ABD İşgaline Ortak Olma Kampanyası Basında Çıkanlar

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

CNN TÜRK

Irak’ın işgaline karşı protesto

ABD’nin Irak işgalinin ikinci yıldönümünde dünyada ve Türkiye genelinde, ABD’yi protesto gösterileri düzenlendi.

İstanbul’da, çeşitli emek ve meslek örgütlerince ‘ABD’nin işgaline ortak olma’ sloganı altında organize edilen mitinge katılan gruplar, Haydarpaşa ve Altıyol’da toplandılar.

Ellerinde savaş karşıtı döviz ve pankartlar taşıyan gruplar, saat 11.30’da Kadıköy’e doğru yürüyüşe geçti. KESK Genel Başkanı Sami Evren ve DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin yanı sıra TMMOB, Türk-İş, çeşitli siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri yönetici ve üyelerinin de katıldığı yürüyüş, mitingin yapıldığı Kadıköy Meydanı’nda sona erdi.

Mitinge katılanlar, meydan önündeki polis bariyerine kadar geldi. Gruptakiler, miting alanının önünde kurulan polis bariyerinden üst araması yapıldıktan sonra içeri alındı. Bu arada miting nedeniyle Kadıköy ve çevresinde geniş güvenlik önlemleri alınırken, Kadıköy İskele Meydanı’na inen yollar da trafiğe kapatıldı.

Protesto gösterilerinin Avrupa yakasındaki bölümünde bir grup protestocu, İnönü Stadı önünde toplantı. ‘İşgale direnen Irak halkı kazanacak” yazılı pankart taşıyan grup, Dolmabahçe rıhtımına yürüdü.

Burada yapılan basın açıklamasında, Irak halkının meşru direnişinin koşulsuz olarak desteklendiği kaydedilerek, ‘bu desteğin işgalciler Irak’tan kovuluncaya kadar süreceği’ vurgulandı.

Ankara

Bazı siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum örgütleri ‘ABDnin Irak’ı işgali’nin ikinci yılında Kızılay’da protesto yürüyüşü düzenlediler.

Kurtuluş Parkı’nda toplanan DİSK, KESK, EMEP, DEHAP, SDP, Ankara Tabip Odası, Çağdaş Hukukçular Derneği, Halkevleri, İHD, Ezilenlerin Sosyalist Platformu ve diğer sivil toplum örgütleri, ’emperyalistler yenilecek direnen halklar kazanacak’ pankartı eşliğinde kortej oluşturdu, Ziya Gökalp Caddesi’nden Kızılay’a doğru yürüyüşe geçti.

Çevik kuvvetin panzerlerle önlem aldığı SSK İşhanı önüne kadar gelen gruptakiler, ABD aleyhinde sloganlar attılar, alkış ve ıslıklarla ABD’yi protesto ettiler.

İzmir

Irak harekatının 2. yıldönümü nedeniyle, İzmir’deki İngiliz Konsolosluğu önünde toplanan grup, İngiltere ve ABD bayrakları ile ABD Başkanı George Bush’un maketini yaktı.

Alsancak Garı önünde toplanan İşsizlik ve Pahalılığa Karşı Savaş Derneği (İPSD) üyeleri pankart açıp, slogan atarak İngiliz Konsolosluğu’na kadar yürüdü.

Adana

Adana’da, bazı siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri, ABD’nin Adana Konsolosluğu önünde protestogösteri yapıp, siyah çelenk bıraktı.

Irak savaşının ikinci yıldönümünde, İngiltere’nin başkenti Londra’da on binlerce kişinin katıldığı protesto gösterisi düzenlendi.

Avrupa başkentlerinde protesto gösterileri Türkiye’nin yanı sıra Avrupa başkentlerinde de ABD’nin Irak’ı işgali gösterilerle protesto edildi.

Londra’da savaş karşıtı göstericilerin Trafalgar Meydanı’na doğru yürürken geçtikleri ABD Büyükelçiliği önünde yoğun güvenlik önlemleri alındı.

Yunanistan’ın başkenti Atina’da, Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ile Yunanistan Kamu Çalışanları Sendikası’nın (ADEDİ) çağrısıyla düzenlenen gösteride ABD protesto edildi.

ABD Büyükelçiliği’ne yürüyen yaklaşık 5 bin gösterici, ‘Bush bir numaralı terörist’ şeklinde pankartlar taşıdı, ‘savaşa hayır’, ‘Irak’ta işgale son’ şeklinde sloganlar attı.

Selanik’te de yüzlerce kişi, ABD ve İngiltere konsoloslukları önünde gösteri düzenledi. Atina ve Selanik’teki gösteriler, olaysız sona erdi.

İsveç’in başkenti Stockholm’ün merkezinde toplanan yaklaşık 300 gösterici de ‘ABD, Irak’tan defol’ şeklinde sloganlar attı.

Bu arada, İtalya’nın başkenti Roma, Norveç’in başkenti Oslo, İspanya’nın başkent Madrid dahil dokuz kentinde de gösteriler planlanlanıyor.

Mısır

Irak savaşının ikinci yıldönümünde, Mısır’ın İskenderiye kentinde yaklaşık 500 kişi hükümet ve ABD karşıtı gösteri yaptı.

Başkent Kahire’ye yaklaşık 170 kilometre uzaklıktaki İskenderiye’de yapılan gösteride protestocular, Irak’ta ABD işgaline karşı sloganlar attı ve ‘ABD işgaline, egemenliğine ve zorbalığına hayır’ yazılı pankartlar taşıdı.

Japonya

Japonya’da binlerce kişi, ABD’nin Irak’taki askeri varlığını ve hükümetin bu ülkeye asker göndermesini protesto etti.

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın ziyaret ettiği Japonya’nın başkenti Tokyo’da 4500’ü aşkın kişi, ABD’nin Irak’ta yarıniki yılını dolduracak askeri varlığını protesto etmek için sokaklara döküldü.

KADIKÖY GAZETESİ

Savaş karşıtları 19 Mart’ta Kadıköy’de

Irak işgalinin başlamasının ikinci yıldönümü olan 19 Mart Cumartesi günü Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu da (BAK) tüm savaş karşıtları ile birlikte, Emek Platformu üyesi 11 örgütün çağrısı ile Kadıköy Meydanı’nda yapılacak gösteriye katılacak. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu aktivistleri saat 10.00’dan itibaren Carefour Tepe/Natilius’un önünde “ABD İşgaline Ortak Olma” yazılı pankart altında toplanmaya başlayacaklar ve daha sonra alana doğru yürüyüşe geçecekler.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu sözcülerinden Tayfun Mater yaptığı açıklamada, “İşgal başlayalı iki yıl oldu ve Irak’ta durum gün geçtikçe daha da kötüleşiyor. Şimdiye kadar Irak’ta 110 bin masum insan bu haksız işgal yüzünden öldü. Eğer savaş olmasaydı bu insanlar yaşıyor olacaklardı. Üstelik ABD Irak’ı işgal ederken söylediği yalanların aynısını bugün İran ve Suriye için söylemeye devam ediyor. Bugün artık bütün dünya ABD’nin asıl amacının tek başına bütün dünyaya hakim olmak olduğunu biliyor” dedi. Tayfun Mater, “ABD’nin bu amacını gerçekleştirip, dünyayı insanlık için yaşanmaz bir hale getirmesini, savaşlar yüzünden masum insanların ölmesini engelleyebilecek tek bir güç var, o da dünya savaş karşıtı hareketidir. Biz Türkiye’de iki yıl önce 1 Mart’ta tezkerenin geçmesini önleyerek bunu yapmanın mümkün olabileceğini gösterdik. Şimdi de 19 Mart’ta Kadıköy’de Amerika’nın söylediği yalanları yutmadığımızı, bizi ne kadar tehdit ederse etsin Bush’u sevmemeye devam edeceğimizi, yeni savaşların çıkmasını ve Türk hükümetinin bu savaşların içinde yer almasını engellemek için elimizden geleni yapacağımızı göstermeliyiz. Herkesi aynı gün onlarca ülkede savaşa karşı gösterilerin yapılacağı 19 Mart Küresel Eylem Günü’nde Kadıköy’de olmaya çağırıyoruz” diye konuştu.

Daha önceki gösterilerde renkli kortejleri, dövizleri ile farklı bir görüntü çizen Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, 19 Mart Cumartesi günü yapılacak gösteriye Irak’ta İşgale Son” ve “Savaş Suçlusu Bush Yargılansın” pankartları ile katılacak. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, savaşa ve işgale karşı olmayan, Bush’u sevmeyen, yeni savaşlar istemeyen herkesi 19 Mart Cumartesi günü Kadıköy’de yapılacak gösteriye katılmaya çağırıyor.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, 24 Aralık 2004’te Makine Mühendisleri İstanbul Şubesi’nde yaptığı bir basın toplantısı ile “ABD İşgaline Ortak Olma, Irak’ta İşgale Son” kampanyasına başlamış ve kampanyayı Avrupa ve Dünya Sosyal Forumu’nda alınan karar gereğince 19 Mart’ta yapılacak bir gösteri ile sonlandıracağını duyurmuştu. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu 19 Mart’tan sonra Bush’un işlediği savaş suçlarının teşhir eden ve sonucunda da Bush’un yargılandığı yeni bir kampanyaya başlamayı planlıyor.

Kadıköy’de panel

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu çok sayıda şehirde, ilçede ve mahallede ABD’nin işgal politikalarına karşı kampanyalar yapmaya çalışıyor. Böylece daha çok sayıda savaş karşıtıyla buluşmayı hedefliyor.

Kadıköy’de de yaklaşık iki yıldır kampanya yapan BAK aktivistleri,17 Mart Perşembe günü de 18.00-21.00 saatleri arasında Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi’nde “Savaşın Hukuğu Olmaz” konulu bir panel düzenlediler.

Panele, Marmara Üniversitesi Küresel BAK ile birlikte düzenlenen panele, Marmara Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Anayasa Kürsü başkanı Profesör Doktor İbrahim Kaboğlu, Mor ve Ötesi Müzik Grubu üyesi ve öğretim görevlisi Kerem Kabadayı ile Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu üyesi Şenol Karakaş konuşmacı olarak katıldılar.

MİLLİYET

‘Biz yüzde 82…’

Kimi yüzüne barış işareti çizdi, kimi elinde sazı şarkı söyledi. Kimi oyun sergiledi. Sloganları çeşit çeşit, amaçları tekti: Irak harekâtını protesto…

Pınar Aktaş – İstanbul

ABD’nin Irak harekâtı, 2. yıldönümünde de İstanbul’da  düzenlenen mitingle protesto edildi. Binlerce insan ellerinde taşıdıkları “Biz yüzde 82, gerisi Bush” pankartlarıyla, ABD’nin Irak’taki işgaline son vermesini istedi.

Kadıköy İskele Meydanı’ndaki mitinge, aralarında TMMOB, DİSK, KESK’in de bulunduğu çeşitli emek ve meslek örgütleri katıldı. Sabah erken saatlerde Haydarpaşa ve Altıyol’da toplanan göstericiler, polis kontrol noktalarında arandıktan sonra meydana alındı.

Ellerinde, “Biz yüzde 82, gerisi Bush”, “Savaş suçlusu Bush yargılansın” yazılı dövizler taşıyan göstericiler, “Kahrolsun ABD emperyalizmi”, “Katil ABD, işbirlikçi AKP” gibi sloganlar attı. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu üyeleri de, taşıdıkları pankartlar, çaldıkları düdük, trampet gibi müzik aletleriyle mitinge katıldı.

Temsili Azrail

Greenpeace de tören alanına temsili Azrail’le birlikte girdi. Azrail’in orağında, kanlar içinde bir oyuncak bebek bulunuyordu. Grup üyeleri, yüzlerine çizdikleri barış işaretiyle dikkat çekti.

Öğrenci Muhalefeti üyesi gençler de ellerinde oyuncak silahlarıyla başlarına çuval geçirdikleri Iraklıyı canlandıran grup üyelerini yerlerde sürükledi. Miting alanında toplanan gruba seslenen sendika ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, ABD’nin politikalarını eleştirerek, Türkiye’nin bu ülkeyle işbirliği yapmaması gerektiğinin altını çizdi.

Iraklı savaş aktivisti Barzan El Muhtar da destekleri için Türk halkına teşekkür etti. Mitingin sonunda Mor ve Ötesi’nin solisti Harun Tekin, “Savaşa hiç gerek yok” adlı şarkıyı söyledi.

Polis uzaktan baktı

Polis önlemlerini, miting alanının çevresinde yoğunlaştırdı. Meydana çıkan ara sokaklarda ve caddelerde arama noktaları oluşturulurken, 2 panzer de hazır bekletildi. Ancak tören dağılırken ara sokaklardan çıkan gaz maskeli, bomba atarlı yaklaşık 100 polis, Söğütlüçeşme Caddesi’nin önünü kapatarak göstericilerin girişini yasakladı.

Irak işgali Ankara’da da 2 ayrı eylemle protesto edildi.

NTV

19 Mart 2005— Kadıköy Meydanı’nda biraraya gelen binlerce insan, Bush yönetiminin politikalarını protesto etti.

Gösteriye katılmak isteyen gruplar, polisin oluşturduğu güvenlik noktalarından arandıktan sonra kortej oluşturarak meydana doğru yürüyüşe geçti. Küresel Barış ve Adalet koalisyonunun da destek verdiği gösteri, Emek Platformu’na bağlı, 11 meslek örgütü tarafından düzenlendi. Meslek örgütlerinin temsilcilerinin yanı sıra Iraklı Mühendis Gawzan Al-Muhtar da bir konuşma yaptı.

Protesto gösterisi Mor ve Ötesi grubunun söylediği bir şarkıyla sona erdi.

İstanbul’da bir başka işgal karşıtı eylem de Dolmabahçe’de düzenlendi. Dolmabahçe’de toplanan Irak’ta İşgale Hayır Koordinasyonu üyesi grup, ABD karşıtı sloganlar attı.

Ankara’da ise sendika, parti ve diğer sivil toplum örgütlerinden oluşan işgal karşıtları Kurtuluş Parkı’ndan Kızılay’a kadar yürüdü. Yaklaşık bin kişilik grup Amerika Birleşik Devletleri’ni protesto eden bir açıklamanın ardından dağıldı.

SABAH

Binlerce gösterici işgale hayır’ dedi

Amerika’nın Irak’ı işgal etmesinin ikinci yılı, dünyanın birçok kentiyle birlikte İstanbul’da da protesto edildi.

Amerika, Irak’a müdahalesinin ikinci yılında dünyanın birçok ülkesiyle birlikte Türkiye’de de protesto edildi. Dün İstanbul’da Kadıköy Meydanı ve Dolmabahçe’de düzenlenen gösterilerde Amerika aleyhine slogan atan binlerce kişi olaysız dağıldı. “Emek Platformu” tarafından Kadıköy İskele Meydanı’nda düzenlenen mitinge katılan gruplar, sabah erken saatlerden itibaren Haydarpaşa ve Altıyol’da toplandılar. Ellerinde savaş karşıtı döviz ve pankartlar taşıyan gruplar, saat 12.00 sıralarında Kadıköy’e doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşe KESK, DİSK, TÜRK-İŞ’in yanı sıra CHP, ÖDP, EMEP ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin de katıldı. Gösteriler, Kadıköy mitingindeki konuşmalardan sonra olaysız sona erdi. ‘Irak’ta İşgale Hayır Koordinasyonu’ ise aynı saatlerde Dolmabahçe’de önünde toplandı. İnönü Stadı önünde “İşgale direnen Irak halkı kazanacak” yazılı pankartın gerisinde toplanan protestocular, çeşitlipankart ve flamalarla Dolmabahçe rıhtımına yürüdü. “Katil ABD Irak’tan defol”, “6. Filo’yu unutmayın” ve “İşgale değil, direnişe destek” sloganları atan göstericiler, yaptıkları basın açıklamasından sonra dağıldılar. İşgalin ikinci yılı, ABD’nin en büyük destekçisi İngiltere’de da kalabalık gösterilere sahne oldu. Başkent Londra’da 100 bin kişi ABD elçiliğine yürüdü. Norveç, İtalya, İsveç, Danimarka ve İspanya’da da protestolar düzenlendi.

BUSH: SAVAŞ İLHAM VERDİ

Öte yandan ABD Başkanı George W. Bush ise Irak savaşını savundu. Savaşın, “ülkesini daha güvenli hale getirdiğini” ve “Ortadoğu’da demokratik girişimlere ilham verdiğini” söyleyen Bush, “Bizim topraklarımızda özgürlüğümüzün sürmesi, diğer ülkelerdeki özgürlüklere bağlıdır. İki yıl önce Irak’ı özgürleştirme operasyonu başlattık” dedi.

Erhan DOĞAN – Murat KEKLİKÇİ / MERKEZ

ZAMAN

‘Amerikan işgaline hayır’

ABD’nin Irak’ı işgalinin 2. yılı nedeniyle birçok ilde protesto gösterileri düzenlendi. Irak halkının meşru direnişinin  desteklendiği gösterilerde, “İncirlik Üssü kapatılsın, çocuk parkı yapılsın” şeklinde sloganlar atıldı.

ABD ve müttefiklerinin Irak’ı işgalinin 2. yıldönümü nedeniyle başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok ilde protesto gösterileri yapıldı. İstanbul’da, “Irak’ta İşgale Hayır Koordinasyonu”nca, İnönü Stadı önünde eylem yapıldı. “İşgale direnen Irak halkı kazanacak” yazılı pankartın gerisinde toplanan protestocular, “İncirlik Üssü kapatılsın, çocuk parkı yapılsın” sloganları atarak, çeşitli pankart ve flamalarla Dolmabahçe rıhtımına yürüdü.

Burada yapılan basın açıklamasında, Irak halkının meşru direnişinin koşulsuz olarak desteklendiği kaydedilerek, “Bu desteğin işgalciler Irak’tan kovuluncaya kadar süreceği” bildirildi.

‘İşgale ortak olma’

“19 Mart Küresel Eylem Günü” nedeniyle Kadıköy’de de, “ABD’nin işgaline ortak olma” sloganı altında miting yapıldı. İskele Meydanı’nda gerçekleştirilen mitingde konuşan TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, “ABD’nin 2 yıldır Irak’ı işgal ettiğini” kaydederek, “Bugün dünyada kan, açlık, gözyaşı, ve savaşlar var. Küresel bir saldırı yapılıyor ama bunlara karşı küresel bir direniş de var” dedi. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi de, ABD’nin, Irak’tan sonra Suriye, İran ve Venezüella’ya saldırmak istediğini ileri sürerek, ABD’nin bu tutumuna karşı barışseverlerin mücadele etmeye devam edeceğini söyledi.

