Barışa Söz Ver Kampanyası Metinleri – 1 Ocak / 31 Aralık 2015

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

31 Aralık 2014 – Yazılı Basın Açıklaması Metni – İstanbul

2015 BARIŞIN YILI OLSUN!

ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılında kurulan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, savaş karşıtı, barış yanlısı mücadelesini 2014 yılında da sürdürdü. Barış kültürünün gelişmesine yönelik ilkeli savaş karşıtı tutumuyla Türkiye’de ve Ortadoğu’da barışın sesini yükseltmeye çalışan Küresel BAK, uluslararası savaş karşıtı hareketin bir parçası olmaya devam ediyor.

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında yapılan savaş karşıtı kampanyaya İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz uluslar arası konferans ve yayınladığımız kitapçıkla katıldık. “100 Yıllık Savaş Yeter, Dünyada, Bölgede, Ülkede Artık Barış” konferansımıza katılan Jay Winter, savaş karşıtlığının ve anti-militarizmin önemine vurgu yaparken, savaş anıtlarının yeni nesillere hatırlattığı ölüm ve yıkım duygularının halkların savaş karşıtlığını yükselttiğini anlattı.

Küresel BAK aktivistleri tarafından barış kültürünü içselleştirmek amacıyla başlatılan Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyeleri 6. Dönem çalışmalarını devam ettiriyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde savaş karşıtlarının adaylardan beklentilerini duyurduk. Askeri harcamaların azaltılmasından yana, militarizme karşı, daha fazla demokrasi için girişimlerde bulunan, Kürtlerin eşit vatandaşlığını savunan, Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlerin haklarını koruyan, tarihsel acılarla yüzleşebilen, inanç özgürlüğünün güvencesi, çevre duyarlığına sahip, emekçilerin taleplerine duyarlı, nefret söylemi kullanmayan, farklılıkları ötekileştirmeyen, kapsayıcı bir cumhurbaşkanı istediğimizi açıkladık.

Nükleere ve savaşa karşı Japonya’dan yola çıkan Peace Boat – Barış Gemisi’ndeki Yunanistanlı ve Kıbrıslı barış gönüllüleri ile 9 Eylül’de İstanbul’da buluştuk. Gerçekleştirdiğimiz ortak basın toplantısında Kıbrıs ve Akdeniz’de barış için yapabileceklerimizi konuştuk.

Dünyada milyonlarca insan 20 – 21 Eylül’de iklim adaleti için sokağa çıktı. İstanbul’da Küresel Eylem Grubu tarafından düzenlenen yürüyüşe katıldık.

Türkiye Barış Meclisi’nin girişimiyle bu yıl ikincisi verilen Orhan Doğan Barış Ödülünü Küresel BAK aktivisti, insan hakları savunucusu Eren Keskin aldı.

Hrant Dink Cinayeti davasını takip ettik. Her duruşma öncesi “Adalet Nöbeti” eylemlerine aktif olarak katıldık. İhmali olan kamu görevlilerinin TCK’nın 83. Maddesinden yargılanmaları talebimizi yineledik. Hrant Dink’in katledilmesinin 7. Yılında Agos’un önünde ve Ermeni Soykırımının 99. Yılı anmasında Taksim’deydik.

Roboski katliamının sorumlularının yargılanıp cezalandırılmasının takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Berkin Elvan’ın cenazesinin ardından yüz binlerle birlikte yürürken Ceylan Önkol’u ve Uğur Kaymaz’ı da andık.

Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden faciasında 301 vatandaşımızı kaybettik. Daha fazla insanımızı iş cinayetlerinde kaybetmek istemiyoruz. Silahlanmaya değil, insane ve onun güvenliğine bütçe ayrılmasını istedik.

12 Haziran’da kaybolan 3 İsrailli gencin, öldürülmüş olarak bulunmasının ardından, İsrail’in Gazze’ye saldırılarında, 2 bin Filistinli hayatını kaybetti. 10 bin kişi yaralandı. Gazze’de ölenlerin çoğunluğu sivil ve bunların 500’ü çocuktu. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırganlığına karşı, Türkiye’nin birçok yerinde Filistin halkıyla dayanışma eylemleri yapıldı. Küresel BAK olarak İstanbul’da yaptığımız eylem ve basın açıklamasında “Saldırgan İsrail durdurulsun – Gazze halkının yanındayız” dedik.

Ukrayna’da bir iç savaş yaşanıyor. Ukrayna halkı demokrasiyi, barışı ve adil bir yönetimi hak ediyor. Bölgede tek yol ve alternatif barıştır. Darbeci Mısır mahkemelerinin verdiği hukuksuz idam kararlarının bir an önce iptal edilmelidir.

 

ÇÖZÜM VE BARIŞ SÜRECİ

Çatışmasızlık ve çözüm süreci çeşitli aksaklıklarına rağmen devam ediyor. Sürecin en başında biz savaş karşıtları olarak barışı göz bebeğimiz gibi korumalıyız ve “Barışa Evet!” dedik. Sürecin kalıcı barışa evrilmesi için elimizden geleni yapmaya kararlıyız. Türkiye Kürt sorununda ikinci bir Newrozu daha savaşsız geçirdi. Barış talebi daha da güçlendi. Ancak 6-9 Ekimde meydana gelen Kobane protestolarında aralarında çocukların da olduğu 40 kişi öldü, yüzlerce bina tahrip edildi. Yaşananlar barıştan başka çıkar yol olmadığını bir kez daha herkese gösterdi. Bu kısırdöngünün kırılması için şiddete değil diyaloga ihtiyaç var. Herkesi barış politikalarına destek vermeye çağırıyoruz.

Suriye ve Irak’ta IŞİD güçlerinin estirdiği terör bahanesi ile Ortadoğu yeniden emperyalist açık müdahalenin alanı haline getiriliyor. ABD öncülüğünde Ortadoğu’da yapılacak askeri bir operasyonu meşru görmediğimizi açıkladık. Türkiye bu operasyona katılmamalı ve lojistik destek vermemelidir.

IŞİD Ezidi Kürtlerin yaşadığı Şengal’e saldırdı, yüzlerce Ezidi’yi öldürdü, kadınları esir aldı. On binlerce Ezidi aç susuz dağlara kaçmak zorunda kaldı. Türkiye’nin katliamdan kaçan sivil halka insani yardım yapmak için her türlü imkanlarını vakit geçirmeden kullanmasını istedik. Türkiye sınırları, savaştan kaçan sivillere açılmalı, savaş mağdurlarına mülteci statüsü verilmeli ve insanca yaşam koşulları sağlanmalıdır dedik.

Suriye Kürdistanı Rojava’nın üç kantonundan biri olan Kobane IŞİD saldırısına uğradı. Barıştan, halkların kardeşliğinden yana olanların IŞİD’in saldırı ve katliamlarına karşı mücadele etmesi gerektiğini vurguladık. 25 Ekim’de İstanbul’da İstiklal Caddesinde Kobane halkıyla dayanışma yürüyüşü gerçekleştirdik.

Suriyeli sığınmacılara yönelik artan ırkçı ve ayrımcı saldırılara karşı hükümeti tutum almaya ve herkesi duyarlı olmaya çağırdık. Ağustos ayında Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe platformunun gerçekleştirdiği ‘“Suriyeli sığınmacılar kardeşimizdir” yürüyüşü ve basın açıklamasına Mazlum-Der ile birlikte katıldık. Suriyeli sığınmacılara yönelik saldırganlığı protesto ettik, hükümetten göçmenlerin “mülteci” statüsünü tanımasını istedik.

2014 yılı biterken, hala Şengal ve Kobane’de IŞİD işgali devam ediyor. Suriye’de iç savaşta ölü sayısı 300 bine ulaştı. Suriyeli milyonlarca mülteci bir kışı daha çadırlarda yarı aç ve soğukta geçirecek.

 

BARIŞA SÖZ VER

Yılın son günlerinde yeni bir barış kampanyasını kamuoyuna duyurduk. Küresel BAK ve Mazlum-Der’in girişimi ve çok sayıda aydın ve barış aktivistinin desteğiyle, çözüm sürecinin ilerletilmesini savunan “Barışa Söz Ver” kampanyasını başlattık. 2015 yılında artık kalıcı barış için pratik adımların atılmasına ihtiyacımız var. “Savaşın kazananı olmaz” diyenler yan yana gelmeli, ötekileştirildiğini düşünen tüm kişi ve gruplar haklarını garanti altına alacak demokratik bir barış köprüsü oluşturmalıdır.
Artık milliyetçilik değil kardeşlik, kibir değil eşitlik, çatışma değil diyalog, savaş değil barış istiyoruz.

Barış için ellerimizi birleştirmeye, sesimizi yükseltmeye ihtiyaç var.

2015 barışın yılı olsun.

 

Bülent Aydın

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına

 

20 Ocak 2015 – Barışa Söz Ver Aktivist Toplantısına Çağrı – İstanbul

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) ile Mazlum-Der öncülüğünde, çok sayıda aydın ve aktivistin desteğiyle 25 Aralık’ta basın toplantısıyla başlatılan “Barışa Söz Ver” kampanyası, faaliyetlerine nasıl devam edeceğini konuşmak için 23 Ocak 2015, Cuma akşamı Cezayir Toplantı salonunda aktivistler toplantısı yapacak. Aktivist toplantısında Şubat ayında bir forum ve yürüyüş düzenleyecek olan kampanyanın barış sürecinin aktif katılımcısı olmak için neler yapabileceğini konuşacağız.

Barış konusunda sözü olan herkesi bekleriz.

Barışa Söz Ver kampanyası ve basın toplantısı hakkında daha faza bilgi için:

“Barışa Söz Ver” kampanyası https://www.facebook.com/barisasozver?ref=ts&fref=ts

Küresel BAK sitesi https://www.facebook.com/barisasozver?ref=ts&fref=ts

Mazlumder sitesi http://istanbul.Mazlumder.org/…/barisa-soz-ver-kampan…/11623Aktivist toplantısı

 

20 Ocak 2015 – Hrant Dink Davasına Çağrı – İstanbul

SOYKIRIMIN YÜZÜNCÜ YILINDA ACİL ADALET!

Bugüne kadar dava adı altında müsamere izledik.

Saklanan deliller… Dokunulmayan, terfi ettirilen zanlılar…

Adalet saraylarında verilen her karar içimizi biraz daha kararttı, yaramızı deşti.

Hrant Dink cinayeti, bu büyük suça katılanlardan sadece birinin üstüne yıkılmaya çalışılıyor. Cinayete katılanların çoğunu tanıyoruz, isim isim biliyoruz. Bu düzenbazlığı bize yutturamazlar.

2015, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı… Başbakan, dostluk niyetlerinin ciddi olduğunu ileri sürüyor. Yüz binlerce insanın öldürüldüğü bir olayla yüzleşmek daha zor olacaktır. Niyetleri iyiyse, işte mükemmel bir ilk adım fırsatı: Tek bir insanın, Hrant’ın öldürülüşünün gerisindeki devlet örgütlenmesini açığa çıkarıp cezalandırsınlar.

Bu işin peşini bırakmayacağız! Bu adalet mücadelesi, cinayet şebekesinin son elemanı, emir-komuta mevkiindeki son cani cezalandırılana kadar sürecek. Bu müsamere sürdürdükçe kararlılığımız pekişecek. Biz yine mahkeme önünde olacağız!

Buradayız Ahparig!

 

Yer: Çağlayan Adliyesi, C Kapısı

Tarih: 23 Ocak 2015, Cuma

Saat: 13.00

 

23 Ocak 2015 – Barışa Söz Ver Aktivist Toplantısı – İstanbul

Barışa Söz Ver kampanya aktivistleri olarak, 23 Ocak’ta Cezayir toplantı salonunda toplandık. Hükümet ile Kürt hareketi arasındaki müzakereler devam ediyor. Kürt hareketi çözüm konusundaki önerilerini sundu.  Hükümet şimdilik beklemede, ama kabul etmeye yatkın. Kamuoyunda görüşmelerin iyi gittiği şeklinde bir izlenim var. Anketlerde çözüm sürecine yüzde 60’larda destek devam ediyor. Ama süreç kırılgan, batıdan barışa destek olacak etkinlikler yapmalıyız. Barış aktivistlerinin sayısı düşündüğümüzden daha fazla, sokağa çıkmalıyız. Panel, yürüyüş vb. eylemler yapmalıyız.

Kitlesel eylemler için genişlememiz gerekir. STK’ları, kurumları, bireyleri ısrarla barış için eylem ve etkinliklere çağıralım. Sokağa çıkmadan önce herkesi çağıralım. Kitleselleşmek için çaba gösterelim. Sokakta hareketlenirsek barış hareketine daha çok destek vermiş oluruz. Barış faaliyetlerinde en çok batıda yaşayanları ikna etmek gerekiyor. Amasız, fakatsız barıştan yanayız. Biz bu taleplerimizi, barış kampanyamızı her zaman gündemde tutmalıyız, sürdürmeliyiz.

Öneriler:

21 Şubat anadilde eğitim gününde yürüyüş yapalım. 12 Şubatta panel yapalım.

Sokakta her dilde barışı seslendirelim, yazalım, renkli bir barış ortamı oluşturalım.

Barış sembolümüzü oluşturup onu yakamızda, arabamızda, evimizde, işyerimizde taşıyalım.

Barış konusunda sokağın sözünü duyurmak için, barışla ilgili kısa konuşmalar oluşturup, internete koyalım, bunu sürekli yapalım, başkalarının da yapması için teşvik edelim.

