlarının geleceğine ilişkin bazı riskler taşıdığı yorumları da yapılıyor.

Bunlardan birincisi, Ortadoğu’da halk hareketleri olarak doğan isyanların “dış kaynaklı eylemler” şeklinde algılanması ihtimali. Bunun da isyanların heyecanını ve Ortadoğu’daki bu yeni akımı zayıf ve isteksiz hale getirebileceği belirtiliyor. Diğer bir risk, müdahalenin bölge halkında “sömürgecilik” dönemi anılarını hatırlatarak, ters etki yaratabilecek olması.

Başka bir olumsuzluk ise Libya’da otoriter rejimi yıkmaya yönelik bir müdahalenin, aslında diğer otoriter yönetimleri güçlendirmesi ihtimali. Bu tür rejimlerin, Libya’yı örnek göstererek halklarını, “isyan etmeleri halinde ülkelerine yabancı güçlerin geleceği ve bir daha geri çıkmayacağı” yönünde tehdit edebileceği belirtiliyor. Nitekim ABD’nin Irak’ı işgali ve sonrasındaki karışıklıkların, Ortadoğu halklarının önünde örnek olarak hala durduğuna dikkat çekiliyor.

ABD’nin Libya’ya müdahalesinin, insani olmaktan çok petrol amaçlı olarak da yorumlanabileceği belirtiliyor.

Bunun yanında ABD’nin müdahalesine Libya’daki muhalif grupların ne kadar destek verdiği de belirsiz. Libyalıların ABD’nin müdahalesini istediğine ilişkin bazı haberler yayımlandığı görülse de ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın geçen hafta “Libya’daki muhalif güçlerin bu işi kendilerinin halletmek istediklerinin ve dış müdahaleden yana olmadıklarının farkında olduklarına” dair sözleri, bu konuda net tablo olmadığını gösteriyor.

ABD veya uluslararası toplumun Libya’ya olası askeri müdahalesinin meşruluğu için Libya halkının desteğini alması gerekiyor. Dolayısıyla, ABD askeri müdahale kartını Libya’daki gelişmelerin ciddiyeti nedeniyle masada tutmaya devam ediyor. Ama bunun için, uluslararası toplumun ve Libya halkının desteği ve şartların müdahaleyi zorladığına ilişkin tablonun ortaya çıkması ve bazı konuların netliklerin kazanması gerekiyor. 

İRAN, YABANCILARIN LİBYA’YA OLASI ASKERİ MÜDAHALESİNE KARŞI

Bu arada İran, Libya’ya olası bir müdahalenin ne bu ülke halkının ne de bölgenin yararına olacağını bildirdi.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest, haftalık olağan basın toplantısında yaptığı açıklamada, Libya’da halka yönelik şiddet uygulamalarının kabul edilemez olduğunu söyledi.

”Libya’daki siyasi ve askeri makamların, halka sert müdahalede bulunmasına ve onları öldürmesine karşıyız” diyen Mihmanperest, bu ülke yönetimini halkın irade ve isteklerini dikkate almaya çağırdıklarını ifade etti.

Libya’ya yönelik ABD ve AB ülkeleri tarafından olası bir askeri müdahaleye de karşı olduklarını belirten Mihmanperest, ”Libya’ya yabancı müdahalesine gerek yok. Böylesi bir müdahale, ne Libya halkının ne de bölge ülkelerinin yararınadır” dedi.

Mihmanperest, ”Libya halkının içinde bulunduğu zor şartlar, Batılı ülkeler özellikle de ABD için bu ülkeyi işgale ve sonrasında da kendi çıkarları için askeri üsler kurmaya bahane olmamalı” ifadesini kullandı.

İranlı sözcü, Libya halkının isteklerinin yerine getirilmesi için bütün ülkelerin yardımının yerinde bir davranış olacağı görüşünü dile getirdi.

Türkiye, İran, Irak, Suriye gibi ülkelerin sahip oldukları potansiyelin bölgede istikrar ve kalkınmaya katkı sunacağını kaydeden Mihmanperest, bölge ülkeleri arasındaki yakınlaşma ve işbirliğinin bölge halkları tarafından kabul gördüğünü sözlerine ekledi.

“Libya’da savaşa girmeye niyetimiz yok”

Cumhuriyet – 14.03.2011

İngiltere Başbakanı David Cameron, ülkesinin Libya’daki bir savaşa girmeye niyeti olmadığını bildirdi.

