31 Agustos-6 Eylül 2010 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Küresel BAK Etkinlikleri

1 Eylül 2010 – Basın Açıklaması – İstanbul

Vatandaşlık hakkımızı kullanıyoruz ve soruyoruz!

Hrant’ın Arkadaşları bir basın toplantısı düzenleyerek, Hrant Dink cinayetindeki ihmalleri sordu. Taxim Hill Otel’de yapılan basın açıklamasında Hrant’ın arkadaşları Cumhurbaşkanı’na, Dışişleri Bakanı’na, Adalet Bakanı’na, Başbakan’a ve İçişleri Bakanı’na sorular sordu.

Basın açıklamasını yapan Kemal Gökhan Gürses, bilgi edinme hakkı kapsamında devlet yetkililerine bazı soruları olduğunu belirtti. Bu sorulara 15 gün içinde yanıt verilmesi gerektiğini vurgulayan Gürses, verilecek yanıtları da ayrıca bir basın açıklamasıyla duyuracaklarını ifade etti.

Basın Metni:

Vatandaşlık hakkımızı kullanıyoruz ve soruyoruz!

Geçtiğimiz haftalar, devletin ve hükümetin çeşitli kademelerindeki, yasama ve yürütmeyi elinde bulunduran bazı yüksek mevkideki insanların arkadaşımız Hrant Dink’in öldürülmesine ne kadar üzüldüklerini dinleyerek geçti. Bizler, Hrant Dink cinayeti davasının tanıkları, mağdurları ve takipçileri olarak başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere, Hrant’ın katledilmesini “tedbir alınmadığı için maalesef” diye yorumlayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Hrant’ı bir Nazi subayına benzeten savunmasını “oruçtan bile ağır bulan” bu devlet yetkililerinin acısını paylaşıyoruz!

Ancak, bugün Hrant Dink’in katledilmesine üzülen devletin Ermeni’ye bakışını da biliyoruz, yaşıyoruz. Öncesine gitmeye bile gerek yok, yakın örnekler var: Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu iddiasını haberleştirmeyi milli birlik ve beraberliğe kasıtlı saldırı olarak görenlerin ve Türk vatandaşlarını ve bütün kurumları göreve çağıranların; annesinin Ermeni olduğunu iddia edenlere hakaret davası açanların; Ermenilerin ve Rumların ülkeden gönderilmesine güzelleme yapanların; ölen örgüt üyeleri arasında sünnetsiz cesetler olduğu keşfiyle toplumun en hassas duygularını Ermenileri düşmanlaştırmak için kullananların; toplumun vicdanında hâlâ kapanmayan bir yara olan Maraş Katliamını yine sünnetsiz cesetlere dayanarak Hrant Dink’e ve Ermenilere yüklemeye çalışan devlet televizyonu yayınlarının ve şimdi burada sayamadıklarımızın yarattığı utanç ve acıyı her gün yaşıyoruz.

Bugün Hrant’ın katledilmesine ne kadar üzüldüklerini anlatanlar yasama ve yürütmeyi elinde bulunduranlardır, ancak bu isimler bugüne kadar cinayet davasıyla ilgili herhangi bir adım atmadı.

Biz, 3 yılı aşkın süredir devam eden Hrant Dink cinayeti davasının takipçileri, bugüne kadar durmaksızın sorular sorduk, taleplerimizi ilettik. Ne Cumhurbaşkanı, ne de hükümet ya da devletten bugüne kadar olumlu bir yanıt aldık.

Dolayısıyla, 1 Eylül 2010 Çarşamba günü itibariyle, Hrant’ın arkadaşları olarak Hrant’ın arkadaşlarına çağrımızdır. Hakikat anlatıcımızı 23 Ocak 2007’de Türkiye tarihinin gördüğü en görkemli uğurlamalardan biriyle yolcu eden yüz binlere çağrımızdır. Bu ülkenin vicdanlı insanlarına çağrımızdır.

Yasadan gelen haklarımızı kullanmaya ve Bilgi Edinme Hakkı Yasası kapsamında herkesi Hrant için, adalet için soru sormaya çağırıyoruz.

Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, İçişleri, Dışişleri ve Adalet bakanlarına sorularımız var. Bu sorular, hem Hrant Dink cinayetinin kilit noktalarına dair, hem de sonraki süreçte artık tahammül sınırlarımızı zorlayan devletin yanlış adımlarına dair.

Yapacağımız şey çok basit: BİMER, e-posta, faks ya da posta yoluyla, sorularımızı soracağız. Yasalar gereği devletin 15 işgünü içinde bizlere, vatandaşlarına yanıt vermesi gerekiyor. 15 işgünü bitip sorularımızın yanıtlarını alınca, siz sevgili basın mensubu dostlarımızı bir kere daha davet edeceğiz; bu kez yanıtları paylaşmak için.

Cumhurbaşkanı’na sorular

16 Ağustos 2010 tarihinde “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” demiştiniz. Hrant Dink’in hayatını kaybetmemesi için alınması gereken tedbirler nelerdi?

16 Ağustos 2010 tarihinde “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” demiştiniz. Bu tedbirleri kimlerin alması gerekiyordu?

16 Ağustos 2010 tarihinde “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” demiştiniz. Bu tedbirleri almayanlar hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı, yapılması için herhangi bir talimat verdiniz mi?

16 Ağustos 2010 tarihinde “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” demiştiniz. Bildiğimiz kadarıyla İstanbul ve Trabzon’daki kamu görevlileri hakkında 4483 sayılı Yasaya göre yürütülen incelemelerde tek bir kamu görevlisinin bile ihmali olmadığı sonucuna ulaşıldı ve yargı önüne çıkarılmaları sağlanmadı. Bu durumda, Hrant Dink’in hayatını kaybetmesinin nedeninin alınmayan tedbirler olduğuna dair bilginizin kaynağı nedir?

Bir helikopter kazasında ölen BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu için ve son olarak geçtiğimiz hafta ortaya çıkan KPSS sınav sorularının çalınmasıyla ilgili olarak Devlet Denetleme Kurulu’nu hemen harekete geçirdiniz. Devlet Denetleme Kurulu’nun görevlendirilmesi için gerekli koşullar nelerdir? Hrant Dink cinayeti ile ilgili olarak bir görevlendirme yapılması için gerekli koşullar oluşmamış mıdır? Devlet Denetleme Kurulu’nu Hrant Dink için harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Dışişleri Bakanı’na sorular

Hrant Dink’in öldürülmeden önce yaptığı ve öldürülmesinin ardından ailesi tarafından AİHM’e yapılan başvurulara ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından gönderilen ve “ruhuma birçok krizden ağır geldi, oruçtan bile ağır geldi, içime sindiremedim” dediğiniz savunmayı hazırlayan görevli ya da görevliler kimdir?

Hrant Dink’in öldürülmeden önce yaptığı ve öldürülmesinin ardından ailesi tarafından AİHM’e yapılan başvurulara ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından gönderilen ve “ruhuma birçok krizden ağır geldi, oruçtan bile ağır geldi, içime sindiremedim” dediğiniz savunmayı veren kişiler nasıl, kimler tarafından, ne zaman görevlendirilmiştir? Söz konusu savunma kimler tarafından ne zaman okunup onaylanmıştır?

Hrant Dink’in öldürülmeden önce yaptığı ve öldürülmesinin ardından ailesi tarafından AİHM’e yapılan başvurulara ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından gönderilen ve “ruhuma birçok krizden ağır geldi, oruçtan bile ağır geldi, içime sindiremedim” dediğiniz savunmayı hazırlayan görevli ile ilgili herhangi bir yasal işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadıysanız neden?

Adalet Bakanı’na sorular

2004 yılında Hrant Dink’in hedef haline getirilme sürecinin başlangıç adımlarından biri olan ve başını Levent Temiz’in çektiği bir grup tarafından Agos gazetesi önünde bir eylem yapılmış ve Levent Temiz “Hrant Dink bundan sonra nefretimizin hedefidir, hedefimizsin” ve “bir gece ansızın gelebiliriz” şeklinde tehditler savurmuştu. Aleni tehdit içeren, halkı ırk ve din farkı gözeterek kin ve düşmanlığa sevk eden ve takibi şikâyete bağlı olmayan bu suç ve failleri hakkında hiçbir yasal işlem yapmayan İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri ve savcılar hakkında herhangi bir işlem yaptınız mı?

Cumhurbaşkanı’nın dahi Hrant Dink’in yaşamının korunması konusunda gerekli tedbirlerin alınmadığını ifade ettiği bir süreçte, İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında 4483 sayılı yasa uyarınca yürütülen üç ön inceleme sonucunda müfettişler tarafından bu cinayetin işlenmesinde en alt kademeden en üst kademedeki görevlilere kadar sorumluluk bulunduğu ve kamu görevlilerinin yükümlülüklerinin yerine getirilmediği tespit edilmiş ve son incelemede 6 polis memuru hakkında soruşturma açılması gerektiği yönünde görüş bildirilmişti. Ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, bir muhalif oyla, hiçbir polis memuru hakkında soruşturma izni vermemişti. İçişleri Bakanlığı müfettişleri tarafından hazırlanan raporlara ve İstanbul Valiliği’nin eksik de olsa soruşturma izni verilmesi gerektiği yönünde karar vermiş olmasına rağmen yasal süreci tıkayan İstanbul Bölge İdare Mahkemesi hakimleri ile ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadıysanız neden?