ABD, enerji kaynakları peşinde

Türk-İş adına konuşan Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın da, ABD’nin Ortadoğu’daki enerji kaynaklarının peşinde olduğunu, bu nedenle başlattığı Irak savaşını çeşitli ülkelerde sürdüreceğini ve sıranın Türkiye’ye geleceğini savundu. Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Arslan ise Irak’ta tarihin yağmalandığını, kültürün yok edildiğini ve insanların hala öldürüldüğünü kaydederek, “Irak’ta bunları yapanların vahşi bir zihniyet taşıdıklarını” söyledi. Kadıköy’deki mitingin ardından sahne alan Mor ve Ötesi, bazı şarkılarını seslendirdi.

Ankara ve Adana’da eylem

İşçi Partisi ile Haklar ve Özgürlükler Cephesi ise, iki ayrı eylemle ABD’nin Irak’ı işgalini protesto etti. Haklar ve Özgürlükler Cephesi Ankara Temsilciliği’nden bir grup, Yüksel Caddesi’nde toplanarak yürüyüşe geçti. Buradan ABD Büyükelçiliği’nin karşısındaki Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin önüne gelen topluluk, “Irak’ta İşgale Son, Irak Iraklılarındır” yazılı bir pankart açtı ve basın açıklaması okundu. Adana ve İzmir’de de, bazı siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri, ABD’nin Adana Konsolosluğu önünde protesto gösteri yapıp, siyah çelenk bıraktı.

Irak’ta yüz bin sivili katlettiler

İstanbul’da bir toplantı için bulunan Iraklı mühendis Ghazwan Al Mukhtar da, 2 yıl içinde Irak’ta 100 bini aşkın sivil insanın öldürüldüğünü, ayrıca Iraklı askerlerin katledildiğini bildirdi. Ülkesinde yaşanan olumsuzlukları anlatan Mukhtar, Irak’ın tamamen tahrip edildiğini ve yeniden yapılanması için hiçbir çalışma başlatılmadığını kaydetti. Irak halkının yüzde 60’ından fazlasının işsiz olduğunu ve bu oranın savaştan öncekinden iki kat çok olduğunu vurgulayan Mukhtar, “1960’lı yıllardan sonra en kötü günlerimizi yaşıyoruz. Irak halkı, ABD’nin en kısa sürede çekilmesini talep etmeye devam edecektir” dedi.

1 Mart 2005 Basın Açıklaması Haberleri:

Amerika’nın Irak asker göndermek için Türkiye topraklarını kullanmasına izin vermek için hazırlanan tezkerenin reddedilişinin ikinci yıldönümünde yapılan basın açıklaması ile ilgili Birgün, Bianet ve Sesonline’da çıkan haberler.

BİRGÜN

Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi’nin, TBMM’de kabul edilmeyişinin üzerinden iki yıl geçti. Kimilerine göre Washington ile Ankara arasında esen sert rüzgarların sebebi 1 Mart tezkeresinin geçmemesiydi. Kimilerine göre ise tezkere geçmediği için Irak savaşı uzadı. Aksi taktirde ABD birkaç gün içinde Bağdat’ı ele geçirecekti. Irak operasyonunu Türkiye’yi koridor olarak kullanarak gerçekleştirmek isteyen Birleşik Devletlerin bu girişimi TBMM’den geri döndü. Aradan iki yıl geçmesine rağmen halen tezkere tartışılmaya devam ediliyor.

Irak krizi konusunda Hükümet tarafından 25 Şubat 2003’de TBMM’ye sunulan, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi”, 1 Mart Cumartesi günü TBMM Genel Kurul’da gizli görüşme ile ela alındı. TBMM Genel Kurulu’nun saat 15.20’de başlayan kapalı oturumu yaklaşık 3.5 saat sürdü. Gizli görüşme sona erdiğinde ABD’yi hayal kırıklığına uğratan bir karar çıktı. Tezkere ile ilgili olarak CHP milletvekilleri “ret” oyu kullanırken, çok sayıda AKP milletvekili de tezkere aleyhine oy verdiği ortaya çıktı. Oylamaya katılan 533 milletvekilinden 250’si ret, 264’ü kabul yönünde oy kullandı. 19 milletvekili çekimser kaldı.

GİZLİ OTURUMDA

Bu sonuçlar üzerine, CHP’liler, Anayasa’nın 96. maddesinde, “Anayasa’da başkaca bir hüküm yoksa, TBMM üye tamsayısının en az üçte biriyle toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verir” hükmü çerçevesinde sonuca itiraz ettiler. TBMM Başkanı Arınç, danışmanlarıyla konuyu değerlendirmek üzere birleşime 20 dakika ara verdi.

AKP 97 FİRE VERMİŞTİ

Yapılan değerlendirmelerden sonra TBMM Başkanı Arınç, Anayasa’nın 96. maddesinin açık hüküm taşıdığını bildirerek, Başbakanlık Tezkeresi’nin Anayasa’nın öngördüğü salt çoğunluğa ulaşılamadığını açıkladı. TBMM’deki oylamada TBMM Başkanı Bülent Arınç anayasa gereği oy kullanamadı. AKP’de 361 milletvekili oy kullandı. AKP’nin, o oylamada 97 fire verdiği öne sürülmüştü. TEZKEREDE NE VARDI?

Türkiye’yi Irak savaşının dışında tutan 1 Mart tezkeresi kabul edilseydi, 62 bin ABD askeri personelinin 6 ay süreyle Türkiye’de bulunmasının önü açılacaktı. TBMM tarafından “ret” edilen tezkere ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine ve bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dairesinde kullanılmasına yeşil ışık yakılacaktı.

Tezkerinin ikinci maddesi ise ABD ve müttefiklerinin Türkiye’de konuşlanmasını içeriyordu.

255 uçak ve 65 helikopteri aşmayacak şekilde Türkiye’de yığınak yapılacaktı. Ayrıca Türkiye hava sahasını rahatça kullanabileceklerdi. Türkiye’ye gelecek yabancı kara kuvvetlerinden destek unsurları dışındaki muharip unsurların geçici olarak konuşlandırıldıkları bölgeler olacaktı.

GEREKÇEDE NE VARDI?

TBMM tarafından “ret” edilen tezkerenin gerekçesinde şu uyarılarda bulunuluyordu:

* “Irak sorununun barışçı yollarla çözümüne yönelik çabalar bugüne kadar ümit edilen sonuçları vermemiştir”

* “Tırmanan krizin bir savaşa dönüşmeden çözümü için zaman giderek azalmaktadır”

* “Irak’a karşı askeri caydırıcılık tedbirleri kapsamında yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının Türkiye’de geçici olarak konuşlandırılması için TBMM’nin izin ve yetki vermesi, bugünkü kriz ortamında munzam bir baskı unsuru olarak çok önemli ve etkili bir fonksiyon icra edecektir” * “Bu kuvvetlerin gerektiğinde kullanılmaları, hükümetin belirleyeceği esaslar ve bu konuda yapılacak düzenlemelere bağlı olacaktır”

VEKİLLER TEZKEREYİ DEĞERLENDİRİYOR…

1 Mart günü TBMM’de yapılan gizli oylamada oy kullanan milletvekilleri iki yıllık aradan sonra o günü değerlendirdiler. Milletvekillerinin çoğunluğu o dönemde hangi oyu kullandılarsa, halen aynı görüşte olduklarını söylüyor. Tezkereye “hayır” oyu kullanan milletvekilleri Türkiye’yi felaketin eşiğinden kurtardıklarını söylüyorlar.

CUMHURİYET

Savaş karşıtlarından eylem çağrısı

İSTANBUL/İZMİR (Cumhuriyet) – Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel-BAK), 1 Mart Tezkeresi’nin ikinci yıldönümünde, yazar, sanatçı ve savaş karşıtı aktivistlerin katılımıyla yaptığı basın açıklamasıyla ”Savaş Karşıtlarını” 19 Mart Küresel Eylem Günü’nde Kadıköy’de yapılacak mitinge davet etti.

Grup adına açıklama yapan Küresel-BAK sözcüsü Tayfun Mater , ABD’nin Suriye ve İran’a yönelik tepkilerinin arttığını söyleyerek ”Bir grup Küresel-BAK aktivisti ve Doğu Konferansı Girişimi üyesi, Türkiye’deki savaş karşıtlarının desteğini Suriye halkına sunmak için yola çıktılar” dedi. Tiyatrocu-şair Orhan Alkaya da, 1 Mart 2003’de TBMM, ABD’nin tezkere isteğini oylarken, 100 bin savaş karşıtının sokaklarda eylem yaptığını hatırlatarak, ”19 Mart Küresel Eylem Günü’nde dünyanın dört bir yanında ve İstanbul sokaklarında küresel saldırganlığı engelleyeceğiz” dedi.

KESK Genel Başkanı Sami Evren ise ABD’nin Ortadoğu’da 110 bin sivil Iraklının ölümünden sorumlu olduğunu ifade ederek, yurttaşlara, 19 Mart’ta Kadıköy’de yapılacak mitinge katılma çağrısı yaptı. İzmir Küresel Barış ve Adalet Komisyonu da, 19 Mart’ta İstanbul’da yapılacak ”ABD İşgaline Ortak Olma” mitingine İzmir’den geniş katılım sağlamak amacıyla kampanya başlattı.

BİANET

19 Mart Küresel Eylem Günü’ne Davet

Küresel BAK öncülüğünde bir araya gelen savaş karşıtları, Türkiye’nin Irak işgaline katılmasına yol açacak 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinin yıldönümünde, barış yanlılarını 19 Mart Küresel Eylem Günü’nde Kadıköy’de yapılacak mitinge davet etti.

BİA (İstanbul) – Türkiye’nin Irak işgaline katılmasına yol açacak 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinin yıldönümünde, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel-Bak) adına açıklama yapan şair Orhan Alkaya, “ABD Irak’ta 110 bin kişiyi öldürdü, 1 Mart reddedişi Türkiye’nin bu cinayetlere ortak olmasını engelledi” dedi.

Küresel-Bak’ın, Taksim Tünel Meydanı’nda açtığı standda bir araya gelen grupta, Kamu Emekçileri Sendikası Konfedarasyonu (KESK) Genel Başkanı Sami Evren’in yanı sıra, Zeynep Tanbay, Görkem Yeltan gibi birçok yazar ve sanatçı da vardı. Savaş karşıtları, tüm duyarlı insanları 19 Mart Küresel Eylem Günü’nde Kadıköy’de yapılacak mitinge davet etti. Grup, Irak’ta işgalin sona erdirilmesi için, TBMM’ye gönderilmek üzere imza toplamayı da sürdürüyor.

En somut kazanım, 1 Mart’ta, Türkiye’de oldu

Alkaya, 1 Mart’ın sadece Türkiye’nin değil, dünya savaş karşıtı hareketin bir başarısı olduğunu belirterek, Pakistanlı yazar ve aktivist Tarık Ali ‘nin Geçtiğimiz ay Porto Alegre’de gerçekleşen Dördüncü Dünya Sosyal Formu’nda yaptığı konuşmada “Dünyadaki tüm savaş karşıtı hareket içinde en somut kazanım, 1 Mart’ta Türkiye’de elde edildi” dediğini hatırlattı.

1 Mart tezkeresinin yankılarının hala sürdüğünü söyleyen Alkaya şöyle dedi:

“ABD savaş makinesinin önemli isimlerinden Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, geçtiğimiz günlerde ‘Savaşta yolunda gitmeyen işlerden biri, bizim 4. Piyade Tümeni’nin, Türkiye üzerinden kuzeyden İrak’a girememesi oldu’ açıklamasını yaptı. 1 Mart tezkeresinin engellenmesinin ABD açısından çok kötü olduğunu anlattı.”

Savaşçı ideolojilerin karşısına dikilen küresel direniş hareketinin, barış içinde birlikte yaşama idealinin önünü açtığını söyleyen Alkaya şöyle devam etti:

“Bush’gilleri 1 Mart’ta engelledik.19 Mart küresel eylem gününde dünyanın dört bir yanında ve İstanbul sokaklarında bir araya geleceğiz.Küresel saldırganlığı savaş karşıtlarının birleşik gücü engelleyecek. İnsan kazanacak.” (KÖ/TK)

SESONLİNE

‘Tezkere’nin reddi’nin yıldönümünde gösteri

[Sesonline] Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu eylemcileri, aydın ve sanatçılar bugün İstanbul, Beyoğlu-Tünel alanında 1 Mart’ta TBMM’nin tezkereyi reddinin yıldönümünde biraraya geldi.

Şair Orhan Alkaya’nın okuduğu basın açıklamasında, “1 Mart 2003 ‘te Ankara’da kelimenin tam anlamıyla tarihi bir gün yaşandığı” vurgulandı. Binlerce savaş karşıtının biraraya gelerek parlementoya sesini duyurduğunu vurgulayan Alkaya, “ABD Irak’ta 110 bin kişi öldürdü, 1 Mart Türkiye’nin bu cinayete ortak olmasını engelledi, 1 Mart’ın rövanşını almak isteyen Bush ve yandaşlarına bir dersi de Türkiye halkı verdi. BBC’nin yaptığı ankette Türk halkının yüzde 82’sinin Irak savaşına karşı olduğunu” vurguladı.

Küresel BAK, 19 Mart günü tüm dünyada sokaklara çıkılacağını ve Türkiye’de de aynı gün alanlarda olunacağını söyleyerek, tüm savaş ve işgal karşıtlarını 19 Mart’ta sokaklarda, alanlarda buluşmaya çağırdı.

Açıklamaya destek veren KESK Genel Başkanı Sami Evren de tüm savaş karşıtlarını 19 Mart’ta Kadıköy’de olmaya çağırdı.

Cihat DEMİRTAŞ-Melikşah YEKE

Bianet’ten Erol Önderoğlu ve Gökçe Susam Uluslararası Savaş Karşıtları Sempozyumu’na katılam için Fransa’dan gelen Gilbert Achcar ile konuştular.

“ABD Ortadoğu’da Vurabilir Ama İşgal Edemez”

Barış aktivisti Gilbert Achcar, “Bush ile Chirac aynı sistemde yer alıp çıkar çatışması yaşayan taraflar. ABD’nin Avrupa ile köprüleri yeniden kurmak istemesi ancak endişe verici olabilir. Medya, seçim öncesi muazzam Şii protestolarını görmedi” dedi.

BİA (İstanbul) – Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK), Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslar arası Buluşması’nın İkincisi için İstanbul’a davet ettiği barış aktivisti Gilbert Achcar, “Savaş karşıtı hareket, Irak’ın işgali öncesindeki başarısını yakalayarak daha uzun soluklu olmalıdır” dedi.

19 Şubat’ta İstanbul Taksim Hill Oteli’nde Türkiyeli savaş karşıtları ile bir araya gelen Paris Üniversitesi öğretim görevlisi ve yazar Achcar, uluslar arası medyayı eleştirerek, “Kafa kesicilerin görüntüsü Bush’un işine geliyor ve 11 Eylül’den sonra Amerika Birleşik Devletleri (ABD) saldırılarını doğrular nitelikte görülüyor” dedi.

ABD Başkanı George W. Bush ile Fransa Cumhurbaşkanı Jaques Chirac’ın uzlaşmacı mesajlarını Achcar, “Aralarında görüş ayrılıkları varsa bunlar çıkar nedeniyledir. Her ikisi benim müttefikim değil, uluslar arası hareketle birlikle mücadele ettiğim düşmanımdırlar” diye değerlendiriyor.

Achcar, bianet’in sorularını yanıtladı:

ABD’nin Suriye veya İran’a saldırı olasılığı ABD ile Avrupa kamuoyunu birbirine yaklaştırabilir mi? Burada Birleşmiş Milletler’in (BM) rolü pasif olarak kalır mı?

Öncelikle beş daimi üye devletin veto hakkını elinde tuttuğu BM Güvenlik Konseyi’nin etkisinin oldukça az olduğunu söylemeliyim. Dolayısıyla, daimi üyelerden biri bir şey yapmak istediği zaman BM buna karşı çıkamaz.

Geçmişte Bosna ve Kosova’ya düzenlediği saldırılarda görüldüğü gibi, ABD’nin BM’nin onayına çok fazla ihtiyaç duyduğu da söylenemez. Yani, BM bir şeyi engelleme gücüne sahip değil.

Elbette uluslar arası kamuoyu çok önemli. Kamuoyunun Irak’ın işgali öncesinde öne çıkarak 15 Şubat 2003’te zirvesine ulaşan savaş karşıtı harekete, benzer bir soluk kazandırması daha da önemlidir. O tarihten sonra sönen bu hareket, bir daha etkisini yitirmemesi için bu kez daha uzun soluklu olmalıdır.

Savaş makinesi ve tüm dünya için bir tehdit olan ABD yönetimi, savaş karşıtı hareketin ABD ve dünyadaki savaş karşıtları ile bir araya gelmesiyle durdurulabilir.

Avrupa basınında İran ve Suriye’den söz edilirken, daha ziyade bu ülkelerdeki insan haklarının durumu ele alınır. Avrupa’da medyanın tekelleşmesinin ABD’nin saldırısı öncesinde Irak’taki durumun iyi anlaşılmasını engellediğini düşünüyor musunuz? Medyanın rolü ne olmalı?

Medya derken genelleştiriyoruz. Chomsky’nin tabiriyle fikir üretiminde en önemli rolü oynayan büyük sermaye medyası, bir anlamda ABD’nin savaş çabasına katkıda bulunuyor. Tüketicilerine eksik, hatta taraflı haber veriyor. Tarafsız haber yapmakla öne çıkan haberciler, üniformalı, işgalci birliklerle birlikte hareket ediyor… Demem o ki, çok ileri işbirliği noktalarına erişildi….

Bir örnek, Paul Bremer’e karşı Ocak 2004’te düzenlenen muazzam protesto gösterisinin medyada gördüğü ilgiyle, medyanın kafa kesicilere ve manyaklara gösterdiği ilgiyi bir kıyaslayın. Kıyaslanamaz bile.

İnsanların ezici bir çoğunluğunun, Iraklılarla onun yüzde 60’ını oluşturan Şiilerin, seçimler dolayısıyla ABD yönetimine gösterdiği tepkiden haberi yok, çünkü medya bunu görmedi. Sadece kafa kesiliyor, sadece insan kaçırılıyor ve başka bir şey olmuyormuş gibi. Bu tamamen gerçeğin çarptırılmasıdır.

Ne yazık ki, Batıda çok dikkatli insanlar bile, yaratılan bu imaja kendilerini kaptırıyorlar. Oysa ki Irak’ta yaşananlar ABD için de rahatsız edici. Kafa kesicilerin görüntüsü Bush’un işine geliyor ve 11 Eylül saldırılarını doğrular nitelikte görülüyor.