İngiltere Başbakanı David Cameron, mecliste İngiltere’nin savaşa sürüklenip süreklenmeyeceği konusundaki bir soru üzerine, “Yeni bir savaşa girmeye veya bir istila veya büyük kara güçlerinin girmesine niyetimiz yok” dedi.

David Cameron, Libya’ya barışçıl geçiş şansı tanımak için ”bu kabul edilemez, yasa dışı rejime baskının nasıl artırılabileceği” konusunda odaklandıklarını söyledi.

İngiliz makamlarının Libya’ya ait yaklaşık 14 milyar avro değerinde mal varlığı ve parayı dondurduğunu belirten Cameron, Libya’nın malvarlıklarının dondurulmasına hız verilmesinin, Trablus’a Avrupa ülkelerinin ambargo kararına bağlı olduğunu kaydetti.

İngiliz medyasına göre, Albay Kaddafi’nin Birleşik Krallık’taki mal ve para varlığı, 23,1 milyar avroyu buluyor.

Bu arada, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri David Pillay’ın yardımcısı Kyung-wha Kang, uluslararası camiayı, Muammer Kaddafi’ye bağlı birliklerin şiddetinden Libyalı sivilleri korumak çin acil harekete geçmeye davet etti.

Kyung-wha Kang, “Albay Kaddafi hükümeti sivillere büyük, ayrım gözetmeyen saldırılar yapmayı tercih etti. Bunları koruma sorumluluğu şimdi uluslararası toplumdadır” dedi.

Suudi askerler Bahreyn’e girdi

Radikal  – 14.03.2011

Suudi Arabistan ordusundan 1000 kadar askerin Şiilerin çoğunlukta olduğu Bahreyn’e girdiği iddia edildi.

Suudi Arabistanlı bir kaynak, son zamanlarda ortaya çıkan karışıklıklar üzerine hükümet binalarını korumak için askerlerin Bahreyn’e geldiklerini söyledi.

Suudi kaynak, askerlerin, Körfez İşbirliği Konseyi çerçevesinde Bahreyn’e girdiklerini ifade etti. Şii Vefak bloğunun da aralarında bulunduğu muhalif gruplar, Körfez Arap ülkelerine bağlı kuvvetlerin adaya herhangi bir müdahalesinin “savaş ilanı ve işgal olacağını” savundu.

Şiddetli protesto gösterilerine sahne olan Bahreyn’in ülkede asayişi sağlamak için Körfez ülkelerinden yardım istediği bildirilmişti.

El Arabiye televizyonu, Körfez Arap ülkelerine bağlı kuvvetlerin Bahreyn’de düzenin sağlamasına yardımcı olacağını duyurmuş, Bahreyn Kraliyet Sarayı danışmanlarından eski iletişim bakanı Nebil el Hamer de twitter’da yaptığı açıklamada, “Körfez İşbirliği Konseyi’nden kuvvetlerin, asayiş ve emniyeti korumak için hali hazırda Bahreyn’de olduğunu” belirtmişti.

Dünyanın en büyük silah ithalatçısı Hindistan

Cumhuriyet – 14.03.2011

İsveç Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından hazırlanan rapora göre, Hindistan 2006-2010 döneminde dünyanın en büyük silah ithalatçısı unvanını Çin’in elinden aldı.

Söz konusu dönemde uluslararası silah transferinin yüzde 9’unu Hindistan oluşturdu. Silahlı gücünü modernize etmeyi ve bölgesel güç olmayı hedefleyen Hindistan, silah ithalatının yüzde 82’sini Rusya’dan karşıladı. Dünyanın en çok silah ithal eden ülkeleri sıralamasında Hindistan’ı Çin, Güney Kore ve Pakistan izledi.

Sipri’de araştırmacı Siemon Wezeman, ”Hindistan’ın yakın gelecekteki planlarına bakıldığında artış azımsanamayacak düzeyde ve büyük çapta. Hindistan’ın iç güvenlik tehditleri ile nükleer silah sahibi sınır komşuları Pakistan ve Çin’le rekabeti, ülkenin savunma harcamalarının artmasına neden oluyor” dedi.