Çocuklara, barışa yönelik mesajlar verelim. 15-20 yazardan barış için çocuklara yönelik 2-3 sayfalık öykü, yazı isteyelim.

Barış Panayırı, Barış Festivali düzenleyelim.

Sosyal medyada Barış ağı kuralım.

Atölyeler yapalım, yeni barış sloganları bulalım.

Aktivist toplantılarımızı devam ettirelim, ilk imzacılarımızı bu toplantılarımıza çağıralım, barışı konuşalım, önerilerini alalım.

Balon uçuralım, 12 Şubatta yapacağımız renkli barış pankartını 21 Şubat yürüyüşünde taşıyalım.

Barış mitingi yapalım.

Kalabalık caddelerde bildiriler dağıtalım.

Meslek gruplarının, örneğin avukatların, öğrencilerin, mühendislerin “barışa söz veriyorum” bildirileri yayınlamasını sağlayalım.

MEB ile görüşüp, ilkokullarda barış konulu resim çizdirelim.

Diyanet ile görüşüp camilerde sözlerini bizim yazdığımız barış hutbeleri okutalım.

 

Kararlar:

Çalışma grupları oluşturuldu: Örgütlenme ve genişleme çalışma grubu ve Sosyal medya ve propaganda grubu

5 Şubat’ta ikinci toplantı olacak.

Kısa konuşmaların (60 saniyelik) yer aldığı bir barış videosu 1 Şubata kadar hazırlanacak.

Öğrencilerle üniversitelerde toplantılar yapılacak.

12 Şubatta “anadil” paneli yapılacak.

21 Şubatta 15.00’de Tünelden Galatasaray’a yürüyüş yapılacak. Yürüyüşten önce pankartta barış sözleri, resimleri    yazılma işi olacak.

Mart ayında yapacağımız ikinci panelin konusu “Müzakere süreçleri” olacak

 

3 Şubat 2015 – Barışa Söz Ver Kampanyası İkinci Aktivist Toplantısına Çağrı – İstanbul

5 Şubat, Perşembe, 18.30, Cezayir Toplantı Salonu

“Barışa Söz Ver” kampanyasının ikinci aktivistler toplantısı Perşembe günü 18.30’da Cezayir toplantı salonunda yapılacak. Kampanya süresince çözüm sürecine katkı sağlamak, barışı unutturmamak, barış sürecindeki taraflara bağımsız gözler tarafından izlendiklerini hissettirmek için çeşitli etkinlikler düzenleyeceğiz. Çalışmalarımızla ilgili ilk “aktivistler toplantısı”nı geçtiğimiz haftalarda yaptık: Neler yapabiliriz, nasıl yapabiliriz, soruları etrafında gerçekleşen verimli bir toplantıydı.  İkinci aktivistler toplantımıza katılarak, çalışmalarımıza katkı vermek isterseniz çok mutlu olacağız.

 

Gündem önerileri:

  1. 12 Şubat Ana dil paneli
  2. 21 Şubat Ana dil yürüyüşü ve Tüneldeki etkinlikler https://www.facebook.com/events/1536887763237413/?ref=notif&notif_t=plan_user_associated
  3. 26 Mart Müzakere süreci paneli
  4. Sosyal medya çalışmaları
  5. Örgütlenme çalışmaları

 

5 Şubat 2015 – Barışa Söz Ver Kampanyası İkinci Aktivist Toplantısı – İstanbul

Sosyal medya kampanyası

Sosyal medya grubu toplandı. 10-12 kadar isim belirlendiler. İki farklı tipte video çekilecek, birisi kampanyanın genel tanıtımı için hem imzacımız olan tanınmış isimlere hem de sokaktan insanlara sorulacak. Barışı en kısa şekilde tarif etmeleri ve çözüm sürecinden ne bekledikleri sorulacak. Bunların montajlarıyla birden fazla video hazırlanacak. Bir de 21 Şubat eylemine çağrı yapan ayrı videolar çekilecek. Teknik ekipmanları tamamladık, video çekeceğimiz isimlerden yanıt bekliyoruz. 10 Şubat’tan itibaren döndürmeye başlasak iyi olur. 12 Şubat toplantısına gelen isimlerle de çekebiliriz.

12 Şubat toplantısı için konuşmacılar ile görüşülüyor.

21 Şubat yürüyüşünü daha renkli ve etkili kılmak için bir dizi öneri oldu. Ortak kabul gören şöyle: Lazlardan, Çerkeslerden, Kürtlerden ve farklı halklardan dans ekipleri veya müzik grupları bulmaya çalışacağız. Böylelikle yürüyüşün hem başında, hem ortasında hem sonunda böyle gösteriler yapabiliriz.

Ana pankart “Barışa söz ver” olsun, anadil günü olması sebebiyle dövizlerde anadil sloganlarına ağırlık verelim dedik.

Etkinliğe katılan ünlü isimler, kurum temsilcileri vs. başında, aralarda ve sonunda çok kısa konuşmalar yapacak. Yürüyüşe katılan sanatçı ve kurum temsilcileri de 3-5 dakika konuşma yapacaklar.

26 Mart müzakere toplantısının konuşmacıları konuşuldu. Doğrudan siyasi parti temsilcisi gibi gözüken isimler, çözüm sürecinde masanın bir tarafı olanlar konuşmacı olmasın diye bir öneri geldi. Çokça konuşmacı ismi konuştuk ancak müzakere süreçleriyle ilgili karşılaştırmalı örnekler olabilmesi için her konuşmacıya rahatça konuşabileceği süre vermek lazım. En az bir kadın olmak üzere 3 konuşmacıyla sınırlamalıyız. Toplantının başlığı “Müzakere deneyimleri ve Türkiye” olacak.

 

 

10 Şubat 2015 – Barışa Söz Ver Kampanyasının Birinci Forumuna Çağrı  – İstanbul

Barışa Söz Ver” Forum I: İnsanın Evi Anadil

12 Şubat 2015, Perşembe, 19.00, Cezayir Toplantı Salonu

Konuşmacılar:   Furkan Dzapş (Kafkasya Forumu Aktivisti),  İsmail Avcı Bucaklişi (Laz Enstitüsü Yönetim Kurulu üyesi),  Sami Tan (İstanbul Kürt Enstitüsü Eş Başkanı)

Moderatör: Yıldız Önen

 

12 Şubat 2015 – Barışa Söz Ver Kampanyasının Birinci Forumu – İstanbul

Mazlumder İstanbul Şubesi ile Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun öncülüğünde 2014 Aralık ayında başlatılan “Barışa Söz Ver” kampanyası kapsamında 12 Şubat Perşembe günü “İnsanın Evi Anadil” Forumu Beyoğlu Cezayir Restoranı Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi.

Programın açılış konuşmasını yapan Mazlumder Dış İlişkiler Koordinatörü Halil İbrahim Yenigün Mazlumder’in Kürt sorunu ve barış süreci konusundaki tavrını hatırlatarak, çözüm ve barış sürecinin çok önemli olduğunu ancak süreçte, siyasi aktörleri takip eden ve ‘gözümüz üzerinde’ mesajı verecek toplumsal, sivil aktörlerin de etkili olması gerektiğini belirtti. “Barışa Söz Ver” İnisiyatifinin bu sebeple kurulduğunu açıklayan Yenigün, “Barıştan bahsediyorsak insanların anadillerinde eğitim alabildikleri ve günlük hayatlarında sorunsuz şekilde dillerini kullanabildikleri bir atmosferin oluşması gerekir.” dedi.

Moderatörlüğünü KüreselBAK Sözcüsü Yıldız Önen’in yaptığı forumda ilk olarak İstanbul Kürt Enstitüsü Eş Başkanı Sami Tan, Kürtçe’nin tarihsel gelişim sürecinden bahsederek Kürtçe’nin Edebiyat dili olarak gelişiminde Kürt medreselerinin ve politik mücadelenin önemine değindi. Çözüm ve Barış sürecinin sadece Kürt halklarının değil diğer halkların anadil ve kültürel haklarının kazanımı açısından da oldukça önemli olduğunu vurgulayan Tan, sözlerini birlikte mücadele etmenin önemine vurgu yaparak bitirdi.

Kafkasya Forumu Aktivististi Furkan Dzapş ise Çerkesce’nin mevcut halinden ve Çerkeslerin tarihsel süreç içerisinde yaşadıklarından bahsetti. Soykırımın ardından bu topraklara gelen Çerkeslerin diaspora halkı olmaları, iskan politikası sonucunda dağınık olarak yerleştirilmeleri vb. sebepler ile diğer halklardan farklı değerlendirilmeleri gerektiğini belirten Dzapş, Cumhuriyet döneminin tektipçi politikalarından da diğer halklar gibi etkilenen Çerkesleri esas açmaza düşürenin ise köyden kente göç olduğunu belirtti. Şehirde Çerkes kültürünün birçok öğesi gibi Çerkescenin de yok olmakla karşı karşıya olduğundan bahseden Furkan Dzapş, Pazar dili olamamış ve kavga haline getirilememiş bir dilin kent hayatında varlık gösteremeyeceğini vurguladı. Çerkes kimliği ve Çerkescenin geleceğine dair fikirlerini de paylaşan Dzapş, belki de 50 yıl sonra Çerkes dillerinin büyük ölçüde yok olacağını ama politik bir Çerkes kimliğinin inşa edilebileceğini vurguladı. Son olarak Türkiye’nin genel demokratikleşme süreçlerine Çerkeslerin destek vermesi gerektiğinin altını da çizen Kafkasya Forumu Aktivisti sözlerini birlikte mücadele etmenin bütün halkları özgürleştireceğini söyleyerek bitirdi.

Forumun son konuşmacısı olan Laz Enstitüsü Başkanı İsmail Avcı Bucaklişi ise Lazcanın mevcut halini özetledikten sonra yıllardır Lazca ile ilgili birçok çalışma yaptığını ancak asıl meselenin şehirde bu dillerin yaşatılması ile ilgili yeni yol ve yöntemler üzerine çalışmak olduğunu belirtti. Bu konuda sadece dil çalışanların gönüllü çabalarının yeterli olmayacağını da vurgulayan Bucaklişi, “Antropologların, sosyologların ve profesyonel eğitimcilerin de bu konuda çaba harcaması gerekiyor.” dedi.

Program, katılımcıların sorularının cevaplandırılması ile son buldu.

“Barışa Söz Ver” İnisiyatifinin bir sonraki etkinliği 21 Şubat’ta gerçekleştirilecek. İstiklal Caddesi üzerinde Tünel’den Galatasaray Lisesi önüne kadar yapılacak yürüyüş, “Barış, Çözüm ve Kardeşik İçin, Barışa Söz Ver” çağrısıyla gerçekleştirilecek.

 

17 Şubat 2015 – Barışa Söz Ver Kampanyasının İkinci Forumuna Çağrı – İstanbul

“Türkiye’de Müslüman Olmak” forumu

21 Şubat 2015, Cumartesi, 17.00, Cezayir Toplantı Salonu

Konuşmacılar:

Besim Delaloğlu (Öğretim üyesi)

Fatma Akdokur (ilahiyatçı)

Ümit Aktaş (yazar)

Moderatör: Jülide Tunakan

Düzenleyen: Küresel BAK, Mazlumder

 

21 Şubat 2015 – Barışa Söz Ver Kampanyasının İkinci Forumu: Türkiye’de Müslüman Olmak – İstanbul

21 Şubat’ta Mazlumder İstanbul Şubesi ile Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu tarafından organize edilen ve ayda bir yapılan Yüzleşme Toplantılarının ikincisi “Türkiye’de Müslüman Olmak” konusu ile gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Küresel BAK Sözcüsü Yıldız Önen’in yaptığı seminerde ilk olarak Prof. Dr. Besim F. Dellaloğlu konuştu. Dellaloğlu Türkiye’de sadece Müslüman olmanın değil, herhangi bir aidiyet içinde, kadın, Kürt, Alevi vs. herhangi bir ‘olmak’lığın zor olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasına şöyle devam etti: “Bu sorun Cumhuriyetin yapısı ile ilgili. Aslında 1980’lerden sonra Türkiye’de bir kamusallaşmadan söz edilebilir. Bu tarihten sonra kimlikler görünür oldu ve krizler başladı, bu durumla başa çıkmak zor oldu.” Türkiye’de Müslüman olmak konuşulacaksa 28 Şubat’ın çok ciddi bir dönemeç olduğunu belirten Dellaloğlu, Türkiye’de Müslüman olmanın zorluğunu en çok çekenlerin başörtülü kadınlar olduğunu söyledi. 28 Şubat sürecinde üniversitede hoca olduğunu söyleyen Dellaloğlu, bir gün dindar erkek öğrencilerinin okula girebilirken başörtülü öğrencilerinin içeri giremediğini, Türkiye’de Müslüman olmanın ne demek olduğunu o zaman anladığını ifade etti. Besim Dellaloğlu 2000’lerin ortasına doğru bir algı dönüşümü olduğunu, eskisi gibi dindar insanlara tepki gösterilmediğini söyledi. “Türkiye yoğun bir krizden geçiyor. Farklı olanların bir arada yaşama kültürü zihniyet açısından da gelişmesi gerekiyor.” Diyen Dellaloğlu sık kullanılan ifade ile % 99’u Müslüman olan bir ülkede Müslüman olmanın sıkıntı olmasının anlamlandırılamaz bir şey olduğunu ifade etti.