Demokrasi adına kitlelerin ABD işgalini protesto etmesi, Bush için rahatsız edici. Bu nedenle de, olayı boğmak için elden gelen yapıldı. Medya, haberi bozuyor. Gerçek her bozulduğunda, bu işgalcilerin işine geliyor. Fransa işgale karşı bir tavır aldıysa da, aynı şey Fransız medyası için de geçerli… Çıkar çatışmalarına rağmen egemenlik sistemi içerisinde temel bir birlikten söz edebiliriz. Büyük medya kuruluşları da bu sistemin bir parçası…

Durum, onlarca yıl öncesine göre daha iyi çünkü İnternet, haberin demokratikleşmesini sağladı. İnternet aynı zamanda küreselleşme karşıtları, barışseverler ve diğer gruplara da katkıda bulundu.

Aslında İnternet, büyük medya kuruluşlarının alternatiflerinin yaratılmasına da imkan veriyor; ancak b konuda yapılması gereken çok şey var. İlgili ülkelerden naklen tanıklıklar sağlamak için tüm bir ağın tamamlanması gerekiyor. Uluslar arası medyanın ilgili bölgelerde kendi muhabirleri varken alternatif medya bu imkanlara sahip değil.

Condaleeza Rice’nin ABD Dışişleri Bakanlığı’na getirilmesinin ardından Fransa ve Avrupa’nın verdiği uzlaşmacı mesajı nasıl değerlendiriyorsunuz? Uzlaşmanın şartı sizce ne olmalı?

Fransız hükümeti veya Jacques Chirac’ın yapabilecekleri beni pek bağlamaz. Chirac ve Bush’un ilişleri beni ilgilendirmez. Aralarında görüş ayrılıkları varsa da, her ikisi benim müttefikim değil, uluslar arası hareketle birlikle mücadele ettiğim düşmanımdırlar.

Dediğim gibi, onlar aynı sistem içerisinde yer alıp çıkar çatışması yaşayan taraflar. Bush’un köprüleri yeniden kurma isteği eski ukala ve tek yanlı yöntemle işleri sürdüremeyeceğini anlamasından kaynaklanıyor. Bu, ansızın radikal şekilde davranış değiştirecekleri anlamına gelmiyor, ama Bush’un ikinci kez ABD Başkanı seçilmesinden beri böyle bir eğilim görülüyor.

En son örneklerden biri, Avrupa için “Yaşlı Avrupa” ifadesi kullanan Donald Rumsfeld’in geçenlerde Münih’e giderek Avrupa’ya ile ilgili geçmişte sözünü ettiği “Yaşlı Avrupa” sözünün “Yaşlı Rumsfeld”de kaldığını söylemesi oldu. Şimdi yaşlı Rumsfeld ve genç Condoleeza ile köprülerin yeniden kurulmak istenmesi, var olan mantık içerisinde ancak endişe verici olabilir.

Örneğin, Fransa gibi ülkelerin ABD politikalarına katılmamasının esaslı bir anlaşmazlıktan değil çıkar çatışmasından kaynaklandığını görmek ve anlatmak, bu nedenle çok önemli. Şimdi Fransa’nın ABD ile yakınlaşmasını bir gelişme olarak görmek, bundan sonraki gelişmeleri yorumlamak açısından yanıltıcıdır. Paris, Berlin hatta Moskova’nın bile ABD ile hemfikir olması, bunun ardından iyi bir şeyler olacağı anlamına gelmez.

Rusya ve Fransa, Irak’taki çıkarları dolayısıyla bu ülkenin işgaline karşı çıktılar. Fransa’nın Afrika’daki, Rusya’nın Çeçenistan’daki emperya list saldırganlığı isyan ettirici. Bu nedenle, bu insanların bir araya gelmelerine şaşırmamak lazım.

Büyük Ortadoğu Projesi etrafında ABD ile Fransa arasındaki anlaşmazlığı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu her iki ülkenin, Ortadoğu’daki ticari rekabetiyle ilintili. Silah ticaretinden tutun da sivil uçak satışına kadar, bir çok aşamada ticari rekabet içindeler.

Fransa’nın Saddam Hüseyin döneminde de Irak’la ayrıcalıklı ilişkileri vardı ve Irak, Fransa’ya borçlu kaldı. ABD ve İngiltere’nin Irak’ı işgal etmesine Fransa, kayıtsız kalamazdı. Şimdi bu konuda da anlaşmazlık yaşıyorlar. Irak’tan alacağı Fransa’ya göre daha az olduğundan, ABD borçları silmekte sakınca görmüyor. Burada da tam bir ikiyüzlülük ortaya çıkıyor.

Suriye veya İran’a olası bir saldırı veya Ortadoğu’da tansiyonun giderek yükselmesi öncesinde savaş karşıtı hareketin en etkili girişimi ne olabilir?

İran ve Suriye’ye yapılacaklar, Irak’tan bağımsız olmayacaktır. Bundan önce de, savaş karşıtı hareket Irak’ta yaşananları Fi listin’le ilişkilendirdi. Hareketin farklı ülkelerdeki birimleri, Irak ve Fi listin işgallerini “ikiz işgal” olarak gördü. Bu nedenle, savaş karşıtı cephe tek olmalı. Bu cephe ne kadar güçlü olursa, ABD’nin farklı yerlerde macera aramasına karşı o kadar yıldırıcı olabilir.

ABD Irak’ta o kadar güçlük yaşıyor ki, Ortadoğu’nun bir bölümünü vursa da işgal edebilecek güçte değil. Bu bölgenin Balkanlaşması tehlikesi de gündemde, ki bu İsrail’in tarihi emellerine uygun düşüyor. Lübnan’daki son gelişmeler, bu yönelimi doğruluyor.

Bu aşamada, ilgili halkların etnik, sivil veya din savaşlarının tuzağına düşmemeleri, birliklerini korumaları ve sorunlarına işgalci çözümlerin dışında çare bulmaları önem kazanıyor.

Savaş karşıtı hareketin eksikliği veya hataları nelerdir?

Savaş karşıtı hareket, kısa vadeli hedefler üzerine kuruldu. Amacı, Irak’ın işgalini önlemekti. Bu hataydı. Irak’a saldırı hazırlıkları ve 11 Eylül’ün geniş etkileri gözönüne alınsaydı, işgali engellemenin imkansızlığı görülebilirdi.

Afganistan’dan sonra Irak ile süren saldırıların başka hedeflere yöneleceği dikkate alınarak uzun süreli bir mücadele stratejisi geliştirmek gerekirdi. Tek eylemle değil, eylemler takvimiyle hareket edilmeliydi.

Bu hareket yeniden yaygınlık kazanmalı ve bu kez uzun soluklu olmalı. ABD’nin içine düştüğü durumu iyi kullanarak onun Vietnam’dan çıkmasını sağlayan harekete benzer bir etki yaratılmalıdır. (EÖ/GS/BB)

(*) Lübnan doğumlu Gilbert Achcar, Fransa’da savaş karşıtı Agir contre la guerre (Savaşa Karşı Eylem) üyesi ve le Monde Diplomatique gazetesi yazarlarından. Türkiye’de, Barbalıklar Çatışması (Everest, 2002), Kaynayan Orta Doğu: Marksist Aynada Orta Doğu (İthaki, 2004) isimli kitapları yayınlandı.

Birgün

Birgün gazetesinden Tan Morgül Uluslararası Savaş Karşıtları Sempozyumu’na katılmak için Fransa’dan gelen Gilbert Achcar ile görüştü.

Yeni bir sol dalga sahneye çıktı

ABD Başkanı George Bush, Avrupa’da dünyaya açtığı savaşa taraftar bulmak için dolaşırken, geçtiği her yerin sokaklarında da “dünyanın vicdanı” ile karşılaştı. Bu vicdan, “Büyük bir ideolojik kavganın ortasında” emperyalist söylemin karşısına tüm renkliliği ve çeşitliliği ile ” küresel adalet Hareketi”nin sesini ve aklını çıkartıyor. Kapitalist şımarıklık, zincirinden boşaldığı yeni zamanlarda, insanoğlu yine kendi bağrından “iyi” çocuklarını tarihin sahnesine çıkarıyor.

Geçenlerde İstanbul’da küresel barış ve adalet koalisyonu (BAK) tarafından düzenlenen “Savaşsız Bir Dünya için Uluslararası Buluşma” Sempozyumu’nun konuşmacılardan biri de Gilbert Achcar’dı. Siyaset bilimci, yazar ve aynı zamanda eylemci olan Achcar’la Irak direnişinin boyutları, seçimler ve ülkenin geleceği, Ortadoğu ve yükselen İslami dalga, ABD hegemonyasının yeni senaryoları ve yeni bir sol tahayyüle olan ihtiyacımızı ve Fransa solunun türbanla olan sınavını konuştuk.

Batı solunda Irak direnişini tanımlama noktasında kafa karışıklığı var gibi. Geçmişe dayalı referanslar, direnişin farklı boyutlarını anlamakta pek faydalı olmuyor… Sanki direnişi anlamak için kendi metodolojisinde deşifre etme çabası var…

Özellikle içine yoğun şiddet eylemlerini de dahil edeceğiniz genel Irak direnişine dair Avrupa solunda kafa karışıklığı var. Öte yandan Iraklıların ruh haline dair de derin bir cehalet olduğu kanaatindeyim. Irak’taki silahlı direnişi, 50’lerin 60’ların ulusal hareketleri ile kıyaslama ve benzetme yanlışı yapılıyor. Solda duran insanların “düşmanımın düşmanı, benim dostumdur” tuzağına düşmemeleri gerekir. Savaş karşıtı hareket, ne zamanında Miloseviç’i, ne de savaş öncesi dönemde Saddam’ı desteklemiştir. Taliban’ı da desteklemedi. Afgan halkını, Irak halkını desteklemek demek, her türde politik liderlikleri desteklemek anlamına gelememeli. Şu bilinmeli; Mukteda Sadr ve “Sünni Ulema Birliği” gibi işgale şiddetle direnen gruplar bile direnişle terörizmin ayrışması gerektiğini özellikle belirtiyorlar. Sadece onlar değil, birçok Iraklı da bu ayrımı yapıyor. İşgalci askerlere yönelik meşru mücadele ile terörizmi ayrımak önemli. Iraklıların bile bunu yaparken, solun bu konuya bütünlüklü bakışı sorunlu. Batı basının da özellikle öne çıkardığı eylemler, hep kafa kesme, kamyon şoförlerinin öldürülmeleri, sivilleri hedef alan etnik temelli bombalamalar. Bunlarla ABD propagandasına hizmet etmiş oluruz. ABD neden özellikle Irak’ta direnişinin bütününü Zerkavi’ye maletmek istiyor? Nedeni bu, tüm direnişi Zerkavi nezdinde, medyayı da kullanarak terörist diye damgalamak istiyor.

Aslında direnişi tanımlama açısından da böyle bir problem var. Akıl sürekli, geçmişin Arap sosyalist milliyetçiliğinin domine ettiği bütünlükçü kurtuluş hareketlerine kayıyor. Halbuki, son zamanlarda kimlik hareketleri daha çok ön plana çıkıyor. Söylemek istediğim, bu etnik ve mezhepsel ayrışma sadece ABD’nin dayattığı politik söylemle açıklanabilir mi?

Maalesef ki haklısınız. Bunu soru formatında koydunuz ama iddia şeklinde de konabilir. 50’lerle 60’ların uzağındayız. O yıllar temel göndermesi “sosyalizm” olan “ilerici milliyetçiliğin” hakim olduğu yıllardır. ve bu rejimlerin ilk dönemlerinde son derece ilerici millileştirme hamleleri görülür, Mısır’da endüstri ve ekonomideki özel mülkiyet kontrolünün lağvı gibi. Eğitim, sağlık ve sair temel alanlarda önemli reformlar kaydedilir. Çoğu askeri yönetimler de olsa -Musaddık hariç- o dönemki “sol” eğilimin etkisiyle gerçekleştirildi bunlar. Nasır-Sukarno hattı arasında kalan bölgede “ilerici milliyetçilik”, bütün sınırlarına rağmen, dönemin etkin sistemi idi. Bugüne geldiğimizde ise, tarihsel koşulların belirlediği başka bir durum söz konusu. Milli önderlikler iflas etmiştir. Yoğun emperyalist baskı tarafından teslim alınmışlar ve yenilmişlerdir. Sonrasında da emperyalizm, özellikle ABD emperyalizmi Suudi (Vahabi) müttefikleri ile beraber Endonezya’dan Fas’a kadar, tüm İslam dünyasında, ilerici milliyetçiliğe karşı ideolojik silah olarak İslami köktenciliği kullandı. Bu mücadelenin doğasında şekillenen Arap yönetimleri de diktatörleştiler ve her zaman olduğu gibi, radikal solu yok ettiler. Örneğin, Türkiye ile Fas örnekleri, İslam dünyasında bağımsız işçi hareketi görmek mümkün değildir. Tamamen yok edildiler. Dolayısıyla, sosyal krizlerin, fakirliğin ve demografik patlamaların neden olduğu toplumsal öfke, kendini ifade etmek için İslamcı köktencilikten başka bir kanal bulamadı. Çünkü, artık herhangi bir “sol”dan bahsetmek imkansızdı. Öte yandan, devletler de politikalarıyla, farklı bir şekilde bu kanal içine girmişlerdi. İslamcı köktencileri, -özellikle üni versitelerde- solun üzerine saldırtıyorlardı. Başta Cezayir ve Mısır olmak üzere hep benzer süreçler gelişti. “Sözde” sosyalist milliyetçi geçmişi olan hükümetler gittikçe sağa kayıyor, liberalleşiyor ve özelleştirmeci oluyor, solu eziyordu. Mesela, Mısır’da Sedat, Nasır’ın mirasını yok ediyordu. ve sonradan silah kendilerine döndü. Aynı örneği şimdi ABD yaşıyor, 11 Eylül’de aynı silah onlara da tepti. Sedat da aynı şekilde Mısır’da İslamcıları sola karşı desteklemişti, ama sonrasında İslamcılar tarafından öldürüldü. Yani, tüm Müslüman dünyada şu anda muhalefetin adresi İslamcılar durumundadır. Irak da farklı bir şey olması beklenemezdi. Mesela 50’lerin Irak’ı ile İran’ını ele alalım. İran’da Musaddık ve güçlü sol örgütler vardı. Irak’ta komünistler vardı ve çok büyük gösteriler oluyordu. Şimdi ise hiçbiri yok. Bu tarihsel bir yenilgidir, ama elbet ezeli olmayacaktır. Düğüm çözülecek, ve yeni bir sürece gireceğiz.

Emperyalizmin bölgeye dair gelecek planları için ne diyorsunuz. İran, Suriye tehditleri, Lübnan’da eski Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi ve elbetteki İsrail-Filistin meselesi…

ABD’nin Irak’ı kontrol planı büyük başarısızlığa uğramıştır. Hem Irak içinden hem de dünyadan ciddi bir baskıyla karşı karşıyalar. Bu yüzden ateşe körükle gidiyorlar. Etnik ve dini kimlikleri kışkırtarak, Irak’taki varlıklarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bu da bölgedeki İsrail politikası ile benzerlik gösteriyor. İsrail’in uzun zamandır, bölgede yapmaya çalıştığı budur: “İçeriden böl ve etkisizleştir”. Eskiden olduğu gibi Irak’ın büyük ve güçlü bir Ortadoğu ülkesi olması istenmiyor. Irak’ın da yeniden yapılanmasının bağımsız olmasını istemiyorlar. Neo-conlarla (yeni muhafazakarlar) İsrail’in birbirine bu kadar bağlı olması boş yere değil. Irak ordusunun dağıtılması da bu yüzdendi. Irak’ı şu anda kontrol etmenin en kolay yolu Baas ordusuyla yapılacak bir anlaşmaydı ama yapmadılar. Allavi de Irak işgalinden önce uzun süre Bush yönetimini bu konuda ikna etmeye çalıştı. Ama neo-conlar ve Ahmad Çelebi bunu kabul etmedi. İsrail de ne şartla olursa olsun, güçlü bir Irak devleti, dolayısıyla ordusu görmek istemiyordu.

Lübnan’a gelince: Hiç kimse, bu suikastı kimin ve neden düzenlediğini bilmiyor. Buna rağmen şüphe okları bilinçli bir şekilde Suriye’ye yöneltiliyor. Bu denli ABD’nin baskısı altındayken, Suriye hükümetinin böylesi bir şey yapması için tamamen aklını kaybetmesi gerekiyor. Lübnan’da gerçekleşecek böylesi bir durumda, Şam’ın suçlanacağını bile bile, Suriye bu işe niye girsin? Öte yandan Hariri, çok sofistike bir teknolojiyle korunuyordu. Yani, böylesi bir suikasti becerebilecek çok fazla grup yok. Eylem olduktan sonra da İsrail, hemen Suriye üzerindeki baskılarını artırarak Lübnan Hizbullahı’nı sorumlu gösteriyor ki, bu son derece saçma. Her halukarda bu tarz eylemler Lübnan’ı zayıflatacaktır. Netice itibariyle, bu durum bölgeyi Balkanlaştırma politikasına epey denk düşüyor.

Peki bu yeni planlar hakim egemen bloklar arasında bir çatlama yaratacak mı?

Putin’in ABD’nin Asya’ya sızma planına müdahale gücü yok. Müdahalaye gücü olmayınca da, yakınlaşıp durumdan faydalanmaya, bu oyunu oynamaya çalışıyor. Aslında hiç bir şey kazanamadığı büyük bir hata bu. Öte yandan, önemli bir petrol kaynağı olan Irak Washington’un denetiminde. Rusya’nın kabul edemeyeceği bir şeydi bu, o yüzden işgale karşı oldu ve olmaya devam ediyor. Şimdi de İran tehdit altında. Aslında ilginç ittifaklar var. Lübnan Hizbullahı’ndan başlayıp, Suriye rejimi, Irak’taki İran kuv vetleri, Tahran, Rusya ve Çin. Biildiğiniz gibi Çin’le Rusya’nın önemli askeri ortaklıkları var. Yani, bu tarif ettiğimiz hatla, Washington arasında bir gerilim var.

Ya AB’nin pozisyonu?

