25 – 31 Mayıs 2010 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.
Küresel BAK Etkinlikleri
31 Mayıs Gazze Günü Oldu…

İsrail Devletinin Gazze’ye yardım götürmeye çalışan gemilere saldırısından sonra 31 Mayıs günü pek çok gösteri oldu. Küresel BAK 12.30’da Yardım Gemisinde temsilcileri olan kurumların çağırdığı gösteriye Barış bayraklarıyla katıldı. Gösteride İsrail devletinin saldırısı kınandı.

Gösteride kon uşan gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, İsrail’e uçak gönderilerek oradaki tutukluların derhal Türkiye’ye getirilmesini istediklerini belirtti. Yaralıların İsrail dışında bir devlette tedavi altına alınmasını da talep ettiklerini kaydeden Dilipak, gemilerdeki yardım malzemelerinin de Kızılay kanalıyla Gazze’ye ulaştırılmasını istediklerini söyledi.

İHH İnsani Yardım Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Ömer Faruk Korkmaz da, gemidekilerin, sivil bir gemide olduklarını bilerek Gazze’ye yardım götürmek istediklerini kaydederek, İsrail devletinin bu gemilerde teröristler olduğunu iddia ettiğini de söyledi. Korkmaz, gemilerde 16 Avrupa Parlamentosu milletvekili, 26 yabancı 34 de Türk gazeteci olduğunu hatırlatarak, ”Bunlar mı terörist? İnsanlığın vicdanı için o gemilerdeydiler” dedi. Konuşmasında, ”Vakıf görevini yaptı, insani yardımı ulaştırmak için canlarını ortaya koydu” diyen Korkmaz, artık hükümetlerin devreye girmesi gerektiğini anlattı.

Akşam 19.30’da Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Galatasaray meydanında bir basın açıklaması yaptı. Koalisyon Yürütme Kurulundan sanatçı Kerem Kabadayı tarafından yapılan açıklamanın ardından, Taksim’e barış bayrakları ve davullarla bir yürüyüş yapıldı. ‘Filistinle Halkıyla Dayanışma Derneği’ gönüllüleri de Küresel BAK kortejiyle yanyana Filistin bayraklarıyla Taksim’e yürüdü.

‘Dünyanın Bütün Filistinlileri Birleşin” ve “İkili anlaşmalar iptal edilsin – Filistin’e Özgürlük’ pankartının taşındığı eylem 1 saatten fazla sürdü. ‘Tayyip konuşma, anlaşmaları iptal et’ ve ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ sloganları atıldı.

Savaş karşıtları Taksim’de bir süre oturma eylemi yaptı. İsrail saldırısını protesto eden konuşmalar yapıldı. Küresel BAK, Perşembe akşamı saat 19.00’da, İstiklal Caddesinde yapılacak ‘Filistin halkıyla dayanışma’ insan zinciri için çağrı yaptı.
Galatasaray meydanında ve Taksim’de savaş karşıtlarının taleplerini içeren basın açıklamasını okuyan Kerem Kabadayı saldırıyı kınayan ve tüm savaş karşıtlarının taleplerini anlatan Küresel BAK basın açıklamasını okudu.

Katil İsrail Filistin’den Defol!

DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ,

SEVGİLİ SAVAŞ KARŞITLARI,

Bugün öfkemiz çok büyük. Gazze halkıyla dayanışmak ve insani yardım malzemesi götürmek için yola çıkan gemilere, İsrail ordusu acımasızca saldırdı. 19 barış gönüllüsü bu saldırı sonucunda yaşamını yitirdi. Çok sayıda yaralı var. Gemiler israil askerlerince gasp edilip Hayfa limanına çekildi. Hala tam bir bilgi alınamıyor.

Zor durumdaki Filistin halkıyla dayanışmak için yola çıkan ve aralarında milletvekilleri, gazeteciler, yardım kuruluşlarının temsilcilerinin de yer aldığı yüzlerce sivile yönelik bu eşi görülmemiş şiddet eylemi, tam bir vahşettir.

Belki “Bu vahşet nasıl uygulanabildi?” diye soranlar vardır. Ama İsrail devletinin tarihi, sivillere karşı akıl almaz saldırganlıklarla dolu. Filistin ve Gazze onlarca yıldır işgal altında. İsrail ambargosu Filistinlileri yoksulluğa, hastalıklara ve ölüme mahkum ediyor.

Bu kez büyük bir hata yaptılar. İnsani yardım için harekete geçen ve uluslararası savaş karşıtlarının da içinde yer aldığı gemilere saldıran İsrail, küresel bir öfke patlamasına neden oldu. Şu anda dünyanın bir çok ülkesinde ve kentinde bu vahşet protesto ediliyor.

İsrail’de de şu saatlerde savaş, militarizm ve ırkçılık karşıtları tarafından protesto gösterileri yapılıyor.

Bugüne kadar Filistin halkıyla dayanışma içindeymiş gibi görünen ama kapalı kapılar ardından İsrail’le her türden işbirliği içinde olan hükümetler bile İsrail’i sert bir şekilde kınamak ve bazıları temsilcilerini geri çağırmak zorunda kaldı.

Savaş ağalarının yönettiği bu devlet, küresel politik alandan dışlanmalıdır. Bu saldırının sorumluları ve İsrail hükümeti işlediği insanlık suçlarının hesabını vermelidir. Hükümetler İsrail’le ikili ve askeri anlaşmalara derhal son vermelidir. Bunları sağlayacak olan da bizler yani bugün sokaklara çıkan insanlarız.

Bugün, küresel bir intifada yaşanıyor. Tüm dünya ayakta. Bu intifadanın başarısı, anti semitizmden uzak durmak, İsrail devletiyle israil’de işgale karşı çıkan yurttaşların arasına kesin bir mesafe koymak, tüm halkların kardeşliğini savunmak ve birlikte barış için mücadele etmekten geçiyor.

Türkiye Hükümetinden taleplerimiz şunlardır:

– İsrail büyükelçisi derhal sınır dışı edilmelidir.

– İsrail ile tüm ikili askeri anlaşmalar iptal edilmelidir.

– Yardım gemilerinin serbest bırakılması, katledilenlerin  ailelerine iadesi, yaralıların İsrail dışında en yakın hastanelerde en iyi şekilde tedavi edilmesi sağlanmalıdır.

– Gemilerdeki malzeme Gazze’ye ulaştırılmalı, uluslararası topluluğun İsrail’in Gazze ve Filistin üzerindeki işgaline karşı yaptırım uygulaması istenmelidir.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına

Kerem KABADAYI, 31 Mayıs 2010

Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi

Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin dokuzuncusunu 25 Mayıs salı günü, Zehra Yaman, Ömer Şarlak ve Merve Merdane’nin yazar, dönem, İspanya İç Savaşı sunumlarından sonra Ernest Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor kitabını tartışarak yaptık.

Kitap 1940 yılında yazılmıştır. Haziran 1937’de, Guernica bombalandıktan sonrasının İspanya İç Savaşı’ndaki 3-4 günü anlatan bir savaş romanıdır.

1936-1939 Yılları arasındaki İç Savaş’ta Enternasyonel Tugaylar’da yer alan ve dağlarda faşistlere karşı savaşan gerilla güçleri arasında bulunan Amerikalı bir İspanyolca profesörü olan Robert Jordan’ın gözünden savaşın anlamsızlığı sorgulanmaktadır. Robert Jordan patlayıcı konusundaki uzmanlığı dolayısıyla Segovia şehrine yapılacak bir saldırıyı desteklemek için bir köprüyü havaya uçurmakla görevlidir. Romandaki tüm karakterler bu görevin ölümlerine sebep olacağını düşünmekte ve ölüm sebeplerini sorgulamaktadırlar.

Kitabın adı, şair John Donne’ın bir katedralde başrahip olduğu dönemdeki vaazlarından birinden alıntılanmıştır; “Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse denize, küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor.”

Tüm kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da Ernest Hemingway için yapılmış tanımlamanın geçerli olduğunu konuştuk; ölümle oyun oynuyor. 1.Dünya Savaşı’na gönüllü gitmesini, savaşı bütün detayları ve taktikleriyle başarı ile vermesini, boğa güreşini sevmesini, iki kez intihar girişiminde bulunup sonuncusunda başarılı olmasını yazarın bu ölüm ile olan oyununa bağladık.

