8-22 Kasım 2010 – Kuresel BAK Bulteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Dünyadan Haberler
Londra’da Savaş Karşıtı Gösteri / Doğan Haber Ajansı – 21.11.2010

İngiltere’nin Başkenti Londra’da Yaklaşık 20 Bin Kişinin Katıldığı Bir Savaş Karşıtı Gösteri Düzenlendi. İngiltere’nin başkenti Londra’da yaklaşık 20 bin kişinin katıldığı bir savaş karşıtı gösteri düzenlendi. Savaşı Durdurun Koalisyonu (Stop the War Coalition) ve İngiltere?deki Müslüman dernekleri tarafından düzenlenen gösteride, İngiltere’nin Irak ve Afganistan’daki askerlerini geri çekmesi istendi. Bugün öğlen saatlerinde Londra’nın ünlü Hyde Park özgürlük kürsüsü önünde toplanan savaş karşıtlarına İngiliz milletvekili John McDonanell, Guardian gazetesi yazarı Semumas Milne, rapçı Lowkey, insan hakları avukatı Phil Shiner, Joan Humphries’in yanı sıra Afganistan’da savaşmayı reddeden ve devletin verdiği madalyayı Başbakan David Cameron’a iade eden eski asker Joe Glenton’da destek verdi. Özgürlük kürsüsü önünde İngiltere’nin Irak ve Afganistan politikasının yanlışlığını anlatan konuşmaların ardından yürüyüşe geçen binlerce gösterici, sonra sloganlar eşliğinde Parlamento binasına kadar yürüdü. Polisin olağan üstü güvenlik önlemleri aldığı gösteri sırasında Parlamento çevresindeki yollar trafiğe kapatıldı.

Savaş karşıtı asker madalyasını teslim etti

DHA – 19.11.2010

Afganistan savaşına karşı olan İngiliz asker, devletin verdiği madalyayı Başbakan David Cameron’a iade etti.

Afganistan’da daha önce görev yapan ve sonra ülkesine dönen İngiliz asker Joe Glenton, Afganistan savaşını protesto etmek için devletin kendisine verdiği madalyayı geri verdi.

Joe Glenton, Afganistan’a geri dönmeyi reddettiği için Askeri Mahkeme’de yargılanmış ve 1 aylık hapis cezasına çarptırılmıştı.

Afganistan savaşının ABD’nin çıkarlarına hizmet ettiğini söyleyen Joe Glenton, kendi hükümetinden Afganistan’daki tüm İngiliz askerlerinin çekilmesi çağrısında bulunmuştu.

Devletin kendisine verdiği madalyayı teslim eden Glenton’a, asker yakınları da eşlik etti.

Kocaeli’de füze kalkanı protesto edildi

AA –  20.11.2010

NATO’nun Türkiye’ye kurmayı planladığı füze kalkanı projesi, Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu üyesi bir grup tarafından protesto edildi.

Sabri Yalım Parkı’ndaki İnsan Hakları Anıtı önünde toplanan grup, ”Amerika’ya karakol, İsrail’e kalkan, İran’a düşman olmayacağız” yazılı pankart açtı.

MAZLUMDER Kocaeli Şube Başkanı Çetin Tahtacı, grup adına yaptığı açıklamada, ABD’nin, kendi tehdit algısına göre İran, Suriye, Lübnan ve Filistin’deki gelişmeleri dizginlemek ve sözde İsrail’in güvenliğini garanti altına almak için Türkiye’de füze kalkanı kurmak istediğini öne sürdü.

”NATO patentli” bu teklifle Türkiye’nin önüne getirilmek istenenin ”koruculuk” olduğunu savunan Tahtacı, ”Türkiye, uzunca bir süredir ithal tehdit algısıyla şekillenmiş olan NATO’nun füze kalkanı projesini onaylaması yönünde baskı altında tutulmaktadır. Lizbon’daki zirvede NATO, yeni yol haritası olan ‘stratejik belge’yi ve bu çerçevede füze savunma sistemi oluşturulmasını kabul etmesiyle Türkiye’ye koruculuk görevini vermiştir” görüşünü savundu.

Tahtacı şöyle devam etti:

”Füze kalkanı projesinde, hem Türkiye’nin hem de Batı dünyasının bölgeden kaynaklanan nükleer füzelere karşı korunacağından bahsedilmektedir. Herkesin de bildiği gibi Ortadoğu’da İsrail’in nükleer silahı elinde bulunduğu bilinmesine rağmen hiç konu bile edilmezken neden İslam coğrafyasındaki halklar tehdit olarak algılamaktadır? Bir realite karşısında sessiz kalanların bir ihtimal üzerindeki kıyameti koparmaları ikiyüzlülüğün ta kendisidir. Buradan da anlaşılıyor ki Müslüman halkları tehdit olarak algılayan NATO füzeleri, Filistin işgalcisi İsrail devleti için ‘muhafız’ rolü üstlenecektir.”