Dünyada silah transferi son 5 yılda yüzde 24 arttı

Rapora göre, dünya genelinde silah transferinin ortalama miktarı 2006-2010 döneminde 2001-2005 dönemine göre yüzde 24 oranında arttı. Asya-Pasifik, söz konusu dönemde en fazla silah ithalatı yapan bölge oldu. Bölge, toplam silah ithalatının yüzde 43’ünü gerçekleştirdi. Asya-Pasifik Bölgesini yüzde 21’le Avrupa, yüzde 17 ile Ortadoğu, yüzde 12 ile Amerika kıtası, yüzde 7 ile Afrika kıtası izledi. 2006-2010 döneminde klasik silah ithalatının yüzde 9’unu Hindistan, yüzde 6’sını Çin ve Güney Kore ile yüzde 5’ini Pakistan oluşturdu. Bu ülkeler ağır konvansiyonel silah, savaş uçakları ve deniz kuvvetleri sistemine yönelik ithalat gerçekleştirdi.

Dünyanın en büyük askeri ekipman ihracatçısı ise 2006-2010 döneminde toplam ihracatın yüzde 30’unu gerçekleştiren ABD oldu. ABD’nin ihracatının yüzde 44’ünü Asya-Pasifik, yüzde 28’ini Ortadoğu, yüzde 19’unu ise Avrupa oluşturdu. AB ülkeleri arasında en çok silah ihraç eden ülke ise yine Almanya oldu. Almanya’yı Fransa ve İngiltere takip ediyor. Raporda, uluslararası silah ticaretinde yoğun bir rekabet yaşandığı ve bugünlerde potansiyel olarak en karlı piyasanın Ortadoğu ve Kuzey Afrika olduğu belirtiliyor. Bu ülkeler arasında Birleşik Arap Emirliği (BAE), İsrail, Mısır, Cezayir ve Libya dikkat çekiyor.

Raporun direktörü Dr. Paul Holtom, uluslararası silah transferinde Asya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Latin Amerika’nın öne plana çıktığını ve çok büyük bütçeler söz konusu olduğunu, dolayısıyla ihracatçı ülkeler arasında ciddi bir rekabet bulunduğunu söyledi. Fas ve Suudi Arabistan’ın ithalatının önümüzdeki yıllarda belirgin bir şekilde artması bekleniyor.

‘Türkiye silah ithalatında 14’üncü’

2005-2009 döneminde 11’inci sırada yer alan Türkiye, 2006-2010 döneminde toplam 2 milyar 776 milyon dolarlık silah ithalatıyla 14’üncü sıraya geriledi. Son beş yılda 239 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren Türkiye, toplam silah ihracatında 23’üncü oldu.

Borç kriziyle mücadele eden ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Birliği’nden geçen yıl Mayıs ayında finansal yardım talebinde bulunan Yunanistan, geçen yıl toplam 703 milyon dolarlık silah ithalatı gerçekleştirdi. Ülke, son beş yılda ise toplam 4 milyar 939 milyon dolarlık silah ithal etti ve en fazla silah ithal eden 5’inci ülke oldu.

Filistin

İsrail’in geçici sınırlara sahip Filistin devleti planı hazır

Zaman – 09.03.2011

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, geçici sınırlar içinde bir Filistin devleti kurulmasına yönelik planlarını açıkladı.

Amerikan The Wall Street Journal gazetesine konuşan Barak, İsrail’in, Arap dünyasındaki karmaşadan dolayı ortaya çıkacak tehditlere karşı Amerikan ordusundan 20 milyar dolarlık yardım alacağını da söyledi. İsrail’in ‘geçici sınırları olan geçici bir Filistin devleti’ planı daha önce pek çok Filistinli tarafından reddedilmişti. Filistinliler, geçici planların kendilerini bir oldubittiyle karşı karşıya getirme oyunu olduğunu belirtiyor. Barak, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun bu yöndeki öneriyi önümüzdeki günlerde resmi olarak açıklayacağını da söyledi. Barak, Filistinlilere yapılacak ortak teklifte İsrail ya da ABD’nin, geçici sınırın ardından kalıcı bir devlet anlaşmasının da geleceği konusunda garanti vereceğini de kaydetti. Barak, geçici sınırlardan sonra iki taraf arasındaki en önemli anlaşmazlık konuları olan Kudüs ve Filistinli mülteciler gibi ana sorunların da masaya yatırılacağını ifade etti. Amerika’nın böyle bir plana nasıl cevap vereceği bilinmiyor. Tunus, Mısır ve Libya’daki ayaklanmaları “tarihi bir deprem” ve “oldukça heyecanlı” olarak niteleyen Barak, ateşi en son hissedecek ülkelerin “ezeli düşmanları İran ve Suriye olmasından endişe duyduğunu” da dile getirdi. Talep ettikleri 20 milyar dolarla ilgili olarak da Barak, “güçlü ve sorumlu bir İsrail’in, çalkantılı bölgede dengeleyici olabileceğini” savundu. İsrail, hâlâ ABD’den yıllık 3 milyar dolar askeri yardım alıyor. Ancak Barak, cüretkar bir barış önerisi sunmadan İsrail’in ekstra yardım alamayacağını dile getirdi.

