10 – 16 Agustos 2010 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Küresel BAK’tan Haberler

“Komutanları Hükümet Belirledi Ama Normalleşme Hükümete Bırakılamaz”

BİA Haber Merkezi – 09.08.2010 / Erhan ÜSTÜNDAĞ

Küresel BAK’tan Karakaş, YAŞ sürecini değerlendirdi: Sivil iradenin hakim olması olumlu ama orduyla ilgili sorunlar çözülmedi.

Ordu içindeki atamalar hükümetle asker kanadının anlaşmazlığı nedeniyle bir hafta sürüncemede kaldı. Sonuçta hükümetin itiraz ettiği Hasan Iğsız “teamüller”e karşın Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmazken darbe planlarında yer aldığı suçlamasıyla yargılanan komutanlarsa orduda kaldı.

Militarizme karşı sesini yükselten aktivistlerin oluşturduğu Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Şenol Karakaş, bianet’e, “YAŞ sürecinin asker-sivil ilişkilerinde normalleşme yönünde bir adım olduğunu fakat sorunların devam ettiğini” söyledi.

“İlk kez sivil irade belirleyici oldu, bu olumlu. Ancak YAŞ’ın sonucuna bakında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dair sorunların çözülmediğini görüyoruz. Terfi ettirilen komutanlar darbe iddialarıyla yargılanan, savaş ve geleneksel devlet politikalarından yana şahin poziyonu alanlar.”

YAŞ yaklaşırken tartışma gündeminde Balyoz darbe planıyla ilgili davada sanık olan 11 komutanın ihraç edilip edilmeyeceği bulunuyordu. Bu 11 isim terfi almasa da görevlerine devam etti; Ergenekon davası sanığı 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk’se Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’na atandı.

Karakaş, YAŞ kararlarının tam olarak yargı denetimine açılması, Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanması gerçekleşmeden ve ordu içindeki iddialar soruşturulmadan “normalleşmeden bahsedilemeyeceğini” belirtti.

“Bu YAŞ nedeniyle yapılan pazarlıklar da gösterdi ki, asker-sivil ilişkilerinin normalleşmesi hükümet de dahil hiçbir devlet kurumuna bırakılamaz. Toplumsal muhalefet baskı kurmadan normalleşme olamaz.”

Dünyadan Haberler

Silahlar sussun

Star – 12.08.2010

Türkiye Barış Meclisi, Kürt sorununun çözümü ve çatışmaların sonlandırılması için çağrıda bulundu. Barış Meclis’i adına konuşan Halkevleri Danışma Meclisi Başkanı Abdullah Aydın, silahların susturulması gerektiği söyledi.

Kalıcı Çözüm İçin Diyalog Şart

Türkiye Barış Meclisi, Kürt sorununun çözümü ve çatışmaların sonlandırılması için İHD  Genel Merkezinde basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında, Kürt sorununun demokratik çözümünde öncelikle çatışma ortamının kaldırılması gerektiği vurgulandı. Abdullah Aydın, öncelikli olarak silahların susturulması gerektiğini söyledi. Kalıcı çözümü etkin kılmak için de tarafların birbirlerini muhatap alarak karşılıklı diyalog çerçevesinde meselelere çözüm üretmesinin zorunlu olduğunu ifade eden Aydın, “TSK operasyon yapmamalı ve PKK eylemlerine son vermeli” diye konuştu.

Demokratik anayasa hayati önem taşıyor

Toplumun katılımıyla hazırlanacak demokratik bir anayasanın Kürt sorunun çözümünde hayati önem taşıdığını da dile getiren Abdullah Aydın, Barış Meclisi olarak böyle bir çalışmayı sonuna kadar destekleyeceklerini ifade etti. Türkiye Barış Meclisi, tüm sivil toplum örgütlerine seslenerek, toplumdaki ayrışmanın derinleşmesini engellemek ve barış içinde, birlikte eşit bir şekilde yaşamak için bu tür çalışmalara destek verilmesini istedi.

Anti-MilitaristBarışHarekâtı Selimiye Meydanında konser düzenledi, yüzlerce kişi hep birlikte haykırdı: son,son,son, işgaller son

Lefkoşe – 14.08.2010

Türkiye’nin 1974’te 2. askeri Harekâtın başladığı yaniAyşe’nin tatile çıktığı gün olan 14 Ağustos’un yıldönümünde, anti militarist ve barış sloganlarıneşliğinde Kıbrıs’taki barış ve işgal karşıtı mücadeledeki tarihi biri günüSelimiye Meydanı Kıbrıs’ın her iki yanından yüzlerce kişinin katılımı ileyaşadı; Ayşe’ye tatilin çok uzadığı mesajı net olarak verildi… Gecede yalnızcaTürkiye işgali değil, adadaki diğer tüm yabancı orduların varlıkları vesürdürdükleri her türlü işgal gerek sloganlarla ve asılan pankartlarla, gereksesahneden yapılan konuşmalarla kınandı, son erdirilmesi talep edildi…

Anti-Militarist Barış Harekâtı adıyla bir araya gelen BarakaKültür Merkezi, BKP Gençlik, Doğa Dostları Derneği, Kıbrıslı Gençlik Platformu,YKP Gençlik ve bağımsız genç aktivistler, 14 Ağustos 2010 Cumartesi Lefkoşa’dasurlariçinde Selimiye Meydanında “tatildeki Ayşe” teması ile barış, anti-militarizm,bağımsızlık ve halkların kardeşliği özleminin vurguladığı bir konser düzenledi.Türkiye’de devrimci müziğin öncülerinden olan ve kendine has tarzıyla tanınanBandista ve Kıbrıs’ın kültürel değerlerini devrimci müzik ile harmanlayan SolAnahtarı, protest rap müzik yapan genç sanat aktivisti Özgür ile Gommalar MüzikSavaşçıları gecede sahne aldı…

Daha önce Barış Manço Parkında olacağı duyurulan ancak “meskûnmahal” olduğu gerekçesi ses yükseltici kullanılmasına izin verilmeyen bunedenle kendilerine önerilen Selimiye Meydanında yapmayı kabul eden örgütler veaktivistler, burada da bir kez daha duyarlılık göstererek Meydanınbitişiğindeki camiyi de göz önüne alarak konseri biraz gecikmeli olarakbaşlatarak gerçekleştirdiler. Saat 21 civarında yapılan anons ile duyarlılıklargöz önüne alındığı belirtilerek konserin 22de başlayacağı anons edildi.

Saat 22:30’da önce Gommalar Müzik Savaşçıları sahneyiçıktı ve daha sonra Özgür… Özgür’den sonra ise Sol Anahtarı sahne aldı. Özgürve Sol Anahtarı sahnedeyken Bandista’nın yeni bir EP (extended play) albümününipuçlarını verdiler… Bandista ise sahneye çıktığında Kıbrıs ana temalıEP’lerinin kendilerinin sahne alması ile ayni anda internet sitelerinden de ücretsizolarak indirilebilecek duruma geldiğini, canlı olarak ise alandakilerin ilk kezdinleyeceğini duyurdu.