Türkiye hükümetinin girişimleriyle tehdit algısı ülke olarak herhangi bir ülkenin belgeye yazılmamasının önemli olduğunu vurgulayan Tahtacı, sözlerini şöyle tamamladı:

”Fakat füze kalkanı yapıldığı takdirde Türkiye üzerinde imha edilecek nükleer füzelerin oluşturacağı serpintinin ülkemiz insanına vereceği zararı kim telafi edecektir. Daha öncesinde yaşadığımız Çernobil faciasının ülkemize verdiği zarar hala hafızalarımızda diri durmaktadır. Hükümetten, NATO füzelerine ev sahipliği yapmak gibi kardeş halklar nezdinde hepimizin başını öne eğeceği kesin olan ve tarih önünde kendilerini de vebal altına alacak bu karara geri adım atması hepimizin dileğidir.”

‘NATO, kapitalizm hizmetinde savaş’

Etkin Haber Ajansı – 20.11.2010

Portekiz’in başkenti Lizbon’da süren 2 günlük NATO zirvesi, NATO karşıtları tarafından sokaklarda protesto ediliyor. Yoğun güvenlik önlemleri altında yapılan NATO zirvesine karşı bugün geniş katılımlı bir eylem yapılması bekleniyor.

karşıtı eylemciler, Cuma geç saatlerde Portekiz’in başkenti Lizbon’da sokaklara çıktı.

NATO karşıtı sloganlar atan eylemciler, “NATO, kapitalizmin hizmetinde savaş demektir” yazılı pankart açtılar, Lizbon’un merkezi Camoes meydanına yürüdüler. Polis 40 eylemcinin gözaltına alındığını açıkladı.

Barışı simgeleyen giyisilerle NATO karşıtı eyleme katılan eylemciler, barış simgesi şemsiyeler açtılar. Füze savunma projesini protesto eden savaş karşıtları ‘onlar füze biz kalkan’ pankartı taşıdı.

Başka bir grup eylemciyse “NATO oyunu sona erdi” yazılı pankart önünde, Afganistan’daki sivil ölümlerine dikkat çekmek için üzerlerine kırmızı boya atarak yere uzandılar. Polisin müdahale ettiği eylemde savaş karşıtı eylemciler gözaltına alındı. “NATO’ya Hayır” yazılı pankartlarla sokağa çıkan bir başka grup da caddeyi trafiğe kapatmak isteyince polis şiddetiyle karşılaştı.

Polisin geniş önlem aldığı gözlenirken, akşam saat 17.00’de geniş katılımlı bir eylem gerçekleştirilmesi bekleniyor.

NATO zirvesine katılan devlet başkanlarını yanlış yolda olduğunu ifade eden Fransa barış hareketi önderlerinden Arielle Denis, “Dünya sorunlarına askeri çözüm yok ve NATO zirvesi askeri bir zirve. NATO militarizm demek. Zirvede askeri görünüşe daha sivil bakış açısı katmaya çalışılıyor. Ama bunu yapmak için neden ordu kullanalım ki” dedi.

Uluslararası Af Örgütü, NATO’yu Afganistan’dan başlayarak insan haklarını koruma konusunda birşeyler yapmaya çağırdı.

En büyük kitlesel gösterilerini bugün yapacak olan NATO karşıtlarının gece boyu süren eylemlerinde ‘NATO’ya karşıyım, çünkü savaşın nedeni’, ‘NATO’yu tehdit olarak görüyorum’, ‘’Soğuk savaş bitti ama NATO’nun halen neden var olduğunu anlamış değilim” sloganları attı.

LİZBON ABLUKA ALTINDA

NATO üyesi 28 ülkenin devlet başkanları, Lizbon’un yüksek düzeyde önlem alınmış Parque das Nações bölgesine kapandı. Lizbon’da güvenlik düzeyi şimdiye kadar görülmemiş bir düzeyde. Zirvenin yapıldığı bölgedeki sokakların çoğu halka ve turistlere kapatılmış durumda.

Hava sahası trafiğe kapalı, hertaraf binlerce asker ve sivil polis tarafından çevrilmiş ve sokaklar güvenlik kameraları tarafından izleniyor. Yollar kapalı ve Lizbon sahili gezintiye yasak. Sınırlarda pasaportsuz geçişi sağlayan Schengen Anlaşması, salı gününden beri askıya alınmış durumda.

Zirve başlamadan önce savaş karşıtları Afganistan’da ölen sivillere dikkat çekmek için yerlere yatıp, gösteri düzenlemişlerdi.

NATO Karşıtları da Lizbon’da Toplandı

Haksözhaber – 20.11.2010

Portekiz’in başkenti Lizbon’daki NATO toplantısında yeni saldırıların önünü açacak stratejik konsepti masaya yatırırken, çeşitli ülkelerden gelen NATO karşıtları da protestolarına devam etti.

NATO karşıtı gruplar, zirve nedeniyle hafta başından beri protestolarını sürdürüyorlar. Yüzlerce eylemci Afganistan’da sivilleri katleden NATO’yu protesto ediyor.

Eylemciler, “Soğuk savaş bitti ama NATO hala varlığını sürdürüyor. Peki, kimin için?” diye sordu.

Portekiz’in başkenti Lizbon’da dünden beri aralıksız devam eden NATO karşıtı gösteride yüzlerce eylemci, başkentin merkezinde yerlere yatarak NATO’nun Afganistan’daki saldırılarında sivillerin ölmesini ve Füze Kalkanı projesini protesto etti.

