Nurcan Kaya
Osman Bey hakkında yürütülen karalama kampanyası kedere boğuyor beni ama şaşırmıyorum. Onun gibi yasal ve kıymetli işler yapan insanlar hakkında ancak iftiralarla bir ‘yargı’ süreci başlatılabildiğini biliyoruz.
Osman Bey’le ne zaman tanıştığımızı hatırlamıyorum. Ben sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını destekleyen bir hibe programında çalışırken yollarımız bir şekilde kesişti sanırım. Türkiye’de hem deneyimli bir filantropist olan hem de sivil toplum örgütleriyle yakın bir şekilde çalışan benzerine az rastlanır bir insandı ve deneyimlerinden çokça yararlanma şansına sahiptik. Yaptığımız benzer işler, desteklediğimiz örtüşen alanlar vardı. Ayrıca onun Anadolu Kültür çatısı altında yürüttüğü çalışmalara çok küçük katkılarda bulunduğumuz oldu. O çalışmaların bir kısmı Ermenistan ve Türkiye halklarının kültür ve sanat yoluyla diyalog kurmalarını amaçlarken, bir kısmı geçmişle yüzleşme, hakikatin ortaya çıkması, adaletin sağlanması gibi konularda başka ülkelerde neler yapıldığına bakıp Kürtlerin maruz kaldığı ağır hak ihlalleri konusunda Türkiye için bir yol haritası ortaya koymayı hedefliyordu. Bazı çalışmaların planlanıp uygulanmasına beraber katkıda bulunduğumuz da oldu. 1915 öncesinde Diyarbakır’da nasıl çok etnili, çok dinli bir hayat olduğunu anlatan bir fotoğraf sergisinin Diyarbakır’da ve İstanbul’da düzenlenmesini içeren bir projeyi desteklemek böyle bir işti mesela.
Hep olabilecek naif üsluba sahip, yapıcı yaklaşımlarla hazırlanan çalışmaların içindeydi. Saldırgan ve yargılayıcı bir dilden uzak olan, gerçeğin ortaya konulmasına, sorgulayıcı bir bakışın ve diyaloğun gelişmesine odaklanan çalışmalardı bunlar.
Geçen zaman içinde iki aktivist olarak da bir araya gelmeye başladık. 24 Nisanlarda Ermenilere yapılan soykırımın anılması etkinliklerinin planlanmasında, 1915’le yüzleşmek ya da Musevilerin maruz kaldığı Holokost konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan çalışmalarda ya da azınlıkların kültürlerinin korunması, anadil ve eğitim konusunda çalışmalar yürüten STK’lar arasında iş birliğinin geliştirilmesi gibi çeşitli konuların masaya yatırıldığı çok sayıda toplantıda bir araya geldik. Yeri geldi onunla ilgisi olmayan çalışmalarımız için toplantı salonuna ihtiyaç duyduk. Bugünlerde şer yuvası olarak tanıtılan Cezayir’deki toplantı salonlarını defalarca ücretsiz olarak ya da çok cüzi bir ücret karşılığında kullandık. Yeri geldi kirasını ödeyemediği için kapanmak üzere olan bir STK için kapısını çaldık. Toplantı salonu, küçük bir maddi katkı, bağlantı kurma, konuşmacı bulma …vs. Her ihtiyaç halinde aklımıza gelen ilk isim o oldu. Biliyorduk ki yapılabilecek bir şey varsa Osman Bey yapardı. Bizim toplum ‘hallederiz’ demeyi çok seviyor ya; Osman Bey hiç ‘hallederiz’ demeden, hemen her zaman bir işi hallederdi.
Ben Osman Bey’i en çok da Iraklı Ezidiler Şengal’deki katliamdan kaçıp Türkiye’ye sığındıklarında, birkaç ay boyunca beraber yürüttüğümüz yardım kampanyası nedeniyle tanıdım. O kadar yoğun olduğu halde bir işe bu kadar odaklanan, bu kadar emek veren birini daha önce görmedim ben. Farklı şehirlerdeki Ezidi kamplarını ziyaret edip, sorunları yerinde görüp çözüm önerileri geliştirmek de bu kampanyaya ayırdığı mesainin bir parçasıydı. Bir sürü işe aynı anda koşturuyordu. Bu nedenle bazen klonlanmış olduğunu iddia ederdim ben. Bir gün Cezayir’in kafesinde toplanmış, Ezidi kampları için proje yazarken, öğleden sonra orada başlayacak bir etkinlik için aynı anda koştururken görmüştük onu. Masaları, sandalyeleri taşıyor, etkinliğe hazırlık yapıyordu bir yandan. (Cezayir’deki pek çok toplantıda da zaten onu sandalye taşırken falan görürdük. Asla ön planda olmazdı. O kadar uzun boylu olmasa birçok yerde varlığını bile fark etmeyebilirdiniz). Onu hayranlıkla izlerken bulmuştuk kendimizi kampanya grubundan arkadaşımla. Ondan binlerce, yüzlerce değil, birkaç tane daha olsa ülkenin daha iyi bir yer olacağını konuşmuştuk kendi aramızda.
Bu kadar çalışmaya emek vermek, bazen de büyük ya da küçük maddi destek sunmak, zamanını, hayatını, ideallerini, düşlerini bu şekilde paylaşmak için epey koca bir yüreğe sahip olmak gerekiyor. Bu ülkede çok az var o koca yüreklilerden. Hele bütün bunları bu kadar tevazu ve incelikle yapan pek bir kimse yok bu hoyratlıklar ülkesinde. Bu nedenle “bin cümle kursanız güzelliğini anlatmaya yetmez” diyorum. Bunun bana özgü bir deneyim olmadığını, yolunun kesiştiği her insanın ondan etkilendiğini, hakkında ancak şükran ve hayranlık içeren cümleler kurabildiğini biliyorum.
Osman Bey hakkında yürütülen karalama kampanyası kedere boğuyor beni ama şaşırmıyorum. Onun gibi yasal ve kıymetli işler yapan insanlar hakkında ancak iftiralarla bir ‘yargı’ süreci başlatılabildiğini biliyoruz. Daha kötüsü, bunun daha pek çok insanın da başına geleceğini biliyoruz. Müfteriler, bu ülke daha yaşanılır bir yer olsun diye uğraşan insanlara iftira atadursun, biz, zül gelse de, gerçeği anlatmaya ve adalet arayışında Osman Bey’in ve diğer arkadaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz.
Bu yazı Agos web sitesinde yayınlanmıştır.