11-17 Mayıs 2010 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Küresel BAK Etkinlikleri

Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi VIII
Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin sekizincisinde Aslı Tohumcu ve Özge Kara yazar ve dönem hakkında sunumlarını yaptıktan sonra Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak kitabını tartıştık.

1921 Yılında yazılmış bir ilk roman olarak tüm Atölye’ce başarılı bulundu. Yaşanılan dönemin karmaşasının kişilerde yarattığı düşünsel kararsızlık ve toplumun bir bireyi olarak yazarın geçmiş ve gelecekle ilgili düşüncelerindeki bulanıklığın kitaptan iyi anlaşıldığını konuştuk. Atölye’de incelenen diğer eserlerde de zaman zaman karşılaştığımız ve edebiyatta savaş ve barışı arayan bizleri de ikilemlere sokan koşullar karşısında karar verme güçlüğü bu kitapta da karşımıza bir kez daha çıktı. Seniha ile konuşurken Hakkı Celis’in Batı/Avrupa fikrinde cisimlenen modernleşme için söylediği “kıyafetlerde epeyce değişiklik gördüm fakat ruhlarda ne değişti, bilmiyorum” sözü üzerine Seniha “Daima felsefe. Sen hiçbir zaman hayat adamı olamayacaksın” dediğinde Hakkı Celis ” Öyleyse ölüm adamı olurum” demesi ve savaşa gitmesi, bizi çoğu romanda işlenen seçeneksizlik durumu ile bir kez daha karşı karşıya getirdi. İncelediğimiz diğer dönem romanlarında da edebiyatın bizi o koşullarda “Savaşalım. Ölmeyelim de ne yapalım” durumuna getirdiğini fark ettik. Üçüncü bir yolun görülmesinin, bulunmasının, savunulmasının o gün olduğu gibi bugün de zor olduğunu konuştuk.

Kiralık Konak’ın daha ilk sahifelerinde 1920’lerin İstanbul’unda Tanzimat’ın eseri İstanbulin Efendiler ile Abdülhamit’in regingot devri karşı karşıya getiriliyor. Anlıyoruz ki roman boyunca iki dönem, iki tarz ve bunların simgeleyeceği karakterlerin çatışmaları ve gündelik hayatta yaratacağı gerilimle karşı karşıya geleceğiz. Naim Efendi kişiliğinde, Seniha, Cemil ve Faik Beyin simgelediği, gösterişçiliğin, yanlış beğeni ölçütlerinin, yozlaşmanın ve samimiyetsizliğin alanı olan modern çağ/yeni gelen hedef alınıyor ve eski zamanlara ait yücelik, tutku haysiyet, mantık ve sağduyu kavramlarını, modern zamanların ölçüsüz ve yoz tutumlarıyla kıyaslanıyor.

İncelediğimiz çoğu eserde gördüğümüz gibi Kiralık Konak’ta da üçüncü bir yolun, eski ile yeninin iyileri ile yeni bir senteze varmanın ne denli güç olduğundan ve bunun bugün bile başarıldığının söylenmesinin güçlüğünden söz ettik. Bireyi ve toplumu hedef alan, ruhsal bütünlüğü bozan, uyumsuz, hoşgörüsüz ve anlayışsız ortamları yaratan, maddi ve manevi nitelikteki şiddetin bu türden yaklaşımlardan doğduğunu konuştuk. Özellikle Seniha’nı dedesi Naim Efendiye karşı tahammülsüzlüğü, “ihtiyarı üzmekte, şaşırtmakta ve bekletmekte garip bir zevk alıyor” olması ev ortamının denge, sakinlik, huzur ve barıştan ne denli uzaklaştırdığını konuştuk. Kiralık Konağın bu anlamda toplumda iç savaşı, kuşaklar çatışmasını destekleyen ve körükleyen karakterler yarattığını saptadık.* *”Giyotin temizler efendim… Yalnız namussuz kafaların değil, fakat, eski kafaların hepsi de kesilmelidir”, “Her kadında yıkıcı bir avcı hayvanattan bir şey vardır”, “kadının en müthişi işte böylesidir; esasen insan olmayan bu mahluk, bir de akıl denen şeyle silahlandı mı, adeta dişli, tırnaklı, bir canavar haline giriyor” cümlelerinin tartışmasız savaş söylemlerine “Aşkın mucizesi. İnsanı sesine kadar değiştiren şey”,”Bu genç adam Seniha Almanyalı, Avusturyalı zabitlerle rahat rahat çay ziyafetleri verebilsin diye bir hafta sonra Çanakkale’ye, hayatına doymadan ölüme gidecekti”, “Cephenin arkasındaki hayat daha iyi değil” cümlelerine ise barış söylemlerine örnek olarak değinildi.