Henüz bir çatışmanın yaşanmadığı eylemde eylemciler sokaklarda ölü taklidi yaparak NATO’yu protesto etti. Şu içerikte dövizler taşındı, sloganlar atıldı:

“Benim için savaşla, militarizmle ilgili her kuruluşa destek verilmemeli. NATO da bunlardan biri. Ben NATO’ya karşıyım, çünkü savaşın nedeni…”

“Ben NATO’yu tehdit olarak görüyorum. Çünkü onların yaptıklarından hoşlanmıyorum. Soğuk savaş bitti ama NATO’nun halen neden var olduğunu anlamış değilim.”

NATO’nun Afganistan’da sivilleri katlettiğini belirten eylemciler, Füze Kalkanı projesinin büyük savaşların habercisi olduğunu açıkladı. Füze Kalkanı’nın çok masum olmadığını vurgulayan eylemciler, dünyayı büyük tehlikelerin beklediğini ve bu tehdidin de NATO’dan geldiğini bildirdi.

Gün boyu süren eylemler gece de devam etti. Eylemciler, NATO saldırılarında ölen sivilleri temsilen yerlerde yattı. Portekiz polisinin yoğun güvenlik önlemleri dikkat çekti.

NATO zirvesi için bölgeye gösterici akını da sürüyor. Portekiz polisi Avrupa ülkelerinden en az 20 bin kişinin NATO karşıtı eylemler için Lizbon’da olduğunu söylüyor.

Öte yandan barış yanlısı 100 kişinin ülkeye sokulmaması da protesto edildi.

Zirve bitti, işte kararlar!

Radikal – 20.11.2010

NATO devlet ve hükümet başkanlarının ittifakın gelecek 10-15 yılını şekillendirdiği Lizbon Zirvesi’nde alınan kararlar, Türkiye’nin beklentilerini karşıladı.

LİZBON-Zirve kararlarında, NATO füze savunma sisteminin yaygınlaşan balistik füze teknolojisi tehdidine karşı “NATO’nun Avrupalı halklarının, topraklarının ve güçlerinin tamamını kapsayacağı ve koruma altına alacağı” vurgulanarak, bu kapsamda “NATO’da güvenliğin bölünmezliği, NATO dayanışması, risk ve sorumlulukların adil paylaşımı ve makul sınama” ilkelerine dayanılacağı kaydedildi.

Diplomatik kaynaklar, Türkiye’nin ısrarıyla metne giren ifadenin Ankara’nın füze savunmasının geliştirilmesi aşamasındaki beklentilerinin karşılanmasında önem taşıdığını vurguladı.

Kararlarda, Türkiye’nin istediği şekilde füze savunmasında hiçbir ülke tehdit olarak gösterilmezken sistemin “İttifakın üzerinde uzlaştığı son tehdit değerlendirmelerine” uygun tasarlanacağı belirtilerek, NATO’nun gizli askeri belgelerine atıf yapıldı.

Zirve kararlarında, füze savunmasında kontrol ve komutanın Mart, eylem planının Haziran ayındaki NATO Savunma Bakanları Toplantısında ele alınacağı belirtilerek, bu süreçte hazırlık yapması için NATO Konseyine görev verildi.

Kararlarda Rusya da füze savunmasında işbirliğine davet edilerek, karşılıklık, azami şeffaflık ve karşılıklı güven temelinde ortak çalışma arzusu dile getirildi.

Diplomatik kaynaklar, NATO füze savunma sisteminde Türkiye’nin komuta kontrol yapısı içinde yer almak istediğini ve zirve kararlarının buna izin verecek şekilde alındığını vurguluyor.

Zirve kararlarında, “Her iki örgütün uzlaştığı şekilde NATO-AB stratejik ortaklığını iyileştirmeye kararlıyız” denildi.

NATO-AB işbirliğinde uzlaşılan çerçeveye göre, AB’nin kendi üyesi olmayan Avrupalı NATO müttefiklerini Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’na dahil etmesi gerekirken Kıbrıs Rum kesiminin engellemesi nedeniyle Türkiye için bu taahhüt askıda tutuluyor.

Kararlarda, NATO-AB işbirliğinin önündeki engellerin kaldırılması için Genel Sekreter Rasmussen’den, AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’la birlikte çalışmayı sürdürmesi ve nisan ayındaki NATO Dışişleri Bakanları Toplantısına rapor sunması istendi.

Diplomatik kaynaklara göre Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu zirve oturumlarında, “Kıbrıs sorunu çözülmeden NATO-AB işbirliğinin iyileştirilmesinde fazla beklentiye girilmemesi” mesajını verdi.

BOSNA HERSEK’İN ÜYELİK PERSPEKTİFİNE DESTEK

Zirve kararlarında, Türkiye’nin çabalarıyla Bosna Hersek’in üyeliği konusunda teşvik edici bir dil kullanıldı.

“Bosna Hersek’in üyelik beklentisini bütünüyle destekliyoruz” denilen kararlarda bu ülkeden reform sürecini hızlandırması istenerek bu kapsamda NATO’nun teknik yardıma hazır olduğu belirtildi.

Zirve kararlarında, “Terörizm, ittifakın ve üyelerinin güvenliğine ciddi ve gerçek tehdit oluşturuyor. Hangi motivasyonla ve ne şekilde tezahür ederse etsin tüm terör eylemleri suçtur ve meşru gösterilmez” denildi.