Bana kalırsa, AB, Washington ekseninde, gerilimleri yumuşatma ve aracılık noktasında duruyor. İran örneğinde olduğu gibi. ABD ile İran arasında aracılık yapıyor. ABD İran’ı tehdit ediyor, AB araya giriyor. “Eğer, aracılığımızı kabul etmezseniz, o zaman yalnız kalırsınız” diyor. Aracılıkla tehdit beraber işliyor. Neticede AB, ABD askeri mekanizmasına bağımlı. İran’dan, bölgenin kontrolden çıkması muhtemel dinamiklerinden korkuyor. Öte yandan Bush yönetiminin Irak’ta nasıl beceriksiz olduğunu da gördüler. Söylemek istediğim, AB’de Amerikan’ın koruması altında olan dünya sisteminin bir parçası. Bu, hazırlanmakta olan AB Anayasası’na bile giriyor. NATO, AB anayasası sürecine entegre ediliyor. Artık, Avrupa Birliği anayasal olarak NATO içinde tanımlanacak. Bu da Sovyetler’in yıkılışından sonra NATO’nun ABD askeri liderliğinde (seçeneksiz olarak) yeniden yapılanmasının bir göstergesidir. ABD’nin askeri harcamalara ayırdığı bütçe tüm AB üyeleri toplamında fazla. Dolayısıyla, AB üyesi ülkeler ABD’nin askeri gücünden memnunlar. Memnun olmadıkları tek nokta Bush yönetiminin küstahlığı ve tek yanlılığı.

Din, yeni emperyalist söylemin merkezine yerleşmiş kavramlardan biri oldu. Sanki, birileri bunu yaparak “medeniyetler savaşı”nı meşrulaştırmaya çalışıyor. Bunun gündelik hayata da etkisi oluyor. Sanki, mezhepsel, etnik ve kültürel ırkçılık tüm dünyada artıyor…

Batı’da İslam fobisinin büyüdüğü ve taraftar bulduğu gerçek. İnsanlar saldırıya uğruyor ve temel haklardan yoksun bırakılıyor. Çıkarılan yasalarla kadınların okullara türbanla girmesi yasaklanıyor. Lakin, gerilim hükümetler ve kamuoyu nezdinde yükselse de bunun egemen bir eğilim olduğunu söylemek için erken. Çünkü güçlü ve etkili bir karşı dalga da var. Aynı Batı’da, İslam fobisi ve ırkçılığa karşı mücadele eden insanlar ve gruplar var. Söylemek istediğim, son derece büyük bir idelolojik kavga içinde olduğumuzdur.

Bu umudun adresi olarak Seattle’dan Porto Alegre’ye uzanan ve savaş karşıtı hareketin geniş cephesiyle de birleşen alternatif küresel leşme hattını temel alabilir miyiz? Belki de bu hareket, İslami muhalefeti anlayıp, ılımlı kanadıyla farklı biraradalıklar yaratabilir…

” küresel adalet Hareketi”ni, ilerici güçlerin dünya çapında tekrardan yapılanmasında tarihi bir adım olarak görüyorum. 20. yüzyıl sol için büyük bir yıkım ve yenilgi yüzyılı oldu. Öte yandan, bu yüzyıl, şu anki durumun aksine Bolşevik devrimi ile zir vesini yaşayan etkili bir sol dalga ile başlamıştı. Sonra devrimciler reformistleşmeye başladı, sonra da reformistler sosyal liberal oldular en sonunda da dalga muhafazakarlığa kadar ulaştı. Özetle, yüzyılın başındaki “Sol dalga” yerini “sağ dalga”ya bıraktı. Sonuçta, yeni bir sol dalga ve yeni sola ihtiyaç olduğu aşikar. Tarihsel olarak böylesi dalgaların olması doğaldır. Örneğin, Sovyet devriminin arkasından büyük bir sol dalga olmuştu. Diğer bir dalga da 60’ların ortasında tüm dünyaya öğrenci hareketi ile yayılan yeni sol dalga idi. 70’lerin hareketleri aşşağı yukarı Sovyet modeli etkisi altında idi. Artık, bu tarihsel dönem bitti. Seattle’da başlayan, işte ihtiyacımız olan yeni sol dalganın ilk sahne alışıdır. Haraket başta çevre, ticaret, ekonomi ve küresel adalet temalarını yoğunlukla dillendirirken, 2001’den sonra olaya savaş-karşıtı boyut da eklendi. Bu bir başlangıç, kesinlikle son değil. Yeni bir sol dalgayı inşa etme hareketi olmasının yanında, yeterince yapılmamış “düşünsel tartışmalar”ın yapılmaya başlama çabasıdır. Bugün hâlâ 70’lerle benzer metodolojiye ve algılayışa sahip radikal sol gruplar var. Tekrarlıyorum; değişen durumları algılamayı ve analiz etmeyi kolaylaştıracak yeni bir vizyona ve programlara ihtiyacımız var.

Peki Fransa’daki “sol”un türbanla olan imtihanını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Maalesef Fransa radikal solu yanlış bir noktada. Çünkü, sekülerizmi ve kadının özgürleşmesi konusunu, Müslüman göçmenlere karşı uygulanan baskıdan ve ayrımcılıktan daha çok önemsiyorlar. Türbanı tepkisel bir sembol olarak algılama yanlışındalar ve buradan hareketle, “okullarda türban”ı yasaklamayı ilerici bir tutum olarak görüyorlar. Özgürlüğü elde etmekteki en etkili yol, “insanların kendi özgürlüğünü kazanmalarına yardım etmektir”. iktidarın baskısıyla insanları özgürleştiremezsiniz. Kadınların kurtuluşu yine kendi kararlarıyla olmalıdır, isteklerini dışında onlara dayatılanla değil. İşte Fransa solu bu hataya düşüyor, çok şükür tüm Batı solu bu durumda değil. Mesela, İngilere’de, ABD’de sol bambaşka pozisyonda. Fransa’nın, Kemalizm ile de çok ciddi benzerlik taşıyan yanı ise kurucu ideolojide sekülerizmin merkeziliği. Elitlerin eliyle yukarıdan aşşağıya özgürleşme. Devletin görevinin, toplumu aydınlatmak olduğu gelenek. Lakin, tarih bize bunun doğru bir yöntem olmadığını gösterdi.

Gilbert ACHCAR:

Lübnan’lı siyaset bilimci. 1983’ten bu yana Fransa’da yaşıyor. Paris- VIII Ün i veristesi’nde siyasal bilimler dalında öğretim üyesi olan Achcar Le Monde Diplomatique, New Left Review, Mothly Review, Inprecor gidi dergilerde yazıları yayınlanmakta. Aralarında, Türkçeye çevrilen Kaynayan Orta Doğu: Marksist Aynada Orta Doğu (İthaki Yayınları, 2004) ve Barbarlıklar Çatışması (E verest Yayınları, 2002) kitaplarının da yer aldığı çeşitli dillerde yayınlanmış çalışmaları var.

Cumhuriyet

Cumhuriyet gazetesinden Hatice Tuncer, Uluslararası Savaş Karşıtları Sempozyumu’na katılmak için Fransa’dan gelen barış aktivisti ve öğretim görevlisi Gilbert Achcar ile konuştu.

Bush’un barbarlığı barbarlıkları besledi

T ürkiye’de ”Barbarlıklar Çatışması” ve ”Evrenin Efendileri” kitaplarıyla tanınan Lübnan doğumlu Fransız akademisyen ve barış eylemcisi Gilbert Achcar ”Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma” sempozyumunun ardından sorularımızı şöyle yanıtladı:

– Savaşsız dünya mümkün mü?

GILBERT ACHCAR – ABD’nin günümüzdeki askeri harcamaları dünyadaki tüm ülkelerin askeri harcamaları kadardır. Giderek artan silahlanma ve müdahalecilik ABD’den korkma nedenleri olanların da giderek daha fazla silahlanmasına ve savaşçı bir ruh haline bürünmesine neden oluyor. İran ve K. Kore’nin nükleer silah edinme çabaları bu anlamda normal. Çin’i de hesaba katmak gerekir. Bu koşulları ortadan kaldırdığımızda daha barışsız bir dünyayı düşünmek mümkündür.

– Bu durumda barış istemi sistem değişikliğini içeriyor…

ACHCAR – Benim için uluslararası ilişkilerin barışçıl hale gelmesi aynı zamanda sistemin değişmesi anlamına geliyor. Bununla birlikte bu sistem içerisinde de daha barışçıl bir duruma varmak da mümkün. Örneğin Başkan Frank Roosevelt ABD’nin 2. Dünya Savaşı’na katılımı sırasında barışa ve silahsızlanmaya dayalı bir dünyanın mümkün olması için bir programdan söz etmişti. Amerika’daki toplumsal ilişkiler daha ilerici başkanları iktidara getirecek olsa dünya daha iyi hale gelebilir.

– ABD politikalarını değerlendirir misiniz?

ACHCAR – Soğuk savaşın sonundan itibaren BM kararlarını ihlal eden ABD Bush yönetimiyle saldırganlığın zirvesine geldi. Bu da ”barbarlıklar çatışması” na neden olmuştur. Uluslararası ilişkilerde güttüğü barbarca politika, en güçlü olanın hâkim olacağı orman politikasına neden oluyor. Bu politikanın en açık biçimde görüldüğü yer İsrail’in Filistinlilere yaşattıklarıdır, Guantanamo’da, Ebu Garib’de yaptıklarıdır. Bu temel barbarlık, daha küçük olan karşı taraftan gelecek barbarlıkları da besleyecektir. Irak’ta insanların kafasını kesen fanatikleri besleyecektir.

– Dünya yeniden mi paylaşılıyor?

ACHCAR – Dünyanın yeniden paylaşılması değil, ABD’nin soğuk savaştan sonra iki kutuplu dünyada kendi hâkimiyetinden kaçabilmiş bölgelere kendi gücünü yayma politikasıdır. NATO’nun Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerine doğru genişlemesi de bu politikanın bir bölümüdür. Avrupa ülkeleri ve Japonya, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ABD ile imparator-vasal (hizmetkâr) ilişkisinin yenilemiştir. ABD himayesinin dışında kalabilen Rusya, eski Sovyetler’in gölgesi kadar bir güçtedir. Çin’in askeri gücü ise ABD’nin gücüyle karşılaştırılamaz.

– ABD’nin Irak’ta hesapları tutmadı..

ACHCAR – Batak kavramını Amerikan basını Vietnam döneminden beri ilk kez kullanıyor. Amerika’nın çok büyük bir askeri güce sahip olduğunu söyledim, ama her şeye hâkim olabilecek bir kuvvete de sahip değiller. Teknolojik silah ve araçlarıyla ABD askeri gücüne dünyadaki hiçbir güç dayanamaz.

Bu teknolojik araçlarla bir orduyu çökertebilirsiniz ama bir toplumu, bir halkı da denetleyemezsiniz. İran’a tehditler yöneltiyor, ama İran küçük bir ülke değildir ve karşı koyma gücüne sahiptir. Aslında Avrupa ve ABD arasında İran konusunda bir işbirliği var. Avrupa uzlaşmacı yaklaşırken ABD kendi askeri tehdidini kullanıyor. Bunlar birbirini tamamlayıcı rollerdir. Avrupa aslında ABD’nin askeri tehditleri arkasında İran’dan tavizler koparmaya çalışıyor.

Yeni Şafak

Iraklılar Osmanlı’yı arıyor

Iraklı akademisyen İsam er-Ravi, Türkiye’nin Irak’ta sadece Türkmenleri değil, Arap, Kürt, Sünni, Şii ayırdetmeden tüm Irak halkını kucaklaması gerektiğini belirterek, “Irak halkı Osmanlıyı arıyor. Bu misyonu sürdürün” dedi.

Irak Öğretim Görevlileri Birliği ve Ulemalar Birliği Temsilcisi olarak Türkiye’ye gelen akademisyen İsam El Ravi, işgal altındaki Irak’ta yaşanan gelişmeleri Yeni Şafak’a anlattı. “Türkiye sadece Türkmenlere değil, Arap, Kürt, Sünni, Şii ayırt etmeden tüm Irak halkına sahip çıkmalıdır” diyen Ravi, Irak halkının Osmanlıya hasret olduğunu ve bu misyonun sürdürülmesi gerektiğini söyledi.

Nisan 2003’te işgal başladığında Türkiye’de bulunan ve daha sonra ülkesine dönen Ravi, “Osmanlı tarihi üzerine çok kitap okudum. Türkiye’de bu konuda araştırmalarda bulundum. Fizik profesörü olmama rağmen Osmanlı tarihi üzerine dersler verdim” diye konuştu. Bir dönemler Baas Partisi tarafından kitaplara “Osmanlı Sömürgeciliği” ibaresi konulduğunu anlatan ve bunun neticesi olarak Iraklı gençlerin Osmanlıyı yanlış tanıdığını dile getiren Ravi, şunları söyledi: “Bugün halk yeniden bilinçlenince tarihlerinin nasıl çarpıtıldığını yakinen gördüler. Osmanlının tüm Irak halkını kucaklayıcı ve adaletli yönetimini arıyoruz. Anlayacağınız artık Irak’ta halk Osmanlıya hasret.” Türkiye’nin de bugün sadece Türkmenlere değil, tüm Iraklılara kucak açması gerektiğini belirten Ravi, “Sünnilerden, Kürtlerden, Şiilerden bahsediliyor. Ancak bize Iraklı denilmiyor. Seçimleri de kullanarak Şii-Sünni çatışması çıkarmaya çalışıyorlar ancak Şii ve Sünni ulema bunun önlemini almış durumda” dedi.

“Petrol zenginiyiz, mazot bulamıyoruz”

Ravi, “Gün yok ki, üniversite hocaları, cami imamları, sivil halk öldürülmesin. Şii ve Sünni mescidler bombalanıyor. Tüm olayların arkasında sanki direnişçiler varmış gibi gösteriliyor, ancak ölenlerin çoğu sivil ve işgal karşıtı Iraklı” dedi. “Petrol zenginiyiz; ama halk soğuktan donuyor. İnsanlar mazot sobalarına koyacak mazot bulamıyor. 1 bidon mazot eskiden 10 sentti. Simdiyse 6 dolar” diyen Ravi, okullarda mum ışığıyla, gaz lambasıyla dersler yapıldığını anlattı.

‘Seçim ABD ve İngiliz pasaportluların’

Seçimleri değerlendiren Ravi, “Kazananlar, Amerikan tankları ile gelenlerden başkası değildi. Bunlar hala İngiliz ve Amerikan pasaportu taşıyor. Seçimi bu yüzden boykot ettik. Sadece Sünniler değil, Şiiler, Kürtler, Türkmenler, Hristiyanlar da boykot ettiler” dedi. Ravi, bin 700 öğretim üyesi olan Öğretim Görevlileri Birliği’nin iki konuda mücadele verdiğini kaydederek şöyle dedi: “Biz binlerce yıllık bir kültüre sahibiz. Son kişiye kadar direnmeyi de biliriz. Bizim ABD, İngiliz halklarıyla bir sorunumuz yok. Yönetimleri işgali sürdürdükçe, düşmanlığı daha çok yayıyorlar. İkincisi ise işgalcilerin yanında savaşan, 100 bin silahlı adamı olan paramiliter gruplar var. Bunların dağıtılması gerek.”

Saddam’la beraber ülkeyi yok ettiler

İşgal başladığında İstanbul’da olan Ravi, gittiğinde 10 bin yıllık, kökleri Sümerlere uzanan eserlerin kaçırıldığını parçalandığını gördüğünü dile getirdi. Ravi, şöyle konuştu: “Yağmalanan kütüphaneler, dünyanın en önemli kütüphanelerindendi. Burada, bin 200 yıllık el yazmaları vardı. Emevi, Abbasi, Osmanlı eserleri vardı. 6 bin yıllık tarihi bölgelerde, şimdi askeri tesisler var. Basra ve Musul üniversitelerini yaktılar Ancak Bağdat Üniversitesi’ne biz terketmediğimiz için dokunamadılar. Kültürel varlıkların yanı sıra, sicilleri, belgeleri de yaktılar. Ticaret bakanlığının, tapu kadastronun, arazilerin sicilleri tamamen yakıldı. Bir tek Petrol Bakanlığı’nın belgelerini korumaya aldılar.”

RECEP YETER, İSTANBUL

Birgün

Birleşik Irak için direniyoruz

Tan Morgül

Irak’ta işgale karşı direnişin sadece caddelerinde, camilerinde patlayan bombalardan, kafa kesme törenlerin ibaret olmadığı bir gerçek. İşgal askerlerine karşı silahlı direnişin yanında, Iraklı işçiler, işsizler, öğrenciler, kadınlar, öğretim üyeleri, bir çok Iraklı yaşadıkları topraklarda özgürce yaşamanın, ancak direnmekle mümkün olacağına inanıyorlar. küresel barış ve adalet koalisyonu tarafından düzenlenen “Savaşsız Bir Dünya için Uluslararası Buluşma” Sempozyumu konuşmacılarından Isam El-Rawi ile seçimleri, direnişi, birleşik Irak umudunu konuştuk.

Son seçim bir anlamıyla Irak’ın çözülmesinin başlangıcı mı yoksa etnik ve dini temele bağlı bu temsiliyet biçimi, gelecek için tek çözüm mü?

Bir çok nedenden dolayı son seçimler çözüm olmayacaktır. Birinci neden Iraklılar’ın bu seçimi kabul etmemesi. Sadece Sünni Gruplar değil, bir çok Şii grup da El-Sadr grubu, El-Hrisi, El-Bağdadi grupları da seçimi kabul etmediler. Bunun dışında Hırsitiyan ve Türkmenlerin seçime katılımı engellendi. Dolayısıyla bu hükümet zayıftır. Emperyalizme ve işgale hizmet edecektir.

Peki, seçime katılmayan Sünni gruplar siyasal alana nasıl müdahil olacaklar?

Problem de burada. İşgalciler, bizi Sünni, Şii, Kürt ve Türkmen olarak tanımlayıp, bölmek istiyorlar. Bizi Iraklı olarak tanımıyorlar. Ben önce Iraklı olarak tanımlanmak istiyorum, sonra çok gerekli olursa ve bende ihtiyaç duyarsam Sünni olduğumu söylerim.

Peki niye böyle tanımlamak istiyorlar?

Çünkü istedikleri, hakim olacakları Irak, parçalı Irak’tır. Siyasal alana müdahil olma sorusuna gelirsek. Seçimler bu alanda olmanın yegane yolu değil ki. Biz seçimlere karşıydık çünkü zamanlamasına ve yapılma şekline karşıydık. İşgalciler, ülkeyi terk edene kadar bu seçim kabul edilmemeliydi. Seçim merkezlerine gitmek için dahi gü venlik sağlanmamıştı. %58 katılım olduğu söyleniyor. Bu doğru değil. Samarra’dan bahsediyorlar mesela. Samarra’nın merkezinde seçim falan olmadı ki.

Kim bu Sunni gruplar. Homojenler mi?

