29 Haziran – 5 Temmuz 2010 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Küresel BAK Etkinlikleri
* ASF Küresel BAK toplantıları / 1-4 Temmuz 2010 – İstanbul

1-4 Temmuz’da İstanbul’da yapılan altıncı Avrupa Sosyal Forumunda Küresel BAK dört seminer örgütledi. Avrupa’daki savaş karşıtı, Nato karşıtı, üsler karşıtı savaş ağları ve barış hareketleriyle beraber düzenlenen seminerlerde Dünyadaki savaş ve işgaller tartışıldı. Birlikte neler yapılabileceği konuşuldu. Dünyadaki silahlanmaya askeri üslerin durumu anlatıldıktan sonra bu konuda bir eylem takvimi çıkarılmaya çalışıldı.

Toplantılar;

•           Nato’ya Hayır, AB’nin militarizasyonuna ve nükleerleştirilmesine hayır, Barışçıl bir Avrupa inşa et

Konuşmacılar: Kerem Kabadayı (Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu), Reiner Braun (INES), Arielle Denis (Le Mouvement de la Paix), Andreas Speck (WRI), Ayşegül Devecioğlu (Mezopotamya Sosyal Forumu)

•           Askeri Üslere Karşı Mücadele

Konuşmacılar:  Nilüfer Uğur Dalay (Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu), Hans Lammerant (Vredesactie),

•           Afganistan’daki Savaşı Durdur!

Konuşmacılar:  Gerard Halie (Le Mouvement de la Paix),  Tayfun Mater (Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Reiner Braun (Programme Director of INES), Jeremy Corbin (CND, Great Kingdom)

•           Savaş Karşıtı Hareket

Konuşmacılar:  Jeremy Corbin(MP, Labour Party, Great Kingdom), Ufuk Uras (BDP İstanbul MP), Şenol Karakaş (Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu)

Askeri üslere karşı mücadele

1 Temmuz 2010 – ASF

6.ASF’nin birinci gününde Askeri üslere karşı mücadele başlıklı toplantıya Belçika Bombspotting’den Hans Lammerant ile Küresel Barış ve Adalet koalisyonu’ndan Nilüfer Uğur Dalay konuşmacı olarak katıldı.

Hans Lammerant genel olarak askeri üslerin askeri küreselleşmeye nasıl hizmet ettiğinden söz etti. Daha sonra Belçika örneğini ve Belçika’da üslere karşı yürütülen mücadelede, en son olarak da üslere karşı mücadelede önemli bir iletişim kanalı olan  www.nobases.org iletişim ağından söz etti. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu aktivisti Nilüfer Uğur Dalay ise dünya’da ve Türkiye’de yürütülen muhalefetten örnekler verdi ve özellikle İncirlik ve Konya Üssü’ne yönelik mücadeleden söz etti.

Savaş Karşıtı Hareket Buluşma

3 Temmuz 2010 – ASF

Küresel BAK’ın ASF’deki son toplantısı “Savaş Karşıtı Hareket” paneli diğer ülkelerden barış platformlarının önerisiyle “Savaş Karşıtı Hareket Buluşmasına” dönüştürüldü. Fransa’dan Fransa Barış Hareketi’nden moderatör Arielle Denis konuşmaların sonunda buluşmanın deklarasyonunu hazırlayıp Pazar günü yapılan Sosyal Hareketler Buluşmasına sundu.

Toplantıda Jeremy Corbin (Labour Party milletvekili, İngiltere), Ufuk Uras (BDP İstanbul milletvekili), Şenol Karakaş (Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu), bir Die Linke milletvekili ve Portekiz’den Nato karşıtı platformun temsilcileri konuşmacıydı. Genel olarak savaş karşıtı hareketin geldiği durum ve önümüzdeki süreçte neler yapılabileceği tartışıldı. En kısa zamanda Arielle’in Sosyal Hareketlere sunduğu deklarasyonu çevirip yollayacağız.

    • Ölüm Değil Çözüm’ Yürüyüşü

04 Temmuz 2010 – Tünel / Galatasaray

İstanbul’da yüzlerce insan tırmandırılan savaşa karşı barışın sesini yükseltti. “Ölüm değil çözüm” diyen Barış İçin Sanat, Barış İçin Kadın, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu ve Türkiye Barış Meclisi tarafından gerçekleştirilen eylemde, Türk ordusunun operasyonları bir an önce durdurması çağrısı yapıldı.

Yürüyüşte  “Ölüm değil çözüm”, “Kuştin ne çareseriye”, “Ji bo aştiyê”, “Barış için”, pankartları açan barış gönüllüleri Galatasaray Meydanı’na kadar yürüdü. Yürüyüşe Avrupa Sosyal Formu için İstanbul’a gelen barış aktivistleri de katıldı.

Basın açıklamasının Türkçe ve Kürtçesi aşağıdadır:

ÖLÜM DEĞİL ÇÖZÜM!

Kaygılıyız! Barışın mümkün olduğuna dair umut yaratan “demokratik açılım” süreci,

başlamadan sona ermiş görünüyor. Bu ülkenin barışa susayan, bir arada, eşit, özgür ve

kardeşçe yaşamanın mümkün olduğuna gönülden inanan halklarının umutları sönüyor. Her gün gelen ölüm haberleri memleketi yangın yerine çevirirken, barış özlemi, çözüm önerileri, diyalog arayışları silahların gölgesinde silikleşiyor.

Kaygılıyız! Çocukların sırtları terliyse polise taş attıkları kabul ediliyor, çocuklar boylarından büyük hapis cezalarıyla karşılaşıyor, Terörle Mücadele Kanunu ile yargılanıyor.

Kaygılıyız! Seçilmiş belediye başkanları, yasal siyasi parti üyeleri 12 Eylül cuntası

yöntemlerini anımsatırcasına toplu halde kelepçelenip cezaevlerine konuluyor.

Kaygılıyız! Siyasi partiler kapatılıyor, milletvekilleri meclisten ihraç ediliyor, fikir, ifade

özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü ortadan kaldırılıyor. Demokratik siyasetin zemini, barışçı mücadelenin koşulları yok edilmeye çalışılıyor.

Kaygılıyız! Demokratik çözümün kapısını aralamak için ülkeye geri dönen barış elçileri ağır hapis cezalarıyla yargılanıyor, mahkûm ediliyor. Elçiye zeval ediliyor. Vebali halka ödetiliyor.

Kaygılıyız! Savaş yaşadığımız toprakları kocaman bir kışlaya çeviriyor. Erkek şiddeti, eril

savaş dili sokağa egemen oluyor, hoşgörüsüzlük, ırkçılık, milliyetçilik, transfobi ve homofobi artıyor.

Kaygılıyız! Savaş kadınlara yönelik tecavüzleri artırıp meşrulaştırıyor; kadınlar hayatın

iyice kıyısına itiliyor, fuhuşa sürükleniyor, kadına yönelik ayrımcılık artıyor, kadın hakları

gaspediliyor.

Kaygılıyız! Savaş ülke bütçesini yuttukça, yoksullaşıyoruz. Sağlığa, eğitime, doğal

kaynakların korunmasına ayrılacak bütçe, savaştan çıkar sağlayanların cebine giriyor.

Kaygılıyız! Savaş yaşadığımız toprakları kimsenin güvende olmadığı bir cehenneme

çeviriyor. İnsanlarımız tarlalarda, otobüslerde ölüyor. Ekili alanlar, bağlar bahçeler yok

ediliyor, içindeki bütün canlılarla birlikte ormanlar yakılıyor.

Kaygılıyız! Dağlara bombalar yağdırılıyor. Operasyonlar ağırlaşarak sürüyor.

Kaygılıyız! Komşuyu komşunun katiline dönüştürecek, farklı kimliklere, inançlara sahip

olanların aynı sokakta, aynı mahallede oturmasını, aynı havayı solumasını imkânsız kılacak bir kaosa doğru sürükleniyoruz.

“Savaşın sesi sussun, barışın sesi yükselsin!”, “Barış için, silahlar sussun!”, “Ölüm değil,

çözüm ve diyalog!” diyerek bir araya gelen bizler, barış umudumuzdan asla vazgeçmedik.

Umutluyuz ! Çünkü savaş çığırtkanlıkları sürerken, barışın sesi de yükseliyor, savaşın

karanlıktan ve ölümden başka bir şey getirmeyeceğini söyleyenlerin sayısı artıyor. Barış

isteyen sesler çoğalıyor, Bu ülkede savaştan çıkar sağlayanlar dışında kalan herkes barışçı çözümü işaret ediyor.

Umutluyuz! Çünkü insanların ölümden değil hayattan yana olduklarına inanıyoruz.

Umutluyuz ! Çünkü kardeşçe yaşamanın, sorunun gerçek muhatapları arasındaki diyalogla mümkün olabileceğini biliyoruz. Bu diyalogun hemen kurulmasını istiyoruz. Silahlar sussun, barış, çözüm, diyalog koşulları konuşulsun istiyoruz. Bunu hemen, derhal, şimdi istiyoruz.

Barış umudumuzdan vazgeçmeyeceğiz.

Ölüm değil, çözüm istiyoruz.

Barış İçin Sanat Girişimi • Barış İçin Kadın Girişimi • Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu • Türkiye Barış Meclisi

NE KUŞTIN; ÇARESERÎ!

Em bi fîkar in! Wisa xuya dike ku pêvajoya ‘pêşîlêvekirina demokratîk’ û ji bo aştiyê hêvî afirandibû hêj dest pê nekiribû bi dawî bû. Li vî welatî hêviyên kesên ku bi dil û can baweriya xwe ji jiyana bi hev re, wekhevî, azadiyê tînin her diçe dişkê. Her roj xebera mirinan tê û welat vediguhêze cihê agir, hesreta aştiyê, pêşniyarên çareseriyê û lêgerînên ji bo diyalogê di bin siya çekan de winda dibin.

Em bi fîkar in! Ger pişta zarokan ji xwêdanê şil bûbe wekî ku kevir avêtine polîsan tê qebulkirin, ji temenê zarokan zêdetir ceza li wan tê birîn û li gorî Zagona li Dijî Terorê (TMK) tên darizandin.

Em bi fîkar in! Şaredarên hatine bijartin, endamên partiyên siyasî bi giştî tên binçavkirin, kelepçekirin û ev dîmen dema cuntayê ya 12’ê îlonê tîne bîra mirov.

Em bi fîkar in! Partiyên siyasî tên girtin, parlamenter ji meclisê tên îxraçkirin, azadiya raman, fikir û rêxistinbûyînê ji holê tê rakirin. Zemîna siyaseta demokratîk, şertên têkoşîna aştiyane ji holê tê rakirin.