İlahiyatçı Fatma Akdokur ise Türkiye’de Müslüman bir kadın olmanın birkaç katmanlı bir sorun olduğunu, ilk önce kadın olmanın yükü, ikinci olarak ise Müslüman bir kadın olmanın nasıl bir soruna dönüştüğünün anlatılamayacağını söyledi. Akdokur konuşmasına şöyle devam etti: “Bu sorun 60’lı yıllarda başlayan bir sorun. Türkiye’de Müslümanlar yeni bir kimlik üretmek istediler. Bu yıllarda kilit noktalarda kadınlar vardı. Bu kadınlar bağımsız bir Müslüman kadın kimliği oluşturmaya çalıştılar. Şule Yüksel Şenler ile başlayan bu dönem Hatice Babacan, Av. Emine Aykenar’ın ilk defa başörtülü bir avukat olarak baroya başvurması ve 70’li yıllarda Milli Selamet Partisi ve Halk Partisi iktidarı ile de Müslüman kadın kimliği oluşmaya başladı. 80’ler ile birlikte Afganistan’daki cihat, İran İslam Devrimi ile Türkiye’de de Müslüman kimlik farklılaştı. 70’li yıllarda Milli Görüş siyasetinin içinde kendisine alan açılan Müslüman kadınlar 80’ler ile birlikte o hareketlerden ve bütün geleneksel ve kendisini İslam’a isnat eden bütün yapılardan ayrıştırmaya başladı. Bu duruş ise Cihan Aktaş, Yıldız Ramazanoğlu, Mualla Kavuncu ile başladı ve hatta İslamcı Feministler olarak adlandırıldılar. 90’lı yılların başında ise Mazlumder, geleneğin dışında hareket ederek kuruluşunda kadınlara da yer vererek bir ilke imza attı. Kadınlar ile erkekler Mazlumder’in yönetim kurulunda birlikte tartışıp birlikte karar aldılar. 80’li yıllar aynı zamanda İmam Hatip Liseleri ile Müslüman kızların okula gitme oranını artırdı ve onları hayatın içine çekti. Ama 28 Şubat süreci sonrası Müslüman kadın bir yandan yasaklarla uğraşırken bir yandan da Müslüman kesimin ‘Okuyup ne yapacaksınız, zaten kadının çalışması da gerekmiyor’ bakışıyla mücadele etti. 2000’li yıllar ile birlikte ise kendisini Müslüman olarak tanımlayan hükümetin her hareketinin bedelini yine görünür kimliğimiz yüzünden direk hükümetin tarafındaymışız gibi algıladıkları için biz başörtülü kadınlar ödemek zorunda kaldık. Ben hayatımızı artık engelli koşu olarak nitelendiriyorum.”

Son olarak konuşan Mazlumder Yönetim Kurulu Üyesi Yazar Ümit Aktaş ise Kemalizmin katı bir laiklik sistemi oluşturduğunu ama bugün Müslümanların yaşadığı sıkıntıları sadece Kemalizm’e yüklemenin doğru olmayacağını söyledi. “Dışarıdan bakan biri için Türkiye’de Müslüman olmak kolay görünebilir; Diyanet kurumu var, camiler var vs. Ama Diyanetin Müslümanların önünde nasıl bir duvar gibi durduğunu kimse bilmez. Diyanet de Kemalist ideolojiyi yürüten, onun baskısını dindar insanların üzerinde kurmaya çalışan bir mekanizmadır. Devasa büyüklükteki camilerin ise Peygamber Efendimiz dönemi ile kıyaslandığında İslam’a uygun olup olmadığı, yapıldığı kaynakların tartışması Osmanlı zamanından beri süregelmiştir.” diyen Aktaş, aslında Türkiye’de Cumhuriyet öncesinde olmayıp ta Cumhuriyet ile başlayan hiçbir sürecin olmadığını, her şeyin Osmanlı modernleşmesi ile başladığını ifade etti. Ümit Aktaş, Müslümanlık diyince de birçok farklı kültürdeki farklı Müslümanlık biçimlerinin söz konusu olduğunu, homojen bir gruptan bahsetmenin mümkün olmadığını söyleyerek asıl sıkıntıyı yaşayanların İslamcılar olduğunu belirtti.

Program katılımcıların sorularının cevaplandırılması ile son buldu

 

2 Mart 2015 – Yazılı Basın Açıklaması – İstanbul

İki yıldır sürmekte olan Barış ve Çözüm Süreci yeni bir aşamaya ulaştı. A.Öcalan, PKK’nin silahlarını bırakmasını istedi, ayrıca 10 maddelik çözüm planını kamuoyunun tartışmasına sundu. Hükümet ise bu 10 maddenin tartışmak için uygun başlıklar olduğunu kabul etti.

Büyük Usta Yaşar Kemal’in bu barış gerçekleşene kadar yaşamaya devam etmesi açıklamaya ayrı bir anlam kazandırıyor. Bu vesileyle kendisini bir kez daha selamlıyoruz.

Artık barış ve çözüm süreci çok daha somut konularda sürdürülebilecek, en önemlisi de bir daha silahlar patlamayacak, insanlar ölmeyecek. Tartışma, müzakere, görüşme her şey barışçı ortamlarda gerçekleşecek. İşte taraflar asıl olarak ortaklaşa bunun sözünü verdiler. Süreci yürütmekte olan AKP ve HDP kalıcı bir barış için söz verdiler. Bizler, barış aktivistleri bu sözlere şahitlik ediyor, barış için çaba göstermeye devam edeceğimize biz de söz veriyoruz.

Barış yolunda çok adımlar atıldı, çok çabalar gösterildi. Pek çok defa sürecin bittiğini, savaşın tekrar başladığını zannettik. Ama neyse ki savaş tekrar başlamadı. Şimdi artık kalıcı barışa çok daha fazla yaklaştık.

Çatışma ve şiddet ortamının nihayete ermesi, barışın kalıcı hale gelmesi, müzakerelerin olumlu bir şekilde sonuçlanması için biraz daha gayret gerekiyor. Bizler, barıştan yana olanlar, bir daha savaş ortamına dönülmemesi için, Kürt vatandaşlarımızın temel haklarının tanınması için, daha demokratik bir Türkiye için ısrarcı ve takipçi olacağız.

Yapılan ortak açıklama, sürecin barış yönünde hızlanmakta olduğunun bir işaretidir. Barış süreci aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesinin de önünü açacaktır. Bu vesileyle hükümetin İç Güvenlik Yasa tasarısındaki anti-demokratik maddeleri bir an önce geri çekmesi, barış süreci için kısa vadede yapacağı en hayırlı iş olacaktır.

Şimdi bizlere, eşitlik, özgürlük ve demokrasi isteyenlere çok büyük bir görev düşüyor. Türkiye’de yaşayan bütün halkların özgürlüğünü talep eden bir barış hareketi, bunun için sokaklara çıkacak yüz binlerce kişi, bu sürecin gerçek bir eşitlikle sonuçlanmasına büyük katkı sunacaktır.

Çözümün kalıcı bir barışa evrilmesi için, Hükümetle HDP heyetinin yaptığı açıklamada kamuoyuna sunulan maddelerin somutlaşması için hızlı adımlar atılmalı, Kürt halkının temel hakları, talepleri tanınmalı, yasal ve anayasal düzenlemeler biran önce yapılmalıdır.

Kürt sorununda çözüm için, kalıcı barış için şimdi daha fazla gayret zamanı!

 

Faruk Sevim

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına

 

22 Mart 2015 – Barışa Söz Ver Kampanyasının Üçüncü Forumuna Çağrı – İstanbul

Barışa Söz Ver Forumu III: Türkiye’de Barış Süreci Deneyimleri

Fatma Bostan Ünsal (Mazlumder)

Hilal Alkan (Barış için Kadın Girişimi)

Yıldız Önen (Küresel BAK)

Moderatör: Taner Koçak

27 Mart, Cuma, 19.00

Cezayir toplantı salonu

 

27 Mart 2015 – Barışa Söz Ver Kampanyasının Üçüncü Forumu: Barış Süreci Deneyimleri – İstanbul

27 Mart’ta Barışa Söz Ver Kampanyası etkinlikleri çerçevesinde “Barış Süreci Deneyimleri ” Cezayir Toplantı salonunda gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Kampanya aktivistlerinden Taner Koçak yaptı.

Panelde ilk olarak Mazlumder üyesi Fatma Bostan Ünsal konuştu. Kuzey İrlanda barış sürecindeki önemli noktalara değinen Fatma Bostan Ünsal şunları söyledi: Kuzey İrlanda’da barış görüşmelerinde Kadın Koalisyonu Partisi çok aktif yer alıyor. Barış sürecini yürütecek heyetin belirlenmesi için seçime gidiliyor. Taraflar kadın aday göstermeyince, Protestan ve Katolik akademisyen, aktivist ve örgütlü kadınlar bir araya gelerek Kuzey İrlanda Kadın Koalisyonu Partisini kuruyorlar. Parti aldığı oylar sayesinde 10 kişilik barış kurulu içine bir kadını sokmayı başarıyor.

Kadın Koalisyonu Partisinin iki başkanı var, biri Katolik, diğeri Protestan. KKP barış masasında uzlaşma için çaba gösteren tek grup. Eğer KKP olmasaydı uzlaşma sağlanamazdı diyenler var. Barış sürecinde başka olumlu davrananlar da var. Örneğin İngiltere’nin İrlanda’dan sorumlu bakanı, İrlanda Devlet Başkanı.

İrlanda Anayasası, 1998’de imzalanan Hayırlı Cuma anlaşması sonrası, anlaşma gereği değiştirilmiş. Ve bu değişikliğe İrlanda halkı yüzde 93 ile onay vermiş. BBC televizyonu yaşanan acılarla ilgili program yapmış. Türkiye’de işin bu yönleri eksik. Süreçte bir Amerikalı arabulucu da var. Bu kişi tüm tarafları dinliyor. Bir son tarih konmuş, o tarihe kadar süreç tamamlanmış.

Kuzey İrlanda Barış görüşmeleri 1994-98 yılları arasında yürütülmüş, 1998’de Hayırlı Cuma anlaşması imzalanmış, 2006 yılında uluslar arası bir komisyon gözetiminde silahsızlanma gerçekleştirilmiş, ama bugün bile hala “sorunu çözdük” değil, “çatışmayı yönetiyoruz” diyorlar. Güven sorununu aşmak en önemli konu, önce birbirlerine değil, arabulucuya güveniyorlar, birbirlerine güven daha sonra süreç içinde oluyor.

Daha sonra Barış İçin Kadın girişiminden Hilal Alkan barış süreçlerinde kadınların talepleri ile ilgili görüşlerini ifade etti:

Barış sürecinde kadının sözü önemli. İrlanda örneğinde bunun önemini Fatma anlattı. Dünyada gerçekleşen barış anlaşmalarında yüzde 4 kadın imzası var. Bu anlaşmaların çoğu daha sonra rafa kaldırılıyor. Kadınların toplumdaki değerleri açısından Türkiye 69. sırada. Parlamentoda kadınların temsili yüzde 14. Bizdeki barış görüşmelerinde bugün HDP heyetinde 2 kadın var. Kadın hareketinin heyette yer alması çok önemli.

Çatışma çözümlerinde kadınların uğradığı zararların nasıl giderileceği yer almalıdır. BM’nin 1325 sayılı sözleşmesi böyle bir ulusal eylem planını gerektiriyor. Barış sürecine toplumsal katılım bizde zayıf. Sürekli toplumda bu konuyu konuşmak tartışmak gerekiyor. Somut taleplerimiz giderek oluşuyor.

Savaşlarda pek çok hak ihlali var. Örneğin güvenlik güçleri sürekli kadınları izliyor. Meralar yasaklanıyor, mayın döşeniyor. Koruculuk kaldırılmalı, çünkü diğer zararlarının yanı sıra kadınlar için kız kaçırma, tecavüz vb. mağduriyetlere yol açıyor. Kalekol, karakol inşaatları durdurulmalı. Bir anlaşma sağlandığında kadın savaşçılar kadın savcılara teslim olmalı. İnsani bir güvenlik ortamı sağlanmalı. Yeni anayasa yapılmalı, hakikatlerin ortaya çıkması sağlanmalı.

Güney Afrika bu konuda iyi bir örnektir. Güney Afrika’da ise hem barış görüşmelerini yürütenlerin hem de Hakikat Komisyonlarında tanıklık yapan ve tanıklıkları değerlendirenlerin %50’si kadın. Komisyon oturumları canlı yayınlanıyor. Bu oturumlarda kadınlar başlarına geleni anlatırken ağlıyorlar, bu da beyazların onları küçümsemesine yol açıyordu. Taciz, tecavüz vakaları kolayca atlatılamıyor. Türkiye’de bu hakikat açıklamaları sadece taciz, tecavüz değil başka konuları da kapsamalıdır.

Son olarak Küresel BAK’tan Yıldız Önen Türkiye’deki barış sürecinin geldiği noktayı ve talepleri özetledi:

Türkiye’de barış süreci 2013 Newrozunda Apo’nun mesajı ile başladı. Mesaj “artık mücadeleyi siyasal yöntemlerle yürüteceğiz” şeklindeydi. 2015 Newrozunda Apo bir kez daha “silahlı mücadelenin artık sürdürülemeyeceğini” söyledi. 2013-2015 yılları arasındaki çatışmasızlık döneminde bazı olumlu adımlar atıldı. Kürtlerin bugün en somut talepleri şunlardır: Anayasal eşit vatandaşlık, anadilde eğitim, siyasi tutsakların ve gerillanın siyasal yaşama katılmasının sağlanması.