Savaşın öldürmekle başladığını, savaşın yalnızca, tek ve mutlak anlamda ölüm, öldürmek ve ölmek olduğunu konuştuk.

İnsanlığın “Yüreğimizi açacak bir şeye gereksinmesi var; din, sevgili, ideoloji…” ve işte bunun için savaşacak bir şeyi hep bulma ihtiyacı duyduğunu konuştuk. “Cumhuriyeti koruyacaksak, kazanacaksak, öldürecektik”, “Kardeşlik duygusu için savaşabilirsin”, “Kendilerine duyulan güveni kötüye kullanan, görünümleri insanın içinde başkaldırı duyguları uyandıran amiralleri öldürüp yok ederiz elbette. Yok edilir onlar. Cinayete kurban gitmezler”, “Savaşanların savaşmayanlara kini vardır”, “Sabah insan öldüreceği için seviniyordu”.Öldürmek için neden aramak yerine savaşmamak için yolların aranmasının değerli olduğunu vurguladık.

Çünkü; “öldüğün zaman ne hangi ulustan olduğun ne de hangi siyasete bağlı olduğun anlaşılır”,”öldürdüklerim yüreğimi acı ile doldurur. Barbarlık bu”, “savaşta öğrenilen hiçbir şey basit değildir”, “öldürmek yozlaştırmaz mı”,”adam öldürmeye inanmamalısın”.

“Ölmek hiçbir şeydir”. “Ama yaşamak, bir tepenin yamacında rüzgarla salınan bir buğday tarlasıydı. Yaşamak, gökyüzünde dolaşan atmacaydı. Tahılın savrulduğu, samanların uçuştuğu harman yerinde, tozlar içinde duran toprak bir testideki suydu yaşamak. Bacaklarının arasındaki bir attı yaşamak…bir tepeydi,  bir koyaktı, bir dereydi kenarında, vadinin uzak kıyısında, tepelerin ötesindeki ağaçların uzandığı…”

Ernest Hemingway’in savaşla ve ölümle hesaplaştığı çok değerli cümlelerinin, paragraflarınının yanı sıra savaşmayı yücelttiği çok sayıda satırı da olduğunu şaşırarak gördük.

Cumhuriyetçilerin, guardiya civilleri ve faşistleri cezalandırmak için halkı linçe yönlendirirken,kasaba halkındaki sürü ruhunu nasıl dalga dalga yükseldiğini başarı ile anlattı gibi, faşistlerin Cumhuriyetçi bir köyü, aileleri nasıl katlettiklerini, belediye başkanının kızına nasıl tecavüz ettiklerini de aynı edebi başarı ile ve ilkel duyguları dışa vurarak anlattığını konuştuk.

Ancak yazar ayırımcıydı. Şaşırarak gördük ki çingenelerle, zencilerle, ayyaşlarla…farklı olanla sorunları vardı. “Eğer bir devrim daha yapacak olursak, bence, en başta temizlenmesi gereken ayyaşlardı”, “Çingene, beş para etmezin teki. Ne bir siyasi düşüncesi var ne de disiplini. Hiçbir konuda güvenemez insan ona… Askerlikten bağışlanmalı bunlar. Ya da fiziksel ve zihinsel özürlüler gibi…”

Yazarın ayrıca kadınları bakış açısı da sorunluydu. Sanki kadınlar savaşta her türlü “hizmeti” karşılayan, savaşan erkekleri rahatlatan tarafıydı. “Onun  ülkesinde kadın erkeklerden önce yemek yemezdi”, “ayak yıkar, viski bardağını doldururdu”.

Dokuzuncusunu yaptığımız Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin, daha önceleri çok farklı duygu, düşünce ve değerlendirmelerle okuduğumuz kitapları nasıl bambaşka bir paradigma ile okumamıza, irdelememize, dikkatimizi yönlendirmemize yaradığını, Atölye’nin tek tek bizlerde yaptığı katkıları konuştuk. Dilimize, düşüncelerimize, dünyaya bulaşmış savaş ve şiddet ruhundan arınmanın çok da kolay olmadığını bir kez daha gördük. Barış kültürünü toplumda yerleştirmeden önce bizlerin bile barışı özümsemesinin ne denli zor ve yaman bir iş olduğunun ayırtına bir kez daha vardık.

Son atölyemizde, çalışmalarımızı nasıl yazılı sunum haline getireceğimizi,bizim yaşadığımız bu değerli deneyimi,farkı okumaları nasıl bir kitap haline getirerek başkaları ile paylaşabileceğimizi konuşacağız.

Son atölyemizi 8 Haziran’da yapacağız. A.H.Tanpınar’ın  Beş Şehir kitabını tartışacağız.

Küresel BAK’tan Haberler

İsrail Saldırısı Taksim’de Protesto Edildi

BİA Haber Merkezi – 31.05.2010

İsrail’in, Gazze’ye insani yardım taşıyan gemiye düzenlediği operasyon, başta gemi konvoyunu yola çıkaran İHH olmak üzere, çeşitli sivil toplum kuruluşlarınca Taksim’de protesto edildi. 4. Levent’teki İsrail Başkonsolosluğu önünden Taksim’e yapılan yürüyüşe yaklaşık üç bin kişi katıldı.

Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH), “Rotamız Filistin, Yükümüz İnsanı Yardım” kampanyasıyla Gazze’ye gitmek üzere  yola çıkardığı gemilerine İsrail ordusunca düzenlenen operasyon, geceden beri protesto ediliyor.

İHH’nın çağrısı üzerine gece saatlerinden itibaren, İsrail Başkonsolosluğu’nun İstanbul 4. Levent’teki binası önünde toplanmaya başlayan gruplar bu gün, “Taksim Yürüyüşü” adıyla bir gösteri yaptı.

Yürüyüş saat 10.30 sıralarında başladı. Büyükdere Caddesi’nden Gayrettepe’ye, oradan Mecidiyeköy’e yürüyen yaklaşık üç bin kişi, Halaskargazi Caddesi’ni izleyerek Taksim’e ulaştı. Yürüyüşte “Türkiye uyuma, gemilerine sahip çık”, “Yaşasın küresel intifada” ile İsrail karşıtı sloganlar atıldı; Filistin ve Türk bayrakları taşındı.

Güzergah boyunca ana arterler ve Büyükdere Caddesi’ne çıkan yan yollar trafiğe kapatıldı; otomobiller klakson çalarak gruba destek verdi.

Taksim’deki Cumhuriyet Anıtı önüne saat 12.30’da gelen grup, burada basın açıklaması yaptı. Polis Taksim Meydanı’ndan yoğun güvenlik önlemleri aldı.

Erdoğan’a çağrı yapıldı

İlk açıklamayı yapan Abdurrahman Dilipak, Kudüs İslami Hareket lideri ve Mescid-i Aksa imamı Şeyh Raid Salah’ın operasyonda öldürüldüğünü söyleyerek şöyle devam etti:

“Ankara, İsrail’e hemen bir uçak göndererek, tutukluları ve yaralıları getirmelidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a tarihi sorumluluğunu hatırlatıyoruz. Bu yapılan operasyon aynı zamanda Erdoğan’a meydan okumadır; Erdoğan’ın meydana çıkmasını istiyoruz. Kardeşlerimiz getirilene kadar eylemlerimize devam edeceğiz.”

İHH Yönetim Kurulu üyesi Ömer Faruk ise şunları söyledi:

“Uluslararası sularda sivil gemilere saldırmak büyük suçtur. Bu emri veren tüm İsrail kabinesi ve askeri yetkililer için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde dava açılacak, sorumlular her yerde takibe alınacak, gidecekleri her yerde teşhir edileceklerdir. Hukuki mücadeleyi büyük bir kararlılıkla izleyeceğiz; İsrail’i insanlığın vicdanında mahkûm edeceğiz.”

Konuşmalar sırasında grup “Direne direne kazanacağız”, “Zülüme karşı direneceğiz” sloganları attı. Gösteri saat 14.30 sıralarında sona erdi.