Başbakan’a sorular

Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından yasal süreçler vasıtasıyla elde edilen belge ve bilgilerde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın herhangi bir faaliyetine rastlamamış olmamızın nedeni nedir?

Ülke genelinde istihbarat toplamaya yetkili bir kurumun bu cinayetle ilgili hiçbir istihbarata ulaşmamış olması mümkün müdür? Ulaşmış ise bu bilgiler nedir? Ulaşmamış ise MİT yetkilileri ile ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadıysanız neden?

İçişleri Bakanı’na sorular

Cumhurbaşkanı’nın dahi Hrant Dink’in yaşamının korunması konusunda gerekli tedbirlerin alınmadığını ifade ettiği bir süreçte, İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında 4483 sayılı Yasa uyarınca yürütülen üç ön inceleme sonucunda müfettişler tarafından bu cinayetin işlenmesinde en alt kademeden en üst kademedeki görevlilere kadar sorumluluk bulunduğu ve kamu görevlilerinin yükümlülüklerinin yerine getirilmediği tespit edilmiş ve son incelemede 6 polis memuru hakkında soruşturma açılması gerektiği yönünde görüş bildirilmişti. Ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, bir muhalif oyla, hiçbir polis memuru hakkında soruşturma izni vermemişti.

Bu durumda, müfettişleriniz, herhangi bir kusuru olmayan kamu görevlilerine haksız suç isnadında bulunmuş ve hatta iftira atmış olmaktadırlar. Bu müfettişlerle ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptıysanız nedir? Yapmadıysanız neden?

1 Eylül 2010 – “Operasyonlar Durdurulsun, BARIŞ Olsun” İnsan Zinciri

1 Eylül’de aralarında Küresel BAK’ın da olduğu birçok örgüt, kampanya ve partinin çağrısıyla İstanbul’da “Operasyonlar durdurulsun, barış olsun” eylemi yapıldı. Gösteriye yüzlerce savaş karşıtı katıldı.

Saat 19.00’da Galatasaray Meydanı’nda başlayan insan zinciri Osman Ağa caminden sonra yürüyüşe döndü. Yürüyüşte, davullar ve ritmler eşliğinde “Savaşa hayır, barış hemen şimdi!” “Sustur sustur savaşın sesini sustur, yüksekt yükselt barışını sesini yükselt”, “Dengi bi de deng gen bi de aşitiye”, “Yaşasın hakların kardeşliği”, “Biji bıratiya gelan”, “Öz-öz-özgürlük Kürt halkına özgürlük” sloganları atıldı.

Yürüyüşte Küresel BAK’ın gökkuşağı bayrağı taşındı. Beyaz tişörtlerin üzerine yapşıtırılan dev çıkartmalarda “Operasyonları durdurun, Barış Olsun”, “Savaşma, Barış Olsun”, “İşgal Etme, Barış Olsun”, “Kardeşine Sarıl, Barış Olsun” sloganları yazıyordu.

Yürüyüşün sonunda Taksim tramvay durağında kurumlar adına ortak basın açıklamasını İHD yürütme kurulu üyesi Sultan Secici okudu. Meydanda kurulan kürsüden Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Başkanı Sami Evren, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) Başkan Yardımcısı, eski İHD Başkanı Yusuf Alataş ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan  birer konuşma yaptı.

Sami Evren “30 yıldır iç çatışmalar nedeniyle 30 binden fazla insanımızı kaybettik. Artık insanlarımız ölmesin istiyoruz, barış olsun diyoruz. Barışı istemeyenler, elleri tetikte sürekli savaşı kışkırtan politikalar üretiyorlar. PKK’nin eylemsizlik kararı dikkate alınmalıdır. Kılıçdaroğlu’nun genel af sözünü destekliyoruz. Başbakan da artık bunu siyaset malzemesi yapmasın” dedi.

Basın Metni:

Operasyonları durdurun; BARIŞ OLSUN!

Bugün 1 Eylül Dünya Barış günü.1 Eylül 1939’da Hitler ordularının Polonya’ya saldırmasıyla başlayan İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıç tarihi Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Barış Günü ilan edilmiştir. Coşkuyla kutlanması gereken bu günü yine buruk bir acı ve endişe içerisinde geçiriyoruz. Aradan geçen bunca yıla karşın ne dünyada ve ne de ülkemizde adalete dayanan kalıcı bir barış sağlanabilmiş değil.

Dünyada yaşanan savaşların faturası sadece yaşamlarını yitirenlerle sınırlı değil. Yine her yıl on binlerce insan sakat kalıyor, milyonlarca insan yerini, yurdunu, köyünü terk etmek ve mülteci konumuna düşmek zorunda kalıyor. Kadın ve çocuklar tecavüze uğruyor. İnsanlar egemenler eliyle savaşmaya, öldürmeye ve ölmeye zorlanıyor. Dünya halklarına açlık ve sefalet dayatılıyor.

Türkiye’de de iç barışın olduğu söylenemez. Kürt sorunu nedeniyle yaşanan silahlı çatışma ortamı, otuz binden fazla insanın yaşamını yitirmesine, dört binden fazla yerleşim yerinin boşaltılmasına ve ormanlık alanların tahrip edilmesine, yaklaşık üç milyon insanın kendi ülkesinde mülteci konumuna düşmesine yol açmıştır. Verilere göre 1990 yılından 2008 yılı sonuna kadar 840 kişi siyasal nedenlerle zorla kayıp edilmiş, 2949 kişi faili meçhul cinayete kurban gitmiş, 2308 kişi yargısız infaz edilmiş, 709 kişi gözaltı merkezlerinde ve cezaevlerinde öldürülmüştür. Tabi bu rakamlar tespit edilenler kayıtlara geçirilebilen silahlı çatışmalar dışındaki yaşam hakkı ihlalleridir. Sorunların diyalog ve uzlaşma ile çözümü yerine şiddet politikalarında ısrar edilmesi büyük acıların yaşanmasına, özgürlüklerin kısıtlanmasına, ülke kaynaklarının israfına ve yoksulluğa yol açmıştır.

2009 yılı 1 Eylül’üne Kürt açılımı tartışmaları içerisinde girdik. Bir nevi, sorunun çözümü için bir umut doğdu diyebiliriz. İlk kez hükümet ve devletin kurumları sorunu kabul edip, bazı kültürel hakların verilmesinden bahsetmeye başladı. Kamuoyu da sorunun barışçıl bir çözüme kavuşturulması konusunda önceki yıllara göre daha duyarlı denilebilir. Barış anneleri ile asker annelerinin bir araya gelip sorunun barış yoluyla çözülmesini istemeleri de barış için önemli bir adımdı.

İnsan hakları savunucuları yıllardır silahın ve şiddetin bir çözüm olmadığını vurgulamıştır. Bugün sorunun silahla çözülemeyeceğinin daha yüksek sesle tartışılması olumlu bir gelişmedir. Ama buna rağmen operasyonlarda ısrar, savaşta ısrarın karanlık günleri arttıracağı kaygısını taşımaktayız.

PKK’nin Eylemsizlik kararı tarihi bir fırsattır.  2010 1 Eylül’ünün Türkiye’de barışın yıldönümü olmasına her zamankinden daha yakınız.

Bugün Türkiye için barışı talep etmek, Türkiye’nin çocuklarına bir gelecek talep etmektir.

Barışı talep etmek, kadınların acılarının, ağıtlarının son bulmasını talep etmektir.

Barışı talep etmek, İnsanımız için ekmek istemek, insanca yaşam standartları istemek demektir.

Bedeli ne olursa olsun, bu talepten vazgeçme, sesimizi kısma şansımız ve hakkımız yoktur.

KCK 13 Ağustos 2010 tarihinde yaptığı açıklamada 20 Eylül tarihine kadar eylemsizlik kararı aldıklarını belirtmişlerdir.   Bu karar tarihi bir fırsat yaratmıştır. Tıkanan siyasi ve çatışmalı sürecin barışa evrilmesi noktasında bir kanal açtığına içtenlikle inanıyoruz.

Bu karar Devlet ve AKP tarafından operasyonların sona erdirilmesi, eylemsizliğin kalıcı bir ateşkese ve barışa evrilmesi olarak cevaplandırılmalıdır. Devlete ve AKP hükümetine çağrımız açıktır. Operasyonları durdurun. Ölümleri durdurun.

Bu savaşın bitmesi, Askeri operasyonların durması ve şiddetin son bulması için bütün toplum kesimlerince olumlu katkı sağlanmalıdır. Türkiye halklarının barış talepleri doğrultusunda Devlet ve hükümet tarafından şiddetin ve ölümlerin ortadan kalkması için mutlak surette kalıcı bir barışın tesisi sağlanmalıdır.

Hükümete çağrımız açıktır. Operasyonları ve Ölümleri durdurun.

