Mısır’da diktatörlüğü deviren ayaklanmaların ardından düzenlenen seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilen Muhamed Mursi 2013 yılında general Sisi liderliğindeki askeri darbe sonucunda devrilmiş ve hapse atılmıştı. Mursi yıllar sonra çıktığı mahkemede söz istediği sırada öldü. Yetkililer kalp krizi geçirdiğini söylediler. Kim ne derse desin Mursi darbeciler tarafından öldürüldü.
Söz konusu İslami gelenekten gelen siyasilere yönelik askeri darbeler olunca bazıları minareye uygun kılıfı hemen buluyor.
Söz konusu olan Müslüman Kardeşler olduğu için bazılarına yüzü batıya dönük “laik” darbeci askerler ehven-i şer olarak görünebiliyor.
Oysa söz konusu olan askeri darbe olduğunda darbenin hedeflediği gücün siyasal tutumundan bağımsız olarak, her ülkede devletin omurgasını oluşturan ordunun bu girişimine açık bir şekilde karşı çıkmak zorundayız.
Mursi, Arap Baharı’nın zirve noktalarından olan Tahrir Meydanı eylemlerinin aşağıdan basıncının göstergesi olan politik bir devrimin üzerinden iktidara geldi. Mübarek rejimi yıkılırken Müslüman Kardeşler Arap Baharı’nın dip akıntıları içinde en güçlü, en örgütlü olan siyasi odak olarak öne fırladı. Müslüman Kardeşlerin gücüyle fikirlerinin uzlaşmacılığı arasında bir açı vardı ve bu açı, diktatörün devrilmesinin diktatörlüğün üzerinde yükseldiği kurumsal yapının değişmeden kalmasında uzlaşmaya varılmasıyla daha da belirgin bir hale geldi.
Tek bir askeri diktatörün devrilmesi, sayısız diktatör adayını üreten kurumsal yapılar dağıtılmadan kaldığı sürece demokrasi yönünde yaşanan sıçramanın süreklileşmesini garantilemez. Garantilemez zira Tahrir Meydanı’nda bir araya gelen milyonlarca insan evlerine çekildiğinde ve grevlerle rejimi sallayan işçiler devrimin yarım kalması anlamına gelen bir şekilde mücadeleden geri çekildiğinde çanlar bebeklik çağındaki demokrasi için çalmaya başlar. Müslüman Kardeşler’in siyasal perspektifi, devrimin tamamlanmak zorunda olduğunu kavramaya yetmeyecek kadar sığ, sistem içi ve uzlaşmacıydı. Bu nedenle yarım kalan ve iktidarı bütünüyle işçi sınıfının ellerinde toparlamayan bir devrimin, böyle bir demokrasiyi boğmak için intikamcı bir karşı devrim sürecini tetikleyeceğini kavramaktan da uzaktı. Mısır’da egemen sınıf adına siyasal iktidarın arka planında başlı başına devlet örgütlenmesi gibi çalışan ordu adlı makine dağıtılmadan siyasal demokrasinin özgürce gelişmesi mümkün değildi. Üstelik, Müslüman Kardeşler kısa süren iktidarlarında ne kadar uzlaşmacı, ne kadar sağcı hamleler yaparlarsa yapsınlar, devlet, Tahrir Meydanı’nın kitlesel huzursuzluğunun, coşkusunun, ayaklanma duygusunun ve ezilenlere verdiği sürekli ilhamın sona erdirilmesini istiyordu. Bu hatıralarla bağlı görülen Mursi iktidarı, özünde Tahrir Meydanı’nın taleplerine arkasını dönmüş olsa da ordu açısından kabul edilemezdi.
Mursi’nin trajedisi, yarım kalan devrimlerin, ayaklanmaların trajedisidir. Bu kez intikamcı olan cuntacı Sisi’dir!
(Marksist org)