Atölye takvimimizin haziran sonuna kaymasının bazı sakıncaları nedeniyle Tolstoy’un Savaş ve Barış isimli eserini yaz sonuna bırakma kararını aldık. Bu durumda, son Atölye tarihi olan 8 Haziran oturumu sonunda, çalışmaları kitaplaştırma sürecini nasıl şekillendireceğimizi konuşma kararı verdik. 25 Mayıs’ta E.Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor kitabını,8 Haziran’da, A.H.Tanpınar’ın Beş Şehir kitabını inceleyeceğiz.

AtölyeBAK

Küresel BAK’tan Haberler

“Başbakan Uranyumun Nerede, Nasıl Depolanacağını Açıklamalı”
Bianet – 17.05.2010 – Tolga KORKUT

İlk haberlere göre zenginleştirilmiş uranyum Türkiye’de depolanacak. Küresel BAK’tan Dalay “Türkiye’ye getirilecek uranyum, nasıl taşınacak, takas edilecek, depolanacak mı, nerede depolanacak. Toplumun ve çevrenin güvenliği için bunları bilmemiz gerekiyor” diye konuştu.

Türkiye-İran-Brezilya arasındaki taslak anlaşmaya göre, İran’dan gelecek zenginleştirilmiş uranyum, karşılığında alacağı uranyum yakıt çubukları gelene kadar Türkiye’de kalacak. Associated Press’in haberine göre, İran Dışişleri Sözcüsü Ramin Mehmanperest, İran’dan gelen zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye’de İran’ın ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK) gözetimi altında depolanacağını söylüyor. Habere göre, İran bir yıl içinde yakıt çubuklarını teslim almazsa, Türkiye nükleer silah yapımına elverişli olan zenginleştirilmiş uranyumu “koşulsuz ve derhal” İran’a geri göndermek durumunda.

Bianet’in görüştüğü Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Nilüfer Uğur Dalay, “Bu aslında bir toplum güvenliği sorunu. Uranyum, temelde nükleer silahlar için. Türkiye’de nasıl önlemler alınacağı çok önemli. Anlaşmada takasın nasıl gerçekleşeceğine dair ayrıntıları bütün toplum bilmek zorunda” diyor.

Dalay “Başbakan derhal ayrıntıları halka açıklamak zorunda. Bu bütün toplumun güvenliğini, çevreyi ve sağlığımızı ilgilendiriyor. Uranyum nasıl taşınacak, nasıl takas edilecek, depolanacak mı, depolanacaksa nerede ve nasıl olacak. Bunları bilmek zorundayız” diye konuşuyor.

“İncirlik’teki nükleerler ne olacak?”
Dalay nükleer silahlarla ilgili gündeme de dikkat çekiyor: “İncirlik’te olduğu bilinen 90 nükleer silah var. Onların da ülkeden çıkarılması çok önemli. Ayrıca 1 Haziran’da İncirlik üssünün ABD’ye kullandırılmasıyla ilgili gizli kararnamenin süresinin uzatılması yeniden gündeme geliyor. ABD’nin takvimine göre ağustosta Irak’tan çekilme başlayacak. Bu askerlerin bir bölümü Afganistan’a aktarılırken bir bölümünün de İncirlik üzerinden taşınması gündemde.”

“Anlaşmayla ABD’nin ‘düşman İran’ kozu azaldı”
Dalay, nükleer programını bahane ederek ABD’nin İran’a saldırmasına ihtimal vermediğini, ABD’nin bu durumu daha çok uluslararası dayatmalar için kullandığını söylüyor. “ABD yönetimi bunu bir ‘tehdit unsuru’ olarak kullanıyordu. Irak’tan çekilemez, Afganistan’da batağa batmışken, bir de ülkede bu konular nedeniyle muhalefet yükselmişken, İran’a saldırması zaten ihtimal dahilinde değildi. Askeri olarak bu kadar bölünmesi mümkün değil. Zaten nükleer güçlerini de karışlaştıracak olursanız, arada dağlar kadar fark var. İran başlangıç aşamasında. ABD yönetimi, hayali düşman yaratarak korkuyu canlı tutuyor. ABD’deki son güvenlik zirvesinde de İran’la ilgili ciddi bir yaptırım kararı çıkaramamışlardı. Bölgesel olarak Türkiye’nin de destek vermemiş olması ABD’yi yalnızlaştırıyor. Bu anlaşmayla ABD’nin elindeki dayatma kozu azalmış oldu.”