Operasyonlar durursa ölümler duracak. Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresinin aldığı Demokratik Özerklik Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı olarak bu ülke sınırları içinde birlikte yaşam projesi olarak sunulmasını önemsiyoruz ve bunun koşullarının tartışılması gerektiğine inanıyoruz.

Terörle mücadele kanunu lağvedilmelidir. Hiçbir halkın diğerinden üstün sayılmadığı, eşitlikçi, özgürlükçü, çoğulcu, demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır.

Kürt halkının seçilmiş Belediye Başkanlarının, meclis üyelerinin tutuklanması ve sivil siyaset üzerine Baskı yapılması demokratik çözümü dıştalayan bir tutumdur.

Demokratik Siyasetin önü açılmalıdır. Demokratik yöntemlerle toplumun tüm farklılıklarının kendini ifade etmesinin yasal koşulları sağlanmalıdır.

Kürt halkının barış talepleri empati, eşitlik ve insan temelli ölçütlerle Devlet tarafından karşılık bulmalı ve diyalog yolu ile bu sorunun çözülmesinin etkin koşulları sağlanmalıdır. Barış içinde ve tüm farklılıklarımızla birlikte bir yaşam mümkündür.

Operasyonları durdurun.

Çatışmasız kalıcı bir Barışa fırsat tanıyın.

Kürtlerin temsilcilerine kulak verin. Müzakere edin. Tartışın.

Küresel BAK’tan Haberler

“ABD Askerlerini Çekerken İşgalin Bedelini Irak Halkı Ödüyor”

BİA Haber Merkezi – 01.09.2010 / Berivan TAPAN

Küresel BAK’tan Önen “ABD askerlerini çekti ama yedi yıllık Irak’ı işgalinin bedelini kim ödeyecek. Şu anda bu bedeli ödeyecek olan Irak halkı” diyerek ABD’nin işgal sonrasında bölgenin gelişimi için ekonomik bir program sunması gerektiğini söyledi.

ABD askerlerinin Irak’ta kalan son muharip askeri gücünü çekmesinin ardından bölgenin nasıl etkileneceğini bianet’e değerlendiren Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Yıldız Önen, “Yedi yıllık Irak işgalinin bedelini kim ödeyecek. Şu anda bu bedeli ödeyecek gözüken Irak halkı” dedi.

“İşgal özel güvenlik şirketleriyle sürüyor”

Önen, şöyle konuştu:

“Kuveyt üzerinden çekilen ABD askerlerinden geriye, Irak askerlerini eğitmek üzere 50 bin ABD askeri kaldı. Irak’ta eski ABD askerlerinden oluşan özel güvenlik şirketleri, aslında işgali bir şekilde devam ettiriyor. Resmi olarak Barack Obama’nın da dediği gibi ‘Irak Özgürlük Operasyonu bitti.’ Ama Obama’nın cümlesi şöyle olmalı; ‘Irak’ın kabusu bitti.’

“Çünkü bu işgallerin ve çekilmelerin tek bir anlamı vardır; hiçbir ülkeye hiçbir şekilde istikrar, demokrasi ve özgürlük getirmiyor. Yedi yıldır yarattıkları kabusa son vermek zaten ABD’nin sorumluluğunda. Ama bu sorumluluk askeri değil ekonomik olmalı.”

Obama’nın seçim vaatlerinden biri olan “Irak’tan askerlerin geri çekilmesi”nin yerine geldiğini belirten Önen, “Ama askerleri çekerken Irak’ın daha özgür, daha demokratik bir ülke olması için somut program açıklamadı” diye konuştu. ABD’nin Irak’taki petrol şirketlerinin yönetimi üzerinden bölgeye yerleştiğini söyleyen Önen, “ABD, Ortadoğu’ya yerleşmiş bir güç olma amacını gerçekleştirdi” dedi. Askerlerin çekilmesinin Türkiye üzerinde nasıl bir etkisi olacağına ilişkin ise Önen, “Daha önce nasıl bir ilişki sürdürülüyorsa yine benzer bir ilişki olacak. Söylendiği gibi Türkiye’nin orayı işgal etmesi gibi bir durum da olmayacak” ifadesini kullandı. “Irak’ta zaten mevcut şiddet olayları var” diyen Önen, askerlerin boş bıraktığı bölgede muhtemel şiddet olaylarının umulanın çok üzerinde olmayacağını düşündüğünü de sözlerine ekledi.

Hrant’ın Arkadaşları’ndan soru yağmuru

DHA – 01.09.2010 / Uğur CAN

AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in ölümüne ilişkin dava sürerken Hrant’ın Arkadaşları Grubu üyeler, “Hrant Dink cinayeti davasına ilişkin birkaç soru” konulu basın açıklaması yaptı.

3 yılı aşkın süredir devam eden Hrant Dink cinayeti davasının takipçisi olan ve kendini Hrant Dink’in arkadaşları olarak adlandıran Tamer Nalcı, Zeynep Tanbay, Gora Paylan ve Kemal Gökhan Güneş, Taksim Hill Otel’de basın açıklaması yaptı.

Basın metnini okuyan Kemal Gökhan Güneş, “Hrant’ın katledilmesine üzülen devletin Ermeni’ye bakışını da biliyoruz ve yaşıyoruz. Örneğin Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu iddiasını haberleştirmeyi milli birlik ve beraberliğe kasıtlı saldırı olarak görenlerin ve Türk vatandaşlarının, bütün kurumları göreve çağıranların, annesinin Ermeni olduğunu iddia edenlere hakaret davası açanların, Ermenilerin ve Rumların ülkeden gönderilmesine güzelleme yapanların ve burada sayamadıklarımızın yarattığı utanç ve acıyı her gün yaşıyoruz” diye konuştu.

HERKESİ SORU SORMAYA DAVET ETTİ

Kemal Gökhan Güneş, herkesi Hrant için, adalet için soru sormaya çağırdıklarını belirtti. Güneş, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, İçişleri, Dışişleri ve Adalet bakanlarına sorular sordu. Bu soruların Dink cinayetinin kilit noktasına dair, hem de sonraki süreçte, devletin yanlış adım attığını ve tahammül sınırlarını zorladığını söyleyen Güneş, “BİMER, e-posta, faks ya da posta yoluyla, sorularımızı soracağız. Yasalar gereği devletin 15 gün geçtikten sonra soruların yanıtını aldıktan sonra tekrar basın açıklaması yapacağız” dedi. Güneş, konuşmasında şu soruları sordu:

CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL’E

“16 Ağustos 2010 tarihinde ’Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti’ demişsiniz. Hrant Dink’in hayatını kaybetmemesi için alınması gereken tedbirler nelerdi? Bu tedbirleri kimlerin alması gerekiyordu? Bu tedbirleri alamayanlar hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı, yapılması için herhangi bir talimat verdiniz mi? Bildiğimiz kadarıyla İstanbul ve Trabzon’daki kamu görevlileri hakkında 4483 sayılı yasaya göre yürütülen incelemelerde tek bir kamu görevlisinin bile ihmali olmadığı sonucuna ulaşıldı ve yargı önüne çıkmaları sağlanamadı. Bu durumda, Hrant Dink’in hayatını kaybetmesinin nedeninin alınmayan tedbirler olduğuna dair bilginizin kaynağı nedir? Bir helikopter kazasında ölen BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu için ve geçtiğimiz hafta ortaya çıkan KPSS sınav sorularının çalınmasıyla ilgili olarak Devlet Denetleme Kurulu’nu hemen harekete geçirdiniz? Devlet Denetleme Kurulu’nun görevlendirilmesi için gerekli koşullar nelerdir? Hrant Dink Cinayeti ile ilgili olarak bir görevlendirme yapılması için gerekli koşullar oluşmamış mıdır? Devlet Denetleme Kurulu’nu Hrant için harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞBAKAN ERDOĞAN’A

’Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından yasal süreçler vasıtasıyla elde edilen belge ve bilgilerde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) herhangi bir faaliyetine rastlamamış olmamızın nedeni nedir? Ülke genelinde istihbarat toplamaya yetkili bir kurumun bu cinayetli ilgili hiçbir istihbarata ulaşmamış olması mümkün müdür? Ulaşmış ise bu bilgiler nelerdir? Ulaşmamış ise MİT yetkilileri ile ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadınız ise neden?

DIŞİŞLERİ BAKANI’NA

Hrant Dink’in öldürülmesinden önce yaptığı ve öldürülmesinin ardından ailesi tarafından AİHM’e yapılan başvurulara ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından gönderilen ’Ruhuma birçok krizden ağır geldi, oruçtan bile ağır geldi, içime sindiremedim’ dediğiniz savunmayı hazırlayan görevli ya da görevliler kimdir? Savunmayı veren kişiler nasıl, kimler tarafından, ne zaman görevlendirilmiştir? Söz konusu savunma kimler tarafından ne zaman okunup onaylanmıştır? Savunmayı hazırlayan görevli ile ilgili herhangi bir yasal işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadınız ise neden?”

