23-29 Kasım 2010 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Küresel BAK’tan Haberler
Karşı Zirve Dünyayı NATO’yla Mücadeleye Çağırıyor / BİA Haber Merkezi – 23.11.2010

Lizbon’da barış için mücadele edenlerin buluştuğu NATO Karşıtı Zirve’de NATO’nun bir an önce lağvedilmesi istendi; Barış yürüyüşün sloganı da “NATO’ya Hayır, Barışa Evet” oldu. Lizbon’da 19-21 Kasım günlerinde NATO zirvesiyle eş zamanlı yapılan NATO Karşıtı Zirve’ye katılan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Yıldız Önen’in notlarından derlediğimiz özeti sunuyoruz. Savaş karşıtları NATO Karşıtı Zirve’de NATO’nun lağvedilmesi, küresel barış ve adalet için silahsızlanmaya özellikle nükleer silahsızlanmaya bir an önce başlanması çağrısı yaptı.

Üç günlük Karşı Zirve’de “NATO’nun yeni stratejisi”, “NATO’nun Afganistan savaşı” ile NATO bağlamında “Savaş ve Küresel Kriz”, “Afganistan”, “Avrupa Birliği”, “Askeri Endüstri”, “Tarih”, “Şiddet İçermeyen Direniş”, “Nükleer Silahlanma”, “Feminizm ve Militarizasyon”, “Üsler”, “Silahsızlanma ve Gelişme” ile “Savaşa Hayır, NATO’ya Hayır! De” başlıklı atölyeler gerçekleşti.

Zirvede NATO’nun yeni stratejik konsepti değerlendirilmesi doğrultusunda küresel çapta ortaklaşa neler yapılabileceği tartışıldı, Avrupa, Amerika ve Latin Amerika deneyimleri paylaşıldı.

Karşı Zirve “Ortak deklarasyon”la NATO’ya karşı küresel eylem çağrısı yaptı.

Lizbon’da Camões Lisesi salonlarında toplanan NATO karşıtı Zirve’de 30 ülkedeki barış hareketlerinden 100 savaş karşıtı yer aldı. Karşı Zirve Portekiz Savaş ve NATO Karşıtı Platform (PAGAN) Avrupa NATO karşıtı Uluslararası Koordinasyon Kurulu (ICC) işbirliği ile örgütlendi. Zirve’ye Türkiye’den Küresel BAK temsilcileri de katıldı.

Barış yürüyüşü

Cumartesi günü binlerce barış aktivisti Portekiz barış hareketi, siyasi parti ve sendikaların da katıldığı yürüyüşte NATO’yu protesto etti; başta “Nato’ya Hayır, Barışa Evet” olmak üzere attıkları sloganlarla NATO’nun dağıtılması, füze kalkanının engellenmesi, Afganistan işgalinin sona erdirilmesini istedi.

Yürüyüş öncesi iki gün boyunca Avrupa’nın ülkelerinden gelen göstericiler kendilerini birbirine zincirleyerek sürmekte olan NATO zirvesini engellemeye çalıştılar.

Eylemlerde gözaltına alınan 40 kişi NATO Zirvesini engelleme suçu ile bir süre tutuldu. Karşı Zirve için Lizbon’a gelmeye çalışan 150 kişin sınırlardan geri çevrildi. Barış aktivistleri olayı demokrasi ihlali olarak protesto etti.

Tartışmalardan satır başları

* Egemen medya NATO zirvesini gerçeğin aksine dünyayı barışa götürecek bir buluşma olarak aktarıyor. Medyanın etkisini bilip buna göre strateji belirlemek gerekir.

* Savaş ve işgal altındaki ülkelerin savaşa ve silahlanmaya ayrılan bütçeleri bu ülke halklarının yoksulluk ve yoksunlukları çözebilecek miktarda.

* “NATO ve Füze Kalkanı” projesinde “savunma amaçlı kalkan” diye tanımlanan füze sistemi girdiği toprakları savaşa sokabilecek güçte.

* Afgan halkının kendi hayatını yeniden kurabilmesi için önce tüm işgal güçleri Afganistan’ı terk etmeli. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) NATO şemsiyesi altındaki İşgal güçleri Afganistan’ı yaşanılmaz bir hale getiriyor.

* Ekim 2011’de Afganistan işgalinin 10. yıldönümünde küresel protestolar örgütlenmeli.

* Savaş karşıtı hareketin sokak gösterileri ile NATO üzerinde baskıyı arttırmalı.

* Barış hareketi ile ekonomik krize karşı ortaya çıkan hareketler nasıl ortaklaşabilir?

* NATO – Avrupa Birliği (AB) birlikteliğinin Avrupa’yı savaş kalesine çevirebilme ihtimaline karşı çıkılmalı.

* Soğuk savaştan beri güçlenen NATO silah endüstrisini güçlendirmeyi hedefliyor. NATO’nun yeni stratejisini belirleyen ekipte dünyanın büyük petrol, maden ve askeri endüstrilerinin liderleri yer alıyor.

* Parlamentoların silahlanma endüstrisinin lehine kararlar alması engellenmeli, silahsızlanmanın işsizlik olacağı yalanına karşı çıkılmalı, silahlanma bütçesi ile yeni iş imkanları yaratılması talep edilmeli.

* NATO’nun yeni stratejisinde “nükleer silahlar temel unsur olmaya devam edecek” kararlılığı çerçevesinde nükleer silahların yarattığı tehdit geniş kitlelere anlatılmalı, “Nükleersiz bir Avrupa” için mücadele edilmeli.

* Savaş ve silahlanma dünyadaki demokrasiyi ve gelişmeyi engelliyor; kadınlar yaşananlardan daha da çok etkileniyor. Kadınların durumlarının düzeltilebilmesi için silahlanmanın durdurulması daha da önem kazanıyor.

* Üsler nedeniyle pek çok ülke savaş ve işgal ile karşı karşıya kalıyor. Üslere karşı mücadele, gelecekteki savaşları da engelleyebilecek bir mücadele olabilir.

* Dünyada 1,3 trilyon ABD doları silahlanmaya harcanıyor; bir milyar insan yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya.

* Ekonomik krize karşı mücadeleyi savaş ve NATO karşıtı mücadele ile birleştirebilirsek kazanma şansımız var.

* NATO’nun yeni stratejisi savaşların dünyanın her tarafına yayılma tehlikesini içeriyor.

* Yeni NATO konseptiyle bölge ülkelerinin ve dünyadaki büyük güçlerin yeniden şekilleniyor; ancak değişimlerin barış için değil savaşın yaygınlaşması doğrultusunda. NATO terörist ve savaş yanlılarının birliğidir.

* Savaş ve işgallerin dünyayı korkunç bir hale getirmesine ancak barış kültürünün geliştirilmesiyle karşı çıkılabilir.

Sonuç notları

* ABD’de yapılacak NATO zirvesi Amerikan barış hareketinin NATO’yu anlaması için iyi bir fırsat olacak.

* Gelecek Avrupa NATO Karşıtı Uluslararası Koordinasyon (ICC) 2011 Nisan ayında NATO üyesi olmayan İrlanda’da yapılacak.