Dünyadan Haberler
Uranyum için 3’lü zirve
ntvmsnbc – 16.05.2010

İran’la Batı arasındaki nükleer krize son vermeyi hedefleyen uranyum takasına ilişkin yeni formül için 3 ülkenin dışişleri bakanları bir araya geldi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mottaki ve Brezilya Dışişleri Bakanı Celso Amorim’le Tahran’da üçlü bir görüşme yaptı.
Yaklaşık 2 buçuk saat süren görüşmede uranyum takasına ilişkin ortak bir formül ele alındı. Bakanlar arasındaki görüşmenin ardından teknik heyetler müzakerelere devam etti.

Davutoğlu, Mottaki ve Amorim’in ilerleyen saatlerde yeniden bir araya gelmesi bekleniyor. Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva da, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’la görüştü. Başbakan Erdoğan, İran’dan somut bir adım gelmediği gerekçesiyle Tahran’a gitmekten vazgeçmişti. İran dışişlerinden dün, “Başbakan Tahran’a gelse daha iyi olurdu ama bu çağda iletişimi kurmak için başka yöntemler de var” açıklaması geldi.

İran’la Anlaşma İmzalandı, Uranyum Takası Türkiye’de Gerçekleşecek
Bianet – 17.05.2010

İran-Brezilya-Türkiye taslak anlaşmayı imzaladı. İran nükleer silah yapımında kullanılabilecek uranyumu verecek, karşılığında nükleer enerji için yakıt olarak kullanılabilecek uranyum alacak. Takas Türkiye’de gerçekleşecek.

İran-Türkiye-Brezilya, zenginleştirilmiş uranyum takasıyla ilgili taslak anlaşmayı imzaladı.

İran merkezli Press TV’nin haberine göre, bugün imzalanan anlaşmayla, İran stokundan yüzde 3,5 oranında zenginleştirilmiş 1.200 kilogram uranyumu vermeye, karşılığında nükleer enerji için yakıt olarak kullanabileceği yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyum almaya razı oldu.

Anlaşmaya göre, bu takas için Türkiye kullanılacak.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na (UAEK) takas anlaşmasının ayrıntılarıyla ilgili bir hafta içinde bir mektup gönderilecek. Ardından İran, Fransa, Rusya, ABD ve UAEK temsilcilerinin bulunduğu Viyana Grubu’ndan resmi onay alınması halinde, takas yaklaşık bir ay sonra hayata geçecek.

Yakıt çubuklarını Viyana Grubu sağlayacak.
Anlaşma İran’da Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Mutteki ve Brezilya Dışişleri Bakanı Celso Amorim tarafından, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, Brezilya Cumhurbaşkanı Lula Da Silva ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla imzalandı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu bu anlaşmanın ardından İran’a nükleer projeleriyle ilgili Birleşmiş Milletler yaptırımına gerek kalmadığını savundu.

Anlaşma, İran’ın nükleer silah yapımında kullanabileceği düzeyde zenginleştirilmiş uranyumunu alıp, karşılığında nükleer enerji reaktöründe kullanılabilecek güvenli düzeyin üzerinde zenginleştirilemeyecek yakıt çubukları vermek üzerine kurulu.

İran-Türkiye-Brezilya Anlaşması’na temkinli yaklaşım
Hürriyet – 18.05.2010

Rusya lideri Dimitri Medvedev, ‘uranyum takası’ öngören anlaşmanın uluslararası toplumu tatmin etmeyebileceğini söyledi. ABD de, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun bilgilendirilmesini istedi.

Uluslararası toplum, İran’ın nükleer programıyla ilgili olarak, Türkiye ve Brezilya’nın girişimleriyle varılan anlaşmaya genelde temkinli yaklaştı. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ve Başbakan Erdoğan, Birleşmiş Milletler ve Rusya, anlaşmanın ümit verici olduğunu bildirdi. Ancak Rusya Federasyonu Başkanı Dimitri Medvedev, anlaşmanın uluslararası toplumu tatmin etmeyebileceğini söyledi. Dimitri Medvedev, İran’ın uranyum zenginleştirmeyi sürdürmeye yönelik planlarının, uluslararası toplumu hala kaygılandırdığını vurguladı.

