8 Aralık 2021 – Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi, XIV. Dönem, 4. Toplantı – Heinrich von Ofterdingen

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Temasını ‘Alman Edebiyatında savaş ve barış’ olarak belirlediğimiz Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin XIII. Döneminin 24 Kasım Çarşamba günkü dördüncü toplantısında Kamer Badur – Eğilmez bizlere Novalis’in (1772-1801) hayatı, Alman romantizm akımı ve gelişim romanı  ile ilgili bilgi verdikten sonra, yazarın Heinrich von Ofterdingen  (1800) isimli kitabını tanıttı ve Atölye katılımcılarının tartışmasına açtı.

Gerçek ismi Georg Philipp Friedrich Freiherr von Hardenberg’tir, erken dönem Alman Romantizmi’nin temsilcilerinden bir yazar ve filozoftur. Novalis takma adıdır ve latince ‘nuovo’ sözcüğünden, yenilenmek, tarımda daha sonra ürün almak için nadasa bırakılmak anlamından türer.  

Yazar 28 yıllık kısa yaşamında estetik ve sanat felsefesi alanında tüm konularda, epistemoloji, ahlak kuramı, siyaset felsefesi, yorum problemleri, tarih felsefesi, din felsefesi gibi çeşitli konulara ürün verir. Teorileri ve çalışmaları sonraki Romantik düşünceyi büyük ölçüde etkiler. Bilim, hukuk, felsefe, politika ve politik ekonomiden her türlü konuda okumuş, bilgi ile donanmıştır. Kısa hayatında birkaç eserinin yayınlandığını görür. Ölümünden sonra, bir kısmı yaptığı notlardan derlenir, tamamlanmamış olan eserlerinin birçoğu yayınlanır.

Novalis, Almanya’nın en kuzey bölgesinde, Harz Dağları’nda,  hırslı bir dindarlık takipçisi, tarikat üyesi bir babanın oğlu olarak doğar. On bir kardeşin ikincisidir. Özel öğretmenler tarafından evde eğitim görür, daha sonra Eisleben’deki Lutheran dilbilgisi okuluna, retorik ve antik edebiyatı öğrenecek biçimde devam eder, 1790’dan itibaren Jena Üniversitesi’nde hukuk okur. Orada Friedrich von Schiller ile arkadaş olur.Daha sonra Friedrich von Schlegel ile tanışır, çalışmaları için Leipzig’e taşınır, Immanuel Kant ve Johann Gottlieb Fichte’nin felsefeleriyle tanışır. Eğitimini 1794’te Wittenberg’de tamamlar. Eğitimi boyunca Goethe, Herder, Jean Paul, Ludwig Tieck ve Friedrich Wilhelm Joseph Schelling ile tanışır ve arkadaş olur.

1794 yılında, arkadaşı ve amiri olan August Coelestin Just için aktüer olarak çalışmaya başlar, Weissenfels’deki Sakson hükümeti tuzakları için denetçi pozisyonuna geldiği Ocak 1796’ya kadar iki yıl çalışır. 1797 Yılında nişanlısının kaybından sonra Saksonya’daki Frieberg Madencilik Akademisine kaydolur ve jeoloji çalışmalarında onu eğiten Profesör Abraham Gottlob Werner ile arkadaş olur ki hocası Frieberg’de madencilik, matematik, kimya, biyoloji, tarih ve felsefe konularında kendisine rehberlik eder. Bu konuları incelerken ansiklopedi projeleri için materyal toplar. İlk yazdığı makale 1798’de Athenum dergisinde ‘Bl thenstaub’ (Pollen) başlığı altında yayınlanır. Bu yayın için ilk kez takma adı olan ‘Novalis’i kullanır. Aynı yıl, ‘Glauben ve Liebe’ (İnanç ve Sevgi) yayınlanır. İki eserde de şiir, felsefe ve bilimi birleştirmeye çalışır. Ertesi yıl, 1799’da, Ludwig Tieck ile ve Jena Romantizminin diğer yazarlarıyla tanışır.  Bu arada, Weissenfels’deki çalışmalarından vazgeçmez ve tuz madenlerinin yönetiminde çalışır, maden müfettişi olur,  tuz madenleri müdürlüğüne terfi eder. 1800 Yılında Thüringen bölgesi için bugünkü sulh yargısına eşdeğer bir pozisyona atanır. 1800 Yılında, ‘Hymnen a die Nacht’ âyetiyle serpiştirilmiş altı düzyazılı şiiri kaleme alır. Bu arada, nişanlısı Sophie’nin ölümünden sonra derin bir kedere gömülür. Ona göre iç içe geçmiş kavramlar olan ölüm kalım teması üzerinde çalışır ki eser bugün Alman erken romantizminin en önemli şiiri olarak kabul edilmektedir.

