26 Nisan 2017 – Edebiyat Atölyesi VIII. Dönem XI. Kitabı

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Konusunu ‘Antik Çağ Yazınında Savaş ve Barış’ olarak belirlediğimiz VIII. Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin 26 Nisan Çarşamba akşamki oturumunda Didem Arslanoğlu Vergilius’u (MÖ 70 – M.Ö.19) tanıttıktan, yaşadığı dönemi anlattıktan sonra, Antik Roma İmparatorluğunun destanı Aeneas’ı Atölye katılımcılarının değerlendirmesine açtı.
Homeros’un, Antik Yunan Çağı’nda, M.Ö.9.yüzyılda sözlü gelenekle söylediği İlyada ve Odissesa destanlarından sonra, Vergilius Aeneas destanını M.Ö.31-19 yılları arasında yazmış. Yunan halkını da eğemenliği altına almış olan Roma İmparatorluğunu, İmparator Augustus’u, Romalı değerleri yücelten, ‘ısmarlama’ bir eser olduğu ve imparatorun aynı zamanda dini bir lider olduğunu ima ederek, din propagandası yaptığı söylense de, 2000 yıldır okunan büyük bir yapıt olarak kabul edilir Aeneas.
Latin şair Aurelio Properzio (M.ö.47-M.S.15) bir eserinde, ‘Geri durun Romalı yazarlar, Yunanlı şairler, İlyada’dan daha büyük bir şey doğmak üzere,’ diyerek Aeneas destanının doğuşunu müjdeler.
Publius Vergilius Maro, Antik Roma’nın büyük bir şairidir. Dante’nin İlahi Komedya’da rehberidir. Dante bu rehberlikle günümüze kadar yaşayacak bir sima yaratır; ‘Yüce şair ve usta, şairlerin şanı ve ışığı.’ Dante onu, geçmişin bütün büyük adamları arasında kendine cehennemde kılavuz ve mürşit olarak seçer; yeraltı dünyasında, Homeros, Horatius, Ovidius ve Lucânus gibi büyük şairler onu hürmetle selâmlar.
Vergilius, Kuzey İtalya’nın Mantova yöresinde tarım işçisibir baba ile Cremona’nın Magius soyundan bir anneden dünyaya gelir. Çocukluğunu canlı bir doğada babasının çiftliğinde geçiren Vergilius, ilköğretimini Cremona’da tamamlayıp, on beş yaşlarında Milano’ya, oradan da Roma’ya gider.
Hellenistiğin Epicurusçuluk, Orpheusçuluk, Stoacılık gibi türlü akımlarını, başta Cato, Lucretius, Varrius, Varro olmak üzere Roma ozanlarını tanır. Diğer bütün önemli yazar ve şairlerin kaderinde olduğu gibi Maecenas’ın himayesine girerek İmparator Augustus ile tanışır. Augustus ile tanışması onun edebi yaşamının dönüm noktasını olur. Onun yardımıyla Sibylla kitapları’nı okur. Homeros’u ve Apollonius Rhodius’u öğrenir. Öğrenimini tamamladığında sıkılgan mizacı yüzünden hukukta ve devlet işlerinde kendini gösteremez. Tek bir davaya bakıp kaybedince mesleğinden vazgeçer ve şair olarak hayatını sürdürme kararı alır. MÖ 19’da Aeneas destanının geçtiği İlion şehrini görmek üzere çıktığı yoldan, hastalanarak geri dönerken, Brindisi’de ölür.
Antik Çağ destanlar çağıdır. Yunan ve Latin Uygarlıkları’nın bu üç destanı arasında önemli farklılıklar olduğu gibi önemli benzerlikler de vardır. Vergilius, büyük usta Homeros’a saygı göstererek destanını oluştursa da, artık dönem değişmiştir, üç kıtaya eğemen olacak bir imparatorluk kurulmaktadır ve onun kültürünü, uygarlığını, görkemini yansıtacak bir destana gereksinim vardır.