Sorumlular yargılansın

Protesto gösterisine katılan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Yıldız Önen, bianet’e açıklama yaptı:

“Aylardır abluka altında yaşayan Gazze’deki insanlara gıda ve ilaç yardımı ulaştırmak isteyenlerin, böyle bir saldırıya maruz bırakılmalarını vahşet olarak tanımlıyorum. Sivillere saldıran bir devletin, meşruiyeti tartışma konusudur. İsrail’in ordusuna karşı, gemideki insanların sopa ve çatallar kullanarak direnmeye çalışmasındaki çaresizliğini görmek gerekir. Tüm tutukluların bir an önce bırakılarak, yardımların Gazze’ye ulaştırılmasına izin verilmeli. Diğer bir önemli nokta da saldırının sorumlularının yargılanmasıdır.”

Protesto gösterisine Küresel BAK’ın yanı sıra Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ile Liseli Öğrenciler Birliği (LÖB) de destek verdi. (SP

Dünyanın Filistinlileri sokaklarda…

Turnosol – 01.06.2010

Dün dünyanın birçok ülkesinde savaş karşıtları da Gazze’ye insani yardım götüren gemiye İsrail saldırısına karşı sokaklara çıktı. İsrail devletinin tutumunu protesto eden göstericiler, Gazze ve Filistin halkıyla dayanışma sergilediler. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, akşam saatlerinde Taksim’e yürüdü…

İstiklal Caddesi akşam saatlerinde farklı grupların protesto etkinliklerine sahne oldu. Filistin bayraklarıyla gösteri yapıp, Hükümetten taleplerini dile getiren gruplardan bazıları Taksim’e yürüdü.

Dün öğleyin Taksim Meydanında yapılan protesto eylemine barış bayraklarıyla katılan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, tüm savaş ve işgal karşıtlarını saat 19.30’da Galatasaray meydanında yapılacak basın açıklamasına çağırmıştı.

Koalisyon Yürütme Kurulundan sanatçı Kerem Kabadayı tarafından yapılan açıklamanın ardından, Taksim’e barış bayrakları ve davullarla bir yürüyüş yapıldı. ‘Filistinle Halkıyla Dayanışma Derneği’ gönüllüleri de Küresel BAK kortejiyle yanyana Filistin bayraklarıyla Taksim’e yürüdü.

‘Dünyanın Bütün Filistinlileri Birleşin” ve “İkili anlaşmalar iptal edilsin – Filistin’e Özgürlük’ pankartının taşındığı eylem 1 saatten fazla sürdü. ‘Tayyip konuşma, anlaşmaları iptal et’ ve ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ sloganları atıldı.

Çevredeki yurttaşlar da eyleme alkışla destek verdiler.

PERŞEMBE AKŞAMI İNSAN ZİNCİRİ

Savaş karşıtları Taksim’de bir süre oturma eylemi yaptı. İsrail saldırısını protesto eden konuşmalar yapıldı. Küresel BAK, Perşembe akşamı saat 19.00’da, İstiklal Caddesinde yapılacak ‘Filistin halkıyla dayanışma’ insan zinciri için çağrı yaptı.

“BUGÜN ÖFKEMİZ ÇOK BÜYÜK!”

Galatasaray meydanında ve Taksim’de savaş karşıtlarının taleplerini içeren basın açıklamasını okuyan Kerem Kabadayı, şunları söyledi:

“Bugün öfkemiz çok büyük. Gazze halkıyla dayanışmak ve insani yardım malzemesi götürmek için yola çıkan gemilere, İsrail ordusu acımasızca saldırdı. En az 10 barış gönüllüsünün bu saldırı sonucunda yaşamını yitirdiği, çok sayıda yaralının olduğu haberleri geliyor. Gemiler israil askerlerince gasp edilip Hayfa limanına çekildi. Hala tam bir bilgi alınamıyor.

TAM BİR VAHŞET

Zor durumdaki Filistin halkıyla dayanışmak için yola çıkan ve aralarında milletvekilleri, gazeteciler, yardım kuruluşlarının temsilcilerinin de yer aldığı yüzlerce sivile yönelik bu eşi görülmemiş şiddet eylemi, tam bir vahşettir.

Belki “Bu vahşet nasıl uygulanabildi?” diye soranlar vardır. Ama İsrail devletinin tarihi, sivillere karşı akıl almaz saldırganlıklarla dolu. Filistin ve Gazze onlarca yıldır işgal altında. İsrail ambargosu Filistinlileri yoksulluğa, hastalıklara ve ölüme mahkum ediyor.

Bu kez büyük bir hata yaptılar. İnsani yardım için harekete geçen ve uluslararası savaş karşıtlarının da içide yer aldığı gemilere saldıran İsrail, küresel bir öfke patlamasına neden oldu. Şu anda dünyanın bir çok ülkesinde ve kentinde bu vahşet protesto ediliyor.

İsrail’de de şu saatlerde savaş, militarizm ve ırkçılık karşıtları tarafından protesto gösterileri yapılıyor.

Bugüne kadar Filistin halkıyla dayanışma içindeymiş gibi görünen ama kapalı kapılar ardından İsrail’le her türden işbirliği içinde olan hükümetler bile İsrail’i sert bir şekilde kınamak ve bazıları temsilcilerini geri çağırmak zorunda kaldı.

İSRAİL HÜKÜMETİ HESAP VERMELİ!

Savaş ağalarının yönettiği bu devlet, küresel politik alandan dışlanmalıdır. Bu saldırının sorumluları ve İsrail hükümeti işlediği insanlık suçlarının hesabını vermelidir. Hükümetler İsrail’le ikili ve askeri anlaşmalara derhal son vermelidir. Bunları sağlayacak olan da bizler yani bugün sokaklara çıkan insanlarız.

Bugün, küresel bir intifada yaşanıyor. Tüm dünya ayakta. Bu intifadanın başarısı, anti semitizmden uzak durmak, İsrail devletiyle israil’de işgale karşı çıkan yurttaşların arasına kesin bir mesafe koymak, tüm halkların kardeşliğini savunmak ve birlikte barış için mücadele etmekten geçiyor.

TALEPLERİMİZ:

Türkiye Hükümetinden taleplerimiz şunlardır:

– İsrail büyükelçisi derhal sınır dışı edilmelidir.

– İsrail ile tüm ikili askeri anlaşmalar iptal edilmelidir.

– Yardım gemilerinin serbest bırakılması, katledilenlerin ailelerine iadesi, yaralıların İsrail dışında en yakın hastanelerde en iyi şekilde tedavi edilmesi sağlanmalıdır.

– Gemilerdeki malzeme Gazze’ye ulaştırılmalı, uluslararası topluluğun İsrail’in Gazze ve Filistin üzerindeki işgaline karşı yaptırım uygulaması istenmelidir…”

“İsrail Hesap Versin; Anlaşmalar İptal Edilsin”

Bianet  – 01.06.2010  – Semra Petek

İsrail’in, Gazze’ye insani yardım taşıyan gemiye düzenlediği operasyon Küresel BAK, Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği, KESK, Eğitim–Sen, ÖDP, EMEP ve SDP’nin Taksim ve Galatasaray Meydanı’nda yaptıkları açıklamalarla protesto edildi. Ortak talep; İsrail’le ikili anlaşmaların iptal edilerek, sorumluların yargılanması.

Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH), “Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım” kampanyasıyla Gazze’ye gitmek üzere yola çıkardığı gemisine İsrail ordusunca düzenlenen operasyona tepkiler büyüyor.

Sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler dün akşam Taksim’de açıklamalar yaptı. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK) yürüyüşü, saat 19:30’da Galatasaray Meydanı’ndan başladı. Küresel BAK aktivistleri, Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği üyeleriyle Taksim Meydanı’na kadar birarada yürüdü.

Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği üyeleri, “Tanklara taş, özgürlük kazanacak”, “İntifada kazanacak”, “Her yer Filistin, hepimiz Filistinliyiz”; Küresel BAK aktivistleri, “Hükümet uyuma, anlaşmayı iptal et”, “Karada denizde, intifada her yerde”, “Hepimiz Gazzeli, hepimiz Filistinliyiz”, “Durdur İsrail’i durdur, yükselt sokağın sesini yükselt” sloganları attı.