* Halen İran’a saldırı tehdidi sürüyor. Batılı Barış hareketleri İran’ın nükleer konferans çağrısını desteklemesi gerekiyor.

* Barış hareketlerini bir araya getirme ve koordine etmenin önemi silahlanmanın dünyanın fiziksel olarak sonunu getirdiği bir dönemde daha da artıyor.

Konuşmacılar:

Ricardo Robles (PAGAN), Christine Hoffmann (Alman Barış Hareketi), Jan Majicek (Üslere Hayır Ağı/ Çek Cumhuriyeti), Shams Arya (Afganistan), Jacques Fath (Yeni Kapitalist Parti-PCF/Fransa), Jeremy Corbyn (İşçi Parti milletvekili/ İngiltere), Victor Lima (PAGAN/Portekiz)  Reiner Braun (IALANA/Almanya), Joseph Gerson (AFSC/ABD), Michael Youlton (IAWM/İrlanda),Tobias Pflüger (IMI/Almanya), Roger Cole (PANA/İrlanda),Rae Street (Nükleer Silahsızlanma Merkezi/İngiltere), Erhard Crome (Rosa Luxemburg Vakfı/Almanya), Werner Ruf (Bundesausschuss Friedensratschlag/Almanya), Jan Majicek (Askeri Üslere Hayır/Çek Cumhuriyeti), Andreas Speck (Uluslar arası Savaş Karşıtları/İngiltere), Dave Webb (Nükleer Silahsızlanma Merkezi/İngiltere), Arielle Denis (Barış Hareketi, Fransa), Kristine Karch (INES ve KriWi), Irina Castro (PAGAN, Portekiz), Elsa Rassbach (DFG-VK/Almanya), Ben Cramer (IPB/Fransa), Will Meyer (Avrupa Sol Parti/İspanya), Mario Tomé (Portekiz), Eduardo Melero, (UAM -Adalet ve Barış Örgütü

NATO’suz bir dünya mümkün!

Marksist.org – 23.11.2010

19-21 Kasım tarihlerinde Lizbon’da gerçekleşen NATO zirvesi, Türkiye’ye değişik bir biçimde yansıdı. Türkiye’nin NATO’da başarılı mı başarısız mı olduğu, ekseninin kayıp kaymadığı tartışmaları NATO’nun gerçek yüzünü ve Türkiye’nin NATO’daki gerçek durumunu gölgeledi. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu üyesi ve DSİP GK üyesi Yıldız Önen, NATO karşıtı zirvedeydi. Yıldız Önen’le hem NATO zirvesini hem de karşı zirvenin önemimini konuştuk.

– NATO zirvesinin amacı neydi sizce?

Lizbon’da dünya liderleri NATO’nun yeni stratejisini belirlemek için bir araya geldiler. Yeni stratejileri, savunma maskesi altında dünyanın daha fazla silahlanmasını, savaş ve işgallerin devam etmesini sağlayacak kararları içeriyor. “Güvenlik”ten sık sık söz ediyorlar ama gerçek amaçlarının, caydırıcı bir savaş örgütü olarak NATO’yu yeniden şekillendirmek olduğu gün gibi ortada. Önümüzdeki dönemde Rusya gibi büyük güçlerle işbirliği yaparak savaş ticaretini daha da büyütmek de bir başka amaçları.

– Sizce başarılı oldu mu NATO zirvesi?

NATO zirvelerinin hiçbir zaman başarılı olma ihtimali yok artık. Çünkü NATO misyonunu tamamlamış bir örgüt emperyalistler açısından. Şimdi yeni bir dizi misyonla tanımlamaya çalışıyorlar. Bu tanımlama süreci ise emperyalistlerin kendi iç çelişkileri nedeniyle tamamlanamıyor. NATO, çünkü, 1990’ların sonunda Doğu Bloku çökene kadar farklı bir rol oynuyordu. Batı Blokunun ABD liderliğini kabul etmesinin üzerinde yükselen askeri bir çatı örgütüydü ve ABD “komünizm” korkusuna karşı, yani bir başka blokun askeri ve ekonomik gücüne karşı batı ülkelerini koruyan lider hegemonik güç durumundaydı. Doğu Bloku dağılmaya başladığında bu paradigma da dağıldı.

ABD tüm o soğuk savaş dönemi olarak anılan yıllarda SSCB’yi mağlup etti ama bunun ABD’ye maliyeti sanılanın çok üzerinde oldu. ABD askeri açıdan bir süper güç ama ekonomik açıdan 50 sene önceye göre önemli ölçüde gerilemiş bir devlet olarak buldu kendisini. Bu batı ülkeleri arasında da genel olarak küresel düzeyde de bir hegemonya gerilimi sürecine kapıyı açtı. 21. yüzyılın kimin yüzyılı olacağı tartışması temel tartışma halşne geldi. Yugoslavya’ya NATO müdahalesinden Afganistan ve Irak işgallerine kadar tüm işgal süreçleri gibi NATO’nun yeniden tanımlanması da bu dönemin kaçınılmaz parçası oldu. Çelişkiler bu kadar yoğunken NATO’ye yeni roller biçme konusunda da ABD’nin çıkarlarıyla geri kalanların çıkarları arasında çelişki olması doğal ve bu çelişkilerin NATO zirvelerine yansıması da doğal.

– Bir örnek verebilir misiniz?

Evet, İran üzerinden gerçekleşen tartışma bile buna bir örnek. Neoconlar zamanından beri İran ABD açısından en önemli küresel düşman. Füze kalkanı projesinde İran’a karşı yaptırım açık açık ABD’li yetkililerce telaffuz ediliyor. Ama bir dizi emperyalist ya da emperyalist eğilime sahip olan NATO içindeki güç aynı tehdit tanımına sahip değil.

– Türkiye’de NATO zirvesi hükümet açısından değerlendirildi, siz bu eğilime katılıyor musunuz?

Bu eğilim kesinlikle paylaşılamaz. Bu, NATO’nun gerçekte nasıl bir örgüt olduğunu gizleyen bir tartışma biçimi. Hükümet dik durdu mu durmadı mı? Füze kalkanı şöyle mi oldu böyle mi? Bunların bir önemi yok. Önemli olan NATO’nun bir cinayet örgütü olduğunun ve hükümetin bu örgütün içinde aktif bir biçimde görev yapmakta olduğunun altının çizilmesi. NATO refome edilebilecek bir güç olmadığı gibi hükümet bu reforme etme işini oynayabilecek bir güç asla değil. Bombalar reforme edilemez. NATO bir işgal örgütüdür. Afganistan’da apaçık bir işgal gücü olarak görev yapıyor. Türk askerleri de bu gücün bir parçası olarak Afganistan işgalinde rol sahibi. Hem NATO hem de NATO’nun en önemli askeri güçlerinden Türkiye ABD’nin Afganistan’daki çıkarları için kanlı bir işgalin sürükleyicisi ve parçası durumunda. Bu yüzden Türkiye’deki saçma sapan yansımalarına karşı NATO’nun kanlı tarihini ve bugününü teşhir etmek zorundayız.