Filistin Önümüzdeki Sonbahara

Mahmud Abbas: “Eylül Ayında Filistin Devletini Kuracağız”

Doğan Haber Ajansı – 09.03.2011

İngiltere’nin başkenti Londra’da resmi temaslarda bulunan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague ile biraraya geldi. Görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Abbas, “Eylül ayında Filistin devletini kuracağımızı söz verdik” dedi.

Bu konuda uluslararası ortakların ve İsrail’in hazır olmasını umduklarını belirten Filistin Devlet Başkanı Abbas,İngiltere’nin Filistinli diplomatik temsilcilerin statüsünü delegasyondan misyon düzeyine çıkarmasından duydukları memnuniyeti dile getirdi ve “Londra’da bir büyükelçiliğimiz olduğu zamanların da gelmesini istiyoruz” diye ifade etti.

“OBAMA’NIN SÖZÜNDE DURMASINI BEKLİYORUZ”

Abbas, Ortadoğu bölgesindeki barış ve istikrarın önemini vurguladığı konuşmasında, “Eylül ayında Filistin devletini kuracağımıza söz verdik. Uluslararası ortakların ve İsrail’in bunun için hazır olmasını umuyoruz. ABD Başkanı Barack Obama’nın da sözünde durmasını umuyoruz ve BM üyesi olan bir Filistin devleti istiyoruz. Müzakereler yoluyla barış istiyoruz” diye belirtti.

HAGUE: “BİZ MEMNUNUZ”

Dışişleri Bakanı William Hague, Filistinli temsilcilerin statüsünün yükseltilmesiyle ilgili yaptığı açıklamada, “İlişkilerimizdeki bu olumlu adımdan dolayı memnunuz” diye vurguladı.

İngiltere’nin Ortadoğu barış sürecine verdikleri desteği bir kez daha vurgulayan Hahue, ülkesinin bağımsız bir Filistin devletinin oluşturulması için desteğini sürdüreceğini ifade etti.

Hague, şöyle konuştu:

“Ancak bu konuda üzerinde anlaşılmış bir sonuca varılmasını umuyoruz. Tüm tarafları 2011 yılında bir atılım yapmak için teşvik edeceğiz.”

Hague, bölgede barışın sağlanması için çabaların iki katına çıkartılması ve Gazze’ye yönelik izolasyonların sona erdirilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Dışişleri Bakanlığı binasında yapılan basın toplantısında, Bakan Hague ve Mahmud Abbas’a Libya’ya olası bir uçuş yasağı getirilmesi konusu soruldu.

Hague, bu kararın yasal bir temelde ve güçlü bir uluslararası destekle alınmasının önemini vurgularken, Abbas Arap Liginden konuya ilişkin çıkacak kararın önemli olduğunu söyledi.

“KADDAFİ’YE ULUSLARASI BASKI ARTABİLİR”

Dışişleri Bakanı William Hague, Libya lideri Muammer Kaddafi üzerindeki uluslararası baskının gerekirse daha da artılacağını ifade etti.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bugün Londra’da ayrıca İngiltere Başbakanı David Cameron’la görüşecek.

Afganistan

Afgan kadınlar ‘first lady’ kadar şanslı değil

Hürriyet – 08.03.2011

Kadınların büyük bölümünün en temel haklara sahip olmadığı Afganistan’da, Devlet Başkanı Hamid Karzai “eşinin evde kendisini ezdiğini” söyledi.