Kararlarda siber tehdidin hızla arttığına dikkat çekilerek, NATO’nun siber savunma kapasitesi oluşturacağı ve talep halinde üyelerine yardım edeceği belirtiliyor.

Enerji arzı güvenliğini de gündemine alan NATO, bu konuda uygulanacak politikanın hazırlığını yapmakla görevlendirdiği NATO Konseyinden raporunu Aralık 2011’deki Dışişleri Bakanları Toplantısı’na sunmasını istedi.

NATO REFORMU

Zirve kararlarında, NATO’nun küçülerek esneklik, çeviklik ve hareket kabiliyeti kazanabilmesi için karargah ve personel sayısının yüzde 35 azaltılması istenerek bunun yaklaşık 5 bin kişilik personel indirimine karşılık geldiği belirtildi.

Zirve belgesinde, kapatılacak karargahlar konusunda Genel Sekreter Anders Fogh Rasmussen’in sunacağı tavsiyeler doğrultusunda en geç Haziran ayı sonuna kadar karar alınması talep edildi.

NATO liderleri, bir sonraki zirvenin 2012 yılında ABD’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilmesi konusunda uzlaştı.

Füze Kalkanı efsaneleri

Hürriyet – 21.11.2010 / Ferai TINÇ

NATO Zirvesi ile ilgili olarak “İstediğimiz oldu”, “Türkiye’nin üç talebi de yerine getirildi” manşetleriyle verilen haberleri izledik.

Wall Street Journal Gazetesi de ABD’nin başı çektiği Avrupa için aşamalı uyarlanabilir füze kalkanı projesinin, NATO kapasitesi olarak kabul edildiğini duyurduğu haberde şöyle dedi. “Türkiye’nin toplantıdan önceki haftalarda ortaya attığı taleplerinin çoğu ya bir kenara itildi, ya da- kontrol merkezinin Türkiye’de olmasına ilişkin olanı gibi- daha sonra görüşülmek üzere ertelendi. Zirveye katılanlar, Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu konuları Cuma günü bastırmadığını söylediler.”

Sadece üyelerinden biri değil, en eski ve en güvenilir üyelerinden olduğumuz NATO ile ilişkilerde bu bilek güreşi üslubu, NATO tarihinde var olagelen pazarlıkların bir siyasi show haline dönüştürme eğilimi Türkiye’nin alışık olduğu bir üslup değil.

Pazarlık olmaz mı? Tabii ki var. NATO ile Avrupa ordusu arasındaki işbirliğinde Kıbrıs pürüzü aşılamadığı için uzun zamandan beri tartışmalar ve pazarlıklar sürüyor.

Afganistan’a asker gönderme konusunda da öyle.

Daha önceki yıllardan, NATO’nun beşinci maddesinin Türkiye’nin terörle mücadelesinde hayata geçirilmesi için NATO kulislerinde ciddi tartışmalar yapıldığını da anımsıyorum.

Ama Rassmussen’in genel sekreterliğe getirilmesinden sonra ikinci kez Türkiye NATO ile alenen restleşiyor. Daha doğrusu öyle bir hava veriliyor.

Neden? Çünkü AKP’nin hedef kitlesi ile NATO’nun hedefleri arasında ayrışma var. Ve bu ayrışma, tartışmaları kulislerden, meydanlara taşıdığı için Türkiye nereye gidiyor sorularına muhatap oluyoruz. Türkiye ile ilgili tartışmalar “istediğini aldı mı almadı mı” noktasına indirgeniyor.

ABD Başkanı Obama, geçen yıl eylül ayında, Bush’un füze savunma projesinde değişiklik kararına imza atarken, savunma bakanı Gates’in önerilerini dikkate aldığını açıklamıştı.  Buna göre, İran’ın uzun menzilli balistik füze programı sanıldığı gibi hızla ilerlemiyordu. Esas tehdidin İran’ın orta ve kısa menzilli füzelerden geldiği belirlenmişti.

O yüzden, kıtalararası füzelere şimdilik gerek yoktu.

Avrupa’daki füze sistemleri ile Amerika’nın Akdeniz ve Doğu’ya yerleştireceği füzeler ve ileri radar sistemleri ile proje NATO şemsiyesi altına alınırsa Moskova’yı da rahatsız etmeyebilirdi.

Obama yeni projenin eskisine göre çok daha “hızlı ve etkili” olacağını açıklamıştı.

ABD Genelkurmay Başkan Yardımcısı Cartright geçtiğimiz yıl proje ile ilgili basına verdiği bilgide Raytheon firması tarafından üretilecek olan standart füze interseptörü (SM)-3 lerin, 2011’den itibaren Akdeniz ve Kuzey Denizi’ne konuşlanacak Amerikan Deniz Kuvvetleri’ne ait gemilere yerleştirileceklerini açıkladı.

Bush’un projesinde her tarafa bakan

ve Çek topraklarına yerleştirilmesi düşünülmüş olan radardan farklı olarak sadece İran’a bakan radarlar tarafından desteklenecek. Sistemin temelini bu radar oluşturuyor. Türkiye’ye yerleştirilmesi planlanan yüksek kapasiteli radarın, bir komuta kontrol merkezi, enerji santralinin olacağı ve 70 bin metrekarelik bir alanı kapsayacağı tahmin ediliyor.