Em bi fîkar in! Qasidên Aştiyê ku ji bo deriyê çareseriya demokratîk û aştiyane vekin vedigerin welat bi cezayê girtîgehê tên darizandin û tên mehkûm kirin. Qasid jî mezaxtin û bedela wê jî gel dide.

Em bi fîkar in! Şer welatê ku em lê dijîn vediguherîne qişlayeke mezin. Şîdeta mêrê û di kûçeyan de zimanê şer hakim dibe, nîjadperestî, neteweperestî, transfobî û homofobî zêde dibe.

Em bi fîkar in! Şer, tecawiza li dijî jinan pêk tê zêde dike û meşrû dike; jinan defî jiyaneke din dikin, mecbûrî fihûşê dikin, cudaxwaziya li dijî jinê zêde dibe û mafê jinan tê desteserkirin.

Em bi fîkar in! Şer, butçeya welat kêm dike û welat xîzan dike. Butçeya ku ji bo tenduristî, perwerdehî û parastina çavkaniyên xwezayê bên veqetandin dikeve bêrika kesên ku ji şer berjewendiyan bi dest dixin.

Em bi fîkar in! Şer, axa ku em li ser dijîn vediguherîne cehenemê ku ewlehiya tu kesî nîn e. Mirov li zeviyan û di otobusan de tên kuştin. Zevî, mêrg û bostan tên tunekirin û daristan bi tevî hemû zindiyên ku di nav de dijî tê şewitandin.

Em bi fîkar in! Çiya tê bombebaran kirin. Operasyon zêde dibin.

Em bi fîkar in! Em ber bi kaoseke ku cîran bibe qatilê cîranan û kesên ku xwedî nasnameyeke cudane di heman tax û kûçeyê de bi hev re nejîn ve diçin.

Me got: ‘Bila dengê şer qut bibe, dengê aştiyê bilind bibe!’, ‘Bila ji bo aştiyê dengê çekan qut bibe’, ‘Ne mirin, çareserî û diyalog’ û em hatin cem hev û bi tu awahî hêviyên me yên aştiyê kêm nebûn.

Em hêvîdar in! Ji ber ku her çiqas dengê kesên şer dixwazin bilind bibe, dengê kesên aştiyê dixwazin jî bilind dibe, hejmara kesên ku dibêjin şer ji bilî tarîtî, mirinê tiştekî nayne zêde dibe. Li vî welatê ji bilî kesên ku ji şer berjewendiyan bi dest dixin hemû kes balê dikişîne girîngiya aştiyê.

Em hêvîdar in! Ji ber ku em di wê baweriyê de ne ku mirov ne alîgirê mirinê ne, alîgirê jiyanê ne.

Em hêvîdar in! Em dizanin ku ger di navbera muxatabên rasteqîn de diyalog çêbibe wê demê jiyana bi hev re dê mimkûn bibe. Bila demildest ev diyalog pêk bê. Bila çek bêdeng bin û şertên aştî, çareserî û diyalogê bên axaftin. Em wî tiştî niha, demildest dixwazin. Em dev ji hêviyên xwe yên aştiyê bernadin.

Em ne mirinê, çareseriyê dixwazin.

Ji Bo Aştiyê Hewldana Hunerê • Ji Bo Aştiyê Hewldana Jinan • Koalîsyona Global ya Aştî û Edaletê • Meclisa Aştiyê ya Tirkiyeyê

Küresel BAK’tan Haberler

ASF, krizdeki sosyal kesintilere dikkat çekti

Referans – 02.07.2010

Bu yıl altıncısı düzenlenen Avrupa Sosyal Forumu (ASF), 36 ülkeden emek, meslek örgütü ve çeşitli sosyal ve siyasal hareketlerden gelen katılımcılarla İstanbul‘da başladı. İlk kez AB ülkesi olmayan bir ülkede yapılan forumun İstanbul buluşması, dünya çapında yaşanan ekonomik kriz gerekçesiyle Avrupa‘da tırmanan neoliberal saldırılara, işten atmalara, sosyal kesintilere, eğitimin ve sağlığın özelleştirilmesine karşı güçbirliği yaratmayı amaçlıyor. Forumda ayrıca Türkiye’nin Kürt sorununa da sivil çözümler aranacak. ‘Başka bir dünya mümkün’ sloganıyla İTÜ Maçka ve Gümüşsuyu’nda düzenlenen forumun ilk gününe Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Küresel Savaş Karşıtları, Nükleer Silahsızlanma Derneği gibi bir çok siyasi hareketin üyeleri katıldı.

“Barışçıl Bir Avrupa İnşa Et” başlıklı seminerde bir araya gelen aktivistler, NATO’ya karşı “Şiddet içermeyen sivil itaatsizlikleri kullanarak eylem” çağrısında bulundular. Uluslararası Savaş Karşıtları Üyesi Andreas Speck, yaptığı konuşmada “Afganistan’daki savaş umutsuz durumda. NATO, ABD için çalışıyor ve her geçen gün daha fazla yıkım ortaya çıkıyor. NATO ölüm demek. Şiddet içermeyen eylemlerle kamuyounda bunun bilincini yaratmak zorundayız” dedi. Uluslararası Bilim Adamları Derneği Program Direktörü Reiner Braun da “NATO’ya karşı çıkmak için çok sebebimiz var. Amacımız NATO’nun üstesinden gelmek.19-21 Kasım’da Lizbon’da düzenleyeceğimiz ‘NATO’ya Hayır’ zirvesine dünyanın her yerinden katılım bekliyoruz” dedi. Türkiye Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan Kerem Kabadayı ise yaptığı konuşmada Türkiye’de Kürt sorunu yüzünden hayatını kaybeden insan sayısının her geçen gün arttığını belirterek, “Hayatını kaybeden insan sayısında korkunç bir artış var. Çıkmaza girmiş durumdayız. Askerler bile sorunun askeri çabayla çözülemeyeceğinin farkında” diye konuştu.

4 Temmuz’a kadar devam edecek

ASF‘ye gelen katılımcılar, her gün 90 seminerde sorun ve çözüm önerilerini masaya yatıracak. Üç gün boyunca toplam 260 farklı seminer ve atölyeler etrafında buluşmalar gerçekleşecek. Maçka Parkı da Sosyal Forumun bir başka merkezi olmuş durumda. İlk kez AB üyesi olmayan bir ülkede yapılan Avrupa Sosyal Forumu‘nda, “savaş ve barış”, “ezilen uluslar ve azınlıklar”, Filistin halkına yönelik katliam ve ablukanın yanı sıra Kürt sorunu ve çözüm önerileri de tartışılacak.

ASF 2010’DA NELER KONUŞULACAK

1- Ekonomik ve Sosyal Kriz: Direnişler ve Alternatifler

2- Sosyal Avrupa için Sosyal Haklar

3- Medeni ve Siyasi Özgürlüklerin Geliştirilmesi

4- Azınlıkların haklarının savunulması

5- Göçmenler ve mülteciler için tüm haklar

6- Ayrımcılığa karşı eşitlik

7- Sürdürülebilir bir Dünya‘nın inşası

8- Savaşa karşı Barış

9- Gençliğin eğitim, iş ve gelecek hakkı

10- Bilginin, eğitimin ve kültürün demokratikleştirilmesi

11- İfade özgürlüğünün savunulması ve bilginin demokratikleştirilmesi

12- Dayanışma tabanlı işbirliği ve kalkınma

13- Küresel adalet hareketinin durumu ve geleceği

Ülkelerimizin NATO’yla Ortaklığına Karşı Çıkmalıyız

Bianet – 02.07.2010 / Çiçek TAHAOĞLU

ASF’deki “NATO’ya Hayır” panelindeki konuşmacılar 6-11 Kasım’da Lizbon’da düzenlenecek karşı zirveye katılım çağrısı yaptı. Almanya’dan Pflüger “Avrupa Birliği askeri bir birlik. Silah ihracatı durdurulmalı”; İsveç’ten Svensson “Obama nükleer silaha Bush’tan daha çok para harcıyor” dedi.

İstanbul’daki Avrupa Sosyal Forumu’nda düzenlenen “NATO’ya Hayır. AB’nin Militarizasyonuna ve Nükleer Silahlanmasına Karşı Barışın AB’sini İnşa Etmek” seminerinde aktivistler, ancak daha fazla bilinç yaratarak NATO’ya karşı direniş oluşturulabileceğini dile getirdi.

Konuşmacılar Uluslararası Nükleer Silah Karşıtı Hukukçular Birliği’nden Reiner Braun, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Kerem Kabadayı, Uluslararası Savaş Karşıtları üyesi Andreas Speck, Mezopotamya Sosyal Forumu’ndan Ayşegül Devecioğlu, Almanya Barış Örgütü’nden (DFG-VK) Tobias Pflüger, İsveç Sol Parti Kadın Kanadı’ndan Eva-Britt Svensson ve Fransa Barış Hareketi’nden moderatör Arielle Denis, herkesi NATO’ya karşı direniş sürecinin parçası olmaya davet etti.

16-21 Kasım’da NATO’ya karşı zirve

Aktivistler, 16-21 Kasım arasında Lizbon’da gerçekleşecek olan NATO zirvesiyle aynı tarihlerde düzenlenecek karşı zirveye de katılım çağrısında bulundular.

Braun, “Pek çok kişi NATO’nun güvenlikle ilgili çalışma yaptığını düşünüyor. Politikacılar yeni NATO stratejisine karşı sessiz kalacaklar. Direniş gösterecek olan halkın bu konuda daha fazla bilinç sahibi olması gerek” dedi.

Küresel BAK’ın “Afganistan’a Asker Yok, NATO’ya Hayır, İncirlik Üstü Kapatılsın” kampanyalarını anlatan Kabadayı, ABD ve NATO’nun işgal üslerinden biri olan İncirlik üssünün kullanılmasını sağlayan kararnamenin içeriğinin kamuoyundan gizlenmesine dikkat çekti.

“NATO Afganistan’da yıkım ve ölüm demek”

Afganistan’daki savaşın NATO’nun değil ABD’nin savaşı olarak görüldüğünü vurgulayan Speck, sözlerine şöyle devam etti:

“Afganistan’daki savaşın NATO’nun da savaşı olduğu bilinmeli. NATO, Afganistan’da yıkım ve ölüm demek. Altyapısını ülkelerimizdeki üslerden temin ediyor. Ülkelerimizin NATO ile ortaklığına karşı direniş oluşturmalıyız.”

Speck, NATO’ya karşı eylemlerin şiddetsiz ve daha yaratıcı olması gerektiğini söyledi.