Bandista konser öncesi yaptığı kısa konuşmadı konserekatılmalarını enternasyonal dayanışmanın bir parçası olarak açıkladı. Amaçlarının dışarıdan, Türkiye’den devrimcilik ithaletmek olamadığını söyleyen grup üyeleri enternasyonal dayanışma adına buradabulunduklarını ve Kıbrıs’taki işgale karşı Kıbrıs halklarının mücadelelerinidesteklediklerini açıkladılar. Daha sonra Kıbrıs ana temalı yeni EP’de yer alanGavur İmam İsyanı, Hiçbir Yerin Şarkısı ve Beton Millet Sakarya başta olmaküzere alandakilerin çoğunu ezbere bildikleri “Haydi Barikata” başta olmak üzereonlarca şarkısını gece sonuna kadar söylediler. Gavur İmam İsyanı’nı ise SolAnahtarını da sahneye çağırarak birlikte seslendirdiler… Hatırlanacağı gibi’Dolama’ olarak yaygın bilinen şarkıyı ‘Gavur İmam İsyanı’ olarak ilk kez Kıbrıslımüzisyen Hamza Irkad tarafından kayıt altına alınmıştı, daha sonra Sol Anahtarıkendi çıkardıkları albümlerinde yer verdiler. Son olarak da Bandista kendi EP’lerindebu parçaya yer verdi…

Konserde sık sık “son, son, son, işgaller son!”, “Ayşetatil bitti, evine dön”, “Ankara elini yakamızdan çek” ve “Bağımsız Kıbrıs,bütün halklar kardeştir” sloganları atıldı.

Gecede örgütler kendi standlarını da açtı, kendi pankartve bayrakları ile alanı süslediler…

Alandaki pankartlar arasında “isyanımız işgale”,tankların gölgesinde 26 yıl”, tek yol devrim”, tek yol feminizm”, “yaşasınhalkların kardeşliği” yazanlar dikkat çekiciydi. Alanda konserin ana afişi olan”dikkat askersiz bölge” de pankart olarak yer aldı.

Konser hiçbir gerginlik olmaksızın saat 1 civarında sona erdi…

Konser öncesi basın toplantısı

 Konser yerinin değiştirilmesi ile ilgili örgüttemsilcileri 13 Ağustos, Cuma günü KTÖS lokalinde bir basın toplantısı yaparak konserinSelimiye Meydanında gerçekleşeceğini ve herkesin katılımını bekledikleriniaçıklamışlardı. Basın toplantısında okunan açıklama şöyleydi:

“Anti-militarist Barış Harekatı adıyla bir araya gelenBaraka Kültür Merkezi, Doğa Dostları Derneği, Kıbrıslı Gençlik Platformu, BKPGençlik, YKP Gençlik ve bağımsız genç aktivistler olarak bizler “Ayşe EvineDön” temalı bir konser düzenlemekteyiz. Düşmanlığa karşı barışın, işgale karşıözgürlüğün, sömürüye karşı bağımsızlığın ve ırkçılığa karşı halkların kardeşliğininsloganlarının yükseleceği konserimizin çalışmaları son hızıyla devam ediyor.

Bilindiği üzere konserimizin Barış Manço parkındayapılacağını duyurmuştuk. Ancak bu konserle duyulmasını istediğimiz sesbirilerini pek rahatsız etmiş olacak ki Lefkoşa Türk Belediyesi’nden yazılıizin almış olmamıza karşın Lefkoşa Kaymakamlığı ve Lefkoşa Polis Müdürlüğü gibibazı yetkili makamlar “meskun mahal” olduğu gerekçesiyle konserin Barış Mançoparkında gerçekleştirilmesini engellemeye çalıştılar. Bu duruma karşıyaptığımız girişimler sonucunda konser alanı Selimiye Meydanı olarakdeğiştirildi. Selimiye meydanının da meskun mahal olduğu gerçeğinden hareketleasıl yapılmak istenilenin konserin gerçekleştirileceği mekanın değişmesi değil,konserin gerçekleşmesinin engellenmesi olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır.Ancak bizlerin kararlı duruşu karşısında egemenler etkinlik alanınıdeğiştirmekle yetinmek durumunda kalmışlardır. Bu etkinlikle ifade edilmekistenen barış, anti-militarizm, halkların kardeşliği, sınırsız, sömürüsüz,işgalsiz bir Kıbrıs ve Dünya özlemi ve çabasının önüne geçmek isteyen zihniyethiç şüphesiz ki bu yoz, köhnemiş, asalaklaşmış, başka ülkelerin tahakkümüaltında kalmış sistemin savunucuları olan egemenlerinin zihniyetidir. Sudangerekçelerle yapılmak istenen etkinliğin organizasyonuna ket vurma çabasıiçerisinde olan kurumların niteliği, haykırılmakta olan taleplerimizinhaklılığını göstermektedir. Bununla birlikte bu haklı savunulardan rahatsızolanlar haksızlığın çığırtkanlığı görevini ne denli içlerine sindirdiklerini degözler önüne sermiştir. Kıbrıs’ın hem kuzeyi hem de güneyi için aynı duyguları,fikirleri ve talepleri barındıracak olan etkinliğimiz egemenlerin tüm engellemegirişimlerine rağmen gerçekleşecektir. Özgür, bağımsız, işgallerden arınmış,kendi kaderini tayin etme ve ortak bir kültür örme çabasının dile getirileceğive haklı mücadelemizin alkışlarla, tınılarla, ritimlerle, notalarla,sloganlarla ifade edileceği bu konserin yapılmasına hiçbir gücün engelolamayacağını buradan bir kez daha açıkça belirtiriz. Bandista ülkemize bugünayak bastı, Sol Anahtarı konser çalışmalarını tamamladı, Özgür en keskinkelimelerini bu konser için biledi, konsere katılacak olanlar yanlarındagetirecekleri arkadaşlarıyla, aileleriyle, sevgilileriyle yarın akşam içinçoktan sözleşti, ses sistemi ayarlandı, duyurular yapıldı, umut, emek, sevgi,neşe, heyecan, direnç, kararlılık ve bu sayfaya sığmayan başka tüm güçlüduygular ve düşünceler kuşanıldı ve yarın akşam her şeye ve herkese rağmen etkinliğimiztüm coşkusuyla gerçekleşecek. 14 Ağustos Cumartesi saat 21:00’da SelimiyeMeydanı’nda haklı kavgamızın müzikal tarifine tüm halkımız davetlidir.

Atina’da Bibi’ye protesto

Radikal – 16.08.2010 / Yorgo KIRBAKİ

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Atina’da protestolarla karşılanacak. Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’nun temmuzdaki Tel Aviv ziyareti üzerine bugün Atina’ya gelecek Netanyahu’ya karşı bazı sol parti ve sivil toplum örgütlerinin protestoları dünden başladı. Bir grup gösterici dün Akropolis’te dev bir Filistin bayrağı dalgalandırdı. Bugün de 19.00’da parlamento binası önünde gösteri yapılacak.