Başkent Kabil’de, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla çoğunluğu kadınların oluşturduğu kalabalığa hitaben konuşan Karzai, eşi Zenat Karzai’nin toplantıya neden katılmadığıyla ilgili bir soruya gülerek, “Evimde eziliyorum, sorabilirsiniz. Evde otorite o. Gelip gelmemek ona kalmış. Gelmeye zorlasam bunun sonu kötü olur” yanıtını verdi.

Karzai’nin 4 yaşındaki oğlunun annesi olan jinekolog Zenat Karzai, kamuoyu önüne çıkmayı pek sevmiyor.

Karzai ayrıca, aşiret liderlerini ve dini yetkilileri, kadınlara yönelik şiddete karşı mücadeleye çağırdı.

Dini ve geleneksel nedenlerle kadınların şiddete maruz kaldığı Afganistan, uluslararası örgütler tarafından da sık sık eleştiriliyor.

EVLİLİK İÇİ TECAVÜZE İZİN VERMİŞTİ

Taliban rejiminin devrildiği 2001’deki işgalden beri kadınların durumu özellikle kentlerde nispeten daha iyi olsa da, ülkede zorla evlendirme ve burka giymeye zorlama yaygın olarak görülüyor.

Karzai’nin 2009’daki seçimler öncesinde erkeklerin cinsel ilişkiye girmeyi reddeden eşlerini aç bırakmalarına izin veren ve kadınların evden çıkarken eşlerinden izin almalarını zorunlu kılan yasayı imzalaması büyük tepki yaratmıştı.

Taliban, kız çocukların okula gitmesini ya da kadınların yanında aileden bir erkek olmadan sokağa çıkmalarına izin vermiyordu.

Gates: 2014’ün sonuna kadar Afganistan’dayız

Reuters – 08.03.2011

ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Pazartesi günü yaptığı açıklamada, bir kısım ABD’li askerin 2014’ten sonra da Afganistan’da kalması konusunda Afgan hükümetiyle anlaştıklarını belirtti.

Kalan birlikler 2014’ten sonra yerel güvenlik güçlerine eğitim ve danışmanlık desteği verecek. ABD, Afganistan’daki askeri harekatlarını ise 2014’ün sonunda tamamlamış olacak.

Afganistan’a iki günlük ziyarette bulunan Gates, ülkenin doğusundaki ABD ve NATO güçleri için karargah görevi gören Bagran Hava Üssü’nde, “Washington ve Kabil’in güvenlik ortaklığı üzerinde müzakerelerde bulunduğunu” belirtti. Ancak, Afganistan’daki uzun dönem varlıkları hakkında ayrıntı vermedi.

Pazar günü, Afganistan Ulusal Güvenlik Konseyi, ABD ile uzun dönem bir güvenlik anlaşmasının değerlendirildiğini açıkladı.

ABD, yapacağı uzun dönemli güvenlik anlaşmasıyla, Afganistan’ın El Kaide ve diğer terörist örgütler için bir sığınak haline gelmesini önlemek istiyor.

Gates, ABD’nin Afganistan’daki asker sayısını azaltmaya yönelik kritik kararlar almaya yaklaştığı dönemde düzenlediği ziyarette, koalisyon güçlerinin komutanları ve Afgan liderlerle bir araya gelecek.

Savunma Bakanlığı sözcüsü Geoff Morrell ise Gates’in Afganistan’a en son ziyaretini düzenlediği Aralık ayından bu yana yaşanan değişimleri gözlemlemek istediğini belirtti. ABD, Temmuz ayında askerlerini geri çekmeye başlama planında kararlı. Ancak geri çekilmenin boyutu ve kapsamı, yerel güvenliğin sallantıdaki Afgan hükümetine devrediliş sürecine bağlı olacak.

TALİBAN SALDIRISI BEKLENİYOR

Morrell, Gates’in Afganistan’daki komutanlardan Taliban’a karşı önemli ilerleme kaydedildiğini duymak istediğini belirtirken, baharda saldırılar düzenlemeye hazırlandığı düşünülen Taliban’ın son iki hafta içinde yol kenarına yerleştirdiği bombaların sayısı artış gösterdi.

ABD’li komutanlar, Taliban’ın kontrol ettiği bölge ve militan sayısında büyük kayıplara uğradığını, aynı zamanda kaynaklarının kısıldığını ve geçmişte gerilla operasyonlarını düzenlemek için koalisyon birliklerinin içine sızdığı güzergahları kullanamadığını ifade etti.