NATO’yu ataerkil askeri dominasyonun sürdürülmesi olarak tanımlayan Devecioğlu, Türkiye’de kadınların çeşitli barış gruplarında savaşa karşı yürüttükleri mücadeleleri anlattı. Devecioğlu, 68’de eylemlerin yaygınlığını anımsattı; 80 darbesinin ardından örgütlü hareketin yok edilmesiyle NATO karşıtı hareketin de susturulduğuna dikkat çekti.

“AB NATO’nun askeri yapısı haline geliyor”

Pflüger, Lizbon Anlaşmasından sonra barışçıl bir AB’den söz edilemeyeceğini dile getirdi:

“AB, askeri birliktir. Bu yıl silah ihracatından 385 milyon dolar elde edildi. Sol grupların söylemesi gereken, ihracatın ve üretimin durdurulması gerektiği.”

ABD Başkanı Obama’nın nükleer silahları ortadan kaldırmaktan söz ettiğini hatırlatan Svensson, Obama’nın nükleer silah üretimine Bush’tan daha fazla para harcadığına dikkat çekti.

Yardım hareketlerinin militarizasyonuna değinen Svensson bu konudaki çekincelerini dile getirdi: “Sivil ve askeri eylemler bir araya getiriliyor. Biz İsveçli kadınlar olarak yaptığımız insani yardım ile askeri müdahalelere destek olduğumuz endişesini taşıyoruz.”

Gerçek “Küresel Güvenlik” Askeri Üsleri Kaldırmaktan Geçiyor – ASF 2010

Bianet – 01.07.2010 / Semra Pelek

“Askeri Üslere Karşı Mücadele” seminerinde savaş karşıtı aktivistler Dalay ve Lammerant ortak çağrı yaptı: “Küresel silahlanmaya karşı, küresel mücadele için birleşmeliyiz.” Dünyada 130’dan fazla ülkede binden fazla askeri üs var; 737’si ABD’nin.

“Avrupa’nın altı ülkesinde bulunan 480 nükleer bombanın 90’ı İncirlik Üssü’nde. Bu bombaların her biri, Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan bombaların dokuz katı gücünde.”

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) aktivisti Nilüfer Uğur Dalay, Türkiye ve bölgeyi tehdit eden nükleer silah tehlikesini bu sözlerle anlattı.

İstanbul’da, 1 – 4 Temmuz arasında yapılan 6. Avrupa Sosyal Forumu’nun ilk gününde düzenlenen “Askeri Üslere Karşı Mücadele” seminerinde küresel askeri silahlanma konuşuldu.

Seminere Dalay’ın yanı sıra Hollanda merkezli, Üslere Hayır Ağı’ndan (No Bases Network) Hans Lammerant katıldı. Örgüt, Avrupa’daki askeri üslerinin kaldırılması için mücadele veriyor.

“Şimdi konuşma zamanı”

Dalay sunumunda, Avrupa Parlamentosu’nun 24 Nisan 1009’da kabul ettiği “Nükleer Silahlardan Arınmış Bir Dünya” tasarısını hatırlattı. Tasarı üye ülkelerin 2020 yılına kadar nükleer silahları kaldırmasını öngörüyor.

“Şimdi konuşma, karşı çıkma, soru sorma zamanı. Biliyoruz ki; şimdi susarsak sonsuza kadar susmamız gerekecektir” diyen Dalay’a Lammerant da destek verdi:

“Biz savaş karşıtları küresel silahlanmaya karşı, küresel mücadele yürütmemiz gerekiyor. Her ülkenin yasaları farklı ama küresel bir strateji oluşturamazsak, mücadele eksik kalır.”

“Avrupa’nın tamamı ABD üssü”

Lammerant sunumunda ABD’nin Avrupa’yı, Afganistan ve Irak savaşında doğrudan üs olarak kullandığını anlattı.

“ABD askeri üsleri dünyanın pek çok ülkesine dağılmış durumda. Harita üzerinde üslerin dağılımına baktığımızda manzara soğuk savaşı andırıyor” diyen Lammerant, Irak savaşı sırasında Almanya ve İtalya’dan bölgeye 260 bin asker gönderildiğini söyledi:

“Avrupa’nın neredeyse tamamı Afganistan ve Irak savaşına dolaylı olarak dahil edildi. Afganistan savaşı, NATO’nun Avrupa’daki merkezlerinden yönetildi, lojistik destek Fransa ve Almanya üstlerinden verildi. Profesyonel olmayan askerlik sistemiyle, siviller de savaşa katılmış oldu. ABD’nin yeni planlarında Türkiye’de yer alıyor; füze gemileri Türkiye ve ülkenin civarında konuşlandırılacak.”

İncirlik’te yasalar ihlal ediliyor

Dalay ise dünyada 130’dan fazla ülkede, 737’si Amerikan, diğerleri Rusya, Çin, İngiltere ve İtalya’ya ait, binden fazla askeri üs bulunduğunu söyledi. Ulusal Kaynaklar Savunma Konseyi’nin 2005 tarihli “Avrupa’daki Amerikan Nükleer Silahları” konulu raporuna göre ise Avrupa’nın altı ülkesinde toplam 480 nükleer bomba bulunuyor; bunların 90’ı İncirlik Üssü’nde.

İtalya’da yürütülen Disarmiamoli (Silahsızlandıralım) ve İrlanda yürütülen “Shannon Watch” adlı kampanyalardan söz eden Dalay, Türkiye’de ise İncirlik Üssü’nün kaldırılması için Küresel BAK’ın beş yıldır mücadele ettiğini anlattı:

“İncirlik Üssü’nden yönetilen tüm operasyonları uygulayan ve uygulanmasına zemin hazırlayan devlet ve devletler, yasal dayanaktan yoksun. Afganistan ve Irak operasyonları için İncirlik Üssü’nün kullanılması, BM ve NATO anlaşmaları ihlal edilerek ve halktan gizli kararnamelerle yürütülüyor.” (SP)

Nükleer Silahsızlanma İçin Barış Görüşmeleri Şart – ASF 2010

Bianet – 01.07.2010 / Çiçek TAHAOĞLU

“Avrupa ve Ortadoğu’da Nükleer Silahlanmaya Karşı Mücadele” panelinde Greenpeace aktivisti Dominic Moran, Üslere Hayır Ağı’ndan (No Bases Network) Hans Lammerant ve Ufuk Uras konuştu.

“Nükleer silahsızlanma hareketi barış görüşmeleri ve diplomatik çalışmalar olmadan başarıya ulaşamaz.”

“Avrupa ve Ortadoğu’da Nükleer Silahlanmaya Karşı Mücadele” başlıklı panele Greenpeace aktivisti Dominic Moran, Üslere Hayır Ağı’ndan (No Bases Network) Hans Lammerant ve Ufuk Uras katıldı.

Silah kontrol sistemi kurulmalı

Moran, Ortadoğu’da nükleer ve imha silahları konusunun 35 yıldır süren bir sorun olduğunu söylerken, sorunun çözümü için dört öneride bulundu:

–    İsrail nükleer silah programını gözden geçirmeli,

–    Uluslararası bir kitle imha silahı kullanmama anlaşması hazırlanmalı ve bölgedeki devletler bu konuda birbirlerine taahüt vermeli,

–    ABD, Rusya ve İngiltere bu anlaşmanın sponsorları olarak burada aktif bir rol almalı ve bölgedeki devletlere güvence vermeli,

–    Silah kontrolü sözleşmesi Ortadoğu’daki tüm devletler tarafından imzalanmalı.

Birçok ülkenin kendi nükleer silahları var

Lammerant, NATO’ya ait 200 nükleer silahın yanısıra, Belçika, Hollanda, Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinin de kendilerine ait nükleer silahlar barındırdıklarını belirtti ve ekledi: “NATO’nun silah programı haricinde nükleer silah bulunduran ülkeler, bunu güvenlik için ellerinde tuttuklarını söylüyorlar ancak bu tuhaf bir çelişki. Eğer NATO silahlara böyle bir rol biçerse silahların modernleştirilmesi, geliştirilmesi de söz konusu olur. Dünya toplumunun bunun farkına varması ve NATO üzerinde baskı kurulması lazım.”

“İncirlik Üssü’nün kullanımına dair anlaşma kamuya açılmalı”

Uras konuşmasında İncirlik Üssü tartışmalarına değindi. BM ve Türkiye’nin İncirlik’in kullanımına ilişkin gizli anlaşmasının kamuya açılması için mahkemeye başvurduklarını ama kaybettiklerini söylerken, tüm uluslararası anlaşmaların parlementodan geçmesi gerektiğini hatırlattı. “İnsanlar Keynezyen milliyetçiliğin küresel krizi çözeceğini düşünüyorlar. ‘Diğer ülkelerin nükleer silahları varsa bizim niye olmasın’ diyorlar. Türkiye’de militarist, milliyetçi değerlerin çok güçlü olmasından dolayı silahsızlanmayı sağlamak çok kolay değil” diye konuştu.

ASF’den NATO Uluslarına Afganistan’daki Savaşa Karşı Birlik Çağrısı

BİA Haber Merkezi – 02.07.2010 / Çiçek TAHAOĞLU

“Afganistan’daki Savaşı Durdurun” panelinde savaş karşıtları, NATO ülkelerinin halklarını savaşı durdurmak için hep beraber harekete geçmeye çağırdı.

Küresel Barış ve Adalet Komisyonu, Nükleer Silahsızlanma Kampanyası (CND), Nükleer Silahlanmaya Karşı Uluslararası Avukatlar Derneği (IALANA), Barış Üzerine Dokümantasyon ve Araştırma Enstitüsü (IDRP), Barış Hareketi (Le Mouvement de la Paix) ve War Resisters’ International derneklerinin ortak düzenlediği “Afganistan’daki Savaşı Durdurun” başlıklı panelin moderatörlüğünü Gerard Halie yaptı.INES Program Direktörü Reiner Braun “Politik olarak savaşa destek veren büyük bir koalisyonla karşı karşıyayız. Hükümetler ve çıkar grupları savaşı devam ettirmek için yeni bahaneler buluyorlar. 8-10 Ekim’de Afganistan Savaşına karşı bir eylem gerçekleştireceğiz ve bu miting savaşa karşı kuracağımız koalisyon için önemli bir adım olacak” diye konuştu.