Aeneas hem Doğu’yu hem de Batı’yı içine alan kentlerde geçer. İlyada için söylendiği gibi, Antik Çağ’ın Doğu ve Batı’nın uygarlık farklarını gözümüzün önüne getirir. İlyada bir olayın destanını, Odisseas bir kişinin yurduna dönüş serüveninin destanını söylerken, Aeneas, yıkılmış kentini arkasında bırakarak, bilinmeze doğru giden, yeni bir vatan kurma ülküsüyle yola çıkmış bir kahramanın destanıdır. Homeros’un destanlarından farklı olarak önce bir serüvene çıkılır, sonra edinilen yeni vatan için savaşılır. İlyada bir ‘yok etme’ savaşıdır; Batı’nın Doğu’yu, uygar Anadolu kenti Troya’yı yok etme savaşı. Oysa Aeneas, yeni bir kent, yeni bir yurt, yeni bir uygarlık kurmanın savaşıdır. İlyada Troya’nın yıkılmasıyla sonlanır. Odisseas, Troya’yı yıkanlar arasında yer alan, ‘zafer kazanmış’ Odisseas’ın, savaş ganimetleriyle yurduna dönüş yolculuğunu anlatır ve yurduna varışıyla son bulur. Aeneas, Troya’nın, Hektor’dan sonra en güçlü komutanlarından Aeneis’ın, bir mağlubun, yeni bir Troya uygarlığı kurma ülküsüyle yola çıkışını, bir vatan bulmasını, onun için savaşmasını, dolayısıyla yurdunu kaybedenlerin, yeni bir uygarlık kurarak, bir ‘zafer’e ulaşarak ‘yüceltilmesini’destanlaştırır.
Aeneas destanı, Antik Roma’nın, çok önemli siyasi ve sosyal değişiklikler yaşadığı bir dönemde yazılır. Cumhuriyet düşmüş, ülke içindeki iktidar savaşları toplumu hırpalamış, barış ve huzur, refah ve başarı uzak bir düş gibi görünür olmuş, ülke bir kaos ortamına savrulmuştur. Bu dönemde İmparator Augustus, geleneksel değerler kategorilerine, kültürel alışkanlıklara, Roma’nın ahlaki değerlerine dönmeyi bu karanlıktan çıkış yolu olarak görür. Aeneas’ın bu niyetlerin, edebiyata yansıyan ürünü olduğu söylenir. Eserde Aeneis, kişisel tercihlerinden çok ailesinin, atalarının, toplumun, tanrıların ve devletin, ilke ve kurallarına saygılı, tanrıların biçtiği görevleri yerine getirmekte şüpheye düşmeyen, ülkü sahibi, dürüst bir misyonadamı olarak anlatılır. Değerlidir ama savaş arayışında değildir. Achilleus ve Odisseus (Ulysseus) gibi kadere baş kaldırmayı değil, onu ileriye götürecek kaderin peşine düşer. Savaşta yenildikten sonra bir yolculuğa çıkar, bir ülke kurar ve bu ülkeyi zaferlere, başarılara götürür.
Aeneis’in destanda betimlenen bu özellikleri, o dönemde Roma vatandaşlarından beklenen özellikleri, ‘La pietas’ ile örtüştürülür; Tanrıları tanıma ve itaat etme, insanlara (vatandaş olmaları kabul edilen sınıfa!) saygı duyma, kurallara uyma, görev bilinci ve bir misyon üslenme.
Aeneas destanıyla, Sezar ve onun yetişmesinde büyük katkısı olan ‘oğlu’ Augustos’un ve ondan sonra gelen hanedan savunulur ve meşrulaştırılmaya çalışılır. Aeneas’ın İulius (kelime kökenindeki İlio Troya’nın bir diğer adıdır) diye de çağrılan oğlu Ascanius’u, Vergilius İulius diye adlandırılarak, Julius Sezar ve ailesinin mirasçıları olarak tanıtır.
Aeneis’in ölümlüler ülkesine yaptığı ziyarette, ona, gelecek kuşaklarının, büyük bir imparatorluk kuracağı müjdesi verilir. Tanrı Vulcanus tarafından silah ve zırhlarla ödüllendirilir. Roma topraklarını yüceltecek, onu büyük bir görkeme ulaştıracak Roma büyüklerinin, başta da Augustos’un süslemeleri bulunan kalkan verilir. Destan bu ve buna benzer, yaşanılan dönemin gücünü simgeleyen kadın ve erkeklerin adlarıyla doludur.