Değiller. Nasıl Şii gruplar tek bir vucut için de hareket etmiyorsa, Sünniler de öyle. Sosyalisti var, milliyetçisi var, İslamcısı var.. Sadece bir konuda homojenler; işgale karşılar. Öte yandan aynı şeyleri Kürtler ve Şiiler için de söylemek gerekir. Onların da çoğu işgale karşılar, Kürt ve Şii partileriyle halklarını birbirinden ayırmak lazım.

Direniş cephesinden bahsedersek…

Irak’ta gerçek bir direniş var. Mesele ben bünyesinde 1800 üni versite profesörü barından bir organizasyonu temsil etmekteyim. Üyelerimizden 400’ü de kadın. Bize göre, şu anda Irak’ta cereyan eden ulusal bir direniştir. ve bu “silahlı” da olsa barışçı da olsa direniş hiç bir şekilde sivilleri, işçileri, gazetecileri hedef almamaktadır. Amerikalı, İngiliz ve İtalyan askerlerini hedef almaktadır.

Peki sivillere saldıran ve “kafa kesen”ler kim?

Bazısı Irak’ın içinden, bazısı dışarıdan. Fakat yaptıkları iş terörizm. Mesela Zerkavi, Iraklı değil, ve militanlarının çoğu Afganistan’dan, Suudi Arabistan’dan ve Ürdün’den geliyor. Ama şunu söylemek gerekir, yaptıklarıyla bizim meşru mücadelemize çok büyük zarar veriyorlar. Topraklarımız işgal edenlere karşı direnmek zorundayız. Bush’un kendisi bile söylüyor: “Amerika işgal edilse ben direnirim”. Bizim 10 bin yıldır var olan uygarlığımız var.

Yani farklı bir direniş biçimleri de mümkün, Irak’ta?

Direnişin iki parçası var. Biri silahlı, diğeri barışçıl. Biz, ikinci kısmındayız. ve bu kısımda da binlerce insan yer alıyor. Amerikalılarla da konuşuyoruz, önce şehirleri terk edin, üslerinizi çekin ve ancak ondan sonra denk insanlar olarak konuşuruz. Tarihi yerlerimizi terk edin. Babili, İbrahim peygamberin şehri Ur’u ne hale çevridiklerini gördünüz.

Irak’taki direnişin Şiilere ve Kürtlere yönelik “Saddam dönemi” tepkiselliğini uyandırma ihtimali var mı?

Bu büyük bir yanlış var. Saddam sadece Şiiler’e ve Kürtler’e karşı birisi değildi. Mesele ben Sünniyim. Ebu Garip cezaevinde 4 yıl geçirdim. 1987’den 1990’a kadar. Gizli servis beni Erbil’deki Üni versite odamadan alıp, götürdü. Çünkü Sadam rejimindeki yanlışları söylüyorduk. Benimle beraber 200’den fazla profesör de cezaevine girmişti. Saddam, adaletsiz ve tüm Irak’ı mahfeden bir diktatördü.

Hâlâ birleşik bir Irak şansı var mı?

Benim bütün umudum ve hayalim bu. Sadece Şii ve Kürtlerle, Türkmenlerle değil, içinde Hristiyanların da olacağı eşit haklara sahip olduğumuz, birleşik, özgür bir Irak.

Hayat Irak’taki kadınlar için gittikçe zorlaşıyormuş. Tehditler, kaçırmalar, öldürmeler. Kim bunun sorumlusu?

Bir örnek vermek istiyorum. Çok yakınlarda, Profesör ve şıh Al Faithy öldürüldü. Binlercesi gibi faili meçhul. Allavi’ye, Eğitim Bakan’ına, adalet Bakanı’na hatta Amerikalılara bile bilgi için başvurduk. Hiçbir cevap vermediler. Eğer gerçek bir hükümetsen, böyle bir sorumluluğun vardır. Sizi kimin öldürdüğünü bilirseniz, ona göre kendinizi korursunuz. Demek istediğim, kadınlara yönelik bu şiddetin ve tehdidin kaynağının ne olduğu belli değil. Irak’ta adalet yok ki, kimin neyi neden yaptığı belli olsun. Başta da dedim, aşırı gruplar var, ve biz işgalciye karşı mücadele ettiğimiz kadar onlara karşıda mücadele veriyoruz.

Peki Türkiye hükümetinin ve sivil toplıumunun duruşu hakkında neler söylersiniz?

Irak’ın büyük çoğunluğu başta son hükümetiniz ve başbakanı olmak üzere, sivil örgütlerine de büyük şükran borçlu ve saygı duyuyor. Savaşta önce, ticaret bakanıyla beraber Irak’a destek için gelen ticaret heyetini de unutmadık. Fakat bazı Iraklılar Kürt meselesi ve dini meseleler nedeniyle Türkiye ile tarihi problemlere sahip. Asıl problem; çok kötü televiziyon kanalları tarafından tanıtılan “yanlış” Türkiye görünütüsü. Iraklılar sürekli bu yanlış Türkiye’yi görüyor. Ben Türkiye’yi bir “ay”a benzetiyorum. Karanlık yanı da var, aydınlık yanı da. Maalesef, birçok Iraklı karanlık tarafı görüyor.

Isam el Rawi:

Iraklı İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlileri Birliği’nin başkanı ve Müslüman Bilim Adamları Birliği’nin (Ulem Konseyi)üyesi. Konsey 14 Nisan 2003’te, yani Saddam Hüseyin’in düşüşünden beş gün sonra kuruldu. Ülkedeki bütün Sünni ulemaları biraraya getirdi. Müslüman Ulemalar Birliği Irak’taki en yüksek otorite. Politik, sosyal, ekonomik ve dini alanda çalışmaları var. Müslüman Öğretim Görevlileri Birliği, haftalık olarak çıkardığı “Al-Basa’ir” isimli yayınının 14 Ekim tarihli sayısında bir beyanat yayınlayarak Irak polisini ve askerlerini, Amerika’nın önderliğindeki işgal güçleri tarafından düzenlenen operasyonları desteklememeleri konusunda uyardı.

Bianet

“İşgal Saddam’ı Değil, Irak’ı Yok Etti”

Iraklı akademisyen El-Rawi, “Saddam’ı değil, ülkeyi ve devleti yok ettiler. Hükümet işgalcilerin anlaşmalarını imzalamak zorunda kalacak. Bize Iraklı olmayı unutturmaya çalışıyorlar. Bağdat’ın duvarları Şaron’unkinden beter. Gerçekleri istemiyorlar” dedi.

BİA (İstanbul) – İsam El-Ravi, Iraklı bir akademisyen. Uzmanlık alanı jeoloji. “Çat pat” dediği Türkçesi, aslında, “çat pat”ın epey ötesinde. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve koalisyon kuvvetleri Nisan 2003’te Irak’a saldırdığında, İstanbul’da bulunan El Rawi, “İşgal başladığında apar topar ülkeme döndüm” diyor. Bugün, işgal altındaki ülkesinde, barışın sağlanması ve işgalin sona ermesi için çalışan bir akademisyen.

El-Ravi, Irak Öğretim Görevlileri Birliği’nin ve Müslüman Bilim Adamları Birliği’nin (ya da diğer adıyla İslam Alimleri Birliği’nin) temsilcisi olarak yeniden İstanbul’a geldi. Üyesi olduğu örgütler, bir yandan işgalin yol açtığı toplumsal yaraların sarılması için çabalarken, bir yandan da işgalin sona ermesi için çalışıyor.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun düzenlediği, “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma” sempozyumuna konuşmacı olarak katılan El-Ravi’yle Irak’ta yaşananlar üzerine konuştuk.

Irak’taki seçimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Seçim sonrası hükümet zayıf, işgal güçlerine bağlı bir hükümet olacak. Bu hükümet, işgal güçlerinin istediği, işgali pekiştiren anlaşmaları imzalamak zorunda kalacak. Örneğin, askeri üs anlaşmaları olacak bunlar. ABD’nin petrol kaynaklarına egemenliğini yasallaştıran anlaşmalar. Böylece ABD, Çin, Japonya ve AB üzerinde petrol yoluyla bir egemenlik kuracak.

Biz bu nedenle seçimleri boykot ettik. Çünkü seçimin belirlenmesinde söz sahibi olan ABD’ydi. Gözlemci falan da yoktu. Varolduklarına dair sözler gerçek dışı. Sadece Hadra bölgesinde Iraklı bölge gözlemcileri vardı. Biraz da Kuzey Irak’ta. Uluslararası gözlemciler seçimi Amman’dan [Ürdün] “gözlemlediler”. Chat’te evlilik yapmak gibi bir şey bu.

İnsanlar seçim listelerindeki adları da, seçimlerden önce görmedi. Bir tek geçici konseyle ilişkisi bulunan partilerin kampanya olanağı vardı.

Seçimlerde uluslararası hukuk da ihlal edildi. Din açısından, Şiilerin Sistani’ye itaat etmeleri farz. Bu bir partiye oy vermek yönünde kullanıldı. Duyurularda hep Sistani vardı. Kürdistan’da da ırka dayanan, milliyetçiliğe dayanan bir süreç yürüdü.

Oysa biz seçimlere Irak vatanı olarak, Iraklılar olarak katılmak istiyorduk. Ama olmadı. Sadece Sünniler değil, Şiiler, Kürtler, Türkmenler, Hıristiyanlar da boykot ettiler seçimi. Açıklanan resmi rakamlara göre, boykot oranı yüzde 42. Bence bu oran çok daha yüksek.

Katılım oranı, açıklandığı kadar yüksek değil. Boykot çok yaygındı. Örneğin Selahaddin bölgesinde seçim kurulları istifa etti. Bu durumda katılım nasıl yüzde 60 olur? Ramadi bölgesinde de kurul yoktu. Bakuba’da da katılım yüzde 10’u geçmedi?

Bu seçimle oluşacak meclis ve hükümet, Irak için bir şey yapamaz. Sadece anlaşmaları imzalayıp memurların tayinini yapar. Maliye, dışişleri, savunma tamamen ABD’nin elinde. Müsteşarlıklarda hep ABD’liler var.

Peki ya direniş hareketleri?

Irak çok dinli, çok mezhepli, çok ırklı bir yapıya sahip. Bu manzara ister istemez kendini direniş hareketinde de gösteriyor.

Irak’ta gerçek bir ulusal direniş var. Büyük eylemler gerçekleşiyor. Direnişçilerin gerçek hedefleri, yalnızca ABD ve İngiliz işgal güçleri. Hedefleri arasında sivil yok. Yardım kuruluşlarına, BM çalışanlarına, gazetecilere saldırmıyorlar.

Öte yandan terörist gruplar da var. Kaçırma olayları bunlar tarafından gerçekleştiriliyor. Bu konuda fetva yayınladık. Her yerde olduğu gibi, Irak’ta da aşırılar. Yabancı istihbarat ajanları bunları kışkırtıyor. Irak’ta gençliğin yüzde 80’i işsiz. Yoksulluk bu terörist hareketlerin beslendiği en önemli kaynaklardan biri.

Iraklı olmak

El-Ravi’nin, “Iraklılık” kavramına, Iraklı olmaya özel bir vurgusu var. Irak halkının Iraklı olmayı bütün kimliklerin önüne çıkardığını, ancak hem Irak’taki basının hem de uluslararası medyanın alt kimlikleri öne çıkardığını söylüyor:

“Bizi bu çok kültürlü yapıya dayanarak bölmeye çalışıyorlar. Bize uluslararası basında, Irak’ın içinde Iraklı dememek, bizden Iraklılar olarak bahsetmemek için her şey yapılıyor. Sünnilerden, Kürtlerden, Şiilerden bahsediliyor. Niye bize Iraklı demiyorsun? Bunun arkasında birbirine düşürme planı var. Örneğin, ben İslam Alimleri Birliği’ndenim. Adı bu. Fakat bizden ısrarla Sünni Ulemalar Birliği diye bahsediyorlar.

Çoğunluk kendini Iraklı olarak adlandırıyor. Şiiler kendilerine ‘Müslüman Iraklı’ diyor. Sünnilerin tamamı, Kürtler, Türkmenler de öyle.

Ancak, işgalden önce Londra’daki New York’taki toplantılara katılan gruplar, alt kimlikleri öne çıkarıyor. Zaten basın yayın da onların elinde.”

Şaron’un duvarından beter duvarlar

Irak’ta sivillerin hayatı ne durumda?

Bölgelere göre farklılık gösteriyor. Kuzeyde ve güneyde, az çok sistemli bir hayatın yürüyebildiğini söyleyebiliriz. Ama Musul’da, Bağdat’ta, Orta Irak’ta şartlar kötü. Günlerce elektriksiz yaşanıyor. İnsanlar mücadele ediyor; okullarda, üniversitelerde mum ışığıyla, gaz lambasıyla ders yapıyoruz.

Petrol zenginiyiz; oysa halk soğuktan donuyor. İnsanlar mazot sobalarına koyacak mazot bulamıyorlar. 1 bidon mazot eskiden 10 sentti. Şimdiyse 6 dolar.

Bağdat’ta 100’den fazla cadde, trafiğe kapanmış durumda. Eskiden 10 dakikada gidebildiğiniz bir yere, şimdi bir buçuk saatten fazla sürede ulaşabiliyorsunuz. Bağdat’ın merkezi sayılan Hadra’da, arterler büyük duvarlarla kapatılıyor. Bunlar Şaron’un duvarından beter duvarlar. 6 metre yüksekliğinde, 1 metreden fazla derinliği olan duvarlar. Yönetimin risk altında olduğunu düşündüğü, resmi dairelerin olduğu, temsilciliklerin olduğu yerlere girilmesini önlemek için yaptırdığı duvarlar bunlar.

Bizi kimin öldürdüğünü bilmiyoruz

Kadınlar tehlike altında. Kaçırılıyorlar. Kimin kaçırdığı bilinmiyor. Başlarına ne geldiği bilinmiyor. Şu anki hükümet ne bu kaçırılma olaylarına ne de suikastlere ışık tutabilecek hiçbir sonuç alamıyor. Açıkçası bizi kimin öldürdüğünü bilmiyoruz.

Öğretim üyeleri, din adamları öldürülüyor. Örneğin, yol üzerinde bozulan arabasıyla uğraşan bir öğretim üyesi, oradan geçen ABD askerleri tarafından öldürüldü. Biz ABD yetkilileriyle konuşup, “ABD devriyeleri olmasın, kamplarınızı şehir dışına kurun” diyoruz. Çünkü yolda durduğunu gördükleri arabanın bomba yüklü olduğuna hükmedip çevrede ne var ne yoksa ateş ediyorlar. Ama sonuç yok. Yollarda, bütün gün tanklar, askeri araçlar geziyor.

Peki siz tehdit altında değil misiniz?

Yaptığımız her şeyi, açık, net, yazılı olarak yapıyoruz. Kesin ve açık konuşuyoruz. Radyo ve televizyonda konuşuyoruz. Basın açıklaması yapıyoruz. Herkesle görüşüyoruz. Hükümet yetkilileriyle, işgal kuvvetleri yetkilileriyle, önemli, önder insanlarla görüşüyoruz. Diğer sivil toplum örgütleriyle görüşüyoruz.

Öğretim Görevlileri Birliği’nin her kökenden bin 700 öğretim üyesi var. Bunların 400’ü kadın. Yalnız, Kürt öğretim görevlileri doğrudan yer almamayı tercih ediyorlar. Onlarla da iyi ilişkilerimiz var, fakat o kadar gelişmiş değil. İnşallah onları da kucaklayacağız. Bizim diyaloğumuz insanla.

Genellikle bize bulaşan olmuyor. Fakat her iki taraftan da tehdit alabiliyoruz. Geçenlerde ABD destekli El Hurra televizyonunda, direnişçi yanlısı bir konuşma yaptım. Fakat sonrasında, direnişçiler El Hurra’da konuştuğum için beni tehdit etti.

Uluslararası planda, yabancı istihbarat nedeniyle İtalyan, ABD ve İngiliz sivil toplum örgütlerinden kaçınıyoruz. Fakat İtalya ve İngiltere’deki İslami kurumlarla ilişkimiz var. Kızılhaç’la da iyi ilişkilerimiz var. Onlara yardım ediyoruz. Suriye ve Ürdün’deki üniversitelerle ve akademik kurumlarla iyi ilişkilerimiz var. Bir de, önümüzdeki günlerde Madrid’de olacağım ve dini aşırılıklar konusunda bir konferans vereceğim.

Barış için ne yapıyorsunuz?

Barış, çok zorlu bir yol. Önyargıları kaldırmaya çalışıyoruz. Düşmanlığı engellemeye çalışıyoruz. Baas dönemi herkesi birbirine düşman yaptı.

İki ana talebimiz var:

İşgale baskı uyguluyoruz. Amerikan yüksek komutanlarıyla gitmeleri üzerine görüşüyoruz. Biz binlerce yıllık bir kültüre sahibiz. Gerekirse, son kişiye kadar direnmeyi de biliriz. Bizim ABD, İngiliz halklarıyla bir sorunumuz yok. Ama yönetimleri işgali sürdürdükçe, düşmanlığı daha çok yayıyorlar. Bunu anlatmaya çalışıyoruz.

Bir de işgal kuvvetlerinin yanında savaşan paramiliter gruplar var. Örneğin Bedir tugayı yüz bin silahlı adamdan oluşuyor. Bunların dağıtılması gerek. Silah sadece orduda ve po liste olmalı.

Ortadoğu’da düşmanlık tohumları

Lübnan’ın eski başbakanı Hariri’nin öldürülmesinin, yabancı istihbarat birimlerinin işi olduğunu düşünüyorum. Genç birini bulup kara bir perdenin önünde konuşturmak çok kolay. Bence bu suikast Suriye için bir bahane. Düşmanlık tohumlarını ekmek demek bu. Biz bununla mücadele ediyoruz.

Bu bölgede, aramızda tarihi bir bağ var. Irak’ta birçok Türk ailesi var. İran ve Suriye için de geçerli bu. Biz sınırların ve engellerin kalkması için çalışıyoruz.

Irak’taki hükümetse, Sudan, Suriye ve İran’a karşı propaganda yürütüyor. Arap, Müslüman ülkeler arasına düşmanlık tohumu ekmek için propaganda yapıyorlar.

Kaybolan, yakıp yıkılan kültürel varlıklar

İşgal başladığında İstanbul’daydım. Apar topar ülkeme döndüm. Bütün müzeler yakıp yıkıldı. 10 bin yıllık, kökleri Sümerlere uzanan eserler vardı bu müzelerde. Çoğu kaçırıldı, parçalandı.

Yağmalanan kütüphaneler, dünyanın en önemli kütüphanelerindendi. Burada, bin 200 yıllık el yazmaları vardı. Emevi, Abbasi, Osmanlı eserleri vardı. 6 bin yıllık tarihi bölgelerde, şimdi askeri tesisler var.