ADALET BAKANI’NA

2004 yılında Hrant Dink’in hedef haline getirilme sürecinin başlangıç adımlarından biri olan ve başını Levent Temiz’in çektiği bir grup tarafından Agos Gazetesi önünde bir eylem yapılmış ve Levent Temiz ’Hrant Dink bundan sonra nefretimizin hedefidir, hedefimizsin’ ve ’Bir gece ansızın gelebiliriz’ şeklinde tehditler savurmuştu. Aleni tehdit içeren bu suç ve failleri hakkında hiçbir yasal işlem yapmayan İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri ve savcılar hakkında herhangi bir işlem yaptınız mı? Cumhurbaşkanı’nın dahi Hrant Dink’in yaşamının korunması konusunda gerekli tedbirlerin alınmadığını ifade ettiği bir süreçte İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında incelemelerde bulunulmuş ve son incelemede 6 polis memuru hakkında soruşturma açılması gerektiği yönünde görüş bildirilmişti. Ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, bir muhalif oyla, hiçbir polis memuru hakkında soruşturma izni vermemişti. İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı raporlara ve İstanbul Valiliği’nin eksik de olsa soruşturma izni verilmesi gerektiği yönünde karar vermiş olmasına rağmen yasal süreci tıkayan İstanbul Bölge İdare Mahkemesi hakimleri ile ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadıysanız neden?

İÇİŞLERİ BAKANI’NA

İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında yasa uyarınca yürütülen 3 ön inceleme sonucunda müfettişler tarafından bu cinayetin işlenmesinde en alt kademeden, en üst kademedeki görevlilere kadar sorumluluk bulunduğu ve kamu görevlilerinin yükümlülüklerini yerine getirmediği tespit edilmişti ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, bir muhalif oyla hiçbir polis memuru hakkında soruşturma izni vermemişti. Müfettişleriniz, herhangi bir kusuru olmayan kamu görevlilerine haksız suç isnadında bulunmuş ve hatta iftira atmış olmaktadırlar. Bu müfettişlerle ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptıysanız nedir? Yapmadıysanız neden? Gerçek, yasalar gereği 15 gün geçtikten sonra sordukları soruların yanıtını basına duyuracaklarını söyledi.

Hrant için soru

Vatan – 01.09.2010

Hrant’ın Arkadaşları İnsiyatifi, cinayeti kınayan herkesi, yetkili kurumlara soru sormaya çağırdı.

Hrant’ın Arkadaşları İnsiyatifi, cinayeti kınayan herkesi, Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde, yetkili tüm devlet kurumlarına soru sormaya çağırdı

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından başlatılan soruşturmada bugüne kadar atılmamış adımları gündeme getirmek ve yetkililerin harekete geçmesini sağlamak isteyen Hrant’ın Arkadaşları İnsiyatifi, resmi makamlara soru gönderme kampanyası başlatarak herkesi bu kampanyaya katılmaya davet etti.

Dink’in öldürülmesine üzüldüklerini anlatanların yasama ve yürütmeyi ellerinde bulunduranlar olduğunun altını çizen İnsiyatif üyeleri, “Biz, 3 yılı aşkın süredir devam eden Hrant Dink cinayeti davasının takipçileri, bugüne kadar durmaksızın sorular sorduk, taleplerimizi ilettik. Ne Cumhurbaşkanı, ne de hükümet ya da devletten bugüne kadar olumlu bir yanıt aldık. Bugün itibarıyle Hrant’ın arkadaşları olarak Hrant’ın arkadaşlarına çağrımızdır. Bu ülkenin vicdanlı insanlarına çağrımızdır. Yasadan gelen haklarımızı kullanmaya ve Bilgi Edinme Hakkı Yasası kapsamında herkesi Hrant için, adalet için soru sormaya çağırıyoruz. Cumhurbaşkanı’na, Ba∫bakan’a, İçişleri, Dışişleri ve Adalet bakanlarına sorularımız var. Bu sorular, hem Hrant Dink cinayetinin kilit noktalarına dair, hem de sonraki süreçte artık tahammül sınırlarımızı zorlayan devletin yanlış adımlarına dair. Yapacağımız şey çok basit: BİMER, e-posta, faks ya da posta yoluyla, sorularımızı soracağız. Yasalar gereği devletin 15 işgünü içinde bizlere, vatandaşlarına yanıt vermesi gerekiyor. 15 işgünü bitip sorularımızın yanıtlarını alınca bu kez yanıtları paylaşacağız” diye konuştu.

Cinayetini kınayan herkesi, Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, Adalet Bakanı, ve eski İçişleri Bakanı’na soru sormaya çağıran insiyatif, yetkililerin soruları yanıt vermesi için 15 gün bekleyeceklerini ve daha sonra bu sonuçları açıklayacaklarını kaydettiler.

İŞTE O SORULARDAN

Cumhurbaşkanı’na 16 Ağustos 2010 tarihinde “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” demiştiniz.

* Hrant’ın hayatını kaybetmemesi için alınması gereken tedbirler nelerdi?

* Bu tedbirleri almayanlar hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı, yapılması için herhangi bir talimat verdiniz mi?

* Dink’in hayatını kaybetmesinin nedeninin alınmayan tedbirler olduğuna dair bilginizin kaynağı nedir?

* Devlet Denetleme Kurulu’nu Hrant Dink için harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Başbakan’a

* Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından yasal süreçler vasıtasıyla elde edilen belge ve bilgilerde MİT’in herhangi bir faaliyetine rastlamamış olmamızın nedeni nedir?

* Ülke genelinde istihbarat toplamaya yetkili bir kurumun bu cinayetle ilgili hiçbir istihbarata ulaşmamış olması mümkün müdür? Ulaşmış ise bu bilgiler nedir? Ulaşmamış ise MİT yetkilileri ile ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadıysanız neden?

Dışişleri Bakanı’na

* AİHM savunması için, “Ruhuma birçok krizden ağır geldi, oruçtan bile ağır geldi, içime sindiremedim” dediğiniz savunmayı hazırlayan görevli ile ilgili herhangi bir yasal işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadıysanız neden?

Hrant’ın Arkadaşları’nın Hükümete Soruları Var!

BİA Haber Merkezi  – 01.09.2010

Hrant’ın Arkadaşları, herkesi Bilgi Edinme Yasası’ndan yararlanarak Dink cinayetiyle ilgili Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri, İçişleri ve Adalet bakanlarına soru yöneltmeye çağırdı. Sorular, devlet neden kayıtsız kaldığına odaklanıyor.

Hrant’ın Arkadaşları, Bilgi Edinme Hakkı kapsamında herkesi Hrant için, Adalet için cumhurbaşkanı , başbakan, içişleri, dışişleri ve adalet bakanına soru göndermeye çağırıyor.

“Vatandaşlık hakkımızı kullanıyor ve soruyoruz”

Hrant Dink cinayetinin “kilit noktaları” ve “üç yıllık yargılama sürecinde tahammül sınırlarını zorlayan devletin yanlış adımları”na dair soruların yanıtları için 15 günlük yasal süre beklenecek, sonuçlar kamuoyuyla paylaşılacak.

Aralarında karikatürist Kemal Gökhan Gürses, dansçı Zeynep Tanbay ve eğitimci Garo Paylan’ın da bulunduğu İnisiyatif üyeleri, bugün Taksim Hill Oteli’ndeki toplantıyla Dink cinayetinin tanıkları, mağdurları ve takipçileri olarak sorulan ancak yanıtlanmayan soruları tekrarlayarak kampanyalarını başlattı.

Cumhurbaşkanı’na sorular

Hrant’ın arkadaşları öncelikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den Devlet Denetleme Kurulu’nun Dink cinayetiyle ilgili neden devreye sokulmadığının yanıtını bekliyor.

Cumhurbaşkanı’nın  “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” sözleri de “Tedbirlerin olduğu, neden ve kimlerce alınmadığı, almayanlarla ilgili işlem yapılıp yapılmadığı, yapıldıysa sonuçları” üzerinde sorulara kaynaklık ediyor.

Davutoğlu’na

Hrant’ın arkadaşları, Dışişleri Bakanı’ndan Dink ve ailesinin başvurusuyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) süren yargılamada Türkiye’nin savunmasıyla ilgili “ruhuma oruçtan bile ağır geldi, içime sindiremedim” sözleri kaynaklı sorulara yanıt bekliyor.

“Dışişleri’nde savunmayı kimler hazırladı? Hazırlayanlarla ilgili işlem yapıldı mı? Sonuç? Yapılmadıysa neden? AİHM’e gönderilen savunmayı kimler onayladı?”

Başbakana

Hrant’ın arkadaşları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan  Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bağlantılı sorulara yanıt bekliyor: “MİT’in Dink cinayetiyle ilgili  hiçbir istihbarata ulaşmaması mümkün müdür? Ulaştıysa bu bilgiler nelerdir? ”

Başbakanlık, MİT’in elinde hiçbir bilgi yoksa, MİT yetkilileriyle ilgili işlem yaptı mı? Yapmadıysa neden?

Adalet ve İçişleri bakanlarına

Müfettiş raporlarında Dink cinayetinin önlenememesinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde en alttan en üste görevlleirn sorumlu olduğu yükümlülüklerin yerine getirilmediği, altı polis memuru hakkınd soruşturma gerektiği yönünde görüş belirtiliyor.

