Küresel barışta Ortadoğu’nun yeri / Sabah – 25.02.2011 / Çağdaş Çetindemir
Ortadoğu’da tarih yeniden yazılırken, gelişmeler İstanbul’da masaya yatırılıyor. Sekiz yıl önce kurulan savaş karşıtı birlik olan ‘Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun düzenlediği “Savaşsız Bir Dünya için Uluslararası Buluşma” yarın Taksim Hill Otel’de gerçekleştirilecek.
Kürt sorunu ve NATO füze kalkanı gibi konularda da özel oturumların düzenleneceği toplantıya Ufuk Uras, İngiliz ‘Savaşı Durdurun Koalisyonu’ndan Judith Orr, Fransız La Paix Barış Hareketi Eşbaşkanı Ariel Denis, Alman aktivist Reiner Braun katılacak.
26 ŞUBAT”TA: Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma
Marksist.org – 14.02.2011
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, 26 Şubat Cumartesü günü İstanbul Taksim Hill Otel”de “Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma” başlıklı bir forum düzenliyor. Toplantılara, Mısır Devrimi”ne tanıklık eden İngiltere”deki Stop The War Coalition (Savaşı Durdurun) Koalisyonu”ndan Judith Orr da konuşmacı olarak katılacak.
Forumun programı şöyle….
Küresel BAK, “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşmaya hazırlanıyor
DIHA – 19.02.2011
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (KüreselBAK), 26 Şubat tarihinde “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma” başlığı adı altında Taksim Hill Otel”de düzenleyeceği konferansta Türkiye”de ve dünyada barışın tesis edilmesinin yollarını konuşmaya hazırlanıyor.
KüreselBAK, savaşların hakim olduğu dünyada barışın yollarını konuşmak amacıyla uluslararası bir konferansa imza atmaya hazırlanıyor. 26 Şubat Cumartesi günü “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma” başlığı adı altında Taksim Hill Otel”de gerçekleştirilecek olan konferansa, uluslararası alandan konuklar ile birlikte Türkiye”den de çok sayıda önemli konuşmacı katılacak. BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras”ın açılış konuşmasını yapacağı konferansa, Fransa”dan La Paix – Barış Hareketi Eşbaşkanı Ariel Denis, Almanya”dan Uluslararası NATO Karşıtı Çalışma Ağı Başkanı Reiner Braun da katılacak. Konferansın “Önce Barış” adlı ilk oturumda Kürt sorunun önemi ve güncelliği, barışın kazanılması için atılacak adımlar, toplumlar arası barışın sağlanması ve savaşın toplumsal, ekonomik ve insani maliyeti gibi başlıklar konuşulacak. “Ortadoğu”da Diktatörlükler, İşgal ve Toplumsal Barış Mücadelesi – Mısır Deneyimi” başlıklı ikinci oturumda ise, Mısır”da geçtiğimiz haftalarda yaşanan hareketli günlere tanıklık eden İngiltere- Savaşı Durdurun Koalisyonu”ndan gazeteci Judith Orr, Mısır deneyimi konusundaki gözlemlerini ve tanıklıklarını aktaracak. Konferansta, özellikle Mısır”da yaşanan hareketli günlere tanıklık eden ve olayları dakika dakika aktaran Judith Orr”un konuşmasının büyük ilgi çekmesi bekleniyor.
“NATO”ya, Silahlanmaya ve Füze Kalkanına Hayır” başlıklı üçüncü oturumda, her biri kendi ülkelerinde NATO”ya karşı mücadele eden uluslararası konuklar ile birlikte, “NATO”nun yeni stratejisinde nükleer silahlanma, nükleer silahları olan Avrupa ülkelerinde barış hareketi, dünya silah harcamaları, İncirlik Üssü”ne karşı hukuki mücadele” gibi başlıklar tartışılacak.
“Tüm savaş karşıtlarını konferansa bekliyoruz”
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu üyesi Kerem Kabadayı yaptığı açıklamada, “Özellikle son günlerde Mısır ve diğer ülkelerde yaşananlar bize bir araya gelmenin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Biz de, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu olarak bu konferansta, dünyada bizimle aynı amaçlar için mücadele eden savaş karşıtları ile bir araya gelerek hem dünyada hem de Türkiye”de barışı tesis etmenin koşullarını ve yollarını konuşmayı, deneyimlerimizi paylaşmayı ve ortak bir mücadele hattı belirlemeyi amaçlıyoruz. Tüm savaş karşıtlarını, barış yanlılarını konferansa bekliyoruz” dedi.
HASIRALTI / ‘O da’ mı muhalif
Taraf – 23.02.2011 / Hilâl Kaplan
Bana Türkiye’nin ‘şanlı’ darbeler tarihinde medya desteği olmadan yapılmış tek bir darbe gösterebilir misiniz? O halde Ergenekon’un içersinde örgütün amaçlarına uygun ve maksatlı haber yapanların olması mevzunun tarihçesi itibariyle gerekli değil mi? Öyleyse bu bağlantılarının soruşturulmasından daha doğal ne olabilir? OdaTV veya Soner Yalçın hakkında somut delillerin olduğu bir iddianame hazırlanmazsa yargılanmalarına karşı duracağımdan şüpheniz olmasın. Ancak kimse de “muhalif” kelimesinin itibarını zedeleyen komik savunmalarla karşımıza çıkmasın.
Davanın ilerleyiş tarzını, tutukluluk sürelerinin uzunluğunu, vb. hep beraber eleştirebiliriz. Ancak her tutuklamayla beraber basın bu şekilde ayağa kalktığı müddetçe yargılamanın sıhhatinden nasıl emin olacağız? Ülkemizde mahpusların yüzde 55’ini tutuklu yargılananlar oluşturuyorken sanık hakları sadece paşalar ve bir kısım gazeteciler içeri alınınca aklına düşenlerin samimiyetine inanalım mı? Geçiniz.
Önce OdaTV nasıl bir gazetecilik yapıyordu, kısaca bakalım:
1. Sitenin yayınlarında hükümet ve devlet görevlilerine yönelik en yaygın yıpratma taktiği, mevzubahis kişiyi Fethullah Gülen’le irtibatlandırmaktı. Böylelikle “Dünyayı Yahudiler yönetiyor” ırkçı komplo teorisinin (ki Soner “Efendi” buna da yabancı değildir) bir türevi olan “Türkiye’yi Fethullahçılar yönetiyor” algısını yaymış olacaklardı. [Bir zihniyeti teşhir edebilmek maksadıyla kullanmak zorunda kaldığım “Fethullahçı” ibaresinden dolayı Gülen Hareketi’ne gönül vermiş olanlardan özür dilerim.]
Bu tür ‘haber’lerin en bilinen örneklerinden biri MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında yazılan ve kardeşinin Fethullah Gülen’in yardımcılarından biri olduğunu iddia eden ‘haber’di. MİT’ten gelen ve Hakan Fidan’ın Amerika’da yaşayan bir kardeşi olmadığını bildiren tekzibe yer veren metinde atılan iftira şöyle haklılaştırılıyordu: “Teyit etmekte gerçekten zorlandığımız bu bilgi can yakıcı özelliği nedeniyle habere dönüştürüldü.” Gazeteci değilim ama can yakma arzusunun teyit edilemeyen bilgiyi haber yapmanın bahanesi olmadığını; daha doğrusu bunun adının “gazetecilik” olmadığını gayet iyi biliyorum.
2. Bundan daha da çirkin olanıysa ideolojik karşıtlığın da ötesine geçen ve insanların şahsiyetine saldıran OdaTV ‘haber’leri… Ne yazık ki bunun en kirli örneklerinden birisine Sabah’ta yazan arkadaşım Sevilay Yükselir ile Zaman gazetesi yazarı Fehmi Koru maruz kaldı. Sadece ömrümde kişilik suikastına dair bundan daha net bir misal okumadığımı söylemekle yetineyim. Onun yerine yine OdaTV’nin güzide haber metinlerinden birisinin başlığını vermekle yetineceğim. Bu örnek özellikle Akşam gazetesinin homofobiye karşı pek hassas, OdaTV savunuru yazarı için gelsin: “Cemil İpekçi, Barbaros Şansal ve Küçük İskender’den yeni futbol programı: Top Yuvarlaktır!”… Nasıl, “OdaTV’nin pırıl pırıl gençlerinin gecelerini gündüzlerine katıp” yaptığı bu haberi de beğendiniz mi?
