5 Mart 2014 – Edebiyat Atölyesi V. Dönem 9-10. Kitapları – İstanbul

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

V. Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin dokuzuncu toplantısında İranlı yazarların sonuncusu olan Huşeng Golşiri’nin Şehzade İhticab’ını ve Lübnanlı yazar Geda el Seman’ın Beyrut’ta deniz yok isimli kitaplarını tartıştık. Şehzade İhticab’ı tartışmaya Şengül Çiftçi ve Faruk Sevim, Beyrut’ta deniz yok’u Beste Sezen Ateşpare tartışmaya çtı. Faruk Sevim bize ayrıca Lübnan’ı tanıtan bir sunum yaptı.

Şehzade İhticab kitabında çağdaş İran edebiyatının önemli temsilcilerinden biri olan Huşeng Golşiri, İran’da hükümdarlık yapmış Türkmen-Azeri boylarından Kaçarlar’dan soylu bir ailenin üç kuşaklık öyküsünü anlatıyor, abartıdan uzak bir feodalite eleştirisi yapıyordu. Kitabın yayınlandığı 1973 yılında yazar tutuklanıyor, oyuna dönüştürülmüş biçimi sansürleniyordu.

Kaçarlar Hanedanı İran’da 1796’dan 1926’ya kadar hüküm sürmüşlerdi. Kaçarlar dönemi Perslerin gördüğü en adaletsiz ve başarısız dönem olarak tarihleniyor.  1900’lerin başında Şah tek güç olarak anılsa da gerçek bir ordusu ve bürokrasisi olmayan, Tahran dışındaki eyaletlerde aşiretler ve ulemanın duruma egemen olduğu, merkezi devletin erişiminin buralara ulaşmadığı, vergi toplama işinin bile bu aşiretlerce yapıldığı baskıcı bir dönem olarak yaşanıyor.

Kaçarlar dönemi ayrıca İran’da kapitülasyonların başlangıcı olarak da biliniyor. Ülke 1800’lerin başından beri Hindistan yolunu korumak adına bölgede etkili olan İngiltere ve sıcak denizlere açılma sevdalısı Rusya arasında sıkışmış durumdadır. Ekonomik açıdan da zor durumda olan Şah çareyi İngilizlere yanaşmakta ve yabancılara imtiyaz satışlarında görüyor. 1800’li yıllar, İran’ın ilk dış borcunu aldığı dönem olarak tarihe geçiyor. İmtiyazlar, borçlanma ve şahın savurganlığı halkın ve ulemanın tepkisini doğurarak ayaklanma başlıyor ve 1906 yılında İran’da Meşrutiyet Devrimi gerçekleşerek ilk meclis açılıyor.

     İşte yazar kitabında bize Kaçarlar Hükümdarlığının son yıllarında, bulundukları bölgede egemenliği elinde tutan bir ailenin uyguladığı baskın şiddeti anlatıyordu. Kitapta, kadın aşağılamasından Ataların Kitabı aracılığıyla kadınların erkeklerden daha fazla feodaliteye düşkünlüklerine ve bu düzeni koruma çabalarına, hayvanlara çektirilen eziyetten insanlara uygulanan, derilerinin yüzülmesine varan işkencelere, köylü ve Yahudi aşağılamasından çocuk tacizine her şey vardı.

     Yazar’ın tavrı ise, her ne kadar bir feodalite eleştirisi yapmak gibi görünse de, şiddetten yana ve yıkıcı bulundu. Çaresiz, atalarının yaptıklarını eleştirir ve reddeder görünen Şehzade İhticab karakteri, kitapta ahlaki deformasyonu olan biri gibi betimlense de, Atölyemiz açısından şiddete bulanmış, şiddet sarmalından çıkamamış biri olarak değerlendirildi.

 

     İkinci kitabımız olan ‘Beyrut’ta deniz yok’a geçmeden önce Lübnan ile ilgili sunum gerçekleştirildi.