Sol Koalisyon Partisi de “Papandreu Türk-İsrail ilişkilerinin kötü durumundan yararlanmayı düşünüyorsa bu dar görüşlü bir siyaset olur. Uluslararası alanda yalnızlaşan İsrail için arabuluculuk yapmayı düşünüyorsa da bölge ve dünya barışına kötülük yapacaktır” duyurusunu yaptı.

Netanyahu, Atina’yı ziyaret eden ilk İsrail başbakanı. Papandreu ile görüşmesinde, Gazze’ye insani yardım taşıyan konvoya saldırı nedeniyle ertelenen ortak tatbikat için yeni tarih belirlenmesi bekleniyor.

Desmond Tutu’dan Erdoğan’a “Kürt Sorununu Barışla Çözün” Çağrısı

BİA Haber Merkezi – 10.08.2010

İnsan hakları savunucusu Başpiskopos Tutu, Başbakan’a yazdığı mektupta “Böylesi bir çatışmanın galibinin olmayacağını tecrübeyle biliyoruz. Sorunun kalıcı çözümü ancak barışçıl müzakerelerle sağlanır” dedi. ANF’nin haberine göre Londra Büyükelçiliği Tutu’nun mektubunu kabul etmedi.

Güney Afrikalı insan hakları savunucusu, Nobel Barış Ödülü sahibi Başpiskopos Desmond Tutu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Kürt sorununun barışçıl çözümü için gücünü ve yetkisini kullanmasını isteyen bir mektup yazdı.

Erdoğan’ın Filistin sorununa dair açıklamalarını anımsatan Tutu, “Her iki taraftan genç insanların yaşamlarını kaybetmesine neden olan çatışmaların yükselmesinden kaygılı” olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:

“Tecrübeyle biliyoruz ki, böylesi bir çatışmadan kimse muzaffer çıkamaz. Tıpkı Ortadoğu’daki gibi, sorunların tek kalıcı çözümü barışçıl müzakerelerdir. Kürt sorununun da, Kürt halkının gerçek önderliğiyle yürütülecek barışçıl müzakerelerle çözülebileceği kanısındayız.”

Tutu, Erdoğan’a Güney Afrika merkezli Kürt İnsan hakları Eylem Grubu’nun (KHRAG) yardımını da önerdi.

Mektup bugün Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği’ne KHRAG Başkan Yardımcısı Rahip Matthew Essau tarafından iletilecekti. Essau’ya Britanya parlamenterleri Siobhain McDonagh, Jeremy Corbyn, liberal demokrat siyasetçi Jonathan Fryer, insan hakları hukukçusu Frances Webber ve eski Londra Belediye Başkanı Ken Livingstone eşlik ediyordu.

Ancak Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) haberine göre, elçilik önündeki görevli polisler heyeti geri çevirdi.

Essau yaptığı açıklamada, ”Elçilik mektubun içeriğini bilmeden reddediyor. Anlaşılmaz bir tavır. En gergin dönemlerde bile mektuplar kabul ediliyor. Oysa Türkiye hükümeti Kürt sorununun çözümü için ‘açılım’ politikasını başlattı. Demek ki bu bir aldatmacadan ibaretmiş. Biz buraya bir mektup vermek için geldik ama kapılar yüzümüze kapandı. Üstelik Tutu gibi hayatı barış mücadelesiyle geçen bir insanın mektubunun reddedilmesi düşündürücü” dedi.

KHRAG, Kürt sorununda barışçıl müzakerelerin yürütülebilmesi için hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını savunan uluslararası bir imza kampanyası başlatmıştı.

PKK şartlar öne sürerek 20 Eylül’e kadar ‘ateşkes’ ilan etti

Radikal  – 14.08.2010

Terör örgütünün ‘ateşkes’ kararı, avukatların Öcalan’la görüşmesinden sonra duyuruldu. Cumhurbaşkanı Gül: Devletimiz teröre asla fırsat vermeyecektir

PKK, Ramazan ve referandum sürecinde silah bırakması yönündeki Kürt tabanından gelen çağrılara yanıt verdi ve 20 Eylül tarihine kadar ‘ateşkes’ ilan etti. Örgüt birtakım şartların yerine gelmemesi halinde terör saldırılarına devam edeceği tehdidinde bulundu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Türkiye’nin birliği, bütünlüğü, esenliği, halkımızın geleceği için ne gerekirse onu yapmaya bütün gücümüzle devam edeceğiz” dedi.

İmralı’da hükümlü bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın terör örgütünü ‘ateşkes’ yapması yönünde bir süre önce avukatları aracılığıyla gönderdiği talimatın ardından, PKK ‘ateşkes’ kararı aldı. Ancak karar, 17 gün boyunca Öcalan’a iletilemedi. Çünkü koster bozuk olduğu için avukatlar İmralı’ya bu süre zarfında gidemedi. Dün, kostere ilişkin sorun çözülünce avukatlar sabah saatlerinde İmralı’ya gitti ve Öcalan’a ateşkes kararını iletti. Onayın ardından daha önce altı kez tek taraflı ateşkes ilanı yapan terör örgütünün yedinci ateşkes ilanına ilişkin açıklama, PKK’ya yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı aracılığıyla yapıldı. Açıklamada, “Ramazan ayının başlaması, bunun yanı sıra en son Demokratik Toplum Kongresi, BDP ve diğer çevrelerin geliştirdiği çift taraflı ateşkes çağrılarını dikkate alan hareketimiz, önderliğimizin mesajı üzerinde çok yönlü tartışmalar yürütmüş ve bu karara ulaşmıştır” denildi. Açıklamada, öne sürülen şartlar ise özetle şöyle: Operayonların durması, PKK’nın sivil yapılanması olduğu öne sürülen KCK’ya yönelik operasyonda gözaltına alınan ve tutuklanan 1700 Kürt siyasetçinin ve ‘barış grubu’ üyelerinin serbest bırakılması, Abdullah Öcalan’ın çözüm önerileri çerçevesinde bir müzakere sürecinin başlatılması ve Öcalan’ın sürece aktif katılımının sağlanması, yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi.”

Açıklamada, başta Kuzey Irak Kürt Yönetimi ve BM olmak üzere tüm uluslararası kuruluşlara Kürt sorunu konusunda sorumluluk alma çağrısı da yapıldı.

AKP hükümetinin 12 Eylül’de halkoyuna sunacağı Anayasa değişikliği için ise, “26 maddelik anayasa değişim paketinde Kürt halkı ve haklarına hiçbir biçimde yer vermemiştir. Böyle bir anayasa demokratik olmayacağı gibi Türkiye’yi de demokratikleştiremez” denildi.

Tuğluk: Bu bir fırsat

Geçen hafta sonu Diyarbakır’daki toplantıda demokratik özerklik kararı alan Demokratik Toplum Kongresi’nin Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, Radikal’e yaptığı açıklamada, “Bu bir fırsattır, iyi değerlendirilmesi lazım. Hükümet, 20 Eylül’e kadar olan süreyi boş geçirmemeli. Ellerin tetiklerden kalıcı olarak çekilmesine de yol açılabilir” dedi.  Tuğluk, seçim barajı konusunda CHP’nin de teklifi olduğunu ve kolaylıkla çözülebileceğini söyledi.