Gelelim Soner Yalçın’a… Gazetecilik hayatının başlangıç noktası yasaklı olan Aydınlık ekibinin çıkardığı 2000’e Doğru dergisiydi. İlginçtir, 2000’e Doğru PKK lehine haber yapan; PKK’dan “ordu”, PKK’lılardan “gerilla” diye bahseden bir dergiydi. Niyetim bu jargon üzerinden gazetecilik yapmayı kötülemek değil elbette. Sadece 2000’e Doğru’dan Türkiye’nin en ulusalcı ve militarist, TSK’nın ‘en akredite’ sitelerinden birisi olan OdaTV’ye çıkan yolun enteresanlığına dikkatinizi çekmek… Aydınlık kurulunca orada çalışmaya başlayan Soner Yalçın’ın Doğu Perinçek’in rahle-i tedrisinden geçtiğini de not düşmek gerek. Bu “parlak” kariyerin üstüne bir de Yalçın Küçük’ten aşina olduğumuz köken araştırmacılığını ekleyince Efendi gibi hâlen Türkiye’de yaşayan bir ailenin kendince soyunu sopunu ortaya döküp şaibeli hale getirmekten çekinmeyen bir “araştırmacı-gazeteci” ortaya çıkmış oluyor.
Bu arada yüzlerce sayfa Abdi İpekçi’nin yedi ceddi hakkında spekülasyon yapan bir roman yazıp, dara düşünce “Abdi İpekçi’den el aldım” demek de oldukça ilginç bir ruh halinin tezahürü olsa gerek. Gerçi Soner Yalçın’a en güzel cevabı Beyaz TV’deki “4 Kadın 1 Erkek” programımıza telefonla bağlanan Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi verdi: “Bütün bu yayınları göz önüne alırsanız Abdi İpekçi hâlen aklanmamış durumda. Benim babam öldürüldü ama Soner Yalçın’ın yaydığı zihniyet yüzünden babam hâlâ gözaltında…”
Not: Soner Yalçın’ın bilgisayarındaki “Hanefi” isimli word belgesinden çıkan “Hanefi’nin kitabı ne durumda referandum öncesi yetiştirilmeli. Nedim’i sıkıştırın hızlandırsın” ifadesinden ne anlamak lazım sizce? Soner Yalçın bilmiyormuş. Bir “bilen” konuşsa da öğrensek diyorum.
Not 2: Bu haftasonu İstanbul’da iki güzel etkinlik gerçekleşecek. İlki cumartesi günü saat 11:00’de Taksim Hill Otel’de Küresel BAK’ın düzenlediği “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma”. İkincisiyse pazar günü saat 10:00’da Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’ndeki “Aleviler ve Sünniler 28 Şubat ile Yüzleşiyor” başlıklı panel. İlk defa bu bağlamda 28 Şubat süreci tartışılacağı için ayrıca önemli bu toplantıda ben de söz alacağım. İlgilenen herkesi bekleriz.
Savaşsız bir dünya
Yeşil Gazete – 25.02.2011 / Ümit Şahin
Savaşsız bir dünya… Tarihsel açıdan bakıldığında büyük bir düş elbette. Hatta bir ütopya. Sadece son birkaç yüzyıla baksanız bile, savaşsız biten kaç devrim, savaşsız yayılan kaç din, savaşsız çizilen kaç sınır bulabilirsiniz? Savaş meydanlarında, katliam ve soykırımlarda ölen yüz milyonlarca insanı insanlık tarihinde bir sapma gibi görebilir misiniz? Kuşkusuz savaş tarihin ayrılmaz bir parçasıdır.
Ama tarihsel soyutlamanın kötümser perspektifinden değil de, bugünün ve geleceğin umutlu penceresinden bakıldığında savaşsız dünya düş değil, gerçektir. Çünkü savaşsız bir dünya aslında kendimizin, yakınlarımızın, sevdiklerimizin ve bütün insanların savaşın ve şiddetin olmadığı, barışın hüküm sürdüğü bir dünyada yaşaması için verdiğimiz mücadelenin en basit, en doğrudan sonucudur. Yani savaşsız bir dünya, savaşa karşı direnişin ta kendisidir.
Savaştan söz edince tabii ki aklımıza önce savaşın karanlığı geliyor. Ordular, silahlar, öldürülen, sakat kalan insanlar, yıkılan kentler, yok edilen köyler geliyor. Ama savaşın tarihi de, bugünü de, geleceği de bundan ibaret değil. Savaşların bir parçası da aslında savaşa karşı direnenlerdir. Savaşsız bir dünya direnenlerin dünyasıdır.
Savaşsız bir dünya savaştan kaçanlardır. Askere gitmeyi, eline silah almayı, ölmeyi ve öldürmeyi reddedenlerdir. Kaçaklar ve retçilerdir.
Savaşsız bir dünya savaşların ikizi olan soykırımlara karşı çıkanlardır. Yahudileri ölüm kamplarından kurtaran Almanlar, 1915’te Ermeni çocukları evlerine alan Türkiyeliler, İsrail devletine karşı Filistinlileri savunan İsraillilerdir.
Savaşsız bir dünya Irak savaşa sürüklenirken dünyanın bütün büyük kentlerinde meydanları dolduran milyonlardır. Türkiye’de tezkereyi reddettiren yüz binlerdir, savaş karşıtı kampanyalardır.
Savaşsız bir dünya Vietnam’da bataklığa saplanan ABD’nin yenilgisini mühürleyen 68 devrimidir. Soğuk savaşta nükleer başlıklı füzelere karşı direnen Avrupa’nın barış ve silahsızlanma hareketidir.
Savaşsız bir dünya savaşın karanlığına ve şiddetin diline teslim olmayıp Kürt halkının özgürlük mücadelesini sahiplenenlerdir. Kıbrıs’ta işgale ve askeri baskıya karşı koyanlardır.
Savaşsız bir dünya diktatörlere, baskıcı yönetimlere, halkı insan yerine koymayan egemenlere karşı şiddetsiz bir direnişle Tahrir meydanlarını dolduran halktır, devrimcilerdir.
Savaşın kaçınılmaz olduğunu kanıtlamaya çalışanlar her zaman elinde silah olanlardı. Silah üretenler, silah kullananlar, askerler, üniformalı üniformasız stratejistlerdi. Savaşsız bir dünyada ise silahın ve stratejik çıkarın yeri olmaz. Sadece silaha, savaşa ve ölüme karşı çıkmak yeter. Onlar bütün güçlerini, bütün paralarını, ellerindeki bütün olanakları kullanıp bizi savaşın kaçınılmaz olduğuna ikna etmeye çalışırlar. Bizim ise tek yapmamız gereken “Hayır” demektir. Savaşsız bir dünya bu kadar basit bir şeydir işte. Savaşa karşı direnmektir.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) Irak savaşına karşı başlayan savaş karşıtı hareketin içinden doğdu. Türkiye’nin Irak savaşına girmesini engelleyen, tarihin belki de en büyük ve en başarılı savaş karşıtı direnişlerinden birini ve tezkerenin reddedilmesini sağlayan 1 Mart Ankara mitingini düzenleyenlerin bir bölümü tarafından kuruldu. BAK’ın kuruluşu 2003 yılının Haziran ayında tüm dünyada Tarık Ali, Howard Zinn gibi aydınlar tarafından imzaya açılan bir metnin Türkiye’de de imzaya sunulmasına dayanıyor.
Kendini bir kampanya birliği olarak tanımlayan Küresel BAK, aradan geçen sekiz sene içinde savaş karşıtı hareketin gündemini yansıtan çok sayıda kampanya düzenledi: Irak’ta işgale son Filistin’e özgürlük (2003), Gelme Bush (2004), Bush’a hayır Irak’ta işgale son (2004), ABD işgaline ortak olma (2005), İncirlik askeri üssü kapatılsın (2005’ten bu yana), Savaş suçlusu Bush yargılansın (2005), İran Irak olmasın (2006), İsrail’i durdurun Filistin’e özgürlük (2006), Dön evine Bush (2006-2007), Irak’tan defol, İran’a dokunma (2007), Beş yıllık işgale son (2008), Savaşa hayır (2008), Filistin halkı ile dayanışma (2008), Savaşa hayır NATO’ya hayır (2008’den bu yana), Afganistan’a asker yok (2009), Savaşı sustur, barışı yükselt (2010), Önce barış (2011).
Küresel BAK ayrıca her yıl “savaşsız bir dünya mümkün” sloganıyla uluslararası toplantılar düzenliyor. Geçtiğimiz senelerde ABD’den Cindy Sheenan ve Anne Roesler, İsrail’den Uri Avnery, Fransa’dan Gilbert Achcar, İngiltere’den Yvonne Ridley ve Lindsey German, Irak’tan Isam El Rawi, Lübnan’dan Ali Al Fayad gibi savaş karşıtı hareketin önemli isimlerinin katıldığı bu konferansların bu seneki ayağı “Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma” başlığıyla yapılıyor.