Afganistan’ın güney eyaleti Helmand’daki birliklerin komutanı General Richard Mills de Taliban’dan bir karşı saldırı beklediklerini belirtti. Mills, militan örgütün “son altı ile sekiz ayda kaybettiği stratejik önemi yüksek toprakları geri almak isteyeceğini” ifade etti.

Gates ise bahar aylarını Başkan Barack Obama’nın Afganistan stratejisinin başarısı için belirleyici dönem olarak kabul ediyor. Obama’nın stratejisi, Temmuz ayında askerlerin geri çekilmeye başlamasını da kapsıyor.

Almanya’da Afganistan konferansı

Hürriyet – 10.03.2011

ALMANYA’nın Bonn kentinde 10 yıl önce yapılan Afganistan Konferansı’nın ikincisi 5 Aralık’ta yine Bonn kentinde düzenlenecek.

Alman hükümetinin Afganistan sorumlusu Michael Steiner, önceki gün başkent Berlin’de yaptığı açıklamada, Afganistan Konferansı’na 90 ülkenin dışişleri bakanının katılmasının beklendiğini söyledi. Afganistan Konferansı, bu ülkedeki Taliban yönetiminin sona erdirilmesinden sonra Bonn’da yapılan ilk konferanstan tam 10 yıl sonra düzenlenecek. İlk konferansın sonuç bildirisi 5 Aralık 2001 tarihinde imzalanmıştı.

NATO Afganistan’ın Güvenliğini Afgan Makamlarına Devrediyor

AA–11.03.2011

NATO ve Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne (ISAF) katkı yapan ülkelerin savunma bakanları, güvenliğin Afgan makamlarına devir sürecinin başlatılmasını onayladı.

NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, NATO Savunma Bakanları toplantısının ardından yaptığı açıklamada, uluslararası gücün devredeceği ilk bölgelerin Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai tarafından 21 Martta duyurulacağını bildirdi.

Afganistan’da geçiş sürecinin bu ülkede “yeni bir istikrar, güvenlik ve sorumluluk dönemine” işaret etiğini belirten Rasmussen, “Bugün ortak çabamızda yeni bir sayfa açtık. Afgan ve uluslararası güvenlik güçleri omuz omuza durmaya devam edecek” dedi.

Rasmussen, “Geçiş dönemi (Afganistan’dan) çıkış için koşturmak anlamına gelmiyor. Tam tersine güçlerimiz Afganlıları desteklemek, onlara kılavuzluk etmek ve yeni askerler eğitmek için orada kalacak” şeklinde konuştu.

Genel Sekreter Rasmussen, Afganistan’da sorumluluk devrinin daha önce planlandığı üzere 2014 yılı sonuna dek tamamlanacağını ifade etti.

NATO kaynakları, Afgan güvenlik güçlerinin sorumluluğuna ilk olarak güneydeki Laşgar Gah, batıdaki Herat ve kuzeydeki Mezar’ı Şerif şehir merkezlerinin devredilebileceğini belirtti.

Afganistan devlet başkanı Hamid Kerzai’nin Konar eyaletindeki temasları

Turkish.irib.ir – 13.03.2011

Afganistan’da devlet başkanı Hamid Kerzai’nin, NATO güçlerinin hava saldırısında hayatlarını kaybedenlerin ailelerini ziyaret ederek, onların acılarını paylaştığı bildirildi.

Afganistan devlet başkanı Hamid Kerzai Konar eyaletinde Gazi Abad bölgesinden kalabalık bir gruba hitaben yaptığı konuşmasında da, “yabancı güçlerin askeri operasyonlarının durdurulmasını” istedi. Afganistan devlet başkanı Hamid Kerzai Afganistan köylerinin teröristlerin sığınak yerleri olmadığını ve Yabancı güçlerin saldırılarına maruz kalmamaları gerektiğini belirtti. Afganistan devlet başkanı konuşmasının bir bölümünde de, ” NATO yetkililerine çağrıda bulunarak, NATO’nun teröristlerin ve radikal unsurların isteklerini dikkate almaları gerektiğini hatırlatıp ” yerleşim birimleri, özellikle köyler, Taliban güçlerinin olduğu iddiasıyla, kara ve hava saldırılarına maruz kalmamalı. Halk, ülkede savaşın bitmesi, saldırıların durması, barış ve huzurun yerleşmesini istiyor” dedi.