Basra ve Musul üniversitelerinin önüne tanklarla geldiklerinde, akademisyenler binayı terk etmediler. Bunun üzerine, çıkmazsanız, sizi de yakarız, dediler. Akademisyenler çıkınca da binaları yaktılar. Bağdat Üniversitesi’ni kurtarabildik. Ölürüz de çıkmayız, dedik. Saddam’ı değil, ülkeyi ve devleti yok ettiler

Kültürel varlıkların yanı sıra, sicilleri, belgeleri de yaktılar. Ticaret bakanlığının, tapu kadastronun, arazilerin sicilleri tamamen yakıldı. 2 ay süren yangınlardır bunlar. Bir tek Petrol Bakanlığı’nın belgelerini korumaya aldılar. İşgalle birlikte, Saddam’ı değil, ülkeyi ve devleti yok ettiler.

Yollardaki levhaları, refüjleri bile yok ediyorlar. Yeniden yaptıklarında para almak için yıkıyorlar birçok şeyi. Bir şirket, onarılan bir lise için bizden 50 bin dolar istedi. Bir baktık, sadece boya badana yapmışlar. Taş çatlasa 500 dolarlık iş. Sonradan, bu işin arkasından Halliburton çıktı.

Bir de, ansızın Chicagolu bir mühendis arkadaşımı Irak’ta gördüm. Motorola için çalışmaya gelmiş. Ona Irak’ta Motorola olmadığını söylediğimde güldü. “Irakuna kimin şirketi sanıyorsun?” dedi bana. Bizim Mısırlı bir şirket sandığımız cep telefonu operatörü, meğer Motorola’nınmış.

Gerçeğin güçlü sesine ihtiyaç var

İnsanlar Iraklılara destek vermek istiorlarsa gerçeğin peşine düşsünler. Bunları dile getirsinler. Seslerini yükseltsinler. Gerçeğin güçlü sesine hiç bu kadar ihtiyaç olmamıştı. Tabii, kalkıp Irak’a gelen, maceracı ruhlu insanlar da var. Onların yaşadıkları bambaşka. Duymakla, olanları yaşamak arasında çok fark var çünkü. İşgalcilerin kaçırılma olaylarını bu kadar gündeme getirmesi de bu yüzden. İnsanların gerçekleri görmesini, sesinin çıkmasını istemiyorlar. (TK/BB)

Uluslararası Sempozyum hakkında Birgün, Bianet, Cumhuriyet, Evrensel, Sesonline ve Yeni Şafak’ta çıkan haberler.

BİRGÜN

Savaşın tanıkları İstanbul’da konuşacak

küresel barış ve adalet koalisyonu’nun ikincisini 19 Şubat’ta düzenleyeceği “Savaşsız Bir Dünya için Uluslararası Buluşma” başlıklı sempozyuma barış hareketinin önemli isimleri katılacak. ABD’den Asker Aileleri Konuşuyor (Military Families Speak Out) örgütünden, oğlu halen Irak Musul’da asker olarak görev yapan Dr. Anne Roesler (50), Barbarlıklar Çatışması kitabının yazarı Gilbert Achcar’ın yanı sıra İsrail ve Irak’tan da konuşmacıların bulunacağı sempozyuma Türkiye’den de çok sayıda yazar, sanatçı destek veriyor.

Sempozyumun en dikkat çeken isimlerinden birisi olan Dr. Anne Roesler ABD’de savaş karşıtı gösterilerin önde gelen isimlerinden. ABD Ordusu 82. Hava Bölüğü’nde çavuş olan 26 yaşındaki oğul Roesler de bu savaşın haksız ve ahlak dışı bir savaş olduğuna inanıyor…

19 Şubat Cumartesi günü Taksim Hill Oteli’nde Türkiyeli savaş karşıtları ile buluşacak olan Dr. Roesler, “Irak’taki bu haksız işgali durdurmak küresel etkili bir savaş karşıtı hareketle mümkün olacaktır. Bu nedenle İstanbul’daki toplantıyı özellikle önemsiyorum” dedi.

BİANET

İşgale Karşı Küresel Direnişi Yükseltmeli”

Küresel BAK’ın “Savaşsız Bir Dünya için Uluslararası Buluşma”sında Dr. Roessler, Irak’tan El-Rawi, Fransa’dan Achcar, yazarlar, sanatçılar, aktivistler, gazeteciler katıldı: “İşgale, militarizme, hegemonyaya karşı mücadele yeniden yükseltilmeli”.

BİA (İstanbul) – Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK) ikincisini düzenlediği “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma”da bir araya gelen savaş karşıtları, Bush’un ikinci defa başkan seçilmesiyle yeniden gündeme gelen Büyük Ortadoğu Planı (BOP) ve ABD’nin bir sonraki hedeflerini ve etkin karşı duruş yöntemlerini tartıştı.

Geçtiğimiz Cumartesi günü (19 Şubat) Taksim Hill Otel’de gerçekleşen sempozyuma, Irak, ABD, İsrail ve Fransa’dan konuşmacıların yanı sıra Türkiye’den de çok sayıda yazar, sanatçı sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve savaş karşıtı destek verdi.

Sempozyum iki oturum halinde gerçekleşti.

Moderatörlüğünü Yıldız Önen’in yaptığı “Irak’ta İşgale Son, ABD’nin Ortadoğu Politikaları” başlıklı oturumda Fi listinli mahkumları İsrail mahkemeleri önünde savunan insan hakları avukatı Sahar Franses, Fransa’dan akademisyen, savaş karşıtı eylemci ve Le Monde Diplomatique yazarı Gilber Achcar, gazeteciler Nuray Mert, Nevin Sungur ve Mete Çubukçu birer sunum yaptı.

Moderatörlüğünü Sosyal Demokrasi Vakfı Başkanı Aydın Cıngı’nın yaptığı “Küresel Barış, Küresel Adalet 2005’te Barışı Nasıl Kazanacağız” başlıklı ikinci oturumda ise, ABD’deki Asker Anneleri Konuşuyor örgütünden, oğlu halen Irak’ta asker olarak bulunan, savaş karşıtı eylemci Dr. Anne Roesler, Iraklı akademisyen ve Irak Öğretim Görevlileri Birliği temsilcisi İsam El-Rawi, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Genel Başkanı Mehmet Soğancı, ressam Mehmet Güleryüz ve gazeteci Murat Çelikkan sunum yaptılar.

Buluşmanın 1. forumunun açılışında söz alan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Sami Evren, tüm savaş karşıtlarına 19 Mart’ta Kadıköy’de yapılacak olan eyleme katılma çağrısı yaptı.

Türkiye’de savaş karşıtlarının 1 Mart 2003 günü gösterdikleri iradeyle tezkerenin mec listen geçirilmesini, işgale taraf olunmasını engelleme adına büyük bir başarı kazandıklarını hatırlatan Evren, 19 Mart’taki eylemin kitleselliği ölçüsünde başarı kazanacağını vurguladı.

Achcar: “ABD’nin ikiyüzlülüğü ifşa edilmeli”

Gilbert Achcar, “Amerika’nın dünyanın her yerine demokrasi götürme iddiasının ikiyüzlülüğünü görmek için Afganistan’da ve Irak’ta neler olup bittiğine bakmak, Kafkasya, Azerbaycan, Kırgızistan’daki despotik, ancak ABD’nin yeni müttefiki rejimlere yatırılan dolarları görmek yeterlidir” dedi.

Achcar, dünyanın en baskıcı yönetimlerinden biri olan Suudi Arabistan Krallığı’yla yakın ilişkileri olan ABD’nin Venezülla’daki Chavez hükümetiyle çatışmasını örnek göstererek, “ABD’nin tüm dünyada demokrasi mücadelesi verme sözleri bu anlamda çok komik bir ideolojik söylemdir” dedi.

Achcar’a göre, savaş karşıtı hareketin bugün en büyük sorumluluğu, bölgedeki kontrolünü elinden geldiği kadar uzun süre sürdürmek isteyen işgal güçlerine

“İşgale hemen son verin” diyebilmek.

Achcar, bunun için savaş karşıtı hareketin Mart 2003’te kazandığı ivmeye yeniden yükseltilmesi ve bu ivmeyi uzun soluklu bir mücadeleye dönüştürebilmesi gerektiğini vurguladı:

“19 Mart’ta Irak işgaline karşı düzenlenecek büyük uluslararası eylem bu hareketin yeniden güç kazanması için önemli bir adım.”

İstanbul Tabip Odası Başkanı Gencay Gürsoy’un “İşgal güçleri çekildiği takdirde Irak’ta kaos hakim olur anlayışı savaş karşıtı hareketin güçlenmesinin önünde bir engel midir?” sorusuna Achcar şöyle cevap verdi:

“‘Askerler güvenliği sağlayana kadar orada kalmalıdır yaklaşımının hiçbir gerçek dayanağı yok. Bölgede ortaya çıkan kaos, güvensizlik, istikrarsızlık ve barbarlık ortamının ana nedeni yaşanan işgaldir. Irak halkı, kendi ülkelerindeki güvenlik durumunu Amerikan ve İngiliz işgaline son verilmesi halinde çok daha iyi sağlayabilir”.

Achcar, Ocak 2004’te Irak’ta yapılan İşgal karşıtı gösteriler sonrasında bir seçim kararı alındığını, seçim tarihi belirlendiğini hatırlatarak, “Bölgede seçimlerin gecikmesinin temel nedeni ABD’nin tutumudur. Bir yıl önce ya da işgalden önceki birkaç ay içinde seçimler yapılabilseydi daha fazla katımlı, daha meşru bir seçim yapılabilirdi.”

Francis: “Fi listin’de baskı sürüyor”

Sarah Francis, Fi listinlilerin yaşamakta oldukları sorunları ele aldığı konuşmasında Yaser Arafat’ın ölümünden sonraki süreçte Şaron ve Abbas’ın el sıkışmasıyla ihtilafın azaldığını ancak durumda bir iyileşme görülmediğini ifade etti.

“Artırılan kontrol noktalarıyla, baskınlarla Fi listinlilerin hayatı kontrol ediliyor” diyen Francis yaşanılan tecriti şöyle anlattı:

” 630 kilometre uzunluğunda, 8 metre yüksekliğinde, çoğu zaman elektrikli teller ve devriyelerle kontrol edilen duvarı topraklarımızı çalmanın bir yolu olarak görüyoruz. Duvarın içine aldığı Fi listin yerleşimlerinde insanlar bir kafeste yaşıyor gibi, askerler kapıyı açmazsa en temel ihtiyaçlar karşılanamıyor”.

Francis, İsrail yönetiminin toprakları ilhak etmek istediğini ancak bu topraklar üzerinde yaşayan Fi listinli insanları istemediğini belirtiyor.

Bu tutum nedeniyle bölgede yaşayan Fi listinliler için ayrı yollar ayrı geçitler inşa ediliyor. Francis bu durumu “tam bir apartheid örneği” olarak değerlendirdi.

Francis, uluslararası kamuoyunda hiç tartışılmayan bir konu olduğunu belirterek mülteciler ve tutuklular sorununa dikkat çekti.

Resmi belgelerde 500 olarak ifade edilen İsrail zindanlarındaki Fi listinli tutuklu sayısının 8 bine yakın olduğunu belirtiyor. Ayrıca 4 bin Fi listinlinin bugün Lübnan ve Suriye’de inanılmaz koşullarda yaşamak zorunda bırakıldığını ifade ediyor.

İsrail politikalarının temel amacının ekonomik bağımsızlığını kazanmış, kurumsallaşmış bir Fi listin Devleti’nin kurulmasını önlemek diyen Francis, uluslar arası camianın İsrail’e ekonomik ve kültürel ambargo uygulayarak mücadelelerine destek verilmesini istedi.

Çelikkan: “Asgari müşterek, işgale son”

Gazeteci Murat Çelikkan da yaptığı konuşmaya “Bu günlerde gazetelere ve televizyon haber ve programlarına bakarsak, Irak’ın işgali ve Irak’ta yapılan seçimler nedeniyle neredeyse emperyalizmin iyi yanlarını tartışacağız. Ayrıca düzen tutmaz dünyaya polislik yapacak güçlü bir imparatorluğa çok ihtiyacımız olduğuna kendimizi inandıracağız. Yani bizden istenen ırza geçmenin iyi yanlarını tartışmamız” diyerek başladı.

“Bu gün dünyada tek kutuplu bir askeri hegemonya var” diyen Çelikkan “Ve dünyanın, topraklarını ABD çıkarları ve uluslararası şirketlere açmakta direnen ülkeler ABD füzeleri ile IMF’nin çek defteri ararsına sıkışmış vaziyette. Artık petrol ve doğal kaynaklara sahip olmak neredeyse bir lanet!” diye devam etti:

“Kaynaklarını kendi iradeleriyle şirket düzenine teslim etmek istemeyenler için Bush’un füzeleri ‘demokrasi’yi götürmek ve serbest piyasa ekonomisini sağlamak üzere hazır bekliyor. Ama ABD ve Britanya’nın işgal güçleriyle G(, DTÖ, IMF ve Dünya Bankası arasında yakın bir ilişki var. Hedef neoliberal bir egemenlik kurabilmek”.

Terör söyleminin halkları korkutmak, militarize etmek için kullanıldığının altını çizen Çelikkan “Bu da yetmedi mi? Sıcak para politikaları, sermaye kaçışları, banka iflasları, borsa oyunlarıyla ekonomik çöküntüyü devreye sokmak alışıldık yöntemler.Irak’ta hem demokrasiyi hem de Irak’ı yeniden kimler inşa ediyor? Iraklılar mı? Hayır!” dedi.

Amerika’nın eski Dışişleri Bakanlarından George Schulz’un Irak’ın Kurulması Komitesi üyesi olduğunu hatırlatan Çelikkan, “Aynı zamanda dünyanın büyük devlerinden Bechtelsman Grubunun da yönetim Kurulu üyesi. Bechtelsman sadece 2003 yılında Irak’ta 680 milyon dolarlık ihale aldı. Bush yönetiminin savunma grubunda yer alan 30 kişiden en az 9’unun 2001 ve 2002 76 milyar dolar askeri ihale alan şirketlerle ilişki de olduğu ABD’de açıklandı” dedi.

“Irak’ta yapılan seçimler Irak’ın bütünlüğüne yönelik mi? Hayır, dünyada giderek yalnızlaşan ABD’nin batı dünyası ile bütünleşmesine yönelik. ABD’nin Irak için demokrasiden anladığı yeni bir elit yaratarak, onları fonlarla beslemek, silahlandırmak ve tabii ki borçlandırmak. Onlardan ülkelerini uluslararası şirketler için güvenli hale getirmelerini istemek. Küreselleşmenin formülü bu!

Bunun bedelini ise sadece işgal altındaki halklar ödemiyor. Afrika’da AIDS’den ölen milyonlar, Güney Asya’da felaketzedeler ve dünyanın yoksulları da ödüyor.

Barış sözcüğüyle hep netameli bir ilişkim oldu. Haksızlığa karşı direnenlere ‘Barış’ çağrısı yapmayı her zaman ayıp buldum. Ancak bu gün Barış isterken barışla birlikte adalet de istiyoruz. Adalet ile tamamlanmayan bir barıştan söz etmemiz mümkün değil!”.

“Dünyanın dört bir yanında barış ve adalet isteyenler, eşitlikten yana, özgürlükten yana, dayanışma ve çokkültürlülükten yana, çevreden yana olduklarını dile getiriyorlar” diyen Çelikkan, “Bu gün hepimiz bir asgari müşterekte birleşmiş durumdayız. Irak’ta İşgale Son!” diye ekledi.

Savaşa karşı mücadelenin derinleşmesi ve müşterekleşmesi gerektiğini vurgulayan Çelikkan’a göre “Güney ülkelerinin dış borçlarının silinmesi için, ABD’de savaşa son verilmesini isteyen Asker ailelerinin ve barış yanlılarının desteklenmesi, İsrail’in Refusniklerinin yanında olunması, Fi listin halkının uğradığı baskı ve katliamın durdurulması, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı direnişi, Kadın hareketlerinin desteklenmesi, farklı cinsel tercihleri olanların ayrımcılığa uğramaması için mücadele edilmesi, Ortadoğu ülkelerinde demokratik oluşumlarla dayanışma içinde olmak bu mücadelenin tamamlayıcı ve vazgeçilmez unsurları. Evet Irak’taki direniş kadar ABD’de barış için direnenlerin desteklenmesi önemli”.

Çelikkan, Türkiye’nin bütün bunlara ek olarak Kürt sorununa barışçıl bir çözüm bulmak zorunda olduğunu ve ABD üslerindeki nükleer silahların da hedeflenmesi gerektiğini söyledi.

Çelikkan konuşmasını şöyle bitirdi:

“Bu gün görev Irak’taki işgalle SEKA’da direnen işçilere polis saldırısının bağlantısını gözler önüne serebilmektir. Sözlerimi Yazar Arundati Roy’un Dünya Sosyal Forumu’nda yaptığı çağrı ile bitirmek istiyorum: ‘Gelin, gerçekten küçücük bir şeyle başlayalım. Mesele Irak’ta işgale karşı yürütülen direnişi desteklemek, yahut da direnişi gerçekte kimlerin oluşturduğunu tartışmak değil. Biz, işgale karşı küresel direnişin kendisi olmalıyız.”

Mert: “Soldan bakmak lazım”

Nuray Mert, “Türkiye’de anti-amerikanizmin çok yükseldiğine dair söylemlerin ötesinde ona karşı tepkilerin cılızlığının yarattığı zehirli bir ortam var. Geldiğimiz noktada en tehlikeli ve trajik olan bu tepkinin cılızlığı” dedi.

“80’lerden sonra mevcut dünya düzenine karşı hiçbir şey yapılamayacağı kanaati hasıl oldu” diyen Mert:

“Olanlar, ‘iktidarlar, büyük çıkarlar hep böyledir’ kanıksamasıyla meşrulaştırıldı. Sol söylemlerin hükmen mağlup sayılması, geri çekilmesi/çektirilmesi bunun önemli nedenlerinden biri. Sol perspektiften dünyaya bakmak lazım, Şimdiye kadar söylediklerini beğenmeseniz de bu pencerenin açık durması lazım; çünkü solun yokluğunda dünya ‘sahipsiz bir köy’ haline gelmiştir”.

Mete Çubukçu: “Irak ve Fi listin’de barış yakın görünmüyor”

Mete Çubukçu, sorunun salt ABD karşıtı olmak değil oradaki hegemon emperya list güce, antikapita list bir ruhla karşı durmak olduğunu belirterek, “Adaletin olmadığı yerde barış olmaz, bu nedenle Irak ve Fi listin’de uzun ömürlü barışların kurulması yakın görünmüyor” dedi.