Bugün için en somut konu izleme heyeti, heyetin ne olacağı hala belli değil. Ama harekete güvenmek gerekiyor. Barış süreci kamuoyunda olumlu algılanıyor, ölümlerin kesilmesi olumlu bulunuyor. Sürecin tam olarak başarı ile sonuçlanması için Kürtlerin taleplerinin karşılanması gerekir. İzleme heyeti sürecin bilinirliğini artırır, süreç için yararlı olur. Anayasa değişmeli, HDP eğer barajı aşarsa olumlu bir anayasa değişikliği gerçekleşebilir. Çözüm süreci bugün seçime endeksli hale gelmiş gibi görünmektedir.

Kobani Kürtlere özgüven kazandırdı. Demokrasi anadilde eğitim gerektirir. Demokratik bir Türkiye için Kürtlere özgürlük gerekir. Boşaltılan köyler sorunu var, Diyarbakır’ın hem göç hem de yoksulluk sorunu var. Bunlar özerklik gerektirir. Siyasetin önü açılırsa bu herkes için faydalı olur.

Barış sürecinin önündeki en önemli engel, sürece Batıdan yeterince destek sağlanamamasıdır. En önemli görevimiz Batıdan bu desteği sağlayacak kitlesel eylemler yapabilmemizdir.

 

4 Nisan 2015 – Barışa Söz Ver Kampanyası Basın Toplantısı – İstanbul

Basın Toplantısına Davet

Tarih:9 Nisan 2015, Perşembe

Yer: Taksim Hill Otel

Saat: 12.00

Biz söz veriyoruz: “Ya barış ya barış!”

 

9 Nisan 2015 – “Barışa Söz Ver” Basın Toplantısı – İstanbul

Biz söz veriyoruz: “Ya barış ya barış!”

Umut veren gelişmelerle, karamsarlığı yayan olaylar yan yana gelişiyor.

Ama bizim umuda ihtiyacımız var.

Barışa yaklaştıran adımlarla kaos çağrısı yapanların hamleleri arka arkaya geliyor.

Ama bizim barışa ihtiyacımız var.

Demokrasi çağrılarıyla nobranca öneriler aynı anda dillendiriliyor.

Ama bizim demokrasiye ihtiyacımız var.

Bizim özgürlüğe, kardeşliğe, adalete, eşitliğe, vicdana, hakkaniyete ihtiyacımız var.

Bizim, geri dönüşü olmayan barış adımlarına ihtiyacımız var.

28 Şubat’ta Dolmabahçe’de okunan mektubun, o mektubun içerdiği demokrasi ve barış vurgusunun arkasındayız. Bizim, Dolmabahçe’de açığa çıkan umudun serpilmesine, tüm Türkiye’ye yayılmasına ihtiyacımız var.

Bütün ilgili tarafların katıldığı ve temsil edildiği kesintisiz diyaloga, diyalogun güçlendirilmesine, konuşmaya, birbirimize dokunmaya, eşit koşullarda kardeşliğin ihtimallerini her gün yaratmaya, anadillerin özgürleşmesine, barışa her gün bir adım, her gün bir adım yaklaşmaya ihtiyacımız var.

Karamsarlık yayan, gençlerin ölümüyle beslenen, özgürlük alanlarını kısıtlayan uygulamalara, yasalara, konuşmalara ihtiyacımız yok bizim.

Bizim, barışa söz vermeye, barış için verilen sözlerin tutulmasına ihtiyacımız var.

Sokaklarda barış rüzgârları esmeden barış olmaz.

Barış için güler yüzlü gösteriler olmadan barış olmaz.

Newroz meydanında Kürt halkı barışa ne kadar hasret olduğunu gösterdi. Dolmabahçe’den Diyarbakır’a barışın sesini duyduk, barış için verilen mesajlara tanık olduk.

Bu mesajların arkasındayız.

Çünkü bu mesajlar, barışa ısrarla, inatla söz veren mesajlar.

Çünkü bu mesajlar çözümden yana olmayanların çözülmekten yana olacağını anlatan samimi mesajlar.

Bizim, tüm tarafların samimiyetine, en başta, halkların samimiyetlerini açığa çıkartmasına ihtiyacımız var.

Bu yüzden, “Barışa söz ver!” diyoruz.

Bu yüzden, seçimler, alınacak oylar değil, barış, kardeşlik ama eşit koşullarda kardeşlik önemli diyoruz.

Bu yüzden İç Güvenlik Paketleri değil, sınırsız demokrasi, sınırsız özgürlük diyoruz.

Biz barışın sesini gür bir şekilde çıkartmaya, barışın sesinin karamsarlığı dağıtacak kadar güçlü yankılanmasına, barışa odaklanmaya, barışın belirleyici olmasına hazırlanıyoruz.

Daha iki hafta önce Diyarbakır’dan uzatılan barış eline doğru uzanmak, bu eli tutmak ve barışı geri dönülmez bir toplumsal kazanım haline getirmek istiyoruz.

 

Yıldız Önen

Barışa Söz Veriyoruz Kampanyası adına

 

1 Temmuz 2015 – Yazılı Basın Açıklaması

Savaşa hayır! Askeri operasyonlara hayır!

IŞİD’in Kobanê’ye saldırısında ölü sayısı 200’ü geçti. Bu katliam IŞİD’in ne kadar acımasız  ve insanlık dışı bir çete olduğunu bir kez daha gösterdi.  Ancak neyse ki IŞİD’in önlenemez sanılan ilerleyişi PYD’nin direnişi sayesinde durduruldu. Türkiye sınırında kilometrelerce alan artık PYD’nin kontrolünde. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan “Sınırlarımızın hemen yanı başında yeni bir devlet oluşumuna izin vermeyiz” diyerek bir kez daha Kürtlere karşı olumsuz duruşunu gösterdi. Sınırı geçip “güvenli bölge” adını verdiği askeri bir koridor açma tehdidinde bulundu.

Bu tehdit Erdoğan’ın Türkiye’yi ölümcül bir maceraya sokmaktan kaçınmayacağını gösteriyor. Güvenli bölge açmaya kalkmak uluslararası hukuka göre işgal girişimi olacaktır. Suriye’ye askeri müdahalenin, IŞİD’e karşıymış süsü verilerek aslında PYD’ye, yani Rojava’da kurulan kantonal sisteme karşı yapılacağı açıktır. Bu tür bir askeri müdahale iki yıldır çözüm sürecinde elde edilen tüm kazanımları da ortadan kaldırmakla kalmayacak, devlet bir kez daha Kürt halkına savaş ilan etmiş olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dar siyasal çıkarları için Türkiye’yi bölgesel, hatta çok daha geniş bir alana yayılacak bir savaşın içine sokma girişimini son derece endişe verici buluyoruz.

Bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Suriye’ye askeri müdahale, Rojava’ya askeri müdahaledir. Bu girişimin sınır güvenliğiyle hiçbir ilgisi yoktur. Sınır güvenliğini sağlamanın yolu, IŞİD’e karşı tedbir almakta samimi olmaktan, IŞİD’in Türkiye’yi militan yetiştirmek ve lojistik destek için kullanmasını önlemekten geçer. Sınır güvenliğini sağlamanın yolu Kürt sorununda çözüm sürecine devam etmek ve Öcalan’la görüşmelere devam etmekten geçer. Ve sınır güvenliğini sağlamanın yolu her şeyden önce IŞİD’e karşı asıl mücadeleyi veren Rojava’yla ve PYD’yle dayanışmaktan geçer.

Savaşa hayır!

Askeri müdahaleye hayır!

Güvenli bölge adı altında sınır ötesi operasyonlara hayır!

 

Yıldız Önen

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu

 

2 Temmuz 2015 – Çözüme Devam Basın Toplantısına Çağrı

ÇÖZÜME DEVAM Kampanyası Basın Toplantısına Çağrı

Bizler, çözüm sürecinin devamını,   sürecin kalıcı bir barış sürecine evrilmesini ve Abdullah Öcalan ile görüşmelerin bir an önce başlamasını isteyenler olarak bir imza kampanyası yaptık. Aralarında Ali Nesin, Ayşe Erzan, Ayşegül Devecioğlu, Baskın Oran, Barış Sulu, Bülent Aydın, Büşra Ersanlı, Cafer Solgun, Cengiz Aktar, Dilek Kurban, Eren Keskin, Erol Katırcıoğlu, Fatma Akdokur, Ferhat Encü,  Ferhat Kentel,  Fethiye Çetin,  Jale Görgün, Julide Kural, Kerem Kabadayı, Naci Sönmez, Oya Baydar, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Roni Margulies, Sinan Özbek, Şenol Karakaş, Tatyos Bebek, Tayfun Mater, Ufuk Uras, Ümit Aktaş, Ümit İzmen, Yıldız Önen, Zeynep Tanbay, Zeynep Tozduman da olan imzacılar olarak, 4 Temmuz Cumartesi saat 11.00’de Cezayir toplantı salonunda bir basın toplantısı yaparak ÇÖZÜME DEVAM diyeceğiz. Katılımınız ricası ve saygılarımızla,

 

Ayrıntılı Bilgi ve İletişim için: 0536 2196341, 0536 519540605

İmza Metni ve İmzacılar:

ÇÖZÜME DEVAM

Bizler, çözüm sürecinin devamından ve sürecin kalıcı bir barış sürecine evrilmesinden; başta Kürt halkı olmak üzere tüm halkların haklarının tanınmasından ve garanti altına alınmasından yanayız.  Çözüm sürecinin en önemli aktörlerinden birisi olan Abdullah Öcalan’la görüşmelerin haftalardır yapılamaması, her geçen gün sürecin yeniden başlamasını zorlaştıran temel sorundur. Barış için Abdullah Öcalan üzerindeki tecritin bir an önce kaldırılmasını ve görüşmelerin acilen başlatılmasını istiyoruz.

 

Ali İhsan Özeren,Ahmet Kuzik,Ahmet Uhri,Alev Özgüner,Ali Dağ,Ali Kerim Mutlu,Ali Nesin,Aras Öztürk,Arife Köse,Arzu Şenel Atmaca,Atilla Dirim,Attila Tuygan,Ayşe Demirbilek,Ayşe Erzan,Ayşe Gözen,Ayşe Günaysu,Ayşegül Altınay,Ayşegül Devecioğlu,Ayşın Yeşilay İnan,Aytekin Yılmaz,Barış Sulu,Baskın Oran,Berkay Bağcı,Betül Yarar,Birgül Hakan,Boti Aksu,Burak Aslan,Bülent Aydın,Bülent Bilmez,Bülent Somay,Büşra Ersanlı,Can Gölpınarlı,Can Irmak Özinanır,Celal İnal,Cengiz Aktar,Cengizhan Yücel,Cumhur Orancı,Cüneyt Pala,Cüneyt Yalaz,Çağatay Anadol,Çağla Oflas,Defne Asal,Demet Karakaş,Deniz Göktaş,Dilek Kurban,Edip Ertaş,Emrah Bayram,Erdal Külahçı,Eren Keskin,Ergun Kuzenk,Erol Katırcıoğlu,Ersin Damarsardı,Esat Olgun Buharalıoğlu,Ethem Güneşer,F. Levent Şensever,Faruk Sevim,Fatma Akdokur,Fatma Yörür,Ferda Keskin,Ferhat Encü,Ferhat Kentel,Fethi İnan,Fethiye Çetin.Garo Kaprielyan.Gökalp Öztürk,Güliz Türker,Güney Levi,H. Baha Coşkun,Hakan Yücel,Hale Koray,Hasan Fehmi Özer,Hasan Öztoprak,Hasan Uzma,Hatice Çevik,Hemet Ali Erat,İlyas Danyeli,İrvin Cemil Schick,İsmail Çapar,Jale Görgün,Julide Kural,Jülide Aslan,K. Mükremin Barut,Karnik Olgar,Kemal Başak,Kemal Kasar,Kerem Kabadayı,Kızbes Aydın,Korhan Gümüş,Lale Aykent Tunçman,Levent Ünal,Ludmilla Büyüm,Mehmet Ali Fırat,Mehmet Ördekçi,Meltem Oral,Meral Kızılırmak,Meriç Demiray,Mevlüt Ülgen,Mualla Damarsardı,Muhteşem Özdamar,Murat Erkman,Murat Özer,Murat Utkucu,Mustafa Arslantunalı,Mustafa Mısır,Nabi Yağcı,Naci Sönmez,Nadya Uygun,Neslihan Dağ,Nevzat Süer Sezgin,Nıvart Bakırcıoğlu,Nihat Dağlı,Nilüfer İsvan,Nuran Aslan,Nuran Yüce,Nuray Çevirmen,Nurdan Düvenci,Oktay Çaparoğlu,Oya Baydar,Oya Yağcı,Ozan Tekin,Öktem Kalaycıoğlu,Ömer Faruk Gergerlioğlu,Özden Arıkan,Özgür Ünveren,Rafael Demircan,Raffi Hermon Araks,Raif Oto,Roni Margulies,Selami Gürel,Selim Eskiizmirliler,Sema Köksal,Semih Gümüş,Serdar Kordu,Sinan Özbek,Şener Büyükbektaş,Şengül Çifci,Şenol Karakaş,Şermin Evrendilek,Şevki Evrendilek,Şule Taylan Savaş,Talat Ulusoy,Tatyos Bebek,Tayfun Mater,Temel İskit,Tolga Tüzün,Tuma Çelik,Ufuk Uras,Uğur Derin,Ümit Aktaş,Ümit İzmen,Ümit Kıvanç,Vartkes Hergel,Vasıf Köksal,Veli Bozkurt,Volkan Akyıldırım,Yahya Madra,Yasemin Çongar,Yıldız Önen,Yılmaz Murat Bilican,Zeki Gül,Zeynep Saygı,Zeynep Tanbay,Zeynep Tozduman,

 

4 Temmuz 2015 – Çözüme Devam Kampanyası Basın Metni – İstanbul

Değerli basın emekçileri, değerli arkadaşlar,

Bugün barış için bir araya geldik. Savaş ihtimalleri yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Erdoğan, demografik yapının değişmesine izin vermeyiz diyerek Suriye’ye her an müdahalede bulunabileceğini açıkladı. Her gün yeni bir haber duyuyoruz. Asker sevkiyatıyla ilgili, sınırda askeri hareket ile ilgili haberler gerginliğimizi artırıyor. Öncelikle, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesine net bir şekilde karşı çıktığımızı bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Suriye’ye askeri müdahalenin, IŞİD’e karşıymış süsü verilerek aslında PYD’ye, yani Rojava’da kurulan kantonal sisteme karşı yapılacağı açıktır. Bu tür bir askeri müdahale iki yıldır çözüm sürecinde elde edilen tüm kazanımları ortadan kaldıracak, devlet bir kez daha Kürt halkına savaş ilan etmiş olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dar siyasal çıkarları için Türkiye’yi bölgesel, hatta çok daha geniş bir alana yayılacak bir savaşın içine sokma girişimini son derece endişe verici buluyoruz.