Gül: Mübarek Ramazan’da…

PKK’nın ateşkes’ ilanının duyulduğu sıralarda, şehit yakını ve gazilere iftar veren Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi: “Bu mübarek Ramazan ayında ümit ederim ki yanlışa sapanlar, yanlış içinde olanlar, kardeşlerinin kanlarına girenler, onlar da yanlış yolda olduklarını hatırlarlar, düşünürler ve bu yanlışlardan vazgeçerler. Devletimiz, milletimiz teröre asla fırsat vermeyecektir. Türkiye’nin birliği, bütünlüğü, esenliği, halkımızın geleceği için ne gerekirse onu yapmaya bütün gücümüzle devam edeceğiz” dedi.

PKK ‘ateşkes’ine BDP’den destek

Milliyet – 16.08.2010

İki BDP’li milletvekili PKK’nin “ateşkes” ilan etmesine karşılık olarak hükümetin de “iyi niyetli adımlar atması gerektiği”ni söyledi

Terör örgütü PKK’nın 13 Ağustos ve 20 Eylül tarihleri arasındaki “ateşkes” kararına BDP Grup Başkan Vekili Bengi Yıldız destek istedi. Yıldız, “Kürt sorununun çözümü için bütün muhatapları ile konuşulması lazım. Bu gizli mi, açık mı olur, dünya nasıl yapmışsa biz de öyle yapmalıyız” dedi.

Yıldız,  şöyle konuştu:

“Barajın kalkması demek, aslında silahların susması ve siyasetin konuşması anlamına gelir. CHP bile barajın kaldırılması için teklif veriyor.  Biz söylemişiz, PKK söylemiş, CHP söylemiş önemli değil.”

BDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici de, hükümetin bu adıma iyi niyet adımlarıyla karşılık vermesi gerektiğini söyledi. Binici, “Kürt sorununun çözümünde birinci derecede muhatap olan Öcalan’ın cezaevi koşulları iyileştirilmelidir” dedi. Avukatları ile haftalık görüşmesini gerçekleştiren terörist Abdullah Öcalan’ın açıklamaları dün Fırat Haber Ajansı’nda yayınlandı. Öcalan, “Referanduma kadar bekleyeceğiz ve hükümetin tavrına bakacağız. Bu sürenin sonuna doğru gelişmeleri izleyip yeni bir değerlendirme yapacağım. Bundan sonra oyalama kabul etmeyeceğiz” dedi.

Öcalan, avukatlarına şunları söyledi: “Bu süreç barışın vesilesi olabilir, tam tersi de. Ben gerçekten tedirgin oluyorum. Ergenekonvari savaş lobileri tekrar devreye girebilir. Referanduma kadar bekleyeceğiz ve hükümetin tavrına bakacağız. Bu eylemsizlik süreci AKP’nin ne kadar samimi olup-olmadığını açığa çıkaracak.”

Ufuk Uras: Ateşkesi kimse ıskalamasın

Radikal – 16.08.2010

BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras “Son yaşananlar görmezden gelinemez, bu nedenle bu ateşkesi kimse ıskalamamalı” dedi.

ANKARA – Uras yaptığı yazılı açıklamada PKK’nın 20 Eylül’e kadar eylemsizlik kararı almasını ‘tökezleyen demokratik açılımı yeniden canlandırmak için iyi bir fırsat” olarak nitelendirdi. AKP hükümetinin önceki dönemin hatalarından ders çıkararak bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerektiğini savunan Uras şunları söyledi:

“Güven arttırıcı adımlar beklemeden atılmalı, önlemler alınmalıdır. Referandum ve yaklaşan genel seçimler geciktirici gerekler olarak ileri sürülemez. Bu bağlamda taş atan çocuklar hakkında çıkan yasa yetersiz ama olumlu bir örnektir. KCK operasyonlarında tutuklanan BDP’lilerin serbest bırakılması yönünde atılacak adımla devam edilmelidir. AKP bu tutukluların siyasal hayata entegrasyonun köprüleri olduğunu asla unutmamalıdır. Askeri operasyonlar durmalı ve demokratik açılıma şans tanınmalıdır. AKP dışlayıcı dilini ve tavrını değiştirerek BDP ile düzenli ilişki içerisine girmelidir. Bu sorunun çözülmesinde Abdullah Öcalan’ın yapabileceği şeyler olduğu ve topluluk üzerinde ciddi bir manevi ağırlığa sahip bulunduğu aşikardır. AKP hükümeti barışçı çözümde sonuca ulaşabilmek için bu gerçekliğin gereğini yapmaktan sakınmamalıdır. Son yaşananlar görmezden gelinemez. Bu nedenle bu ateşkesi kimse ıskalamamalıdır.”

Özel Birlikten Vazgeçilmeli

Sorunun çözüm yerinin TBMM olduğunu, anayasal vatandaşlığın devreye sokulmasıyla çözüme ulaşılabileceğini belirten Uras önerilerini “PKK’lilerin silahlarını bırakarak normal hayata entegre olmaları için uygun model geliştirilmelidir. Sınırlarda özel birlik hazırlığı 25 yıllık başarısız bir terörle mücadele zihniyetinin tezahürüdür. Vazgeçilmelidir, seçim yasasındaki yüzde 10 barajı kaldırılmalıdır. Hatalardan arınmış ve içi doldurulmuş demokratik açılım hemen devreye sokulmalıdır” şeklinde sıraladı.

İngiltere asker sayısını azaltıyor

İnternetHaber – 13.08.2010

İngiliz Savunma Bakanlığı, komuta kademesindeki subayların sayısında indirime gidiyor.

ABD Savunma Bakanlığı’nın general sayısını azaltma kararının ardından, İngiliz Savunma Bakanlığı, komuta kademesindeki subayların sayısında indirime gidiyor.

İngiltere’de dev cari açığı kapatmak isteyen hükümetin tasarruf tedbirleri orduyu da vurdu. Savunma Bakanı Liam Fox, bakanlıkta görevli üniformalı personelin sayısını önemli derecede düşüreceklerini söyledi. Planlanan reform kapsamında komuta kademesindeki üst düzey subayların sayısında kesintiye gidilecek.

Tasarruf tedbirleri ışığında Savunma Bakanlığı’nda yapılacak reformlar arasında bakanlıkta görevli olan sivil personel sayısının azaltılması da var. Savunma Bakanı Fox, 100 bin kişilik ordusu olan bir ülkenin Savunma Bakanlığı’nda 85 bin sivil personel bulundurmasını eleştiriyor. Bu çerçevede yapılacak revizyonda bürokrasinin de azaltılması planlanıyor.

Ordunun köklü değişikliklere tabi tutulmasının ardından merkezde toplanan yetkiler de azaltılmış olacak. Hükümetin dev bütçe açığını en aza indirme çabaları karşısında baskı altına alınan Savunma Bakanlığı’nın yıllık bütçe miktarında tasarrufa gitmesi isteniyor. Bu arada savunma politikalarını gözden geçiren bakanlığın reform taslağında komutanlara daha fazla yetki verilmesi de yer alıyor. Halihazırda Savunma Bakanlığı’na bağlı olan silahlı kuvvetlerin daha bağımsız bir şekil alması da hedefleniyor.

