14-20 Haziran 2011 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

 

Dünyadan Haberler

Ömrünü savaşı protesto etmeye adayan İngiliz öldü / BBC Türkçe – 20.06.2011

Irak ve Afganistan savaşlarını protesto etmek için 10 yıldır İngiltere Parlamentosu önünde kamp kurmuş olan barış eylemcisi Brian Haw, 62 yaşında hayatını kaybetti. Ailesi akciğer kanseri olan Haw’un “uzun ve zorlu mücadelesi” sonunda yaşamını yitirdiğini açıkladı. Haw, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nin dış politikasını protesto etmek üzere 2001 yılında Londra’da, parlamentonun tam karşısındaki meydana kamp kurmuştu. Eyleminin başında beraberinde olan eylemciler birer birer evlerine dönse de Haw, meydandan ayrılmayı reddetti.  Aradan geçen 10 yılda, Haw tüm hava koşullarında, 365 gün ve 24 saat eylemini sürdürdü. Ölüm haberi duyulduğunda destekçileri Haw anısına kampındaki sandalyesine çiçekler bıraktı.

İngiliz yasalarına göre protesto hakkı korunduğu için Londra polisi ve diğer yönetim teşkilatları Haw’un çadır ve pankartlarını sökmesini sağlayamadı.

“Onlar beni öldürene dek orada kalmaya kararlıyım. Kimbilir ne zamana dek?”

Bu yıl Mart ayında ise Londra Belediye Başkanı, yaklaşan Kraliyet Düğünü’nün de etkisiyle Yüksek Mahkeme’ye başvurarak kaldırımdaki kampın sökülmesi için karar çıkardı.

Destekçileri kampın sökülmemesi için tedavisinin son günlerinde kampta nöbet tutuyordu.

Haw’un internet sitesinde hafta sonu yayımlanan bir mesajla, ailesi eylemcinin tedavi gördüğü Almanya’da 18 Haziran’da öldüğünü duyurdu.

Londra’nın kuzeybatısındaki Redditch’ten olan Haw’un uykusunda, acısız öldüğü açıklandı.

Siyasetçilerden övgüAilenin açıklamasında “Brian protestolarında ortaya koyduğu cesaret ve kararlılığı kanserle savaşında da gösterdi. Irak, Afganistan ve Filistin’deki pek çok sivilin kendisinin faydalanabildiği tedavilerden yoksun olduğunun bilincindeydi.” denildi.

Savaş karşıtı Stop the War Coalition grubundan Andrew Burgin, Haw’un ölümünün büyük bir kayıp olduğunu söyledi.

İşçi Partisi’nden milletvekili Jeremy Corbyn, Haw’un milletvekillerini “kararlarının sonuçlarını düşünmeye” sevkettiğini vurguladı.

Haw tutuklandığında ona şahsiyeti konusunda kefil olan aynı partiden milletvekili John McDonnell, Haw’un barış kampanyasına kararlılıkla bağlı olduğunu hatırlattı.

Haw, kampını 2 Haziran 2001’de Irak’a karşı yaptırım kararı alındığında kurdu. Afganistan ve Irak’ın işgali sırasında kampı iyice büyüdü.

Belediye yetkilileri 2002’den itibaren kampın dağıtılması için hukuki mücadeleye girişti. 2005 yılında parlamento çevresinde protestolara ek kısıtlamalar getirildi ancak Haw, eylemine daha önce başlamış olduğu için karar kendisini bağlamadı.

2006’da çıkarılan ek izin koşulları ile protesto sahası bir metreye 3 metrelik bir alanla sınırlandı. Yargıçlar kampın teröristler için ortam yarattığı suçlamalarının mahkeme önüne getirilmesini reddetti.

2010’da yeniden mahkeme önüne çıkarıldığında “Ülkemiz çocukları öldürdüğü, soykırım ve yağma yaptığı için oradayız. Onlar beni öldürene dek orada kalmaya kararlıyım. Kimbilir ne zamana dek?” demişti.

Haw ve diğer eylemciler Belediye Başkanı Boris Johnson’ın girişimleri sonunda meydandaki yeşilliği boşaltmak zorunda kaldı ve kaldırıma kaydırıldı. Belediye bu kez de kaldırıma kamu erişimi engellandiği için şikayette bulundu. Bu dava hala sürüyor.

‘Iraklı çocuklar’ için 10 yıl evine dönmedi

1949’da dünyaya gelen Haw, bir nakliye şirketi işletiyor ve marangozluk yapıyordu.

Dindar bir Hıristiyan olan Haw, inançları doğrultusunda şiddet olayları yaşadığı dönemde Kuzey İrlanda’yı ve Kamboçya’daki ölüm tarlalarını ziyaret ederek yardımda bulunmuştu.

