Yıldız Önen
Bu soru esasında Türkiye’de militarist dozu yükselen politik gelişmelerin özünü oluşturuyor. Bu soruya yanıt vermek için demokrasi ve barış isteyenleri töhmet altında bırakmaya yönelik ve ısrarla sürdürülen tipik savaşçı gazeteciliği bir kenara bırakmak lazım.
Bazı yazarlar “barış döneminde savaşı savunmak ne kadar ihanetse, savaş döneminde barışı savunmak da o kadar ihanettir” anlamına gelen cümleler kuruyorlar. Böyle cümlelerin iki temel sorunu var. Tartışmanın kendisinden sual edilemez kural koyucuları olarak kendileri gibi düşünmeyenleri “hain” olarak damgalamaları ve bu tutumu sırtlarını yasladıkları daha yüce bir otorite adına sergilemiş gibi davranmaları birinci sorun. Her hangi bir tartışmada “hain” ilan edilme riski tartışmanın başlamadan bitmesi sonucunu doğuruyor. Bu hain damgası yemekten çekinmekten değil böyle bir seviyesizliğin sürüklediği zeminin tartışmaya uygun olmamasından kaynaklanıyor.
İkinci ve çok daha önemli sorun ise savaş ve barışı, ikincisini savunmayı birincisiyle eş tutarak aynı düzleme indirgemek. Bu insanlığın özgürlük mücadelesinin tüm birikimlerini oldu bittiye getirmek yönünde bir kurnazlıkla karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor. Milyonlarca kadın, erkek, genç, çocuk ve yaşlı ve milyonlarca hayvan beraber şekillendikleri ekosistemle beraber yıkıma uğradı, katledildi, öldürüldü. İmha edildi. Bu yıkıma, bombalamalara, ölüme son verilmesi arzusu anlamına gelen barışı, hayalet kentler, ülkeler, halklar ve toplumlar yaratmaktan başka mahareti olmayan savaşla eş tutmak mümkün mü?
Savaşı, aklı başında hiç kimse savunamaz. Bu yüzden savaşlara kamuoyu desteği sağlamak için ideolojik iddialar ve en başta da milliyetçi bir seferberlik ilanı gerekir. Savaşı hakim kılmak için yalan yanlış sayısız bilgi gerekir.
Barışı savunmak için ölümlerin, yıkımın durmasını arzulamak tek başına yeterli. GAİA dergisinin savaşla ilgili yaptığı toparlama barış isteyenleri “hain” ilan edenlerin savunduğunun ne olduğunu özetliyor:
Birinci Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 14’ü, İkinci Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 70’i, 1990’lardaki savaşlarda ölen 100 kişiden 90’ı sivildi.
Dünyanın en kanlı savaşı olarak tabir edilen İkinci Dünya Savaşı’nda 40-50 milyon insan yaşamını yitirdi. 40-50 arası derken, 10 milyon insandan bahsediliyor!
1945-1992 yılları arasında gerçekleşen 149 savaşta 23 milyondan fazla insan öldü. Bunun yalnızca 3 milyonunu askerler oluşturdu.
Birinci Dünya Savaşı 50 milyon kişinin ölmesine, 90 milyon kişinin de sakat kalmasına yol açtı.
Balkan Savaşı’nda Bosna’da 20 bin kadına tecavüz edildi.
Son 10 yıldaki savaşlarda 2 milyon çocuk öldü. 6 milyon çocuk sakat kaldı. 12 milyon çocuk evsiz, 1 milyondan fazla çocuk öksüz veya yetim kaldı. 10 milyon çocuk psikolojik sarsıntı geçirdi ve on binlerce çocuk tecavüz ve işkenceye uğradı.
Barış isteyenler işte buna hayır diyor!
Bu yazı marksist org web sitesinde yayınlanmıştır.