Afganistan’daki savaşa lojistik destek Türkiye üzerinden sağlanıyor

Küresel BAK’tan Tayfun Mater “Türkiye’de Afganistan konusu gündeme hiç gelmiyor. Oysa ki lojistik desteğin önemli bir kısmı İncirlik Üssü’nden sağlanıyor. İncirlik Üssü’nün kullanıma kapanması için mahkemeye başvurduk ancak bir oyla kaybettik. Afganistan’daki maden kaynakları meselesi de işin içine girdiği için savaş kolay kolay bitmeyecek ve böylece devam edecek gibi gözüküyor. Avrupa kamuoyuyla dayanışma içinde yeni kampanyalara düzenlememiz lazım” dedi.CND’den Jeremy Corbin, bu savaşın bir sonucunun da dünyanın her yerinde yeni Amerikan askeri üsleri açılması olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Bu savaş yanlış, ahlaksız ve hiçbir şekilde oradaki insanların sivil özgürlüğüyle alakalı değil. ABD kendini haklı çıkaracak bir düşman oluşturmaya çalışıyor. Ancak bu savaş kamuoyunda Irak savaşının yarattığı etkiyi yaratmıyor. Dolayısıyla daha yaratıcı ve kolektif tepkiler göstermeliyiz.”

Panelin ardından gelen forumda, farklı Avrupa ülkelerinden gelen katılımcılarla savaşa karşı kolektif eylem yöntemleri tartışıldı.

BARIŞA ZİNCİR OLACAKLAR…

Birgün – 04.07.2010

Artan operasyon ve çatışmalarla birlikte her gün ölüm haberlerinin gelmesi üzerinde İstanbul’da Barış İçin Sanat Girişimi öncülüğünde dev bir barış zinciri eylemi gerçekleştirilecek. Barış Meclisi, Barış İçin Kadın Girişimi ve Küresel BAK’ın da destek vereceği eylemde ‘Ölüm Değil Çözüm’ sloganıyla Tünel’den Taksim Meydanı’na barış zinciri oluşturulacak.

Uzun süredir Barış İçin Sanat söylemiyle bir takım eylem ve etkinlikler örgütleyen BİS öncülüğünde başlayacak olan eylemde, Kürt sorununun çözümünde silah ve ölümün çare olmadığı çağrısı yinelenecek olan eylem bugün saat 17.00’de başlayacak.

AMAÇ, BARIŞI KALICI KILMAK

Artan operasyon ve ölümlere karşı bütün sanatçı ve barış isteyen kesimleri eyleme beklediklerini ifade eden BİS aktivistlerinden Veysi Altay, giderek yoğunlaşan çatışmalı ortam ve ölüm haberlerinin toplumu her geçen gün barış ve diyalog zemininden uzaklaştırdığını belirterek, ölümlere karşı barışı ve yaşamı kalıcı hale getirmek üzere eylemi örgütlediklerini söyledi.

UMUTLAR SAVAŞIN DİLİYLE GÖLGELENDİ

BİS adına hazırlanan çağrı metninde ise, başlayan açılım süreciyle halkların umutlandığına, ancak çatışma ve tutuklamalarla umutlar yerini üzüntüye bıraktığına dikkat çekiliyor. Metinde 2009 yılının son aylarında gündeme giren  ‘açılım’ kavramıyla halkların umutlandığını, fakat tam ‘bu sefer olacak galiba’ derken birden bire tutuklamalar başladığı ifade ediliyor. Operasyonların artması, çocuklara ceza yağmaya başlaması, partilerin kapatılmaya, mecliste barışın en güçlü sesinin, milletvekillikleri düşürülmeye başlaması ile umutların savaşın diliyle gölgelendiği belirtildi. Metinde  “Barış için silahlar sussun demek için, ölüm değil çözüm, çözüm için diyalog demek için barış zinciri olacağız. Taksim’de savaşın gölgesini binlerce insandan oluşan tek bir insan zinciriyle dağıtacağız” denildi.

Çiçek: Operasyonlar sürecek

YİĞİT Akü ile Forum Mühendislik’in düzenlediği, Türkiye’de üretilen ilk hibrit dönüşümlü araç tanıtım toplantısına katılan Başbakan yardımcısı Cemil Çiçek, bir gazetecinin “terör olaylarının artmasıyla birlikte Kuzey Irak’a operasyonlarda artış olacak mı?” sorusu üzerine, 17 Ekim 2007’de terörle mücadelede önemi sebebiyle hudut ötesi operasyonlara imkan veren bir tezkereyi TBMM’den geçirdiklerini hatırlatarak, o tezkerenin halen yürürlükte olduğunu, ihtiyaç hasıl olduğunda gereğinin yine yapılacağını söyledi. ‘Terörle mücadelede’ sonuna kadar kararlı olduklarının altını çizen

Çiçek şöyle devam etti:

“Hududu, şümulü ve gereği Genelkurmay Başkanlığımızca tayin ve takdir edildiği ölçüde bu operasyonlar bugüne kadar devam etti, Hükümetin dahilinde. Gereği varsa bundan sonra da devam edecektir. Bu da şunu gösteriyor; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve devleti olarak terörle mücadelede sonuna kadar kararlıyız.”

Bu konuda karar almakta hiçbir zaman gecikmediklerini ve tereddütleri olmadığını belirten Çiçek, “Bugün de böyle bir tereddüt söz konusu değil. İhtiyaç hasıl olduğunda gerekli değerlendirmeleri güvenlik güçlerimiz yapıyor, Genelkurmay Başkanlığı yapıyor, bize de bilgi veriyor, ondan sonra bu operasyonlar yapılıyor. Bundan sonra da ihtiyaç varsa yapılacaktır” dedi.

İstanbul’da yüzlerce insan barış için yürüdü

Marksist.org – 04.07.2010

İstanbul’da yüzlerce insan tırmandırılan savaşa karşı barışın sesini yükseltti. “Ölüm değil çözüm” diyen Barış İçin Sanat, Barış İçin Kadın, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu ve Türkiye Barış Meclisi tarafından gerçekleştirilen eylemde, Türk ordusunun operasyonları bir an önce durdurması çağrısı yapıldı.

Türkiye’nin en önemli barış örgütleri İstanbul’da ortak bir eylem yaparak çatışmaların ve ölümlerin son bulmasını istedi. Tünel Meydanı’nda toplanan yüzlerce insan “Ölüm değil çözüm! Ne Kustin! Careseri” pankartının arkasında toplandı. Siyah ve mor kartonlarda “Barış için”, “Ji bo aşti” yazıyordu. Barış bayrakları davulların ve düdüklerin ritmiyle birlikte dalgalanıyordu.

Tüne Meydanı’ndan başlayan yürüyüş sırasında “Operasyonlar dursun”, “Barış hemen şimdi”, “Biji bıratiya gelan” (Yaşasın halkların kardeşliği), “Biji aşiti, biji azadi” (Yaşasın barış, yaşasın özgürlük), “Deng bi de aştîye'” (Barışa ses ver), Hiç kimse asker doğmaz”, Öz-öz-özgürlük Kürt halkına özegürlük” sloganları atıldı. “Savaşın sesini sustur” diyerek yere oturan kitle “barışın sesini yükselt” diyerek ayağa kalktı. Yürüyüş boyunca sık sık Kandil ve Mahmur’dan gelen Barış Elçileri’nin serbest bırakılması talep edildi.

Galatasaray Meydanı’nda son bulan yürüyüşün ardından Barış İçin Sanat, Barış İçin Kadın, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu ve Türkiye Barış Meclisi atarafından yapılan ortak açıklamayı Ayşegül Devecioğlu Türkçe, Veysi Altay Kürtçe okudu.

Kürtlerin sesini kısılmaya çalışıldığını, siyasi partilerin kapatıldığını milletvekillerin meclisten ihraç edildiğine dikkat çekilen açıklamada, fikir ve ifade özgürlüğü ve örgütlenmenin ortadan kaldırıldığı vurgulandı.

‘Savaş kadınlara yönelik tecavüzleri artırıp meşrulaştırıyor, kadınlar hayatın iyice yaşamın kıyısına itiliyor, fuhşa sürükleniyor, kadına yönelik ayrımcılık artıyor, kadın hakları gasp ediliyor’ diyen barış örgütleri, savaşın yaşanan toprakları kimsenin güvende olmadığı bir cehenneme çevirdiğini dile getirildi.

‘Umutluyuz’ çünkü savaş çığırtkanları sürerken, barışın sesi de yükseliyor’ tespitinin yapıldığı ortak açıklamada, ‘Bu diyalogun hemen kurulmasını istiyoruz. Silahlar sussun, barış, çözüm, diyalog koşullarının önü açılsın istiyoruz’ çağrısı yapıldı.

Barış örgütleri eylemlerin artarak devam edeceğini açıkladı.

‘Ölüm değil çözüm’ isteyen binler barış zincirinde buluştu

DİHA – 04.07.2010

Taksim Tünel’de bir araya gelen yaklaşık iki bin barış gönüllüsü, “Dağlara bombalar yağıyor. Operasyonlar ağırlaşarak devam ediyor. Komşuyu komşunun katiline dönüştürecek, farklı kimliklere, inançlara sahip olanların aynı sokakta aynı mahallede oturmasını imkânsız kılacak bir kaosa sürükleniyoruz” uyarısında bulunarak, barış zinciri oluşturdu.

Barış İçin Sanat Girişimi, Barış İçin Kadın Girişimi, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu ve Türkiye Barış Meclisi aktivisti; sanatçı, siyasetçi ve sivil toplum örgütü temsilcisi yaklaşık iki bin kişi bölgede süren operasyonlara karşı “Ölüm değil çözüm” sloganıyla bir araya geldi. “Ölüm değil çözüm”, “Kuştin ne çareseriye”, “Ji bo aştiyê”, “Barış için”, pankartları açan barış gönüllüleri Galatasaray Meydanı’na kadar “Ji bo aştiyê”, “Barış için”, “Ölüm değil çözüm” dövizleri ve “Herkes asker doğmaz”, “Deng deng, deng bide aşitiyê”, “Öz öz özgürlük Kürt ulusuna özgürlük” sloganlarıyla barış zinciri oluşturarak yürüdü. Yürüyüş boyunca arbane, davul, tef çalan barış gönüllüleri düdüklerle barış istediklerini haykırdı. Ayrıca yürüyüşe Avrupa Sosyal Formu için İstanbul’a dünyanın birçok ülkesinden gelen aktivistler de katıldı. Galatasaray Meydanı’nda son bulan yürüyüşün ardından basın metnini Veysi Altay Kürtçe, Yazar Ayşegül Devecioğlu ise Türkçe okudu.

