25 Aralık 2014 – Edebiyat Atölyesi VI. Dönem 5. ve 6. Kitabı – İstanbul

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

4038686Konusunu ‘Polisiye edebiyatında savaş ve barış’ olarak belirlediğimiz VI.Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin, 18.12.2014 tarihinde yapılan beşinci kitap sunumunda Görkem Yeltan, yazar Raymond Chandler hakkında bilgi verdikten sonra Büyük Uyku kitabını tartışmaya açtı.

I.Dünya Savaşı’nın tetiklediği ve ABD’de çok derin yaşanan 1929 Büyük Bunalımı’ndan sonra, İçerikpolisiye roman türünde büyük bir kırılma olarak görülebilecek, ‘Kara Roman’, ‘Hardboiled’, ‘Roman Noir’ türü ortaya çıkıyor. İngiliz polisiyelerine öykünen Amerikan polisiyeleri ve polisiye mekânları, kibar salonlardan, malikânelerden, barlara, sokaklara, batakhanelere taşınıyor. İdealleştirilmiş kahramanlar yerine, suçlular ve katiller kadar çıkarcı, zorba, duygusallıktan uzak dedektif tipleri yaratılıyor. Dedektifler, zarif, kiibar erkek meslektaşları gibi, gizemi çözmekle kalmıyor, çözünceye kadar şiddetle yüz yüze geliyor, kendileri de belli anlamda şiddet uyguluyor ve karşısındakilerin duyguları üstünde baskı kurmaya başlıyorlar. Eserlerde argoyla karışık günlük konuşma diline yer verilerek polisiye dilinde bir farklılık yaratılıyor.

Dashiel Hammett, Raymond Chandler, Georges Simenon, Leo Mallet, Ross Macdonald bu türün öncülleri sayılıyor. Raymond Chandler, Dashiel Hammett’i, gerçekçi polisiye yazarı, ustası olarak görür ve ‘Hammett, cinayeti Venedik vazosunun içinden alarak arka sokaklara bırakmıştır’ der.

Chandler, yapıtlarında, Dashiel Hammett’in izinden giderek içgüdüsel olarak suç işleyen insanlar üzerinde ilginç ruhsal çözümlemeler yapar. Yarattığı “Dedektif Marlowe” tipi, Hammett’in Sam Spade’i gibi, suçlularla olduğu kadar polisle de çatışma hâlindedir. Gerçekle yasalar arasındaki ilişkiler, sert ve gerçekci diyaloglarla örülü bir nesnellik içinde anlatılır.

Raymond Chandler, ABD’de doğmasına ve yaşamının büyük bölümünü bu ülkede geçirmesine karşın, uzun yıllar İngiliz vatandaşı olarak yaşar. 1907’de İngiliz vatandaşı olurken, 1956’da, 68 yaşında, ABD vatandaşlığına geri döner.

İlk romanı olan Büyük Uyku 1939’da yayınlanır. Hardboiled ekolünün temsilcilerinden biri olarak, bu türün özelliklerini taşıyan gerçekçi ve karamsar eserlerinden biridir. Romanın başkişisi Philip Marlowe adındaki dedektif bir anti kahramandır. Zeki ve güçlü, esprili, satranç ve pipoya meraklıdır.

Romanın arka planında,1929 Büyük Bunalımının, yıkıcı etkisini en çok hissettirdiği yıllarda, işsizlik ve parasızlıkla kavrulan Los Angeles’de, kapitalist ekonomi krizinin sosyal yapıda yarattığı tahribat anlatılır. Olay örgüsünde karşımıza çıkan sınıfsal eşitsizlik, burjuva toplumundaki yozlaşma, devletin suçla ve suç örgütleriyle ilişkisi romanın tematik yapısını güçlendirir.

John Houseman,‘Marlowe ve onun gibiler Amerikan toplumundaki en dürüst kahramanlardır. İşlerini yaparlar ve paralarını alırlar. Hırslı değillerdir. Başkalarının ayağını kaydırarak yükselmektense hiç yükselmemeyi yeğlerler. Ne dünya liderliğinde gözleri vardır, ne de kendi zaaflarını başkalarını itip kakarak örtmek isterler.’