Amerika Birleşik Devletleri’nden de bu yönde bir açıklama geldi.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, anlaşmanın uluslararası toplum tarafından gerektiği gibi değerlendirilebilmesi için, İran’ın planları hakkında Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nu planları hakkında net ve inandırıcı bir şekilde bilgilendirmesi gerektiği bildirildi.

Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Bernard Valero da, son anlaşma konusunda gerekli değerlendirmeyi önce Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun yapması gerektiğini söylemişti.

Almanya hükümeti, İran ve kurum arasında bir anlaşmaya varılmasının yerini hiç bir şeyin alamayacağını savunmuştu.

İngiltere Dışişleri Bakan Yardımcısı Alistair Burt de, İran’ın faaliyetlerinin -özellikle de uranyumunu yüzde 20 düzeyine dek zenginleştirmeye başlama kararının- kaygıyarattığı uyarısında bulunmuştu.

Tahran Yönetimi, Türkiye ve Brezilya’yla yürüttüğü müzakereler sonrası, uranyumunu yurt dışında zenginleştirmeyi kabul etmişti.
İran Dışişleri Bakanlığı, düşük düzeyde zenginleştirilmiş 1200 kg uranyumun, araştırma reaktörlerindeki kullanılabilecek nükleer yakıt karşılığında, Türkiye’ye gönderileceğini açıklamıştı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise Türkiye ve Brezilya’nın teminatındaki anlaşma ışığında İran’a yeni yaptırım uygulamaya gerek olmadığını belirtti.

İran bir ay içinde sevke hazır
Tahran’da varılan anlaşmanın, ilk defa geçen yıl gündeme gelen ve Birleşmiş Milletler tarafından İran’a daha önce önerilen bir anlaşmayla paralel olabileceği belirtiliyor.

Anlaşmaya göre ABD, Rusya, Fransa ve Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’ndan oluşan Viyana Grubu anlaşmaya onay verirse, İran uranyumu 1 ay içinde sevketmeye hazır.

Yüzde 3,5 oranındaki uranyumun saklanması karşılığında ise yüzde 20 düzeyine dek zenginleştirilmiş uranyumun bir yıl içinde İran’a ulaştırılması isteniyor.

Bu oran yine silah yapımı için gereken zenginleştirme düzeyinin altında, ama enerji üretimi ve araştırma reaktörleri için yeterli.

Tahran’daki muhabirimiz Jon Leyne, anlaşmanın Türkiye’ye götürülecek uranyumun daha sonra yeni yakıt yapımında mı kullanılacağına yoksa sadece stok olarak mı tutulacağına açıklık getirmediğini söylüyor.

Batılı bir diplomat da, İran’ın elindeki zenginleştirilmiş uranyum miktarının 2.000 kiloyu bulduğuna inanıldığını dolayısıyla, 1.200 kilo Türkiye’ye aktarılsa bile ülkenin elinde yüklü miktarda malzeme kalacağını savundu.

Anlaşmanın imzalanması, Birleşmiş Güvenlik Konseyi bünyesinde İran’a karşı dördüncü bir yaptırım paketi getirilmesi konusunda görüşmelerin sürdüğü bir döneme rastlıyor.

Fransa’nın Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, yaptırımlar konusundaki temaslarda ilerleme kaydettiklerini açıklamıştı.

NATO’ya göre yeni stratejik tehdit IRAN
Star – 18.05.2010

NATO’nun yeni raporunda başlıca tehdit olarak İran gösterilirken, Tahran yönetimi, İttifak’ın topyekün karşılık vermesini öngören 5. madde ile tehdit edildi. Aralarında emekli Büyükelçi Ümit Pamir’in de bulunduğu 12 uzmandan oluşan NATO akil adamlar grubu, NATO’nun Kasım ayındaki zirvesinde onaylanacak yeni stratejik planla ilgili raporunu tamamladı. Grubun başkanı eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ve NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen tarafından basın toplantısıyla açıklanan raporda, üye ülkelerden birine saldırı durumunda tüm üye ülkelerin ortak karşılık vermesini öngören 5. maddenin İran’a karşı işletilebileceğinden bahsedildi.