TÜRKİYE’nin talebi doğrultusunda NATO belgelerinde hedef ülke olarak İran’dan söz edilmiyor ama bu durum, İran’ı ikna ediyor mu?

Eğer öyle olsaydı, Tahran gelişmeleri “son derece şüpheli bulduğunu” söyler miydi?

Cuma günü Lizbon’da NATO öneriyi onaylarken, İran Devrim Muhafızları Komutanı General Amir Ali Hacizade, Tahran ve ülkenin bazı bölgelerinde ulusal füze kalkanı geliştirmekte olduklarını açıklar mıydı.

Ve “Topraklarını bize karşı füze fırlatma rampası olarak kullandıracak her ülke düşman ülke muamelesi görecektir” der miydi?

Bütün bunlar göz önüne alındığında NATO’da yeni dönemin eskisinden çok farklı, Türkiye’nin rolünün soğuk savaştakinden daha kolay olacağını söylemek mümkün mü?

Lizbon: “Eksen kayması”ndan NATO’da etkili Türkiye’ye…

Radikal – 21.11.2010 / Cengiz Candar

Günlerdir uluslararası düzeyde basına yansıyan çalkantılardan sonra belki inanması zor ama görünen o ki, Türkiye NATO’da hemen hemen istediği herşeyi elde etti, bir Türkiye-NATO krizi yaşanmadı ve yaşanması bir yana NATO’nun Amerika’nın ardından en etkili üyesi olarak Lizbon’da öne çıktı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geceyarısı “21. Yüzyıl NATO’su”nun kararlarının alındığı, eğilimlerin belirdiği Zirve yemeğinden çıkıp, kaldığımız otele geldiği anda yüzünden güller açarak söylediği ilk söz, “Türkiye olmasa konu yok. NATO Zirvesi 10 dakikada biter” oldu.

İşin ilginç yanı, Cumhurbaşkanı Gül’den yarım saat sonra NATO Dışişleri Bakanları toplantısından çıkıp otele gelen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da yüzünde keyifli bir gülümseme ile odaya girdiği anda, sanki önceden sözleşmişler gibi, “Biz olmasak konuşulacak konu olmayacaktı” sözleriyle Gül’ün yanına ilişti.

Zirve’nin açılışında “aile fotoğrafı” çektirmek üzere liderler dizilmeye başladığında Gül ile Obama bir köşede hararetli bir sohbete girmişlerdi. İngiltere Başbakanı David Cameron, Ahmet Davutoğlu’nun koluna girdi ve Gül ile Obama’yı işaret ederek, “Bir şey yok değil mi? Herşey tamam. Anlaştık değil mi?” diye kaygılı biçimde başlamak üzere olan Zirve’yi sorguluyordu.

Davutoğlu, gülerek, “Yok, tamam” karşılığını verdi.

Besbelli ki, herkesin zihninde eski Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterlik seçiminin yapıldığı 2009 Nisan ayındaki Strasbourg-Kehl Zirvesi’nde Türkiye’nin son saniyeye kadar Rasmussen’e direncinin anıları koyu bir tortu bırakmıştı.

Türkiye yandaşı Rasmussen

Oysa, o Rasmussen ile bu Rasmussen arasındaki fark, dağlar kadar. NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Lizbon Zirvesi’nde NATO içinde Türkiye’nin “en ateşli avukatı” gibi davrandı. Yemeği o yönetti ve söz alarak, “Türkiye’ye haksızlık yapıldı. Türkiye ile AB arasında güvenlik anlaşması yok. Oysa, Türkiye BAB (Batı Avrupa Birliği) üyesi idi. 2002’de BAB’ı kaldırdığımız vakit, Türkiye dışarıda kaldı, buna karşılık AB üyesi olmayan Norveç, Avrupa Savunma Ajansı’na girdi. Böyle haksızlık yapılır mı!” sözleriyle Türkiye’ye arka çıktı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, NATO Zirvesi’nde özellikle Genel Sekreter Rasmussen, ABD Başkanı Barack Obama ve İngiltere Başbakanı David Cameron’un Türkiye’den yana ortaya koydukları tavırdan pek memnun olduğunu gizlemedi. Hatta Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Türkiye’nin NATO’daki önemini ve hakkını teslim eden sözleri de kayda geçmiş durumda.

NATO-Fransa çelişkisi

Lizbon Zirvesi’nde günler öncesinin beklentilerinin tersine, Türkiye ile ABD arasında hiçbir pürüz yaşanmadığı gibi, önceki günlerde gözlerden kaçan asıl pürüzün NATO ile Fransa arasında belirdiği ortaya çıktı. Özellikle, füze savunma sistemi ya da Davutoğlu’nun pek benimsemediği bir tanımla “füze kalkanı” konusunda İran’ın adının yerleştirilmesi Fransa’nın ısrarı idi.

Zirve kulislerinden öğrenildiği kadarıyla, Fransa, İran adının geçmesine yönelik adeta bir konsensüs niteliğindeki itirazlar üzerine, İran yerine “Ortadoğu” denilmesini önerdi. Yani, füze savunma sisteminin “Ortadoğu bölgesinden gelecek tehditler” şeklinde anlaşılması için gayret gösterdi.