– Lizbon’da NATO karşıtı birlik de bunu yapmaya çalıştı galiba, siz de oradaydınız, karşı zirve nasıl geçti?

Elbette, Lizbon’da Escola Secundária de Camões’de yapılan NATO karşıtı zirvede Avrupa Barış Hareketi NATO’nun bir an önce lağvedilmesi gerektiğini vurguladı. Yeni NATO stratejisinin dünyayı savaş ortamında tutacağını, bu yüzden reddedilmesi gerektiği anlatıldı. Barış ve adalet için, silahsızlanmaya özellikle nükleer silahsızlanmaya bir an önce başlanması çağrısı yapıldı.

– Karşı Zirve kimler tarafından örgütlendi?

Karşı Zirve, 19-21 Kasım tarihleri arasında Portekiz’deki NATO karşıtı zirve için bir araya gelen barış hareketlerinin temsilcisi PAGAN (Portekiz Savaş ve Nato Karşıtı Platform) ve ICC (Avrupa Nato karşıtı Uluslararası Koordinasyon Kurulu) işbirliği ile örgütlendi. 30 ülkeden 100 temsilcinin katıldığı zirvede NATO ve politikalarına karşı yapılabilecekler ele alındı

Karşı Zirve’de Nato’nun yeni stratejik konsepti değerlendirildi. Nato’ya karşı ortaklaşa neler yapılabileceği tartışıldı. Avrupa, Amerika ve Latin Amerika deneyimleri paylaşıldı. Pazar günü yapılan forumun ardından ortak deklarasyon yayınlandı. Deklarasyon’da savaş çığırtkanlığı yapan, silahlanmayı savunan NATO’nun lağvedilmesi için çağrı yapıldı.

20 Kasım günü öğleden sonra Portekiz’deki pek çok barış hareketi, siyasi parti ve sendikaların katıldığı bir yürüyüş gerçekleşti. “Natoya hayır, Barışa Evet” sloganı ile yürüyen binlerce barış aktivisti Nato’yu protesto ettiler. Atılan sloganlarda Nato’nun dağıtılması, füze kalkanının engellenmesi, Afganistan işgalinin sona erdirilmesi istendi.

Yürüyüş öncesi 2 gün boyunca Avrupa’nın değişik ülkelerinden gelen göstericiler kendilerini birbirine zincirleyerek ve başka tarzda eylemlerle sürmekte olan NATO zirvesini engellemeye çalıştılar. Bu eylemlerde göstericilerden 40 kişi gözaltına alındı. Göstericiler NATO Zirvesini engelleme suçu ile bir süre gözaltında kaldılar.

– Çeşitlilik içeren güçlü bir katılım vardı değil mi?

Evet, kesinlikle. Örneğin 19 Kasım günü “NATO’nun Yeni Stratejisi” başlıklı oturumda ve ertesi gün Atölyeler kapsamında yapılan toplantılarda aralarında Portekiz Le Monde Diplomatique gazetesinden Sandra Monteiro, PAGAN’dan Vitor Lima, Joseph Gerson, Üslere Hayır Ağından Çek Cumhuriyeti’nden Jan Majicek, Afganistan’dan Shams Arya, Fransa’da Yeni Antikapitalist Parti’den Jacques Fath, İngiltere’den milletvekili Jeremy Corbyn ve Almanya’dan Christine Hoffmann ve Reiner Braun’un da olduğu çok sayıda konuşmacı katkı yaptı.

Eylemler de aynı çeşitlilikteydi. Binlerce insan yan yana kendi sloganlarıyla yürüdü. Ortak sloganlar da atıldı, her grup kendi tarzını eyleme yansıttı.

– Karşı Zirve’nin ortak bir vurgusu var mıydı?

Karşı Zirve’nin sonunda Reiner Braun tarafından tüm katılımcılara bir taslak metin sunuldu. Taslak metin oy birliği ile kabul edildi ve ortak deklerasyon olarak karşı zirvenin bir anlamda sonuç bildirgesi oldu.

Ortak Deklerasyon’un vurgusu ise barış, adalet ve eşitlik için birlikte mücadeleye devam etmenin önemi ve NATO’nun dağıtılması gerektiğiydi. NATO hem AB ülkelerine daha fazla akeri sorumluluk yüklemeye çalışıyor hem de ABD NATO maskesinme sığınarak Avrupa’da nükleer istasyon kurmaya devam ediyor. Öte yandan Afganistan’da çıkmaza giren işgalden daha fazla kan dökmeden çıkmak için her hangi bir planları yok.

Ortak deklerasyon bu vurgulara ve NATO’nun kesin bir dille lağvedilmesi vurgusuna sahipti.

Füze kalkanı ile ilgili olarak da Ortak Deklerasyon’da şu vurgular yer aldı:

“Amerika, Avrupa’daki nükleer silah dayatmasına son vermelidir. Obama yönetimi, NATO vasıtasıyla Bush’un füze savunma programının bir çeşidini dayatmaya başladı. Bu öneri Çek Cumhuriyeti halkı tarafından red edilmişti. Çeklerin red ettiği radar sistemi bu sefer Türkiye’ye dayatılıyor.

Savunma adı altındaki bu füze sistemi bir tehdit oluşturuyor, uluslar arası ilişkileri destabilize ediyor ve yeni bir silahlanma yarışı başlatıyor. Biz her çeşit füze savunma sistemine karşı çıkıyoruz. NATO ülkelerine sesleniyoruz, bu sistemler yerine dış ilişkilerin barış kültürü ile geliştirilmesini öneriyoruz. Biz halkların arasındaki ilişkileri demokratikleştirmeliyiz ve militarizasyondan uzaklaştırmalıyız. Daha güvenlikli ve adaletli bir dünyayı barışçıl bir işbirliği ile kurmalıyız.”

Nilüfer Uğur Dalay: “Füze kalkanı nükleer hedef”

Yeşil Gazete – 26.11.2010 / Işıl Sarıyüce

Arkada bıraktığımız haftada Türkiye’nin gündemine füze kalkanı damgasını vurdu. Lizbon’da bir yandan NATO Zirvesi’nde kapalı kapılar ardında bu sistem masaya yatırıldı, bir yandan da alternatif zirvede düzenlenen konferanslarla “NATO’ya karşı barış için ne yapmalı?” sorusuna cevap arandı. Türkiye’ye yansıyan daha çok kapalı kapılar ardında konuşulanlar ve Türkiye’nin pozisyonuydu ama Yeşil Gazete olarak biz “kalkana da savaşa da hayır” diyenlere ışık tutmak istedik. Uzun yıllardır savaş karşıtı hareketin içinde olan bir isme, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan Nilüfer Uğur Dalay’a sorularımızı yönelttik.

NATO, “silah, korku, tehdit, baskı ve saldırı demek” diyen Dalay barışın romantik bir ütopya olmadığına vurgu yapıyor.

Füze savunma sistemi konusunda nasıl adlandırılacağı ile başlayan bir tartışma, bir anlamda kafa karışıklığı var? Nedir bu sistem? Kalkan mıdır?