İRAN’A ÖRTÜLÜ TEHDİT
Raporda, Ortadoğu’da devam eden köktenci şiddet, kaynayan Arap-İsrail gerilimi ve “nükleer programıyla ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına uyumlu davranmak istemeyen” İran yönetiminin politikaları olmak üzere birbiriyle bağlantılı üç gelişmenin NATO’nun güvenliğini etkilemeye devam edeceği belirtilerek, “İran’ın nükleer yakıt zenginleştirme ve nükleer silah geliştirme çabaları ve uzun menzilli balistik füze stoku, gelecek 10 yıl içinde İttifaka büyük bir 5. madde tehdidi oluşturabilir” denildi.

İran’ı örtülü tehdit eden 58 sayfalık raporda, “Başta gemilere karşı kullanılan seyir füzeleri olmak üzere İran’ın konvansiyonel silah programı, kilit deniz ticareti rotalarında güvenlik endişesi doğurmaktadır. NATO İran kaynaklı zorlukların artması ihtimaline karşı hazırlıklı olmalı” ifadeleri kullanıldı. Raporda, tüm NATO üyelerini kapsaması planlanan yeni füze kalkanının İran’dan muhtemel balistik füze saldırılarını önlemek için gerekli olduğu da savunuldu. • AA, BBC

GÜVENLİK KONSEYİ İSTERSE GAZZE’YE NATO GÜCÜ GİDECEK
NATO’nun raporunda İttifak’ın İsrail ile Filistin arasında kalıcı barış çabalarını desteklediği belirtilerek, “eğer görüşmeler anlaşmayla sonuçlanırsa, tüm tarafların talep etmesi ve BM Güvenlik Konseyinin yetki vermesi koşuluyla NATO’nun barış anlaşmasının uygulanmasına yardımcı olmak istediği” vurgulandı. Afganistan’a lojistik sevkiyat başta olmak üzere halen birçok alanda NATO ile işbirliği yapan Rusya’nın gelecekte ne tür politikalar izleyeceğinin tahmin edilemediği kaydedilen raporda, “İttifak bir taraftan işbirliği amacıyla hareket ederken, diğer taraftan Rusya’nın zıtlaşma yönünde hareket etme kararı ihtimaline karşı uyanık olmalıdır” denildi.

ABD’de entelektüeller Obama’ya savaş açtı!
Radikal – 14.05.2010

Amerikalı aktör ve solcu entelektüeller, Başkan Barack Obama’yı savaş suçuna ve insan hakları ihlallerine ortak olmakla suçladıkları bir ilanı Amerikan basınında yayımladı.

Aralarında filozof ve dilbilimci Noam Chomsky ya da LA Confidential’ın aktörü James Cromwell’in bulunduğu 2 bin imzalı ilanda, George W. Bush ve ardılı Barack Obama’nın resimleri, FBI’ın suçluları arama ilanlarındaki gibi yerleştirilerek “Suç suçtur, kimin işlediğinin pek önemi yoktur” ifadesi kullanıldı.

New York Review of Books’taki manifestoda, ABD’nin güvenlik politikası ve Irak ile Afganistan’da insan hakları konularında Obama, selefi Bush’a yakın bir yaklaşım sergilemekle suçlandı.

Metinde özellikle, 2008’de solcu entelektüellerin coşkulu desteğiyle seçilen Barack Obama, Yemen’de El Kaide ile işbirliği yaptığından kuşkulanılan Amerikan vatandaşı Enver El Avlaki’nin öldürülmesine “yeşil ışık” yakmakla suçlandı.

Obama için “bir şekilde Bush’tan daha kötü” değerlendirmesi yapılan manifestoda, “Çünkü Obama, sadece kendi inancından kaynaklanan şüpheleri veya CIA’nın kuşkuları doğrultusunda, terörist olduğundan şüphelenilen Amerikan vatandaşlarını ortadan kaldırma hakkı bulunduğunu savunuyor, Bush hiçbir zaman bu tip bir uygulamayı açıkça üstlenmedi” ifadesine yer verildi. Manifesto, internette de imzaya açıldı. (aa)

İsrail Chomsky’nin Batı Şeria’ya Girmesini Engelledi
BİA Haber Merkezi – 17.05.2010

Üniversitede konuşma yapmak için Ürdün üzerinden Batı Şeria’ya gitmek isteyen ünlü siyaset bilimci Noam Chomsky’nin bölgeye girişi İsrailli yetkililer tarafından engellendi

Birzeit Üniversitesi’nde ders vermek üzere bölgeye giden Chomsky, “söylediğim şeyler İsrail hükümetinin hoşuna gitmediği ve yalnızca Birzeit’te konuşup, İsrail üniversitelerini ziyaret etmediğim için giriş izni verilmedi” diye konuştu ve ekledi: “Dünyada söylediklerimden hoşlanan bir tane hükümet gösterebilir misiniz?”

