Bundan 12 yıl önce bugün genel yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin önünde öldürülen Hrant Dink, bir kez daha İstanbul’da ve birçok başka yerde anıldı.
Anma için hazırlıklar sabahın erken saatlerinden itibaren başladı. Hrant’ın Arkadaşları, Agos binasının üstünü Hrant Dink’in resmiyle kapladı. Osmanbey’de 15:00’te başlayan anmada binlerce kişi bir araya geldi.
Irkçılığa karşı son zamanların en kitlesel eyleminde, sunuculuğu Bülent Aydın yaptı. “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz”, “Hrant için adalet için”, “Biz bitti demeden bu dava bitmez”, “Faşizme inat kardeşimsin Hrant” ve “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları atıldı, Hrant Dink için adalet mücadelesindeki kararlılık vurgulandı.
Hrant Dink için Osman Kavala’nın gönderdiği mektup okundu.
Kavala’nın çalışma arkadaşı Asena Günal’ın okuduğu mektup şöyleydi:
“Silivri’de olduğum için bu sene de Hrant’ı anmaya katılamıyorum. Yüreğim orada olsa da, 19 Ocak’ta sevgili Rakel Dink’i, Hrant’ın ailesini görememek; Hrant’ın arkadaşlarıyla, Hrant’ı kardeş olarak bellemiş sizlerle birlikte olamamak benim için büyük bir üzüntü kaynağı.
Uzakta kalınca, 19 Ocak’ta bizden ayrıldığı yerde Hrant için adalet talep etmenin ne kadar önemli olduğunu daha güçlü bir şekilde hissediyorum. 19 Ocak’ta, Hrant’ın resmine, ışıldayan yüzüne baktıkça, ülkemizde öldürülen namuslu insanları görüyoruz. İçimizi ısıtan sesini duyduğumuzda ülkemizde yaşanan tüm adaletsizlikleri ve kıyımları hatırlıyoruz. Tüm mağdurlar, onların çocukları, torunları için adaletin yerini bulmasını talep ediyoruz, hukuka saygılı bir devletin vatandaşı olmanın onurunu hissetmek istiyoruz.
12 yıl önce, burada, insanların kardeşlerine karşı ne kadar kolay silah doğrultabildiklerine şahit olduk. Hrant’ın öldürülmesi, hayatın bizlere kısa bir süreliğine verilen kutsal bir armağan olduğunu yeniden anlamamıza neden oldu. Hrant’ın öldürülmesi bizleri bir çocuğun katile dönüşmesinin nasıl önleneceğini daha fazla düşünmeye zorluyor.
Hrant’ın öldürülmesi, bizlere; eşitlik, özgürlük, kardeşlik için daha fazla mücadele etme sorumluluğu getiriyor. 19 Ocak’ta, hukuksuzluga direnmek için birarada oluyoruz. 19 Ocak’ta, onurlu bir yaşam için toplanıyoruz. Bunlar için Hrant’la birlikte olacağız, Hrant’tan güç alacağız.”
Anmada Filiz Ali’nin yaptığı 19 Ocak konuşması ise şöyleydi:
“Sevgili Hrant, 12. kez, seni aramızdan alan karanlığa karşı, senin ve ailenin yanında durmak için, ellerinle kurduğun, büyüttüğün gazeten Agos’un önündeyiz. Bizi acılarda akraba edenlerin kurdurduğu ve ne yazık ki her geçen gün büyüyen geniş ailemizin en eski üyelerinden biri olarak sesleniyorum bugün sana.