Haw, protestosuna başlamadan önce eşi ve yedi çocuğu ile yaşadığı Redditch’te de gençlere yardım amaçlı hayır işlerine destek veriyordu.

Irak ya da başka ülkelerdeki çocuklar da “eşim ve çocuklarım kadar kıymetli ve sevgiye değer” diyen Haw, protestosu nedeniyle 2001’de ayrıldığı evine bir daha hiç dönmedi.

Brian Haw ve eşi Kay ile 2003 yılında boşandılar.

Haw, “Çocuklarıma döndüğümde, hükümetimin adalete ve ahlaka aykırı, parayla yönlendirilen siyasetleri yüzünden Irak ve başka ülkelerde ölen çocuklar için elimden geleni yapmış olarak yüzlerine bakabilmek istiyorum” demişti.

2005 genel seçiminde Westminster bölgesini temsil etmek için milletvekili adaylığına soyunan Haw, 2007’de de İngiliz Channel 4 televizyon kanalının ‘ilham veren siyasi şahsiyet’ ödülünü almıştı.

Haw’un protestosu kültürel yaşama da aktarıldı.

Turner Ödülü adaylarından Mark Wallinger 2007 yılında Haw’un kampının birebir bir kopyasını Tate Britain sanat galerisinde kurmuştu.

‘NATO Libyalı sivilleri vurdu’  

Star – 20.06.2011

Libya hükümeti NATO saldırısında hedef alındığını iddia ettiği üç katlı binada, biri bebek yedi kişinin öldüğünü öne sürdü. NATO iddiaların soruşturulduğunu açıkladı.

LİBYA, NATO’yu sivilleri hedef almakla suçladı. Hükümet, cumartesi gecesi başkent Trablus’a yönelik NATO saldırısında savaş uçaklarının yerleşim bölgesini hedef aldığını ve biri bebek 7 sivilin öldüğünü iddia etti. Libyalı yetkililer gazetecileri, isabet aldığını belirttikleri Souk el Cuma mahallesine götürüp yıkılan üç katlı binayı gösterdi. Libya hükümet sözcüsü Musa İbrahim, hasarın NATO  uçaklarından atılan füze ve bombalar sonucu meydana geldiğini söyleyip “Bir kez daha, NATO tarafından Trablus’ta gerçekleştirilen cinayet, terör ve korku gecesine tanık olduk” suçlamasını yaptı. Hasarlı binaların gösterilmesinin ardından hastaneye götürülen gazetecilere, aralarında bir bebeğin de olduğu üç kişinin cesetleri gösterildi.

Geçmişte yanlış hedefleri vurduğunu kabul eden NATO ise iddiaları soruşturuyor. NATO’dan yapılan açıklamada  ‘geçmişte, meskun mahal olduğu iddia edilen bölgelerin, Kaddafi rejimi tarafından komuta merkezi olarak kullanıldığı’ belirtildi. Trablus’un iddiaları doğru çıkarsa, NATO’nun Libya misyonu hakkındaki soru işaretleri artacak.

NATO: Yanlışlıkla vurduk, üzgünüz

Sivilleri öldürdüğü iddiasını soruşturan NATO, bir başka olayda ise ‘yanlışlıkla Libyalı muhalifleri hedef aldığını’ itiraf etti. İttifak, perşembe Brega yakınında bir konvoyun, Kaddafi güçlerine ait olduğu sanılarak bombalandığını duyurdu. Ölü ya da yaralı olup olmadığının bilinmediği belirtilen açıklamada,  İttifak’ın ‘ölü ve yaralılar olması ihtimalinden üzüntü duyduğu’ ifade edildi. NATO, aynı bölgede bir hafta önce de muhaliflere ait bir konvoyu vurmuş, saldırıda 13 kişi ölmüştü. Kaddafi yönetimi, NATO bombardımanlarında son 12 gün içinde 856 sivilin öldüğünü iddia ediyor.

‘SAVAŞA SON’ ÇAĞRISI

 Bölgesel ve uluslararası örgütler, Libya’daki savaşa son verilmesi amacıyla “siyasi sürecin” başlatılması çağrısında bulundu. Libya’daki durumu görüşmek üzere Arap Birliği’nin düzenlediği toplantı çerçevesinde önceki akşam Kahire’de bir araya gelen BM, AB, Arap Birliği, İKT ve Afrika Birliği temsilcileri, yayımladıkları bildiride, “Libya halkının meşru isteklerine karşılık verecek bir siyasi sürecin hızlandırılması” gereğine işaret etti.