Profesör Chomsky’i çağıran kişi olan Mustafa el Barguti de Reuters’a “Bu faşist bir karardır ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelmektedir” diye konuşurken, İsrail İçişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, konuyu açıklığa kavuşturmak ve Chomsky’e giriş izni vermek için çalıştıklarını açıkladı. İsrail İçişleri Bakanlığı sözcüsü Sabine Hadad da, İsrail ordusu ile bağlantıya geçmeye çalıştıklarını ve eğer ordu bir engel görmüyorsa Profesör’ün girmesine izin vermemek için bir neden görmediklerini belirtti.

Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Chomsky, İsrail’in politikalarını ve Filistin topraklarını işgalini sert bir dille eleştiren yazarlardan biri.

İntihar eden askerin ailesinden şok iddia
ntvmsnbc.com – 16.05.2010

Ağrı’da, vatani görevini yaparken geçen yıl Eylül ayında intihar ettiği belirtilen askerin ailesi, oğullarının intihar etmiş olamayacağını, otopsi sonucunun kendilerine verilmediğini iddia etti.
ADANA – Ağrı’nın Eleşkirt ilçesindeki birliğinde 4 Eylül 2009 günü intihar ettiği bildirilen er Volkan Kamalak için Dayanışma ve Hizmet evi açan baba Hayri Kamalak, oğlu için burada mevlit okutup, yemek dağıttı.

Baba Kamalak, oğlunun ölümünün ardından hukuk mücadelesi başlatarak otopsi raporunu istediğini, ancak, 8,5 ay sonra hazırlanan raporun, soruşturma gizli yürütüldüğü için kendilerine verilmediğini ileri sürdü.

Oğlunun intihar etmiş olabileceğine ihtimal vermediklerini, herhangi bir sorunu bulunmadığını iddia eden Kamalak, şunları kaydetti;
Haberin devamı ↓reklam

”Oğlum vatani görevini yapmak üzere gitti ama ölüsü geldi. Vatan borcu namus borcudur, ama çocuklarımızı korumakta komutanların namusudur. Benim oğlum asker kaçağı olsa bin kere eve gelirlerdi ama oğlum askerdeyken öldü kimse kapımızı çalmıyor. Üstelik bizden otopsi raporunu saklıyorlar. Ama ben bu mücadelemi sonunu kadar sürdüreceğim.”

Kamalak, oğlunun şehit sayılmadığını ancak Volkan’ın ”halkın şehidi” olduğunu savunarak, ”Oğlum ne olursa olsun vatani görevini yaparken hayatını kaybetti. İntihar mı yoksa öldürüldü mü mahkeme sonrası belli olacak. Hukuk mücadelem sonuna kadar devam edecek. Gerekirse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) kadar gideceğim” dedi.

Kamalak, oğuluna bir anıt mezar yaptırdığını bu nedenle bir mevlit okuttuğunu belirtti.

”Şehit Er Volkan Kamalak Dayanışma ve Hizmet evi”nde bir araya gelen yakınları mevlit sırasında gözyaşlarını tutamadı. Volkan Kamalak’ın fotoğrafları, kullandığı saz ve onun için yazılmış şiirlerin asılı olduğu hizmet evinde, duaların ardından yemek dağıtıldı.

İstanbul’daki acemi birliği eğitiminin ardından Ağrı’nın Eleşkirt ilçesindeki 2. Piyade Mekanize Taburu, 1. Mekanize Bölüğü’ne giden er Volkan Kamalak’ın atış eğitimi sırasında intihar ettiği belirtilmiş, cenazesi 7 Eylül 2009 tarihinde Adana’daki Buruk Mezarlığında toprağa verilmişti.

Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu, 11 Eylül 2009 tarihindeki, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’ndaki haftalık basın bilgilendirme toplantısında, olayın 4 Eylül 2009 günü 200 metre atış alanı içinde meydana geldiğini belirtmiş, 89’a 2 tertip erlerin atış eğitimi sırasında, atış alanında şehit olan asker Volkan Kamalak’ın, silahı ile kendisini çene altından vurmak suretiyle vefat ettiğini bildirmişti.

Çubuklu, Ağrı Askeri Savcılığı tarafından olaya derhal müdahale edildiğini, halen soruşturmanın devam ettiğini bildirmişti.

Lice’de ‘canlı kalkan’lara jandarma kalkanı
Radikal – 16.05.2010

Operasyonların durması için Lice’ye ‘canlı kalkan’ eylemi yapmaya giden grup jandarma tarafından durduruldu

BDP’nin güvenlik güçlerinin PKK’lı teröristlere yönelik yaptığı operasyonların durmasını isteyerek ‘Barış Operasyonu’ adı altında bir ay süreceğini açıkladığı eylemlerin ilki bugün Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde jandarma barikatına takıldı. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile milletvekilleri ve belediye başkanlarının Lice’nin Şenlik Köyü’nün Paşaçiye Mazrası’na giderken yola barikat kuran jandarma geçişe izin vermedi. Grup karayolunda oturma eylemi yaparken BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Bu eylemimizin ve buraya geliş amacımızın nedeni askerlerin ve dağdaki gerillaların ölmemesi içindir. Başbakan gibi anaların gözyaşını dindireceğim diye askeri operasyonlara emrini veren politikaları teşhir edeceğiz” dedi.

Diyarbakır’dan aralarında BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, milletvekilleri, belediye başkanları, parti üst düzey yetkilileri, bazı sivil toplum örgütü temsilcilerinden oluşan yaklaşık 200 kişi, kente 100 kilometre uzaklıktaki Lice İlçesi’ne 3 otobüs ve minibüslerle hareket etti. Lice’de toplanan partilileri selamlayan heyet buradan Şenlik Köyü Paşaçiya Mezrası’na gitmek üzere yola çıktı. Konvoyda Lice’den de 3-4 minibüsle partililer eklendi.

Lice ile Bingöl’ün Genç İlçesi arasındaki Şenlik Köyü yoluna giren BDP konvoyunun önü köye 20 kilometre kala Çalabük Mezrası girişinde zırhlı araçlarla önlem alan ve başlarında Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Kurmay Albay Eyüp Şeker’in de bulunduğu yaklaşık 200 jandarma tarafından kesildi.

ALBAY İLE BDP’LİLERİN İLGİNÇ DİYALOG
Yolun kesildiğini gören ve üzerlerine ‘Operasyon değil diyalog’ yazılı önlük bulunan BDP heyetindeki milletvekillerinden Bengi Yıldız ile Ayla Akat Ata, otobüsden inerek Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eyüp Şeker’le görüştü.

Albay Şeker yolun açılmasını isteyen milletvekillerine “Valiliğin yasaklama kararı var. Bölge hem riskli hem de el yapımı patlayıcıların örgüt mensupları tarafından yoğunlukla yerleştirildiği bir bölgedir. Aynı zamanda orası bir gösteri alanı değil. Sizler için can güvenliği riski var. Bu nedenle milletvekillerimize geçiş izni verebiliriz. Diğerlerinin geçmesine izin veremeyiz” dedi.

Milletvekili Ata ise gösteri maksadıyla gitmediklerini belirterek, Albay Şeker’den valiliğin yasaklamayla ilgili kararını görmek istediğini söyledi. Bunun üzerine Albay Şeker, valiliğin kararını BDP’lilere göstererek, “Biz talepte bulunduk. Valilik de böyle bir karar aldı” dedi. Ata ise “Eğer güvenlik problemi varsa milletvekilleri olarak bizleri niye bırakıyorsunuz?” diye sorunca Albay Şeker de “Efendim siz milletvekili olduğunuz için dokunulmazlığınız var. Bu nedenle biz size karışamayız” karşılığını verdi.

Milletvekilleri daha sonra otobüse dönerek partililerle durum değerlendirmesi yaptı. Karayolu araçların yolu kapatması nedeniyle uzun süre trafiğe kapalı kalırken, daha sonra jandarma eylemle ilgisi olmayan araçların geçişine izin verdi. Araçlardan inerek yaklaşık 2 saat burada bekleyen BDP’lile, yol ortasında basın açıklaması yaptı.