“Eşi görülmemiş vahşet”

Taksim Meydanı’nda Küresel BAK adına açıklama yapan Kerim Kabadayı, “Öfkemiz çok büyük. Zor durumdaki Filistin halkıyla dayanışmak için yola çıkan yüzlerce sivile yönelik bu eşi görülmemiş şiddet eylemi, tam bir vahşettir. İsrail devletinin tarihi, sivillere karşı akıl almaz saldırganlıklarla dolu” dedi.

Küresel BAK ativistleri Türkiye hükümetinden İsrail büyükelçisinin sınır dışı edilmesini, İsrail ile tüm ikili askeri anlaşmaların iptal edilmesini; yardım gemilerinin serbest bırakılmasını, hayatını kaybedenlerin ailelerine iadesini, yaralıların İsrail dışında en yakın hastanelere gönderilmesini, gemilerdeki malzemelerin Gazze’ye ulaştırılmasını ve uluslararası alanda İsrail’in işgaline karşı yaptırım uygulanmasını istedi.

Bianet’e konuşan Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Selim Sezer ise, “Bu kadar şiddetli bir saldırıyı kimse beklemiyordu. Devletler bugüne kadar İsrail’e gerekli ve yeterli tepkiyi göstermediği için, İsrail bugün bu saldırıyı yapma cesaretini gösterdi. Bizler bu vahşetin uluslararası düzeyde kınanmasını ve sorumluların hesap vermesini, İsrail’le tüm ilişkilerin kesilmesini istiyoruz” dedi.

Partiler ayrı ayrı yürüdü

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim – Sen) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ile bu grubun ardından Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) akşam saat 18.30’da Taksim tramvay durağından Galatasaray Meydanı’na yürüyerek İsrail’in operasyonunu protesto etti.

KESK, “İsrail’in bu insanlık dışı uygulamalarını şiddetle kınıyoruz”; ÖDP “İsrail devleti Ortadoğu’da barışa engeldir. İsrail’e karşı yaptırım kararı almalıdırlar”; SDP, “İsrail ile her türlü askeri, ticari, diplomatik ilişkiler kesilmelidir” açıklamalarını yaptı.

Galatasaray Meydanı’ndan Taksim’e yürüyen Emek Partisi (EMEP) üyeleri ise İsrail, ABD ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) karşıtı sloganlar attı.

Dünyadan Haberler

Davutoğlu’ndan İsrail’e insani ikazlar…

Radikal – 26.05.2010 / Ceyda karan

İsrail’in Gazze’deki ablukası insani skandal boyutlarını aşalı çok oldu. Gazze kaç yıldır açık hava hapishanesi artık unuttuk. Gözümüze en batan İsrail’in 2008 Aralık’ındaki son saldırısının bıraktığı enkaz. Lakin dünyanın vicdanının kepenkleri sımsıkı kapalı. İşte uluslararası sivil toplum kuruluşları bu yıl ikinci kez bu kepenklerin açılması için seferber. Geçen ocakta İsrail ve Mısır’ın çıkardığı binbir engel karşısında bu işi siyasi eyleme dönüştürüp dünyanın dikkatini çekmekte başarılı da olmuşlardı. Gazze’ye bir yıl sonra ilk kez doğru dürüst insani yardım ulaşmıştı. Şimdi de 1000’e yakın kişi yeniden yola koyuldu. Karşılarında yine İsrail engeli var.

İlginç olan organizasyonda Türkiye dahil 50 ülkeden örgütler varken, İsrail kamuoyunun meseleyi Türkiye ile açık gerilime çevirme çabası. Önceki gün İsrail istihbaratına yakın Debka File sitesinde Türkiye’nin İsrail’e engel çıkarılmasını ‘savaş sebebi’ sayacağına dair ültimatom verdiğini ortaya atılıverdi.

‘Herkes sağduyulu olsun’

Türk yetkililer bunu kesinlikle yalanlıyor. Dün İstanbul’da başlayan ve 1975’ten beri faal olan BM’ye bağlı Filistin Halkının Vazgeçilmez Haklarının Uygulanması Komitesi’nin toplantısına katılan Dışişleri Bakanı Ahmed Davutoğlu da bu sorulara muhatap oldu. Davutoğlu öncelikle bunun uluslararası siyasi ve stratejik boyutları kadar, insani bir mesele olduğunu anımsattı. Türkiye’nin Filistinlilerin haklarıyla 60 yıldır ilgilendiğini, gelişmelere kayıtsız kalamayacağını anlatırken, “Gazze’de yaşayan insanların hiçbir hakkı yok. Orası modern bir getto. Türkiye olarak getto fikrine karşıyız. Türkiye tarih boyunca bu tür gettolarda yaşayanlara kucak açtı” sözleri dikkat çekiciydi. Türkiye’nin ilkesel olarak Gazze’ye ablukanın kalkması çağrısı yaptığını vurgularken, İsrail’e ültimatomun mevzu bahis olmadığını söyledi. Ancak şu sözleri de ikaz niteliğindeydi: “Gazze’ye hareket eden gemiler, her şeyden önce sivil bir girişimdir. Ümit ederiz bir gerginlik çıkmasın. Dünyada böyle örnekler vardır. Sivil olmaları sebebiyetiyle anlayışla karşılanmaktadır. Herkesin bu yardımın barışçı yöntemlerle ulaşmasına katkı yapması beklenir. İsrail’in de sivil toplum örgütlerinin de sağduyulu davranmasını umarız.” İsrail’in ikaza kulak verip vermeyeceğini birlikte göreceğiz.

Özgürlük Filosu İsrail ordusuna karşı

Radikal – 26.05.2010

50 ülkeden yardım gemileri arasında İHH’nin ‘Mavi Marmara’ adlı yardım gemisi dikkatleri topladı. Eylemciler Gazzelilere insani yardımları ulaştırmakta kararlı.

Uluslararası sivil eylemciler İsrail’in Gazze Şeridi’ne ambargosuna bu kez denizden meydan okuyor. Türkiye dahil 50 ülkeden eylemciler dokuz gemiyle yola koyuldu. İsrail eylemcilere yönelik aseri harekât tehdidi savuruyor.

İsrail’in 27 Aralık 2008’te başlatıp 22 gün sürdürdüğü saldırıyla kan gölüne dönüp iyice viran kalan ve ablukaya mahkûm edilen Gazze Şeridi’ne Türkiye’nin de desteğiyle ikinci uluslararası yardım seferberliği İsrail’i telaşlandırdı. Ocakta ancak Ankara’nın devreye girmesiyle Mısır’dan Gazze’ye girebilen yardım konvoyu bu kez denizden ablukayı kırmaya çalışacakken, ‘Geçmelerine izin vermem’ resti çeken İsrail, gönüllüleri tutuklama, hatta filoya askeri müdahale tehdidi savuruyor.

‘Ablukayı kır’ sloganıyla yola çıkan ‘Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım’ kampanyasına Türkiye, Yunanistan, İrlanda, Britanya, Cezayir ve Kuveyt’ten  gemiler katılıyor. Dokuz gemilik ‘Özgürlük Filosu’nun başını İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı’nın Mavi Marmara yolcu gemisiyle iki yük gemisi çekiyor. Sadece Mavi Marmara’da 600 kişi bulunurken, diğer gemiler de yaklaşık 40 Avrupalı milletvekilinin de bulunduğu 50’den fazla ülkeden 1000 kişi getirecek. İlaç, tıbbi malzeme, çimento, demir, prefabrik evler, oyun parkları gibi 10 bin tonluk yardım malzemesi taşıyan filonun yarın Gazze’ye varması bekleniyor.

‘Türkiye sorumlu değil’

İsrail Dışişleri ise, geçen hafta Türkiye dahil katılımı olan ülkelerin büyükelçilerini bakanlığa çağırıp, “Bu provokasyon ve İsrail yasalarının ihlalidir. Gazze’ye girmelerine izin vermeyeceğiz” resti çekip yardımın İsrail üzerinden teslimini talep etti. Yediot Ahronot’a göre, Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol olumsuz yanıt verirken, “Türkiye’nin bu konvoy üzerinde sorumluluğu bulunmuyor” dedi.

