Edebiyat Atölyesi için Sonsöz

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

“Edebiyatta Savaş ve Barış” için sonsöz

Sanat daha iyi yaşama tutkusunun kurgulandığı bir alan olduğundan, barış sanatın ve sanatçının ana izleğidir, sanatın kötüye karşı tavrı ilk örneklerinden itibaren görülür diye düşünüyorduk. Edebiyatta savaşın yaygın bir yeri olduğunu, adeta bir ‘savaş edebiyatı’ yaratacak kadar yaygın işlenmiş bir konu olduğunu biliyorduk. Ama bu eserlerde karşıtının, barışın da işlenmiş olduğunu, edebiyatta savaşın farklı okumalara açık bir konu olduğunu düşünerek Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu aktivistleri, dört bir yanımızın savaşla çevrili olduğu günlerde, “edebiyatta savaş ve barış” konulu bir okuma atölyesi yapmayı planlamıştık.

Görkem Yeltan’ın, Açık Radyo’da, Açık Dergi’de yaptığı söyleşi için aşağıdaki linki tıklayın:

http://www.marksist.org/kultur/1165-gorkem-yeltan-ile-sesli-roportaj

Atölye’ye, ilk hareket noktası olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın lise yaşındaki gençlere önerdiği 100 Temel Eserden hareket etmeye karar verdik; gençlerimize nasıl bir dünya, nasıl bir gelecek önerilmektedir?

Bu eserler içerisinden aşağıdaki 9 eseri okuma atölyesi için uygun gördük;

1. Halide Edip Adıvar             Sinekli Bakkal

2. Ömer Seyfettin             Hikayelerden Seçmeler (Bomba)

3. Ahmet Hikmet Müftüoğlu  Çağlayanlar (Üzümcü)

4. Yakup Kadri Karaosmanoğlu        Kiralık Konak

5. Samiha Ayverdi                             İbrahim Efendi Konağı

6. Tarık Buğra                                    Küçük Ağa

7. Ernest Hemingway            Çanlar Kimin İçin Çalıyor

8. Lev Tolstoy                                    Savaş ve Barış

9. Ahmet Hamdi Tanpınar                 Beş Şehir

Atölye’nin duyurusunu yaptık ve katılımcılarla birlikte 2 Şubatta yola çıktık.

Üzerinde yürüyeceğimiz ortak bir eksen, çalışma pratiği oluşturmak için okumalarda sayısı fazla olmayan, belirli sorulara yanıt arayabileceğimizi düşündük. Kitap hangi dönemde yazılmış ve hangi dönemi anlatmaktadır? Bu dönemin özellikleri nelerdir? Yazar nasıl bir söylem kullanmıştır (savaş ya da barış söylemi)? Dönemi içerisinde ve bugün nasıl değerlendirilebilir? Nasıl bir dünya tahayyül etmektedir? Savaşı ya da barışı ele alışındaki özellikler, aksaklıklar, saptamalar nelerdir? Bu gözlemlerin bugünkü karşılıkları nelerdir? Metin bugünün gençliği için ne anlama gelmektedir? gibi.

Atölye’nin sonunda oluşacak bir metin çalışmasının yayınlatabileceğimizi, Atölye’deki paylaşım deneyimine bağlı olarak, gelecek dönemde, bunun gibi aynı ana başlık altında başka alt başlıklarla başka okuma atölyeleri düzenleyebileceğimizi düşündük.

“Edebiyatta savaş ve barış” konusunu işlemeye başladığımız günden bu güne kadar yaşadığımız tutkuyu sizlerle paylaşmak için Atölye toplantı notlarını gurupta yayınladık.

“İnsanlar, kendileri karşı çıkmadıkları sürece, hiçbir şey savaşları ortadan kaldıramaz” dedik ve tüm katılımcılar olarak barış kültürünün yerleşmesi için ufak da olsa bir katkı yaptığımızı düşündük.

Savaş ve Barış’ı salt ilk bize çağrıştırdığı anlamda, silahlı mücadeleye dayanan durum ve ardından gelen süreç olarak algılamamamız gerektiğini, bireyi ve toplumu hedef alan her türlü şiddetin uygulanmasının savaş olduğunu, anatomik ve ruhsal bütünlüğü bozucu, bazen maddi bazen manevi nitelikte her hangi bir şiddetin uygulanmasının savaş olduğunu, uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşan ortamın, insanın denge, sakinlik, huzur içerisinde olmasının ise barış olduğunu konuştuk.