Kürtlerin sesini kısılmaya çalışıldığını, siyasi partilerin kapatıldığını milletvekillerin meclisten ihraç edildiğini beliren Devecioğlu, fikir ve ifade özgürlüğü ve örgütlenmenin ortadan kaldırıldığına dikkat çekti. Devecioğlu, demokratik siyasettin zemini barışçı mücadelenin koşullarının yok edildiğini ifade etti. “Savaş kadınlara yönelik tecavüzleri artırıp meşrulaştırıyor, kadınlar hayatın iyice yaşamın kıyısına itiliyor, fuhşa sürükleniyor, kadına yönelik ayrımcılık artıyor, kadın hakları gasp ediliyor” diyen Devecioğlu, savaşın yaşanan toprakları kimsenin güvende olmadığı bir cehenneme çevirdiğini dile getirdi. “Dağlara bombalar yağıyor. Operasyonlar ağırlaşarak devam ediyor” diyen Devecioğlu komşuyu komşunun katiline dönüştürecek, farklı kimliklere, inançlara sahip olanların aynı sokakta aynı mahallede oturmasını imkânsız kılacak bir kaosa doğru sürüklendiğine işaret etti. ‘Umutluyuz” çünkü savaş çığırtkanları sürerken, barışın sesi de yükseliyor” diyen Devecioğlu, savaşın karanlıktan ve ölümlerden başka bir şey getirmeyeceğini söyleyenlerin sayısının arttığını aktardı. Sorunun gerçek muhataplar arasındaki diyalogla mümkün olabileceğini vurgulayan Devecioğlu, “Bu diyalogun hemen kurulmasını istiyoruz. Silahlar sussun, barış, çözüm, diyalog koşullarının önü açılsın istiyoruz” dedi. Eylem basın metnini okunmasının ardından enstrümanlar eşliğinde barış sloganlarıyla sona erdi.

İstanbul’da barışın sesi yükseldi

Turnusol – 04.07.2010

Barış inisiyatiflerinden yurttaşlar İstiklal Caddesinde silahların susması, Kürt sorununun çözümü için adım atılması ve operasyonlara, çatışmalara son verilmesi talebiyle yürüdü.

İstanbulda barışın sesi yükseldi

Yaklaşık 1000 kişinin katıldığı yürüyüş bu akşam (4 Temmuz Pazar) saat 17,00’de Tünel Meydanında başladı. Türkçe ve Kürtçe  ‘Ölüm değil çözüm – Ne kustin careseri’ yazan pankartı arkasına toplanan katılımcılar arasında İstanbul’da bugün tamamlanan Avrupa Sosyal Forumunun çeşitli ülkelerden gelen konukları da vardı.

Yürüyüş boyunca sık sık atılan sloganlar şunyardı: ‘Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt’, ‘Hiç kimse asker doğmaz’, ‘Ölüm değil çözüm’, ‘Kürt halkına özgürlük’, ‘Operasyonları durdurun’, ‘silahlar sussun barış hemen şimdi’…

Çatışma ve ölüm yerine diyalog ve barış talep eden yürüyüş boyunca caddede bulunan İstanbullular eylemi alkışlarla destekledi ve özellikle turistler bol bol fotoğraf çekti.

Yürüyüşe katılanların ellerinde çok sayıda barış talep eden Türkçe ve Kürtçe lolipop dövizler ve barış bsayrakları vardı.

Barış eylemini gerçekleştiren inisiyatifler şunlar: Barış İçin Sanat Girişimi, Barış İçin Kadın Girişimi, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Türkiye Barış Meclisi.

‘Dünya kadınları barış istiyor’ pankartının da açıldığı yürüyüşe katılan kadınlar, ‘Jin jiyan azadi’ sloganı attılar ve Galatasaray Meydanına gelince ‘Kadın barış noktası’ oluşturdular.

Yürüyüş boyunca barış şarkıları söylendi ve davullar ve düdükler çalındı.

GALATASARAY’DA AÇIKLAMA

Topluluk yaklaşık 45 dakikada Galatasaray Meydanına geldiğinde burada bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı dört barış inisiyatifi adına yazar Ayşegül Devecioğlu okudu. Basın açıklaması Kürtçeye de çevrilerek seslendirildi.

“2009 yılının son aylarında gündemimize açılım kavramı girdi. Açılımla halklar umutlandı. Hepimiz umutlandık. Sonra sınırdan barış elçileri geldi. Umudumuz daha da arttı. Barışın sesi güçlenmeye ve her şehirde ve her köyde yankılanmaya başladı. Ölüm, savaş, çatışma yerine, barış, diyalog ve çözüm konuşulmaya başlıyordu. Bu sefer barış için adım atılacak beklentisi oluşmuşken ve savaşın sesi biraz olsun kısılmışken, milliyetçi kışkırtmalar başladı.

Kürt halkının seçilmiş temsilcileri tutuklanmaya başladı. Savaş makinesi harekete geçti, operasyonlar başladı. Gösterilerde yakalanan çocuklara ceza yağmaya başladı. Kürtlerin partisi kapatıldı ve Meclis’te barışın sesi olan milletvekilleri yasaklandı. Yetmedi, seçilmiş Kürt Belediye başkanları makamlarından alınarak elleri kelepçelendi.

Bir kez daha barış umudu, savaşın diliyle gölgelendi. Silahlarını bırakıp gelen barış elçileri yargılanıp hapse atıldı. Sınır ötesi harekatlar yapıldı. Cenazeler birbirinin peşisıra gelmeye başladı. Anaların yüreği yandı. Çözüm bir başka bahara ertelendi.

Barış yerine çatışmalar ve ölüm, diyalog yerine bombalama ve sertlik tercih edildi. Genç ölülerin haberleri yeniden hakim olmaya başladı.

Biz barış için silahlar sussun diyoruz. Ölüm değil çözüm ve çözüm için diyalog diyoruz. Savaşın sesi sussun, barışın sesi yükselsin diyen kadrınlar ve erkekleriz.

Umutlarımızı yeniden yeşertmek için, eşit koşullarda kardeşlik diyebilmek için, silah sesleri yerine hemen şimdi barışı konuşun demek için sesimizi yükseltiyoruz. Ellerimizi barış için birleştirelim ve savaşın gölgesini kardeşliğin gücüyle dağıtalım.”

CADDENİN ÖBÜR UCUNDA…

Barış eylemi dağıldığı saatlerde, Taksim yönünden İstiklal Caddesine giren 40 kişilik bir milliyetçi grup ise ellerindeki bayrakları savaş kışkırtıcılığına kalkan yapıp ‘Ne mutlu Türküm diyene’ ve ‘Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız’ sloganlarıyla Galatasaray’a yürüyordu. Güruhun başında da askeri üniforma taklidi kıyafet giymiş biri vardı…. Caddede bulunanlar bu gruba uzak durmaya dikkat ettiler.

Dünyadan Haberler

Dünya Kadınları İstanbul’da Dayanışma ve Özgürlük İçin Yürüdü

BİA Haber Merkezi -01.07.2010 / Burçin BELGE

22 ülkeden gelerek Avrupa Feminist Buluşması’na katılan 500’ü aşkın kadın, Taksim Meydanı’ndan Galatasaray’a kadar yürüdü. İstiklal Caddesi, farklı dillerde özgürlük ve dayanışma sloganlarıyla, bayrak, pankart ve flamalarla rengarenkti.

Dünya Kadın Yürüyüşü (DKY) 3. Uluslararası Eylemi etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen “Avrupa Feminist Buluşması”, Taksim’de 22 ülkeden 500’ü aşkın kadının yürüyüşüyle son buldu. Yürüyüşe Avrupa Sosyal Forumu’na katılan örgütlerin temsilcileri de eşlik etti.

Sloganlar, İspanyolca, İngilizce, Fransızca, Kürtçe ve Türkçe’ydi: “Hepimiz özgür oluncaya dek kadınlar yürüyecek”, “Mutfakları terk ettik alanlardayız”, “Yaşasın halkların kızkardeşliği”, “Kadınlar özgür olsa dünya yerinden oynar”, “Barış hemen şimdi”, “Jin, jiyan, azadi”, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Tecavüzcü polisler yargılansın.”

Yürüyüş sırasında Barış İçin Kadın Girişimi de dağıttığı Kürtçe ve Türkçe bildiriyle, militarizme ve cinsiyetçiliğe karşı dayanışma çağrısı yaptı.

Rengarenk pankart, bayrak ve flamalarıyla yürüyen kadınlar, Galatarasaray Meydanı’nda, dün gerçekleştirdikleri atölye çalışmaları sonucunda hazırladıkları deklarasyon metnini açıkladılar.

“Kürt ve Türk kadınlarıyla dayanışma içindeyiz”

Deklarasyonu İspanya, Galisya’dan Terexia Dacosta ve Brezilya’dan Miriam Nobre İngilizce okudu. Türkçe’ye Çağrı Yurttaş, Kürtçe’ye Ruşen Bana çevirdi:

– Kürt ve Türk kadınlarının hakları ve halkların kendi kaderini tayin hakkı için mücadeleleriyle dayanışma içindeyiz.

– Hükümetlerin ve uluslararası kurumların finansal krizi bahane ederek kadınların ve toplumsal muhalefetin son elli yıllık kazanımlarına saldırdığı bir dönemde bir araya geldik.

– Kötüleştirilen çalışma ve emeklilik koşullarının, özelleştirmenin, kamusal hizmetlerde yapılan kesintilerin askeri harcamalara aktarılmasının, fundementalizm, milliyetçiliğin, militirazmin, devlet politikası olarak örgütlü kadınlara, Kürt kadınlara ve çocuklara yönelen şiddet ve cinsel tacizin karşısındayız.

– Baskı altındaki ulusların kadınlarına yönelik cinsel, ulusal, sınıfsal şiddete karşı mücadelenin yanındayız.

Yerel örgütlere çağrı

Ekim 2010’da Kürt yerel yöneticileriyle sendikacıların Diyarbakır’daki yargılamasını izleyeceklerini belirten kadınlar, tüm örgüt ve yapılara da bir araya gelmeleri çağrısı yaptılar:

“Şimdi vakit kapitalizmle, patriyarkayla, ırkçılıkla mücadele edenlerle bir araya gelme vaktidir. Kadınların hayatını değiştirmek için dünyayı değiştirin. Dünyayı değiştirmek için kadınların hayatını değiştirin.”

164 ülkeden 5 bin kadın grubu

DKY, 164 ülkeden 5 bin kadın grubunun bir araya geldiği bir oluşum. Avrupa Feminist Buluşması, DKY koordinasyonuyla gerçekleştirildi. Amaç, “gıda, enerji, çevre krizlerinin kadınları nasıl olumsuz etkilediğini, çokuluslu şirketlerin mali krizi devletleri ve kendi çıkarlarına tabi kılmak için nasıl kullandığını görünür kılmak”tı.