Aşdot’ta gözaltı merkezleri

Türkiye bayraklı üç geminin bulunduğu filoya olası İsrail saldırısı uluslararası sularda ciddi diplomatik kriz çıkarabilir. Hal böyleyken, İsrail öncelikle gözdağı operasyonu yürütüyor. Filonun durdurulması operasyonunun ‘Gök Rüzgârları’ diye anıldığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Eliezer Merom tarafından yönetileceği açıklandı. Gazze yakınındaki Aşdod’da üslenen ordu, Şabak (iç güvenlik servisi), dışişleri, içişleri ve içgüvenlik bakanlıkları yetkililerinin, gemileri Aşdod Limanı’na çekme planı hazırlayıp yolcular için ‘gözaltı tesisi’ kurduğu duyuruldu. İsrail radyosuna göre, Aşdod’a getirilecek gönüllüler sorgulanacak, varsa İsrailli ve Filistinli eylemciler gözaltına alınacak, yabancı uyruklular ülkelerine gönderilecek. Yediot Ahronot da, eylemcilerin İsrail askerleriyle çatışmaya girişecekleri ve olayları belgeleyip İsrail’i zorda bırakmaya çalışacaklarından kaygılanıldığını yazdı.

İHH Başkanı Bülent Yıldırım, “İsrail, ‘askeri müdahale yapacağız’ diyor, ancak gemideki insanlar gitmekte kararlı. Onlar ‘dur’ diyecekler ama biz durmak zorunda değiliz, yolumuza devam edeceğiz. Yardım kuruluşları, istedikleri malzemeyi Filistin’e ulaştırma hakkına sahip” dedi.

‘Sivil görünümlü askerler’

“Bugün açıkladığımız güzergâhta İsrail tatbikat yapma kararı aldı. Uluslararası hukuku çiğniyorlar” diye ekleyen Yıldırım, filoyu protesto için yola çıkan onlarca tekne ve yattaki İsrailli için de “Onlar sivil görünümlü asker. Müdahale ederlerse en az 50 ülkeye müdahale etmiş olurlar” ifadelerini kullandı. Gazze’yi kontrol eden Hamas hareketi ise İsrail’in tehditlerini ‘devlet terörü’ diye niteleyip “Terör devletinin Özgürlük Filosu’na tehditlerinin amacına ulaşmayacağına inanıyoruz” açıklamasını yaptı.

‘Korsanlar bunu yapsa NATO gemileri yoldaydı’

Radikal – 01.06.2010 11:26

Gazze yardım konvoyuna saldırı dünya manşetlerinde: ‘Dünya artık bu zorbalıktan bıktı usandı’, ‘İsrail’in kumarı pahalıya mal olacak’, ‘Türkiye ile ilişkilere büyük darbe’, ‘Korsanlar bunu yapsa, NATO gemileri yoldaydı’

İSTANBUL – İsrail’in Gazze’ye yardım filosuna düzenlediği saldırıyı, dünya basını da manşetten verilen haberler ile duyurdu. İngiltere’de yayınlanan gazetelerin hemen hepsinin manşetinde İsrail’in Gazze’ye yardım götüren gemilere saldırısı var.

Guardian, “İsrail kanlı saldırının ardından devlet terörü uygulamakla suçlanıyor” başlığı ile verdiği haberde, İsrail’in oynadığı kumarın kendisine çok pahalıya mal olacağını savunuyor. Gazete, İsrail’in uluslararası alanda daha da yalnızlaşacağı ve Ortadoğu’da hayati önem arz eden halkla ilişkiler savaşını kaybedeceğini yazıyor.

İSRAİL’İN POLİTİKASINDA BİR DEĞİŞİKLİK OLMAZ

Gazetenin Ortadoğu editörü Ian Black de konuyla ilgili bir analiz kaleme aldı. İsrail’in üzerindeki, Gazze ablukasını kaldırma ve Hamas ile temas kurma baskısının artacağı görüşüne yer verilmiş. Ancak Black İsrail’in politikasında pek bir değişiklik olmayacağı görüşünde.

KORSANLAR YAPSA NATO GEMİLERİ YOLDAYDI

Guardian “Ablukadan Katliama” başlıklı başyazısında ise bir hayli sert bir uslup kullanıyor. Yazı şu satırlarla başlıyor: “Eğer Somalili korsanlar dün uluslararası sularda 6 gemiye çıkıp 10 yolcuyu öldürse ve onlarcasını da yaralasa, bugün NATO’ya bağlı bir görev gücü Somali kıyılarına doğru yola çıkmış olurdu. Dün Gazze karasularının dışında, uluslararası sularda olanlar korsanların değil İsrailli komandoların işiydi ve bugün İsrail kıyılarına doğru yol alan NATO gemileri olmayacak. Ama belki de olmalı.”

ÇAY İÇMEYE Mİ DAVET EDECEKLERDİ?

İsrail donanmasından gelen, kendilerine ateş açıldığı, linç edilmekten kurtulmak için karşılık verdikleri açıklamasına da tepki gösteriyor Guardian ve soruyor: “Komandolar Filistin yanlısı aktivistlerin ne yapmasını bekliyordu ki? Kendilerini kaptanla köprü üstünde çay içmeye davet etmelerini mi?”

Gazete başyazısını, İsrail’e Gazze ablukasını sona erdirme ve Hamas ile temas kurma çağrısı yaparak noktalıyor.

İSRAİL AVRUPA’DA PEK DOSTANE KARŞILANMAZ

Financial Times’ın manşeti ise “İsrail küresel tepkiyle karşı karşıya.” Gazeteye göre dünkü olay İsrail’in Türkiye ile ilişkilerini daha da bozmanın yanı sıra, bu ülkenin uluslararası alandaki itibarının daha da zarar görmesine neden olacak.

İlk olarak Avrupa’dan gelen tepkileri hatırlatan Financial Times İsrail’in bu bölge ile ilişkilerinin olumsuz etkileneceğini belirtiyor.

Ancak İsrail’in Avrupa hükümetlerinin tepkisinden çok Avrupa kamuoyunun tepkisinden çekindiğinin altı çiziliyor. Bazı İsrailli siyasetçi ve askerlerin uluslararası hukukun ihlali suçlamasıyla tutuklanmak ya da protesto edilmek korkusuyla zaten Avrupa’ya gitmek istemediklerini hatırlatan gazete, dünkü saldırının ardından Madrid ya da Londra gibi başkentlerde pek de dostane karşılanmayacaklarını belirtiyor.

İsrail’in yardım gemilerine saldırısının ABD’de memnuniyetsizlik yaratan tarafının ise başka olduğunu savunuyor Financial Times. Obama’nın İran üzerindeki baskıyı arttırmak gibi daha önem verdiği konular ile ilgilenmek yerine, İsrail saldırısının yarattığı bu diplomatik krizle uğraşmak zorunda olacağı belirtiliyor.

İSRAİL DENİZDE BOĞULDU

Gazete başyazısında ise, “İsrail denizde boğuldu” başlığını kullanmış ve tıpkı Guardian gibi İsrail’i korsanlık yapmakla suçlamış. Yazıda Orta Doğu Dörtlüsü ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne çağrı yapılarak, İsrail’e artık çok ileri gittiğinin açıkça söylenmesi talep ediliyor.

AÇIK DENİZLERDE ÖLÜM

Times gazetesi “Açık denizlerde ölüm” manşetiyle çıktı. Gazete başyazısında, İsrail’in yardım gemileriyle ilgili tutumunu, Gazze’ye kaçak yollardan silah sokulması endişesiyle açıklıyor. İsrail’in bunu engelleme hakkı olduğunun altını çizen satırları ise, seçilen yöntemin yanlış olduğunu vurgulayan şu sorular takip ediyor: “Komandoları helikopterden indirerek onları saldırı tehlikesine açık hale getirmek mantıklı mıydı? Türk vatandaşlarını hedef alarak, bir zamanlar yakın siyasi ve askeri ilişkilere sahip olunan Müslüman bir komşuyla ilişkileri daha da bozmak siyasi açıdan zeki bir adım mıydı? Okul çocukları için boya kalemi, hastaneler için ilaç, bombaların yıktığı evlerin tamiri için çimento taşıyan gemileri engellemeye çalışmak halkla ilişkiler açısından iyi bir fikir miydi?”

TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERE BÜYÜK DARBE İNDİ

Independent’ın manşeti: “İsrail’in hücumbot diplomasisi küresel öfkeye neden oldu.”

Gazetenin deneyimli Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn’ün kaleme aldığı analizde ise, İsrail’in müdahalesinin Türkiye ile ilişkilere büyük darbe indirdiğinin altı çiziliyor. Cockburn yazısını şu satırlarla noktalıyor: “Türkiye şu anda Orta Doğu’da, geçmişte olduğundan çok daha hayati bir müttefik. Amerikan askerlerinin daha rahat bir şekilde çekilmesine yardımcı olarak, Irak’ta kritik bir rol üstleniyor. Üstelik Ankara’nın İsrail ile ittifakı, Amerika’nın Ortadoğu politikasının en önemli payandalarından biri olmuştur.

Türk Dışişleri Bakanı daha önce, yardım filosuna müdahalenin geri dönülmez sonuçlar doğuracağını söylemişti. Galiba bu diplomatik klişe ilk kez doğru çıkacak.”

Patrick Cockburn böyle derken, Independent’ın bir başka deneyimli ismi, Robert Fisk ise zehir zemberek bir yazı kaleme almış.

DÜNYA ARTIK BU ZORBALIKTAN BIKTI USANDI

Dünya liderlerinin dünkü olaylarla ilgili açıklamalarını yetersiz buluyor ve eleştiriyor Fisk. Beyaz Saray açıklamasını korkak, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’u ise gülünç olarak niteledikten sonra, İngiltere Başbakanı David Cameron’ı sessiz kalmakla suçluyor.

Fisk’in, “Politikacılarımız nerede? Bu noktaya nasıl geldik?” sorusuna yanıtı ise şöyle: “Belki de hepimiz İsrail’in Arapları öldürmesine alıştık. Belki de İsrail Arapları öldürmeye alıştı. Şimdi de Türkleri öldürüyorlar. Ya da Avrupalıları. Son 24 saatte Ortadoğu’da birşeyler değişti ve İsrailliler -bu katliama verdikleri son derece aptalca tepki düşünüldüğünde- olan biteni kavrayamamış gibi görünüyor. Dünya artık bu zorbalıktan bıktı usandı. Politikacılar sessiz olsa da.”

WASHINGTON POST: DİPLOMATİK FİYASKO

ABD’nin Washington Post gazetesi, saldırıya dünya genelinde kınamaların gelmesinin, Obama yönetiminin, İsrail ile arasındaki gergin ilişkileri geliştirme çabalarını karmaşıklaştıracağı ve İran’a yeni yaptırım girişimleri üzerindeki dikkatleri dağıtacağı yorumunda bulunuldu.

Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan’ın, “Bu, Türkiye-İsrail ilişkileri için çok kötü bir gelişme” ifadesine yer verilen Glenn Kessler imzalı yazıya göre, Tan, olayın uluslararası sularda olduğunu ve geminin içinde insani yardım misyonunda görevli sivillerin bulunduğunu belirterek, İsrail’in bu saldırısının her ülkeden kınama gerektirdiğini söyledi. Obama yönetiminin olayla ilgili ilk açıklamasını eksik bulduğunu ifade eden Tan, “Bundan çok daha güçlü bir tepki bekliyorduk” dedi.

DÜZİNELERCE MİLİTANLA KARŞILAŞTILAR

Washington Post’un baş yazısında da “İsrailli askerlerin gemiye çıkarken ellerinde demir çubuk ve bıçak bulunan düzinelerce militanla karşılaştığı” ileri sürüldü. Bunun sonucunun kanlı bir kavga ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu hükümeti için “diplomatik fiyasko” olduğu ifade edilen yazıda, İsrail’in gemiye saldırısının “yanlış yönlendirilmiş ve kötü uygulanmış” bir hareket olduğu kaydedildi.

FİLODAKİLERE SEMPATİMİZ YOK

Yazıda, “Filoda yer alanların güdülerine bir sempatimiz yok, Filistin davasının Avrupalı sempatizanları, İsrailli Arap liderler ve Türk İslamcı eylemcilerin aralarında olduğu karışık bir topluluk. İsrail, bazı organizatörlerin Hamas ve El Kaide ile bağları olduğunu söylüyor” denildi.

“AMAÇ PROVOKE ETMEK”

Gazze’ye insani yardım malzemesi götürme isteğinin, grubun “göstermelik amacı” olarak tanımlandığı yazıda, bunun, “anlaşmazlığı provoke etme” hedefinin yanında ikincil bir amaç olduğu ileri sürüldü.

HALKLA İLİŞKİLER KABUSU

Los Angeles Times’da çıkan haberde de İsrail’in yardım götüren gemilere saldırısının “İsrail için bir halkla ilişkiler kabusu gibi göründüğü” belirtildi. Saldırının yankılarının, İran’a yeni yaptırımlar için uluslararası konsensüs sağlanması için çalışan ABD’nin bu çabaları üzerindeki dikkatleri dağıtma riski taşıdığı ifade edilen haberde, uluslararası toplumun ilgi odağının Gazze’ye yöneldiğine dikkat çekildi. Yazıda, Beyaz Saray’ın saldırıya yönelik açıklamasında temkinli davrandığı da belirtildi.

TÜRKİYE’NİN SON OLUMLU BAKIŞI DA KALKMIŞTIR

Gazetede Megan Stack imzalı yazıda da saldırının, Türkiye’de, son yıllarda ilişkilerin bozulduğu İsrail’e karşı son kalan olumlu bakış açılarını da ortadan kaldırmış olabileceği kaydedildi. Yazıda, Türkiye’nin uzun süredir İsrail’in Gazze’ye yönelik ablukasını açık şekilde eleştirdiği, ancak bu son olayın bardağı taşıran son damla olduğu belirtilerek, bu durumun iki ülkeyi soğuk bir barışa itebileceği ve Türkiye’nin Arap dünyasındaki statüsünü yükseltebileceği yorumunda bulunuldu.

ABD İÇİN DE BAŞAĞRISI

CNN’in haberinde de İsrail’in saldırısına yönelik dünya genelindeki protestolara ve uluslararası toplumun tepkilerine yer verildi. Saldırının Türkiye-İsrail ilişkilerinde zorluk yaratacağı ve bunun ABD için de “büyük bir diplomatik başağrısı” olduğu belirtilen haberde, İsrail askerlerinin, gemiye indiklerinde kendilerine demir çubuk ve bıçaklarla saldırıldığı, ateş açıldığı yönündeki iddialarına da yer verildi.

İSRAİL’İN AHMAKÇA SUÇLARI ÖFKE YARATIYOR

İsrail’in saldırısı İspanyol basınında da manşetlere taşındı ve haberlerde, İsrail’in tutumunun tüm dünya tarafından kınandığı vurgulandı. Ülkenin önde gelen gazetelerinden El Pais, “İsrail, uluslararası yasalara saldırıyor” ifadesini başlığında kullandı ve İsrail’in “orantısız bir müdahale yaptığı konusunda herkesin hemfikir olduğunu” belirtti.

Saldırının, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu “gerçek ve derin bir soruşturma yapmaya zorladığını” yazan El Pais, “İsrail’in uyguladığı şiddet, geleceği daha da kötü bir belirsizliğe sokuyor. İsrail hükümeti sadece, bölgedeki tek müttefiği Türkiye’yi tamamen kaybedip, izole olmakla kalmıyor aynı zamanda başlayan barış görüşmelerinde başa dönüyor. İsrail’in ahmakça suçları, Arap dünyasında da öfke yaratıyor ve Hamas’a oksijen veriyor” görüşünü savundu.

“İsrail’in korsanca saldırışı uluslararası öfke yaratıyor” başlığını atan El Mundo gazetesi de saldırıyı AB’nin, “kabul edilemez” olarak nitelendirdiğini ve hemen kınadığını, tüm dünyada protesto gösterileri yapıldığını, AB, ABD, BM gibi uluslararası komitelerin İsrail’den açıklama istediğini yazdı.