Bu nedenle, askeri müdahaleyi gündemden hemen çıkartmalıyız. Böyle bir askeri müdahale, bölgede her gün yüzlerce insanı öldüren savaş ateşinin daha da artmasına neden olur.

Bizler, askeri müdahale değil, çözüm sürecinin yeniden başlamasını istiyoruz. Bu, Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanması açısından da en kolay yoldur.

Bu nedenle hiçbir devlet görevlisi, savaş ihtimalini, Suriye’ye askeri müdahale ihtimalini aklının ucundan bile geçirmemelidir. Çözüm sürecinin yeniden başlatılması bugünün en önemli görevidir.

7 Haziran seçimleri de göstermiştir ki milyonlarca insan, barış istiyor, çözüm sürecinin devam ettirilmesini istiyor. Fakat devletin Abdullah Öcalan üzerinde uyguladığı tecrit politikası, milyonlarca insanın bu isteğinin göz ardı edildiğini gösteriyor.

Bizler, çözüm sürecinin devamından ve sürecin kalıcı bir barış sürecine evrilmesinden; başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm halkların haklarının tanınmasından ve garanti altına alınmasından yanayız.  Çözüm sürecinin en önemli aktörlerinden birisi olan Abdullah Öcalan’la görüşmelerin haftalardır yapılamaması, her geçen gün sürecin yeniden başlamasını zorlaştıran temel sorundur. Barış için Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin bir an önce kaldırılmasını ve görüşmelerin acilen başlatılmasını istiyoruz.

Savaşa hayır! Çözüme devam!

Savaşa hayır! Tecride son!

 

Tatyos Bebek

Çözüme Devam Kampanyası

 

24 Temmuz 2015 – Büyük Barış Yürüyüşü Çağrısı – İstanbul

BÜYÜK BARIŞ YÜRÜYÜŞÜ

AKP SAVAŞ İSTİYOR, BARIŞI BİZ İNŞA EDECEĞİZ

26 TEMMUZ PAZAR, 16.00, TEPEBAŞI TRT – AKSARAY MEYDAN

BARIŞ BLOKU

 

İçerde ve dışarıda savaş kışkırtıcılığının en üst seviyeye ulaştığı günlerden geçiyoruz.

Savaşı kışkırtanlar, daha önce Diyarbakır’da bugün Suruç’ta patlayan bombalar ile arkadaşlarımızı aramızdan aldılar. Her geçen gün Türkiye, Ortadoğu ve dünya halklarını daha beter bir karanlığın içine çekmeye çalışıyorlar.

Ancak bu savaşa son vermek, barışı inşa etmek bizlerin elinde.

Türkiye’nin ve Dünya’nın bütün halklarına sesleniyoruz; şimdi bir araya gelme ve barışın sesini yükseltme zamanı!

26 Temmuz Pazar günü 16:00’da AKP’nin IŞİD çetesiyle el ele vererek yaratmaya çalıştığı savaşa karşı barışı inşa etmek için Tepebaşı TRT önünden Aksaray’a yürüyeceğiz. İstanbul’u “Barış”a boyayacağız.

Gelin, hep birlikte barışı inşa etmek için Kobanê’ye ulaşmaya çalışırken can veren kardeşlerimizin sesi biz olalım. Büyük Barış Yürüyüşü’nde buluşalım!

 

26 Temmuz 2015 – Barış Bloku Basın Açıklaması – İstanbul

Barışa sahip çıkacak, size savaş yaptırtmayacağız!

“Suruç’ta vahşice katledilen 32 barış güvercininin ardından barışı da vurmak istiyorlar. Kaybettiklerimizin yasını dahi tutamadan tüm ülke bir kez daha savaşın karanlığına sürüklenmek isteniyor. Ama barışın sahibi var.

Bizler kısa bir süre önce, Türkiye’nin Suriye’de yeni bir savaş macerasına sokulması girişimlerine karşı Barış Bloku çatısı altında toplanan emek ve meslek örgütleri, siyasal ve toplumsal kurumlar ve yurttaşlar olarak endişelerimizin haklı çıkmasına büyük bir üzüntüyle tanık oluyoruz. Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun, barış içerisinde bir arada yaşama arzusunun taşıyıcısı Barış Bloku olarak ülkemizin, birilerinin şahsi ikbali uğruna bir savaş çıkmazına sürüklenmesine izin vermemeye kararlıyız. İktidarın tüm sindirme, dezenformasyon ve baskı girişimlerine karşı barışa sahip çıkmaya daha da güçlü bir biçimde devam edeceğimizi haykırıyoruz.

Türkiye sonu belirsiz bir sürece itilmekte. AKP Hükümeti, çözüm ve barış sürecini, çatışmasızlığı sona erdiren adımlar atıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi kişisel ikbali uğruna ülkenin geleceğini karartacak bir rotaya girdi. Seçim yenilgisini, seçim barajının demokrasi ve barış güçlerince yıkılmasını, Suriye ve Ortadoğu politikalarının iflasını ve Rojava’daki Kürt özgürlük hareketinin kazanımlarını hazmedemeyen muktedir, ülkeyi baskı politikalarıyla rehin almak istiyor. Seçimlerde kaybettiği iktidarını, tüm muhalif siyasal ve toplumsal güçlerin kriminalize edildiği,  sindirildiği, olağanüstü hal koşullarında yapılacak bir erken seçimle telafi etmek istiyor.  Mutlak iktidarını sürdürmek için çatışmasızlık sürecinde daha da gelişen ve kök salan halkların barış umudunu törpülemek istiyor. Barışı bombalayarak, ateşkesi bitirerek adeta darbe koşullarında yapılacak bir seçimle yeniden mutlak iktidar hayalleri kuruyor.  İncirlik üssünü ABD’nin kullanımına açarak, iflas etmiş, sürdürülemez Suriye politikasını daha da içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Ülkeyi içte ve dışta topyekûn bir savaş ortamına sürükleyerek bu puslu havadan nemalanmak istiyor.

7 Haziran seçimlerinde meclisteki çoğunluğunu yitirerek iktidarı kaybetmiş, istifa etmiş ve vekâleten görev yapan bir hükümetin toplumun kaderini belirleyecek, büyük toplumsal ve insani bedellere yol açacak bir savaş kararı almasının demokratik meşruiyeti yoktur. Ülke, en temel demokratik hakların keyfi biçimde askıya alındığı, basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığı, Eğitim-Sen başta olmak üzere sendikalar, siyasal ve toplumsal kurumlara yönelik baskı ve operasyonların yoğunlaştığı, gözaltılar ve hatta infazların gerçekleştiği ilan edilmemiş bir olağanüstü hal rejimi altına sokulmaya çalışılıyor. Hükümet IŞİD’le çatışmayı, barışa ve demokratik özgürlüklere saldırının kılıfı haline getiriyor. Cumhurbaşkanı ve istifa etmiş AKP hükümeti eliyle tüm ülke bir kez daha güvenlikçi politikalara teslim ediliyor. Barış Bloku olarak, yurttaşlarımızla birlikte Suruç’ta alçakça bir saldırı sonucu kaybettiklerimizi anmak ve IŞİD karanlığına karşı barış talebimizi haykırmak için duyurduğumuz “Büyük Barış Yürüyüşü” hiçbir hukuki gerekçe olmadan, keyfi biçimde yasaklanabiliyor.

Bizler, ülkeyi dosdoğru bir savaş çıkmazına sürükleyenlerin meşru ve demokratik bir barış yürüyüşüne tahammül edememelerini doğal karşılıyoruz. Ama barışı ve bir arada kardeşçe yaşamı savunanları sindirmeye çalışanların, dün olduğu gibi bugün de yenileceklerini biliyoruz.

Savaş çığırtkanlarına, milliyetçi ve militarist bir toplumsal iklim yaratarak seçimde kaybettiklerini savaşta kazanmak isteyenlere inat barışta ısrar ediyoruz. Bombalara, katliamlara, baskılara karşı bu topraklarda barışın sesi olmaya, adalet ve eşitlik ilkelerine dayalı birarada yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Savaşın yarattığı toplumsal ve insani tahribata karşı kardeşliği savunmaya devam edeceğiz. Çünkü savaş tehlikesini ancak dayanışmaya, kardeşliğe ve barışa daha fazla sarılarak bertaraf edebileceğimizi biliyoruz. Gezi’nin kardeşlik ve barış selamını, fidanlar ve oyuncaklarla Kobane’ye taşımak isteyenleri Suruç’ta katledenlere inat bu mücadeleyi sürdüreceğimizi, barışı ve demokrasiyi inşa edeceğimizi haykırıyoruz.

Barış Bloku olarak savaşlarda kazanan taraf olmadığı gerçeğinden hareketle tüm toplumu, halklarımızı ve yurttaşlarımızı barışa sahip çıkarak ülkenin geleceğini karartmaya çalışanlara karşı ses çıkarmaya, barış mücadelesine bugün her zamankinden daha fazla sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Barışa sahip çıkacak, size savaş yaptırtmayacağız!”

 

 

 

27 Temmuz 2015 – Yazılı Basın Açıklaması

ÇÖZÜMSÜZLÜK POLİTİKALARINA VE SAVAŞA HAYIR!

savaşı sustur barışı yükselt7 Haziran seçim sonuçlarının gerektirdiği koalisyon hükümetinin kurulmadığı, TBMM’nin kapalı olduğu bir dönemde, giderek yükselen çatışma tehdidi ve anti demokratik uygulamalarla yüz yüzeyiz. Hükümetin IŞİD terörü gerekçesiyle ülke içinde ve sınır ötesinde başlattığı operasyonlar, hedefi genişletilerek ve ağır silahların kullanılmasıyla adeta bir savaş haline dönüştü. Bizzat Cumhurbaşkanı ve AKP hükümetinin sürüklediği ve esasen barış sürecini ve toplumsal muhalefeti hedef alan bu denetimsiz süreçten tüm halkımız gibi bizler de son derecede kaygılıyız.

20 Temmuz 2015’te Suruç’ta yaşadığımız katliam, barışa vurulmuş ağır bir darbedir. Barış gönüllüsü 31 genç arkadaşımızın yaşamını yitirdiği ve 100’den fazla insanımızın yaralandığı bu provokasyon, doğrudan ülkemizdeki barış güçlerine yönelik bir saldırıdır. Barış sürecini ve halkların kardeşliğini hedef alan Suruç katliamının tüm sorumluları ortaya çıkartılmalı ve tetikçiliği IŞİD mensupları tarafından yapılan bu karanlık tertip bir an önce aydınlatılmalıdır.

2003’teki ABD işgalinden bu yana sınırlarımızın hemen ötesinde kesintisiz yaşanan katliamlar, iktidarın bölgesel çıkarlar uğruna yürüttüğü politika neticesinde sınırın bu tarafına da sirayet etti. 2,5 yıldır devam eden barış ve çözüm süreci büyük bir tehlike altına girdi. Başka provokasyonlar ve yeni can kayıpları olmaması için yetkililer hangi önlemleri aldıklarını kamuoyuna açıklamalıdır. Başta hükümet olmak üzere, tüm siyasi güçler, acilen barış için çaba göstermelidir. Savaş kışkırtıcılığına varan tutumlardan vaz geçilmeli, barış sürecine zarar verecek bir adım daha atılmamalıdır.

Bölgemizde uzun yıllardır yaşananların açıkça gösterdiği gibi, askeri müdahale ve işgal ile asla barış sağlanamaz. Sınır ötesindeki PKK kamplarını bombalayarak Kürt sorunu çözülemez. Bölgemizdeki insanlık dramının birinci dereceden sorumlusu ABD’ye İncirlik üssünü açarak, ortak operasyonlar yaparak barışa katkı yapılamaz. Sınır ötesi operasyonlar durdurulmalı, Meclis açılmalı ve hükümete verilen savaş tezkeresi iptal edilmelidir. İncirlik Üssü kapatılmalıdır.

Savaş kışkırtıcılığı, ırkçılığı da yükseltmektedir. Geçtiğimiz günlerde İzmir’de mendil satan Suriyeli bir çocuğun barbarca dövülmesi bu konuda ciddi bir uyarıdır. Tüm barış güçleri için şimdi sağduyulu davranma zamanıdır.