Buluşma dün İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İşletme Fakültesi’ndeydi. Sunumların ardından “kadınlara yönelik şiddet”, “barış ve sivilleşme”, “köktencilik, milliyetçilik”, “Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi” ve “medya” başlıklı atölyeler düzenlendi. (BB)

Sosyal Forum başladı

Turnusol – 30.06.2010 / Bülent Aydın

1 – 4 Temmuz tarihlerinde İstanbul’da yapılacak 6. Avrupa Sosyal Forumu’nun açılışı Maçka demokrasi Parkında gerçekleştirildi. İlk önce sahneye TEKEL direnişçisi bir kadın çıktı. Konuşmaların ardından Grup Yorum, katılımcılara ve yurt dışından konuklara bir konser verdi.

Sosyal Forumun seminerleri, 3 gün boyunca İTÜ Maçka ve Gümüşsuyu binalarında yapılacak. 3 Temmuz Cumartesi saat 18.00’de yapılacak Sosyal Forum yürüyüşü Osmanbey Metro istasyonu önünden başlayacak. Taksim Gezi Parkına yapılacak yürüyüşe onlarca ülkeden Sosyal Forum’a gelenler de katılacak.

AÇILIŞ MAÇKA PARKINDA

Maçka parkındaki açılışa saat 20.00’den itibaren gelen yüzlerce kişi arasında kapatılan DTP Başkanı Ahmet Türk, İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, BDP Milletvekilleri Sabahat Tuncel, Sırrı Sakık, Akın Birdal, Sanatçı Zeynep Tanbay, KESK Başkanı Sami Evren, KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün ve Barış Meclisi Sözcüsü Hakan Tahmaz da vardı. Çeşitli ülkelerden 200’e yakın ASF katılımcısı bayraklarıyla gelmişti. İTÜ Maçka Kampüsünde gün boyunca süren Avrupa Feminist Buluşması forumuna katılan kadınlar da oradaydı.

Maçka Parkındaki büyük havuzun yanındaki yeşilliklere kurulmuş olan küçük sahnenin hazırlıklarının tamamlanmasının ardından saat 21.15’de sunuşlar başladı. Açılışın sunuşlarını Sosyal Forum gönüllülerinden Seçkin Erdi, ingilizce çevirileri Türkan Uzun yaptı.

TEKEL DİRENİŞÇİSİYLE BAŞLADI…

İlk konuşmayı yapmak üzere, TEKEL direnişçilerinden Filiz Yavuz mikrofona geldi. Şunları söyledi:

“Ben tüm Türkiye’deki Tekel işçilerini temsilen buradayım. Biz sadece kendi durumumuza ilişkin değil, tüm emekçilere yönelik güvencesiz çalışma dayatmasına karşı ayağa kalktık. Tüm ezilenler ve sömürülenlerin sesini duyurmak için ‘elimizdeki ekmeğimizi alıyorlar’ diye direnişe başladık. Şunu söyleyebilirim ki o soğuk Ankara günleri ve gecelerinde sokaklara kurduğumuz direniş çadırlarında hiç yalnız kalmadık. Direnişimiz  bitmiş de değil. Eğer yasal süre sonuna kadar sonuç alamazsak, Ağustos ayında yeniden Ankara sokaklarında buluşacağız. Biz bu direnişi sonuna kadar götürmekte kararlıyız.

Biz Diyarbakır’dan, İzmir’den gelenler, İstanbul’dan, Adıyaman’dan gelenler o direniş günlerinde yanyana, omuz omuza en güzel açılımı yaptık. Üstelik lafta kalmadı, hayata geçti. Bunu herkes gördü ama hükümet görmedi. Sosyal Forumu kutluyor, diğer ülkelerden gelenlere hoşgeldiniz diyorum. Haklarımızı almak üzere ve insan gibi yaşamak için hep beraber ve elele diyorum…”

ALKIŞLARLA, AHMET TÜRK…

Mezopotamya Sosyal Forumu temsilcisi olarak eski Diyarbakır milletvekili ve kapatılan DTP’nin genel başkanı Ahmet Türk, yoğun alkışlar arasında kürsüye geldi.

Katılımcıları önce Kürtçe bir konuşmayla selamlayan Ahmet Türk, konuşmasında şunlara değindi:

“Burası çok önemli bir buluşma noktasıdır. Çünkü burada verilmek istenen mesaj, halkların kardeşliği ve özgür bir geleceği kurma mücadelesidir. Bu anlamlı buluşmayı sağlayan herkesi kutluyorum. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Ulus devlet mantığının yıkıldığı bir zamanda maalesef demokratik bir düzeni oluşturamadık. Bu gerçeği hepimiz yaşayarak görüyoruz. 11 Eylül sonrasında artık bütün dünyada hak ve özgürlük mücadelesi adeta bir tehlike olarak sunuluyor. Ama işte buradayız ve şartlar ne olursa olsun, inanıyorum ki özgür bir geleceği oluşturmak için hep birlikte mücadele edeceğiz.

Bir yandan dünyada farklılıkların artık kabul görüldüğü bir süreçteyiz. Ama Türkiye’de hala imha ve inkar politikaları kabul görüyor. Bu ülkenin statükocuları maalesef Cumhuriyetin sahibi olarak sadece kendilerini biliyor ve eğer bir değişim ve dönüşüm olursa eski iktidarlarını kaybedeceklerini düşünüyorlar. Kürtlerin uzun yıllardan beri hak ve özgürlüklerinin kısıtlanıp baskı altında tutulmasına rağmen bunu kabul etmemesi karşısında hep şiddet uyguladılar. Üstelik Kürtlerin mücadelesini kendi statükolarının güçlenmesinin koşullarını oluşturmakta bahane ediyorlar. Evet bugün Kürtlerin varlığını kabul ediyorlar ama artık Kürtleri inkar ederek dünyada kimseyi kandıramıyorlar. O yüzden varlığımızı kabul ediyorlar ama görülüyor ki çözüm konusunda eski zihniyet hakim.

Şunu bilsinler ki Kürt sorunu artık imha ve inkar politikalarıyla çözülemez. Biz bugüne kadar demokratik bir yaklaşım sağlanması için çaba sarfettik. İktidar açılımı sabote ederken ana muhalefet ne yapıyor? Kılıçdaroğlu, Kürt sorununu işsizlik ve yoksulluk sorununa indirgemeye çalışıyor. Halkın kimliği ve kültürüyle adeta dalga geçen bir yaklaşım sergiliyor. CHP’de yaşanan değişiklikten sonra %20’lerde olan oyunun %32’ye çıktığı söyleniyor. Ama bunun nedenleri üzerinde durulmuyor. Acaba Sayın Baykal’dan sonra Sayın Kılıçdaroğlu ondan daha yakışıklı olduğu için mi CHP’nin oyları arttı? Bunun sebebi halkın bir değişim ve dönüşüm beklentisi içine girmiş olmasıdır. Kürt sorunu işsizlik ve yoksulluk meselesidir diyorsunuz, sorarım size örneğin Alevilik de böyle midir? Alevilerin sorunu işsizlik ve yoksulluk meselesidir demek, bir kimliğe ve bir inanca hakaret etmektir.

Gandi yakıştırması yapıldı. Keşke bir Gandi olabilseydi. Gelişmeleri izliyorum ve diyorum ki, sen nerede Gandi nerede! Gandi döneminin Pakistan lideri Cinnah’tan Hindu – Müslüman çatışmasının büyümesi üzerine şöyle rica etmiştir: ‘Ulusların kendi kaderini tayin hakkına saygılıyım ama yeter ki halklar birbirini kırmasın’. Gandi’yi gandi yapan işte budur.

Kürtler ne istiyor diyorlar. Kürtler güvenmek istiyor. Özgür ve eşit koşullarda yaşamak istiyor. Siz nasıl yaşıyorsanız öyle yaşamak istiyor. Her şeyden önce Kürtler samimiyet istiyor. İmha ve inkar politikalarından vaz geçilsin istiyor. ‘Silahlar sussun’ deniliyor. Hepimiz isteriz bunu. Ama bunun gerçekleşmesi için önce siz silahları susturma becerisini gösterin diyoruz.

İktidara da ana muhalefete de bir önerim var. Lütfen bölgeye gidin. Oranın sivil toplum kuruluşlarıyla, kurum temsilcileriyle, partilerle, kanaat önderleriyle, halkla konuşun. İnsanları toplayın ve ne istediklerini kendilerine sorun. Kürtlerle diyalog kurmadan bu sorunu çözemezsiniz. Kürtlerin talebini kendilerine sorsunlar ve Kürtlerle diyalog kursunlar. Çünkü bu sorun polis akademilerinde tartışılarak çözülemez bunu herkes artık görmelidir.

Sözlerimi bitirirken, Sosyal Foruma emek veren herkesi tekrar kutluyorum. Başarılar diliyorum. Bir şairimizin, Nazım Hikmet’in dediği gibi bitirmek istiyorum: Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine bu ülkede yaşayacağız!

KADINLARIN SESİ…

Dün İstanbul’da binlerce kadının katılımıyla yapılan Dünya Kadın Yürüyüşü’nün temsilcisi Michelle sahneye geldi. Şöyle dedi:

“Bir krizin içindeyiz ama bu sadece mali ve ekonomik bir kriz değil. Yaşadığımız krizin özellikle kadınlar açısından etkileri çok derin oldu. Biraz önce burada Tekel direnişçisi bir kadın konuştu. Türkiye’de de bütün ülkelerde de işçi kadınlar krizden çok etkilendi. Kadınlar artık daha ucuz işlerde çalıştırılıyor. Evet kriz olağanüstüydü ve hükümetlerin krize yanıtları da olağanüstü oldu. Şirketlere dev mali kaynaklar bütçeden aktarılırken, halkın kullandığı hizmetlerden de aynı büyüklükte kesintiler yapıldı. Kriz bahane edilerek son 50 yılda kazandığımız hakları geri almak istiyorlar. Tümüyle ante da-emokratik yöntemlerle alınıyor kararlar. Bırakın halka sormayı, çoğu yerde parlemento onaylarından bile geçmeden uygulanıyor ekonomik paketler.

Evet, erkeklerin yaşamları çok etkileniyor ve baskılanıyor krizde ama kadrınların yaşamı da aynı ölçüde çok etkileniyor. O nedenle biz kadınlar ortak ses çıkarıyor ve özelleştirmelere, kapitalizme, patriyarkaya, askerileştirme politikalarına hayır diyoruz. Savaş politikaları ve militarizmin tırmanmasıyla birlikte kadına karşı suçlar da çok artıyor. Bu nedenle Kongo’da yapılacak bir eyleme katılacağız. Türkiye’de de bu konuda bir tırmanış olduğunu duyuyoruz. Milliyetçilik yükseliyor. Askere gitmeyi reddeden bir vicdani retçiye karşı yapılan sokak gösterisinde milliyetçilerin ‘annene tecavüz edeceğiz’ diye bağrıştığını duyduk.