Bu senenin ana temaları Kürt sorunu ve NATO. Fransa barış hareketinden Arielle Dennis ve Almanya’dan Uluslararası NATO Karşıtı Çalışma Ağı’ndan Reiner Braun konuşmacılar arasında. Toplantıda ayrıca İngiltere’den Savaşı Durdurun Koalisyonu üyesi Juidth Orr Tahrir meydanından gelip ayağının tozuyla Mısır devrimi hakkındaki izlenimlerini aktaracak.
Savaşsız bir dünyayı yaratmanın birlikte olmaktan, deneyimlerimizi paylaşmaktan ve savaş karşıtı hareketi büyütmekten başka yolu yok.
- 26 Şubat Cumartesi günü İstanbul’da Taxim Hill otelinde yapılacak olan Savaşsız Bir Dünya için Uluslararası Buluşma’nın programını buradan, Küresel Bak hakkında daha fazla bilgiyi ise buradan okuyabilirsiniz.
Barış için uluslararası buluşma
Turnusol – 25.02.2011
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu tarafından düzenlenen “Savaşsiz Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma” 26 Şubat Cumartesi günü Taxim Hill Otel”de yapılıyor. BDP Milletvekili Ufuk Uras”ın”ın konuşmasıyla açılacak toplantılara İngiltere, Fransa ve Almanya”dan gelen konuklar da katılıyor.
Savaşa ve Irak”ın işgaline karşı 2003″ten bu yana kampanyalar yapan Küresel BAK tarafından, her yıl gerçekleştirilen uluslararası buluşmanın bir yenisi yapılacak. Organizasyona, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği destek veriyor.
Buluşma kapsamında 26 Şubat Cumartesi gün boyu yapılacak toplantıların bu yılki gündemi Kürt sorununda barış, Ortadoğu”da barış, Nato”ya, silahlanmaya ve füze kalkanına karşı mücadele başlıklarından oluşuyor.
Katılımı herkese açık ve ücretsiz olan toplantının tüm oturumlarında İngilizce, Kürtçe, Türkçe simültane çeviri yapılacak.
Toplantıların programı, konuşmacılar ve konu başlıkları şöyle….
Savaşsız bir dünya için buluştular
Etkin Haber Ajansı – 26.02.2011
“Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma” sempozyumu yapıldı. Konuşmacılar, Kürt halkının taleplerinin kabul edilmesini, seçim barajının düşürülmesini, şartsız siyasi affın getirilmesini talep ederek, Kürt halkının uzattığı barış elinin tutulmasını istedi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) “Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma” sempozyumunun 6.sını Taksim Hill Otel”de gerçekleştirdi.
“SEÇİMLERDE KONFORCULAR BİR TARAFTA, DEVRİMCİLER DİĞER TARAFTA”
Sempozyumun açılış konuşmasını BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras yaptı. Küresel BAK”ın kurucularından olan Uras, Ortadoğu ve Akdeniz ülkelerinde gelişen isyanlarla birlikte diktatörlüklerin sallandığını ve sevindirici alt üst oluşların yaşandığını söyledi. Uras, buradaki halklarla dayanışmanın önemine dikkat çekti.
Türkiye”de de Kürt bölgelerinde askeri militarizme karşı barış ve özgürlük seslerinin yükseltilmesinin önemli olduğunu söyleyen Uras, geçen günlerde yaptığı Mahmur Kampı ziyaretine ilişkin gözlemlerini aktardı: “Savunulan özerk demokratik yapının orada yaşam bulduğunu gördüm. Kadınların hakimiyeti söz konusuydu. Mahallelerde kurulan komitelerle herkes söz söyleme hakkına sahipti ve kendi hastanelerini, kendi okullarını yapmışlardı.”
“Savaşın galibi savaşın kendisidir” diyen Uras, Mısır ve Libya liderlerine “halkınızın sesine kulak verin” çağrısı yapan Başbakan”a “bölge halklarının sesine kulak ver” çağrısı yaptı.
Ufuk Uras, yaklaşama seçimlere ilişkin ise “Seçimlerde CHP, AKP gibi konforforcular bir tarafta, devrimci gruplar ise diğer tarafta mücadele edecek” dedi.
“SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN BATI”DAKİ ŞOVENİZM KIRILMALI”
Açılış konuşmasının ardından sempozyumun ilk bölümünde, “Kürt sorununun önemi ve güncelliği, barışın kazanılması için atılacak adımlar, toplumlararası barışın sağlanması, savaşın toplumsal, ekonomik ve insani maliyetleri” gibi konular üzerinden konuşmalar yapıldı.
Küresel BAK sözcülerinden Şenol Karakaş, “Kürt illerinde neresi kazılsa toplu mezarlar çıkıyor” dedi. Cumartesi Anneleri”nin oturma nedenlerinin bu gerçekliğe dayandığını ifade eden Karakaş, Kürt sorununun çözümü için Batı”daki şovenizmin kırılması ve Kürt halkının uzattığı barış elinin tutulması gerektiğini söyledi. Karakaş, diyalog ve politik tartışmalarla sorunun çözülmesini ve Kürt halkının taleplerinin kabul edilmesini istedi.
“BU SAVAŞIN BEDELLERİ TÜRKLERE VE KÜRTLERE ÖDETTİRİLDİ”
Öğretim üyesi Maya Arakon, PKK”nin asimilasyona karşı başlattığı mücadeleye TSK”nın operasyonlarla cevap verdiğini ifade etti. Arakon, savaş nedeniyle 50 binden fazla can kaybı yaşandığını, 17 bin 500 insanın kaybedildiğini söyledi, sakat kalanların, göç etmek zorunda kalanların ve savaşın psikolojik tramvasını yaşayan gençlerin durumuna dikkat çekti.
1988-2004 yılları arasında askeri harcamaların 100 Milyar Dolar olduğunu söyleyen Arakon, bu parayla yapılacak çok şey olduğunu belirterek, “Mesela her ay 2 milyon haneye asgari yardım yapılması mümkündü” dedi. Arakon, TSK”da yaklaşık 800 bin er ve erbaşın görev yaptığına işaret etti.
Emniyet Müdürlüğü”ne ayrılan bütçenin ise 120 bin Dolar olduğuna dikkat çeken Arakon, “PKK”yle mücadele adına yürütülen bu savaş sonucunda Türklere ve Kürtlere büyük bedeller ödettirildi” dedi.
“NE ZAMAN TEŞVİKİYE”DEN ASKER CENAZESİ KALKAR, BU SAVAŞ O ZAMAN BİTER”
“Ne zamanki Teşvikiye Camii”nden bir asker cenazesi kalkacak, bu savaş o zaman bitecek” diyen Aragon, operasyonlara çıkarılan askerlerin emekçi çocukları olduğuna dikkat çekti.
“DURUŞMADA BİLİNMEYEN DİLLE TRT ŞEŞ”DE YAYIN”
Arakon, Kürt halkının anadiline vurulan prangalara dair şöyle konuştu: “KCK davasında halkın temsilcilerinin Kürtçe savunmasına izin verilmezken, Başbakan bölge halkını Kürtçe selamlıyor. Davada Kürtçe best online casino bilinmeyen bir dil olarak tutanaklara geçirilirken devlet kanalı TRT Şeş”de gün boyu Kürtçe yayın yapılıyor. Bu durum bir kamera şakası olmalı.”
Öğretim Görevlisi Ronayi Gönen ise anadilin bir halkın kimiliğini, kültürünü, varlığını yansıttığına vurgu yaptı, “Bir halkın anadilini yok ederseniz, halkı yok etmiş olursunuz” dedi. Kürt halkının anadiline sınırların konulmasına devam edildiği sürece barışın mümkün olamayacağını ifade eden Gönen, “Bırakın halklar kendi dillerinde türkülerini, şarkılarını söylesinler” dedi.
“KİMSESİZLER MEZARLIĞINA GÖMÜLMEK İSTİYORUM, BELKİ FEHMİ ORADADIR”
Hanım Tosun ise eşi Fehmi Tosun”un gözaltında kaybedilmesi sürecini, bulunması için verdiği mücadeleyi ve bir Kürt olarak savaşın üzerindeki etkilerini anlattı. Tosun, siyasetçilere “Bir kaç dakikalığına kendinizi bizim yerinize koyun. Çocuğunuzun ya da eşinizin, bir yakınınızın gözaltında kaybedildiğini düşünün. Ne yapardınız?” diye seslendi.
Toplu mezarlara her kepçe vurulduğunda yüreğinin sızladığını ve kazıların başlamasıyla birlikte geceleri uyuyamadığını ifade eden Tosun, şöyle dedi: “Bu toplu mezarlardan her an Fehmi”nin kemikleri çıkacak diye bekliyorum. Her zaman beni kimsesizler mezarlığına gömün demişimdir, belki Fehmi oradadır diye.”