Okumalarımızda bu söylemi, geniş anlamlı bir savaş ya da barış söylemini göz önüne aldık.

Katılımcılar hazırlıklarında edebiyat metninin okuruyla kurduğu geleneksel ilişki biçiminin nasıl ortadan kalkmış olduğunu gördük. Katılımcıların her biri incelenen metin ile farklı ve özgür bir  iletişim kurmuştu. Metni herkes kendi gerçekliğinde, kendi bağlamında okumuş, kavramış, alımlamış ve yeniden oluşturmuştu. Bu da Atölyeyi çok değerli kıldı. Biz okurlar, diğer okurun aynı metni okurken yakaladığı farklı anlamlar karşısında şaşkınlığa düştük.

İncelediğimiz metinlerin çoğunda, incelenen dönemin özelliğinden olsa gerek, yazarların doğu batı sentezi oluşturma sancılarını çektiklerini, modernizmin toplumda yol açtığı ve açmakta olduğu gerilimi gördük. Farklılıkların ve yeninin kabulünün nasıl zorlukla algılandığını irdeledik.

İncelediğimiz çoğu eserde üçüncü bir yolun, eski ile yeninin iyileri ile yeni bir senteze varmanın ne denli güç olduğundan ve bunun bugün bile başarıldığının söylenmesinin güçlüğünden söz ettik. Bireyi ve toplumu hedef alan, ruhsal bütünlüğü bozan, uyumsuz, hoşgörüsüz ve anlayışsız ortamları yaratan, maddi ve manevi nitelikteki şiddetin bu türden yaklaşımlardan doğduğunu konuştuk.

Yazarların yaşamı, eylemleri, düşünsel ve siyasi duruşundaki yalpalamaların kitaplara yansımalarını gördük.

Karakterlerin özellikle de kadın karakterlerin oluşumunda, şiddetin, ihanetin, sevgisizliğin ve hoşgörüsüzlüğün yol açtığı izleri sürdük.

Bireyin iç hesaplaşmalarındaki dönemin ve yaşadıkları çevrenin etkilerinden söz ettik.

Dinin insan oluşumundaki belirleyiciliğini konuştuk.

Darbe gibi, tutuklanma ve işkence gibi, sürgüne ve göçe zorlanma gibi, iktidarın güç denemeleri, zulm ve cebr uygulamaları gibi bireyi ve toplumu hedef alan uygulamaların yansımalarından söz ettik.

Yazarların dil tercihlerinin nasıl saldırgan ve savaş söylemine yakın olduğunu şaşırarak gördük.

Metinlerin bugünkü bakış açısından irdelediğimizde, tartıştığımız konuların hala güncelliğini koruduğunda hemfikir olduk.

Önceden oluşmuş, yargı, gözlem ve ezberlerimizin bu farklı okuma sonunda nasıl değiştiğini gördük.

Hem dilde hem de hikayelerin içeriğindeki, milli acı, milli düşman, mağduriyet duygusu, ötekiler, ezeli ve ebedi düşmanlar fobisi, korku ve nefret, şiddet ve vahşet, sürekli aşağılandığımız, haksızlığa uğradığımız, bize sürekli ihanet edildiği, kendimizden başka dostumuzun olmadığı, hainlerin varlığı kompleksi üzerinde dururken bunların ne kadar milliyetçilikle örtüştüğünü ve günümüzde de karşılığının olduğunu konuştuk. Milliyetçiliğin öyle gökten zembille inmediğini, korkulan ve nefret edilen düşmanlarla mücadele ederken, onları alt edebilmek için onlar gibi olmaya başlanacağının riskinin de beraberinde geldiğini konuştuk.

Savaşları “bizim savaşlarımız”  ve “onların savaşları” diye ayırarak, bizim savaşların bir kahramanlık destanı gibi anlatılmasının,  onların savaşlarının çirkinliğinin, vahşetinin öne çıkartılmasının bir yazarın tarafgir, ikircikli tutumunu gösterdiğini irdeledik.

Savaşın gerçek yüzü her zaman ve her yerde acı, vahşet ve şiddet olduğudur. Savaşın öldürmekle başladığını, savaşın yalnızca, tek ve mutlak anlamda ölüm, öldürmek ve ölmek olduğunu konuştuk.