TİMSAH GÖZYAŞI DÖKEREK AKAN KAN DURMUYOR
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, aylardır parti olarak gerçekleştirilen operasyonlar ve çatışmalar konusunda hükümeti uyardıklarını söyledi. Yeni ölümlerin olmaması için gerekirse operasyon bölgesine çıkarak, panzer ve tankların önünde duracaklarını söyleyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu eylemimizin ve buraya geliş amacımızın nedeni askerlerin ve dağdaki gerilaların ölmemesi içindir. Biz yüreklerin kucaklaşarak bu operasyonları durdurabileceğine inanıyoruz. Başbakan gibi, anaların gözyaşını dindireceğim diye askeri operasyonların emrini veren politikaları teşhir edeceğiz. Bizi engelleyen bu askerler ölmesin diye biz onlara barikat olmaya geldik, ancak AKP’den aldıkları talimatla onlar önümüze barikat kurdu. Biz bu askerlerin sağ salim evlerine dönmelerini istiyoruz. Ortada bir Kürt sorunu var. Bu Kürt sorunu getirip, bu askerlerin omuzlarına yığamazlar. Bunu çözecek olan TBMM ve AKP’dir. Kürt sorunu dağda değil, şehirde, kasabalarda, okullarda ve fabrikalardadır. Bu sorun askerle, tankla, topla değil, diyalog ve müzakere ile çözeceksiniz. Eğer başbakan anaların gözyaşını dindireceğiz derken samimiyse gelsin barış çağrısını buradan yapsın. Ankara’da timsah gözyaşını dökerek, akan kan durmuyor.”

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in Meclis’teki görüşmelerde söylediği ‘savaş yok’ sözlerini de eleştiren Demirtaş, “Meclis başkanı gelsin bu dağları görsün, ondan sonra konuşsun. Analar, babalar çocuklarını AKP dağlarda savaşa sürsün diye doğurmadı. Gerekirse bir canımızın daha ölmemesi için biz kendimizi feda ederiz. Hükümet Kandil’e binlerce askeri göndereceğine sivillerini, diplomatları ve bir bakanını göndersin” diye konuştu.

Yolu kesen askerlerle bir sorunları olmadığını kaydeden Selahattin Demirtaş, “Bizim devletin yıllardır devam eden asimilasyon politikasıyla sorunumuz var. Bu sorun siyasetle çözülür. Nerede kan akıyorsa, biz oraya giderek, orada sesimizi duyuracağız. Dağlarda savaş ve operasyon düzenleniyor. Biz de barış operasyonları için dağa çıkacağız” dedi.

30’UNCU İSYANA DAVET
BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak da konşmasında Lice’de yakılıp yıkılmadık yer kalmadığını iddia etti ve “Her şeye rağmen Liceliler pes etmedi” dedi. Genelkurmay Başkanı’nın, bölgede 1000 karakol, taburlar, seyyar birlikler ve komando birlikleri olduğunu söylediğini kaydeden Kaşınak, “Bu bir militarizm kuşatmasıdır. Bölgeye sevkiyatlar devam ediyor. 30 yıldır denenen yöntemlerle hiç bir şey elde edilemedi. Yeniden her gün cenazelerin görüldüğü tabloyu yaşamak istemiyoruz” dedi.

Kürt sorunu nedeniyle 86 yılda 29 isyan yaşandığı görüşünü savunan Gülten Kaşınak, “Türk ve Kürt halkının vicdanları anneler ve babalar gelsin 30’uncu isyanı çıkaralım. Ama bu isyan barış, özgürlük ve çözüm isyanı olsun. Ancak bu çatışmaları ve operasyonları böyle durdurabiliriz. Vicdanlar isyan ederse bu savaş duracaktır” diye konuştu.

Eyleme katılan KESK Genel Sekreteri Emir Ali Şimşek ile sivil toplum örgütleri temsilcileri de Küt sorununun siyasetle çözümlenmesi yönünde açıklamalarda bulundu.
Bu konuşmalardan sonra karayolunda 2 dakikalık oturma eylemi yapan BDP’liler, Kürtçe ‘Savaş değil barış istiyoruz’ sloganları attıktan sonra araçlara binerek Diyarbakır’a dönüşe geçti.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 17 Mayıs  2010
İletişim: www.kureselbarisveadalet.org, kureselbak@gmail.com;
koalisyon@kureselbarisveadalet.org; 0090 5362196341


Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.