Ernest Mandel ise, Hoş Cinayet adlı yapıtında, kurguların merkezinde artık hem Birinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı burjuva değerlerindeki değişimin, hem de örgütlü gangsterliğin etkisinin bir yansıması olarak vahşet ve özellikle zenginler arasındaki topumsal yozlaşma yer aldığını söyler.Küçük çeteciler, büyük dalavereciler ve daha nice kayıp ruh.

Her ne kadar polisyede devrim yaratan yazarlardan biri olarak anlatılsa da, erkekelere özgü polisiye dünyası burada da etkisini sürdürüyor. Kadınla olan ilişkilerde sorunlar gözlemleniyordu. Kadın bedeninin betimlenme biçimleri, bacak fetişizmi, histerikleşen kadın tanımları cinsiyetçi bulundu. Homofobik düşünce satırlar arasına sızmıştı.

Adeleti dedektiflerin sağlaması, teması burada da işleniyordu. Toplumsal yapıdaki çelişkilerle birlikte, yazarın düşünsel yapısının dışa vurulduğu satırlar, polisye türünlen yararlanılarak anlatılıyordu.

Raymond Chandler’le, dünyanın içyüzünü görmüş ama, başka şeylere sığınarak, dünyayı değiştirmek için çabaya girişmemiş bir şehir gezginini tanıdık.

 

25.12.2014 tarihinde yapılan altıncı kitap sunumunda ise Asuman Kafaoğlu-Büke,  Avusturyalı yazar Leo Perutz ve 19.yüzyıl başının Viyanası hakkında bilgi verdikten sonra Kıyamet Günü Ustası isimli kitabı tartışmaya açtı.

Leo Perutz (1882–1957) Prag yakınlarında, İspanyol göçmeni Yahudi bir ailenin en büyük oğlu olarak doğuyor. Franz Kafka ve onun yakın arkadaşları Max Brod ve Felix Weltsch ile aynı ilkokulda okur. Aile 1901 yılında Viyana’ya taşınır.

19.Yüzyıl sonları ve 20.yüzyıl başları, Orta Avrupa, özellikle de Prag ve Viyana gibi sanatın, bilimin merkezi şehirler için önemli değişim yılları sayılıyor. Bu yıllar, sanat çalışmalarının yanı sıra bilimsel çalışmaların da ivme kazandığı yıllar.  Avusturyalı yazar Stephan Zweig, Viyana’nın  I.Dünya Savaşı öncesi için ‘huzur dolu bir güvenlik çağı’ ifadesini kullanırken şehrin bu dönemde aşırıya varan bir istekle sanat ve kültüre olan düşkünlüğünü, politik ve askeri hayattaki durgunluğunu, sanatta öncülük ederek telafi etme çabasına bağlar.

Avusturya sanatının belki de en etkileyici dönemidir bu barış yılları. Şehir, bu dönemde edebiyat, müzik, plastik sanatlar, mimarlık ve felsefe açısından radikal kırılmalara ve  avangard çıkışlara sahne olur. Viyana, özellikle de geçtiğimiz yüzyılın sonlarında Paris’le birlikte Avrupa’nın kültür alanında en yüksek düzeyde yaşantısına sahip şehridir.     Viyana, Rainer Maria Rilke, Stephan Zweig, Karl Waggerl gibi edebiyatçıların, Straus kardeşler, Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart, Ludwig van Beethoven, Franz Schubert, Johannes Brahms, Anton Bruckner, Hugo Wolf, Gustave Mahler, gibi müzik dehalarının, Witgenstein’ın, Sigmund Freud’un yaşadığı kenttir.

I.Dünya Savaşı’na kadar kısmi barış yılları her alanda üretkenliği, yaratıcılığı arttırırken, savaş ülkeleri alt üst ederek büyük kayıplara, imparatorlukların yıkılmasına yol açar. Yıkılan imparatorluklardan biri de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu olur. Çöken ve dağılan imparatorlukların başkentlerinin siyasi ve ahlaki çöküşleri, Stephan Zweig’ın ‘Dünün Dünyası’ ve Robert Musil’in ‘Niteliksiz Adam’ adlı yapıtlarında anlatılır.