Kazıların Cenevre Sözleşmesi çerçevesinde yapılmasını talep eden Tosun, kayıpları araştıran komisyonların ise tarafsız olmasını istedi.
BU SAYININ ÇOK, ÇOK, ÇOK ÜZERİNDE
Savaşta ölen çocuklar üzerine konuşan Bir Göz De Sen Ol İnisiyatifi üyesi Sezai Temelli ise savaşta hayatını kaybeden çocukların raporunu tuttuklarını, sayının sürekli arttığını belirtti. Ulaştıkları sayının 428 olduğunu kaydeden Temelli, bölge insanının bu rakamların “çok, çok, çok” üzerinde çocuğun öldürüldüğünü söylediğine işaret etti. “Önce kendi ülkemizdeki savaşı görmeden başka ülkeler için konuşmanın anlamı yok” diyen Temelli, şartsız siyasi af getirilmesini, seçim barajının düşürülmesini, özerkliğin sadece Kürt bölgesinde değil tüm coğrafyada hayata geçirilmesini istedi.
“ÖZERKLİK; BÖLÜNME DEĞİL, YÖNETİME KATILMADIR”
Küresel BAK sözcüsü Ümit Şahin ise özerklik konusunda yaptığı konuşmada, ulusalcıların, Kemalistlerin yaygara kopardığı biçimiyle özerkliğin kopma, bölünme anlamına gelmediğini, her bireyin yönetime katılması anlamına geldiğini ifade etti.
Uras: Ateşkesin sürmesi için somut adım atılması hayati önemde
DİHA – 26.02.2011
Kürt sorununun çözümü ve ateşkesin sürdürebilmesi için somut adımlara atılmasının hayati bir konu olduğuna dikkat çeken BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, “kirli savaş”ın kurumlarının deşifre edilerek Meclis kapanmadan faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için kapsamlı bir çalışma başlatılması gerektiğini söyledi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Taksim Hill Otel”de siyasetçi ve akademisyenlerin katılımı ile “Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma” başlıklı bir forum gerçekleştiriyor. Forumda açılış konuşmasını yapan BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras yaptı. Konuşmasına Ortadoğu”da başlayan halk isyanlarına değinerek başlayan Uras, bölge halkı için bu isyanların onur olduğunu söyledi. Uras, “Diktatörlüklerin sallanması hepimizi çok sevindiriyor. Bu sürecin devam etmesi bizim için çok önemli. Özellikle Mısır”daki protestolarda öne çıkan “haysiyet” kelimesi çok önemlidir. Haysiyet için onur için bir direniş var. Bu önemlidir. Geleceğin halkın örgütlü gücü ve amirsiz devrimcilerin geleceğimizi şekillendireceğini düşünüyorum. Siyasi holiganzim karşısında aşağıdan barış demokrasi talebinin yükselmesi çok önemli” diye konuştu. Türkiye”ye ilişkin değerlendirmelerine geçmeden önce Mahmur Kampı”na yaptığı ziyareti anlatan Uras, Demokratik Özerklik modelinin en iyi uygulandığı yer olarak gördüğünü söyledi. Uras, “Demokratik özerklik kavramının tam anlamıyla vücut bulduğu pratikte yaşama geçtiği ve kadının yönetimdeki yerinin belli olduğu bir yaşamsal duruma şahit oldum” dedi.
“Demokratik birlik içinde üçüncü cephe önerisi”
Türkiye”deki siyasi fotoğrafta seçime üç cephenin girdiğini söyledi. Uras bir yanda AKP bir yanda CHP diğer yandan ise barış demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi ve demokratik blok adı altında belirlenecek bağımsız adayların yarışacağını belirterek, demokrasi güçlerinin birlikteliğine dikkat çekti. Kürt sorunun çözümü ve ateşkesin sürdürebilmesi için somut adımlara atılmasının hayati bir konu olduğunu kaydeden Uras sözlerini şöyle sürdürdü: “Fail meçhul cinayetlerin aydınlatılması için yükseltilen taleplere karşı Meclis kapatılmadan somut adımların atılması önemlidir. Adı ne olursa olsun ilk siyasi cinayetten Mustafa Suphi”den başlayarak bu güne kadar Genelkurmay arşivlerinin de dahil olduğu tüm arşivlerin açılması ve gerçeğin ortaya çıkartılması önemlidir. SSK fonlarından JİTEM”e pay aktarılmış mıdır? En azından bunu aydınlatın. Somut adım atılması için de siyaseten ortak adım atması da önemlidir demokrasi güçlerinin. BDP”nin de bundan yana her zaman pozitif bir tavrı vardır. Seçimler yaklaşırken ortak değerlerimiz noktasında ortak hareket mi edeceğiz yoksa hizipçiliğin peşinden mi gideceğiz sorusu önemli bir soru olacaktır.”
“Bilinmeyen dilde devlet yayın yapıyor bu tv şakası olmalı”
Uras”ın ardından “Kürt sorununun önemi ve güncelliği” başlıklı panele geçildi. Panele Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Maya Arakon, Küresel BAK aktivisti Şenol Karakaş, Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ronayi Önen, YAKAYDER Başkanı Hanım Tosun ve Bir Göz de Sen Ol İnisiyatifi aktivisti Sezai Temelli ve Yeşiller Partisi”nde Ümit Şahin katıldı. İlk sunumu yapan Karakaş, Mart ayına dikkat çekerek, “Batıdaki sosyal şovenizmi yenmemiz ve Kürt halkının uzattığı barış elinin tutulması gerekiyor. Mart”ta yeniden değerlendirilecek olan ateşkes sürecinin devam etmesi açısından hükümete sesleniyoruz ki savaşı derinleştirecek adımlar yerine Kürt hareketlerinin taleplerinden yana tavır alın” dedi. Doç. Dr. Arakon ise 30 yıldır devam eden çatışmaların toplumsal ekonomik maliyeti konusu üzerinde durdu. Kürt sorunu açısından söylenecek yeni bir şeyin kalmadığını belirten Arakon, insani olarak bakıldığında bu soruna bunun en büyük yanının insani bir maliyeti olduğunu söyledi. KCK yargılamalarına dikkat çeken Arakon devletin bir yandan 24 saat yayın yaptığı bir dili diğer yandan “bilinmeyen dil” olarak nitelemesinin trajikomik olduğunu söyledi. Arakan “Bu bir tv şakası olmalı. T.C hakimleri “bilinmeyen dilde savunma yaptılar” diyor, diğer yandan TRT 6″da gece gündüz bu bilinmeyen dilde yayın yapılıyor” dedi.
“Adım atılmadı tedirginlik var”
Bölgede süren çatışmaların ekonomik maliyetinin ve askeri harcamalarının akıl almaz boyutlarda olduğunu belirten Arakon, “Kürtlerin inkârı ile başlayan bu süreç rakamlarda da görüldüğü gibi bu ülke çok ağır bedeller ödedi. Bu savaşa kurban edilen çocuklar hem Kürt halkının hem Türk halkının en fakir kesimlerinin çocuklarıdır. Bu savaşın kurbanları hep emekçilerdir” şeklinde konuştu. KCK”nin aldığı eylemsizlik döneminin hiçbir şekilde değerlendirilmemesinin Mart ayının yaklaşmasıyla birlikte savaş istemeyen kesimlerde tedirginlik yarattığını Arakon, eylemsizliğin uzatılabilmesi için talepleri şöyle sıraladı: “Barışı getirecek önlemler alınmalıdır. Kürtlerin siyasi temsili önündeki tüm engeller kaldırılmalı ve KCK tutukluluklarının derhal serbest bırakılmalı. Ademi merkeziyetçi bir sistemin kuramsallaşması ve anayasal vatandaşlık sisteminin getirilmesi gerekir. Savaşın ekonomik ve insanı maliyetlerinin göz önünde bulundurularak, çatışmaların hatırlanarak idrak edilmesi gerekiyor. Önce barışı silahları susturarak siyasi ataklarımıza devam etmemiz gerekir.” YAKAYDER Başkanı Hanım Tosun ise uluslararası sözleşmelerin derhal imzalanarak toplu mezarların açılması ve sorumluların yargılanması için Hakikatleri Araştırma Komisyonu taleplerini dile getirdiklerini söyledi.
İlk oturumun ardından sempozyum “Ortadoğu”da isyanlar ve sonuçları” başlıklı panelle devam ediyor.