İSRAİL’E KARŞI PROTESTO DALGASI

ABC gazetesi de, “İsrail’e karşı protesto dalgası” ifadesini ön plana çıkartarak, saldırının uluslararası tansiyonu çok yükselttiğine dikkati çekti. Katalonya bölgesinin önemli gazetelerinden La Vanguardia, İsrail’in gemilere yaptığı saldırının Avrupa’nın önemli başkentlerinde ve dünyanın birçok yerinde gösterilere neden olduğunu, bu meselenin, “uluslararası ciddi bir krize dönüşmesi tehditinin bulunduğunu” belirtti. (Ntvmsnbc, aa, dha)

Obama ABD’nin söylemini değiştirdi

Radikal – 28.05.2010

Obama’nın yeni tehdit tanımları arasında kıtlık, iklim ve değişikliği var.

Obama, yeni ulusal güvenlik stratejisinde Bush’un ‘kovboy diplomasisi’ kavramı yerine ‘diplomatik iştigal, diyalog ve ekonomik yardım’ kavramlarını koydu. ‘Terörle savaş’ kelimesi çöpe atıldı, yerine ‘Kaide’yle savaş’ konuldu. İran ve Kuzey Kore’ye ‘Ya yola gelin, ya da derin tecride uğrarsınız’ denildi

WASHINGTON – ABD Başkanı Barack Obama, Bush döneminin ‘konvoy diplomasisi’ni terk edip ABD’nin küresel pozisyonunu güçlendirmek için askeri üstünlüğe ‘diplomatik iştigal’, ‘ekonomik disiplin’ ve ‘mali yardım’ gibi dış politika araçlarını ekleyen yeni ulusal güvenlik stratejisini açıkladı. Obama ‘terörizmle savaş’ kavramını çöpe atıp önceliği Amerika topraklarından çıkan terör tehdidine ve Kaide’nin yenilmesine verirken, İran ve Kuzey Kore’ye de ‘uluslararası normlara uyma ya da derin tecrit’ seçeneği sundu.
Amerikan başkanı, 16 aylık değerlendirme sonrası 52 sayfalık ulusal güvenlik strateji belgesini kamuoyuna sundu. Selefinin ‘terörle savaş’ söyleminden vazgeçen Obama, bunun yerine “Her zaman terörün gayrimeşru sayılması ve buna başvuranların tecridi arayışındayız. Ancak bu bir taktiğe (terörizm ya da din/İslam) karşı küresel savaş değildir. Biz spesifik bir ağla, yani Kaide ve onun ABD ve müttefiklerimize karşı saldırı çabalarını destekleyen terörist bağlantılarıyla savaştayız” ifadesini benimsedi. Asıl ABD topraklarında doğup büyüyen radikalizm tehdidine dikkati çeken Obama, “Buna en iyi savunma, aileleri, yerel toplulukları ve kurumları bilgilendirip donatmaktır. Federal hükümet bu tehdidi anlamak için istihbarata yatırım yapacaktır” dedi.

‘Gerçek askeri rakip yok’
Bush 2002’de açıkladığı ulusal güvenlik stratejisinde ABD’nin rakip bir süpergüce izin vermeyeceğini öngörmüşken Obama, ABD’nin gerçek askeri bir rakiple karşı karşıya bulunmadığını ama küresel gücün giderek yayıldığını teslim etti. Yeni tehditler listesinde iklim değişikliği, fosil yakıtlara bağımlılık, salgın hastalıklar ve küresel suç şebekelerini sıralayan Obama’nın strajinde diğer unsurlar şöyle:

Kilit unsurlar
* ABD, 10 yıldır yaygın şiddet ve nefret ağıyla uğraşıyor. Fanatiklerle mücadelede Pakistan’a yardım edilecek, Afganistan güçlendirilecek ve Irak’tan çıkış sorumluluğu yerine getirilecek.

* Yeni yüzyılın yükü tek başına ABD’nin sırtına bırakılamaz. Düşmanlar, aşırı güç kazanarak ABD’nin yıkılmasını görmek istiyor. ABD başarmak için dünya ile olduğu gibi yüzleşmeli.

* 2. Dünya Savaşı sonrası olduğu gibi ABD, Amerikan büyüklüğünün garanti olmadığı 21. yüzyılın gerçeklerine uygun olarak uluslararası düzeni ve kurumları yeniden şekillendirmeli.

* ABD’nin askeri üstünlüğünü sürdürürken başkalarıyla diyalog, sosyal diplomasi, kalkınma desteğinden oluşan bir platform oluşturulacak. Askeri cephede konvansiyonel üstünlük korunacak ancak asimetrik tehditlere karşı kapasite artırılacak.

* ABD’nin uzun vadeli güvenliği diğer halklar arasına korku salma yeteneğinden değil onların umutlarını konuşma kapasitesinden kaynaklanacak.

* İran ve Kuzey Kore’ye net bir tercih sunulacak; Uluslararası yükümlülüklerini yok sayarlarsa, uluslararası nükleer silahlardan arınma normlarına uyana kadar tecritlerini derinleştirmek için birçok yöntem kullanılacak

Neo-Türkiye…

Radikal – 28.05.2010 / Cengiz Candar

Bundan üç hafta önce Brüksel’de ‘İran Nükleer Programına Transatlantik Yanıt’ konulu uluslararası bir toplantıda ‘tek Türk’ olarak, Amerikalı, İsrailli ve Avrupalı ‘İran’ı cezalandırmak lazım’ korusu ile didişiyordum. Bir kahve molasında “Türkiye’nin dış politikası aslında bir zamanların Bağlantısızlar Hareketi’nin, Üçüncü Dünya’nın yaklaşımını andırıyor” diyecek oldum; “Öyleyse NATO’da ne işiniz var; ayrılın NATO’dan” gibisinden tepkiler işittim.

‘Niye ayrılalım? Ayrılmazsak ne olacak? NATO’nun bu gibi konularda ortak bir politikası mı var? Kim karar veriyor?’ gibisinden kendimce ‘posta koydum’ koydum tepkilere.

Aslında Türkiye’nin bir tür ‘Bağlantısızlar’ı hatırlatan dış politika yönelimini, geçen sonbaharda İstanbul Forumu’nda bana Amerikalı Türkiye uzmanlarından Ian Lesser söylemişti ve bunu ‘olumlu’ bir vurgu ile ifade etmişti. Ian Lesser, geçen hafta German Marshall Fund (Brüksel’deki toplantıyı da o düzenlemişti) adına ‘Turkey, Brazil and Iran: A Glimpse of the Future’ (Türkiye, Brezilya ve İran: Bir An İçin Geleceği Görme) başlıklı bir raporda bu konuda çok ilginç gözlemlerini ayrıntılı biçimde dile getirdi:

“Yeni Türk dış politikasının sözlüğü şu ara Hindistan, Güney Afrika, Meksika, Çin, Endonezya ya da elbette ki Brezilya gibi ses veriyor. Bu biçimdeki bir konumlanma neo-Osmanlı’dan ziyade neo-Bağlantısız Türk dış politikasının önümüzdeki 10 yıl için en önemli yeni boyutu olabilir. Bu, ABD’nin Türkiye’ye nasıl davranacağını da biçimleyecektir. Ayrıca bir AB aday üyesi olduğu için, Avrupa’nın Türkiye ile ilişkisini de etkileyecek ve muhtemelen komplike hale getirecektir.”

Ian Lesser’ın, tümüyle paylaştığım şu satırlarına özellikle dikkat:

“Brezilya ve Türkiye gibi yükselen oyuncuların temel stratejik sorunlara ilişkin girişim üstlenmeleri, gelecekteki gerçekleşecek şeylerin habercisidir. Obama yönetimi çok-kutupluluğun doğuşunu olumlu karşılamıştı ve bu oluşum Amerikan diplomasisi için yeni fırsatlar sunabilir. Ama, İran’a ilişkin son gelişmeler, Washington ve Transtatlantik ortaklarının yeni bir dünya ile karşı karşıya olduklarını ve bu yeni dünyada Kuzey’in her zaman ağırlık merkezi olmadığını ortaya koyuyor. Bu husus çok kez Asya’nın yükselişi ile bağlantılı olarak ifade edildi. Aynı şekilde daha güçlü ve kendisini ortaya koyan küresel Güney’in yükselişi ile de ifade edilmelidir. Siyasi karar vericiler, Brezilya, Arjantin ve Güney Afrika gibi ülkelerin daha geniş siyasi, güvenlik ve ekonomik rol sahibi olma isteklerini hesaba katarak, nüfuz ve aktivitenin Transatlantik alanda bile daha geniş bir dağılımının gerçekleşeceğini tahmin etmeliler.”