Uluslararası toplumdan Libya çağrısı: Savaşın sona ermesi için süreci hızlandırın

Zaman – 20.06.2011 

Bölgesel ve uluslararası örgütler, Libya’daki savaşa son verilmesi amacıyla bir “siyasi sürecin” başlatılması çağrısında bulundu.Önceki gece Mısır’ın başkenti Kahire’deki Arap Birliği merkezinde bir araya gelen Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Arap Birliği, İslam Konferansı Teşkilatı ve Afrika Birliği temsilcilerinin gerçekleştirdiği toplantıdan sonra yayınlanan bildiride “Libya halkının meşru isteklerine karşılık verecek bir siyasi sürecin hızlandırılması” gereğine işaret edildi. Bildiride, BM’nin oynayacağı rolün ve Güvenlik Konseyi’nin Libya halkının korunması ve uçuşa yasak bölge ilan edilmesini de öngören 1970 ve 1973 sayılı kararlarının tamamen uygulanmasının önemine işaret edildi.

Bu arada Libya yönetimi, 3 aydır operasyon düzenleyen NATO’nun başkent Trablus’ta bir yerleşim birimini vurması sonucu pazar günü en az 9 sivilin öldüğünü öne sürdü. Sabah saatlerinde gerçekleşen saldırıda bir binanın büyük hasar gördüğü belirtilirken, olay yerine götürülen yabancı gazeteciler de en az 4 ceset gördüklerini aktardı. Libya Sağlık Bakanlığı’na göre NATO saldırılarında bugüne kadar 856 kişi hayatını kaybetti. Ancak NATO bu yöndeki iddiaları reddederken, hiçbir sivil hedefin vurulmadığını öne sürüyor.

Libya güçlerinin Trablus yakınlarındaki Misrata’ya yönelik saldırıları dün de devam etti. Muhalif güçlerin Misrata’nın batısındaki mevzilerine açılan top ateşinde 4 kişi hayatını kaybetti. Misrata’nın batısından Zlitan kasabasına doğru hareket etmek isteyen muhalif güçlerin, topçu ateşine roketatarlarla karşılık verdikleri bildirildi. Uluslararası gözlemciler 4 aydan fazla süredir devam eden çatışmalarda binden fazla kişinin öldüğünü belirtirken, muhalifler bu sayının en az 10 bin olduğunu öne sürüyor. Gözlemciler ayrıca Kaddafi güçlerinin ülkede savaş suçu sayılabilecek pek çok hukuk dışı eylem de gerçekleştirdiğini iddia ediyor. Silahlarının büyük bir kısmı ve karargahı yok edilmesine rağmen görevi bırakmamakta direnen Libya lideri Muammer Kaddafi, son olarak geçtiğimiz hafta radyodan yayınlanan konuşmasında NATO güçlerine atom bombası ile saldırması çağrısında bulunmuştu.

Yeni bir anayasa vaat etti sığınmacılara ‘dönün’ dedi 

Star – 21.06.2011

Suriye lideri Esad, Ağustos’ta yapılacak seçimlerle yeni meclisin oluşacağını, Anayasa değişikliğinin bu yılın sonunda tamamlanacağını söyledi. Esad, mültecilere de “ülkenize dönün” dedi. Devlet Başkanı Beşar Esad, ülkesinde yaşanan olayları değerlendirdiği konuşmasında, halkına güvendiğini söyledi. Şam Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada Esad, Ağustos ayında yapılacak seçimlerle yeni bir meclisin oluşacağını ifade ederek, Anayasa değişikliğinin bu yılın sonuna doğru tamamlanacağını söyledi. Esad, ortalıkta pek çok dedikodu dolaştığını ancak kendisi için dedikodulardan çok, yarattığı etkinin önemli olduğunu  belirtti. Ellerine yeni bilgiler geldiğini vurgulayan Suriye Lideri “Söylentilere gelince, emin olun ki bunlar gerçek değil. Ülkemiz için çok anlamlı ve önemli bir noktada bir araya geliyoruz. Geçmişte dökülen bütün kanlar ve açılan bütün yaralardan yepyeni ve parlak ve Suriye yaratacağız” diye konuştu.

Sabotajcı grup mikrop gibi 

Devlet televizyonundan halka hitap eden Esad, halkın meşru ihtiyaçlarıyla sabotajcılarınkini ayırt etmeleri gerektiğini ifade etti. “Sabotajcıları” yasal reformlarla ilgili hareketi sömürmeye çalışmakla suçlayan Esad, sabotajcıların “küçük bir grup” olduğunu, ancak verdikleri zararın büyük olduğunu, barışçıl protestolara sızdıklarını kaydetti. Esad, ülkede son aylarda yaşanan şiddet olaylarını kastederek, “Bu olayların faillerinin kimler olduğu ortaya çıkarılmalı, ülkemiz mikroplardan temizlenmeli” dedi. Esad, Adalet Bakanlığından son affın genişletilmesi için çalışmasını isteyeceğini de bildirdi.