Bu arada Savunma Bakanı Fox, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın birleştirilmesi yönünde çalışmaları olduğu haberlerini ise doğrulamadı. Liam Fox, İngiltere’nin nükleer denizaltı programını yenilemesi için ihtiyaç duyulacak 20 milyar sterlin dolayındaki kaynağın nereden sağlanacağı konusunda topu Hazine Bakanlığı’na attı.

Irak’tan çekilen İngiliz ordusu, halen Afganistan’da 9 bin 500 asker bulunduruyor. Irak ve Afganistan savaşlarında aktif rol alan İngiltere, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük kaybı bu iki ülkede verdi.

“Irak ordusu 2020 yılından önce görevini yapmaya hazır değil”

Milliyet – 11.08.2010

Irak Genelkurmay Başkanı General Babaker Bedirhan Şevket Zebari, ordunun görevini 2020’den önce tam olarak yerine getirmeye hazır olmadığı uyarısında bulundu.

Irak Savunma Bakanlığı’nda düzenlenen, Irak ordusunun oluşumu konulu bir konferansa katılan Genelkurmay Başkanı, hükümetin, 2011 sonunda Amerikan kuvvetlerinin tamamen çekilmesinden sonra güvenliği sağlamaya olanak sağlayacak bir çözüm bulunması gerektiğini ifade etti ve “Bu aşamada, Amerikan kuvvetlerinin çekilmesi çok iyi gidiyor, çünkü Amerikalılar hala burada. Ama sorun 2011’den sonra başlayacak” dedi.

General Zebari, “Siyasetçiler 2011’den sonra doğacak boşluğu doldurmanın yollarını bulmalıdır çünkü ordunun oluşumunu tamamlaması 2020’yi bulacak. Bana çekilme sorusunu sorarsanız, ben Iraklı siyasetçilere, Amerikalıların ordunun oluşumu tamamlanana kadar, yani 2020’ye kadar burada kalmaları gerektiğini söylerim” ifadesini kullandı.

Şu anda Irak’ta 64 bin asker bulunduran ABD, muharip misyonuna resmen 31 Ağustosta son veriyor. Kalan 50 bin kadar asker de 2011 sonunda ülkeyi terk edecek.

Eski Irak ordusu 450 bin kişiden oluşuyordu ve 2003’te, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in devrilmesinden kısa süre sonra, Irak’taki Amerikalı sivil yönetici Paul Bremer tarafından feshedilmişti.

Irak’taki çokuluslu kuvvetin gözetiminde yeni bir ordu aşamalı olarak yeniden tesis edildi, ancak Iraklı yöneticiler teçhizat ve kadro eksikliğinden sık sık şikayet etti. Irak ordusunun şu andaki mevcudu 20 bin civarında bulunuyor.

Irak isterse ABD askeri kalabilir

Ntvmsnbc.com  – 13.08.2010

Irak’ta yeni kurulacak hükümetten talep gelmesi ve anlaşma sağlanması durumunda, ABD askerlerinin bu ülkedeki varlığının 2011’den sonra da devam edebileceği belirtildi.

ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Irak’taki Amerikan askeri varlığının devam etmesine kapıyı aralık bıraktı.

Irak ve ABD yönetimi arasında, bu ülkedeki Amerikan kuvvetlerinin 2011 sonunda tamamen çekilmiş olmaları yönünde bir anlaşma bulunmasına karşın Gates, “Bu tarihten sonra da asker bulundurmamız, Irak yönetimine bağlı” dedi.

Florida’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan Gates, “Iraklılarla bir anlaşmamız var. Buna göre her iki ülkenin yönetimi de bizim 2011 sonunda Irak’tan çıkmış olmamız konusunda anlaşmaya varmış durumda. Irak’ta yeni hükümet kurulur ve 2011 sonrası için de bizimle müzakere yapmayı talep ederse biz elbette böyle bir görüşmeye açık olacağız” diye konuştu.

Gates, “Bunun girişiminin Irak tarafından gelmesi gerekiyor” ifadesini kullandı.

Irak Genelkurmay Başkanı General Babaker Bedirhan Şevket Zebari, Irak ordusunun, ülke güvenliğiyle ilgili görevlerini 2020’den önce tam olarak yerine getirmeye hazır olmadığı uyarısında bulunarak, ”Siyasetçiler 2011’den sonra doğacak boşluğu doldurmanın yollarını bulmalıdır çünkü ordunun oluşumunu tamamlaması 2020’yi bulacak.

Bana çekilme sorusunu sorarsanız, ben Iraklı siyasetçilere, Amerikalıların ordunun oluşumu tamamlanana kadar, yani 2020’ye kadar burada kalmaları gerektiğini söylerim” demişti.

ABD, Irak’tan 15 Bin Askerini Çekti

TurkishNY.com – 13.08.2010

ABD, Irak’ın Diyala vilayetinde görev yapan 20 bin askerinden 15 binini çekti.

Irak resmi ajansı INA’nın Iraklı bir yetkiliye dayanarak verdiği haberde, Diyala vilayetinin farklı bölgelerine konuşlandırılmış olan 15 bin Amerikan askerinin, geçen aylar içinde kademeli olarak çekildiği belirtildi.

Diyala’daki 20 bin Amerikan askerinden 15 bininin çekildiğini belirten yetkili, kalan 5 bin askerin de ileriki aylarda aşamalı olarak çekileceğini kaydetti.

İran’a saldırı, Irak’tan daha tehlikelidir

Timetürk – 13.08.2010

Amerika’da yayınlanan Monthly Review dergisi, İran’a yapılacak saldırının Irak’a yapılan saldırıdan çok daha tehlikeli olduğunu belirterek, Amerika halkından devlet adamlarına kanmamalarını istedi.

İran’a askeri saldırı tezinin tamamen yanlış olduğunu belirten Monthly Reviev dergisi, 2003 yılında Irak saldırısını savunan bir çok yazar, düşünür, siyasetçi ve Amerikalı bazı kurum ve kuruluşların şimdi de İran’a saldırı için destek arayışına girdiğini belirtti.

Dergi ancak bu kez Amerika halkının dış politikayı ilgilendiren ve aynı zamanda ölüm kalım meselesi olan bu konuya kanmaması gerektiğini vurguladı.

Dergi, İran nükleer silah üretmenin çok çok altında uranyum zenginleştirdiğini, bu yüzden İran’a saldırı konusunda Amerikalı devlet adamalarınca tekrar kandırılmaması gerektiğini vurguladı.

ABD’nin Afganistan savaşında “kamuoyu” endişesi

Milliyet – 13.08.2010

ABD Başkanı Barack Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı General James Jones, Amerikan kamuoyunun Afganistan’daki savaşa bakışının değişmesi riskinden büyük endişe duyduğunu söyledi.

Amerikan CNN televizyonuna demeç veren General Jones, zafer ortada olmasına rağmen, halk desteğini yitirdikten sonra birlikleri Vietnam’dan çekmek zorunda kalınmasına benzer bir senaryoyla karşılaşma riskine ilişkin soru üzerine, “bunun çok endişe verici olacağını” söyledi.