Orr: Ortadoğu”da korkular taraf değiştirdi
DİHA – 26.02.2011
Mısır”da yaşanan isyanda Tahrir Meydanı”ndaki tanıklıklarını anlatan Savaşı Durdurun Koalisyonu üyesi İngiliz gazeteci Judith Orr, yaşananların bir devrim niteliğinde olduğunu belirterek, “Ortadoğu”da korkular taraf değiştirdi. Artık halklar iktidarlardan değil iktidarlar halktan korkuyor” dedi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu”nun (Küresel BAK), organizasyonuyla Taksim Hill Otel”de düzenlenen “Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma” başlıklı forum, “Ortadoğu”da diktatörlükler, işgal ve toplumsal barış mücadelesi” ve “NATO”ya silahlanmaya ve füze kalkanına hayır” konulu panellerle sona erdi. İlk oturuma Mısır”da yaşanan halk ayaklanması sırasında Tahrir Meydanı”nda olan Savaşı Durdurun Koalisyonu üyesi gazeteci Judith Orr konuşmacı olarak katıldı. Yaşananları, “bir devrimin başlangıcı” olarak niteleyen Orr, Tunus”da başlayan devrimin Mısır”da sonuç verdiğini ve iktidarı düşürdüğünü söyledi. Orr, Tunus”ta başlayan bu devrimci akımın Mısır”ın ardından tüm Ortadoğu”ya dalga dalga yayıldığını ve bugün ise Libya”da yine bir diktatörlük rejimin karşısına çıktığını söyledi.
“Korkular yer değiştirdi”
Orr; “Çok önemli bir azim söz konusuydu. Arap göstericiler daha fazla para kazanmak için değil en önemli olan şeyleri, haysiyetlerini aramak için sokaklara döküldüler. Bu bir devrim. Çünkü sıradan insanların hareketiydi. İnsanlar isyan sırasında artık gıda ve hastane gibi kurumların yönetimini yavaş yavaş kendi yönetimlerine aldılar” dedi. Mısır”da ve Libya”da insanların saldırılar karşında yılmadan korkusuzca mücadele ettiklerini kaydeden Orr, insanların Ortadoğu”da artık korkularını yendiklerini ve önceden iktidarlarla halk arasındaki korku ve baskı ilişkisinin de taraf değiştirdiğini söyledi. Orr; “İnsanlar kaçmadılar korkmadılar. Kokularını yenmişlerdi. Tunuslu bir sosyalist ‘korku taraf değiştirdi’ demişti. Nitekim tüm bu askeri güç bile göstericileri korkutmaya yetmedi. En güçlü ordular bile zamanı gelen bir düşüncenin önüne geçmeye yetemez. Evet gerçekten korku taraf değiştirmişti. Mücadele eden kişiler de ne istediklerini biliyorlardı. Ya buradayız ya öleceğiz diyorlardı. Bizler korkak değiliz diyorlardı” dedi.
“Kadınlar Tahrir Meydanı”nda özgürlüğe adım attı”
İsyanda diğer önemli bir noktanın ise kadınlar olduğunu ifade eden Orr, kadınlarında Mısır”da yaptığı direnişin çok büyük bir öneme sahip olduğunu söyledi. Orr; “Gerçekten bir önemli nokta ise kadınların mücadelesiydi. Mübarek saldırıya geçtiği zaman kadınlar bu şiddete battaniyelerine taşları koyarak karşılık verdiler. Bu büyük bir direnişti. Kadınlar kendi kendilerini Tahrir Meydanı”nda özgürleştiriyorlardı” dedi.
“Halk tarih yazıyor”
Avrupa”da Ortadoğu”da yaşanan olaylara temkinli yaklaşılmasını eleştiren Orr, bunun sebebi olarak ise ayaklanmanın önderliğinin Müslüman Kardeşler olarak gösterilmesi olduğunu belirtti. Orr, halk ayaklanmasında hiç bir şekilde Müslüman Kardeşlerin öncülüğü olmadığını belirterek; “Batılı liderler bu devrimden korkulması gerektiğini söylüyorlar, Müslüman kardeşlerden dolayı. Ama bu devrimde öncülüğü Müslüman Kardeşler yapmadı. Burada tanık olduğumuzu bütün bir bölgeyi saran bir hareket ve kanlı canlı ve nefes alan ölümüne mücadele eden bir halk hareketi. İnsanlar kendi tarihlerini yazıyorlar. Bundan korkmamalı kimse. Kıvılcımı tutuşturan Müslüman Kardeşler değil, insanların siyasi bilincinin özgüven eksikliğinin yerinin doldurulması oldu” dedi. Orr, ayrıca son günlerde Libya”da yaşananların ardından Avrupa tarafından vatandaşların can güvenliği için Libya’ya asker gönderilmesi fikrini de eleştirerek, bunun Libya halkının isyanına yapılacak en büyük kötülüklerden birisi olduğunu söyledi.
‘24.5 milyon insan zorunlu göçe tabi oldu”
Orr”ın sunumunun ardından düzenlenen “NATO”ya silahlanmaya ve füze kalkanına hayır” başlıklı son oturumda ise, NATO ve dünya ülkelerinin silahlanmaya ayırdığı pay ile ilgili değerlendirmelerde bulunuldu. Küresel BAK aktivisti Nilüfer Dalay, dünyada silah harcamalarına ayrılan payın 1.531 milyar dolara ulaştığını, bu listenin en başında ise ABD”nin geldiğine dikkat çekti. NATO ülkelerinin savaşa ayırdığı bütçeleri de değerlendiren Dalay, toplam 997 milyar dolar bütçenin silahlanmaya ayrıldığının altını çizdi. Dünyada 30″dan fazla ülkede balistik füze olduğunu kaydeden Dalay, sadece Avrupa”da NATO kontrolünde yaklaşık 900 nükleer silahın olduğunu söyledi. Bu verilerin ekonomik olarak dünya üzerinde sürekli bir savaş bütçesi yarattığını belirten Dalay, silah sanayinin ekonomiyi canlandırıcı etkisi olduğu düşünülerek, bunun teşvik edildiğini ve askeri harcamaların arttırıldığını söyledi. Dalay sürekli savaş ekonomisinin ekonomik boyutunun yanı sıra insani boyutu olduğunu da ekleyerek, “Savaş ekonomisi sonucu dünya 52 ülkede savaş sonucu 24. 5 milyon insanın zorunlu göç yapmak zorunda kaldı” dedi.
“NATO silahlarını modernleştiriyor”
Dalay”ın ardından NATO”nun yeni stratejisinde nükleer silahlanmanın yeri konusunda sunum yapan Uluslararası NATO Karşıtı Çalışma Ağı Başkanı Reiner Braun ise, NATO”nun son dönem stratejisinde kendi silahlarını modernleştirme projesinin olduğunu belirterek, bunun ise hiçbir ülkenin yararına olmadığını söyledi. Braun; “Silahların yaygınlaştırılması ile ilgili toplantıda maalesef silahsızlanma konusunda bir adım atılmadı. Dünyanın bütün kaynaklarının NATO kontrolünde olmasını istiyorlar. Biz kendi kaynaklarımızı sağlamalıyız diyorlar. Afganistan”da NATO”nun geleceği açısından tayin edici bir ülke. Savaşları kaybederlerse NATO”nun ne yapacağı sorusu gündeme gelecek. Bizim barış hareketi olarak da tankerlerin oradan çekilmesini sağlamak temel görevimiz olmalı. Yeni bir sosyal ve ulusal sistem lazım. Lizbon Anlaşması ile AB”nin askerileşmesi hedefleniyor. Buna karşı durmamız gerekiyor” değerlendirmesini yaptı.
“Özgürlük ve Eşitlik İçin Ayağa Kalkanlara Dayanışma Sağlanmalı”
BİA Haber Merkezi – 26.02.2011 / Ekin KARACA
Küresel BAK”ın düzenlediği “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma”da Kürt sorununu oluşturan etkenler ve bunların çözümüne yönelik atılması gereken adımlar tartışıldı. BDP”den Uras, Yeditepe Üniversitesi”nden Arakon, Bilgi”den Önen, Hanım Tosun görüşlerini paylaştı.
üresel Barış ve Adalet Komisyonu”nun (Küresel BAK) düzenlediği “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma”nın ilk oturumunda, Kürt sorununun önemi ve güncelliği, barışın kazanılması için atılacak adımlar, savaşın toplumsal, ekonomik ve insani maliyeti ile toplumlararası barışın sağlanması üzerine konuşuldu.
“Her şey değişip akmada, bu hal beni hayran bırakmada”
İlk olarak söz alan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, 1 Mart tarihinde dolacak olan ateşkes sürecinin hemen öncesinde böyle bir buluşmanın önemine vurgu yaptı.
Haysiyet, özgürlük ve eşitlik için ayağa kalkanlarla dayanışma sağlanması gerektiğini söyleyen Uras, Ortadoğu”daki diktatörlüklerin sallanmaya başlamasının herkesi çok sevindirdiğini, artık aşağıdan yukarıya demokrasi ve özgürlük taleplerinin yükselmeye başladığını sözlerine ekledi.