NATO, 1999 Washington Zirve’sinden sonra “Terörizme karşı savaş” tehdit algısını yeni bir konsept olarak belirledi. 2006 Riga Zirvesi’nde ise “enerji hatlarının güvenliği” kavramı ve bölge dışında etkinlik gösterme kararını ortaya koydu. Lizbon Zirvesi’ni, işte bunların meşrulaştığı yeni güvenlik ve stratejik konsept ile savunma sisteminin bir parçası olarak görmek gerekir. Bu sistem ve zirve ayrıca NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin bir mihenk taşı olarak da görülebilir.  Savaş terminolojisinde her savunma sisteminin aynı zamanda bir saldırı sistemi de olduğunu düşünecek olursak “Füze Savunma Sistemi” olarak anılanı aynı zamanda “Nükleer Hedef Olma Sistemi” olarak da okuyabiliriz.

Türkiye’nin Lizbon’da izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye, üye olmaya çabaladığı süreçte (1950 Yılında İncirlik Üssü’nün ABD tarafından kurulmasına izin verilmesi ve Kore Savaşı’na katılması) ve olduğu 1952 yılından bu yana hiç bir zaman NATO’ya karşı bir ülke olmamıştır. Dolayısı ile son süreçte de “sadık bir NATO müttefiki” ve yenidünya tasarımında yer almak isteyen bir ülke gibi davranmıştır.

Füze savunma sistemin Türkiye’ye yerleştirilmesi ne anlama gelir? Etkileri ne olur? Türkiye’nin savunması güçlenir mi yoksa hedef haline mi getirir?

Askeri kural şudur: Düşmana en yakın yerde konuşlanan ve silahlanan, düşmana en yakın hedef olur. Türkiye bu kararla bir hedef ülke durumuna girer ve hem ulusal füze sistemi için, hem de NATO sistemine entegrasyon için bütçe ayırmak zorunda kalır. Yalnızca entegrasyon maliyetinin NATO için, 10 yılda 200 milyon Euro olduğunu düşünürsek, Türkiye’nin payına, henüz netleşmese bile, ne denli büyük bir yük düşeceğini tahmin edebiliriz.

NATO kuruluşundan bu yana Amerikan çıkarlarını savunmakla eleştiriliyor. Başbakan Erdoğan’ın “komuta NATO’da olmalı” sözleri bu bağlamda ne anlama geliyor?

NATO kurulduğu günden bu yana, yalnızca Sosyalist Blok’a karşı Batı merkezli ittifak olmamış, dünya ekonomisinin egemenlik utkusunun ve ilişkilerinin, Avrupa’yı ABD’ye  bağlayarak koruyan, buna hizmet eden askeri ve siyasi bir platform olmuştur. Bu ana felsefe çerçevesinde şekillenmiş kendi kuralları ve organizasyon şeması vardır.  NATO’da düğmeye basma işi, üye ülkelerin tamamı tarafından onaylanan kurallar çerçevesinde Brüksel’deki Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Karargâhı (SHAPE) yetkisindedir. Bunu ebetteki Başbakan Erdoğan çok iyi bilmekte ama “ulusal kamuoyu iyi bilmediği için” seçim öncesi “bir bilgilendireyim” diye düşünmüş olmalı.

“ Milyon dolarlık bütçeler kimin için?”

Savunma sistemi  yerleştirme konusu İran’ın adının “tehdit” olarak geçip geçmemesine indirgendi, bu çerçevede tartışıldı. Türkiye’nin savını benimsetmesi anlamında bir kazanım elde ettiğini söylemek mümkün mü?

O halde tehdit kim? Bu milyon Euro’luk bütçeler kimin için? “Komşularla sıfır sorun”, “İran ile sıfır sorun” politikaları uygulandığı söylenirken, yeni Kırmızı Kitap’a göre komşulara yönelik tehdit algıları değişmişken, komşuları tehdit olarak algılamıyorsanız, o zaman füze savunma sisteminin gereği olan radarlarla kalkanların ülkenizin topraklarına konuşlanmasına niye izin veriyorsunuz? Niçin böyle bir anlaşma metnine taraf oluyorsunuz?  NATO Washington Ortaklık Anlaşması’nın 5. Maddesi “güvenliğin bölünmezliğini” ve NATO müttefikliğinin gereklerini açıklamıyor mu?  Türkiye’de uzunca bir süredir, iç politikaya ve dış politikaya yönelik söylemler, sözün söylendiği yer, zaman ve zemine göre değişir oldu.

Irak Savaşı’nın yaşandığı bu coğrafyada İran konusunun gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?  İran gerçekten tehdit mi?

Sermaye birikimi, teknoloji bilgisi, bunların askeri gelişmeler için kullanılması ve buna uygun siyasi iktidarların oluşması nasıl savaşa kaynaklık eden tehdit ve risklerse İran da bu kadar, tehdittir. Ama dünyadaki bu nitelikteki diğer ülkelerden daha fazla tehdit değildir. Burada önemli olan, sorunların silahlarla değil, diyalogla aşılması yönteminin benimsenmesidir. Sorunlarınızı askeri yöntemlerle çözme felsefesi tüm ülkeleri, tüm dünyayı büyük bir tehdit yumağı haline getirdi. Bugün dünyada 165 noktada silahlı çatışmalar sürmekte ve bugüne kadar gördüğümüz kadarıyla, çözülmüş herhangi bir sorun da yok.

“Yeni yüzyılın NATO’su biçimlendiriliyor”

Füze savunma sisteminin NATO’nun yeni stratejik konseptinin ana unsurlarından olduğu söyleniyor. Bu ne demek? Nedir yeni konsept?

Yukarıda da ana hatlarını söylediğim gibi, yeni konsept, yeni yüzyılın NATO’sunu biçimlendirmekte. Bunun altında da elbette yeni yüzyılın tasarlanması var ki, hiç bir yeni tasarım büyük altüst oluşlar olmaksızın gerçekleşmez. Çin’in önlenemez yükselişi karşısında dünya ekonomisinin merkezi artık Batı’dan doğuya kayıyor ve çok kutuplu bir dünyaya doğru yol alınıyor. Yeni NATO konsepti, Batı merkezli ittifakın, içine Rusya’yı da alarak genişletilmiş bir Amerika-Avrupa-Avrasya ekseni oluşturulmasıdır.

Savaş karşıtları yeni konsepte karşı ne yapıyor? Ne yapmalı? Nasıl bir eylem planı?

Savaş karşıtları bu uzun soluklu eylem gündeminde elbette “savaşa karşı barış” kültürünü kurma mücadelelerinden vazgeçmemişlerdir. Barış kültürü sorunların olmadığı “romantik bir ütopya” değildir. Sorunların diyalogla çözümlenmesinin gereğine inanan bir kültürdür.

Tam da dünyanın NATO’yu, güvenliği, füzeleri konuştuğu günlerde Kuzey Kore Güney Kore’yi vurdu. Kuzey Kore “tehdit” algılanan ülkelerden biri. Bu saldırıyı, zamanlamasını ve etkilerini değerlendirir misiniz?