Hrant’ın arkadaşları, Adalet Bakanından polisler için soruşturma izni vemeyen Bölge İdare Mahkemesi yargıçlarıyla ilgili işlem yapılıp yapılmadığını, yapıldıysa sonucunu, yapılmadıysa nedenini soruyor.

Hrant’ın arkadaşları, İçişleri Bakanından da altı polis memuruyla ilgili  soruşturma açılması yolundaki görüşleri Bölge İdare Mahkemesi’yle uyuşmadığına göre müfettişlerle ilgili soruşturma açılıp açılmadığı, açıldıysa sonucunu, açılmadıysa nedenini öğrenmek istiyor.

İstanbul’da Barış Zinciri: Operasyonlar Dursun, Barış Olsun

BİA Haber Merkezi – 01.09.2010

1 Eylül Barış Günü nedeniyle İstiklal caddesinde barış zinciri oluşturan bine yakın kişi, “PKK’nin eylemsizlik kararı tarihi bir fırsattır. Devlete ve AKP’ye çağrımız açıktır. Operasyonları durdurun, ölümleri durdurun” dedi.

1 Eylül Barış Günü’nde bine yakın kişi, ele ele tutuşarak İstiklal caddesinde barış zinciri oluşturdu.

Beyoğlu’nda Galatasaray meydanında toplanan aralarında siyasi parti ve oluşum üyesi, savaş karşıtı, vicdani retçi, insan hakları savunucularının olduğu aktivistler, düdük ve davullar eşliğinde “Öldürmeyeceğiz ölmeyeceğiz”, “Hiç kimse asker doğmaz”, “Askere gitme kardeş kanı dökme” sloganları attı.

“Operasyonlar durdurulsun, barış olsun” yazılı afiş açan eylemciler, daha sonra Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti.

“İşgal etme, barış olsun”, “Sarıl kardeşine barış olsun” yazılı önlükler giyen barışseverler, büyük bir gökkuşağı ile beyaz bez ve yazılı “Kadınlar barış istiyor” yazılı dövizler taşıdı.

Meydanda kurulan kürsüden Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Başkanı Sami Evren, şöyle konuştu:

“30 yıldır iç çatışmalar nedeniyle 30 binden fazla insanımızı kaybettik. Artık insanlarımız ölmesin istiyoruz, barış olsun diyoruz. Barışı istemeyenler, elleri tetikte sürekli savaşı kışkırtan politikalar üretiyorlar. PKK’nin eylemsizlik kararı dikkate alınmalıdır. Kılıçdaroğlu’nun genel af sözünü destekliyoruz. Başbakan da artık bunu siyaset malzemesi yapmasın.”

Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) Başkan Yardımcısı, eski İHD Başkanı Yusuf Alataş Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye’nin dünya barışını sağlayacağı” yönündeki ifadelerine gönderme yaparak “Kendi evinde barışı sağlayamayanların dünyada barışı sağlamak gibi bir hakkı yoktur. 30 yıldır süren bu yakıcı savaşta halklar savaştırılmak isteniyor. Bizler buna hayır diyoruz” diye konuştu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ise şunları söyledi:

“Birleşmiş Milletler barış getirmek için kuruldu. Ama bu sistem işe yaramıyor. Büyük devletler bunu engelliyor. Hepimizin barışa ihtiyacı var. Barış; adalet, eşitlik ve özgürlük kadar gereklidir. Artık yeni ölümler istemiyoruz. Yeni ihlaller istemiyoruz. Yakılan, yıkılan köyler istemiyoruz. Tek taraflı çatışmasızlık hali, iki taraflı çatışmasızlık halini alsın istiyoruz.”

Daha sonra İHD İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Sultan Seçik örgütler adına ortak basın açıklamasını okudu:

“Coşkuyla kutlanması gereken bu günü yine buruk bir acı ve endişe içerisinde geçiriyoruz. Türkiye’de de iç barışın olduğu söylenemez.

“Kürt açılımı projesinin içi boş çıktı. Gerekli adımların atılmaması, Kürt kurumlarına ve seçilmiş Kürt temsilcilerine yönelik saldırı ve operasyonlar, söylenenlerin aksine artırıldı.

“PKK’nin eylemsizlik kararı tarihi bir fırsattır. Bu karar, devlet ve AKP tarafından operasyonların sona erdirilmesi, eylemsizliğin kalıcı bir ateşkese ve barışa evrilmesi olarak cevaplandırılmalıdır. Devlete ve AKP hükümetine çağrımız açıktır: Operasyonları durdurun. Ölümleri durdurun.”

Eyleme katılanlar arasında BDP İstanbul İl Başkanı Mustafa Avcı, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Abdülbaki Boğa, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Yıldız Önen, 78’liler Girişiminden Nimet Tanrıkulu ve Celalettin Canile Jülide Kural, Yusuf Çetin, Nur Sürer gibi sanatçılar da vardı.

Eyleme katılan örgütler şöyle:

İHD, 78’liler Girişimi, Barış için Vicdani Ret Girişimi, Türkiye Barış Meclisi, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Adalı Kültür Merkezi, Barış Anneleri İnisiyatifi, Barış için Sanat Girişimi, Genç Siviller, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De, LAMBDA İstanbul, MKM, BDP, DBH, ESP, DSİP, EDP, EHP, SDP, SP DÖH, Yeşiller Partisi, TÖP, SES Şişli Şubesi, KESK Şubeler Platformu.

İstanbul’da barışın sesi yükseltildi

Marksist.org – 01.09.2010

1 Eylül’de barış yanlısı bir çok örgüt, kampanya ve partinin çağrısıyla İstanbul’da yapılan “Operasyonlar durdurulsun, barış olsun” eylemine yüzlerce savaş karşıtı katıldı. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü talebiyle Galatasaray’dan Taksim’e uzanan insan zincirinde anti-militarist sloganlar öne çıktı.

İstanbul’da 1 Eylül akşamı saat 19.00’da Galatasaray Meydanı’nda barış şenliği vardı. Davullar ve ritmler eşliğinde atılan “Savaşa hayır, barış hemen şimdi!” sloganıyla başlayan eylemde dev bir gökkuşağı bayrağı taşındı. Beyaz tişörtlerin üzerine yapşıtırılan dev çıkartmalarda “Operasyonları durdurun” sloganı yazıyordu. Savaşa ve işgale karşı ses çıkartan savaş karşıtları İstiklal Caddesi boyunca el ele tutuşarak sonu Taksim’e ulaşan barış zincirini ördü.

Beyoğlu yüzlerce savaş karşıtı tarafından atılan ve çevredekiler tarafından alkışlarla desteklenen “Sustur sustur savaşın sesini sustur, yüksekl yükselt barışını sesini yükselt”, “Dengi bi de deng gen bi de aşitiye”, “Yaşasın hakların kardeşliği”, “Biji bıratiya gelan”, “Öz-öz-özgürlük Kürt halkına özgürlük” sloganlarını attı. Davullar eşliğinde “Barışalım yeter” şarkısını söyleyen topluluk “Askere gitme kardeş kanı dökme”, “Öldürmiycez ölmiycez kimsenin askeri olmıycaz” ve “Hiç kimse asker doğmaz” sloganlarını yumrukları havada zıplayarak attı.

Araların DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, KESK Genel Başkanı Sami Evren ve BDP İstanbul İl Başkanı Mustafa Avcı’nın bulunduğu çok sayıda örgüt, kampanya ve parti temsilcisi de Taksim’e yürüdü. Yürüyüş boyunca en önde imzasız “Operasyonları durdurun” yazılı beyaz pankart taşındı.

İstanbul’da 3 bin kişilik barış zinciri

Etkin Haber Ajansı  – 01.09.2010

İnsan hakları savunucuları, savaş karşıtları, barış anneleri, vicdani retçiler, siyasi parti üyeleri, 1 Eylül Dünya Barış gününde İstanbul Taksim’de buluştu. Barış zinciri oluşturan binlerce kişi, operasyonların durmasını ve bütün halkları kucaklayan demokratik bir anayasa istedi.

Operasyonlar durdurulsun, barış olsun 24

Taksim, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde binlerce “barış” sesine sahne oldu. 3 bin kişinin katıldığı yürüyüşte savaşa isyan ve barış için mücadele kararlığı vardı.

Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen İHD, ESP, KESK, Barış için Vicdani Ret Platformu, Barış Anneleri İnisiyatifi, SDP, TÖP’ün de aralarında olduğu yaklaşık 30 kurum, “Operasyonlar durdurulsun, barış olsun” yazılı pankart açtı. “İşgal etme, barış olsun”, “Sarıl kardeşine barış olsun”, “Askere gitme barış olsun” yazılı önlükler giyen 3 bini aşkın kişi, ellerinde dünya halklarını temsil eden büyük bir gökkuşağı ile beyaz bez taşıdı.

Tek sıra halinde el ele tutuşarak barış zinciri oluşturan binlerce kişi, “Savaşa hayır barış hemen şimdi”, “Askere gitme kardeş kanı dökme”, “Ölmek öldürmek istemiyoruz”, “Öz Öz Özgürlük, Kürt halkına özgürlük” sloganları eşliğinde, davul ve düdüklerle İstiklal Caddesi boyunca barışın sesini yükseltti.