Devlet intikam almaz, dönün

Esad, Türkiye’ye giden Suriyelilere dönmeleri çağrısında bulunarak, “Devlet intikam alacak diyenlere inanmayın. Geri dönün. Devlet sizi kucaklayacak. Sizi aramızda mutlu vatandaş olarak görmek istiyoruz” dedi. Devlet televizyonundan halka hitap eden Esad, parlamento seçimlerinin Ağustos ayında yapılacağını, reform paketinin ise Eylül ayında tamamlanacağını söyledi. Esad, bir ay içinde anayasa reform çalışmaları ve tavsiyelerle ilgili komitelerin oluşturulacağını da kaydetti.Suriye’yi bekleyen en büyük tehlikenin ekonominin zayıflaması ya da çökmesi olduğunu hatırlatan Esad, temel sorunun “psikolojik” olduğunu öne sürdü. Silah taşıyan kişilerle siyasi bir çözümün muhtemel olmadığını belirten Esad, Suriyelilerden, krizler aylar hatta yıllar sürse bile durumun normale dönmesi çalışmalarına yardım etmesini istedi.

En geç yıl sonuna kadar tamam

Anayasa değişikliği ile ilgili konuşan Suriye lideri, Anayasa değişikliği konusunun farklı bir durum olduğunu söyledi. Esad, “Eğer yeni meclis Ağustos ayında seçilirse, vakit kaybetmeden Anayasada düzenleme çalışmalarına başlayacak. Eğer ertelenmesi söz konusu olursa tüm bu çalışmalar bu yılın sonunda tamamlanmış olacak. Yani 5 ay içinde sonuçlanmış olacak. Ancak tüm anayasayı değiştirip yeni bir anayasa ortaya koymak istiyorsak o zaman durum farlı olur. O zaman Anayasa hazırlanarak referanduma sunulması gerekir. Ancak şu an yapacağımız iş Anayasa değişikliği ile ilgili bir komisyon kurmak olacak. Bu komisyon önümüzdeki günlerde çalışmalara başlar. Biz de bir ay gibi bir süre veririz. Bu bir ayın yeteceğini sanıyorum. Yapılacak çalışmalar diyaloga açılır ardından zaman cetveli ortaya çıkar. 3 ay veya 5 ay gibi bir süre mi olacak bu konuda çalışmalar sürdürülür ve sonuçlanır. Yani en geç yılın sonuna kadar tamamlanmış olur.” şeklinde konuştu. ŞAM

Esad söylemesi gerekenleri satır arasına sıkıştırdı, ‘Yetmez ama evet’ diyorum

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın söylemesi gerekenleri satır arasına sıkıştırdığını belirtti ve ilk değerlendirmesinin ‘yetmez ama evet’ şeklinde olduğunu söyledi. Gül, Türkiye’de anayasa değişikliği yapılırken ‘yetmez ama evet’ dendiğini ve Esad’ın konuşmasını dinlediğinde yakın çevresine bu değerlendirmeyi yaptığını belirterek, “Daha net mesajlar vermeli ve demokraik ortam sunmalı. Esad birçok şey söylüyor ama bunların çoğu satır arasında. Artık açık ve net olmalı. Çok partili sisteme geçildiğini anlatmalı ve mesajları halka net şekilde vermeli” dedi. Gül, Ortadoğu Başdanışmanını Erşat Hürmüzlü’yü de Suriyeli mültecilerin kaldığı Hatay’a gönderme kararı aldı. Başdanışman Hürmüzlü, bugün Hatay’da kurulan ve Suriyeli misafirlerin ağırlandığı çadırkentlerde inceleme yapacak. Erşat Hürmüzlü, Esad’a uzun süredir taahhüttü bulunduğu reformları bir hafta içinde uygulaması çağrısında bulundu. 

Mültecilerin 5’te 4’ü fakir ülkelerde

Yeni Asya – 21.06.2011

 BM, dünyadaki 15 milyon 400 bin mültecinin beşte dördüne, yurttaşlık beklentisi küçük, ekonomik fırsatların sınırlı olduğu fakir ülkelerin ev sahipliği yaptığını bildirdi. BM’nin raporunda sadece Pakistan, İran ve Suriye’nin, mültecilerin yüzde 25’inden fazlasını barındırdığı belirtiliyor.