     Lübnan’da uygarlıklar tarihi milattan önce 7.000 yıllarına uzanıyor. Yaklaşık M.Ö. 3.000-2.500 yılları arasında Fenikelilerin bu bölgede yaşadığı bilinmektedir. Daha sonra bu topraklar Mısır, Asur, Babil, Pers, İskender, Roma ve Bizans, M.S.636’da Arap Müslümanlar, Emevi, Abbasi, Mısır, Selçuklu, Eyyubi, Memluk en sonunda da Osmanlı egemenliği altında yaşamıştır. 1918’de Lübnan, Fransızlar tarafından işgal edilmiş, işgal 1943 Kasım’ına kadar sürmüştür. 1 Ocak 1944’te Lübnan’ın bağımsızlığı resmen tanınmıştı.

     Lübnan’da ulusal ve resmi dili Arapça olsa da diğer etnik kökenlerin diller de yaygın olarak konuşulmaktadır. Etnik dağılımı 3,8 milyon Arap, 600 bin Arap olmayan Hıristiyan unsurlar (Rum, Ermeni vb), 100 bin Arap olmayan Müslüman unsurlar (Kürt, Türkmen vb.)gibiyken dinsel dağılım, 1,5 milyon Şii, 1,2 milyon Sünni, 1,5 milyon Hıristiyan, 300 bin Dürzî şeklindedir. Ülke bu haliyle tam bir kültürel mozaik görünümündedir.

     1975 yılında başlayan Lübnan İç Savaşı ülkeyi İsrail devletine karşı direnen Filistin Kurtuluş Örgütü’nün de etkin olduğu Lübnan Ulusal Hareketi ile ülkedeki Filistin varlığından rahatsızlık duyan ve İsrail’le iyi ilişkiler geliştirmeyi savunan politik güçler olarak Lübnanlılar Cephesi arasında bölmüştür.

     1976 sonlarında Suriye Lübnan’ı işgal etmiş ve Suriye’nin askeri varlığı 2000’li yıllara kadar devam etmiştir.

     İsrail de 1978 Mart ayında Lübnan’a doğrudan askeri müdahalede bulunmuş, 1978 Haziran ayında bölgeden çekilirken ardında kendisine vekâleten Filistinlilere karşı savaşı sürdürecek olan Güney Lübnan Ordusu’nu bırakmıştır. İsrail, İngiltere büyükelçisinin öldürülmesini bahane ederek bu kez de Haziran 1982’de Lübnan’a girmiş, Beyrut İsrail tarafından kuşatılmış, Filistin Kurtuluş Örgütü liderliği Ağustos ayında Lübnan’ı terk etmek zorunda kalarak Tunus’a yerleşmiştir. 17 Mayıs 1983’te Lübnan, İsrail ve ABD arasında imzalanan antlaşmayla İsrail’in geri çekilmesi sağlanmış, Hizbullah’ın ABD hedeflerine gerçekleştirdiği saldırılar bu süreçte hız kazanmış ve Hizbullah’ın yıldızı parlamaya başlamıştır.  Irak’ın Ağustos 1990’da Kuveyt’e girmesiyle başlayan Körfez Krizi Lübnan İç Savaşı’nın son dönemini etkilemiştir. Suriye, ABD’nin Irak’a karşı oluşturduğu koalisyona katılmış, bunun karşılığında ABD, Suriye’nin elini Lübnan’da serbest bırakmıştır. 22 Mayıs 1991’de imzalanan Suriye-Lübnan Antlaşması ile Suriye’nin Lübnan’daki ağırlığı tescil edilmiştir.

     Bu yıllarda Hizbullah gündelik hayatın her alanına nüfuz edebilen siyasi etkinliğiyle Lübnan’daki en önemli güçlerden biri olmayı sürdürmektedir. İsrail’in Güney Lübnan’daki işgaline 2000 yılı baharında son vererek önemli bir başarıya da imza atmıştır. Lübnan normalleşmeye çalışırken, 2006’da İsrail – Hizbullah savaşı baş göstermiş, 12 Temmuz 2006 tarihinde başlayan savaşta 200 İsrailli, 1300 Lübnanlı öldürülmüştür.

     Son dönemde Arap Baharı’nın Suriye’deki yansıması olan çatışmalar Lübnan’ı oldukça etkilemiş, Lübnan, Suriye iktidarının devamı veya devrilmesi konusunda ikiye bölünmüştür.