Batı ittifakının askeri ve siyasi olarak doğuya kaydırılma nedenlerinden biri de elbette ki tehdit ve risk unsuru olan merkezlerdir. Her nükleer silah sahibi ülke gibi Kuzey Kore de bir tehdit ve tehlike noktasıdır. Dünya, nükleer silahlardan arındırılmadığı sürece bu tehditler ve riskler devam edecektir.

“NATO’yu izlemeye devam ediyoruz”

Lizbon’da bir de alternatif zirve yapıldı. O nasıl geçti?

NATO’nun yeni konseptine karşı savaş karşıtlarının neler yapabileceğinin tartışıldığı forum, seminer ve atölyeler ile geçti. Canlı ve kararlı bir katılım vardı ve Portekiz Komünist Partisi’nin de katılımıyla 10.000’den fazla kişinin katıldığı bir karşı yürüyüş ile sonlandı. NATO’yu izlemeye devam ediyoruz!

Savaş karşıtları olarak NATO’ya neden karşısınız? NATO’nun lağvedilmesi neden daha barışçıl bir dünya demek?

Çünkü NATO, silah demektir. Korku, tehdit, baskı ve saldırı demektir. NATO yeni konseptle yaratılan yeni “hayali tehditler” demektir. NATO, sürekli savaş korkusu altında yaşamak demektir. “Bende silah var” demek karşısındakine de ya “bana boyun eğ”, ya da “bana karşıysan silahlan, kendini savun” demektir. Her iki durum da insan onurunu zedeleyen yaklaşım biçimidir. Oysa barış kültürü “gel, konuşalım ve beraberce sorunlarımızı çözelim” demektir. Diğer bir deyişle “eşitler arasındaki bir ilişkiyi” tarif eder.

NATO’nun söylemi güvenlik, karşıtlarınınki ise barış. Nasıl ulaşılır daha barışçı bir dünyaya?

Önce barışa inanarak. İnsana inanarak, güvenerek. Başkalarının incinebileceğini düşünerek, büyüyerek. İnsanın, toplumların kendini gerçekleştirme haklarının olduğuna inanarak.

İçeride mühim toplantılar yapılırken aktivistler Lizbon sokaklarındaydı.

Radikal -28.11.2010 /Yıldız Önen

Savunma adı altındaki füze kalkanı sistemi bir tehdit oluşturuyor, uluslararası ilişkileri destabilize ediyor ve yeni bir silahlanma yarışı başlatıyor?

19-20 Kasım’da Lizbon’da dünya liderleri NATO’nun yeni stratejisini belirlemek için biraraya geldiler. Yeni stratejileri, savunma maskesi altında dünyanın daha fazla silahlanmasını, savaş ve işgallerin devam etmesini sağlayacak kararları içeriyor. Aynı tarihlerde, Lizbon’da Escola Secundária de Camões’de yapılan NATO Karşıtı zirvede Avrupa barış hareketi, NATO’nun bir an önce lağvedilmesi gerektiğini vurguladı. Karşı Zirve, 19-21 Kasım tarihleri arasında Portekiz’deki NATO karşıtı zirve için biraraya gelen barış hareketlerinin temsilcisi (Portekiz Savaş ve NATO Karşıtı Platform (PAGAN) ve Avrupa NATO karşıtı Uluslararası Koordinasyon Kurulu (ICC) işbirliğiyle örgütlendi. 30 ülkeden 100 temsilcinin katıldığı zirvede NATO’nun savaşa dayalı yeni stratejisine karşı küresel barış politikalarının kazanması için neler yapılabileceği tartışıldı.

Karşı Zirve’de NATO’nun yeni stratejik konsepti değerlendirildi. NATO’ya karşı ortaklaşa neler yapılabileceği tartışıldı. Avrupa, Amerika ve Latin Amerika deneyimleri paylaşıldı. Pazar günü yapılan forumun ardından ortak deklarasyon yayınlandı. Deklarasyonda savaş çığırtkanlığı yapan, silahlanmayı savunan NATO’nun lağvedilmesi için çağrı yapıldı. Karşı Zirve PAGAN’dan Natália Nogal ve ICC’den Reiner Braun’un açılış konuşmalarının ardından NATO’nun yeni stratejisiyle ilgili yapılan oturumda “Savaş ve Barış” konusunda Portekiz Le Monde Diplomatique gazetesinden Sandra Monteiro konuştu. Monterio dünyanın geldiği dönemin barış hareketi için çok zor bir dönem olduğunu vurguladı ve mücadele çağrısı yaptı.

PAGAN’dan Vitor Lima “Yeni NATO stratejisi ve Küresel Kriz” başlıklı konuşmasında, “İçinde yaşadığımız dünyada en çok Amerika ve Avrupa konuşuluyor, bu ülkelerin güvenliği her şeyin üstünde tutuluyor. Ekonomik ve askeri olarak güçlü ülkeler politik hegemonya sağlıyor. Yoksul ülkeler, sadece göç yolları olarak anılıyor” dedi.

Amerikan yalanı

“Yeni NATO Stratejisindeki Nükleer Silahlar” başlıklı konuşmasında Joseph Gerson “NATO şimdiye kadar Amerika’nın çıkarlarını koruyan bir örgütlenme oldu, son strateji bunun devam edeceğinin kanıtı. Amerika her zaman nükleer silahlanmayı güvenlik için yaptığını anlatıyor. Diğer tüm ülkeler bunları saldırı için kullanabilecek iken Amerika sadece savunma amaçlı geliştiriyor yalanı kamuoyunda oldukça etkili, halbuki Hiroşima da olanlar ortada” dedi.

“NATO’nun Afganistan Savaşı” başlıklı konuşmasında Afganistan’dan Shams Arya “Maalesef uzun yıllardır Afganistan sadece savaş ve ölüm ile anılıyor. Önce Sovyetler’in işgali ardından baskıcı bir ara dönem şimdi Amerikan’ın NATO şemsiyesi altında işgali. Batı ‘terörizme karşı mücadele ediyoruz’ diyor ama kendileri Afgan halkını terörize ediyorlar. Bugün savaştıkları kişiler, örgütler kendi mahsulleri. Karzani hükümeti yozlaşmış, Afgan halkının düşmanı bir iktidar oluştu. Afgan halkının kendi hayatını yeniden kurabilmesi için önce tüm işgal güçlerinin Afganistan’ı terk etmesi gerekiyor. İşgal güçleri Afganistan’ı sıradan insanlar için yaşanılmaz bir hale getiriyor. Yeni bir Afganistan için çalışan tüm örgütlerin birinci talebi işgalin bitmesi” dedi.

“NATO savaş demektir”

Karşı Zirve’nin sonunda, protestolara katılan tüm kurumların oy birliğiyle benimsediği ortak “Sonuç Deklerasyonu” yayınlandı. “NATO savaş demektir! Yeni strateji konseptine hayır” vurgusuna sahip olan sonuç metninde, “Biz savaşsız bir dünya isterken, dünya kaynaklarının savaş ve toplu imha silahları, şiddet ve militarizasyon için kullanılmasını reddediyoruz. Bu, insanlığın çoğunluğunun ortaklaştığı bir vizyondur. Biz NATO ülkelerindeki barış aktivistleri olarak ülkelerimiz şiddet ve vahşet için değil tüm dünyada barış, adalet ve eşitlik için çalışmaya başlayıncaya kadar birlikte mücadele edeceğiz” vurgusu savaşa karşı ses çıkartmak için yeni eylemlere hazırlanmak gerektiğine işaret ediyordu.