Katliamcılara, savaş kışkırtıcılarına, çözümsüzlük ve çatışma isteyenlere en iyi yanıtı barış talebimizi daha yükselterek verebiliriz. Bu amaçla İstanbul’da Barış Bloku tarafından yapılmak istenen barış yürüyüşünün yasaklanmasını kınıyoruz. “Terörle mücadele” adı altında demokratik kuruluşlara, muhalif gruplara, Kürtlere ve Alevi mahallelerine yapılan baskı ve saldırılara son verilmelidir.

Barış için güçlerimizi birleştirelim.

Savaşa hayır!

 

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu yürütme kurulu

 

7 Ağustos 2015 – Barış Mitingine Çağrı

BARIŞ MİTİNGİ’NE ÇAĞIRIYORUZ:

Hiçbir yalan gerçeklerin üzerini örtemeyecek…

Savaşa Hayır, Biz Barış İstiyoruz!

Endişeliyiz.

Bir kez daha karanlık günlerden geçiyoruz. 7 Haziran seçimleri sonrası Başkanlık hayalleri suya düşen Tayyip Erdoğan ve AKP, iktidarını sürdürmek ve yolsuzlukların, hırsızlıkların, savaş suçlarının üstünü örtmek için halklarımızı bir savaş girdabına sürüklemekten çekinmiyor. Toplumun tüm kesimleri olarak bu provakatif politikaların tuzağına düşmemeli Erdoğan ve AKP’yi tek başına bırakmalıyız.

AKP halklara karşı yürüttüğü saldırı politikasını savaş çıkartarak sürdürmek istiyor. İktidarların savaş çıkartma amaçlı hiçbir kararı zaten kabul edilemez. Hele hele seçim sonuçlarıyla birlikte tek başına hükümet olma şansını kaybeden, istifa etmiş, vekaleten görev yapan AKP’nin geçici hükümetinin toplumun geleceği hakkında böylesi bir savaş kararı almasının hiçbir demokratik meşruiyeti yoktur.

Yıllardır Ortadoğu’da izlediği politikalarla süren savaşın sorumlularından olanlar, çetelere TIR’lar dolusu silah yollayanlar, ülke sınırlarını IŞİD çeteleri rahat girip çıksın diye açanlar, her türlü lojistik desteği verenler, bizleri yeni bir kanlı sürece sürüklemek istiyor. Suruç’ta 31 insanımızın katledilmesinin ardından IŞİD’e karşı göstermelik operasyon yapılmış, ama esas itibariyle AKP kendisine düşman gördüğü muhalif kesimlere dönük yeni bir saldırı dalgası başlatmıştır. Ülke, en temel demokratik hakların keyfi biçimde askıya alındığı, basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığı, Eğitim-Sen başta olmak üzere sendikalar, siyasal ve toplumsal kurumlara yönelik baskı ve operasyonların yoğunlaştığı, gözaltılar ve hatta infazların gerçekleştiği, cenazelerin engellendiği, ilan edilmemiş bir olağanüstü hal rejimi altına sokulmaya çalışılmaktadır.

AKP’nin kirli politikasının hedefleri açıkça bellidir.

Başta Kürt halkı olmak üzere tüm muhalif kesimleri savaşmak veya teslim olmak açmazına çekmek istemektedir. Böylelikle toplumda yükselmeye başlayan ortak muhalefet dalgasını dağıtmayı ve savaş ortamı içinde kendi iktidarını sürdürmenin koşullarını yaratmayı istemektedir.

Bizler bu tuzağa düşmemeliyiz. AKP’nin kirli bir savaşı körükleyen, teslimiyet veya savaş ikilemine sıkıştıran provakatif politikalarının tuzağına düşmek yerine Kürtler, Türkler ve diğer halklar ve tüm ezilenler olarak barış bayrağını yükseltmeliyiz.

Bizler biliyoruz!

Savaş ölüm, gözyaşı demektir. Bu toprakların gencecik bedenlerinin toprağa düşmesi demektir. Anne babaların evlatsız, çocukların geleceksiz kalması demektir.

Savaş cinsiyetçiliğin artması, kadınların maruz kaldığı cinayet, katliam, baskı, sömürü ve şiddetin katlanarak artması demektir.

Savaş bu ülkede yaşayan bütün halkların ekmeğine göz koyulmasıdır, emeğinin daha fazla sömürülmesidir.

Savaş bu ülkenin her yerinde talep edilen her türlü hakkın sesinin baskıyla, şiddetle kısılması, demokrasi ve özgürlüklerin bastırılması demektir.

Savaş doğanın öldürülmesi demektir.

Savaşta ölenler savaş kararı alanların çocukları değil, emekçi halkın çocukları olacaktır. Yalanlarla, komplolarla, katliamlarla çıkartılmak istenen bu savaşa karşı çıkmak, engellemek bugünümüz, geleceğimiz ve çocuklarımız için en acil görevimizdir.

Barış Bloku olarak diyoruz ki;

Size bu savaşı yaptırmayacağız!

Barıştan, eşitlikten, kardeşlikten yana olan herkesi sesini yükseltmeye, bu savaşı durdurmaya çağırıyoruz!

  • Savaş çığırtkanlığına derhal son verilsin, bombalamalar, saldırılar, operasyonlar durdurulsun. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan, yeniden savaşın kapılarını aralayan politikalara son verilsin. Çatışma ortamı sona erdirilsin. Müzakere süreci, topluma açık, şeffaf ve demokratik-yasal bir zeminde yeniden başlatılsın.
  • Halklarımıza yıkım, kan ve gözyaşı getiren emperyalist güçler bölgemizden elini çeksin.
  • Suriye, Irak başta olmak üzere, bölgemizi kan gölüne çeviren tecavüz ve katliam çeteleri ile ilişkiler derhal kesilsin. “Eğit-Donat” projelerine son verilsin.
  • Irkçı, mzhepçi politikalarla, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere halklara karşı düşmanlığa son verilsin. Halkların ortak yaşam iradelerine saygı gösterilsin.
  • Toplumal muhalefeti bastırmak için gündeme getirilen İç Güvenlik Yasası iptal edilsin.
  • Sokaklarda silah sesleri değil barış çağrıları ve türküleri duyulsun.

Haydi Hep Beraber Barışı Örgütlemeye!

9 Ağustos Pazar günü 17:00’de Bakırköy Halk Pazarı’na,

Barış Mitingi’ne!

BARIŞ BLOKU

 

1 Eylül 2015 – Yazılı Basın Açıklaması

SAVAŞI DURDURALIM, BARIŞI KAZANALIM!

1 Eylül Barış gününe Türkiye’de, Ortadoğu’da ve dünyada kanlı savaş ve çatışmalarla giriyoruz.

Filistinlilere karşı İsrail devletinin saldırı ve tutuklamaları devam ediyor. Gazze’ye karşı sürdürülen İsrail ablukası da devam ediyor, geçen yıl İsrail saldırıları sonucu yerle bir olan Gazze’de insanlar zorlukla yaşam mücadelesi veriyor.

Irak’ta ve Suriye’de kan dökmeye devam eden IŞİD örgütü, sivil halka karşı katliamlarını sürdürüyor. IŞİD terörünü bahane eden ABD ise Irak ve Suriye topraklarını bombalamaya devam ediyor.

Türkiye hükümeti IŞİD saldırılarını bahane ederek Suriye’de kendi kontrolünde bir bölge oluşturmak üzere ABD ile anlaştı, karşılığında İncirlik üssünü ABD savaş uçaklarının kullanımına açtı. Yakın bir zamanda Türkiye savaş uçaklarının Suriye’deki ABD bombalamalarına katılacağı açıklandı. Suriye ve Irak’ın kapsaya yeni bir sınır ötesi müdahale tezkeresi meclis gündeminde.

Suriye’de Esad diktatörlüğü halkını öldürmeye devam ediyor. Devam eden bu iç savaş insanlık düşmanı IŞİD örgütünün varlığını devam ettirmesinin ana kaynaklarından birisidir.

Türkiye’de barınmaya çalışan iki milyona yakın Suriyeli mülteciye karşı, ırkçı saldırılar gerçekleşiyor. Hükümet ise mültecilerin uluslar arası anlaşmalardan doğan haklarını tanımamak için onlara “misafir” demeye devam ediyor.

Asya ve Afrika’da yaşanan savaşlardan, olumsuz yaşam koşullarından kaçan yüz binlerce mülteci, en ilkel araçlarla denizden ve sınırlardan geçerek Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışıyor. Son bir yılda bu ölüm kalım yolculuklarında Akdeniz’i ve Ege’yi geçmeye çalışan 500 bin mülteciden 5 bini denizlerde veya kamyon kasalarında boğularak can verdi. Sağ olarak Avrupa’ya ulaşabilenler ise güvenlik kuvvetlerinin şiddetine maruz kalıyorlar. 21. Yüzyılda bir insanlık dramı yaşanıyor.

Ukrayna’da iki yıldır çatışmalar devam ediyor. Libya’da ve Yemen’de silahlı gruplar arasında çatışmalar yaşanıyor. Afganistan’da işgal devam ediyor. Barış halkların özlemi ama Mısır’dan Irak’a, Suriye’den Ukrayna’ya çatışmalar ve katliamlar devam ediyor.

Türkiye’de Kürt sorununda üç yıldır sağlanan çatışmasızlık ve barış ortamı sona erdi, savaş yeniden başladı. Bir ayda yüzlerce insan öldü, 3 bin kişi gözaltına alındı. AKP iktidarının süreci ilerletmede, yol haritasına uygun demokratikleşme adımlarını atmada başarısız olmasından sonra bir de 7 Haziran seçimleri sonuçlarına saygı göstermeyen kesimlerin şiddeti bir siyasal araç olarak görme anlayışı savaşı tırmandırdı.

Yıllardır tüm savaşlara karşı çıkan barış aktivistleri olarak bir kez daha çağrı yapıyoruz:    Silahlar sussun. Kürt sorununun kalıcı bir şekilde çözülmesi için Kürt halkının hakları tanınsın.

Savaşı kimin çıkarttığına bakmaksızın nasıl durdurulacağını ve barışın nasıl sağlanacağını konuşalım.

Siyaseti silah ve şiddete dayalı güç olarak gören anlayışlara son verelim.

Sığınmacılar misafirimizdir. Sığınmacılara yapılan ırkçı saldırılara karşı tedbir alınsın.

Türkiye Devleti sivil halklara insani yardım yapmak için her türlü imkanlarını kullansın. Türkiye sınırları, savaştan kaçan sivillere açılsın, savaş mağdurlarına mülteci statüsü verilsin, insanca yaşam koşulları sağlansın.

Her ne sebeple olursa olsun Suriye’ye askeri müdahalede bulunulmasın, Türkiye uçakları bu müdahale için kullanılmasın. Sınır ötesi müdahale tezkeresine hayır!

İncirlik üssünün ABD uçakları tarafından kullanılmasına izin verilmesin, İncirlik üssü kapatılsın.

Savaş yenilgidir, Türk ve Kürt halkları barış istiyor.

Savaşsız bir dünya mümkün.

Bugün 1 Eylül Barış günü. Savaş karşıtları, emek örgütleri, kadınlar, gençler barış talebiyle bir kez daha meydanlara çıkıyor. Bulunduğumuz her yerde barış için yükselen sese biz de sesimizi katıyoruz.

Tüm barış güçlerinin ve savaş karşıtı bireylerin katılımıyla oluşan Barış Bloku, 6 Eylül Pazar günü 16.00’da  ”Acil Barış, Acil Demokrasi” talebiyle Bakırköy halk pazarında buluşacak. Tüm savaş karşıtlarını barış buluşmasına davet ediyoruz.

 

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu

 

17 Eylül 2015 – Yazılı Basın Açıklaması

ACİL BARIŞ!

Zor günlerden geçiyoruz. Her gün gelen ölüm haberleri yüreğimizi burkuyor ve ne acıdır ki her ölüm haberi hemen eskiyor. Siviller ölüyor, çocuklar ölüyor, askerler, polisler ve Kürt gençleri ölüyor. Yeniden sayılarla ölçülmeye başladı insan canının değeri. Kaç kişinin öldüğünün çetelesi tutulmaya başlandı ve her can için bir çentik atılıyor. Her çentik, ölenlerin insanlar, kardeşlerimiz olduğunu unutturuyor.

Savaşın yeniden başlamasının üzerinden 6 hafta geçti ve ilk ölenlerin adını bile hatırlamıyoruz. Suruç’ta öldürülen onlarca gencin yasını tutamadan, kitlesel ölümler başladı.

Artık yeter! Tek bir ölüme daha tahammülümüz yok!

Artık yeter, savaş istemiyoruz, ölüm, kan, bomba haberleri duymak istemiyoruz.

Artık yeter! Tehditkar, hedef gösteren, bir arada yaşama irademizi tehlikeye atan, yabancılaştıran, ötekileştiren sloganları duymak istemiyoruz.

Her ölüm, halkları kutuplaştırıyor, ayrıştırıyor. Ve bu kutuplaşma, ırkçılar için, kardeşliğin düşmanları için arayıp da bulamadıkları bir politik iklimi yaratıyor.

Atılan her kurşun, döşenen her mayın barışa uzanan yola atılıyor, döşeniyor.

Yaratılan her karmaşa, barış sözlerinin duyulmasını engelliyor.

Asker ölümlerini bahane eden ırkçılar sokaklarda terör estiriyor. HDP binaları yakılıyor, Kürtçe konuştuğu için bir genç öldürülüyor, yaşamak için çok zor koşullarda çalışmak zorunda olan inşaat işçileri, mevsimlik işçiler linç edilmek iteniyor.

Artık yeter!

Tek bir ölüme daha, tek bir çatışmaya daha, Cizre’de gerçekleşen türden tek bir operasyona daha tahammülümüz kalmadı.