Novalis’in 1798’den 1799’a kadar aldığı notlar daha sonra ‘Romantik Bir Ansiklopedi için Notlar’ olarak yayınlanan ‘Das allgemeine Brouillon’ adlı çalışmayı oluşturmak için kullanır. Notlar, sanata, dine ve bilime ansiklopedik bakış açısıyla bakılmış yazılardan oluşmaktadır.

Novalis’in Alman romantizminin temsilciHeinrich von Ofterdingen gelişim romanı (Bildungsroman) formunda yazılmıştır.

Edebiyat kurgularının en popüler biçimlerinden biri olan Bildungsroman romanları, karakterin büyümesinin, olgunluğun ve etraflarındaki dünya hakkında anlayışın özünü yakalamaya çalışan bir türdür. Özünde, özellikle de çocukluktan bir karakterin olgunlaşma süreciyle ilgili bir hikâye kurgusu taşır ve bir karakterin biçimlendirici yıllarını ya da manevi gelişimini ve eğitimini ele alır. Şu aşamalarda yazılır:

1.                  Aşama Çağrı: Karakter bir çağrı alır ve ruhsal ya da psikolojik büyümeye doğru yolculuğa çıkar. Karakter, çoğu zamanki hayatlarındaki bir şeyden mutsuzdur ve dünyanın başka yerlerinde mutsuzluklarına cevap aramak için bir çağrı almıştır.  Genellikle küçük bir kasabadan ya da köyden gelir ve daha karmaşık bir âleme ya da büyük bir şehre gider. Ayrı ve farklı bir kimlik kazanmak için ailelerinden ayrılmalıdır. Yaşadığı evin ötesinde cevaplar arar.

2.                  Aşama Çıraklık: Ahlaki değişime ulaşmak için karakterin geçtiği büyüme sürecidir. Çıraklıktır çünkü toplumdaki yerini öğrenmek ve uzmanlaşmak için kökenlerinden uzakta bir eğitim almalıdır. Eğitim, olgunluğa ilerlemesi için çok önemlidir. Bu yenidünya tarafından sık sık hayal kırıklığına uğrar ve beklentilerine cevap veremez. Eğitimini yenidünyanın hayal kırıklığında bulur ve bu onların başarılı bir şekilde olgunlaşmalarına ve farklı kimliklerini kazanmalarına olanak tanır.

3.                  Aşama Olgunluk: Kolayca kazanılmaz; karakterin nihayet olgunlaşmak için karşı karşıya kalması gereken birçok hata, test ve iç engelle birlikte uzun ve zorlu bir süreçtir. Yeni bir algıyla kendinden uzaklaşır ve farklı insan oldu bilir. Olgunluğunu zorlukla kazanır ve karşı karşıya kaldığı testler ve engeller aracılığıyla elde etmelerinin gururunu yaşar. Psikolojik, ahlaki ve / veya ruhsal gelişim yaşar. Karakter ve okurlar, üstün bir karakter olmadıklarını kabul eder.

4.                  Aşama Kabul ve Çözüm: Karakter kökenlerine döner ve yeni bilgi birikimini başkalarına yardım etmek için kullanır. Bazı durumlarda, karakter eve geri dönmeyecek, ancak bir yolculuğa çıkacak ve yolculuklarında kazandıkları bilgeliği kullanarak bir sorunu ya da bir sorunu çözmeye çalışır.   Okuyucu, romanın başlangıcındaki karakter ile başladığı yere geri döndüğünde de olan kişi arasındaki farkı görür.

Romantizm akımı klasik sanatın sıkı kurallarına bir tepki olarak 18. yüzyıl sonlarına doğru ortaya çıkar,19. yüzyıl başlarında bütün Avrupa’ya yayılır.