‘BU ANAYASA HALKINA SAVAŞ AÇMIŞTIR’

Taksim Meydanı’nda ilk sözü alan KESK Genel Başkanı Sami Evren, savaşın açlık, yoksulluk ve ölüm olduğunu söyledi. Evren, şöyle konuştu: “Dünya halkları yıllardır bu acıyı hep hissettiler. Emperyalist güçler dünya barışını her zaman bozdular. Tabii ki Türkiye savaştan en çok etkilenen milletler arasındadır. Son 30 yıldır ülkemizde iç çatışmalar nedeniyle 30 binden fazla insanımızı kaybettik. Ve artık biz bu ülkede insanlarımız ölmesin diyoruz. Artık bu ülkede barış olsun diyoruz.”

Savaş kışkırtıcıları ve barış düşmanlarının silahlarını ellerinden bırakmadıklarını ifade eden Evren, PKK’nin 20 Eylül’e kadar ilan ettiği çatışmasızlık kararının doğru değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. KESK Başkanı, “Artık çatışmaların olmaması; askerlerin, Kürk gençlerinin ölmemesi için Türkiye halkları barış istiyor. Artık anayasa tamamen değişmelidir. Mevcut anayasa kendi halkıyla barışık değildir. Kürtleri yok sayan, Alevileri yok sayan bir anayasa halkına savaş açmış demektir. Bu nedenle yapılması gereken açık ve nettir. Silahların susması için gerçek barışın inşası için eşit yurttaşlık temelinde iyi bir anaya yapılmalıdır” diye konuştu.

‘İNSANLAR ÖLMEYE-ÖLDÜRMEYE ZORLANIYOR’

Taksim’de kurumlar adına ortak açıklamayı okuyan İHD İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Sultan Seçik, “Coşkuyla kutlanması gereken bu günü yine buruk bir acı ve endişe içerisinde geçiriyoruz” dedi. Seçik, 1 Eylül’ün Dünya Barış Günü ilan edilmesinden bu yana ne dünya da ne de Türkiye’de adalete dayanan kalıcı bir barışın sağlanamadığını söyledi.

Savaşın, ölümlerin yanı sıra, sakatlıklar, göç, kadın ve çocukların tecavüze uğramasını getirdiğini belirten Seçik, insanların egemenler eliyle savaşmaya, öldürmeye ve ölmeye zorlandığını kaydetti.

Sultan Seçik, “Türkiye’de de iç barışın olduğu söylenemez” dedi ve çatışma ortamının yarattığı sonuçlara dikkat çekti: “30 binden fazla insanın yaşamını yitirmesine, 4 binden fazla yerleşim yerinin boşaltılmasına ve ormanlık alanların tahrip edilmesine, yaklaşık 3 milyon insanın kendi ülkesinde mülteci konumuna düşmesine yol açmıştır. 1990-2008 arasında, 2038 kişi yargısız olarak infaz edilmiş, 709 kişi gözaltı merkezlerinde ve cezaevlerinde öldürülmüştür.”

2009 yılı 1 Eylül’üne ‘Kürt açılımı’ ile girildiğini hatırlatan Seçik, “Ancak projenin içi boş çıkmıştır. Demokratik ve adil bir sürecin ezilen halklar nezdinde işletilmemesi, gerekli adımların atılmaması, Kürt kurumlarına ve seçilmiş Kürt temsilcilerine yönelik saldırı ve operasyonlar, söylenenlerin aksine artırılmıştır” dedi.

İHD yöneticisi, PKK’nin aldığı eylemsizlik kararının tarihi bir fırsat olduğunu vurguladı, “2010 1 Eylül’ünün Türkiye’de barışın yıl dönümü olmasına her zamankinden daha yakınız. Bu karar, devlet ve AKP tarafından operasyonların sona erdirilmesi, eylemsizliğin kalıcı bir ateşkese ve barışa evrilmesi olarak cevaplandırılmalıdır. Devlete ve AKP hükümetine çağrımız açıktır: Operasyonları durdurun. Ölümleri durdurun” dedi.

Seçik, bugün Türkiye’de barışı talep etmenin, Türkiye’nin çocuklarına bir gelecek talep etmek, kadınların acılarının, ağıtlarının son bulmasını talep etmek, insanlar için ekmek istemek, insanca bir yaşam istemek anlamına geleceğini kaydetti.

‘DEMOKRATİK BİR ANAYASA İLE KALICI BARIŞ İSTİYORUZ’

İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da burada yaşanan coşkunun insanların barışa ne kadar ihtiyacı olduğunu gösterdiğini söyledi. “Şuan dünyanın içinde bulunduğu sistem barıştan uzak bir sistem” diyen Türkdoğan, BM’nin barışı getirmek için kurulduğunu ancak bu sistemin işlemediğini söyledi.

Öztürk Türkdoğan, şöyle konuştu: “Barış adalet kadar, eşitlik kadar, özgürlük kadar gereklidir. Adalet isteyenler niçin barış istemiyorsunuz? Özgürlük isteyenler niçin barış istemiyorsunuz? Bu dördü yan yana olursa bir anlam ifade edebilir. Nitekim biz onurlu insanlar barışı isteyeceğiz. Ve kalıcı hale gelmesini sağlayacağız. Artık yeni ölümler istemiyoruz. Yeni ihlaller istemiyoruz. Coğrafyamızın tahrip edilmesini istemiyoruz. Yakılan, yıkılan köyler istemiyoruz. Biz kalıcı bir çatışmasızlık ortamında yeni demokratik bir anayasa ile kalıcı barış istiyoruz.”

Dünyadan Haberler

Obama: Askerleri Çekiyoruz, Irak’ta Liderliğimiz Sürecek

BİA Haber Merkezi – 01.09.2010

ABD Başkanı Obama, askerlerinin Irak’taki muharebe görevinin sona erdiğini, ABD’nin ülkedeki “liderliğini koruyup güçlendireceğini” duyurdu. Kalan 50 bin asker ABD tesis ve personelini korumak için operasyon düzenleyebilecek,

Irak kuvvetlerine danışmanlık verecek

ABD Başkanı Barack Obama, bu sabaha karşı yaptığı “ulusa sesleniş” konuşmasında ABD’nin Irak’taki muharebe operasyonlarının sona erdiğini duyurdu.

Obama “Irak’ın Özgürlüğü Operasyonu tamamlandı. Şimdi, ülkenin güvenliğinden Irak halkı sorumlu” dedi.

Obama ABD önderliğindeki Irak işgalinin başladığı Mart 200^’ten bu yana, 4 bin 400 ABD askerinin öldüğünü ve işgalin ABD ekonomisine 1 trilyon dolardan fazlaya mal olduğunu söyledi.

Iraklı liderleri bir an önce hükümeti kurmaya çağıran Obama, Irak’taki tüm ABD askerlerinin 2011 yılı sonu itibariyle çekileceğini de bildirdi.

Dün işgali başlatan eski ABD Başkanı George W. Bush’la telefonda görüştüğü bilgisini de veren Obama ABD’nin “Irak’ta bundan sonra da liderliğini koruyup güçlendireceğini” söyledi; Afganistan işgaline ilişkin de “ABD El Kaide’yi durdurup yenilgiye uğratacak ve Afganistan’ın yeniden terörist yatağı haline gelmesine izin vermeyecektir” diye konuştu.

Bugünden sonra Irak’ta kalan yaklaşık 50 bin ABD askerinin Irak kuvvetleriyle ortak operasyonlara girmemesi, Irak kuvvetlerine danışmanlık vermesi planlanıyor. Ancak ABD birliklerinin ABD tesislerini ve personelini korumak için operasyon yapma yetkisi sürüyor.

El Maliki: ABD’yle ilişkilerimiz yeni bir evreye girdi

Bu arada Bağdat’ta Iraklı asker ve polislerin bütün izinleri kaldırılmış durumda. Irak Başbakanı Nuri El Maliki, Iraklılara seslendiği televizyon konuşmasında “Ülkenizin egemenliğini yeniden kazanıyorsunuz. ABD’yle ilişkilerimiz yeni bir evreye girdi; bu iki eşit, egemen ülkenin ilişkisi olacak” diye konuştu.

Irak bağımsız ve egemen bir ülke oldu

Star – 31.08.2010

Irak Başbakanı Nuri El Maliki, ülkede devam eden şiddete ve siyasi tıkanmaya rağmen, ABD’nin muharip güçlerini çekmesinin Irak’ın egemenliğini geri getirdiğini ve ABD ile eşit derecede olması anlamına geldiğini söyledi.

ABD’nin muharip askerleri çekmek için belirlediği tarih olan 31 Ağustos’ta Irak halkına televizyondan seslenen Maliki, “Irak bugün bağımsız ve egemen bir ülkedir.” dedi. Maliki, “Askerlerin çekilmesinin yerine getirilmesiyle ABD ile ilişkilerimiz, iki eşit ve bağımsız ülkesinde olacak şekilde yeni bir döneme girmiştir.” dedi.