Artık savaşmaya değil, demokrasiye, öldürmeye değil barışa, ayrıştırmaya değil kardeşliğe yoğunlaşın.

Artık, yeniden, çözüm ve müzakere sürecine dönün! Eşit koşullarda kardeşliğin koşullarının oluşması için silahları susturun, ölümleri durdurun.

Bizler acil barış, acil demokrasi istiyoruz. Yasaklar, olağanüstü hal ve sıkıyönetimler değil özgürlük istiyoruz.

Barış için, eşitlik ve demokrasi için, Kürt halkının tüm haklarının iadesinin gecikmeden sağlanmasının koşullarının yaratılması için, savaşın değil diyalog ortamının yaratılması gerekiyor.

Acil barış talebini yükseltelim. Bir gün dahi gecikmeye tahammülümüz yok!

 

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu

 

9 Ekim 2015 – Yazılı Basın Açıklaması

10 Ekim’de Ankara’dayız!

”Savaşa inat, barış hemen şimdi” diyen DİSK – KESK – TMMOB ve TTB, tüm emek, barış ve demokrasi güçlerini 10 Ekim Cumartesi günü Ankara’da yapılacak büyük kitlesel mitinge çağırıyor.

Orada olacağız çünkü barışın düşmanlarına ve savaş kışkırtıcılarına verilecek en iyi yanıt, meydanları “inadına barış” talebiyle doldurmaktır.

Orada olacağız çünkü silahlar sussun, ölümler dursun istiyoruz. Her gün canımızı alan bu savaş geleceğimizi de karartıyor. Barış olmadan eşitlik, özgürlük ve demokrasi de olmaz. Barış umuttur. Umudu büyütmek için savaşa hayır diyoruz.

Tüm savaş karşıtlarını ve barış aktivisti dostlarımızı 10 Ekim Cumartesi günü Ankara’da Sıhhiye Meydanı’nda yapılacak olan “Savaşa İnat Barış Hemen Şimdi! Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi”ne katılmaya çağırıyoruz.

 

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu yürütme kurulu

 

13 Kasım 2015 – Yazılı Basın Açıklaması

Savaşlar, mültecilik ve iklim felaketinin baş sorumlusu: G20 DAĞITILSIN!

G20 Liderlerinin onuncu toplantısı, 2015 yılında dönem başkanlığını üstlenen Türkiye’nin ev sahipliğinde, 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde Belek/Antalya’da düzenleniyor. 2015 yılında G20’nin en önemli başarı kriteri, bir önceki dönemde benimsenen global %2’lik büyüme hedefine yönelik kararların uygulanması ve üyelerin bu hedefe yönelik performansları olacak. G20 Türkiye, resmi 2015 programını üç ana ayak üzerine kurdu; Global toparlanmayı güçlendirme, finansal direnci artırma ve sürekliliği artırma.

G20, dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülke ve Avrupa Birliği Komisyonu’ndan oluşuyor. Bu ülkeler: Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ve Avrupa Birliği Komisyonu.

G20 devletlerinin büyük çoğunluğu NATO’nun da kurucu ortakları ya da üyesidir.

G20′ye üye 19 ülkenin hepsi milli geliriyle dünyada ilk 31ülke arasında.

G20 ülkeleri,  dünya ekonomisinde yaratılan gelirin % 85′ini oluşturuyor.

G20 ülkeleri, dünya ticaretinin % 80′ini gerçekleştiriyor.

G20 ülkelerinin nüfusu dünya nüfusunun üçte ikisine denk geliyor.

G 20 önceleri, makroekonomi yönetimi, uluslararası ticaret ve gelişmekte olan ülkelerle işbirliği amaçlarıyla çalışırken, daha sonraları Doğu-Batı ekonomik ilişkileri, enerji, terör, istihdam, çevre, suç ve uyuşturucu, insan hakları, bölgesel güvenlik ve silahsızlanma, kara para aklama, nükleer güvenlik, uluslararası organize suçlar gibi siyasal ve güvenlik içerikli alanları da devreye sokmuştur.

G20 bir kapitalist sistem organizasyonudur. İdeolojisi kapitalizm, siyasi ve ekonomik anlayışı neo-liberalizmdir.Kökleri 18. yüzyıl klasik iktisat öğretisine dayanan neo-liberalizm ve onun görüngülerinden biri olan G20 gurubunun sebep olduğu felaketler saymakla bitmez; iklim değişikliği, açlık, kıtlık, yoksulluk, savaşlar, göçler…

Kendi marifetiyle yaşananlar için kapitalizm timsah gözyaşları döküyor.

Deniz kıyılarına vuran cesetler, kamyon kasalarında nefessiz kalarak ölenler, AB sınırlarında yaşanan acılar, Avrupa’nın göbeğinde maruz kalınan ırkçı saldırılar, tıka basa dolu trenlerde kaçmaya çalışanlar, açlık, susuzluk ve sefalet çekenlerle Suriye Savaşı…

Almanya’nın en büyük tekeli Volkswagen’in, ABD ürettiği, çevreye duyarlı olarak pazarlanan  dizel araçlarında yaptığı  özel bir bilgisayar yazılımıyla, egzoz emisyonlarını kasıtlı olarak manipüle ettiğini, ulusal çevre yasalarını çiğnediğini, bu programla aslında olduğundan 10 ile 40 kat arasında daha yüksek olan emisyon değerlerinin düşük gösterildiğini,  düşük gösterdiği nitrojen oksit emisyonlarının hava kirliliğine, solunum yollarında, beyin ve akciğerlerde ciddi sorunlara yol açtığının ortaya ‘çıkarıldığı’, devlet destekli ABD tekelci kapitalizmiyle yine devlet destekli Alman tekelci kapitalizminin savaşını su yüzüne çıkaran bilinçli hilesi ve skandalı…

Ve yıldan yıla artan askeri harcamalar… 2014 verilerine göre 1.767 Milyar $’a yükselen dünya toplam askeri harcamaları… %40’ı ABD tarafından, %82’si ise G20 ülkeleri tarafından yapılan askeri harcamalar.

Dünya çapında yaklaşık 60 milyon insan başta NATO olmak üzere, dünyayı paylaşmak isteyen, yeniden tasarlamaya çalışan güçlerin çıkarttığı/teşvik ettiği savaşlardan ve tekelci kapitalist dünya sisteminin yol açtığı yoksulluk ve felaketlerden kaçmak zorunda kalıyor. Kapitalist tekelci sermayenin bıraktığı kırıntıları refah zanneden Batı toplumları, refah şovenizmi ve ırkçılık ile görece refahlarını koruyabilmeyi umuyor, ‘güvenlikleri’ için demokratik ve sosyal haklarından feragat ediyorlar. Tüm sorunların nedeninin sermaye ve emek arasındaki temel çelişki olduğunu göremiyorlar.

G20 ülkeleri ‘başarılı %2’lik hedefleri tutturabilmek için’daha çok savaşa, daha çok yoksulluğa, daha çok çevre kirliliğine, daha çok göçe gereksinim duyuyor.

G20’ler, 193 üyeli Birleşmiş Milletlere üye ülkeden 168 inde çatışmanın yaşandığı bir dünyanın, ‘insan doğasına ve doğal düzene en uygun sistem’ olduğu yalanına inanmamız için daha çok şiddete, daha çok savaşa ihtiyaç duyuyor.

G20’ler, kendileri daha çok kar elde edebilsin diye dünyayı nefessiz bırakma pahasına, büyümeye devam etmek istiyor.

Oysa, insan için, doğa için, dünya için, herkesin kazanması için gerekli olan yalnız ve yalnızca barıştır.

Barış Dünya’nın ve Türkiye’nin en büyük siyasi projesidir.

Bu nedenle G8, G20 gibi organizasyonlar dünya halklarının düşmanıdır ve dağıtılmalıdır.

 

Nilüfer Uğur Dalay

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına

 

 

 

 

13 Kasım 2015 – Barış Bloku Basın Açıklaması Metni

Silvan Ablukasını Kaldırın!

Türkiye hükümeti, güvenlik güçleri ile çatışmada insanların ölmediği iki yıl kadar süren barış sürecini terketti. 7 Haziran genel seçimleri öncesinde 170 HDP ofisine şiddetli saldırı gerçekleşti, Adana ve Mersin ofisleri bombalandı, HDP Diyarbakır mitinginde patlayan bomba nedeniyle 4 kişi öldü, çok sayıda insanın yaralandığı bir seçim kampanyası süreci yaşandı. AKP’nin mecliste çoğunluk olmasını engelleyen seçimler sonrasında şiddet alabildiğine arttı. Kobane’ye insani yardım götüren 33 genç Suruç’ta bombalanarak öldürüldü.  Ölüm oranları arttıkça, Kürt bölgelerinde bazı yerel yönetimler bölge halkını korumak için “özerklik” ilan ettiler. Türkiye hükümetinin bölgede bu gelişmelere yanıtı güvenlik güçleri ile ciddi saldırılarda bulunmak oldu.  24 saat sokağa çıkma yasağı ilan edildi, askerler ve özel timler bu bölgelere saldırdı,  çatılara yerleştirilen pusu nişancıları sokağa çıkan herkese ateş açtı. Çok sayıda sivil; kadın, genç ve yaşlı öldürüldü. En son saldırı Silvan’da Yaşanıyor.

2 Kasım’dan bu yana Diyarbakır’ın Silvan ilçesinin Tekel, Mescit ve Konak mahallelerinde 24 saat sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Fiilen asker ve polis işgali yaşanıyor. Vatandaşlar yiyecek almak, yaralılarını hastaneye götürmek, ölülerini toprağa vermek için evlerinden çıkamıyor.

İnsanlar bodrumlara sığınıyor, akrepler evleri tarıyor, mahalleler etrafında tanklar konuçlanmış, top ateşiyle mahallelere saldırıyor.  Helikopterler bölgeye ateş açmak için kullanılıyor.

Kadın, çocuk ve yaşlıların dahil olduğu düşünülen ölü ve yaralı sayısı tam olarak bilinemiyor.

HDP Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir, saldırılarla ilgili olarak İçişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili ile görüştüklerini, yetkilinin kendilerine “Biz Silvan’daki bu üç mahalleyi haritadan sileceğiz” dediğini aktardı. “Sivil halk gözetilmeden her yere ateş açılıyor. Asker, polis ya da hiçbir yerde kaydı olmayan, benim ‘kelle avcısı’ dediğim kişiler yaşam gördükleri her evi yukarıdan aşağıya tarıyorlar. Mahalleleri gören yerlere de tanklar konuşlandırılmış. Biz de o mahallelere giremiyoruz.

İçeriden aldığımız bilgilere göre, bazı evlerin kilerine ya da bodrum katına 10-15 kişilik gruplar sığınmış durumda. Kimse dışarıya çıkamıyor. Çünkü bu kelle avcıları çatılara konuşlandırılmış. Bir evin içinde bir gölge ya da canlı bir şey görseler hemen o ev taranıyor.

Daha önce bir iki saat ara verirlerdi, siviller bir nefes alırdı ama şimdi neredeyse 24 saat operasyon yapıyorlar.”

15-16 Kasım tarihlerinde Türkiye hükümeti Antalya’da G20 toplantısının ev sahipliğini yapacak.

Bu hükümet aynı zamanda kendi sivil vatandaşlarını katlediyor. Seçim kampanyası boyunca bu saldırılar yaşandı ve seçim sonrası da devam ediyor. Hedef olan yerlerin tümü HDP’ye yüksek oy veren bölgeler.

G20 toplantısı Türkiye hükümeti açısından önemli bir prestij değere sahip ve ne yazık ki Avrupa hükümetleri Avrupa’ya mülteci akınını durdurabileceği umudu ile Türkiye hükümetini insan hakları ihlalleri konusunda eleştirmekten geri duruyorlar. Sizin müdahaleniz bu durumda bir değişiklik yaratabilir.

Lütfen Türkiye’deki son gelişmelere ilişkin kaygılarınızı paylaşın.

Hayatları kurtarabilmemiz için, güvenlik güçlerinin sivil halka yönelik operasyonları durdurması; milletvekilleri, insan hakları temsilcileri ve barış delegasyonlarının mahallelere girmesine izin verilmesi ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin bölgeye erişiminin sağlanması gerekiyor.

 

Gençay Gürsoy

Barış Bloku Eş Sözcüsü

 

18 Kasım 2015 – Yazılı Basın Açıklaması

Savaşa, işgale, IŞİD barbarlığına karşı birlikte mücadele etmeliyiz.

14 Kasım’da Paris’te gerçekleşen, korkunç saldırılar 129 insanın ölümüne ve yüzlerce kişinin yaralanmasına neden oldu. Fransa’da öldürülen masum insanların acısını tüm benliğimizle hissediyoruz. IŞİD son bir ayda Ankara’da, Mısır’da, Beyrut’ta ve Paris’te yaklaşık 500 kişiyi öldürdü. IŞİD’in sivillere yönelik bu insanlık dışı eylemlerini anlamak için emperyalizmin barbarlıklarını da anlamak gerekir.

  1. Yüzyıl, bir barbarlık yüzyılıdır. Geçtiğimiz yüzyılda savaşlarda ve savaşın etkileri nedeniyle yaşanan felaketler sonucu yaklaşık 200 milyon kişi öldü. Küresel neo-liberal politikalar insanlık üzerinde önemli bir yıkım yarattı. Bu yıkım Ortadoğu’da sömürgeci işgal politikalarıyla el ele gitti. Irak’ta 2003’te ABD liderliğindeki işgal, asimetrik bir barbarlığın günümüzde IŞİD adı altında ortaya çıkması için gerekli zemini yarattı.