Türkiye’nin yanına Brezilya’yı alarak İran ile gerçekleştirdiği anlaşma tam da bu çerçevede ‘geleceğe’ ayna tutuyor.

Bazı Amerikalı çevrelerde Türkiye-Brezilya ikilisinin İran konusunda attığı adımdan ötürü kıyamet kopuyor. Tahran’da üçlü anlaşma imzalanmasından hemen sonra Hillary Clinton’un İran’a karşı BM Güvenlik Konseyi’nden ‘yaptırımlar’ çıkartmak için Rusya ve Çin’le anlaştığını açıklaması, bazılarını ‘Türkiye’ye Amerikan şamarı’ vuruldu diye pek sevindirdi.

Tam öyle olmadı.

Amerika’daki ‘Türkiye’ye bozuk atanlar’ iki grup:

1. Malûm, ABD ile İsrail’in çıkarları arasında mutlak bir uyum arayanlar ve görenler;

2. Hâlâ ‘Soğuk Savaş uluslararası hiyerarşisi’nin geçerli olduğunu sanarak ve/veya bunun devam etmesini isteyerek, Türkiye’nin Washington’un direktiflerine göre hizada durması gerektiğini savunanlar.

Tutmaz. Amerika’nın bazı ‘yeni olguları’ hazmetmesi gerekiyor. Bazı Amerikalılar ise olan-biteni doğru algılıyor ve ‘geleceğe’ yönelik doğru yol işaretlerini gösteriyorlar.

Bu ‘doğru Amerikan örnekleri’nden biri, ‘World Politics Review’de birkaç gün önce Daniel M.Kliman imzası altında yayımlanan ‘Brazil, Turkey and the Rise of the Democratic Rest’ (Brezilya, Türkiye ve Demokratik Geri Kalanların Yükselişi’ başlıklı yazıda yer alıyor. İngilizce ‘Democratic West’ yani ‘Demokratik Batı’ yerine, kafiye biçimde ‘Democratic Rest’in kullanılması, Batı dünyası dışında ama demokrasi oldukları tartışılmaz ülkelerin ‘yükselişi’ni vurguluyor.

Yazının şu ilk paragrafı yeterince çarpıcı:

“İran ile Brezilya ve Türkiye’nin elde ettiği nükleer yakıt takasını tartışmak için çok fazla mürekkep harcandı. Uzmanlar, Brezilya ve Türkiye’nin artan önemi kadar, anlaşmanın İran nükleer programına ilişkin kilitlenmeyi çözüp çözemeyeceği ya da Tahran’ın zaman çalmaya uğraşıp uğraşmadığı üzerinde yoğunlaştılar. Ama nükleer mutabakatın asıl anlamı üzerinde pek durulmadı. 21. yüzyılın ilk döneminin egemen trendi, demokratik güçlerin bölgesel hatta küresel nüfuz konumlarına yükselişidir.”

Yazar, bir demokrasi olmayan ve ‘yükseliş’i birinci sırada yer alan Çin’in altına, en aleni yükselen demokratik güç olarak Hindistan’ı yerleştiriyor ve bunun ardından ‘Latin Amerika bir deve kavuştu’ diyerek Brezilya’ya, ‘dünyanın en büyük Müslüman demokrasisi’ tanımıyla Endonezya’yı, ‘Ortadoğu’da önderlik rolü üstlenen’ Türkiye’yi ve ardından Güney Afrika’yı sıralıyor.

Türkiye şöyle anlatıyor:

“Türkiye bölgesindeki en dinamik ekonomilerden biri. Hem Batı ve hem de Doğu’ya ait, laiklik ile İslam’ı birleştirebilen bir ülke olarak, Türkiye, Ortadoğu’nun başka yerlerinde hüküm süren parçalanmış kimliklere keskin bir zıtlık gösteriyor.”

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bu ‘beş demokrasi’nin hızla ve artan nüfuzlarıyla yükselmesinin, gelecek açısından ‘iyimserlik’ yarattığını belirtiyor. Amerika, Avrupa ve Japonya’nın bu ‘olgu’ya ayak uydurmaları gereğinin altını çiziyor.

Bir başka çarpıcı ‘Amerikan değerlendirmesi’ Carnegie adlı ünlü düşünce kuruluşundan Marina Ottaway’in önceki gün yer alan ‘The Return of the Third World’ (Üçüncü Dünya’nın Geri Dönüşü) başlıklı yazısında göze çarpıyor. Hillary Clinton’un geçen haftaki çıkışını “ABD, Türkiye ve Brezilya’ya yapıcı olmayan bir mesaj gönderdi ve bağımsız diplomasilerinin hoş karşılanmayan bir müdahale olduğunu ve bunun göz ardı edileceğini bildirdi. Böyle bir yanıt, tartışılmakta olan konunun çok ötesine giden yansımaları içeriyor ve Amerika’nın politikaları konusunda Avrupa dışında müttefik bulmasını çok daha zorlaştırıyor.”

‘Yeni Üçüncü Dünya’nın, bağımsızlığını yeni kazanmış olan devletlerin oluşturduğu ‘Eski

Üçüncü Dünya’dan farklı olduğuna işaret ediyor ve şöyle diyor:

“Yeni Üçüncü Dünya değişik. Bunun baş aktörleri, büyük rüyaları olan, tecrübesiz ve ekonomik yardıma ihtiyaç duyan yeni bağımsız ülkeler değiller. Bunlar, çıkarlarına ABD ve Avrupa siyasetlerinin iyi hizmet etmediği, büyüyen ekonomileriyle yükselen güçler. Bu aktivist hükümetleri güden ulusal çıkar, küresel arenada oyuncu olma ihtirası, iç siyasi kaygılar ve aynı zamanda sorunları çözme konusunda gösterdikleri sahici arzular… Yükselen güçler, sadece ekonomik olarak değil siyasi olarak da kalıcılar. Uluslararası arenada yapıcı rol oynayan aktörler olabilirler…”

Türkiye-Brezilya beraberliğini, böylesine ‘geniş açılı’ bir ‘lens’le görenlerin sayısı Amerika’da da artıyor. Uluslararası sistemin mimarisi, diğer ‘demokrasiler’in yanı sıra Türkiye’nin ‘yeni aktivizmi’ ile değişiyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Brezilya Dışişleri Bakanı Celso Amorim ile ‘Diplomasiye Şans Vermek’ başlıklı ortak makalesi International Herald Tribune’da önceki gün yayımlandı. Başbakan Tayyip Erdoğan, Brezilya’ya ayakbastı. Aynı anda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kazakistan’daydı.

‘Küresel sistem’de bir Türkiye’den, ‘dünyanın geleceği’nde ‘ilk 10’da yer almaya doğru yol alan bir Türkiye’den söz ediyoruz.

Gözümüzü Ankara’dan kaldırıp, dünyaya bakmayı denersek; hem Ankara’dan görülebilenin ve hem de Washington’da taktıkları ‘İsrail gözlükleri’ dışında dünyayı göremeyenlerin göstermek istediklerinin çok daha farklı bir dünyayı göreceğimiz anlaşılıyor.

Kimilerinin içerden göremediği, kimilerinin ‘neo-Osmanlı’ ya da ‘neo-Bağlantısız’ diye tanımladığı ‘neo-Türkiye’yi o ‘yenidünya’nın içinde görebiliriz, seçebiliriz…

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 31 Mayıs  2010

İletişim: www.kureselbarisveadalet.org, kureselbak@gmail.com;

koalisyon@kureselbarisveadalet.org; 0090 5362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.