“Irak’ta seçimler üzerinden yapılan demokrasi tartışması ve direnişin karakteri üzerinden yapılan tartışma ‘işgal’i gölgeliyor. Böyle bir tartışma ortamında işgal sıradanlaştırılıyor” diyen Çubukçu şöyle devam etti:

“Suriye ve İran üzerinden aynı filmi yeniden izleyecekmişiz gibi geliyor Lübnan’daki suikastte kimin öldürdüğünden çok, suikastı ne gibi sonuçlar doğurduğu önemli. Arap medyası da dahil olmak üzere uluslar arası kamuoyunda Suriye suçlu ilan edildi, olumsuz imajı pekiştirildi.”

Mehmet Güleryüz: Irak’ta savaşa son değil her yerde savaşa son

Mehmet Güleryüz de konuşmasında yaşanılanlardan sanatçı olarak duyduğu rahatsızlığı dile getirerek, “Türkiye’de yüzde 85 ABD karşıtlığından bahsediliyor bu karşıtlık aslında vahşete olan tepkidir. Irak’ta savaşa son değil her yerde savaşa son ” dedi.

Dünyada vahşetlerin birbiri ardına yaşandığını ve bununla birlikte inanılmaz bir silme sisteminin çalıştırıldığını söyleyen Güleryüz, “Bu kadar acı birikimine ve silme sistemine karşı hafızamızı güçlü tutmalıyız. Öncelikli düşünmemiz gereken vahşetin önüne nasıl geçeceğimiz olmalı” diye konuştu.

Dünyanın hızla silahlanmasının ve toplumdaki şiddet eğiliminin artmasının kendisini korkuttuğunu dile getiren Güleryüz “Ben 14 aylık torunumun yarının askeri olmasını istemiyorum.” dedi.

Sempozyumda söz alan Türkiye Sakatlar Derneği Başkanı Yılmaz Demirel, “110 bin kişi öldürüldü. Bu sayının 5-10 katı insan ise sakat bırakıldı. İşgalciler geri çekildiğinde arkalarında bir de ‘insan enkazı’ bırakıyorlar” dedi.

Konuşmacılardan NTV muhabiri Nevin Sungur, Amerika’da ve Irak’ta kaldığı sürelerde gözlemlediklerini, yaşadıklarını katılımcılara aktardı.

CUMHURİYET

Savaşsız bir dünya buluşması

ŞULE KÖKTÜRK

Uluslararası savaş karşıtları, ABD’nin dünyaya tek başına hâkim olma emellerini tartışmak ve karşı duruş yöntemlerini belirlemek için İstanbul’da buluştu.

Irak işgalinin 2. yıldönümü olan 19 Mart öncesinde, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) tarafından düzenlenen ”Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma” başlıklı sempozyuma, savaş karşıtı hareketin önemli isimleri katıldı.

Sempozyumda konuşan Amerikan ”Asker Aileleri Konuşuyor” (Military Families Speak Out) isimli örgüt üyesi, oğlu hâlâ Musul’da görevli olan Dr. Anne Roesler , oğlunun ABD’yle sözleşme imzaladığı için 22 ay daha asker olarak görev yapmak zorunda olduğunu belirtti. ”Oğlumun ABD’nin rehinesi olduğunu düşünüyorum” diyen anne Roesler, ”Oğlum, Amerikan askerlerinin bir an önce Irak’tan çekilmesi gerektiğini düşünüyor. Diğer askerlerin de önemli bir azınlığı Irak’tan çekilmesi gerektiğini düşünüyor. Çoğunluk olmamasının nedeni, askerlerin çok genç ve beyinlerinin yıkanmış olması” dedi.

Kendisi üzerinde henüz bir baskı olmadığını ifade eden Roesler, oğlunun durumuyla ilgili olarak endişelendiğini anlattı. Roesler Bush ‘un yeniden başkan seçilmesine ilişkin olarak şöyle konuştu: ”Seçimlerde kimin kime niçin oy verdiği karmaşık bir konuydu. Amerika’daki çoğunluk Irak konusunda Bush’un siyasetini desteklemiyor.”

”Barbarlıklar Çatışması” ile ”Kaynayan Ortadoğu, Marksist Aynada Ortadoğu” kitaplarının yazarı Gilbert Achcar , ABD’nin Irak’ta en alt düzeyde bir güvenliği bile sağlayamadığını belirterek, ABD’nin askerlerini bir an önce Irak’tan çekmesi gerektiğini söyledi. Bush yönetiminin bütün açıklamalarında ”ikiyüzlülüğün” görülebileceğini vurgulayan Achcar, ”Irak işgalinde ilk bahane nükleer silahların varlığıydı, şimdiki bahane ise demokrasi götürdükleri yalanı. Modern siyaset tarihinde görülen en büyük yalan ve ikiyüzlülük söz konusu” diye konuştu.

Filistinlilerin hakları için savaşan İsrailli barış aktivisti Avukat Sahar Franses de İsrail zindanlarındaki Filistinli tutuklu sayısının 500 olarak açıklandığını, ancak gerçek rakamın 8 bin olduğunu belirterek, ”ABD’nin desteği ile orada bir İsrail – Filistin çatışması sürüyor. İsrailliler Filistinlilerin topraklarını çalıyor, onları kendi yurtlarından atmaya çalışıyor. Filistin toprakları içinde, 630 kilometre uzunluğunda, 8 metre yüksekliğinde duvar inşa ediyor ve bunu toprakları çalmanın bir yolu olarak görüyor” dedi.

EVRENSEL

Savaşsız bir dünya için buluştular

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu tarafından düzenlenen Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma toplantısına; Irak, Filistin ve ABD’den katılan savaş karşıtları ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu’yu işgaline bir an önce son verilmesini istediler.

Asker Aileleri Sesini Yükseltiyor hareketi üyesi ABD’li asker annesi Dr. Anne Rosier yaptığı konuşmada geçtiğimiz yıl 300 ailenin oluşturduğu hareketin bu yıl 2000 ailenin işgale karşı mücadele verdiğini söyleyerek bu sayıya her gün 3 ile 5 arası ailenin katıldığını bildirdi. İkinci kez seçilmesine rağmen Bush’un bugüne kadar en az oy oranı ile seçilen başkan olduğunu hatırlatan Rosier, Bush’un işgal politikalarına karşı Kongre’den ve Senato’dan sesler yükselmeye başladığını da ifade ederek ABD’de işgal karşıtı hareketin geliştiğini söyledi. Rosier, özellikle savaşın ekonomik yükünün yavaş yavaş ortaya çıkması ile en Cumhuriyetçi Amerikalıların bile işgali eleştirdiğini ekledi.

Bağımsız Irak için

Irak Öğretim Üyeleri Birliği adına toplantıya katılan Isam El Ravi ise ülkede işgalin eğitim ve öğretimi nasıl yıktığına dair örnekler verdiği konuşmasında direnişin de devam edeceğini söyledi. “19 Mart ABD işgalinden bu yana 300’ü aşkın profösör ve öğretim üyesi öldürüldü, 2000’den fazlası ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Üniversitelerimiz yıkıldı, kütüphanelerimiz tahrip edildi. Kitaplarımız, belgelerimiz, tarihi dökümanlarımız yakıldı. Her gece evlerimize gelen ABD askerleri tüm eşyalarımıza el koyuyor. Bağdat merkezi, Şaron’un duvarlarından daha büyük duvarlarla çevrilerek kapatıldı. Bağdat Üniversitesi’ne artık saatler süren yoldan sonra ulaşabiliyoruz. İşte ABD ve İngilizlerin özgürlük ve demokrasisi budur” dedi. El Ravi böyle bir ortamda direnişlerinin haklı olduğunu söyleyerek, “Topraklarımızı işgal eden, yakıp yıkan düşmana karşı savaşmak bizim hakkımızdır. Biz gerçek anlamda bağımsız bir Irak için mücadele ediyoruz” şeklinde konuştu.

Filistinli İsrail vatandaşı ve İsrail Barış savunucusu Sahar Franses ise, İsrail ile Filistin ateşkesini değerlendirerek Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Şaron’la el sıkışmasından duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi. Franses, Gazze’den çekilme planının da aslında gerçek bir geri çekilme olmadığını ve Gazze’deki kontrolün yine İsrail’de olacağını belirterek eleştirdi. Toplantıya katılan konuşmacılar ABD’nin Irak işgalinin başladığı gün olan 19 Mart’ta yapılacak savaş karşıtı mitinge de katılım çağrısı yaptılar.

SESONLİNE

Savaş karşıtları İstanbul’da buluştu

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu tarafından düzenlenen ”Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma”, Taksim Hill Otel’de yapıldı.

Oğlu Irak’ta olan ”ABD Asker Aileleri Konuşuyor Platformu” üyesi Anne Roesler, ”Savaşa başından beri karşıydım. Askerlerin bir an evvel Irak’tan çekilmelerini istiyorum” dedi.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu tarafından düzenlenen ”Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma”, Taksim Hill Otel’de yapıldı.

Toplantıda konuşan Roesler, çavuş olan oğlu Michael’in Şubat 2003-Şubat 2004 tarihleri arasında Irak’ta bulunduğunu, sonra 7 ay ABD’ye döndüğünü ve ardından tekrar Irak’a gönderildiğini anlatarak, halen de Musul’da görev yaptığını bildirdi.

”Savaşa başından beri karşıydım. Askerlerin bir an evvel Irak’tan çekilmelerini istiyorum” diyen Roesler, ”Bush yönetiminin, ekonomi ve petrolle ilgili olarak Ortadoğu’da üs sahibi olmak istediğini” söyledi.

ABD’nin İran ve Suriye’ye ilişkin tutumuna da işaret eden Roesler, ”İran ve Suriye’ye operasyon gerçekleştireceklerini zannetmiyorum. Yeterince asker yok. Asker bulabilmeleri için herkesi askere almaları lazım” dedi.

Roesler, oğlu Michael’in de ABD askerinin Irak’tan çıkmasını istediğini ve kendisinin savaş karşıtı çalışmalarını da desteklediğini anlatarak, bu konuda ülkesinde kendisine yönelik bir baskı olmadığını, ancak çalışmaları nedeniyle oğlunun durumundan kaygı duyduğunu kaydetti.

Paris Üniversitesi öğretim görevlisi ve ”barış aktivisti” Gilbert Achcar, ”ABD’nin önce ‘kitle imha silahı’, ardından da ‘demokrasi getireceğim’ bahanesiyle Irak’ta bulunduğunu” ifade ederek, Irak’ta petrol olduğunu ve ABD’nin bu ülkeden çıkmak istemeyeceğini bildirdi.

İsrailli ”barış aktivisti” Sarah Frances de, 9 yıldır insan hakları konusunda çalıştığını ve Fi listinliler’in neler hissettiğini bildiğini söyledi.

Frances, Fi listinliler’in kendi devletlerini kurmalarının önemli olduğunu da dile getirerek, Fi listinliler’in topraklarına dönmeleri gerektiğini kaydetti.

YENİ ŞAFAK

Aydınlar, savaşsız bir dünya için İstanbul’da buluştu

Küresel Barış ve Adalet Komisyonu’nun ikincisini düzenlediği ‘Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma’ başlıklı sempozyuma, savaş karşıtı hareketin önemli isimleri katıldı.

Uluslararası savaş karşıtları bir araya gelerek ABD’nin dünyaya tek başına hakim olma emellerini tartışmak ve karşı duruş yöntemlerini belirlemek için İstanbul’da buluştu. Küresel Barış ve Adalet Komisyonu(BAK)’nun ikincisini düzenlediği ‘Savaşsız bir dünya için Uluslararası Buluşma’ başlıklı sempozyuma, savaş karşıtı hareketin önemli isimleri katıldı. İki oturum halinde düzenlenen toplantı Taksim Hill Otel’de gerçekleşti.

‘Irak’ta işgale son ABD’nin Ortadoğu politikaları’ başlıklı ilk oturumda İsrailli barış aktivisti Sahar Franses, yazar ve Paris Üniversitesi öğretim görevlisi Gibert Achcar, gazeteciler Nuray Mert, Mete Çubukçu ve modeatör Yıldız Önen katıldı. Oturum öncesinde KESK Başkanı Sami Evren, savaş karşıtlarının işgalin ikinci yıl dönemi olan 19 Mart’ta İstanbul’da yapacağı eylemin önemine herkesi davet etti. Oturumun ilk konuşmacısı Barbalıklar Çatışması ile Kaynayan Ortadoğu, Marksist Aynada Ortadoğu kitaplarının yazarı Gilbert Achcar, Amerika’nın, iki yüzlü olduğunu söyleyerek, ‘Amerika’nın Irak’a demokasi götürdüğünü söylemesi ikiyüzlülüktür. Neden halkın büyük kısmı bu yalana inanıyor?’ dedi. İsrail barış aktivisti Sahar Franses ise, 4 milyondan fazla Fi listinli mültecinin Suriye ve Lübnan’da yaşadığına vurgu yaparak, İsrail’in Oslo Barış anlaşmasına sadık kalmadığını belirtti. İsrail’in Fi listinlilerin yaşam alanlarını kısıtladığı 6 metrelik duvarın yapımında ülkelerin duyarsız kaldığına değinen Franses, İsrail’in elinde bulunan Fi listinli tutukluların da akıbetinin meçhul olduğunu söyledi.

İlk oturumda konuşan gazeteci Nuray Mert de dünyanın bu duruma gelmesinde kanıksamanın sebep olduğunu belirterek, çözümün sol penceresinden sağlanacağına değinerek, “Dünyaya sol lazım” dedi. Gazeteci Nevin Sungur ve Mete Çubukçu ise bölgedeki izlenimlerini paylaştı.

Cumhuriyet

Küresel BAK da yeni bir kampanyayla tüm dünyadaki savaş karşıtlarını 19 Mart’ta alanlara çağırıyor. ABD işgaline ortak olma!

Irak’ta işgal altında seçimler yapıldı. ABD’nin işgali ikinci yılına girmeye hazırlanırken, Irak’ta direniş, tüm dünyada da direnişe destek sürüyor. Küresel BAK da yeni bir kampanyayla tüm dünyadaki savaş karşıtlarını 19 Mart’ta alanlara çağırıyor.

‘Barış ve adaletten yanayım. Dahası, barış ve adalet uğruna çalışmaya söz veriyorum’, diyen herkesin etrafında birleştiği Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK), savaşa, sömürüye, cinsiyetçiliğe, kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadelesini sürdürüyor. Tüm dünyada Tarık Ali, Subcomandante Marcos, Howard Zinn gibi aydınlar tarafından imzaya açılan ve yüz binlerce kişi tarafından benimsenen metnin etrafında birleşen farklı görüşlerden muhaliflerce 2003 Haziran ayında kurulan Küresel BAK, yeni bir kampanyayla ABD’nin Irak’a işgalini protesto etmeye hazırlanıyor. İşgalin ikinci yıldönümü yaklaşırken BAK da bir kez daha “savaşa ve işgale son” diyecek. Kampanyanın sloganı ise “ABD’nin İşgaline Ortak Olma!” Kampanya, İngiltere’de yapılan Avrupa Sosyal Forumu’nda (ASF) alınan karar dogrultusunda 19 Mart’ta dünyanın her yerinde düzenlenecek büyük mitinglerle sonuçlanacak. Tıpkı 15 Şubat 2003’te olduğu gibi, milyonlarca savaş karşıtı alanlarda olacak.

Kampanyanın Türkiye ayağında ise İstanbul’da yapılacak büyük mitinge kadar BAK aktivistlerinin olduğu her yerde çeşitli etkinlikler düzenlenecek. Kampanya çerçevesinde Subat ayında uluslararası savaş karşıtı bir sempozyum, martta büyük bir kapalı salon konseri, kahvehane toplantları yapılacak, imza standları kurulup bildiriler dağıtılacak. Yine kampanya boyunca çıkarılacak bir bültenle savaş karşıtları süreç hakkında bilgilendirilecek.

Küresel BAK aktivistleri, “Bunlar ilk etapta bizim aklımıza gelen fikirler. Fakat, biz herkesin bulunduğu yerde bir şeyler yapabileceğine inanıyoruz. Bu konudaki tek sınırımız, hayal gücümüz” diyerek herkesi “sürekli eyleme” çağırıyor.

BİANET

İşgal Sürdükçe Seçim Çözüm Olmaz

Küresel BAK, Irak’ta 30 Ocak’ta işgal yönetimi tarafından yapılacak seçimlerin meşruluğunun tartışmalı olacağını, saflaşma ve bölünmeyi derinleştireceğini belirterek Irak’ta tek çözümün işgalin sona erdirilmesi olduğunu söyledi.

BİA (İstanbul) – Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), işgal ordularının Irak’taki varlığını devam ettiren hiçbir çözümün kalıcı olmadığı gibi halkın desteğini de alamayacağını belirterek, “İşgal ordularının postalları altında özgür ve demokratik bir seçim mümkün değil. Irak’ta tek çözüm işgalin sona erdirilmesidir” dedi.

Küresel BAK Yürütme Kurulu Üyesi Nuri Ödemiş, yaptığı açıklamada, “Irak halkının direnişi karşısında çaresizliğe düşen ABD’nin 30 Ocak seçimlerine sarıldığını ve seçimlerden çıkacak işbirlikçi bir iktidarı işgalin sürdürülmesi için kullanmak istediğini” söyledi.

Sandık yerleri bilinmiyor

30 Ocak’ta yapılacak seçimlerde sandık yerlerinin bilinmediğine dikkat çeken Ödemiş, “Seçimlere katılan adayların kimler olduğu ve seçmenlerin kimlere oy vereceği bilinmiyor. Seçimler nedeniyle şehirler arası seyahat yasaklanıyor. Sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Bütün bunların ardından Bush yönetimi Iraklıları ‘özgür’ seçimlerde oy vermeye çağırıyor” açıklamasında bulundu.

Saflaşma ve bölünme derinleştirecek

Seçimlerin Irak halkı arasındaki saflaşma ve bölünmeyi derinleştireceğini ifade eden Ödemiş şöyle devam etti:

“Bu gün göstermelik seçimler için işgal ordusu ile işbirliği yapanlar, seçimlerin hemen sonrasında ya işbirliğinin kuklaları olmak ya da bu gün için uzak durmaya çalıştıkları direnişin saflarında Irak’ın özgürlüğü için saf tutmak tercihi ile karşı karşıya kalacaklardır.

Göstermelik ve işgal altında bir seçimle zorbalık ve haydutluğunu meşrulaştırmaya çalışan Bush yönetimi ise, seçimlerin hemen ardından işgalin sona erdirilmesi ve işgal güçlerinin İrak’ı terk etmesi taleplerinin çığ gibi büyüdüğüne tanık olacaktır.