Türkiye, İran ve Suriye’nin ya da herhangi bir ülkenin ve başta Ortadoğu herhangi bir bölgenin ismen zikredilmesine “ilkesel” itirazı başından beri vardı. Balistik füze sistemi geliştiren 30 dolayında ülke var ve herhangi bir ülke bunlara eklenebilir, herhangi bir ülkede rejim değişebilir; dolayısıyla “tehdit algılamaları” da buna bağlı olarak değişebilir. Türkiye, bu argümandan yola çıkarak, “sistem”in üzerinde duruyor, NATO’nun bir “taarruz” değil “savunma” ittifakı, bir “kollektif güvenlik sistemi” olduğunu vurguluyordu.

NATO’nun aynı dalga boyunda tavır alması sonucunda, Fransa itirazlarını geri çekti ve “füze savunma sistemi” konusunda anlaşma sağlandı. Gelinen noktayı, Türkiye’nin “diplomatik başarısı” olarak kaydetmek gerekiyor.

“Eksen kayması” yerine “NATO ekseninde Türkiye”

Lizbon Zirvesi’nin en önemli sonucu, Lizbon’a gelirken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Buradan çıkacak sonuç, NATO’yu 10-15 yıl götürür” dediği, “Stratejik Konsept”in kabul edilmesi oldu.

İngilizce “Active Engagement-Modern Defence” başlığını taşıyan 11 sayfalık metin, liderler yemeğe geçtiği sıralarda Zirve’nin yapıldığı basın merkezinde, Zirve’yi izlemeye gelen 2500 gazetecinin eline ulaştırılmıştı.

“Stratejik Konsept”in “Kollektif Savunma” bölümünde “NATO üyeleri saldırıya karşı Washington Anlaşması’nın 5. Maddesi uyarınca her zaman birbirlerine yardım edecek. Bu yükümlülük sıkı ve bağlayıcı olarak kalıyor. NATO herhangi bir saldırı tehdidini ve tek tek Müttefiklerin ve bir bütün olarak İttifak’ın temel güvenliğini tehdit edecek nitelikte doğan güvenliğe ilişkin meydan okumaları caydıracak ve buna karşı savunacaktır” formülasyonu dikkat çekiyordu.

Bu, Türkiye’nin özellikle üzerinde durduğu “güvenliğin bölünmezliği” ve NATO Müttefiklerinin Türkiye’nin güvenliği konusundaki yükümlülüklerinin güvence altına alınması anlamına geliyor ve Türkiye’nin NATO’daki diplomasisiyle tam bir uyumu ifade ediyordu.

Böylece, Lizbon Zirvesi’nde Türkiye’de “eksen kayması” iddialarına da bir nokta konmuş olması gerekiyor. Zira, Türkiye, Genel Sekreter Rasmussen’in “tarihi” diye nitelediği “Stratejik Konsept” belgesinin tüm isteklerine uyan bir içerikle kabulüyle “temel ekseni”nin NATO üyesi demokrasiler olduğunu tescil ettirmiş sayılabilir.

Uçakta gelirken ve Lizbon’da yaptığımız sohbetlerde, “eksen kayması” tartışmalarına, Türkiye’ye yönelik bir “psikolojik savaş” yürütüldüğü gerekçesiyle karşı çıkan ve “Türkiye asıl şimdi eksenini bulmuştur” diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün keyfinin sebebi de anlaşılabiliyor.

Soğuk Savaş döneminin, NATO’nun sadece bir “kanat ülkesi” niteliğinde olan ve “kendisine söyleneni yapan” Türkiye’nin yerini, NATO’nun en önemli aktörlerinden biri olan ve söylediklerini NATO konseptleri haline getiren bir Türkiye almış durumda.

Abdullah Gül’ün gülerek “Türkiye olmasa konu yok. Her zirve 10 dakikada biter” dediği de bu olgu.

Lizbon Zirvesi, bu yeni ve değişik durumu tescil etmiş oldu.

Lizbon’dan çıkan dersler

Lizbon Zirvesi’ne gelen yolun hayli meşakkatli olduğu Abdullah Gül’ün şu sözlerinden anlaşılıyor: “Bu konu bizi kaygılandırıyordu. Füze meseleleriyle ilgili söylüyorum. Bugün Lizbon’da ulaşılan sonuç elde edilmeseydi, NATO’yu işletmeyen ülke durumuna düşerdik.”

Yani, İran odağında ortaya çıkan “füze kalkanı” konusu, Türkiye’nin tam da istediği biçimde bir NATO kararı haline dönüşmeseydi, bir “Türkiye-NATO krizi” ortaya çıkacaktı ve Türkiye’nin görüntüsü koca NATO’yu işletmeyen ülke gibi olacaktı.

Batı dünyası içinde zaten AB ile yeterince pürüz ve sorun yaşayan Türkiye’nin bir de NATO’nun “sorunlu ülkesi” olmasının, ileride Türkiye’yi büyük sıkıntılara sokacak sıkıntılar üretmesi kaçınılmazdı.

Lizbon’da bu “varta” atlatılmış, Türkiye elini güçlendirmiş, Batılı müttefiklerinin önemli bölümüyle ilişkilerini tahkim etmiş bir ülke olarak NATO Zirvesi’nden çıkınca, Türk dış politikasını yürütenlerde neredeyse olağanüstü bir rahatlama ve mutluluk oluştu.