Obama’nın “şiddet döngüsünü kırmayı başaramamaktan büyük endişe duyduğunu” ifade eden General Jones, “Ama bunun olacağını sanmıyorum. Başarıya dair bütün unsurlar ortada ve gözle görülür halde” dedi.

Pakistan ordusunun Afgan sınırında Talibana karşı mücadelesine işaret eden General Jones, geçmişte Pakistan istihbaratının Taliban ile Amerikalılar arasında ikili oynamakla suçlandığını hatırlatarak, “Çünkü o zaman varlığımız ve uzun vadeli taahhütlerimiz hakkında şüpheleri vardı. Ama artık Afganistan sorununun bir parçası değil, çözümünden yana olduklarını düşünebiliriz” ifadesini kullandı.

Obama tarafından uluslararası gücün çekilmesinin başlangıç tarihi olarak 2011 yazının öngörüldüğünü anımsatan Jones, “bunun yine de bölgedeki duruma bağlı olduğunu” bildirdi. General Jones, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin hükümetinin ve ordunun görevi uluslararası güçten devralabilme yolunda iyileşme olduğunu da kaydetti.

Afganistan’da artan şiddet, seçimleri tehdit ediyor

Zaman – 13.08.2010

Şaibe iddialarının damga vurduğu geçen yılki devlet başkanlığı yarışının ardından genel seçimlere hazırlanan Afganistan’da yönetimin ve NATO güçlerinin güvenliği sağlamadaki zafiyeti seçimlere ilişkin endişeye yol açıyor. Seçimlerin sorunsuz geçmesi, Afgan lider Hamid Karzai için test niteliği taşıyor.

Afganistan’ın birçok bölgesinde giderek artan saldırılar, ülkede gelecek ay yapılacak genel seçimlerin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesine ilişkin endişeleri artırıyor. 18 Eylül’de yapılacak seçimler, Devlet Başkanı Hamid Karzai için ülkede güvenliği ve meşru bir hükümeti sağlama konusunda hayati bir test niteliğinde. Geçtiğimiz yıl yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde yaşanan güvenlik zafiyeti, yetersiz gözlemci ve hile iddiaları Karzai ile Batılı destekçileri arasında önemli bir güven erozyonuna yol açmıştı.

Dün konuyu geniş bir haberle değerlendiren New York Times gazetesi, gelecek yıl ülkeden çekilmeye başlayacak olan Amerikan birliklerinin, seçimlerin Afgan hükümetinin kendi ayakları üzerinde durabileceğini göstermesine ilişkin beklentilerini vurguladı. Ancak, Batılı diplomatların ve gözlemcilerin seçimlerle ilgili beklentilerini zaten düşürdükleri, Afgan halkının da demokrasi umudunun zayıflamakta olduğu kaydedildi. Ülkenin birçok bölgesinde geçtiğimiz yıldan beri güvenliğin zayıflamasının Afgan ve uluslararası gözlemcilerin oy kullanma merkezlerine gitmesini zorlaştırdığına işaret edilen haberde, seçime katılan adayların da kampanya için bazı bölgelere gidememekten şikâyet ettikleri aktarıldı. Gazeteye konuşan, adaylardan siyaset uzmanı Harun Mir, “Güneyde hür, adil ve kabul edilebilir seçim olmayacak.” derken, ülkenin yarısında güvenli bir seçimin yapılamayacağını ekledi. Mir, artık kuzeydoğudaki Kunduz ve Baghlan vilayetlerinin de güvenli olmayan bölgeler arasına girdiğini savundu.

Güvenliğin sağlanamamasının yol açtığı en büyük endişenin ise seçimlere hile karıştırılmasıyla ilgili olduğu belirtiliyor. Geçtiğimiz yıl yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde, hiç kimsenin oy kullanmadığı bazı sandıklardan tek adaya yüzlerce oy çıktığı, bu nedenle bir milyondan fazla oyun iptal edildiği hatırlatılıyor. Haberde, uluslararası yetkililerin, bu kez muhtemel tartışmalı sonuçlarla aralarına mesafe koyma umuduyla seçimlerin Afganların yönetiminde yapıldığını vurguladıklarına dikkat çekildi.

Afganistan’da sivil ölümlerinde rekor artış

Dünya Bülteni/Haber Merkezi – 10.08.2010

BM Afganistan’da sivil ölümlerinin rekor düzeyde arttığını açıkladı, ancak hedefe Taliban’ı koydu. Birleşmiş Milletler (BM), Afganistan’da bu yılın ilk 6 ayında ölen ya da yaralanan sivillerin sayısında geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 31 oranında artış görüldüğünü açıkladı.

Afganistan’daki BM misyonunun raporuna göre bu dönemde bin 271 Afgan sivil öldü, bin 997’si ise yaralandı. BM Genel Sekreteri’nin Afganistan Özel Temsilcisi Staffan De Mistura, Afganistan savaşında insan kaybının önemli ölçüde artmakta olduğunu söyledi.

BM raporuna göre “hükümet karşıtı güçler” ölüm ve yaralanmaların yüzde 76’sından sorumlu. Öte yandan, BM raporları WikiLeaks internet sitesinin de son olarak ortaya koyduğu gibi, işgal askerleri tarafından rapor edilmeyen sivil katliamlarını değerlendirmiyor.

WikiLeaks hayal kırıklığını belgeledi

Radikal – 12.08.2010 / Patrick Cockburn

WikiLeaks’in yayımladığı belgeler günümüz Afganistan’ında hayatın dehşet verici gerçekleri hakkında hiç olmadığı kadar ayrıntılı bir resim çiziyor. Obama yönetiminin ne için savaştığını açıklaması zorlaşacak

Ebu Garib’de işkence gören tutsakların resimleri Irak işgaline karşı bir tiksinti dalgasına yol açmıştı. ABD’nin Afganistan’la ilgili askeri belgelerinin geniş arşivinin açılması belki aynı bomba etkisini göstermeyecektir, fakat binlerce sansürsüz rapor çatışmanın korkunçluğunu büyük bir canlılıkla gösteriyor. ‘Afgan Dosyaları’, ABD’nin son 9 yılda 300 milyar dolara 28 bin Taliban üyesiyle savaşmak için 90 bin asker göndermesine rağmen Kabil’in neden gitgide zayıfladığını açıklıyor. Dahası bu dosyalar, ABD ve Britanya’nın yolsuzluktan içi çürümüş ve kendi halkını ölseler bile umursamayan bir Afgan hükümetini korumak için neden savaştıklarını açıklamayı daha da zorlaştıracak.

Resmi kaynakların belgelediklerinin çoğu zaten gazetecilerce gün ışığına çıkarılmıştı.

Fakat sızdırılan 91 bin belge, günümüz Afganistan’ında hayatın gerçekleri hakkında şimdiye dek olmadığı kadar ayrıntılı bir resim çiziyor. Ebu Garib’deki gibi, üst düzey Amerikalı yetkililerinin tasvir ettiği gerçekler de, en az medyanın anlattığı kadar kötü.