5 MİLYON FİLİSTİNLİ!

Komiserlik, Filistinli mültecilerin 5 milyonla, dünya mülteci nüfusunun üçte birini oluşturduğu, komşu ülkelerdeki bazı Filistinli mültecilerin hayatının tamamını mülteci kamplarında geçirdiğini belirtti. Toplam mültecilerin beşte birini oluşturan Afganların, 1979 yılındaki Sovyet işgalinden bu yana ülkelerinin dışında olduğu, Pakistan ve İran gibi ülkelerde dehşet verici şartlarda yaşadıkları kaydedildi. Mülteci kaynağının diğer önemli ülkelerinin ise 1 milyon 700 bin kişiyle Irak, 770 bin kişiyle Somali, 477 bin kişiyle Kongo olduğu vurgulandı.   

Yük eşit şekilde paylaşılmalı

Ankara BM Enformasyon Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle yayınladığı mesajında, mültecilere yönelik yardımların bütün dünya tarafından eşit olarak üstlenilmesi gerektiğini belirtti. Bu yıl 1951 tarihli Mülteciler Sözleşmesinin 60. yıldönümünün kutlandığını, ayrıca Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) kuruluşunun da 60. yılı olduğunu hatırlatan Ban, aradan geçen onca yıla rağmen dünya genelinde mültecilerin ve zorla evlerinden edilenlerin sayısının azalmadığı gibi onlara yardım eli uzatmanın da daha kolay bir hale gelmediğini ifade etti. Zorla evlerinden edilenlerin getirdiği yükün dünya tarafından eşit olarak paylaşılmadığına işaret eden Ban, yoksul ülkelerin zengin ülkelere nazaran daha fazla sayıda evlerinden edilmiş kişiye yardım etmek zorunda kaldığını vurguladı. Genel Sekreter Ban, mülteci karşıtı görüşler en fazla sanayileşmiş ülkelerde yüksek sesle dile getirilirken dünya genelinde mültecilerin yüzde 80’ine kalkınmakta olan ülkelerin yardım eli uzatmak zorunda kaldığını vurgulayarak, bu duruma eşitlikçi bir çözüm bulunması gerektiğini kaydetti. 

Bosna’daki kamplar

Bosna Hersek’te yaklaşık 150 mülteci kampında hâlâ 2 bin aileden toplam 7 bin kişi yaşıyor. Bosna Hersek İnsan Hakları ve Mülteciler Bakanı Safet Haliloviç, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü sebebiyle düzenlediği basın toplantısında, Bosna savaşının (1992-1995) bitmesinden bu yana 16 yıl geçmesine rağmen ülkede halen 120 bin kişinin savaştan önceki evine dönmek için beklediğini kaydetti. Bosna Hersek’te yaklaşık 2 milyon 200 bin kişinin savaş sebebiyle evini terk ettiğine işaret eden Haliloviç, ülkeden kaçan 1 milyon 200 bin kişinin de yaklaşık 100 ülkeye sığındığını kaydetti. Yaklaşık 1 milyon mültecinin Bosna Hersek içindeki şehirler arasında göç ettiğini sözlerine ekleyen Haliloviç, 37 bin 408 ailenin mensubu yaklaşık 120 bin kişinin savaştan önceki evlerinin tadilatının yapılması ve diğer sorunların çözülmesi için beklediğini ifade etti.

Mülteciler, fakir ülkelere sığınıyor

BM tarafından yayımlanan raporda, sadece Pakistan, İran ve Suriye’nin mültecilerin yüzde 25’inden fazlasını barındırdığı belirtilerek, bu rakamların Kuzey Afrika ülkelerindeki karışıklardan kaçarak komşu ülkelere ve Avrupa’ya sığınan mültecileri kapsamadığı vurgulandı. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres, sanayileşmiş ülkelerdeki mülteci akını korkusunun büyük bir abartı olduğunu, ya da konunun yanlış biçimde göçmenlik sorunlarıyla ilişkilendirildiğini vurgulayarak, sorunun fakir ülkelerin sırtına yüklendiğini söyledi. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), Komiserliğin 1950 yılında, İkinci Dünya Savaşı’nda 2 milyon 100 bin Avrupalının yerlerinden olmasının ardından kurulmasından bu yana mültecilerin durumunda sert değişimler olduğunu belirterek, mültecilerin sayısında 2010 yılında bir önceki yıla göre 153 bin kişilik artış olduğunu, toplam sayısının 15 milyon 400 bine ulaştığını kaydetti. BMMYK, ülkeleri içinde yerlerini değiştirmek zorunda kalan insanların sayısının 2010 yılında 27 milyon 500 kişiye çıktığını, sığınma talep eden 850 bin kişi de dahil edildiğinde dünya genelinde 43 milyon 700 bin kişinin yerlerini terketmeye zorlandığını bildirdi.

