27 Nisan 2010 – Edebiyat Atölyesi VII – İstanbul

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.
Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi VII

Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin yedincisinde Görkem Yeltan ve Yıldız Önen’in yazar ve dönem hakkındaki kapsamlı sunumlarından sonra Samiha Ayverdi’nin İbrahim Efendi Konağı isimli kitabını tartıştık.

Kitap 1964 yılında yazılmış olmasına karşın “Osmanlı İmparatorluğu’nun yıldızı söneli asırlar olsa da aldatıcı ışığının hala gözleri kamaştırdığı” bir İstanbul asilzadesinin anı ve gözlemleri olarak değerlendirildi.”Dünün insanı bugünün insanından daha mutlu ve kazançlı değil miydi?” diyen 40 roman yazmış bir kadın yazarın görüş ve yaklaşımlarını tartıştık.

Tekkeleri bir psikolojik tedavi merkezi olarak gören, “Rolünü ihmal etme”, “Halk için hak yolunda hizmet et” düsturu benimsemiş, “değişim, dönüşüm ve gelişim”e inanan bir dergahın sohbetlerine katılmış, müridi olmuş ve kendini hümanist olarak tanımlayan bir yazar olarak, incelediğimiz kitabın bir çok yönü ile yoğun bir savaş söylemi içerdiği konusunda hemfikir olduk.

Doğuyu ve batıyı çok iyi tanıyan ama sentezine inanmayan yazar bu üslubuyla daha baştan kendi görüşleri dışındaki her şeyi, batı görüş ve felsefesini, Osmanlı Devleti’nde yaşayan diğer halkları, kendi yaşadığı ve ahlakını benimsediği konağın dışındaki konak, köşk, ev ve çevrelerdeki yaşam anlayışı ve felsefesini hatta hatta amca evi olan İbrahim Paşa Konağı’nı bile ötekileştiren bir anlayışa sahip olduğunu konuştuk.

Demokrasiyi “düşük çeneli bir rejim”, “dedikodu rejimi”, “makine medeniyeti”, “Garbın 19.yüzyılda saptığı maddecilik mezhebi” olarak tanımlayarak, farklı görüşlerin tartışılmasına, katılımcılığa karşı olduğunu anlıyoruz. Kölelik meşrulaştırılıp normalleştirilirken köle kalfa ve halayıkların bu hayattan ne denli hoşnut ve mutlu oldukları, kölelerin hasletleri uzun uzun anlatılmaktadır.

Toplumda yaşayanları aktif ve pasif unsurlar olarak sınıflayarak, “biyolojik zaruretler”den söz ederek,”insanı da bu hayvanı da bu…lokmayı, rahatı fazla kaçırdı mı çifteleyecek adamı arar….indir nafakasını, koş işe,bak nasıl yola gelir” diyerek acımasız bir ayrımcılık yapıp sosyal Darwinizme battığını gördük.Yeni doğan iki bebekten birini daha doğum anından itibaren iyi ve kötü ruhlu diye sınıflandırması ise şaşırtıcıydı.

Osmanlı toprağında yaşayan diğer halkları ve dinleri, Ermeni, Rum, Musevi, Habeş, zenci diye etiketleyerek düşman ilan eden, “düşmanı küçük görmek zafer devrinden kalma alışkanlıktır” diyerek ayırımcılığın, ırkçılığın hasını yaptığını konuştuk.

Kadınlara bakışı ise, entelektüel birikimi, deneyimi yaşadığı döneme göre çok üstün olan bir kadın yazar için oldukça çarpıcıydı;”Şifahi kültürde kadın cahil değil çünkü iş işliyor”, “Kadın kısmını önüne alıp esaslı meselelerin muhatabı kılmak onu şımartmak ve haddini bilmez etmek demekti”, Meşrutiyet ve sonrası dönem için “ Kadın tahtından inmiş ve sokaklara dökülmüştü. Evinden çıkmıştı ve bir daha da dönemeyecekti. Çalışan kadınlar çocuklarını başkalarına baktırarak makineleşmiş çocuklardan oluşan yeni bir dünya düzeni kuruldu”.

Savaşlara bakış açısı ise çok çelişik ve objektif olmaktan uzaktı. Savaş eğer Osmanlı Devleti’nin başlattığı bit savaş ise “Bir medeniyet, irfan ve ideoloji savaşı olarak Osmanlı istilaları”, “ Dünyayı titreten böyle bir dostun gölgesine sığınan Almanya’nın kimden korkusu olabilirdi ki?”, savaş işgal altındaki halkların başkaldırısı ise “Türk idaresindeki huzurlu adaleti tercih etmeyen Rumeli Panislavizmi”, Filistin ve Irak Cephesi için “Evvelden satın alınmış halktan destek gören düşman” idi.

Savaş ve şiddet aile ilişkilerinin içine de işlemişti. İbrahim Efendi Konağında huzur ve hoşgörü yoktu. Otoriter, çevresinin görüşlerine değer vermeyen, kendi görüşlerini dayatan bir baba, ona benzer özellikleri olan büyük kız evlat, birbirini saymayan yok kabul eden kardeşler, eşler arasında tatsızlık ve düzensizlik,cehenneme dönmüş evlilikler, kalfa ve halayıklar arasındaki cepheleşmeler, aile düzenini sabote eden “yabancı mürebbiyeler”,çıkarcı azınlık terzi, bohçacı ve esnaf… Yazarın ötekileştirdiği bu Konak dışında kendi yaşadığı evde ise “cennette zaman nasıl geçer bilinmezmiş”.

Bunların yanı sıra elbette ki barışı anlatan aşk tanımları, huzurlu ve dingin gündelik yaşamın betimlemeleri, lonca sisteminin adaletli işleyişi anlatımları, savaşın etkilerinin çok iyi betimlendiği göç acılarının anlatımları, muhacirlik, açlık, savaş zenginleri, ekmeksiz sabunsuz, şekersiz, bitli, tifüslü, veremli İstanbul anlatımlarından beğeniyle söz edildi.

Bir roman mı, tarih yazını mı, anı mı olduğunu da tartıştığımız kitap için yazar “efsane zannedilecek kadar muhteşem ve refahlı geçmiş o devrin son yıllarını idrak etmiş olan” birinin takdimi olarak tanım yapıyor.

Atölye katılımcıları yazar ve kitabı ile tanışmaktan duydukları memnuniyeti, başka bir kitabını okuma arzularını dile getirmekle birlikte,  yazar ve kitabın ötekileştirici atmosferine kapılarak zaman zaman birbirinden farklı görüşler için, savaş söylemlerinin tuzağına düşmekten de kendilerini alamayarak, tartışmaya girdiler. Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nde bir araya gelme amacımız, barışı arayışımız, barış kültürünü içselleştirmemiz, iliklerimize işlemiş yaygın savaş söylem ve davranışlardan kendimizi arındırmak için çaba göstermek olduğu için bu türden tartışmalar yapmak kendimizi fark etmemiz açısından değerlidir.

Atölye takvimimiz;

  • · 11.05    Y.K.Karaosmanoğlu       Kiralık Konak
  • · 25.05.   E.Hemingway                Çanlar Kimin İçin Çalıyor
  • · 08.06    A.H.Tanpınar                 Beş Şehir
  • · 22.06.   L.Tolstoy                       Savaş ve Barış

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.