ABD Başkanı Barack Obama, selefi George W. Bush tarafından başlatılan savaşı bitirmek için verdiği sözü yerine getirmek üzere, Irak’taki Amerikan askerlerini sayısını 50 binin altına düşürmek için son tarih olarak 31 Ağustos’u vermişti. Ancak bu tarih, daha çok sembolik bir anlam taşıyor. Yaklaşık 50 bin Amerikan askeri 16 ay daha Irak’ta kalmaya devam edecek. 2009’da Irak ve ABD arasında imzalanan anlaşma gereği, ülkedeki operasyonlara zaten Irak güçleri öncülük ediyordu. Amerikan askerleri, şehirlerden de geçtiğimiz yıl Haziran ayında çekilmişti.

Sembolik tarih münasebetiyle Irak’a gelen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden de bugün Maliki ile bir görüşme gerçekleştirdi. Biden, basına kapalı gerçekleşen görüşme öncesinde Irak basının şiddetin arttığı yöndeki haberlerine karşı “Gerçek şu ki işler şimdi daha farklı. Her şey daha güvenli.” dedi.

Maliki de televizyondaki konuşmasında Irak halkına ayrıca “Size ayrılıkçı savaşın bir daha geriye dönmeyeceğine dair söz veriyorum. Buna izin vermeyeceğiz. Iraklılar birbirini seven kardeşler olarak yaşayacaklar.” diye seslendi.

Obama: Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu bitti

Zaman – 01.09.2010

ABD Başkanı Barack Obama, ‘Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nun sona erdiğini bildirdi. ABD’nin Irak’a söz verdiği sorumlulukları yerine getirdiğini belirten Obama, “Artık ülke içindeki sorunlara ağırlık vermenin zamanıdır” dedi.

Obama, yerel saat ile 20.00’de Oval Ofis’ten eski başkan George W. Bush’un savaş ilan ettiği aynı masadan bu kez savaşın bittiğini duyurdu. Canlı yayınla Amerikan halkına seslenen Obama, bir dönemin sona erdiğini resmen açıkladı. Irak’taki Amerikan askerlerinin savaş görevinin artık bittiğine vurgu yapan Obama, “Genç erkek ve kadınları olağanüstü fedakarlıkta bulunmak üzere Irak’a gönderdik, engin kaynaklarımızı ülkemizde bütçe sıkıntısı yaşanan bir dönemde, yurtdışında harcadık. ABD ve Irak’ın haricindeki bu fevkalede dönem boyunca, sorumluluklarımızı yerine getirdik. Şimdi sayfayı çevirme zamanı” diye konuştu.

Cumhuriyetçilerin eleştirilerine maruz kaldığı bir dönemde eski başkan George W. Bush’u da öven Obama, “Her ne kadar Irak savaşı konusunda aynı fikirde olmasak da, kimse Başkan Bush’un askerlerimize olan desteği, bu ülkeye olan sevgisi ve güvenliğimize olan bağlılığından şüphe edemez” şeklinde konuştu. Savaşın Amerikan ekonomisine verdiği zararlara vurgu yapan Obama, Afganistan savaşının da bir sonu olacağını ifade etti.

Bu arada Obama, tarihi konuşması öncesi Texas eyaletindeki Fort Bliss üssünü ziyaret ederek asker ve yakınları ile buluştu. Obama burada yaptığı açıklamada da Irak’ta teröristleri takip etmeyi sürdüreceklerini söyledi.

Obama’nın Irak konuşması riskleri beraberinde getiriyor

Hürriyet -01.09.2010

ABD Başkanı Barack Obama bugün yapacağı konuşmayla ülkesinin muharip güçlerinin Irak’tan çekildiğini açıklayacak. Ancak Başkan’ı eleştiren kesimler bu fırsatı değerlendirip çekilmenin doğruluğunu sorgulamaya başladı bile.

Dünya gündeminin nabzı Planet’te atıyor

Başkan bu vesileyle Teksas’ta bulunan Fort Bliss üssünde gazilerle bir araya gelecek. Obama aynı zamanda akşam saatlerinde Oval Ofis’ten canlı yayınlanacak bir konuşma yapacvak. Pazartesi günü Başkan Walter Reed Ordu Tıp Merkezi’ne giderek savaş gazilerine nişanlarını sunarken, yardımcısı Joe Biden da Irak’a giderek Başkan’ın vereceği mesajı güçlendirmeye çalıştı.

Brookings Enstitüsü’nden analist Michael O’Hanlon, “Başkan kısmen de olsa zafer turu atmayı hak etmiş olabilir ancak bunun için yanlış zaman” dedi. Hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların savaşa yaklaşımlarını eleştirmesiyle bilinen O’Hanlon, “Ben olsam Irak hükümeti kurulana kadar bekler ve bunu Iraklılarla birlikte yapardım” dedi.

O’Hanlon planlanan Oval Ofis konuşmasının kafasını karıştırdığını da belirtti. Konuşmanın kamuoyunda Irak’ta sükunet sağlandığı konusunda temelsiz beklentiler doğuracağını ifade eden O’Hanlon, çekilmenin zamanlamasının Irak’taki ilerlemeler üzerinden değil Başkan’ın siyasi ihtiyaçları üzerinden belirlenmiş gibi göründüğünü ifade etti.

OBAMA BUSH’LA DA GÖRÜŞECEK

Başkan Obama konuşmasında “Irak’ın ayağa kalkıp ülkede güvenliğin sağlanması için sorumluluğu üstlenmesi gerekiyor” mesajını vermesi bekleniyor. Obama, konuşmadan önce eski Başkan George W. Bush’la da görüşecek. Ancak konuşmada çekilmeyle ilgili olarak Bush’un hakkını teslim edip etmeyeceği belli değil.

Temsilciler Meclisi Azınlık Grup Lideri John Boehner, geçtiğimiz hafta yazdığı bir makalede Obama’yı çekilmenin ekmeğini yemekle suçlamıştı. Boehner, Obama ve Biden’ın 2007’de karşı çıktığı asker artışının çekilmeyi mümkün kıldığını belirtmişti.

Gaziler adına konuşan Paul Rieckhoff, “Madem savaş bitti, ya haftaya bir uçak düşerse ne olacak?” dedi. Muharip güçler ülkeden ayrıldı ancak Irak’ta gerekirse müdahalede bulunabilecek hâlâ binlerce asker bulunuyor. Özel Güçler de terörle mücadele operasyonlarını sürdürecek.

EL KAİDE IRAK GÜÇLERİNİ HEDEF ALIYOR

ABD hükümetinin 2003 ve 2004 yıllarında Irak’taki sivil yöneticiliğini yapan Paul Bremer, “Irak’taki El Kaide güçleri bizi değil Irak güvenlik güçlerini hedef alıyor gibi görünüyor. Hatta açıklamalarıyla da bunu ortaya koydular. Irak güvenlik güçlerinin hükümetin temel hizmetlerini yerine getiremediğini göstermek istiyorlar” dedi.

Bremer asıl büyük tehlikenin Obama’nın planına göre geride kalan askerlerin de çekileceği 2011 yılında yaşanacağını belirtti. Bremer, “Obama’nın karşı karşıya olduğu siyasi risk şu: Bir yıl içinde Irak güvenlik güçlerinin bu görevi tek başlarına yerine getiremeyecekleri anlaşılacak ve bizden bir şekilde oradaki varlığımızı sürdürmemizi isteyecekler” dedi.

Biden’ın ulusal güvenlik danışmanı Tony Blinken, “Iraklılara belli bir takvim gereği Irak’tan çıkma sözü verdik ve çıktık. Irak hükümetiyle bir anlaşmamız var ve bu anlaşma bizi bağlıyor” dedi.

Bazı dış gözlemciler Irak’taki ilerlemenin çok yavaş olduğuna dikkat çekerek 2011 tarihine bağlı kalmanın mantığını sorguladı. Dış İlişkiler Konseyi’nden Stephen Biddle, “Irak’ta dönüşümün planlandığı gibi gittiğini düşünmüyorum. Herkes bu köşelerin dönülmesini istiyor. Ancak Irak’taki durum 2006’nın ortalarından itibaren, Balkanlar ve Ruanda gibi kanlı bir etnik çatışmaya dönüştü” dedi.

Obama Irak’ta yeni sayfa açıyor

Radikal – 01.09.2010

ABD, 2003’te başlattığı Irak işgalinin muharip kısmını dün sona erdirirken, Obama, ‘Görev tamamlandı’ demekten kaçındı. En az 100 bin siville 4 bin 416 Amerikan askerinin canına mal olan işgalde yeni sayfa açıldı. 50 bin ABD askeri ‘eğitim ve koruma’ misyonuyla kalacakken, Maliki, ‘Artık egemen ve bağımsızız’ diyor.

Irak’ta 20 Mart 2003’te başlayan işgalin ‘muharip’ kısmı dün resmen sona ererken ABD Başkanı Barack Obama, ‘tarihi’ anla ilgili konuşmasında ‘görev tamamlandı’ demekten kaçındı. En az 100 bin Iraklı sivilin yanı sıra 4 bin 416 Amerikan askeri ve 135 gazetecinin canına mal olup milyonlarca insanı mülteci bırakan işgalde yeni sayfa açılırken, siyasi istikrarsızlık ve şiddet döngüsü sürüyor.