NATO Zirvesi’ndeki performansın AB’ye de yansıması ihtimali mevcut. AB’de Kıbrıs Rum Yönetimi’nin üyeliğinin Türkiye’ye oluşturduğu sıkıntı NATO’da yok, çünkü Kıbrıs, NATO’da yok. Cumhurbaşkanı’nın tanımıyla “Onun için NATO’da ağırız.”

NATO’da sahip olunan ve Lizbon’da pekişen ağırlığı, Türkiye’nin elindeki “en önemli koz” ve Türkiye, Lizbon’da elde edilen “özgüven”le bu ağırlığı elinden çıkarmaya hiç niyetli değil.

Lizbon Zirvesi, Türkiye’yi “Batı kollektif güvenlik sistemi” içinde güçlü biçimde tespit etmiş oldu ve bu nedenle “eksen kayması” tartışmalarının ufkunu kararttı.

Etkisini “stratejik anlamda” geleceğe yayacak olan en önemli “Lizbon dersi” bu olsa gerek…

RSF: Irak’ta gazeteci cinayetlerin yüzde 99’unda cezasızlık var

ANF NEWS AGENCY – 22 Kasım 2010

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Musul’da öldürülen genç gazeteci Mazen Mardan El Bagdadi cinayetini şiddetle kınayarak, Irak’a 2003’teki Amerikan “müdahalesi”nden bu yana öldürülen 230 gazeteci cinayeti vakasının yüzde 99’unda cezasızlığın hakim olduğunu belirtti.

Merkezi Paris’te bulunan RSF, 21 Kadım günü saat 18.00 sıralarında kimliği belirsiz silahlı üç kişinin genç gazetecinin Musul’un doğusundaki Es-Sadik mahallesinde bulunan aile evine giderek, kendilerini Irak ordusunun istihbarat elemanları olarak tanıttığını belirtti. RSF, Irak Basın Özgürlüğünü Koruma Derneği’nde açıklama yapan El Bagdadi’nin babasının şu sözlerini aktardı: “Mutlaka Mazen’i görmek istediklerini söylüyorlardı. Daha evin eşiğine varmıştı ki bir tabanca ile ateş ettiler.”

Başından vurulan gazetecinin olay yerinde ödlüğünü ve katillerin kaçtığını belirten RSF, bu cinayetin failleri ile emir verenlerin yakalanarak adalet önüne çıkarılması için soruşturma başlatılmasını istedi.

Gazeteci cinayetlerinde “cezasızlığın üzüntü verici” olduğunu kaydeden RSF, Mart 2003’teki Amerikan müdahalesinden bu yana medya çalışanlarının öldürüldüğü 230 vakanın yüzde 99’unda “ne yazık ki” bu durumun yaşandığını vurguladı.

“Gazeteci cinayetlerinde örnek dava olmazsa, katiller ülkenin dört bir köşesine ölüm ve terör yaymaya devam edebilecek” diyen RSF, hükümetin büyük bir sorunla karşı karşıya olduğunu belirerek, bunun “başta 2003’ten beri Irak’ı sarsan şiddete özellikle açık olan gazeteciler olmak üzere vatandaşların güvenliği” olduğunu dile getirdi.

RSF’ye göre 18 yaşındaki Mazen Mardan El Bagdadi, 7 aydır yerel El Musuliye televizyonuna çalışıyordu. Bagdadi, “Musul fi-il Usbu” (Musul’da bir hafta) ve “Sabah el-heyr” (Günaydın) programlarını sunuyordu.

Bagdadi’nin 2010 yılının başından bu yana öldürülen altıncı, ABD’nin Ağustos 2010’da çekilişinden bu yana dördüncü gazeteci olduğunu belirtti. Bagdadi ayrıca 2005 yılında kurulan El Musuliye uydu televizyonunun yılın başından bu yana öldürülen ikinci çalışanı oluyor.

Afganistan’dan Çıkış İçin Yol Haritası Hazır

NYTIMES-16.11.2010

ABD Başkan Obama, Irak’taki stratejiyi izleyerek, Afganistan’daki Amerikan askerlerini 2014 yılına kadar kademeli olarak ülkeden çekmeye hazırlanıyor

Son haftalarda Afganistan’da ağır kayıplar veren ABD ordusunun, Başkan Barack Obama’nın talimatıyla Irak’ta uygulanan stratejiyi takip ederek ‘dönüş için yol haritası’ hazırladığı ileri sürüldü. Obama’nın Afganistan’dan çekilme stratejisinin ayrıntılarına yer veren New York Times gazetesi, planın hafta sonu Portekiz’in başkenti Lizbon’da yapılacak olan NATO Zirvesi’nde açıklanacağını yazdı. Obama’nın çekilme planına göre, ABD öncülüğündeki NATO askerleri 6 ay ile 2 yıl içindeki bir zaman dilimi içinde Afganistan’daki bazı bölgelerden çekilerek, yerlerini Afgan güvenlik güçlerine bırakacak. 2014 yılına kadar ABD, şu anda savaşın en şiddetli yaşandığı Hindikuş bölgesinden askerlerini çekmeyi planlıyor.

Petraeus sert çıktı

Afganistan’daki NATO Komutanı General David Petraeus, Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin ABD’yi eleştiren sözlerinin isyancılara karşı mücadeleyi baltaladığı uyarısında bulundu.