Amirsiz devrimciler ve halkın örgütlü gücünün geleceğimizi kuracağını söyleyen Uras, Nazım Hikmet”in dizelerine atıfta bulunarak “her şey değişip akmada, bu hal beni hayran bırakmada” dedi.
“Savaş olunca savaş ekonomisi hakim olur”
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Maya Arakon, artık Kürt sorunuyla ilgili söyleyecek yeni bir şey olmadığını, ancak bugüne kadar söylenenlerin daha geniş kitlelerce anlaşılır kılınması gerektiğini savunarak sözlerine başladı.
1984 yılında Kürt halkına karşı uygulanan baskılara karşı PKK”nin harekete geçmesi ve buna karşılık TSK”nin “düşük yoğunluklu savaş” başlatmasından bugüne kadar resmi rakamlara göre, 50 bin kişinin öldüğü, 17 bin 500 kişinin faili meçhul cinayetlere kurban gittiğini, 2 milyon kişinin göç etmek zorunda bırakıldığını söyleyen Arakon, bu kirli savaşta kaç kişinin bedenen ve ruhen zarar gördüğünün ise bilinmediğini söyledi.
Kirli savaşın bilançosu
PKK ile mücadele adı altında 1988 yılında askeri harcamaların gayri safi milli hasılanın yüzde 2″sini oluşturduğunu, bunun 1999″da %5″e yükseldiğini söyleyen Arakon, 1988-2004 arası 100 milyar doların kirli savaşa akıtıldığı bilgisini veriyor. Yani “düşük ölçekli savaş”ın sadece TSK kanadından Türkiye”ye maliyeti yılda 7.5 milyar TL.
Emniyet Müdürlüğü”ne ayrılan payın da TSK”ye ayrılandan farkı yok. Resmi rakamlara göre 1980-2000 yılları arasında bütçeden Emniyet”e ayrılan para 120 milyar dolar. Yıllık 7,5 milyar TL”nin ayrıldığı da göz önüne alındığında emniyet ve terörle mücadele için yılda 15 milyar TL”nin aktarıldığı ortaya çıkıyor.
“İnkâr Kürtlere ve Türklere çok ağır fatura çıkardı”
Savaşa kurban edilen Türk ve Kürt çocukların, savaş lortlarına peşkeş çekilen fakir çocuklar olduğuna dikkat çeken Arakon, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Biz zengin çocuklarını orada görmedik görmeyeceğiz; fakirler savaştırılıyor. O yüzden kimse gerçek anlamda umursamıyor. Kimse bana Ali Babacan”ın yeğeni örneğini vermesin. O tek bir örnektir; istisnadır.”
“Dil insanın kimliğidir”
Kürt sorununun çözülmesi için en önemli faktörlerden birinin anadilin önündeki engellerin tamamen kalkması gerektiğini düşünen Bilgi Üniversitesi Kürt Dili Öğretim Görevlisi Ronayi Önen ise Kürtçe yaptığı konuşmada anadilin eğitim üzerindeki etkisine değindi.
Çocukların okula gittiğinde kendi anadilinin dışında bir dil konuşmasının eğitim kalitesini olumsuz etkilediğini söyleyen Önen, çocukların hayalini kurdukları, düşündükleri şeyleri okul dışında bırakmak zorunda kaldıklarını, bunun da çocuğun okula yabancılaşmasına yol açtığına değindi.
Toplumsal hafıza ve kodların anadilde saklı olduğunun bilimsel bir gerçek olduğunu vurgulayan Ronayi Önen, anadilde eğitim almaları durumunda çocukların, özellikle metropollerde yaşayan Kürt çocuklarının kendilerine güveninin artacağını, bunun da topluma yabancılaşmak yerine toplumla kaynaşmayı beraberinde getireceği görüşünü savundu.
“1995”den sonra bizim sayemizde kayıplar azaldı”
Cumartesi anneleri olarak kaybedilen yakınlarının ardından her türlü polis müdahalesine, işkence ve gözaltına rağmen mücadeleden vazgeçmediklerini söyleyen Hanım Tosun, yaptığı konuşmada eşinin kaybediliş sürecini anlattıktan sonra şunları söyledi:
“Benim kocam örgüt üyesi de olabilirdi. Eğer yasalarında bunun cezası idamsa idam etselerdi. Ancak “kaybetmek” anlaşılabilir bir şey değil. Her toplu mezar çıktığında ve o toplu mezarlara kepçelerle girildiğinde ben uyuyamıyorum. Bir gün öldüğümde beni lütfen kimsesizler mezarına gömün. Benim yakınlarım da kocam da orada olabilir.”
“Zamanı Gelen Fikrin Karşısında En Güçlü Ordu Bile Duramaz”
BİA Haber Merkezi – 26.02.2011 / Ekin KARACA
Mısır”da devrimin kalbi olan Tahrir Meydanı”nda göstericilerle birlikte 10 gün kalan İngiltere Sosyalist İşçi Gazetesi Editörü Judith Orr, Mısır anılarını Küresel BAK tarafından düzenlenen “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma”da anlattı.
Tunus”ta polisten yediği tokat sonrası kendini yakan gencin kendi bedeniyle birlikte Ortadoğu”da yıllardır hüküm süren diktatörlükleri de tek tek ateşe vereceğini hiç kimse tahmin edemezdi. Yaşananlar devrim mi, yoksa batının bir oyunu mu tartışmaları süre dursun, İngiltere Sosyalist İşçi Gazetesi Editörü Judith Orr, sürecin tamamen bir halk devrimi olduğu görüşünde.
“Dünya değişiyor. Ortadoğu”daki değişimin arkasında halklar var”
Hüsnü Mübarek”in de Bin Ali”nin de arkasında emperyalist batı devletlerinin olduğunun altını çizen Orr, ayaklanmaların batının ezberini bozduğu görüşünde.
Emperyalist ülkelerin, ayaklanmalar başladığında mevcut diktatörlüklere karşı neden saf tutmadığını, neden diktatörlerin gideceğinin kesinleşmesiyle tavırlarının netleştiğini soran Orr, artık halkların uyandığını ve bu uyanışın değişimi ve devrimleri beraberinde getireceğini söylüyor ve ekliyor: “Müttefikleri düştükçe ABD”nin korkusu artıyor.”
Olağan insanların olağanüstü mücadelesi
Tahrir Meydanı”nda yaşananların tam anlamıyla bir devrim olduğunu savunan Orr, “Hiç kimse göstericilerin arkasında ordu gibi güçler aramasın; orduya güvenilerek devrim yapılmaz. Bu tamamen olağan insanların olağanüstü mücadelesi sonrası yapılan bir devrim” dedi.
Yıllardır uygulanan baskı politikaları nedeniyle insanların korkacak bir şeylerinin kalmadığını söyleyen Orr, artık korkunun taraf değiştirdiğini, insanların üstüne ateş açıldığında bile insanların geri döndüğünü, çünkü yıllarca uygulanan zulüm ve baskı politikaları sırasında insanların korkularını yenmeyi öğrendiklerini söylüyor.
Gösterici polise kimlik kontrolü yapıyordu
27 Ocak tarihiyle birlikte Tahrir”de festival başladığını anlatan Orr, genç aktivistlerden yaşlılara, kadınlardan yaşlılara, İslamcılardan milliyetçilere kadar herkesin birlik ruhu içinde hareket ettiğini anlatıyor.
Diktatörlüğün farklı kesimleri özgürlük paydasında birleştirdiğine dikkat çeken Orr, meydana sadece polislerin alınmadığını anlatıyor. Bir hafta öncesine kadar herkese korku salan polislere karşı halk birliğinden söz eden Orr, güvenliği sağlayan sıradan insanların meydan girişlerinde insanların üstlerini aradığını, polis olduğu anlaşılan kişilerin meydana kesinlikle sokulmadığını anlatıyor.
Tahrir Meydanı”nda ameliyat
Sokak çalgıcıları halkın moralini yüksek tutarken, okunması yıllardır yasak olan şiirlerin yüksek sesle Tahrir Meydanı”nda yankılandığını aktaran Orr”un anlatımlarına göre Mübarek”in muhafızları tarafından üstlerine ateş açılması bile moralleri bozmamış.
Doktorların çalıştıkları hastanelerden gerekli tıbbi malzemeleri Tahrir Meydanı”na istiflediğini anlatan Orr, yaralananlara ve hasta olanlara doktorlar tarafından derhal müdahale edildiğini anlatıyor. Açılan ateş sonucu yaralananlar ise hemen orada, Tahrir Meydanı”nda ameliyata alınıyormuş.
“Müslüman Kardeşler hareketin öncüsü değil”
Orr, batı ülkelerinde Ortadoğu”da yaşanan sürecin kendilerini olumsuz etkileyeceği algısının çok yaygın olduğu bilgisini veriyor.