Türkiye’de de gündemi meşgul eden füze savunma sistemiyle ilgili sonuç metni şu vurgulara sahipti: “Savunma adı altındaki bu füze sistemi bir tehdit oluşturuyor, uluslararası ilişkileri destabilize ediyor ve yeni bir silahlanma yarışı başlatıyor. Biz her çeşit füze savunma sistemine karşı çıkıyoruz. NATO ülkelerine sesleniyoruz, bu sistemler yerine dış ilişkilerin barış kültürü ile geliştirilmesini öneriyoruz. Biz halkların arasındaki ilişkileri demokratikleştirmeliyiz ve militarizasyondan uzaklaştırmalıyız. Daha güvenlikli ve adaletli bir dünyayı barışçıl bir işbirliği ile kurmalıyız.”

NATO’nun demokrasiyle ilişkisini açığa vuran metnin son bölümü özellikle çok önemliydi: “Adil bir dünya vizyonumuzda NATO’ya yer yok. NATO demokrasi karşıtlığı ile tanınıyor. Hem Afganistan’daki yozlaşmış ve savaş taciri Karzai hükümetini destekleyen, hem de NATO zirvesini protesto edenlere antidemokratik uygulamalarda bulunan NATO, demokrasi düşmanıdır. NATO saldırgan, yayılmacı, militarist ve eşitsizliği savunan politikalara sahip. Biz tüm insanlıktan bu politikaları reddetmelerini istiyoruz. NATO’yu ve değerlerini reddetmelerini istiyoruz. NATO’suz barış içinde bir dünya kurma mücadelemizde bize katılmalarını istiyoruz.”

YILDIZ ÖNEN: Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu

Karşı zirve notları

* Karşı zirve için Lizbon’a gelmeye çalışan 150 kişi sınırlardan geri çevrildi, aktivistler bunun demokrasi ihlali olduğunu söylediler. 20 Kasım’da Portekiz’deki pek çok barış hareketi, siyasi parti ve sendikanın katıldığı bir yürüyüş gerçekleşti. “NATO’ya hayır, barışa evet” sloganı ile yürüyen binlerce barış aktivisti NATO’yu protesto etti. Bu eylemlerde göstericilerden 40 kişi gözaltına alındı. Göstericiler NATO Zirvesini engelleme suçuyla bir süre gözaltında kaldılar.

* Portekiz Le Monde Diplomatique gazetesinden Sandra Monteiro karşı zirvede yaptığı konuşmada, medyanın NATO zirvesini dünyayı barışa götürecek bir buluşma olarak öne çıkarttığını, halbuki gerçeğin tam tersi olduğunu anlattı. “11 Eylül konsepti savunma adına saldırı anlamına geldi. Medya bunun en iyi temsilcisi oldu. Medyanın etkisini bilip buna göre strateji belirlemek gerekir” dedi.

* “NATO ve Füze Kalkanı” konusunda Karşı Zirve’de konuşan, Üslere Hayır Ağı aktivisti Çek Cumhuriyeti’nden Jan Majicek şunları söyledi: “Füze kalkanı Bush zamanında Sovyetler’e karşı uzay savaşları ile başlamıştı. Şimdiki plan da bu planın bir versiyonu. Obama NATO ve Avrupa’nın kabul edebileceği şekle çevirdi. Savunma amaçlı kalkan diye tanımlanan füze sistemi girdiği toprakları savaşa sokacak hale getirme şansına sahip. Doğu Avrupa’da maalesef güçlü sosyal hareketler yok. Füze kalkanı gibi saldırılar geldiğinde bunu durdurabilecek bir güç yok. Silahsızlanma için mücadele etmek çok önemli, beraber mücadele ile bunu başarabiliriz.”

www.kureselbak.org

Dünyadan Haberler

Füzelere karşı barışa çağrı

Turnusol – 22.11.2010

Uzun bir bayram tatilinden çıktık. Bayramın herkes için anlamı farklı. Benim için bayramlar, sömürüsüz, eşit, özgür, barış içinde yaşam özlemi, doğal ve kültürel değerlerin, yaşamın korunduğu, gerçek bayramların yaşanacağı bir dünya kurmanın umudunu yeşertmenin vesilesi.

Ancak özlemlerimizi daha da zorlaştıran gelişmeler yaşanıyor. Bayram arasında 19 – 20 Kasım günlerinde Lizbon’da NATO zirvesi yapıldı. Zirvede Türkiye’yi yakından ilgilendiren kararlar da alındı. ABD’nin ‘Füze Kalkanı Projesi’, NATO’nun projesi haline getirildi. Kuzey Kore’den, (Türkiye’nin ısrarı ile adı anılmasa da) İran’a dek bir çok ülkede bulunan balistik füzelerin fırlatılması halinde, onları havada yok edecek füzeler yerleştirilecek. 5 yıl içinde tamamlanması düşünülen sistem, 100 milyar dolara mal olacak, maliyeti NATO ülkeleri tarafından ortaklaşa karşılanacak. Sistemi NATO Komuta karargahı yönetecek. Türkiye’yi ilgilendiren en önemli yanı, henüz kesinleşmemesine karşın komuta merkezlerinden birisinin İzmir olması düşünülüyor. Daha önce kapatılması düşünülen İzmir’deki NATO Hava Unsur Komutanlığı’nın füze kalkanı sisteminde aktif olarak kullanılması olasılığı var. Bu gelişme kimileri tarafından “İzmir’in dünya için önemli bir güvenlik merkezi olacağı” şeklinde alkışlanıyor. Oysa bu gelişmenin anlamı; Türkiye’ye yine NATO’nun ileri karakolu görevi biçilmesi, İzmir’in de savaşın üssü haline getirilmeye çalışılmasıdır.

Avrupa Solu’ndan tepki var

Avrupa Sol Partisi, NATO’nun yeni stratejik konseptini kınadığını ve NATO Zirvesine karşı 18 – 21 Kasım’da Lizbon’da düzenlenen ‘NATO Karşıtı Zirve’yi ve tüm Avrupa’da düzenlenen diğer NATO karşıtı ve savaş karşıtı eylemleri desteklediğini açıkladı. 18 Kasım’da Brüksel’de yapılan açıklamada “…soğuk savaşın sona ermesi ve 1991 yılında Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra NATO’nun kendisini dağıtmak yerine genişlettiği ve küreselleştirdiği, “Terörle savaş” adı altında savaşa bulaştığı, 1999’da Yugoslavya’da, 2001’den beri Afganistan’da barbarca bir savaş yürüttüğü, BM’nin daha da zayıflatılarak ve marjinalleştirildiği, NATO’nun yeni stratejik konseptinin, gerginlikleri tırmandıracağı ve yeni savaşlara yol açacağı, milyonlarca insan açlıktan ölürken ve sosyal koruma sistemleri var olan kapitalist kriz adına kökten biçimde kesilirken, günlük 4,2 milyar doları aşan küresel askeri harcamaları daha da arttıracağı…” belirtiliyor ve “NATO’nun ortadan kaldırılması, Avrupa halkları ve dünya için silahsızlanma, adil işbirliği ve ortak gelişme yoluyla barışı korumak amacıyla AGİT ve onun ilkelerine dayalı kapsamlı bir tüm Avrupa güvenlik sisteminin kurulması” talep ediliyor.