İşgale karşı derin bir nefret duyan Irak halkı, bu gün göstermelik bir seçim oyununda figüran olmayı kabul etmiş siyasi ve dini önderliklere rağmen direnişe daha fazla destek vermeye yönelecektir”.(KÖ/EÜ)

CUMHURİYET

Basın açıklaması hakkında Cumhuriyet’te çıkan haber.

“İstanbul’da eylem: ABD yalan söylüyor

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, (BAK) ABD Başkanı George W. Bush’u protesto etti. Galatasaray Postanesi önünde toplanan grup, ”Bush ve savaş karşıtı” sloganlar attı. Sanatçı Görkem Yeltan, grup adına yaptığı konuşmada, Bush’un Irak’ta 110 bin kişinin ölümünden sorumlu olduğunu kaydetti. Irak’ta kitle imha silahları bulunamadığını vurgulayan Yeltan, Bush’un dünya halklarına yalan söyleyerek siyasetini sürdürdüğünü söyledi. Yeltan, ”Bush dünyanın yakasından düşene kadar mücadelemize devam edeceğiz” dedi. Yeltan, 19 Mart 2005 Küresel Eylem Günü’nde tüm dünyada yapılacak savaş karşıtı eylem için ”ABD’nin İşgaline Ortak Olma” adlı kampanyanın da süreceğini kaydetti. Açıklamanın ardından, sanatçı Hasan Tahsin Yılmaz sembolik olarak Bush’un yeminini okurken sanatçı Mustafa Alabora da buna ”savaş karşıtı” yeminle karşılık verdi. Savaş karşıtı bildiri dağıtan grup olaysız dağıldı. “(Cumhuriyet-20 Ocak)

BİANET

Mazlum-Der tarafından Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’na verilen İnsan Hakları Ödülü hakkında Bianet’te çıkan haber.

Küresel BAK’a MAZLUMDER’den Ödül

Mazlumder İnsan Hakları 2004 Ödüllerini bireysel dalda yazar Dilipak ile kurumsal dalda Küresel BAK paylaştı. Aydın Durmuş Genç Hukukçu ödülünü de avukat Tunç aldı. Afiş yarışmasında birinciliği Zanon, ikinciliği Günay, üçüncülüğü Akkurt kazandı. BİA Haber Merkezi

BİA (İstanbul) – Mazlumder İnsan Hakları 2004 Ödüllerini bireysel dalda yazar Abdurrahman Dilipak ile kurumsal dalda Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) paylaştı. Aydın Durmuş Genç Hukukçu ödülünü de avukat Sezgin Tunç aldı.

İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği’nin (MAZLUMDER) Cumartesi akşamı Çemberlitaş Fırat Kültür Merkezi’nde İnsan Hakları Okulu’nu bitirenlere de sertifikaları verildi.

MAZLUMDER’in 2004 çalışmalarını anlatan fotoğraf sergisinin de yer aldığı İnsan Hakları Gecesi’nde MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Mustafa Ercan, insan hakları mücadelesinin zorluğuna değindiği açış konuşmasında güçlerini hak mücadelesi vermekten aldıklarını söyledi.

Hak arama bilinci artıyor

İnsan hakları mücadelesinin salt MAZLUMDER gibi kuruluşlarla yapılamayacağını savunan Ercan 2004’teki 623 başvurudan 120’sinin haksız gözaltı olduğunu açıkladı: “Sayılardaki artışı hak arama bilincindeki artışa bağlıyoruz.”

Ercan, Hazreti Ali’den bir alıntıyla, “haksızlıklara karşı boyun eğmeyiniz; haklarınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz” diyerek, salona seslendi:

“Bize yardım etmek için geldinizse evinize dönün. Ama,bu mücadeleyi kendi mücadelenizin bir parçası olarak görüyorsanız, kalın birlikte bir şeyler yapabiliriz.”

MAZLUMDER’in 2004 çalışmaları Kültür Merkezi’nin salonundaki fotoğraflar ve programdaki kısa filmle izleyenlere aktarıldı.

Sertifikalı insan hakları savunucuları

MAZLUMDER’in İnsan hakları Okulu koordinatörü Tuğbey Öz bu yıl 21 mezun verdiklerini açıkladı. Sertifika alanlardan 10’u erkek beşi kadındı.

Sertifika alanlar adına konuşan Emine Dolmacı gazeteci ve akademisyenlerin katıldığı altı haftalık programda esas olarak hak ihlallerine karşı reflekse geçme becerisini kazanıldığını anlattı: “Sıranın sana gelmeyeceğini bilsen de susma!”

19 Mart’ta meydanlarda

Anadolu’da Vakit Gazetesi köşe yazarı Abdurrahman Dilipak ödülünü Müstakil İşadamları Derneği MÜSİAD Genel Başkanı Ömer Bolat’tan aldı.

Dilipak, kurucusu olmakla gurur duyduğu MAZLUMDER’den ödül almasına yol açan insan hakları mücadelesindeki yeriyle ilgili olarak da “Ne yaptıysam kendim için yaptım, yaptıklarım çok gibi görünüyorsa, bu sizin hiçbir şey yapmadığındandır,” dedi.

Küresel BAK adına MAZLUMDER İnsan Hakları ödülünü, Genel Başkan Ayhan Bilgen’den alan sözcü Tayfun Mater, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgaline karşı İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin her yerinde MAZLUMDER üyeleriyle birlikte mücadele ettiklerini açıkladı ve 19 Mart’ta bütün dünyayla birlikte yine işgale karşı meydanlarda olmak için salona çağrı yaptı.

Afişte birincilik Zanon’a

Afiş yarışmasında birinciliği Eugenio Zanon, ikinciliği Kaan Günay, üçüncülüğü Nihat Selçuk Akkurt aldılar.

Kadın katılımının çokluğu dikkat çeken gecede yeni tahliye olan gazeteci yazar Nurettin Şirin, eski bakanlardan Hasan Aksay, GÖÇ-Der Başkanı Abdurrahman Güneş, Küresel BAK’dan Yıldız Önen, Düşünce Suçuna (!)Karşı Girişim’den Şanar Yurdatapan, Tüketiciler Birliği Başkanı Bülent Deniz, yazar Mustafa Karahasanoğlu, AKDER başkanı Havva Kaplan, yazar Mehmet Metiner de vardı.

İlgiyle izlenen Hasan Cihat Örter dinletisinden sonra Orta Sahne Oyuncuları sahne aldı. (BA)

BİANET

Savaş Karşıtları 19 Mart 2005’te Buluşacak

Tüm dünyadaki savaş karşıtları, Irak’taki işgalin ikinci yıldönümünde, işgali ve Bush’u protesto edecek. Türkiye’de de Küresel BAK, 19 Mart 2005’te sona erecek bir kampanyayı, “ABD İşgaline Ortak Olma!” sloganıyla örgütlüyor.

BİA (İstanbul) – Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Ekim’de Londra’da yapılan Avrupa Sosyal Forumu’nda alınan karar doğrultusunda, “Amerika Birleşik Devletleri (ABD) İşgaline Ortak Olma!” kampanyası başlattı. Kampanya, 19 Mart’ta, Irak’taki işgale karşı tüm dünyada gerçekleştirilecek bir gösteri ile son bulacak.

Küresel BAK, kampanyayı ve etkinliklerini, bugün (Cuma) Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde düzenlenen bir toplantı ile duyurdu. Toplantıda Küresel BAK’ın 2004 yılı faaliyetleriyle 2005 yılı hedeflerini anlatan Küresel BAK sözcüsü Tayfun Mater, kampanyayla ilgili bilgi de verdi.

“Türkiye işgalin suç ortağı oldu”

Mater, başlıca amaçlarını, “ABD ve Bush politikalarını; Irak’taki uygulamaları ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) tutumunu teşhir etmek ve buna karşı taleplerini dile getirmek” olarak özetledi.

1 Mart tezkeresinin reddi sonrasında gelişen süreçte, AKP politikalarıyla Türkiye’nin de Irak’a yönelik işgalin suçun ortağı olduğunu belirten Mater, ABD’nin ve işbirlikçilerinin Felluce’de gerçekleştirdiği katliamı hatırlattı ve şöyle konuştu:

“Ancak New York Times gazetesinin bile ‘Dünyada artık iki süper güç var. Biri ABD, diğeri savaş karşıtı hareket’ diyerek kabul etmek zorunda kaldığı bir gerçek var: Dünyada hala bu savaşa ve işgale karşı olan milyonlarca insan var ve sayıları giderek artıyor. Bu nedenle, 19 Mart 2005’te, işgal güçlerinin Irak’a saldırışının ikinci yıldönümünde yeniden sokaklara çıkacaklar.”

Toplantıya, İstanbul Eczacı Odası’ndan Yusuf Telli, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’ndan (KESK) Sami Evren, Kristal-İş Sendikası’ndan Zafer Aydın, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nden (TMMOB) Tayfun Mater, Sosyal Demokrasi Vakfı’ndan (SODEV) Erol Kızılelma, Doğu Konferansı Girişimi’nden Kenan Çamurcu, İnsan Hakları ve Hürriyetleri Vakfı’ndan Osman Atalay, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği’nden (Mazlum-Der) Mustafa Ercan, Greenpeace’den Banu Dökmecibaşı, TÜKODER’den Tayfun Sever ve Hava-İş Sendikası’ndan Atilay Ayçin katıldı.

Savaş karşıtlarının yeni randevusu: 19 Mart 2005

Geçtiğimiz Ekim ayında Londra’da yapılan Avrupa Sosyal Forumu’nda alınan karar doğrultusunda tüm Avrupa’da ve dünyanın geri kalanındaki bazı ülkelerde sendikalar, kitle örgütleri, siyasi partiler, savaş karşıtı kampanyalar ve sivil toplum kuruluşları, 19 Mart 2005 Küresel Eylem Gününde, ABD ve işgal güçlerinin Irak’a saldırışının ikinci yıldönümünde işgale karşı çıkan gösteriler örgütleyerek sokağa çıkacaklar.

Türkiye’de de Küresel BAK, geçtiğimiz sene gerçekleştirdiği “Gelme Bush” kampanyasına benzer bir kampanyayı, “ABD İşgaline Ortak Olma!” sloganıyla örgütlüyor.

Kampanyada neler yapılacak?

Küresel BAK, kampanya sırasında şu eylem ve etkinlikleri gerçekleştirmeyi planlıyor:

* 2005’in Şubat ayında uluslar arası bir savaş karşıtı sempozyum

* 2005’in Mart ayında büyük bir kapalı salon konseri

* Kampanya boyunca çeşitli sembolik eylemler ve basın açıklamaları

* Küresel BAK aktivistlerinin bulunduğu il ve ilçelerde halka açık büyük toplantılar ve kahve toplantıları; yaygın afişleme ve bildiri dağıtımı; imza standları; rozet, tişört, sticker vb. malzemelerin yaygın dağıtımı

Küresel BAK, nedir?

Küresel BAK, 2003’ün Haziran’ında, tüm dünyada Tarık Ali, Howard Zinn gibi aydınların imzaya açtığı bir metnin Türkiye’de de imzaya sunulmasıyla kuruldu. Üç öncelikli hedefe sahipti.

1. Tüm Türkiye’de bir kampanya birliği inşa etmek. Bugün 40 ilde Küresel BAK aktivistleri savaş karşıtı kampanyalar örgütlüyorlar.

2. Küresel anti kapitalist savaş karşıtı hareketle ilişkilerin çok daha organik bir hale getirilmesi. Küresel BAK Türkiye, 2003’te Paris’te, 2004’te Londra’da yapılan Avrupa Sosyal Forumlarına; 2003’te Kahire’de yapılan Dünya Savaş Karşıtları Konferansı’na, 2004’te Beyrut’ta yapılan Dünya Savaş Karşıtları Buluşması’na katıldı. Türkiyeli savaş karşıtları şimdi de 2006’nın Mart ayında Yunanistan’da yapılacak olan Avrupa Sosyal Forumu’na hazırlanıyorlar.

3. Küresel BAK, kuruluş metninde de belirtildiği gibi, “Örgütsüzleri harekete geçirme”yi amaçladı.

Küresel BAK neler yaptı?

1. 27 Eylül 2003 Küresel Savaş Karşıtı Eylem Günü’nde tüm dünya ile birlikte Ankara’da sokağa çıktı. Eylemden önce 5 ilde imza kampanyaları başlattı. Eyleme Türkiye’nin her yerinden yaklaşık 10 bin savaş karşıtı katıldı.

2. 2004’ün Ocak ayından Haziran ayının sonuna kadar devam eden ve hem sloganı hem de logosu bütün Türkiye’ye mal olan “Gelme Bush!” kampanyasını örgütledi. Bu kampanya boyunca 40 ilde toplantılar yaptı.

24 Ocak’ta bir uluslar arası sempozyum düzenledi, 20 Mart Küresel Eylem Gününde tüm dünyadaki savaş karşıtları ile birlikte sokağa çıktı. Nisan’da İstanbul’da yapılan Avrupa Sosyal Forumu hazırlık toplantısında, Bush’un Türkiye’ye geldiği hafta Küresel Eylem Haftası olarak kabul edildi. 12 Haziran’da Göztepe Özgürlük Parkı’nda “Gelme Bush Şenliği” düzenledi. 19-25 Haziran tarihlerinde İstanbul’da “Bush Buluşmaları”nı düzenledi. “Gelme Bush” kampanyası, Bush’un İstanbul’da olduğu 27 Haziran’da Kadıköy’de yapılan ortak eylemle sonuçlandı. İstanbul’da 50 bine yakın kişi tepkisini sokağa çıkarak gösterdi.

3. 2003 ve 2004 yıllarının Ağustos aylarında BarışaRock antikapitalist müzik festivalini düzenledi. 2004’te festivale, Türkiye’nin her yerinden toplam 6 bin kişi geldi. BarışaRock festivali, 2005’te yeniden yapılacak.

4. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Beşiktaş İskelesi’nde oturma eylemi yaptı.

5. 27 Eylül’de İntifada’nın yıldönümünde Galatasaray Postanesi’nin önünde basın açıklaması yaptı.

6. Ekim ayında “Bush’a hayır Irak’ta işgale son!” kampanyasını sürdürdü. 30 Ekim’de Taksim Gezi Parkı’nda “Bush’a Hayır!” eylemi yaptı.

7. ABD’nin Kasım ayında Felluce’ye başlattığı saldırının ardından 10 Kasım ve 25 Kasım’da Galatasaray Postanesi’nin önünde basın açıklamaları yaptı.

8. Diğer inisiyatiflerin düzenlediği savaş karşıtı etkinliklere; Sosyal Forum toplantısına katıldı. Uluslararası Tribunal etkinliğine destek verdi. (BB)

CUMHURİYET

19 Mart’ta bitecek

İşgale karşı küresel kampanya

İstanbul Haber Servisi – Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK), ”ABD İşgaline Ortak Olma” kampanyası başlattı. Kampanya, ekim ayında Londra’da yapılan Avrupa Sosyal Forumu’nda alınan karar doğrultusunda dünya ile aynı anda, küresel eylem günü 19 Mart 2005’te, Irak’taki işgale karşı yapılacak gösteriyle son bulacak.

Küresel BAK, dün Beyoğlu’ndaki Makine Mühendisleri Odası’nda düzenlediği basın toplantısıyla ”ABD İşgaline Ortak Olma” kampanyasını tanıttı. İstanbul Eczacı Odası, TMMOB, KESK, SODEV, Greenpeace gibi birçok sivil toplum örgütü ve sendika temsilcisinin katıldığı basın toplantısında ortak metni koalisyonun Yönetim Kurulu

Üyesi Tayfun Mater okudu. Mater, 2005 yılı şubat ayında uluslararası bir savaş karşıtı sempozyum düzenleneceğini, mart ayında geniş katılımlı bir konser yapılacağını söyledi. Kampanya boyunca çeşitli eylemler yapılacağını, Küresel BAK aktivistlerinin bulunduğu il ve ilçelerde kahve toplantıları düzenleneceğini anlatan Mater, imza standları kuracaklarını, afiş ve bildiriler dağıtacaklarını belirtti. Mater, ”2.5 ay sürecek kampanyamız kapsamında herkesi; seslerini, tüm dünyadaki savaş karşıtlarının sesine katmaya çağırıyoruz” dedi.

SESONLİNE

‘ABD işgaline ortak olma’

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nca başlatılan ”ABD İşgaline Ortak Olma” kampanyası kapsamında 19 Mart 2005 tarihine kadar çeşitli etkinlikler gerçekleştirilecek.

Kampanyanın tanıtımı amacıyla TMOBB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan KESK Genel Başkanı Sami Evren, ”2004 yılının, insanlığın utanacağı katliam ve savaşlara sahne olduğunu” söyledi.

Evren, ”Irak’ın işgali ve işgal içindeki direnişçilere karşı sürdürülen vahşice saldırıların Felluce’de simgeleştiğini” ifade ederek, şunları kaydetti:

”Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun, Irak’ın işgaline karşı 2 yıldır sürdürdüğü mücadeleyi anlamlı buluyoruz. Savaş karşıtı kampanyaların yeniden büyütülmesini, ABD ve Bush politikalarının teşhir edilmesini, acil ve ivedi görev olarak görüyoruz. Bu nedenle 19 Mart’ta, tüm dünyada savaş karşıtları sokağa ve alanlara çıkacak. ABD’yi, tankı ve tüfeğiyle yalnız bırakacak. Dünya halkları bir kez daha bu çığlığa ses verecek. Tek amacımız bu işgalin durdurulması. Bütün canlıların yok edilmesine ‘hayır’ diyeceğiz. Savaşa karşı olan herkesi, bu mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz.”

-19 MART 2005’TE SONA ERECEK-

Kampanya hakkında bilgi veren Koalisyon Yönetim Kurulu Üyesi Tayfun Mater de, ”ABD İşgaline Ortak Olma” kampanyasının, ekim ayında Londra’da yapılan ”Avrupa Sosyal Forumu”nda alınan karar doğrultusunda Türkiye’de de gerçekleştirileceğini söyledi.

Mater, 3.5 ay sürecek kampanya kapsamında, savaş karşıtı sempozyum, salon konseri, sembolik eylemler ve basın açıklamaları, kahve toplantıları, afişleme, imza toplama, rozet, tişört, sticker ve bildiri dağıtımı yapılacağını bildirdi.

Kampanyayı Türkiye’de 40 ilde örgütleyeceklerini anlatan Mater, ”Kampanya, işgalin yıldönümünde, İstanbul’da 19 Mart 2005’te Emek Platformu’nun da destek olacağı bir eylemle son bulacak. Herkesi kampanyaya destek vermeye çağırıyorum” dedi.

Basın toplantısına katılan bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri de, kampanyaya destek verdi.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.