NATO güçlerinin 2011’de Martın ilk günlerinde Konar eyaletinde düzenlediği hava saldırısında, aralarında kadın ve çocukların bulunduğu en az 79 sivil hayatını yitirmiş ve bu durum, halkın , meclis üyeleri ve yetkililerin sert tepkisine neden olmuştu. NATO’nun bu saldırısından sonra NATO ve ABD yetkilileri sadece küçük bir özür dilemekle yetinmişti. NATO başkanlığındaki yabancı güçlerin Afganistan’da sivillere saldırısının artış göstermesi, Afganistan hükümetinin de tepkilerine neden oluyor. BM’in raporlarına göre, 2010 yılında sivil kayıplar, 2009 yılına oranla % 15 düzeyinde artarak, 2 bin 700’ü geçmiştir.

Uzmanlar, sivillere yönelik saldırıların artmasının, Afganistan halkının tepkilerinin genişleyerek artmasına neden olurken, bunun, önümüzdeki dönemde, yabancı güçlere karşı geniş bir halk kıyamına sebep olabileceğine dikkat çekiyor.

ABD başkanlığındaki NATO güçlerinin, sivillere yönelik saldırılara dikkat etmemesi, halkın, sözde terörizmle mücadele stratejilerine de destek vermemesine neden oluyor. Nitekim, Afganistan’da güvenlik yapılanmasına, halkın katılımına dikkat edilmemesi, halkın değerlerine saldırıların düzenlenmesi, yabancı güçleri de tehdit eden bir unsur durumuna dönüşmüştür. Bu da batılı güçlerin en büyük hatası olarak değerlendirilirken, Afganistan’daki yabancı güçlerin eski komutanı general Mc Cristal batının, halkın önemine dikkat etmemesi ve halka destek vermediği süreceği, ABD ve NATO’nun Afganistan’da başarılı olması mümkün değildir, itirafı iyi değerlendirilmesi gerekir.

Türkiye

Newroz’u barış içinde alanlarda kutlayacağız

Zaman – 14.03.2011

Terör örgütü PKK’nın üst yapılanması KCK Newroz’u sokaklara taşımayı planlarken, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, kutlamaları barış içerisinde yapacaklarını söyledi.

Diyarbakır ve İstanbul’da Newroz bayramı etkinliğini 20 Mart’ta gerçekleştireceklerini belirten Demirtaş, ” Newroz, Newroz Meydanı olarak bilinen alanlarda kutlanacak. Türkiye genelinde resmî olarak kutlayacağımız 126 merkezde de Nevruz’un barış içerisinde herhangi bir sorun, müdahale, taşkınlık yaşanmadan gerçekleşmesi için gayret içerisinde olacağız.” dedi.

BDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenledikleri basın toplantısında, Nevruz Bayramı kutlamaları programını açıkladı. Kutlamaların 17-21 Mart tarihleri arasında yapılacağını ifade eden Demirtaş, Newroz Bayramı için yurtiçi ve yurtdışından binlerce kişiyi davet ettiklerini söyledi. Newroz ‘un, geçmişte büyük acılara tanıklık eden bir bayram olduğunu belirten Demirtaş, “Bu bayram bütün Ortadoğu halkları açısından önemli, Kürt halkı için de ayrı bir önemi vardır. Kutlamaları, Şırnak ve Iğdır’dan başlatacağız.” diye konuştu.

Demirtaş, Newroz ‘un topluca kutlanacağı merkezlerden birinin Van, diğerinin de Diyarbakır olduğunu dile getirdi. Ardından şöyle devam etti: “Diyarbakır’da pazar gününe denk gelmesi nedeniyle 20 Mart’ta yapılması planlandı. Çeşitli spekülasyonlar da yapılıyor ama şunu açıkça ifade etmek istiyorum. Newroz, Newroz Meydanı olarak bilinen alanda kutlanacak. Elbette hükümetin de burada önemli bir sorumluluğu var. Biz BDP ve DTK olarak kutlamaların coşkuyla barışçıl bir şekilde kutlanmasını isterken, hükümetten de tedbirler konusunda benzer bir yaklaşım içinde olmasını bekliyoruz. Edirne’den Van’a, halk her yerde büyük bir katılımla bunu kutlayabilmelidir. Hükümet de bunun gerçekleşmesi için katkı sunmalıdır.”

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 14 Mart 2011

İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com; 00905362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.