Destan, Aeneis’ın sığındığı Kartaca’da, Kraliçe Dido’nun ısrarlarıyla, ‘Depreştirdin acılarımı, yeniden ey kraliçe, sorunca Troya’nın yıkımını, Danaosların acımasız saldırılarını,’ serzenişlerine karşın, neler anlatılacağını bildiren bir girişle başlar. Konu;’Ben ki bir zamanlar…Silah ve insanları anlatacağım…Bir yiğitin savaşlarıdır anlattığım’ olacaktır. Ana çatışma; ‘Nice yıllar süresince azgın Juno’nun kışkırttığı tanrılarla uğraşmış denizde, karada, nice yıllar savaşmış…’olan Aeneas’ın ana vatanı Troya’yı ve Troyalıları hileyle mağlup etmiş olmaktan artık büyük bir üzüntü duyan tanrıça Juno’nun pişmanlığıdır. Daha sonra Juno iyi niyet gösterir ve Aeneas’a ‘Sen 3 yıl, oğlun Ascanius İulio 30 yıl, soyun, Romus ve Romulus’a gelinceye dek 300 yıl Roma’da hüküm süreceksiniz,’sözü verecektir. Ne kadar yüceltilirse yüceltilsin, ‘savaşların ülkeleri felakete sürükleme’ tarihi gerçeğini iyi bilen Vergilius, Aeneis’e yine destan’ın başında, esin tanrılarından (musa) yardım dilendirir, ‘Anımsa, söyle bana nedenlerini bunun ey ‘musa’, nedir azdıran, böyle kızdıran tanrıçalar ecesini, o yiğiti sıkıntılara sokan, yoran, yıpratan, nedir göksel varlıklarda bu öfke, bu hınç?’
Destanda Troyalılar, Romalıların atalarıymış gibi anlatılır. Yunan ordusu Troya’yı yıkmış ve yağma etmiştir. Destanın yazıldığı dönemde, Roma İmparatorluğu’nun eğemenliği altında olsalar da, kurdukları kültür ve uygarlıkları nedeniyle saygı ve kabul gören bir ulustur Yunanlılar. Vergilius destanında bu durumu, Yunanlıların (Akha’ların) Troya’yı, savaş meydanında değil de, hileyle, tanrıların verdiği akla uyarak, ahşap bir atla kente girerek, yendiklerini anlatarak, herkezin, Romalıların da Yunanlıların da onur ve itibarlarını korumuş olur; savaş meydanında olsalar yenerlerdi.
Destanın ilk bölümlerinde, Anadolu’nun jeopolitik konumu, Troyalılar üstünden Anadolu kültürü anlatılır. Anadolu Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasındaki merkezi konumuyla tarihsel ve kültürel bir öneme sahip olduğu gibi, üzerinde yerleşen ya da gelip geçen kavimlerin sosyo-ekonomik ve sosyo-politik yapılarını derinden etkilemiş ve onlardan etkilenmiş bir toprak parçasıdır. Bu topraklar, Roma İmparatorluğu’nun da dikkatini çekmiş, Anadolu sayesinde, bilinen üç kıtaya da hükmetmiş, yeraltı kaynaklarından imparatorluğu boyunca yararlanmış, yayılmacı politikasına hizmet etmişti. Tarih boyunca sürecek olan Doğu ve Batı eğemenlik savaşları üç destanda da yer almış olur böylelikle.
İkinci bölümde, Aeneas ve yanındakiler Latinium toprağına ulaşmış, Tiber nehri yakınlarına yerleşmişlerdir. Bu bölümlerde Tiberius öncesi merkezi yönetim, Roma’nın cumhuriyet adı altında, nasıl aristokrat ve zengin sınıfın idaresine girdiği, Cumhuriyetin ilk yıllarında, Roma’da vatandaşlık hakkının nasıl bir sınıfa tanındığı, sınıflı toplumu, toplumdaki katmanlar anlatılır ve bu yapı Vergilius tarafından da desteklenir, yüceltilir.