18. Yüzyıl Aydınlanma Çağı olarak bilinir. Klasisizmin ortaya koyduğu akıl ve sağduyu, bilimin gelişmesini hızlandırmış, toplum yapısı, gelenekler, siyaset yeniden bilimsel açıdan ele alınmaya başlanmıştır. Jean Jacques Rousseau, Montesquieu, Diderot gibi felsefeciler, ilerlemeye engel oluşturan tüm önyargı ve zorbalığa karşı düşünce yoluyla mücadeleye girişmiş, dinsel hoşgörü, toplumsal ve siyasal eşitlik, birey haklarına ve düşünce özgürlüğüne saygı gibi konulan halka yaymaya başlamıştır. Bu fikirler halk tarafından benimsenmiş ve sonuçta Fransız İhtilali patlak vermiş, monarşi yıkılmış, soylulara karşı burjuva sınıfı oluşmuştur. İşte Romantizm, böyle bir ortamda doğar.

Ana felsefesi Klasisizme karşı olmaktır. Onun sanatçıyı sınırlayan bütün prensiplerine karşı çıkar, akla ve sağduyuya verdiği önemi reddedip duygu ve hayale değer verir. “Deha akıldadır.” diyen Klasiklere, “Deha yürektedir.” karşılığını verir. Sınırsız bir hayal gücüne kavuşan sanatçı kendini daha özgür, daha yaratıcı görür ve verdiği eserlerde alabildiğine serbestlik hâkim olur. Klasik akımı benimseyen sanatçıların eski Yunan ve Latin edebiyatlarına değer vermesine karşılık, Romantikler onları çağdışı bulur, sanatçıların kendi tarihlerini ve günlük yaşantılarını ön plana çıkarmalarına yol açar. Klasisizm’de ihmal edilen Hristiyanlık tekrar, mucizeleriyle ele alınır. Ulusallık, yerli renk aranan bir nitelik haline gelir, evrensellik ikinci plana itilir. Romantizm’de görülen insan tipi, Klasisizm’deki gibi soyut değil, aksine çevresiyle, fiziğiyle belli biridir. Ancak kişiler tek yönlüdür; ya hep iyi ya hep kötüdür. Roman bu ikisinin çatışmasından doğar. Eser sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Eserlerde ya sıradan insanlar ya da soylular vardır ve iç içe geçmişlerdir.

Romantik yazar, Klasik yazarın tersine kendini gizlemeyip, olaylar ve durumlar karşısında kendi duygu ve düşüncelerini anlatır. “İnsan başkasına yükleyerek, ancak kendi kalbini tasvir eder; deha anılardan oluşur.” Elbette böyle düşünen sanatçı, işe kendini anlatarak başlar. Eserlerde kullanılan dil, duygu ve hayallerin coşkunluğu ölçüsünde dağınık ve başıboştur. Sözcük seçimine pek önem verilmez. Temelde halkın kullandığı dil esas alınır. Süse ve sanata değer verdiklerinden, benzetmeler, mecazlar eserde büyük yer tutar, özellikle doğa manzaralarının betimlenmesine çok yer verilir.

Romantikler, Klasiklerin değer verdiği tiyatroyu ihmal ederler, özellikle trajedi ve komediyi kuralcılığından dolayı bir kenara itip sanatçıyı serbest bırakan dramı tercih ederler. Şiirde özellikle lirik şiir büyük rağbet görür. Roman ise en önemli edebi türlerden olur. Romantizm önce Almanya’da başlamış, İngiltere’de rağbet görmüş, ama Fransa’da kuralları belirlenip oradan tüm Avrupa’ya yayılmıştır.

Bu Atölye’de okuduğumuz   Goethe’nin Genç Werther’in Istırapları ve Schiller’in  Wilhelm Tell’i bu akımın Almanya’daki öncüleridir.

Atölye’nin konusu olan Heinrich von Ofterdingen adlı eser, Ortaçağ Almanyası’nda geçer ve yirmi bir yaşındaki Heinrich’in gördüğü bir rüyayla başlar. Geniş bir zaman ve coğrafyaya yayılan rüyanın öznesi delikanlıda tuhaf hisler uyandıran mavi bir çiçektir ve Heinrich’in artık en büyük arzusu bu çiçeğe kavuşmaktır. Oğlunu bu hülyalı ruh halinden kurtarmak isteyen annesi, onu kendi büyüdüğü pırıltılı Augsburg kentine götürmeyi planlar. Yaşadığı şehrin yakın çevresinden başka bir yer tanımayan, dünyayı sadece anlatılan hikâyelerden bilen, henüz yeterince kitap okumayan Heinrich bu yolculukla yetişkinliğe ilk adımını atar.