Taliban’ın niye güçlendiği açık

Beyaz Saray ve Pentagon açıklamaları inkâr ederek bunların düşmana yardım ve rahatlık sağladığını savundu. Oysa gerçekte sadece birkaç sır açığa çıktı. Afganlar ölüm taburlarının Taliban mensubu olduğundan şüphelendikleri kişileri keyfi olarak vurduklarını, bu arada yollarına çıkan herkesi rastgele öldürdüklerini maalesef gayet iyi biliyor. Kontrol noktalarında vurulan veya kötü nişanlanmış hava saldırılarında öldürülen Afgan sivillerin sayısının resmen kabul edilen rakamdan daha fazla olduğu gerçeği, koalisyonun ateş gücünü bizzat yaşayan Afganlar için sürpriz olmayacak.

Şimdiye dek ‘gaddarlık’ veya ‘yolsuzluk’ gibi kavramların Afgan bağlamında ne anlama geldiğini açıklamakta zorlanıyorduk. Fakat bazı olaylar, neden bu kadar çok sayıda Afgan’ın Taliban’a sığınmak zorunda kaldığını açıklıyor. Sözgelimi Balk eyaletinde, 11 Ekim 2009 tarihli bir raporda askerlerin ve polisin bir aramada işbirliğini reddeden halka kötü muamelesi anlatılıyor. Komiser 16 yaşındaki bir kıza tecavüz etmiş. Bir sivil karşı çıkınca, komiser korumasına onu vurmasını söylemiş. Koruma reddedince kendisi komiser tarafından vurularak öldürülmüş.

Yolsuzluk öylesine yaygın ki, yoksul köylülerin gelirlerinin ciddi bölümü rüşvete gidiyor. Yeni bir kamuoyu araştırması, Afganların yerel yolsuzluğu, güvensizlik ortamından daha büyük tehdit olarak gördüğünü ortaya koydu. Herkes hedef olabilir. Amerikalı bir müfettiş, Paktia bölgesinde yedi polisi kendi kontrol noktalarından geçen sürücülerden haraç kesiyorlar diye tutuk-lamıştı.  Polisler, elektrik için jeneratör- lerine yakıt almak zorunda olduklarından böyle yaptıklarını söylemişti.

Yabancı güçlerin varlığı ve bunların hassas tedarik hatları, haraca giden yolu açıyor. Sözgelimi Kandahar’dan Oruzgan’a giden bir yakıt konvoyunu durduran 100 direnişçi geçiş için kamyon başına 2 bin dolar istemiş. Direnişçilerin, NATO konvoylarını koruması için İçişleri Bakanlığı’nca para ödenen hükümet yanlısı ve ABD destekli Oruzganlı savaş ağası Matiullah Han için çalıştığı ortaya çıkmıştı.

Sahadan gelen bu raporların değerinin bir kısmı da, üst düzey yetkililerce düzeltilmemiş ve sansürlenmemiş olmalarından kaynaklanıyor. Afganların ABD liderliğindeki koalisyon hakkında gerçekte ne düşündüğünü dürüstçe anlatıyorlar. Taliban yeniden güçlenmeye 2006’da başladı, 2007’de tam güçle döndü. Eylül 2007’de Gardez’de il genel meclisi yetkilileri işlerin gidişatı hakkında ne düşündüklerini Amerikalı bir yetkiliye açıkça anlatmışlar: “Halk yolsuz hükümet yetkililerinin sayısının çok fazla olması nedeniyle hükümete güvenlerini kaybediyor. Afganlar şu anda genel olarak, mevcut hükümetin Taliban’dan beter olduğunu düşünüyor.” ABD yetkilisi kayıt düşmüş: “Halk koalisyon karşıtı güçleri destekleyecek ve güvenlik durumu kötüye gidecek.”

Kâbil’in zayıflığını yeni anladılar

Bu raporlar ne derece doğru? Amerikalı yetkililerce kaleme alınanlar kendi algılarını yansıtırken, Afganların Pakistan’ın Taliban’a desteğine dair raporları şüpheli. Fakat Pakistan istihbaratının Taliban üzerinde etkisinin bulunduğu, ama tam kontrolünün olmadığı da gerçek. Taliban’ın Pakistan’daki sığınakları tam anlamıyla güvenli değil ve Taliban üyelerinin, Pakistan’da genel olarak faaliyet gösterebilmelerine rağmen ne zaman tutuklanacaklarını bilmediklerini söyledikleri biliniyor.

Wikileaks dosyası Amerikan askeri makinesinin savaşta bocaladığı ve Kabil’in felç edici zayıflığını daha yeni yeni anlamaya başladığı izlenimini veriyor. Savaş alanındaki bazıları, bizzat yabancı güçlerin varlığının Taliban’a üye kazandıran ana sebep olduğunu anlıyor. Herşeyden önemlisi bu belgeler, ABD ordusunun bunca çabaya rağmen neden bu kadar az iş başardığına dair hayal kırıklığını ortaya koyuyor. (27 Temmuz 2010)

ABD, Afgan savaşında Türk askeri istiyor

Dünya Bülteni/Haber Merkezi – 16.08.2010

Afganistan’a takviye asker için müttefiklerden de katkı isteyen ABD Başkanı, Türkiye’nin kapısını çaldı.

ABD Başkanı Barack Obama Afganistan’da sekiz yıldır süren savaşı bitirme amacıyla 30 bin takviye Amerikan askerini içeren yeni stratejisi çerçevesinde müttefiklerden askeri katkı isterken, Türkiye’nin de kapısını çaldı. ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, istedikleri asker sayısını Ankara’ya ilettiklerini, konunun Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 7 Aralık’taki Washington ziyaretinde de ele alınacağını belirtti. Türkiye muharip asker talebine direnirken, Jeffrey “Her asker muhariptir” yorumunu yaptı.

Obama’nın müttefiklere çağrısının ardından ‘Ankara’dan ne isteniyor’ sorusunun yanıtı aranırken, dün Jeffrey “Türkiye’den de ek katkı bekliyoruz. Bu katkı ekonomik, sivil ve askeri alanlarda olabilir” diyerek daha fazla asker istediklerini vurguladı. ABD elçisi, Obama’nın Beyaz Saray’da Erdoğan’la konuyu müzakere edeceğini, ikinci değerlendirmenin ay sonunda Washington’da Türkiye’yi Genelkurmay 2. Başkanı Aslan Güner’in temsil edeceği ‘Türkiye-ABD Yüksek Düzeyli Savunma Grubu Toplantısı’nda yapılacağını aktardı. Yarın Brüksel’deki NATO toplantısında da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu talebi Amerikalı meslektaşı Hillary Clinton’dan dinleyecek.

Savaştan Kaçmayın

Talep edilen asker sayısını telaffuz etmeyen Jeffrey, şunları söyledi: “Müttefiklerden beklediğimiz ek birlik, özellikle de halkın korunmasını sağlayıcı ek roller. Halkın korunması çok önemli bir misyon ve talebimizin ana unsuru bu. Belli rakamlar telaffuz ediyoruz, ama kamuoyuna açıklamadık. Görüşmelerde ele alınıyor. Her ülkenin kendine has durumu var.”