Avrupa’nın solcuları “NATO’NUN YENİ DOKTRİNİ’NE HAYIR – SAVAŞA HAYIR “ derken, Türkiye’nin solcularından, barış yanlılarından yeterli tepki yok. Bu sessizlik, tepkisizlik barış adına kaygı verici. Bölge barışı için her zaman tehdit olan İncirlik Üssü’nün yanına bir de İzmir Füze Komuta Üssü’nün kurulması ülkemiz, bölgemiz ve İzmir’in geleceği için tehlikeli sonuçlar doğurabilecek niteliktedir.

Sözün özü, bu yazı barışa çağrıdır; barış yanlılarına dünden daha fazla iş düşüyor. Şimdi barış çığlığını daha da yükseltmemiz gerekiyor, birlik olarak, dayanışarak. Füzeleri, yeni füzeler değil, küreselleşen barış yanlılarının mücadelesi önleyebilir.

Yeşiller’den füze kalkanını terk edin çağrısı

Yeşil Gazete – 26.11.2010

Yeşiller Partisi eş sözcüleri Ümit Şahin ve Yüksel Selek bugün yaptıkları basın açıklamasıyla Türkiye’yi NATO’nun yeni füze savunma sistemini daha fazla vakit kaybetmeden terk etmeye çağırdı.

Basın açıklaması şöyle:

“Hükümet geçen hafta sonu yapılan Lizbon zirvesinde Türkiye’nin NATO’ya olan bağlılığını bir kez daha kanıtladı. Türkiye’yi “belirsiz” ülkelerin tehdit alanı içine sokacak füze savunma sistemine dahil olma hevesi eski dünyanın kalıntısı olan bir savaş örgütüne koşulsuz bağlılığı kanıtlama çabası dışında bir anlama gelmiyor.

Hükümet, Türkiye’yi daha güvensiz, savaş tehdidine daha açık bir ülke haline getirecek, muhtemelen bir de ekonomik yük altına sokacak bu yeni silahlanma projesine dahil olmaktan daha fazla vakit kaybetmeden vazgeçmelidir.

Evet, füze kalkanı veya savunma sistemi denen, tam olarak neye benzediğini kimsenin anlamadığı bu yeni proje bir silahlanma projesidir. Bunun bir savunma projesi olarak sunulması ve kamuoyunun bu projenin barışa ve güvenliğe hizmet edeceğine inandırılmak  istenmesi bir yanıltmacadır.

NATO’nun bu yeni stratejisi varlık nedeni ortadan kalkmış bir savaş makinesini canlı tutma çabasıdır. Silah sanayine yeni kaynaklar aktarma çabasıdır. Savaşsız bir dünya ihtimalini engellemek için bin türlü tehdit algısı yaratmaya devam edeceklerinin, daha fazla silahlanmadan vazgeçmeyeceklerinin göstergesidir.

Gerçek barış politikasının tek bir ilkesi vardır: Tek taraflı da olsa silahları azaltmak. Daha fazla silahlanarak barışa ulaşılmaz.

Türkiye NATO’nun bu yeni stratejisine itiraz etmeliydi. Bu teslimiyet hiçbir açılımı sonuca ulaştıramayan hükümetin cesur dış politika söyleminin de sadece laftan ibaret olduğunu kanıtlamıştır.

Bir savaş örgütü olan NATO dağıtılmalıdır.

Koşulsuz barıştan yana, antimilitarist ve şiddet karşıtı bir siyasi parti olarak,  savaş karşıtı hareketin mücadelesini destekliyoruz.

İşte füze kalkanının maliyeti

Radikal – 25.11.2010

Lizbon zirvesinde üzerinde uzlaşılan füze kalkanı projesinin 200 milyon Euro değil, milyarlarca Euro’ya yakın olduğu belirtiliyor.

NATO’ya üye ülkeler Lizbon zirvesinde füze kalkanı sistemi için gelecek 10 yılda yaklaşık 200 milyon Euro katkıda bulunmak üzere anlaştı.

NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de, bunun üye ülkelerin vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için küçük bir maliyet olduğunu vurguladı.

İngiliz Daily Telegraph gazetesine konuşan NATO yetkilileri ise projenin toplam maliyetinin milyarlarca Euro’yu bulacağına dikkat çekiyor.

NATO kaynaklarına göre 28 üye ülkenin her birinin ödeyeceği yaklaşık 200 milyon Euro sadece ulusal füze ve radar sistemlerini birbirine bağlayacak komuta-kontrol ağının kurulması için harcanacak.

Projede kullanılacak radar ve füze sistemi ile füzelerinin maliyeti açıklanan rakama dahil değil. Pentagon’un 2010 satın alma raporunda benzer bir Amerikan sisteminin değeri ise yaklaşık 45 milyar Euro olarak gösteriliyor. Uzmanlar bunun NATO sisteminin tahmini maliyeti açısından önemli bir ipucu olduğu görüşünde. Derin bütçe açıkları ve işsizlikle mücadele eden Avrupa Birliği için bunun çok yüksek bir maliyet olduğu yönünde eleştiriler yükseliyor. Türkiye ise NATO ile pazarlıklarında en azından 4 milyar dolarlık ulusal füze sisteminin maliyetinin bir kısmından kurtulmayı hedefliyor.

NATO hamurunu asıl Rusya yoğuruyor

Radikal 22.11.2010 / FEHİM TAŞTEKİN

NATO, füze kalkanı planında viraj alırken dümende Rusya’ya da yer açmak zorunda kaldı. Moskova’nın Kaliningrad’a füze yerleştirip Avrupa’yı hedef alma tehdidi işe yaradı; Doğu Avrupa’ya Amerikan kalkanı, Akdeniz ve Türkiye’yi de kapsayan NATO projesine dönüştü. Orijinal planda hedef, Rusya olarak algılanmışken yeni planda örtülü olarak İran.