Mısır”da Müslüman Kardeşler örgütünün etkisinin güçlü olduğunu, ancak yaşanan devrimde herhangi bir payı olmadığını söylüyor.
Orr”un aktardığı bilgiye göre halk ayaklanması başladığında Müslüman Kardeşler”in yönetici kadrosu ne ayaklanmaya destek verdi, ne de devrimde bir rolü oldu: “Müslüman Kardeşler”e üye olan gençler devrime destek verdiler ama yönetici kadrosu hiçbir zaman halk hareketinin içinde yer almadı.”
Uras: “Ateşkesin sürmesi için somut adım atılmalı”
KızılYıldız – 26.02.2011
Kürt sorununun çözümü ve ateşkesin sürdürebilmesi için somut adımlara atılmasının hayati bir konu olduğuna dikkat çeken BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, “kirli savaş”ın kurumlarının deşifre edilerek Meclis kapanmadan faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için kapsamlı bir çalışma başlatılması gerektiğini söyledi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Taksim Hill Otel”de siyasetçi ve akademisyenlerin katılımı ile “Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma” başlıklı bir forum gerçekleştiriyor. Forumda açılış konuşmasını yapan BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras yaptı.
Maxmur Kampı”na yaptığı ziyareti anlatan Uras, Demokratik Özerklik modelinin en iyi uygulandığı yer olarak gördüğünü söyledi. Uras, “Demokratik özerklik kavramının tam anlamıyla vücut bulduğu pratikte yaşama geçtiği ve kadının yönetimdeki yerinin belli olduğu bir yaşamsal duruma şahit oldum” dedi.
Türkiye”deki siyasi fotoğrafta seçime üç cephenin girdiğini söyledi. Uras bir yanda AKP bir yanda CHP diğer yandan ise barış demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi ve demokratik blok adı altında belirlenecek bağımsız adayların yarışacağını belirterek, demokrasi güçlerinin birlikteliğine dikkat çekti.
Kürt sorunun çözümü ve ateşkesin sürdürebilmesi için somut adımlara atılmasının hayati bir konu olduğunu kaydeden Uras sözlerini şöyle sürdürdü: “Fail meçhul cinayetlerin aydınlatılması için yükseltilen taleplere karşı Meclis kapatılmadan somut adımların atılması önemlidir. Adı ne olursa olsun ilk siyasi cinayetten Mustafa Suphi”den başlayarak bu güne kadar Genelkurmay arşivlerinin de dahil olduğu tüm arşivlerin açılması ve gerçeğin ortaya çıkartılması önemlidir. SSK fonlarından JİTEM”e pay aktarılmış mıdır? En azından bunu aydınlatın. Somut adım atılması için de siyaseten ortak adım atması da önemlidir demokrasi güçlerinin. BDP”nin de bundan yana her zaman pozitif bir tavrı vardır. Seçimler yaklaşırken ortak değerlerimiz noktasında ortak hareket mi edeceğiz yoksa hizipçiliğin peşinden mi gideceğiz sorusu önemli bir soru olacaktır.”
Uras”ın ardından “Kürt sorununun önemi ve güncelliği” başlıklı panele geçildi. Panele Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Maya Arakon, Küresel BAK aktivisti Şenol Karakaş, Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ronayi Önen, YAKAYDER Başkanı Hanım Tosun ve Bir Göz de Sen Ol İnisiyatifi aktivisti Sezai Temelli ve Yeşiller Partisi”nde Ümit Şahin katıldı.
İlk sunumu yapan Karakaş, Mart ayına dikkat çekerek, “Batıdaki sosyal şovenizmi yenmemiz ve Kürt halkının uzattığı barış elinin tutulması gerekiyor. Mart”ta yeniden değerlendirilecek olan ateşkes sürecinin devam etmesi açısından hükümete sesleniyoruz ki savaşı derinleştirecek adımlar yerine Kürt hareketlerinin taleplerinden yana tavır alın” dedi.
Doç. Dr. Arakon ise 30 yıldır devam eden çatışmaların toplumsal ekonomik maliyeti konusu üzerinde durdu. Kürt sorunu açısından söylenecek yeni bir şeyin kalmadığını belirten Arakon, insani olarak bakıldığında bu soruna bunun en büyük yanının insani bir maliyeti olduğunu söyledi. KCK yargılamalarına dikkat çeken Arakon devletin bir yandan 24 saat yayın yaptığı bir dili diğer yandan “bilinmeyen dil” olarak nitelemesinin trajikomik olduğunu söyledi. Arakan “Bu bir tv şakası olmalı. T.C hakimleri “bilinmeyen dilde savunma yaptılar” diyor, diğer yandan TRT 6″da gece gündüz bu bilinmeyen dilde yayın yapılıyor” dedi.
Bölgede süren çatışmaların ekonomik maliyetinin ve askeri harcamalarının akıl almaz boyutlarda olduğunu belirten Arakon, “Kürtlerin inkârı ile başlayan bu süreç rakamlarda da görüldüğü gibi bu ülke çok ağır bedeller ödedi. Bu savaşa kurban edilen çocuklar hem Kürt halkının hem Türk halkının en fakir kesimlerinin çocuklarıdır. Bu savaşın kurbanları hep emekçilerdir” şeklinde konuştu.
KCK”nin aldığı eylemsizlik döneminin hiçbir şekilde değerlendirilmemesinin Mart ayının yaklaşmasıyla birlikte savaş istemeyen kesimlerde tedirginlik yarattığını Arakon, eylemsizliğin uzatılabilmesi için talepleri şöyle sıraladı: “Barışı getirecek önlemler alınmalıdır. Kürtlerin siyasi temsili önündeki tüm engeller kaldırılmalı ve KCK tutukluluklarının derhal serbest bırakılmalı. Ademi merkeziyetçi bir sistemin kuramsallaşması ve anayasal vatandaşlık sisteminin getirilmesi gerekir. Savaşın ekonomik ve insanı maliyetlerinin göz önünde bulundurularak, çatışmaların hatırlanarak idrak edilmesi gerekiyor. Önce barışı silahları susturarak siyasi ataklarımıza devam etmemiz gerekir.” YAKAYDER Başkanı Hanım Tosun ise uluslararası sözleşmelerin derhal imzalanarak toplu mezarların açılması ve sorumluların yargılanması için Hakikatleri Araştırma Komisyonu taleplerini dile getirdiklerini söyledi.
İlk oturumun ardından sempozyum “Ortadoğu”da isyanlar ve sonuçları” başlıklı panelle devam ediyor.
“Eşitlik İçin Ayağa Kalkanlarla Dayanışma Sağlanmalı”
Demokratik Emek Meclisi / Ufuk Uras Sitesi – 28.02.2011
Ateşkesin sürmesi için somut adım atılmalı.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Taksim Hill Otel’de siyasetçi ve akademisyenlerin katılımı ile “Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma” başlıklı bir sempozyum gerçekleştirdi. Sempozyumda, ilk olarak söz alan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, 1 Mart tarihinde dolacak olan ateşkes sürecinin hemen öncesinde böyle bir buluşmanın önemine vurgu yaptı.
Türkiye’de de Kürt bölgelerinde askeri militarizme karşı barış ve özgürlük seslerinin yükseltilmesinin önemli olduğunu söyleyen Uras, geçtiğimiz aylarda Mahmur (Maxmur) Kampı’na yaptığı ziyarete değinerek “Savunulan özerk demokratik yapının orada yaşam bulduğunu gördüm. Kadınların hakimiyeti söz konusuydu. Mahallelerde kurulan komitelerle herkes söz söyleme hakkına sahipti ve kendi hastanelerini, kendi okullarını yapmışlardı.” dedi.
Türkiye’deki siyasi fotoğrafta seçime üç cephenin girdiğini söyledi. Uras bir yanda AKP bir yanda CHP diğer yandan ise barış demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi ve demokratik blok adı altında belirlenecek bağımsız adayların yarışacağını belirterek, demokrasi güçlerinin birlikteliğine dikkat çekti.
Kürt sorunun çözümü ve ateşkesin sürdürebilmesi için somut adımlara atılmasının hayati bir konu olduğunu kaydeden Uras sözlerini şöyle sürdürdü: “Fail meçhul cinayetlerin aydınlatılması için yükseltilen taleplere karşı Meclis kapatılmadan somut adımların atılması önemlidir. Adı ne olursa olsun ilk siyasi cinayetten Mustafa Suphi’den başlayarak bu güne kadar Genelkurmay arşivlerinin de dahil olduğu tüm arşivlerin açılması ve gerçeğin ortaya çıkartılması önemlidir. SSK fonlarından JİTEM’e pay aktarılmış mıdır? En azından bunu aydınlatın. Somut adım için demokrasi güçlerinin siyaseten ortak adım atması da önemlidir. BDP’nin de bundan yana her zaman pozitif bir tavrı vardır. Seçimler yaklaşırken ortak değerlerimiz noktasında ortak hareket mi edeceğiz yoksa hizipçiliğin peşinden mi gideceğiz sorusu önemli bir soru olacaktır.”