Muharip güçlerin tamamen çekilmesinin ardından dün ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın katıldığı törenle, ‘Irak Özgürlük Harekatı‘ resmen sona erdirilip, eğitim ve destek amacıyla geride kalan yaklaşık 50 bin Amerikan askerinin yürüteceği ‘Yeni Şafak Operasyonu’ başlatıldı.

BEYAZ SARAY’DAN HİTAP

Irak Başbakanı Nuri Maliki, Iraklılara “Irak egemen ve bağımsız bir devlet. Sizi temen ederim ki, Irak güçleri sorumluluğu tamamen üstlenecek kapasitedir” diye seslenirken, Obama çok önemli konuşmalar için seçilen Beyaz Saray’daki Oval Ofis’te Irak’tan çekilme sürecini değerlendirdi. Obama’nın TSİ 03.00’teki konuşması öncesinde Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibbs, Irak’taki yeni misyonunu anlatacağını belirtirken başkanın “Görev tamamlandı” demeyeceğini haber verdi. Eski Başkan George W. Bush, 1 Mayıs 2003’te Abraham Lincoln Uçak Gemisi’nde ‘Görev tamamlandı’ pankartının önünde Irak’ta çatışmaların bittiğini ilan etmesi alay konusu olmuştu.

Obama, konuşma öncesi Teksas’ta Walter Reed hastanesinde 11 gaziye ‘Mor Kalp Madalyası verdi. Obama, konuşmadan önce selefi Bush’u da aradı. Biden da devir-teslim törenlerine katılıp Irak’taki birliklerin komutanı General Ray Odierno ve Bağdat Büyükelçisi James Jeffrey’nin yanı sıra Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, Maliki ve marttaki seçimlerin galibi İyad Allavi ile görüştü. Irak’ta kalan 50 bin asker, gerekirse Iraklılarla birlikte operasyonlara katılacak. Bunlar da 2011 sonunda çekilecek. Ancak Irak’ta işler karışık. Beş aydır hükümet kurulamazken, ülke geçen ay intihar saldırılarına 396 kayıp verdi.

Savaştan sonra Irak

Zaman – 01.09.2010 / PIerre RousselIn, Le FIgaro, 31 Ağustos 2010

Savaş bitti. Barack Obama için bu bir “görev tamamlandı” değil “verilen söz tutuldu” durumudur. Irak’tan Amerikan askerî birliklerinin çekilişi siyasî başarı arayışındaki bir Amerikan başkanı için son derece önemli bir husustur.

Amerikalılar, kötü bahanelerle başladıkları bu yedi yıllık savaşta hiçbir başarı elde edemediler. George W. Bush’un halefi Obama, tek meşru çatışmaya, Afganistan’a odaklanmak için hemen çözülmesi gereken temel sorun olduğu anlayışıyla bu askerî maceraya karşı mücadele etti.

Hâlâ yüksek olan şiddete, istikrarın bozulması riskine ve son genel seçimlerin üzerinden 5 ay geçtiği halde Irak’ta bir hükümetin hâlâ kurulamamış olmasına karşın Barack Obama sözünü tutuyor. Irak topraklarında artık hiçbir yabancı askerî birlik kalmayacak.

Amerikalılar için büyük bir rahatlama söz konusu. Beyaz Saray da bundan payını almak istiyor. Beyaz Saray, Bağdat hükümetiyle ilişkilerini artık yeni temeller üzerinde kurması gerektiğinin de farkında.

Iraklılar için de gerçekle yüzleşme vakti geldi. Iraklılar bu görünüşteki uyum, ulusal birlik ve yeniden kazanılmış bağımsızlık içinde ülkelerini yeniden inşa edebilecekler mi?

Bölge ülkeleri açısından bakıldığında yukarıdaki sorular onlar için de varoluşsal sorulardır. Bu yeni kurulacak Irak, kendi rolünü, Ortadoğu dengesinde ağırlık olma rolünü oynayabilecek mi? Kuşkusuz bu hususta hâkim olan derin bir kuşku söz konusudur. Bölgedeki Sünni rejimler Şii İran’ın Amerikalıların arkalarında bıraktığı boşluğu doldurmayı hedeflediğinden kuşkulanıyorlar.

ABD büyük bir bedel ödedi. Yedi yıl içinde 700 milyara yakın bir harcama yapıldı. Yüksek düzeyde karmaşık askerî teçhizat kullanılmasına karşın, 4040 Amerikan askerî çatışmalarda hayatını kaybetti, yine on binlerce asker sakat kaldı.

Washington hükümeti böylesine büyük yatırım yaptıktan sonra Irak’tan vazgeçmez. Geçiş dönemini kolaylaştırmak için 50.000 kişi bir süre daha Irak’ta kalacak. Ancak tam geri çekiliş uzakta değil. Obama son askerlerini 2011 sonunda geri çekme sözü verdi, hiçbir Iraklı da bu süreyi uzattırmaya çalışmak istemiyor.

Fransa’nın eskiden varlığımızın çok hissedildiği bu ülkeye geri dönüşünün vakti geldi. Amerikalılar ve Britanyalılar bize bu yeri hediye etmeyecektir, güvenlik sorunu da aşılması gereken büyük bir engel olacaktır. Ancak Irak görmezden gelinmeyecek kadar önemli bir ülkedir.

NATO askerlerinin kaybı 2010’da 500’e ulaştı

Star – 06.09.2010

Afganistan’da 2010 yılında ölen NATO öncülüğündeki yabancı ülke askerlerinin sayısının 500’e ulaştığı bildirildi.

2009 yılında ise ölen yabancı asker sayısının toplam 521 olduğu belirtildi. Afganistan’da en son NATO önlüğündeki yabancı ülke askeri ölümü dün ülkenin doğusunda yaşandı. Aynı bölgede son dönemde NATO askeri ölümlerinden hızlı artış gözlenirken, çoğunun Amerikan askeri olduğu kaydediliyor. Afganistan’ın 2001 yılında işgalinden sonra ölen yabancı asker sayısının ise toplam 2 binin üzerinden olduğu kaydedilmişti.

İki lider karşılıklı isteklerini dile getiriyor

Cumhuriyet – 02.09.2010

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Abbas’tan “İsrail’i Yahudi halkının ulus devleti olarak tanımasını” istedi. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise, İsrail’den tüm yerleşim faaliyetlerine son vermesini istedi.

Washington- Doğrudan görüşmelerin açılışında konuşan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Ortadoğu’da barışa ulaşmak için her iki tarafın da vereceği tavizlerden söz ederek, “Sizden İsrail’i Yahudi halkının ulus devleti olarak tanımanızı istiyoruz” dedi.

Netanyahu, bunun, bir asırdır süren çatışmalara son vermek için görülmemiş bir şans olduğunu, ancak barışa ulaşmanın kolay olmayacağını belirterek, gerçek ve kalıcı bir barışın her iki tarafın da vereceği tavizlerle elde edileceğini söyledi.

“Ambargoyu kaldırın”

ABD’nin arabuluculuğunda İsrail’le barış görüşmelerinin başlaması dolayısıyla düzenlenen törende konuşan Abbas, “İsrail hükümetine, tüm yerleşim faaliyetlerine son verme taahhüdünü yerine getirmesi ve Gazze Şeridi’ne ambargoyu tamamen kaldırması çağrısında bulunuyoruz” dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya hitaben konuşan Abbas, “Güvenlik konusunu hem bizim hem de sizin için önemli ve hayati olarak görüyoruz, sizin ve bizim güvenliğimize karşı herhangi birinin eylemini kabul edemeyiz” dedi.

Batı Şeria’da 4 İsrailli yerleşimcinin öldürüldüğü saldırıyla ilgili soruşturmanın gelişme gösterdiğini söyleyen Abbas, güvenliğin “Filistinliler ve İsrailliler için bir hak olduğunu” belirtti ve “bu konu üzerinde ciddi olarak çalışma” güvencesi verdi.

Lieberman, Filistin ile barışa inanmıyor

Cumhuriyet – 02.09.2010

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Filistin Yönetimi ile ”ne bu yıl ne de gelecek kuşak boyunca” barış anlaşması yapabileceklerine inanmadığını söyledi.

İsrail ordu radyosundaki habere göre, Lieberman lideri olduğu aşırı sağcı İsrail Evimiz partisinin yandaşlarına hitaben yaptığı konuşmada, ”Ne bu yıl ne de gelecek kuşak döneminde Filistinlilerle global bir barış anlaşması yapılacağına inanmıyorum. Oslo anlaşmasından bu yana geçen 17 yıldır, önemli siyaset adamları sözlerini ve açıklamalarını artırdı ama bunlar hiçbir sonuç vermedi” dedi.

İsrail’in Gazze’ye saldırıyı başlattığı Aralık 2008’de kesilen İsrail-Filistin doğrudan barış görüşmeleri, ABD himayesinde 2 Eylülde yeniden başlamıştı.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 6 Eylül 2010

İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com;0090 5362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.