Uzun bir süredir, en az Suriye’de ayaklanmanın Esad tarafından kanla bastırılması ve bir iç savaşa evrilmesinden beri, savaştan kaçan Suriyeli göçmenlerle dayanışma mücadelesi veriyoruz. Bu dayanışma mücadelesinde sinirlerimizi bozan çok fazla olay yaşandı. Ege’nin, Akdeniz’in bir göçmen mezarlığına dönüşmesini engelleyememiş olmak gibi hadiseler değil sadece. Asıl darbeyi, kendisini solcu sananların, solcu olduğunu iddia edenlerin apaçık göçmen düşmanlığı yapmasıyla aldık. Göçmenlerle dayanışma eylemlerimiz sırasında, yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalıp ne dilini ne kültürünü bildiği bütünüyle bambaşka bir sosyal ve kültürel ortamda yaşamaya, direnmeye çalışanların mücadelenin, Suriye’de gelişen halk isyanlarının simgesi olan bayrakları eylemlerimizde taşıdılar diye cihatçı ilan edilmeleri en sinir bozucu cehalet dolu saçmalıklardan birisiydi. Her Arap’ta cihatçı, her cihatçıda AKP’li gören, Kemalizmin mantık kuralları gereği bu görüşünü otomatik sonucuna, her Arap AKP’ye destek veriyor tezine indirgeyen bu özcü yaklaşım göçmen düşmanlığını AKP düşmanlığının arkasına sığınarak gizlemeye çalıştı.
Göçmenlerle dayanışanlara, “Sizin de önceliğiniz bu mu?” diyen eski devlet görevlilerinden Kürt hareketinin sırtına binerek politik özne olduğunu düşünen köşe yazarlarına kadar, göçmen düşmanlığını AKP’yle mücadelenin önceliğine göre sıralandıranlar sinirlerimizi bozdular ve ırkçılıkla mücadelenin önüne engeller dizdiler. Korkunç olan ırkçılıktan en çok çeken Kürtlerin mücadelesinin arkasına sığınarak bunu yapmalarıydı.
Göçmen düşmanlığının antikapitalist mücadelenin başat gündemi olduğunu görmeleri, göçmenlerle dayanışmadan Kürtlerle dayanışmak mümkün olabilirmiş gibi, enternasyonal dayanışmayı toplumsal mücadelenin merkezinden çekip çıkartanlar, gerçek yüzlerini gösterdiler. Bunun için, Esad’la Türkiye’nin yakınlaşması yetti. Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik olarak başlattığı askeri harekatın egemen sınıfa, devlete, AKP-MHP koalisyonuna ve muhalefet ne getirip ne götürdüğü tartışılabilir ama tartışılmaz olan gerçek şu: askeri harekat yüzbinlerce insanın katili diktatör Esad’la Türkiye devletinin yakınlaşması anlamına geldi. Bu yakınlaşmanın zorunlu olduğunun altını çizenler, “Esad işte yıkılmadı, yapacak bir şey yok, onunla görüşülecek tabii ki” diyenler, sadece apaçık Esadçılar değiller, devletlerin askeri harekatlarını, alan hakimiyetlerini, hegemonya mücadelelerini ya da çeşitli etnik grupların statüko mücadelesini, bu statüko etrafında yaşanan pazarlıkları ve kurulan ittifakları yüzbinlerce insanın hayatından daha önemli görüyorlar.
Esad’la Türkiye yakınlaşır zil takıp oynarlar!
ABD IŞİD adlı cinayet şebekesinin liderini öldürür, zil takıp oynarlar!
AKP’ye muhalefet ettiklerini düşünürler. AKP göçmenleri geri göndermeye karar verdiğinde bile bir dakika düşünüp, politikalarından şüphe etmemeleri, göçmen düşmanlığında iflah olmaz bir evreye sıçradıklarını gösterir sadece.
(Marksist org)