SAVAŞLAR YÜZÜNDEN GÖÇ

Dünyada geçen yıl savaşlar ve çatışmalar yüzünden yaklaşık 44 milyon kişinin kendi ülkelerinde veya başka ülkelerde mülteci durumuna düştüğü bildirildi. Norveç Mülteciler Konseyi adlı sivil toplum kuruluşu, Dünya Mülteciler Günü sebebiyle yayımladığı raporda, bunun bir rekor olduğunu belirterek, bu 43,7 milyon göçmenin 27,5 milyonunun kendi ülkelerinde göçmen durumuna düştüğünü, 16,2 milyon kişininse ülkelerinden kaçmak zorunda kaldıklarını açıkladı. Bu istatistiğin, önceki yıllarda mülteci durumuna düşen ve halen geri dönemeyen insanları da kapsadığı belirtildi. Raporda, iç göç kurbanı olanların yarısının Kolombiya, Sudan, Irak, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Somali’de olduğu, mültecilerin yüzde 60’ının ise Filistin, Afganistan, Irak, Somali ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden geldiği kaydedildi. Konseyin Genel Sekreteri Elizabeth Rasmusson, bu sayının arttığını ve azalacağını gösteren hiçbir işaretin de görülmediğini söyledi. İç göçün 2009’a oranla 400 bin, mülteci sayısınınsa 100 bin arttığı belirtildi. Kuruluşun ay başındaki başka bir raporunda, sel ve fırtına gibi tabiî afetlerin geçen yıl 42 milyondan fazla insanı yerlerinden ettiği, bu rakamın 2009’a oranla 2,5 kat daha fazla olduğu ortaya konmuştu. 

Afganistan

Afganistan ve ABD, Taliban ile barış görüşmeleri yapıyor

CİHAN – 18.06.2011

Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai, ülkeye barış getirmek için kendi hükümeti ile ABD’nin Taliban ile görüşmelerde bulunduğunu söyledi. Açıklama, Taliban ile yapılan görüşmelerle ilgili ilk resmi beyanat olma özelliği taşıyor.Afganistan lideri Karzai, bugün başkent Kabil’de gazetecilere yaptığı açıklamada, kendi hükümeti ile ABD’nin Taliban savaşçıları ile görüşmeler yaptığını bildirdi. Karzai, “Barış görüşmeleri (Taliban ile) artık başladı ve çok iyi gidiyor.” Dedi. Karzai ayrıca yabancı askeri güçlerinin, özellikle ABD’nin görüşmelere katıldığını da belirtti.

Açıklama, Taliban ile yapılan 10 yıllık savaş boyunca devam eden görüşmelerle ilgili ilk resmi beyanat olma özelliği taşıyor.

Afganistan’da kadın olmak kolay değil

Taraf – 16.06.2011

Thomson Reuters Vakfı’nın aile içi şiddet, ekonomik ayrımcılık, kadın sünneti, sağlık, kültürül ve dinî gaktörler ve tecavüz gibi kriterleri dikkate alarak yaptığı araştırmanın kadınlar açısından en tehlikeli ülkenin Afganistan olduğunu ortaya koydu.

Thomson Reuters Vakfı’nın aile içi şiddet, ekonomik ayrımcılık, kadın sünneti, sağlık, kültürül ve dinî gaktörler ve tecavüz gibi kriterleri dikkate alarak yaptığı araştırmanın kadınlar açısından en tehlikeli ülkenin Afganistan olduğunu ortaya koydu. Afganistan’dan sonra ikinci sırada Kongo olurken, kadınlar için en tehlikeli ülkeler sırasıyla Pakistan, Hindistan ve Somali olarak belirlendi. Beş kıtada kadın-erkek eşitliği konusunda 213 uzmandan değerlendirme yapması istenen araştırmada Afganistan, sağlık, cinsel olmayan şiddet ve ekonomik kaynaklara erişimin yetersizliği açısından en tehlikeli ülke çıktı.

Gebe kalırsan yarı ölüsün

Listenin ikinci sırasındaki Kongo’da ise yılda 400 bin kadar kadının tecavüze uğradığı belirtiliyor. BM’nin “dünyanın tecavüz başkenti” olarak nitelediği Kongo’da milis gruplarının ve askerlerin, 3 yaşındaki çocuklardan yaşlı kadınlara kadar her yaştan kadını hedef aldığı belirtiliyor. Kültürel ve dinî uygulamalar ile aşiret baskısının olumsuz etkileri açısından üçüncü sırada gelen Pakistan’da ise namus cinayetlerinden yılda bin kadar kadının öldüğü bildiriliyor. Hindistan’da ise özellikle kız bebeklerin anne karnındayken öldürülmesi, diğer bebek cinayetleri ve insan kaçakçılığının çok yaygın olduğu belirtildi. Kadınlar için en tehlikeli ülkeler listesinin beşincisi Somali’de ise doğumla bağlantılı anne ölümleri, tecavüz ve kadın sünnetinin yaygınlığının yanı sıra kadınların eğitim, sağlık hizmetlerine erişimi sınırlı. Somali’de kadından sorumlu bakan Meryan Kasım, ülkesinin listede ilk sırada yer almamasına şaşırdığını belirterek, Somali’de bir kadının karşılaşabileceği en tehlikeyi şeyin gebe kalmak olduğunu, çünkü doğum öncesi kontrollerin olmaması yüzünden gebe bir kadının yaşama olasılığının yüzde 50 olduğunu söylüyor.