ABD, Afganistan’daki güvenliği 2014’e kadar sağlayacak

AA – 19.11.2010

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) sözcüsü Geoff Morrell, ABD’nin Afganistan’daki güvenliği sağlama görevini, 2014 yılı sonunda Afgan güçlerine teslim etmeyi düşündüğünü söyledi.

Morrell, basın toplantısında yaptığı açıklamada, ”Hedefimiz, güvenliği sağlama sorumluluğunu Afgan güçlerine 2014 yılının sonunda transfer etmektir” dedi.

Morrel, görevi teslim etmenin, ülkede güvenliği sağlama görevinin tamamen Afgan güçlere bırakılacağı, ABD veya koalisyon güçlerine mensup askerlerin tümünün ülkeden çekileceği anlamına gelmediğini de belirtti.

Morrel, ”Her şey, çatışma sahalarındaki koşullara ve Afgan güçlerinin görevi devralma kapasitelerine bağlıdır. Afganların ihtiyacına göre, belli miktarda asker Afganistan’da kalabilir. ABD’nin umudu, Afgan güçlerinin güvenliği sağlama sorumluluğuna tamamıyla sahip çıkabilmeleridir” diye konuştu.

-YOLSUZLUK

Fransız gazetesi ”La Croix”nın sorularını yanıtlayan BM Genel Sekreteri’nin Afganistan Özel Temsilcisi Staffan De Mistura da ”Afganistan’daki yolsuzluğu yok etme hedefinin, gelecek 10 yılın hedefi olduğunu” belirtti.

Ülke yönetimi ve Devlet Başkanı Hamid Karzaï ile ilgili bir soruyu cevaplayan Mistura, ”Afganistan’a, ABD’deki 11 Eylül 2001 terör saldırılarından dolayı geldik, Afganistan’ı mükemmel yönetilen, yolsuzluğun olmadığı ve insan haklarına saygı gösterildiği, İsviçre benzeri bir ülkeye çevirmek için değil” diye konuştu.

Mistura, ”Bu demek değil ki bir gün yolsuzluğu bu ülkeden tamamıyla söküp atamayacağız, şimdilik, yolsuzluğu yok etme hedefi gelecek 10 yılın hedefi olarak karşımızda duruyor” dedi.

”Talibanlar iktidardayken, yolsuzluğa bulaşmamışlardı ve Mercedes almıyorlardı ama halkın ihtiyaçlarına da cevap veremiyorlardı” diyen Mistura, ”Bugün, yolsuzluk Afgan hükümeti için büyük bir engel ama ülkede, Taliban dönemine nazaran daha fazla okul ve hastane var” ifadelerini kullandı.

Mistura, şu anki hedefin, Afganistan’a yapılan uluslararası yardımı kontrol etmek ve sözleşmelerin imzalanmasını sağlamak olduğunu belirtti.

-STK’LAR: ”SİVİLLER DAHA İYİ KORUNSUN”-

Afganistan’da görev yapan 30 kadar sivil toplum kuruluşu, NATO ülkelerine, Afgan sivilleri, askerlerin kötü muamelesine karşı daha iyi korunmalarını sağlayacak ”acil önlemler” almaları için çağrıda bulundu. STK’ların yayımladığı ortak yazılı açıklama, birçok Afgan sivillin, son 9 yıl içerisinde, hiçbir zaman olmadığı kadar yaralandığı, öldürüldüğü öne sürüldü, sivillerin maruz kaldığı şiddetin gitgide artığının altı çizildi.

Açıklama, acil önemler alınmadığı takdirde, 2011’de durumun daha da kötüleşeceği uyarısında bulunuldu.

STK’lar, NATO ülkelerini özellikle, eğitikleri Afgan güçlerini kontrol etmeye çağırdı.

950 Kanada askeri, 3 yıl daha Afganistan’da

AA -18.11.2010

Kanada Dışişleri Bakanı Lawrence Cannon, 950 Kanada askerinin, muharip misyonunun 2011 yılında sona ermesinden sonra eğitim amacıyla 2014 yılına kadar Kabil çevresinde konuşlanmayı sürdüreceğini söyledi. Afganistan’da ABD’nin işgalinden bu yana 150’den fazla Kanada askeri öldü, bin 500’ü aşkın Kanada askeri yaralandı. Kanada’nın şu anda Afganistan’da görev yapan 3 bin kadar askeri bulunuyor.

Kanada, 950 askerinin, 2014 yılına kadar Afganistan’da kalacağını doğruladı.

Kanada Dışişleri Bakanı Lawrence Cannon, 950 Kanada askerinin, muharip misyonunun 2011 yılında sona ermesinden sonra eğitim amacıyla 2014 yılına kadar Kabil çevresinde konuşlanmayı sürdüreceğini söyledi.

Başbakan Stephen Harper da eğitim amacıyla Afganistan’da kalacak Kanada askerlerinin üslerde Afgan askeri personelini yetiştireceğini kaydetti.

Afganistan’da ABD’nin işgalinden bu yana 150’den fazla Kanada askeri öldü, bin 500’ü aşkın Kanada askeri yaralandı. Kanada’nın şu anda Afganistan’da görev yapan 3 bin kadar askeri bulunuyor.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni,  22 Kasım 2010

İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com; 00905362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.