Kültürel ortamların başında Viyanan’ın ünlü cafeleri gelir. Cafelerde toplanan edebiyatçılar, 20. yüzyılın başlarında hem sosyalleşmek için hem de yazmak için bir araya gelirler. Bu mekânlar sayesinde ‘kahvehane edebiyatçısı’ tanımı doğar. Döneminin, Avusturya toplumuna Yahudi düşmanlığı, cinsel ahlak ve I. Dünya Savaşı konularında yönelttiği amansız saldırılarıyla tanınan Viyanalı gazeteci Karl Kraus, ‘Die Fackel’ dergisini yıllar boyunca Viyana’nın çeşitli kahvelerinde yayına hazırlar. Arthur Schnitzler, Stefan Zweig, Egon Schiele, Gustav Klimt, Adolf Loos, Theodor Herzl, Siegfried Marcus, Sigmund Freud ve Lev Troçki gibi isimler  bu cafelerin müdavimleri olurlar.

İşte Leo Perutz bu dönemde, Viyana’nın entelektüel ortamının içine kolaylıkla uyum sağlar. Çok başarılı geçmeyen lise eğitiminden sonra, Viyana Üniversitesi’nde, misafir öğrenci olarak, matematik ve ekonomi bölümlerine yazılır. 1906-1907 döneminde Viyana Teknik Üniversitesine geçer ve olasılık teorisi, istatistik ve ekonomi üzerine çalışır.      1908’lerden itibaren felsefede çok önemli bir yere sahip, Vienna Circle adıyla bilinen Wittgenstein ve çevresinden oluşan 20.yy en etkin felsefe akımlarından biri tam bu yıllarda Viyana’da başlar. Ayrıca mantık ve matematik okuyan biri için bu yıllarda bilimsel gelişmelerin de merkezidir Viyana. Sigmund Freud ve psikoanalitik kuram Viyana’da yenilikçi düşüncelerin sadece felsefe alanlarında değil, tıpta ve genel anlamda bilimsel alanlarda gelişimini gösterir.

Leo Perutz bu dönemde yazmaya başlar. Yazar dostlar edinir ve genç yazarlardan oluşan bir grup kurar. İlk yazdığı öykü 1906’da bir dergide yayımlanır. Bir yandan yazarken bir yandan bir sigorta şirketinde çalışmaya ve burada olasılık problemleri üzerinde akıl yürütmeye başlar.Kendi adını taşıyan bir olasılık kuramı geliştirir;Prutzsche Eşitlik Formülü.

Oskar Kokoschka’nın da içinde bulunduğu bir entelektüel çevre içinde yer almaya başlar. I. Dünya Savaşı öncesinde sık sık yolculuklar yapmaya başlar; Türkiye, Filistin, Mısır, Kuzey Afrika, İspanya, İtalya ve Fransa’yı gezer. 1915’te ilk romanı ‘3. Mermi,’yi 1916’da 2. romanı ‘Mango Ağacı’nı yayımlar. İki kitap da başarılı bulunur.Savaş başladığında, 1916 yılında Rusya’ya yollanır. Ciğerine isabet eden kurşun yarası yüzünden hastanede yatar. Daha sonra da ofis görevleri üstlenir.

Siyasi olarak sosyal demokrattır ve hayatının çeşitli evrelerinde bu görüşlerini politik toplantılarda dile getirir.

1923’te ‘Kıyamet Günü Ustası’ yayınlanır ve büyük başarı kazanır. Bu roman sonrasında edebiyat çevresindeki dostlukları sağlamlaşır. Bertold Brecht, Robert Musil gibi o günlerin önemli yazarları arkadaşları olur.