Evet kriz var ama kadınlar çok uzun zamandan beri zaten kriz yaşıyorlar. Bu nedenle 20 ülkeden 500 kadın bugün toplanıp yanıtlarımızı konuştuk. Dün Dünya Kadın Yürüyüşü vardı, binlerce kadın yürüdük. Bunlar iyi ama yetmez hareketlerimizi daha da büyütmek ve radikalleştirmek zorundayız. Kıta düzeyinde kadın mücadelelerini biraraya gelmeye çağırıyoruz. Sosyal forumdan beklediğimiz ise, kadın sorununu tam olarak ele almasıdır. Şu veya bu sorun daha yakıcı denilerek kadın sorununun önüne konulamaz.”

Michelle konuşmasını bitirdikten sonra Kürtçe ‘Jin jiya azadi’ sloganını birkaç kez tekrarladı.

KOMŞUNUN SESİ…

Yunanistan Sosyal Forumu temsilcisi Sissy davet edildi mikrofona:

“Hükümetlerimiz böyle düşünmüyor olabilir ama bizler dost ve kardeşiz. Eskiden Tanrı vardı her şeye kadir denilen. Yeni tanrı ise piyasalar. Bizim nasıl yaşayacağımlıza ve öleceğimize piyasalar karar veriyor. Yunanistan’da ve her yerde yaşanan ağır krizin nedeni neoliberal piyasaların ta kendisidir. İşte bu sosyal forumda bizim ve halkların yanıtlarını tartışacağız.

Bizde ciddi direnişler oldu. Halen sürüyor ama bunlar yeterli değil. Bu güçlü saldırıyı durdurmak için çok güçlü bir yanıt vermemiz gerekiyor. Onun için buradaki sosyal hareketlerle de bağ kurmak istiyoruz. İstanbul’daki Avrupa Sosyal Forumu bunun için çok önemli bir fırsat.”

Sissy, sözlerini tamamladıktan sonra, Yunanistan’dan gelen katılımcılarla birlikte “Geleceğimiz kapitalizm olmak zorunda değil, başka bir dünya mümkün!” sloganı atarak sahneden indi…

VE DİRENİŞ ŞARKILARI…

Sosyal Forum açılış Konuşmalarının tamamlanması ardından İdil Kültür Merkezi temsilcisi, Grup Yorum’u tanıtan bir sunuş yaptı. Ardından alkışlar eşliğinde sahne alan Grup Yorum, bir saat süren bir konser verdi…

Maçka parkına bu akşam kurulan standlar 3 gün boyunca Sosyal Forum katılımcılarına açık olacak.

İstanbul’da Sönük ASF Yürüyüşü

BİA Haber Merkezi – 03.07.2010 / Erol ÖNDEROĞLU

DİSK başkanı Çelebi, “Sosyal Forum sürecinde düşmanın ortak olduğunu, saldırının küresel ve sürekli olduğunu anladık. İşte bu yüzden de direnişimiz de küresel ve sürekli olmalı”; KESK’ten Emir Ali Şimşek, “Türkiye dünyanın 16. büyük ekonomisidir. Buradaki ateş tüm dünyaya sıçrar” dedi.

Avrupa Sosyal Forum (ASF) kapsamında yaklaşık üç bin kişi, işsizlik doğuran küreselleşme politikaları karşısında emek mücadelesinin de küreselleşmesi talebiyle İstanbul Osmanbey’den Taksim Meydanı’na kadar yürüdü.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel başkanı Süleyman Çelebi, Sosyal Forum sürencin kendilerine bilinç ve umut kazandırdığını belirterek, “Bu bilinç sayesinde farklı ülkelerde mücadele ettiğimiz düşmanın ortak olduğunu gördük. Saldırının küresel ve sürekli olduğunu anladık. İşte bu yüzden de direnişimiz de küresel ve sürekli olmalı” dedi.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Sekreteri Emirali Şimşek de, Türiye’nin sadece Avrupa çin değil dünya için de kritik bir öneme sahi olduğunu belirterek, “Türkiye, emek sömürüsünün, etnik ayrımcılığının, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kıskacında yaşayan dünyanın 16. büyük ekonomisidir. Burada yanan ateş tüm dünyaya sıçrayacaktır” şeklinde konuştu.

Sendikalar az, inisyatifler çoktu…

Yürüyüşte Ezilenlerin Sosyalist Partisi, TÜMTİS işçileri ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) gibi gruplar kitlesel bir görüntü verirken sendikal grupların bunda zorlandığı gözlendi. Özgürlük ve Dayanaışma Partisi (ÖDP), Demokratik Özgür Kadnı Hareketi (DÖKH), Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) gibi parti ve meslek birliklerinin de yer aldığı etkinlikte BDP eşbaşkanı Gültan Kışanak ve BDP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel de katıldı. Fransa’dan “Crédit Agricole Mutuel-Solidarité”, “İstanbul Nükleer Karşıtı Platform”, “Başka bir enerji mümkün, Başka Munzur Yok” pankartıyla Munzur’u Koruma Kurulu (TUDEF), “Biz anneler savaşsız bir dünyadan yanayız” pankartıyla Barış Anneleri İnisyatifi, İsrail’e Karşı Boylot Girişimi, “Kapitalizme son” diyen Gençlik Muhalefeti ve “Askeri operasyonlara son” yazılı pankartıyla BDP vardı.TÜMTİS kitlesiyse, UPS’de işçi kıyımı ve düşmanlığına son veilmesini talep eden sloganlar attılar.

Avrupa solu Taksim’e çıktı

Turnusol – 04.07.2010 / Bercan Aktaş

Avrupa Sosyal Forumu katılımcılarıyla Türkiye’nin birçok ilinden gelen sosyal hareketler üyelerinin birlikte yaptığı yürüyüş Taksiml’de sona erdi. Taksim’de mikrofonu uzattığımız yoldaşlar, ‘hepimiz aynı dili konuşuyoruz, mücadelemizi de ortaklaştırmalıyız’ dediler.

1 – 4 Temmuz arasında İstanbul’da yapılan 6. Avrupa Sosyal Forumu, yaklaşık üç bin kişinin katıldığı renkli bir yürüyüşle noktalandı. 3 Temmuz Cumartesi akşamı saat 18:30’da Osmanbey’den başlayan yürüyüş Taksim Meydanı’nda noktandı. Katılımcılar küresel politikalara karşı ortak talebi farklı dillerde haykırdı: ‘Başka bir dünya mümkün!’

‘TÜRKİYELİ – YUNANİSTANLI ARKADAŞ’

Yunanistan Sol Partisi Synaspismos üyesi katılımcılar, Taksim’e kendi dillerinde attıkları sloganların yanı sıra “Türkiyeli – Yunanistanlı arkadaş” diye bir süre tempo tuttular.

Avrupa Sol Partisi (ELP) üyesi de olan Synaspismos’un Merkez Yürütme Kurulu üyesi Giorgos Karatsioubanis forum hakkında şöyle dedi: “Sosyal Forumda Avrupa’daki, Türkiye’deki ve Ortadoğu’daki sosyal hareketler hep beraber olduk. Aynı dili konuştuğumuzu gördük. Krize karşı ne yapacağımıza ilişkin toplantılar çok önemliydi…”

Forumu değerlendiren Yunanistan Sosyal Forumu’ndan Olga Tsimgami “Avrupa’dan pek çok insan bir araya geldik; ortak sorunlara ortak cevap aradık. Ülkemizde büyük bir yerel kriz yaşanıyor. Bu konu hakkında konuşmaya da fırsatımız oldu. Önemli olan kendi doğrularımız için mücadele etmektir. Umarım bir sonraki foruma daha kalabalık katılacağız” diye konuştu.

GENÇLER BULUŞTU

EDP-Genç, forumun üçüncü gününde “Geçmişten geleceğe gençlik hareketi” başlıklı bir seminer gerçekleştirdi. Yörük Kurtaran, Demet Lüküslü ve Simin Gürdal’ın konuşmacı olarak katıldığı paneli EDP PM üyesi Hayri İnce yönetti. Sosyal foruma gelen konuk gençler de seminere katıldı.

Genç-Sen ve Avrupa’daki benzer örgütlenmeler hakkında konuşan Simin Gürdal, eğitim sisteminin adaletsiz olduğunu savundu. Gençlik ve öğrenci hareketlerinin tartışıldığı foruma Almanya’dan gelen konuklar da deneyimleriyle katkıda bulundular.

UFUK URAS: DAYANIŞMA KAZANDIRIR

Sosyal Forum’un konuşmacılarından İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, Maçka Demokrasi Parkı’nda kurulan EDP-Genç standını ziyaret ederek, bir süre sohbet etti. Gençlerin sorularını da yanıtlaya Uras, Sosyal Forum’da çeşitli ülkelerin ve hareketlerin mücadele deneyimlerinin paylaşılmasının dayanışmayı güçlendireceğine vurgu yaptı.

Ufuk Uras, son seçimde İstanbul 1. Bölge’de yapılan çalışmanın da dayanışmanın önemini ve güçlerimizi birleştirmenin başarısını gösterdiğini söyledi.

İstanbul ASF’de Neden Azdık?

BİA Haber Merkezi – 04.06.2010 / Erol ÖNDEROĞLU

Bianet, “ASF yürüyüşünde neden azdık?” sorusunu Union Syndicale Solidarité’den Christian Mahieux, Bloco de Esaquerda Portugal’dan Alberto Matos, KESK’in ASF temsilcisi Nevin Kaplan, DİSK Genel başkanı Süleyman Çelebi ve aktivist Hakan Tahmaz’a sordu.

İstanbul’da Osmanbey’den Taksim Meydanı’na dün akşam (3 Temmuz), saat 18.00’de yapılan Avrupa Sosyal Forumu (ASF) yürüyüşüne üç bine yakın kişi katıldı.

Eylemde yer alanlar kadar Türkiye’deki sendikal hareket içerisinde yer alanlar da katılımın düşük olduğunu kabul ediyor. Ancak gerekçeli çeşitliydi.

Bianet, “neden azdık?” sorusunu Fransa’dan katılan Union Syndicale Solidarité (Sendikal Birlik Dayanışması) ) temsilcisi Christian Mahieux, Bloco de Esaquerda Portugal (Portekiz Sol Bloku) temsilcisi Alberto Matos, Kamu Emekçileri Senikaları Konfederasyonu’nun (KESK) ASF temsilcisi Nevin Kaplan, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel başkanı Süleyman Çelebi ve aktivist Hakan Tahmaz’a sordu. İşte yanıtlar:

Fransa’dan Mahieux: Diğerlerine göre daha sönük

Fransalı sendikacı Christian Mahieux, bianet’e İstanbul ASF’nin geçmişte gerçekleştirilen diğer ASF’lere göre daha sönük bulduğunu söyledi.