Metinlerde savaşta taraf olmanın ne kadar normal, sıradan bir karar olduğunu ve üzerinde fazla da düşünülmemesi gerektiğini anlattıklarını, böylelikle savaşın nasıl normalleştirildiğini gördük.

Karar verme aşamasındaki insanın çelişkileri, acıları, sancıları, yalpalamaları, karakterlerle biz okurlar arasında özdeşim kurulmasına yol açacak kadar iyi betimlendiği metinlerle karşılaştık. Atölye katılımcıları hayatlarının bir döneminde verdikleri ya da gelecekte verecekleri kararlar arifesinde roman kahramanlarının yaşadığını ikilemleri yaşadıklarını ya da yaşayabileceklerini fark etmişlerdi.

Okumalarımız boyunca bir çok kez eserlerdeki kahramanların sorduğu sorularla ve anlattığı durumlarla yüzleşmemiz gerektiğini konuştuk. Savaş nedir? Kendi kendimize ve başkaları ile yapacağımız savaş nasıl şekillenir? Savaş gerekli mi? Ölmek mi kalmak mı önemlidir? Savaşçının gücü nereden gelir? Kavganın diyalektiği. Savaşın yıkımı, utancı. Savaşın yersizliği. Vahşi bir sara olan savaş. Kötülüğe giden yol olarak savaş. Bir insanı öldürmekle şimdi ve gelecekte yaşanacak kayıplar. “Harp hiledir” hadisinin anlamı. Yanılmışım diyebilme gücü.

Atölyeye katılan herkesin ortak kanısı; eğitim hayatlarımız boyunca resmi eğitim müfredatında okutulan ve bu atölye boyunca incelediğimiz eserlerin bazılarının korku, acı, aşağılama, vahşet ve şiddeti içeren olay akışları ile hiçbir şekilde ilköğretim ve lise eğitiminde önerilmemesi gerektiğinde hemfikir oldu.

Atölye katılımcı zaman zaman savaş yorumlarındaki farklılıkların ortaya çıkması, eleştirdiğimiz söylemleri kullanma ikilemlerimiz, barışçıl sayılmayan bazı söylemleri normalleştirdiğimizi görmemiz ile  Atölye’nin ne denli önemli ve değerli bir çalışma olduğuna karar verdik. Haklı savaş olur mu? Bağımsızlık için savaşmak mı savaşmamak mı? Eserlerin  anlatıldığı dönemde yaşasaydık ya da bugün benzer koşullarda yaşıyor olsa idik savaş karşıtı olur muyduk? Eşkıyalığı, çeteciliği seçer, düzenli orduya katılır mıydık?

Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nde bir araya gelme amacımız, barışı arayışımız, barış kültürünü içselleştirmemiz, iliklerimize işlemiş yaygın savaş söylem ve davranışlardan kendimizi arındırmak için çaba göstermek olduğu için bu türden tartışmalar yapmanın kendimizi fark etmemiz açısından değerli olduğunu gördük.

Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin, daha önceleri çok farklı duygu, düşünce ve değerlendirmelerle okuduğumuz kitapları nasıl bambaşka bir paradigma ile okumamıza, irdelememize, dikkatimizi yönlendirmemize yaradığını, Atölye’nin tek tek bizlerde yaptığı katkıları konuştuk. Dilimize, düşüncelerimize, dünyaya bulaşmış savaş ve şiddet ruhundan arınmanın çok da kolay olmadığını bir kez daha gördük. Barış kültürünü toplumda yerleştirmeden önce, bizlerin bile barışı özümsemesinin ne denli zor ve yaman bir iş olduğunun ayırtına bir kez daha vardık.

Bu zorlu, yapıcı, şaşırtıcı, öğretici, aydınlatıcı ve değerli süreçte edebiyatın iki işlevini fark ettik; edebiyatın savaşı efsaneleştirerek normalleştirdiğini, yıkımını ört pas ettiğini, diğer yandan da estirdiği bahar rüzgarı ile savaş kasırgasının önünü kestiğini, açtığı yaraları sardığını.

Sonsözü Albert Camus söylesin: “Sanatçı’nın ‘zorbalığa karşı çıkma’ işlevi açık-seçiktir. O, ne susmayı, ne yansız kalmayı benimsemez. Acı çeken kitleler sustukça birilerinin onların yerine konuşması gerektiğini söyler: … ama sanatı bir tür toplumsal din dersine dönüştürmeme koşuluyla”.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.