Karısının zamansız ölümüyle ağır bir depresyona girer, sosyal yaşamdan çekilir, metafizik arayışlara girer. 1933’de Nazi döneminin başlamasıyla kitap satışları adeta durur. Yasaklanmış yazarlar listesinde olmamasın karşın, Yahudi bir yazar olarak büyük sıkıntılar yaşar. Kitapları piyasadan silinir. Yahudi düşmanlığının başlamasıyla önce Venedik’e, ardından da tüm ailesiyle Tel Aviv’e yerleşir. İlk yıllarda Filistin’de çok zorlanır. Hem canlı bir kültürel yaşamı özler hem de gereksinim duyduğu ilgiyi görmez. 1941’de Jorge Luis Borges’in de yardımlarıyla romanlarının İspanyolca çevirileri yayımlanır.

Savaş sonrasında Avrupa’ya geri dönmeyi arzular ama ilerleyen yaşından dolayı ve hala Avrupa’nın siyasi belirsizliklerinden ötürü çekindi. İsrail devletinin kuruluşundan sonra, gittikçe kendini daha rahatsız hissetmeye başlar. Her tür milliyetçiliğe karşı olmayı savunur. Arapların Yahudiler tarafından bölgeden uzaklaştırılmasına karşı çıkar. İsrail devleti karısının ve kendinin ülkeden çıkmasına izin vermez. Ancak 1950’de, önce Avusturya’ya ardından da Londra’ya gidebilirler. 1952’de yeniden Avusturya vatandaşlığına geçer.

Edebiyata taze başlangıç yapmak ister ama başarılı olamaz. Yazmaya başlar, yayımcı bulamaz. Avusturya’da hala yazdıkları ‘çok Yahudi’ bulunur. Sonunda zorluklarla bir eseri basılır. Sonraki romanı ise 1957’de ölümünden sonra yayımlanabildi.

Romanlarında genelde fantezi türünden olağandışı olaylar anlatır. Çoğu romanı geçmişte yer alır. Genelde şaşkın kahraman vardır. Olaylar hızlı akar, ironive şaşırtmaca kullanır.

Yazarın temel sorusu ‘Gerçeklik nedir?’Doğru nedir?’dir. Birinci tekil şahıs ağzından anlatı, karmaşık ruh hallerinde gezinir. Karakterler içki, esrar, uyku hali gibi yarı bilinç halinde olurlar sık sık.

Bazı eleştirmenlere göre fantezi türünün en önemli yazarlarından biridir. Leo Perutz, yüzyıl başında gelişen türün en güzel örneklerini yazmıştır. Almanca edebiyatında da son yıllarda yeniden keşfedilmiştir. Çağdaş yazarlardan Da niel Quinn kendisini Büyülü Gerçekçilik akımının Marquez ve Borges ile birlikteadı anılmaya değer yazarı olarak görür.

Atölye’mizin tartıştığı Kıyamet Günü Ustası’nda anlatıcı kahraman Baron Gottfried Adalbert Freiherr von Yosch, üstünden yıllar geçtikten sonra 1909 yılında yaşadığı olaylar dizisin, ‘dürüstçe açıklanan gerçekler’ olarak anlatır. Cinayetler işlenir ve bu cinayetleri birbirine bağlayan şey, belki her birinin başarısız sanatçılar olması belki de Bischoff gibi bir zamanlar çok ünlü şimdi yaşlanmaya başlamış, eski yeteneği düşüşe geçmiş olmasıdır.

Anlatının bir yerinde, Rönesans döneminde yaşamış bir ressama, kıyamet gününü anlatan bir ressama da gönderme yapılır. Giovansimone Chigi adında bu ressama dayandırılır cinayetler. Olayların çözümünde Chigi’nin hayat hikâyesi devreye girer.

Atölyemiz tarafından, hem edebiyat eseri, hem polisiye eseri, hem de barışçıl üslubuyla çok beğenilen bir kitap olmuştur Kıyamet Günü Ustası. Bu kitapla Atölye, eski yılı barışçıl güzel bir edebiyat eseriyle bitirmenin mutluluğunu yaşadı. Yeni yılda barış umutlarımızı tazeledik.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.