     Lübnan’da siyasal sistem olarak ‘ikrarcı sistem’ yani ‘dini mezheplerin kendi nüfuslarına göre oransal olarak temsil edildikleri’ bir yönetim sistemi geçerlidir. Parlamentonun 128 milletvekilinin yarısı Müslüman, yarısı Hıristiyan’dır. Ayrıca her mezhebin kontenjanları da antlaşmalarla belirlenmiştir. Cumhurbaşkanlığı Maruni Hıristiyanlara, Başbakanlık Sünni Müslümanlara, Meclis Başkanlığı Şii Müslümanlara, Genelkurmay Başkanlığı Maruni Hıristiyanlara aittir.

     Lübnan’da siyasal sistem günümüzde Şii-Sünni kutuplaşmasına oturmuş, Hıristiyan partiler ise bu iki kutba dağılmış bulunmaktadır. Hizbullah’ın artan gücü, Hıristiyan seçmeni, Hizbullah’a muhalif olan 14 Mart ittifakına yönlendirmiş, böylece 2009 Haziranında yapılan seçimlerde 14 Mart İttifakı çoğunluğu kazanmıştır.

     Lübnan’da Hizbullah’ın da içinde bulunduğu 8 Mart Hareketi ve eski Başbakan Saad Hariri’nin başını çektiği 14 Mart hareketinden 8’er bakan Şubat 2014’te kurulan ulusal birlik hükümetinde yer almış, geri kalan 8 bakanı ise Cumhurbaşkanı Süleyman ve İlerici Sosyalist Partisi Genel Başkanı Velid Canbolad ile diğer küçük siyasi partiler belirlemiştir.

     ‘Orta Doğu Edebiyatında Savaş ve Barış’ı tartıştığımız beşinci dönem Atölye’nin tek kadın yazarı olan Gada el Seman’dı. Yazar, Beyrut’ta deniz yok isimli kitabında, yaşadığı topraklarda yüzyıllardır egemen olan şiddetin yarattığı korku ve ölümün yol açtığı karamsarlık, hüzün ve kasvetle kadınlığın, kimliğin, tensel tutkuların, nefs mücadelesinin iç içe geçtiği bir sarmalı, kurtulamadığı girift girdabı anlatıyordu.

     Yazar kitaplarında genel olarak yaşadıklarına başkaldıran, bastırılmış kadınları öykülüyordu. Diyaloglar edebiyatçısı olarak da tanımlanan yazar, son dönem kitaplarında yaşadığı dönemin değerler sistemince bastırılan, ezilen erkekleri de eserlerine taşıyordu.

     Yazar savaşın şiddetini E.Zola ve Dante’ye sığınarak hafifletmeye çalışıyordu. Ancak tartışmaya açtığımızda yazarı aşkı gereğinden fazla yücelten, kadını kutsallık düzeyine yükselten, iç dünyasındaki gerginliklerden beslenmiş, erkek ağırlıklı değerleri yücelten, muhafazakâr bir kadın yazar olarak değerlendirildi.

     Atölye yazarın dilini de gerilimli ve şiddet yanlısı olarak değerlendirdi. ‘Rüzgâr tokatlar vuruyordu’, ‘Yüzünde tırnak izlerimi bırakmıştım2, ‘Seni kanıyla sulayacaktı’ ,’Kan gibi aktı’, ‘Bu iyiliği gözyaşlarım ve kanımla ödedim’, ‘Deniz, kan, aşk, örgülü saçlı kız’,  ‘Bununla patlayacaktı’, ‘Sen benim olmazsan ben…’, ‘Gözlerini yuman arzunun kininde karanlığın şiddetli kötülüğü’, ‘Eskimiş savaşın izleri’, ‘Boynunu vurduktan sonra…’‘Bu lanet kitapları okumak seni çirkinleştirmiş’, ‘Benim bir huyum da hatasız olan her şeyi seçmek ve sevmektir’, ‘Erkekliğini kırkında bile süsleyemedi’.

     Bu dönem Atölye’de irdelediğimiz, tartıştığımız her yazar, her kitap, tek tek daha yakından tanımaya başladığımız bize çok ırak olmayan komşularımız ve Orta Doğu Edebiyatı bizi, yazar Gada el Seman gibi isyan ettiriyor: ‘Ey, bu büyük vahşeti yapanlar!’

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.