 “Aşk sessizdir sadece şiir konuşur onun adına der Heinrich ve Novalis. Şiirin mistisizmle ortak bir tarafı vardır. Daha doğrusu şiirin daima mistik bir etkisi ve boyutu vardır ve bu hissedilir, yaşanır ama tarif edilmez. “İnsan yabancı kelimeler duyar ve bunların ne anlam ifade ettiklerini bilmez. Şairin sözcükleri sihirli, büyüleyici bir kudrete sahiptir”. Şiirin en büyük kıstası içtenlik ve samimiyettir. “Dünya bir rüya değildir; ancak bir rüya olmalıdır ve belki olacaktır.”

Heinrich von Ofterdingen içerdiği semboller, temalar, şiirler ve dilsel yetkinliğiyle romantizmin manifestosu olarak kabul görür. Ruhun akustiği ifadesiyle özetlediği yarım kalmış romanı Heinrich von Ofterdingen’de genç bir adamın duygusal ve düşünsel uyanışını anlatılır. Romanının konusunu orta çağ belgelerini okuyarak, yani tarih araştırmalarından aldığı, ortaçağın ozanlar yarışması geleneğinden ve ozan Heinrich von Ofterdingenin hayat hikâyesinden esinlendiği söylenir. Ama sadece esinlenme…

Bu romandaki rüya motifi, rüyadaki mavi çiçek sembolü, daha sonra Alman Romantizminin neredeyse tanıtıcı işaretleri olmuş, edebiyat tarihine geçmiştir Bugünün edebiyat akımı Postmodernizmin atası sayılan Alman Romantizminin, tipik bir örneği kabul edilir. Bir gencin şairlik mertebesine ulaşmak için geçtiği çeşitli evreleri anlatırken, aynı zamanda Romantik dünya görüşünün sözcülüğü görevini de üstlenir.

Roman Atölye tarafından, genç yaşta, ölüme yaklaşan biri tarafından yazılmış, bilgi birikimini dışa vuran, yetkin bir eser olarak görülmüştür. Ancak edebi başarı Atölye’nin savaş, ayrımcılık, cinsiyetçi dil gibi hassasiyetleri nedeniyle gölgelenmişti. “Kadınlar dedikodu korkusu olmadan bu toplulukları süsleyebiliyor ve şirin davranışlarıyla dikkat çekerek canlı bir rekabet oluşturabiliyorlardı.”, “zaten ilmin dünya olaylarından bu kadar kopmuş bir sınıfın elinde kalması…”, “onun en aşağı hizmetkarının yerinde olmaya razıyım.”, “en aşağı hizmetkarının acımasına sığınıyordu.”, “savaş ve cephedeki neşeli ve harika hayattan bahsediyordu.”, “ Savaşın tehlikeleri ve heyecanları, orduya eşlik eden şiirin yüce ruhu beni gençlik inzivasından çıkarttı ve hayatımın kaderini çizdi.”, “bana kalırsa savaş da şiirin bir etkisidir.”, “Savaşların çoğu, özellikle milliyetçi nefretten doğan savaşlar bu sınıfa dâhildir; bunlar gerçek şiirdir.”, “ Onlar da şairlik uğruna silaha sarılır.”, “Hıristiyanlığın doğduğu ulu toprakların hala kafirlerin kötü idaresinde olmasından duyduğu memnuniyetsizliği dile getiriyordu.”,  “Heinrich savaş coşkunluğuna kapıldığını hissetti.”, “haçı sırtında taşımaya teşvik etti.”, “Ey Hristiyanlar haydi savaşa!”, “Hıristiyanlığın öcünü alıyor!”, “Heinrich’in tüm ruhu galeyan içindeydi.”, “Bizim insanlarımızın vahşeti hakkında anlatılanlara sakın inanmayın! Dünyanın hiçbir yerinde esirlere bu kadar insaflı davranılmaz.”

Madencilik sektörünün yüceltilmesiyle, gelmekte olan sanayileşmenin getireceği çalışma haklarındaki ihlaller için zemin hazırlanmaktaydı; “Fakir tokgözlü madenci, günün huzursuz karmaşasından uzakta, sadece öğrenme hırsı ve barış aşkıyla yanıp tutuşarak ıssız derinliklerde çalışır.”, “madende ekmek ve su, ancak onu Hz.İsa’nın gövdesi gibi canlandırır ve huşuyla doldurur.”

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.