“Belki yerel yetkililer zorlaştırmıştır, belki de kendilerine özgü zorluklarla karşılaştılar. ASF’ler, hoş periyodik birer eylemliliğin ötesine geçerek kalıcılaşan gerçek ilişki ağları yaratmalı.”

Portekiz’den Matos: Küresel kriz sendikaları da vurdu

Portekiz’den Alberto Matos, daha önce, Tony Blair ve savaş karşıtı bir vurgusu olan 2004’teki Londra ASF’ye katıldığını, o forumun İstanbul’dan daha kalabalık olduğunu açıklıyor ancak ekliyor:”Küresel kriz sendikaları da etkiledi. Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya gibi bir çok ülkelerden birçok katılımcı bizzat krizden etkilendikleri için gelememiş olabilirler. Biz Portekiz’den 20 kişi gelebildik.”

KESK’ten Kaplan: Nitelikli bir katılım vardı

KESK’in ASF temsilcisi Nevin Kaplan’a bu düşünceleri paylaştığımızda, hazırlık aşamasında birçok zorluğa göğüs germek zorunda kaldıklarını, bunlardaki birinin de Avrupa’daki önyargıları kırmak olduğunu ifade etti:”Büyük bir katılım olmadığını kabul ediyorum ama nitelikli bir katılım görüyoruz. Hazırlık toplantılarında Avrupa’daki sendikaların bize dönük “yapamazlar’ şeklinde önyargıları vardı. Bunları kırmak için de çok çalışmamız gerekti.”DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ise bianet’e, katılım kadar tartışmaların içeriğinin de önemsenmesi gerektiğini kaydetti ve ekledi: “Katılım anlamında eksiklikler var. Bunu gidermek için ortak çalışmaya ihtiyaç var.”

Tahmaz: Sol kendini dünyaya kapattı

Aktivist Hakan Tahmaz içinse miting “solun kendisini ne kadar dünyaya kapattığının göstergesi”ydi. Tahmaz sorunların daha hazırlık aşamasında, sendikaların kendilerini katılımcı düzeyine geçmeleriyle başladığını savunuyor.”Yunanistan’daki 4. Foruma buradaki katılım kadar biz gitmiştik. İki yıl önceki Malmö ASF’si de dağınıktı ama Avrupa’daki muhalif hareketleri daha başarılı şekilde bir araya getirdi. Aslından Avrupa Sosyal Forumu, Yunanistan’dan sonra baş gösteren tıkanmayı aşamadı.”

Avrupa Sosyal Forumu sona erdi

DİHA – 04.07.2010

“Başka bir dünya mümkün” sloganıyla bu yıl 6’ıncısı İstanbul’da düzenlenen 6. Avrupa Sosyal Forumu genel meclisi toplantısının yapılmasıyla sona erdi. Sonuç bildirgesi önümüzdeki günlerde açıklanacak olan sosyal formun kapanış toplantısına dile getirilen talepler arasında Kürt sorununa kalıcı çözüm için PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ev hapsi formülünün gündeme getirilmesi, tutuklu bulunan Kürt çocuklarının serbest bırakılması ve KCK operasyonuyla tutuklanan Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması yer alıyor.

Bu yıl İstanbul’da düzenlenen 6. Avrupa Sosyal Forumu, genel meclis toplantısıyla sona erdi. 4 gün boyunca süren 250 seminer, onlarca meclis toplantısı ve 3 büyük yürüyüşün yapıldığı ve 25 ülkeden yüzü aşkın kurumun katıldığı Avrupa Sosyal Forumu’nda sendikacılar, işçiler, evsizler, emekçiler insanlığı yok oluşa sürükleyen, doğayı tahrip eden emperylist-kapitalist sisteme karşı, “Başka bir dünya mümkün” çağrısı yaptı. Meclis toplantısında öneriler alınmadan önce küresel ekonomik krizin emekçiler üzerindeki etkileri üzerine konuşmalar yapıldı. Toplantıda dile gelen talepler arasında; “PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, Kürt sorunun çözümüne yönelik fikirlerinin alınması. TMK mağduru çocukların serbest bırakılması, KCK operasyonuyla tutuklanan Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması ve Öcalan’ın sürece sağlıklı dahil olması için Güney Afrika benzeri ev hapsi formülünün gündeme alınması” yer alıyor. Ayrıca ASF’nin Kürt sorunun demokratik çözümüne yönelik bir kurul oluşturarak, sürece dahil olması talep edildi.

Önümüzdeki günlerde sonuç bildirgesi yayınlanacak olan AFS meclis toplantısında dile gelen diğer talepler şöyle;

“Hareketler arasında küresel bir ağ oluşturmak ve ASF’nin geleceğini tartışmak üzere 23-24 Ekim veya 13-14 Kasım tarihlerinde büyük bir toplantı yapılması. Avrupa genelinde büyük bir grevin örgütlenmesi, buna bütün emekçileri, kadınları, gençleri de katmak için grev öncesinde Brüksel’de bu konuda bir toplantı yapılması. İtalya’da 29 Eylül’de yapılacak grevin yaygınlaştırılması. Krizin vurduğu çiftçiler ile dayanışma sağlanması, IMF ve DB’nın tarım politikalarına karşı alternatif politikalar oluşturulması. Kürt sorunun çözümü ve öncelikli olarak süren askeri operasyonların son bulması için uluslararası bir heyet oluşturulması ve heyetin taraflar arası görüşmeler yapması. Avrupa çapında askeri ve siyasi operasyonların durması için kampanya düzenlenmesi. Forumun bir Kürt günü ilan etmesi. Filistin ile dayanışmanın güçlendirilmesi ve Ortadoğu barışının sağlanması için daha etkin bir çalışmanın yapılması. Dünya sendika hareketinin küresel emperyalist düzene karşı daha etkin bir program oluşturulması. -Uluslararası Kayıplara Karşı Komite’nin (ICAD) 9-12 Aralık tarihlerinde Londra’da düzenleyeceği Gözaltında Kayıplar Kurultayı’na destek verilmesi. Ekonomik krize karşı ortak eylem günü belirlenmesi. Çevre sorununda daha aktif olunması,. ASF’nin sloganlar belirlemesi. Su Forumu düzenlenmesi.”

ASF’nin İstanbul programı sona erdi

DİHA – 04.07.2010

İstanbul’da 4 gündür devam eden 6. Avrupa Sosyal Forumu (ASF) sona erdi. ASF Yürütme Koordinasyon Üyesi ve Fransa Sendikalar Federasyonu (FSU) Temsilcisi Sophie Zafari, forumun gün geçtikçe güç kaybettiği yönündeki eleştirilere “Yaşanan problemler organizasyondan kaynaklı problemler değil, tamamen politik” diye yanıt verdi.

“Başka bir dünya mümkün” sloganıyla ekonomik krizden ekolojik sorunlara, milliyetçilikten sendikal sorunlara kadar bir çok konu başlığının tartışıldığı 2010 İstanbul 6. Avrupa Sosyal Forumu, dört günlük programın ardından sona erdi. Avrupa’dan ve dünyanın birçok farklı ülkesinden forum kapsamında Türkiye’ye gelen siyasi parti, sendika, sivil toplum örgütü temsilcileri ve aktivistleri, dört gün boyunca seminer ve atölye çalışmalarında bir çok konuyu tartıştı. 6. Avrupa Sosyal Forumu’nu (ASF) değerlendiren ASF Yürütme Koordinasyon Üyesi ve Fransa Sendikalar Federasyonu (FSU) Temsilcisi Sophie Zafari, foruma her geçen yıl katılımın düşmesi ve ASF ‘nin giderek güç kaybettiği yönünde eleştiriler olduğunu belirterek, “Bu kadar insanı bile buraya toplamak, bunu organize etmek bizim için oldukça zor. Fakat biz bunu başardık. Amacımız Türkiye’deki sorunlarla birlikte dünya üzerindeki sorunları tartışmaktı bunu başardık” dedi. Foruma katılımın iyi olduğunu kaydeden Zafari, dört günlük tartışmalar ve konuşmalardan sonra da Türkiye’deki ve dünya’daki diğer sorunlar üzerinde tartışmaların yaşandığını belirtti.

‘İleriki forumlarda eylemsellikler geliştireceğiz’

İleriki dönemlerde foruma katılımın daha fazla olması için çalışmalara başlayacaklarını ifade eden Zafari, “Çünkü karşı taraf çok güçlü. Ülkelerin kendi çaplarında Avrupa çapında bir Anti-Kapitalist ve emperyalist bir birliktelik oluşturmaları sanıldığı kadar çokta kolay bir şey değil. Bundan dolayı forumun daha güçlü olmasını istiyorsak daha kullanışlı, daha eylemsellikli, halklara daha fazla hitap edecek şekilde olacak şekilde bir forma sokmalıyız” diye konuştu. Forumda ortak kararların alınmasının son derece önemli olduğunu ve birlikte hareket edip kararlı bir mücadeleyi yükseltmek gerektiğini vurgulayan Zafari, Türkiye’deki en büyük ve en önemli sorunun Kürt sorunu olduğuna dikkat çekti. Kürtlerin dinamiğinin oldukça yüksek olduğunun altını çizen Zafari, “Kürtlerin dinamiğini çok yüksek olduğunu gördüm bu benim için çok ilginç oldu. Onun dışında Türkiye’deki sendikal ve işçi hareketlerinin çok güçlü olması benim için şaşırtıcı oldu. Foruma katılan Türkiyeli aktivistlerin çok genç yaşlarda olması ise ne kadar dinamik olduklarını göstermiş oldu” diye konuştu.

ASF’nin Türkiye’de sönük geçtiğine yönelik yapılan eleştirilere de cevap veren Zafari, bu durumun organizasyondan kaynaklı değil, politik bir nedenden dolayı olduğunu savundu. Zafari, “Mesela bazı gruplarla geniş bir biçimde tartışma yürütürsek, onlara çözüm sunarsak, ASF’ye katılmayan tüm gruplarda inanıyorum ki önümüzdeki yıllarda katılacaklardır. Bu şekilde daha fazla güçlenebiliriz. Onun dışında kim olursa olsun tüm Avrupa’yı içine alacak bir sosyal forum oluşturmalıyız ki insanlar oraya gelebilsin, tartışsın ve görebilsin” dedi.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 5 Temmuz 2010

İletişim: www.kureselbarisveadalet.org, kureselbak@gmail.com;

koalisyon@kureselbarisveadalet.org; 0090 5362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.