 

Filistin

Filistin görüşmeleri çıkmaza girdi

BBC Türkçe – 20.06.2011

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile Hamas lideri Halid Meşal arasında yarın Mısır’ın başkenti Kahire’de yapılması planlanan görüşme ertelendi.

Görüşmede, kurulması planlanan yeni hükümet üzerinde uzlaşı aranacaktı.

Ramallah’taki El Fetih yetkilileri, bu konudaki görüş ayrılıklarının giderilememesi nedeniyle görüşmelerin süresiz ertelendiğini açıkladı.

Peres: Zaman daralıyor

Bu arada İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Filistinlilerle “acilen” bir barış anlaşması imzalanması çağrısında bulundu. Peres, CNN’e mülakatında “İki tarafın da fazla zamanı kalmadı. Dinamik davranmalıyız” dedi.

Şimon Peres, Filistinlilerin Eylül ayında Birleşmiş Milletler’den bağımsız Filistin devletinin tanınmasını isteme “hatasına” düşmemesi gerektiğini savundu ve Benyanim Netanyahu hükümetinin barış için çaba harcadığını öne sürdü.

Netanyahu ve Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton hafta sonunda Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Yahudi yerleşimleri nedeniyle kesintiye uğrayan barış sürecinin canlandırılması yollarını ele almıştı.

Bu görüşme, İsrail İçişleri Bakanlığı’nın Ramot Şlomo adlı yerleşim biriminin genişletilmesine onay vermesinin hemen ertesine rastlıyor.

İşgal altındaki Filistin topraklarında yaklaşık 500 bin Yahudi yaşıyor. Uluslararası hukuka göre bu yerleşimler yasa dışı. Ancak İsrail bunu reddediyor.

Feyyad reddedildi

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Birleşmiş Mileltler’den tanıma istemeden önce, birleşik bir Filistin görüntüsü vermek istiyordu.

Fakat, Meşal’le yapacağı görüşmenin ertelenmesi, geçen ay iki Filistinli grup arasında varılan uzlaşmaya gölge düşürdü.

El Fetih, Filistin Yönetimi üzerinden Batı Şeria’da, Hamas da Gazze’de denetimi elinde bulunduruyor.

İki grup, gelecek yıl yapılacak seçimlerden önce bir geçici hükümet kurma konusunda uzlaşmıştı.

Ancak yeni hükümetin açıklananacağı Pazar günkü toplantı, başbakanlığa kimin getirileceği konusundaki anlaşmazlık nedeniyle iptal edildi.

Abbas, Avrupa Birliği ve ABD ile iyi ilişkileri olan Selam Feyyad’ın bu görevini sürdürmesini umuyordu. Fakat Hamas Feyyad’ı Batı’nın ve İsrail’in maşası olarak görüyor.

Irak

Tehlikeli Yol Irak’ın acısına bakmak!

Zaman – 17.06.2011

Hayata Çalım At, İşte Özgür Dünya, Biletler, Afili Delikanlı gibi akıllara kazınan filmlerin usta İngiliz yönetmeni Ken Loach, son çalışması Tehlikeli Yol’da (Route Irish) yine sıradan insanın hayatına odaklanarak sisteme dönük eleştirisini yapıyor.Bu defa Irak’tan Liverpool’a geniş bir panoramayı zemin edinen Loach’un hemen her filminde olduğu gibi ‘basit’ insanın trajedisinin ardındaki sebep, kapital sermayedarların para hırsı. Yönetmen, filmografisine kıyasla Tehlikeli Yol’da aksiyon dozunu bir nebze artırıyor.