ABD elçisi, istenilenin muharip güç olup olmadığı sorusunu şöyle cevapladı: “Afganistan’daki her asker muharip güç, çünkü hepsi silah taşımak zorunda ve Taliban saldırısına açık.” Askerlerin görev tanımında esneklik istediklerini, çatışmaya girmeme gibi kısıtlamaların hafifletilmesini beklediklerini belirten Jeffrey, Türk birliklerinin bölgelerinde halkı koruduğunu ve bu misyonun gelişmesini istediklerini söyledi.

“Müttefiklerimizden mümkün en kısa sürede karar bekliyoruz. Her ülkenin kendi kurumlarıyla danışmalarda bulunması, para bulma, birlik eğitmeleri gerekeceğini anlıyoruz. Özel zaman dilimi yok, ama ne kadar erken olursa o kadar iyi. Çünkü mevcut durum sürdürülebilir değil” diye bastıran Jeffrey, asker talebinin iki ülke arasında potansiyel sorun kaynağı gibi görülmesini istemediklerini ve konunun ‘ABD Türkiye’ye baskı yapıyor, Türkiye reddediyor’ gibi algılanmasından rahatsızlık olduklarını belirtti.

MGK Redetmişti

Türkiye’nin F-16’ların kullanımı ve istihbarat paylaşımında çok iyi düzeyde olduğunu söyleyen Jeffrey, Pakistan’dan Taliban ve Kaide’nin temizlenmesine çalışırken Türkiye ile işbirliği istediklerini ekledi.

Kendini Afgan güçlerinin eğitimi ve imara hasreden Türkiye, Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) Kabil Bölge Komutanlığı’nı tekrar üstlendiğinden asker sayısını 750’den 1750’ye çıkaracak, ama muharip güç göndermeye taraftar değil.

Türkiye’nin Afganistan’a asker gönderip göndermeyeceği, gönderilmesi durumunda bu askerlerin sıcak çatışmaya girip girmeyeceği konusu son olarak 20 Ekim’deki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında ele alınmıştı. Toplantı sonrası yayınlanan bildiride, Türkiye’nin Afganistan’ın istikrarına yönelik katkı ve girişimlerinin sürdürüleceği belirtilirken, TSK kuvvetlerinin bölgede terörle mücadele, uyuşturucu ile mücadele ve mayın temizleme görevlerinde kullanılmayacağı mesajı verilmişti.

Çekilmeden Önce Yeni istilla

ABD Başkanı Barack Obama, üç aylık değerlendirmenin ardından, Afganistan’dan çıkma hedefiyle 30 bin asker takviyesini içeren yeni stratejisini ilan etti. Dün West Point Askeri Akademisi’nde “Başkomutanınız olarak 30 bin takviye askerin gönderilmesinin hayati ulusal çıkarımıza olduğuna karar verdim” diyen Obama, üç ana hedefi ‘Kaide’nin güvenli barınağa erişmesini önleme’, ‘Taliban’ın sağladığı ivmeyi tersine çevirip Afgan hükümetini devirebilme kapasitesini önleme’ ve ‘güvenlik güçleriyle hükümetin güçlendirilmesi’ olarak koydu.

Afganistan’da halihazırdaki 71 bin Amerikan askerini 100 binin üzerine çıkaracak Obama, takviyelerin gelecek haftalardan itibaren 2010’un ilk altı ayına kadar hızla konuşlanmasını ve 18 ay sonra askerlerin eve dönmeye başlamasını öngördü.

Vietnam Kıyaslamasına Kızdı

Vietnam kıyaslamasına “Karşılaştırma tarihin yanlış okunmasının bir sonucu” diye karşı çıkan Obama, 30 milyar dolarlık yeni stratejiye içerde kamuoyu ve Kongre’yi, dışarda müttefikleri ikna etmesi gerekiyor. Afganistan’da 849 askerini yitiren Amerikan halkının AfPak stratejisine desteği yüzde 35’e düştü.

Yarınki NATO toplantısında ABD’nin 5-7 bin asker istemesi bekleniyor. Obama’ya tam destek sağlayacağını söyleyen Fransa lideri Nicolas Sarkozy, 3 bin 750 Fransız askerine ilave için ocaktaki Afganistan konferansını bekleyecek. Britanya, 9 bin askere 500 ilave taahhüdünü yineledi. 4 bin 500 askeri olan Almanya, Afgan polisinin eğitimine katkı sözüyle yetindi. 2 bin 800 askeri olan İtalya takviyeyi anmadı.

Taliban sözcüsü Kari Yusuf Ahmedi, “Obama utanç verici stratejisiyle ülkeyi kontrol etme ümidini gerçekleştiremeyecek. Takviye sadece direnişi güçlendirir. Ruslar gibi Amerikalılar da çekilmek zorunda kalacak. Obama ölen birçok askerin tabutunu görecek” açıklamasını yaptı.

‘Obama onlarca ülkede gölge savaşı yürütüyor’

Timetürk – 15.08.2010

The New York Times gazetesi, ABD Başkanı Barack Obama’nın kamuoyunda açıktan kabullenmeden terörizme karşı onlarca ülkede gölge savaşı yürüttüğünü yazdı.Gazete yürütülen savaşlar sonucu CIA’nın hızla paramiliter bir örgüte dönüştüğünü kaydetti.

New York Times gazetesi, El Kaide ile müttefikleri radikal İslamcı örgütlere karşı eski ABD Başkanı George Bush’un başlatmış olduğu ‘terörle savaş’ın yeni başkan Obama tarafından onlarca ülkeye yaydırıldığını belirtti. Gazete Obama yönetiminin onlarca ülkede, kamuoyunda açıktan kabullenmeden ‘gölge savaşı’ yürüttüğünü kaydetti.

Beyaz Saray’ın Pakistan’da insansız savaş uçakları ile roket saldırılarını yoğunlaştırdığını yazan gazete, Obama’nın Yemen ve Somali’de El Kaide üyelerine yönelik saldırılar ile Kenya’da operasyonlara izin verdiğini belirtti. Bununla birlikte ABD’nin Avrupalı müttefikleriyle Kuzey Afrika’da terör örgütlerine karşı faaliyetlerde bulunduğu ifade edildi.

“Obama yönetiminin uygulamaları CIA’yı hızlı şekilde paramiliter bir örgüte dönüştürüyor” diyen gazete, örneğin Ortadoğu’da istihbarat amaçlı daha fazla özel birlikleri harekete geçiren savunma bakanlığının ise CIA’ye benzemeye başladığını kaydetti.

ABD’li hükümet yetkilileri kamuoyundan gizli gölgede yürütülen savaşların avantajlarını dikkat çekiyorlar. Zira Irak ve Afganistan’daki savaşların büyük maliyetleri ile hükümetlerin düşmesine yol açabileceğini söylüyorlar. Obama’nın en önemli terör danışmanlarından John Brennan, daha önce yapmış olduğu bir açıklamada ABD’nin bundan böyle çekiçten çok neştere önem vereceğini söylemişti.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 16 Agustos 2010

İletişim: www.kureselbarisveadalet.org, kureselbak@gmail.com;

koalisyon@kureselbarisveadalet.org; 0090 5362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.