Babam Sabahattin Ali, 1948 yılında, karlı bir sabahta, benim ve annemin birkaç poz fotoğrafını çektikten sonra, Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıktı, bir daha geri dönmedi. Gözaltında kaybedilen ve akıbetini hala bilemediğimiz babam ne yazık ki bu ülke tarihinin ne ilk ne de son kaybı oldu. Babamı ‘milli hislerle galeyana geldiği için’ öldürdüğünü söyleyen katilin, seni öldüren ve sonrasında bayrağın önünde poz veren katilden farkı yoktu. Sabahattin Ali 70 yıldır kayıp. Olayın iç yüzü, bugüne kadar gelmiş geçmiş iktidarlar tarafından ısrarla aydınlatılmadı, tıpkı iktidarın seni öldürenlerin ‘Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmasına izin vermeyeceğiz’ demesine rağmen cinayeti aydınlatmamış olması gibi…
Sabahattin Ali gibi tanınmış, sevilen bir yazarın hunharca öldürülmesinin yarattığı dehşet ve korku, toplumu suskunluğa sevk ederken, öte yandan her türlü muhalefeti sindirmeyi vazife bilen karanlık güçlere de cesaret verdi. Her on yılda bir tekrarlanan askeri darbeler ile karanlık güçler denen, aslında içimizden birileri, diğerlerini yok etmeye devam ettiler. Öldürülen gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, bilim insanlarının ardından toplumda gitgide derinleşen ve hiç bir biçimde tedavi edilemeyecek yaralar açıldı.
Geniş ailemiz 1948’den 2007’ye kadar ne yazık ki durmaksızın büyüdü. Seni kaybetmemizin ardından da hız kesmediler. Sadece Ocak ayı, onca canımızı anımsatıyor bize. Onat Kutlar, Metin Göktepe, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy bize Ocak soğuğundan bakıyorlar, bugün burada bizimleler. Yasemin Cebenoyan Aralık’tan bakıyor bize. Şubat’ın ayazında Abdi İpekçi var.
Babam kayıptır dedim, Cumartesi Anneleri / İnsanları 1995 yılından beri Galatasaray Meydanı’nda babamın, 1915, 24 Nisan’ında İstanbul’da gözaltına alınarak trenlere bindirilen Ermeni aydınlarının, 70’lerden beri Türkiye’de kaybedilen yüzlerce insanın akıbetini soruyorlar, Türkiye tarihine bir hakikat meydanı armağan eden bu insanlar kar kış, saldırı, gözaltı dinlemeden on yıllardır kayıplarını sormaya devam ediyorlar. Soruları gelmiş geçmiş iktidarlar tarafından yanıtlanmadı, kayıpları bulunmadı.
Sana geçtiğimiz yıldan iyi haberler vermek isterdim ama ne yazık ki veremiyorum. Yazarlar, kültür insanları, siyasetçiler, gazeteciler hapiste, haklarında iddianame bile hazırlanmadan, neden olduğunu bilmeksizin cezaevinde aylarını, yıllarını geçiriyorlar. Uluslararası mahkeme kararları hiçe sayılıyor, imzacısı olduğumuz sözleşmelere uyulmuyor, hukuksuz bir hukukla insanlar özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor. Kayıplarımız bulunmadığı, bir mezardan mahrum bırakıldığımız yetmezmiş gibi, geçtiğimiz yıl Cumartesi Meydanı’na yapılan saldırılara tanıklık ettik, Cumartesi Anneleri / İnsanları artık meydanlarında değil, ara sokaklarda toplanıp soruyorlar kayıplarının akıbetini.
Babamın kaybedilmesinden 70 yıl sonra gelinen noktada toplum, toptan pasifize edilmiş, her türlü haksızlık, hukuksuzluk, cinayet ve dehşeti kanıksamış durumda. Ne var ki güneşin her sabah doğması kadar doğal ve değişmez bir gerçek var evrende. Hafıza. İnsan hafızası kaybolan, kaybedilen, yok edilen, yakılan, parçalanan değerlerimizi unutmaz. Onlar, bu kayıp değerler hiç umulmadık bir yerde, umulmadık şekilde toplumun karşısına çıkar ve “susmaktan hiç utanmadınız mı ?” diye sorar.
Sevgili Hrant, yine de o kadar umutsuz değiliz. Susmayanlar var, hala buradayız, bir yere gitmiyoruz, vazgeçmiyoruz. Seni öldürdüklerinde henüz çocuk olanlar bugün burada, aramızda, öldürülmenizin peşine düşüyorlar, soru soruyorlar, susmuyorlar. Sizler, kaybettiğimiz bütün değerlerimiz, bize Ocak ayazında bakarken, biz burada, her yıl gençleşen kalabalıklarla vazgeçmiyoruz demeye devam ediyoruz. Umut burada! Bu topraklar, bu ülke bizim!”