Irak’ta özel bir güvenlik firmasında sözleşmeli çalışan Fergus, İngiltere’ye döndükten sonra çocukluk arkadaşı, can dostu Frankie’nin ölüm haberini alır. Para kazanmak için gittiği Irak’a arkadaşının da peşinden gelmesine sebep kendisidir. Fergus’un Irak’ta yaşadıkları sonucunda bozulan kimyası ölüm haberini duymasıyla kendini iyice dışarı vurur. Bağdat Havaalanı’nı ABD ve İngiliz ana üslerinin bulunduğu Yeşil Bölge’ye bağlayan “Route Irish” adı verilen tehlikeli yolda ölmüştür Frankie. Fergus anlatılanlara ikna olmaz, zira arkadaşı kendini ölüme atacak kadar tecrübesiz değildir. Eline geçen cep telefonundaki görüntüler, Irak’ta paralı askerliğe devam eden arkadaşıyla yaptığı görüşmeler ile bu ölümün izini sürer. Başlarda bir polisiye havasında ilerleyen film takip eden dakikalarda intikam tutkusuna dönüşür. Fergus’a göre Frankie ölmemiş, öldürülmüştür. Irak’ta paralı askerlerin kovboylar gibi önüne gelene silah sıkmasına, keyfi işkencelere şahitlik eden Fergus’un vicdan azabının bir sembolüne dönüşür arkadaşının vefatı. Onun katillerini bulma tutkusu içinde biriken öfkenin dışavurumudur. Yolda yürürken, spor yaparken, terasından manzarayı izlerken her daim geçmişiyle mücadele eder. Asabiyeti en çok insan ilişkilerinde kendini dışa vurur, her sohbeti kavgayla biter. Fergus için hayata tutunduğu tek kişi, vefat eden arkadaşının sevgilisi Rachel’dir. Bu gerilimli arayış Fergus ile Rachel’in yakınlaşmasına sebep olacaktır.

Filmin bir yerinde Irak’taki savaşta görme kabiliyetini kaybeden, âmâ askerlerin futbol maçını izliyoruz. Vurdukları topu görmeyen bu askerlerin hali biraz da Fergus’un filmdeki serüveninin sembolize edilmiş hali. Gözleri gerçeğe bağlı Fergus da film boyunca doğru hedefi bulabilmek adına boşluğa tekme sallıyor. Onun sanrıları, öfkesi paranoyanın sınırlarında geziyor. Susan Sontag, Başkalarının Acısına Bakmak’ta “Hatırlamak artık bir öyküyü akla getirmek değil, bir resmi zihinde canlandırabilmektir.” der. Loach’un filmi özel güvenlik şirketlerine, savaş politikalarına yaptığı sert eleştiri ile eksik, lâkin önemli bir fotoğraf. Görsel hafıza için önemli, kıymetli bir belge.

Türkiye

Savcı Samast İçin 24 Yıl İstedi

A.A. – 17.06.2011

Dink Cinayeti Davası’nda Savcı, sanık Ogün Samast hakkında 18 ila 24 yıl arası ağır hapis cezası istedi. Kararın 29 Haziran’da çıkması bekleniyor.

Hrant Dink cinayetinin katil zanlısı Ogün Samast’ın yargılandığı davada artık sona gelindi. Çocuk Mahkemesi’nde görülen duruşmada savcı, Samast’ın “tasarlayarak adam öldürmek” iddiasıyla 18 ila 24 yıl ağır hapisle cezalandırılmasını istedi.

Hrant dink cinayetinin katil zanlısı Ogün Samast’ın yargılandığı Gülhane’deki İstanbul Çocuk Mahkemesi’nde olağanüstü güvenlik önlemleri vardı.

Sebebi ise Milli İstihbarat Teşkilatı’nın aşırı sol bir terör örgütünün, Samast’a saldırı düzenlenebileceği konusunda yaptığı uyarıydı.

Savcı Mütaalasını Açıkladı

İstanbul İkinci Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 5’inci duruşmasında İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ali Demir, mütaalasını açıkladı.

Demir, bilinçli ya da bilinçsiz olarak medyada yer alan haberler sonucu Dink’in vatan haini ve Türk düşmanı olarak görüldüğünü belirtti.

Savcı Demir, tutuklu sanık Samast’ın, yaşının cinayet tarihinde 18 yaşından küçük olduğu gözönüne alındığında “tasarlayarak adam öldürmek” suçundan 18 ila 24 yıl, “ateşli silahlar kanununa muhalefet suçundan” da 1 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasını talep etti.

“Kasıt Yoğunluğu Var”

Dink Ailesinin avukatı Fethiye Çetin, “19 ila 25 yıl arasında bir ceza bu aralıkta bir ceza almasını tahmin ediyoruz. Mahkemenin bunu nasıl uygulayacağını bilemiyoruz. Bize göre kasıt yoğunluğu vardır” dedi.

Karar 29 Haziran’da

Duruşma, Samast’ın avukatı Levent Yıldırım’ın savunmasını hazırlaması için ertelendi. 29 Haziran’da yapılacak duruşmada karar çıkması bekleniyor.

 

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni,  20 Haziran  2011

İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com; 00905362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.