Diğer pek çok emperyalist ülke gibi Fransız emperyalizmi de Afganistan’da, Mali’de, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Nijer’de, Moritanya’da, Libya’da, Suriye’de askeri operasyonlar düzenleyerek, kendi ülkesindeki Müslümanlara eşitsiz, ayrımcı politikalar uygulayarak, IŞİD benzeri örgütlerin oluşmasına ve büyümesine yol açan kaos ortamına katkıda bulundu.

Bütün bu barbarlıkların asıl kurbanları ise başta Suriye halkı olmak üzere bütün bu ülkelerdeki siviller olmaktadır. Suriye’de insanlar ya savaş koşulları altında yaşamak ya da hayatlarını riske atmak pahasına ülkeden kaçmak zorunda kalmaktadır. IŞİD barbarlığı artık Avrupa’da ve tüm dünyada mülteciler için daha sıkıntılı günler demektir, barış aktivistlerinin önemli bir görevi de mültecilerin en temel insan haklarını her koşulda savunmak olmalıdır.

Savaşlara ve barbarlıklara verilebilecek en önemli yanıt, kökenleri, derilerinin rengi, dinleri ne olursa olsun tüm halkların barbarlığı doğuran kapitalizme ve emperyalizme karşı barış için birlikte mücadelesidir. Bunun için tüm emperyalist ülke ordularının başta Suriye, Irak ve Afrika olmak üzere bulundukları bütün ülkelerden derhal çekilmesini, halkların kendi kaderlerini tayin hakkına saygı göstermesini talep ediyoruz.

IŞİD barbarlığının doğmasının nedeni kapitalizm ve emperyalizmdir. Savaşsız bir dünya için, emperyalizme ve kapitalizme karşı birlikte mücadele etmeliyiz.

 

 Faruk Sevim

 Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu Üyesi

 

25 Kasım 2015 – Yazılı Basın Açıklaması Metni

Savaş Kışkırtıcılığına hayır

24 Kasım günü Hatay ilinin güneyinde Türkmen dağı bölgesinde sınır ihlali yapan bir Rus savaş uçağı Türk uçakları tarafından düşürüldü. Rus uçağı düşürülmeden önce Esad’a karşı savaşan Türkmenleri bombalıyordu. Olay sonrası hem Türkiye’de hem de Rusya’da güvenlik toplantıları yapıldı, NATO güvenlik komitesi toplandı. Türkiye ve Rusya savaş girdabına çekilmeye başladı.

Henüz Ankara katliamının üzerinden 45 gün, Paris katliamının üzerinden 10 gün geçti ama “IŞİD’e karşı savaşmamız gerekir” diyen devletlerin yöneticileri birden bire toplumları topyekun bir savaşın içine çekecek adımlar atmaktan çekinmediklerini gösterdiler. Peki niçin?

Çünkü Rusya’nın Suriye’de askeri üsleri var, Akdeniz’de nüfuz alanını korumak ve geliştirmek için Esad gibi bir diktatörün kalmasını istiyor ve diktatörün kalması için ne gerekirse yapıyor. Bunun için tüm Esad karşıtlarına bu arada elbette çoğunlukla sivil halka bomba yağdırmaya devam ediyor, sınır ihlallerinden çekinmiyor.

Türkiye ise NATO ve Rusya arasında Ukrayna, Gürcistan vb. bölgelerde süren güç mücadelesinde NATO tarafında yer alacağını açıkça gösteriyor. NATO tarihinde az görülen bir iş yapılıyor ve bir Rus savaş uçağı düşürüyor.

1 Mayıs 1960 tarihinde U-2 Krizi olarak bilinen bir olay yaşanmış ve Sovyet topraklarında uçan bir U-2  casus uçağı düşürülmüştü. Bu olan NATO ve Varşova Paktı arasında Soğuk Savaş’ı derinleştiren, Türkiye açısından önemli sonuçlar doğuran ve ciddi tehditler içeren bir olay olarak bilinir.

Daha önceki pek çok savaşın bir kıvılcımla başladığını unutmamalıyız. Bundan böyle atılacak herhangi tehditkâr bir adım kanlı bir savaşın başlamasına yol açabilir. Tüm tarafları acilen sükûnete ve savaşa yol açabilecek adımlardan kaçınmaya çağırıyoruz.

Suriye’deki insanlık trajedisinin bitirilmesi için çaba göstermek yerine bölgesel hatta küresel bir savaşa yol açacak davranışlar insanlık için çok büyük bir yıkım demektir. Savaş hiçbir suçu günahı olmayan insanlar için ölüm demektir. Savaş yıkım ve acı demektir. Savaş öfke ve düşmanlık demektir.

Çok ciddi bir savaş kışkırtıcılığı sürecinden geçiyoruz. Bu kışkırtmanın kimler tarafından yapılmakta olduğu önümüzdeki günlerde alınacak pozisyonlarla daha net ortaya çıkacaktır. Bu kışkırtmaların çatışmalara ve giderek bir savaşa dönüşmemesi için acilen barış aktivistleri tavır almalıdır.

Şengül Çifci

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu Üyesi

 

5 Aralık 2015 – Yazılı Basın Açıklaması Metni

İncirlik üssü kapatılsın

1954 yılında bir Amerikan üssü olarak açıldığından beri İncirlik Üssü barış için bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Ortadoğu bölgesinde Amerikan çıkarlarının savunulması için odak olarak kullanılan ve çok miktarda Amerikan savaş uçağına ve nükleer silaha ev sahipliği yapan üs, şimdi Avrupa’nın emperyalist ülkelerine hizmet etmek için kullanılacak.

Fransa, İngiltere ve son olarak Almanya, bu hafta kendi savaş uçaklarının İncirlik üssünü kullanması için Türkiye’ye başvurdular. Muhtemelen başvuruları Türkiye vatandaşlarının bu konuda ne düşündüğü dikkate alınmaksızın kabul edilecek.

Peki bu savaş uçakları İncirlikte ne yapacak? Öncelikle komşumuz Suriye topraklarında keşif uçuşları yapacak, sivillerin de yaşadığı çok sayıda hedefi bombalayacak, yabancı topraklar üstünde, kendi çıkarları uğruna gerilimi tırmandıracak, barışa ulaşmayı olanaksız kılacak. (aynen şu anda Rusya’nın yaptığı gibi yapacak) . Milyonlarca Suriyeli mülteci için hiçbir şey yapmayan, onların denizlerde ölümünü seyreden, hatta ölmeleri için botlarını batıran Avrupa, insan hakları adına IŞİD’i bombalayacak.

Bilindiği gibi bu üsten kalkan uçaklar IŞİD’i bombalama gerekçesi ile havalanıyor olsalar da, ağırlıklı olarak sivilleri bombalamakta ve öldürmekteler. IŞİD ile mücadelede başvurulabilecek en komik ve trajik yöntem, sivillerin yaşadığı şehirlerin üzerine bomba atmaktır. Bu bombalamalar, ölen her bir IŞİD militanının yerine onlarca yeni IŞİD militanının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Türkiye’de hükümet, Rusya’nın Suriye’de yaptığı bombalamalara karşı çıkarken kendisi dahil pek çok ülkenin Suriye’de yaptığı bombalamaları savunuyor, destek oluyor, bizzat bombalama yapıyor. Ve giderek tırmanan bir savaş ortamına katkıda bulunuyor.

Zaten mevcut durumda, uluslar arası hukukun ihlal edildiği, hukuk dışı bir belge olan ve her yıl haziran ayında yenilenen gizli bakanlar kurulu kararnameleriyle kullanıma açılmış olan İncirlik Askeri Üssü, belki de çıkabilecek çok daha büyük bir savaşın odak noktası haline gelebilir. Saldırıların başlangıcı olan her merkez ilk askeri hedeftir.

Ortadoğu’da yaşanmakta olan sürecin giderek vekâlet savaşından asılların savaştığı bir düzleme geçmekte olduğunu görmek gerekir. Böyle bir savaş başta Türkiye ve Ortadoğu halkları olmak üzere insanlığın çok büyük bir bölümü için yıkım olabilir. Bir an önce bu çılgınlığa son verilmelidir.

Türkiye İncirlik üssünün Suriye veya başka herhangi bir ülkenin bombalanması için kullanılmasına son vermelidir. Suriye’ye her türlü dış müdahaleye son verilmelidir. Esad diktatörlüğünü de, IŞİD barbarlığını da durduracak olan Suriye halkının kendisidir.

İncirlik üssü herhangi bir savaşta kullanılmamak üzere kapatılmalıdır.

 

Faruk Sevim

Küresel BAK yürütme kurulu üyesi

 

11 Aralık 2015 – Yazılı Basın Açıklaması Metni

Musul’a Gönderilen Askerler Geri Çekilmelidir

Hükümet bu hafta Musul yakınlarındaki Başika kampına IŞİD ile mücadele gerekçesi ile 25 tank ve 400 asker gönderdi. Daha önce gönderilenlerle birlikte asker sayısı 600 oldu.

Irak’ın ikinci büyük kenti olan Musul 10 Haziran 2014 tarihinde IŞİD’in eline, çatışmasız bir şekilde geçmişti. Irak ordusu geri çekilirken tüm silahlarını ve Irak Merkez Bankasının paralarının bir bölümünü IŞİD’e terk etmişti. Musul halkının büyük bir bölümü Irak ordusundan memnun olmadığı için yeni gelen IŞİD militanlarına karşı bir direniş göstermemişti.

Şimdi Türkiye bu kenti “kurtarmak” için Irak halkının, hatta Irak yönetiminin bu konuda ne düşündüğünü hiçe sayan bir şekilde, bir dış emperyalist güç olarak bölgeye müdahale ediyor. Türkiye hükümeti bu hakkı ve yetkiyi nereden alıyor? Türkiye’nin Irak’a izinsiz asker göndererek uluslararası anlamda bile meşru bir davranış içinde olmadığı ortada. Türkiye uluslararası hukuk kurallarını ihlal ederek, başka bir ülkenin egemenlik alanını işgal ederek fiili durum yaratmaya çalışıyor. En başta Iraklı yetkililer bu duruma itiraz ediyor. Buna rağmen Türkiye askerlerini çekmemekte ısrarlı gözüküyor. Türkiye hükümeti bu davranışıyla Türk milliyetçiliğinin önünü açarak, Türkiye sınırları içinde süren çatışmaların daha da derinleşmesine sebep olacaktır.

Hükümet ilk defa Ortadoğu’da süren savaşa bu büyüklükte bir kara gücü ile müdahil oldu. Bu müdahale merkezi Irak hükümetinin yanı sıra İran ve Rusya tarafından da protesto edildi, askeri birliklerin çekilmesi için 48 saat süre tanındı, çekilme olmadığı takdirde her türlü tedbirin alınacağı söylendi.

Türkiye devletlerarası bir savaşa bu defa çok yaklaşmış durumda. Başka bir devletle (Irak, İran veya Rusya) savaşa girme ihtimali ilk kez bu kadar yakınımızda. Üstelik sınırlarımızın dışındaki bir askeri birlik söz konusu olduğundan Türkiye hükümetinin alacağını umduğu NATO veya ABD yardımı da söz konusu olmayacak. NATO Anlaşması’nın 5.maddesi, ‘müttefiklerin kendi topraklarında bir saldırıya maruz kalmaları durumunda NATO’nun müdahalesini’ öngörüyor. Rusya uçağını düşürdüklerinde söylenen “sınırlarımızı koruyoruz” gerekçesi bu olayda geçerli olmayacak.

Türkiye’yi Ortadoğu’da savaşa sürükleyecek ve Türk milliyetçiliğini besleyecek olan bu maceracı tutumlardan hükümet bir an önce vazgeçmelidir. Sınırlarımızın dışındaki tüm askeri birlikler derhal geri çekilmelidir. Türkiye hükümetinin Ortadoğu’da emperyalist davranışlar sergilemesini bizler barış aktivistleri olarak kabul etmiyoruz. Musul’a gönderilen askerler geri derhal çekilmelidir.

IŞİD barbarlığını da Esad diktatörlüğünü de durduracak olan Irak ve Suriye halklarının kendisidir. Ortadoğu’daki tüm emperyalist müdahaleler durdurulmalıdır.

 

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu

 

22 Aralık 2015 – Hrant Dink Davasına Çağrı

Genciyle, yaşlısıyla, mamasıyla, anasıyla, tantikleri, yayaları, teyzeleri, nineleri, her inançtan genci bu vicdan kavgasında birarada tutan senden çıkan hakikatin sesiydi Ahparig. Senin o sıcak çağrın, bizim inadımız ve hiç eksilmeyen kalabalığımız adalet talebimizin her zaman duyulmasını sağladı.  Duyduk ki sonunda “gerçek katillerini” yargılayacaklarmış. Neredeyse 9 yıldır sokaklarda haykırdığımız isimlere ulaşılmış sonunda. Katilin eşgali nihayet görünür olmuş. Devlet, görevlilerini yargılayacakmış.  İnansak mı?  Yine aynı şüpheyle, yine aynı dikkatle, aynı taze inatla yeni açılan davayı izlemek üzere adalet nöbetimizi sürdürmek için, sana verdiğimiz sözü yerine getirmek için, bir kez daha davanın görüleceği mahkemenin önünde buluşuyoruz.  Senin adında cisimleşen bir ortak mücadeleyi omuzlamak için; HRANT İÇİN, ADALET İÇİN!

BURADAYIZ AHPARİG!

22 Aralık 2015 Salı, Saat: 10.00

Çağlayan Adliyesi C Kapısı

 

Hrant’ın Arkadaşları

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.