Uras’ın ardından “Kürt sorununun önemi ve güncelliği” başlıklı panele geçildi. Panele Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Maya Arakon, Küresel BAK aktivisti Şenol Karakaş, Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ronayi Önen, YAKAYDER Başkanı Hanım Tosun ve Bir Göz de Sen Ol İnisiyatifi aktivisti Sezai Temelli ve Yeşiller Partisi’nde Ümit Şahin katıldı.
ANF NEWS AGENCY – ETHA – BİANET
Savaşsız Bir Dünya için Buluştular!
Adilmedya- 26.02.2011
Konuşmacılar Kürt halkının uzattığı barış elinin tutulmasını istedi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) “Savaşsız bir dünya için uluslararası buluşma” sempozyumunun 6.sını Taksim Hill Otel”de gerçekleştirdi.
“SEÇİMLERDE KONFORCULAR BİR TARAFTA, DEVRİMCİLER DİĞER TARAFTA”
Sempozyumun açılış konuşmasını BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras yaptı. Küresel BAK”ın kurucularından olan Uras, Ortadoğu ve Akdeniz ülkelerinde gelişen isyanlarla birlikte diktatörlüklerin sallandığını ve sevindirici alt üst oluşların yaşandığını söyledi. Uras, buradaki halklarla dayanışmanın önemine dikkat çekti.
Türkiye”de de Kürt bölgelerinde askeri militarizme karşı barış ve özgürlük seslerinin yükseltilmesinin önemli olduğunu söyleyen Uras, geçen günlerde yaptığı Mahmur Kampı ziyaretine ilişkin gözlemlerini aktardı: “Savunulan özerk demokratik yapının orada yaşam bulduğunu gördüm. Kadınların hakimiyeti söz konusuydu. Mahallelerde kurulan komitelerle herkes söz söyleme hakkına sahipti ve kendi hastanelerini, kendi okullarını yapmışlardı.”
“Savaşın galibi savaşın kendisidir” diyen Uras, Mısır ve Libya liderlerine “halkınızın sesine kulak verin” çağrısı yapan Başbakan”a “bölge halklarının sesine kulak ver” çağrısı yaptı.
Ufuk Uras, yaklaşama seçimlere ilişkin ise “Seçimlerde CHP, AKP gibi konforforcular bir tarafta, devrimci gruplar ise diğer tarafta mücadele edecek” dedi.
“SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN BATI”DAKİ ŞOVENİZM KIRILMALI”
Açılış konuşmasının ardından sempozyumun ilk bölümünde, “Kürt sorununun önemi ve güncelliği, barışın kazanılması için atılacak adımlar, toplumlararası barışın sağlanması, savaşın toplumsal, ekonomik ve insani maliyetleri” gibi konular üzerinden konuşmalar yapıldı.
Küresel BAK sözcülerinden Şenol Karakaş, “Kürt illerinde neresi kazılsa toplu mezarlar çıkıyor” dedi. Cumartesi Anneleri”nin oturma nedenlerinin bu gerçekliğe dayandığını ifade eden Karakaş, Kürt sorununun çözümü için Batı”daki şovenizmin kırılması ve Kürt halkının uzattığı barış elinin tutulması gerektiğini söyledi. Karakaş, diyalog ve politik tartışmalarla sorunun çözülmesini ve Kürt halkının taleplerinin kabul edilmesini istedi.
“BU SAVAŞIN BEDELLERİ TÜRKLERE VE KÜRTLERE ÖDETTİRİLDİ”
Öğretim üyesi Maya Arakon, PKK”nin asimilasyona karşı başlattığı mücadeleye TSK”nın operasyonlarla cevap verdiğini ifade etti. Arakon, savaş nedeniyle 50 binden fazla can kaybı yaşandığını, 17 bin 500 insanın kaybedildiğini söyledi, sakat kalanların, göç etmek zorunda kalanların ve savaşın psikolojik tramvasını yaşayan gençlerin durumuna dikkat çekti.
1988-2004 yılları arasında askeri harcamaların 100 Milyar Dolar olduğunu söyleyen Arakon, bu parayla yapılacak çok şey olduğunu belirterek, “Mesela her ay 2 milyon haneye asgari yardım yapılması mümkündü” dedi. Arakon, TSK”da yaklaşık 800 bin er ve erbaşın görev yaptığına işaret etti.
Emniyet Müdürlüğü”ne ayrılan bütçenin ise 120 bin Dolar olduğuna dikkat çeken Arakon, “PKK”yle mücadele adına yürütülen bu savaş sonucunda Türklere ve Kürtlere büyük bedeller ödettirildi” dedi.
“NE ZAMAN TEŞVİKİYE”DEN ASKER CENAZESİ KALKAR, BU SAVAŞ O ZAMAN BİTER”
“Ne zamanki Teşvikiye Camii”nden bir asker cenazesi kalkacak, bu savaş o zaman bitecek” diyen Aragon, operasyonlara çıkarılan askerlerin emekçi çocukları olduğuna dikkat çekti.
“DURUŞMADA BİLİNMEYEN DİLLE TRT ŞEŞ”DE YAYIN”
Arakon, Kürt halkının anadiline vurulan prangalara dair şöyle konuştu: “KCK davasında halkın temsilcilerinin Kürtçe savunmasına izin verilmezken, Başbakan bölge halkını Kürtçe selamlıyor. Davada Kürtçe bilinmeyen bir dil olarak tutanaklara geçirilirken devlet kanalı TRT Şeş”de gün boyu Kürtçe yayın yapılıyor. Bu durum bir kamera şakası olmalı.”
Öğretim Görevlisi Ronayi Gönen ise anadilin bir halkın kimiliğini, kültürünü, varlığını yansıttığına vurgu yaptı, “Bir halkın anadilini yok ederseniz, halkı yok etmiş olursunuz” dedi. Kürt halkının anadiline sınırların konulmasına devam edildiği sürece barışın mümkün olamayacağını ifade eden Gönen, “Bırakın halklar kendi dillerinde türkülerini, şarkılarını söylesinler” dedi.
“KİMSESİZLER MEZARLIĞINA GÖMÜLMEK İSTİYORUM, BELKİ FEHMİ ORADADIR”
Hanım Tosun ise eşi Fehmi Tosun”un gözaltında kaybedilmesi sürecini, bulunması için verdiği mücadeleyi ve bir Kürt olarak savaşın üzerindeki etkilerini anlattı. Tosun, siyasetçilere “Bir kaç dakikalığına kendinizi bizim yerinize koyun. Çocuğunuzun ya da eşinizin, bir yakınınızın gözaltında kaybedildiğini düşünün. Ne yapardınız?” diye seslendi.
Toplu mezarlara her kepçe vurulduğunda yüreğinin sızladığını ve kazıların başlamasıyla birlikte geceleri uyuyamadığını ifade eden Tosun, şöyle dedi: “Bu toplu mezarlardan her an Fehmi”nin kemikleri çıkacak diye bekliyorum. Her zaman beni kimsesizler mezarlığına gömün demişimdir, belki Fehmi oradadır diye.”
Kazıların Cenevre Sözleşmesi çerçevesinde yapılmasını talep eden Tosun, kayıpları araştıran komisyonların ise tarafsız olmasını istedi.
BU SAYININ ÇOK, ÇOK, ÇOK ÜZERİNDE
Savaşta ölen çocuklar üzerine konuşan Bir Göz De Sen Ol İnisiyatifi üyesi Sezai Temelli ise savaşta hayatını kaybeden çocukların raporunu tuttuklarını, sayının sürekli arttığını belirtti. Ulaştıkları sayının 428 olduğunu kaydeden Temelli, bölge insanının bu rakamların “çok, çok, çok” üzerinde çocuğun öldürüldüğünü söylediğine işaret etti. “Önce kendi ülkemizdeki savaşı görmeden başka ülkeler için konuşmanın anlamı yok” diyen Temelli, şartsız siyasi af getirilmesini, seçim barajının düşürülmesini, özerkliğin sadece Kürt bölgesinde değil tüm coğrafyada hayata geçirilmesini istedi.
“ÖZERKLİK; BÖLÜNME DEĞİL, YÖNETİME KATILMADIR”
Küresel BAK sözcüsü Ümit Şahin ise özerklik konusunda yaptığı konuşmada, ulusalcıların, Kemalistlerin yaygara kopardığı biçimiyle özerkliğin kopma, bölünme anlamına gelmediğini, her bireyin yönetime katılması anlamına geldiğini ifade etti.