Actium Savaşı (M.Ö.31), Roma için olduğu kadar Augustus için bir milat kabul edilir. Bu savaşın meydanlarda kazanılması edebi hayata da yansır ve bunun bir propaganda aracı olarak dönemin şairlerine kullandırılması aslında Roma’nın yeni dönemi hakkında fikir verir. Büyük inşaat faaliyetleri ve edebi yazılar Actium’da Roma kültürünün ve Roma ruhunun galip geldiğini vurgular. Bütün bu yurtsever düşüncelere Roma’nın Troya gerçeğinin yanı sıra aslının yanında Iulius ailesinin, destanda annesi Afrodite olan Aeneis üzerinden anlatılarak, tanrısal kanı da eklenir; tanrı soyundan gelen, dini lider de sayılan bir imparator.
Destanda Aeneis ünlü kahin Syblla ile tanışır, kahin ona Apollo’ya dua etmesini ve onun için bir tapınak yaptırmasını salık verir. Roma’da dindar atanın buyruğuna uyarak Augustos’un bu tanrı adına tapınak yaptırmasının sebeplerinden biri böylelikle destanda işlenmiş olur.
Mitolojinin Roma toplumuna bir kimlik ve bir geçmiş hazırlamada önemli olduğu bilinir. Roma için önemli mitolojik olaylardan biri Roma’nın Truvalı geçmişiyle ilgiliydi. Aeneis’ın mitolojide ki yeri Sezar’ın ve Augustus’un atası olması nedeniyle de önemlidir. Aeneias’ın tanrısal babaları ve dindar kimliği bu imparatorlara dini alanda yardım sağlar. Truvalı gelenek ve geçmiş Iulius soyunun politik anlamda ilgisini çeker ki böylece Roma tarihini şanlı Yunan geçmişi ile birleşir. Vergilius’un M.Ö. 20 yılında yazdığı ulusal destanda Augustus’un Aeneas ile aynı aileden geldiğini ilan etmiş olur. Aeneis Roma’nın dindar atası, bir çeşit ‘pater patria’dır (vatanın atası). Augustus da onun torunu olduğuna göre senato ona böyle bir sıfat verse de vermese de o ‘pater patria’dır.
Gaius Iulius Caesar Augustus, edebiyat ve sanat tarihinin belli bir dönemine ismini verebilme ayrıcalığına erişmiş hükümdarlardan biridir. Ancak ‘Augustus Edebiyatı’ adını alan bu dönemin yaygın olarak tanınması biraz da tesadüf olarak kabul edilir çünkü Augustus yanlısı olarak bilinen şairlerin birçoğu, ‘devlet işlerinin tüm kontrolü toplumun ortak rızası ile İmparator’un eline geçmeden önce’ isim yapmış ve rüştlerini ispatlamış kişilerdir. Yine de sanatçıyla iktidarın yakın ilişkisi, ‘sarayın sanatçısı’ durumu günümüze kadar sürmektedir.
Nitekim Aeneas’ın, M. Ö. 29 yılında Augustus’un (genç Sezar) isteği üzere, Vergilius, kendisini dönemin şairleri arasında birincil konuma yükseltecek on iki kitaplık eserini, yani Aeneas’ı, yazmaya başladığı bilinir. Yunanistan seyahati esnasında ağır hastalanan yazar Augustus’dan, ölümünden sonra, kendisinin halka arz etmediği metinlerinin basılmaması doğrultusunda ricada bulunsa da İmparator, daha tamamlanmamış yazarın son arzusuna uymaz çünkü okuduğu eser kendi ailesinin Roma tarihine ince ince dokunarak yazılmış bir efsanesidir. Şair, Romalıları Helenistler’in mirasçısı ilan ederek, Roma’nın dünyaya hükmetme iddiasını tekrar ortaya koymuştur. Augustus ve onun, Jüpiter’in tanımıyla, ne zamanda ne de mekânda sınır tanımayan imparatorluğu anlatılmaktadır. Aeneas, ölüler dünyasında bulunan generallerden, Roma’yı dünyanın en güçlü devleti ve tek egemeni konumuna yükselteceğini öğrenir. Bunu sağlayacak olan da, Sezar’ın oğlu, ‘Altın Çağın’ kurucusu ve evrenin efendisi olarak tanımlanan Augustus’dur. Tanrılar ona böyle bir misyon yüklemişlerdir.
Halka seslenir;
‘Unutma , ey Romalı, egemenliğin altında yönetmeyi ulusları,
Yasalar koymak, barışı sağlamak, düşkünleri korumak,
Dikbaşları yola getirmek, görevindir senin.’

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.