NATO tarihi Lizbon zirvesinde adını koymadan yeni düşmanlar bellerken, eski düşman Rusya ile işbirliğinde yeni bir eşiğe geldi. Müstakbel güvenlik konseptinde Rusya ‘ortak’ olarak anılırken somut işbirliği alanı olarak Afganistan iki kampın kesişme noktası haline geldi. Zirvede Türkiye, İran’ın potansiyel hedef olarak belgelere girmesini engellese de yeni kalkan projesini asıl şekillendiren itici güç son iki yıllık süreçte Rusya oldu.
Eski ABD Başkanı George W. Bush’un Çekya ve Polonya’ya kurmak istediği kalkan projesi, halefi Barack Obama’nın elinde bir ayağı Türkiye ve Doğu Avrupa, diğer ayağı denizler olan genişletilmiş bir NATO projesine dönüştü. Bu dönüşümde Rus etkisinin önemi büyük.
Sarkozy haklı
İlk planın Rusya’ya karşı olduğunu varsayan Moskova, Avrupa’daki Rus toprağı Kaliningrad’a yeniden füzeleri yerleştireceği tehdidiyle hesapları bozmuştu. Ruslar, TU-95 uçaklarıyla ABD üssünün bulunduğu GUAM’a uçup Amerikalılara caka satma geleneğini dirilterek gerekirse Soğuk Savaş zırhlarını kuşanacağı mesajı vermişti. Kalkanın NATO şemsiyesine taşınması, radar ve füzelerin konuşlanmasında Rusya’nın eski düşmanlarının merkez olmaktan çıkarılması, sistemin uzun menzilden kısa ve orta menzilli bir konsepte dönüştürülmesi hedefin Rusya değil İran olacağı tezini güçlendirdi. Bu da Rusya ile işbirliğinin yolunu açtı. İttifakın ‘Doğrucu Davut’u Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin “NATO’nun kamuya açıklanan belgelerinde hiçbir isim yer almıyor ama biz kediye kedi deriz, bugünün füze tehdidi İran’dır” çıkışı bu noktada önemli. Zirvede NATO, Moskova’ya kalkana katılma daveti çıkarırken Rusya da açık çek verdi. Ama Rusya’nın katkısının projeye katılma değil kendi sistemini ilişkilendirme şeklinde olması öngörülüyor.
Radar ortaklığı mümkün
Rusya, daha önce Polonya ve Çekya’ya kalkanı engellemek için Azerbaycan’daki Gebele üssünü birlikte kullanmayı önermiş, Bush teklife burun kıvırmıştı. Gebele’deki Rus radarı 6 bin km menzile sahip. Fakat taraflar olası işbirliğini radar paylaşımından öteye taşımaya hazır değil. Rusya’nın ittifaka katılması ihtimali üzerine beyin jimnastiği yapılsa da NATO, şimdilik Rusya’yı ‘tekin’ bir ortak olarak yanında tutmaktan yana ve üyeliği telaffuzdan imtina ediyor. Bunun nedeni; Rusya, NATO’ya girdiğinde ittifakın korumak durumunda olduğu sınırlar Çin ve Hindistan’a dayanıyor. İkincisi Rusya, potansiyel savaşlar barındıran bir çevrede oturuyor. Ayrıca Rusya’nın NATO temsilcisi Dmitri Rogozin’in dediği gibi “Rusya’nın NATO’ya ihtiyacı yok. Bağımsız olarak tehditlere karşı koyabilir.”
Yakınlaşma, tarafların Soğuk Savaş’ın izleri üzerinde yükselen tek taraflı güvenlik konseptlerini terk edecekleri anlamına gelmiyor. Zira Rusya, eski SSCB ülkeleriyle Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü etkili bir savunma paktına dönüştürmeye çalışıyor. NATO’nun 1999’da Kosova savaşına müdahalesi ve 2008’de Kafkasya’daki savaşta takındığı tutum nedeniyle Rusya rezervlerini koruyor. Rusya’nın tercihi ittifakın uzatmaları oynamadan tarihe gömülmesi. Duma Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Andrey Klimov’un “21. yüzyılda böyle bir örgüte yer yok” sözleri Rusya’daki hakim görüşü yansıtıyor.
Gürcistan artık önemsiz
Rusya-NATO ilişkilerinin önündeki önemli sorunlardan birisi Gürcistan’ın ittifaka üyeliğiydi. 2008’de Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırarak Kafkasya’da çıkardığı savaş Rusya ile NATO’yu bir kez daha karşı karşıya getirdi. Savaş NATO ile ilişkileri gerse de asıl Tiflis’in NATO üyeliği şansını soldurdu. Bush yönetimiyle neredeyse her hafta telefonda görüşebilen Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili, Barack Obama’dan yüz göremedi. Obama, Saakaşvili ile ilk görüşmesini iki yıl sonra Lizbon’da yaptı. Obama bu görüşmeyi Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’le paylaşırken dışarıya yansıyanlar, Gürcistan’ın artık ilişkilerin yönünü etkileyecek önemde olmadığını gösterdi. Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıma kararında bir milim sapma olmadığı halde NATO ile yakınlaşma da bunun temel göstergesi. Hemen öncesinde NATO Parlamenter Asamblesi’nde geçen kararda Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’da işgalci olduğundan bahsedilmişti. Ama bu keskin mesaj, Lizbon’da NATO koridorlarında karşılık bulamadı.
Asıl direnç ABD’den
Moskova-Washington ilişkilerinde dolayısıyla Rusya-NATO ilişkilerinde Soğuk Savaş modundan çıkmaya karşı asıl direnç Ruslardan değil Amerikalılardan geliyor. Bu çerçevede Amerikan Kongresi, Rusya ile ticari ilişkileri kısıtlayan 1974 tarihli Jackson Vanick yasasını iptal etmiş değil. Rusya ile yeni bir başlangıcın en önemli göstergesi olarak takdim edilen nükleer silahların indirimi anlaşması Yeni START da henüz ABD Kongresi’nden geçemedi. Kremlin’in anlaşmayı Duma’dan geçirmek için hiçbir sorunu yok. Onay sürecinin eş zamanlı olması konusundaki mutabakat gereği Rusya, ABD’nin adımını bekliyor.
Afganistan’da ortaklık
Sovyetler için bataklık olmuş Afganistan, NATO ile Rusya’nın çıkarlarının çakıştığı yer olarak öne çıktı. İslamcı militanizmin Asya steplerinden sorunlu özerk bölgelerine taşmasını istemeyen Rusya, NATO’ya Afganistan’da omuz vermeyi kabul etti. Rus hava sahasını sivil sevkiyat için kullandıran Rusya, demiryoluyla silah dışındaki malzemenin taşınmasına geçit verdi. Yeşil ışık yakılanlar arasında zırhlı araçlar da var. Rus rotası, Afganistan’dan çıkış için de kullanılacak. Rusya, Afganistan’da uyuşturucu ile mücadele eğitimi için ikinci bir merkez açacak, NATO’ya 20 adet Mi-17 helikopteri verecek ve pilot eğitimine katılacak.

WikiLeaks merakla beklenen belgeleri açıkladı

Cumhuriyet Haber Portalı/AA – 28.11.2010

WikiLeaks adlı internet sitesi Washington yönetiminin tüm çabalarına rağmen gizli belgeleri yayınladı. Belgelerde, ABD’li diplomatların Türkiye hakkındaki ifadeleri şöyle: Türkiye’nin AB üyeliği çok zor, Türkiye, kısırdöngü içinde gerekli AB reformlarını yapamıyor. Erdoğan’ın ‘gizli bir İslamcı ajandası’ olabilir.

Paris – New York Times gazetesi, dünyada büyük merakla beklenen internet sitesi WikiLeaks’in sızdırdığı ”gizli devlet” belgelerini yayınlayan ilk kuruluş oldu. Belegeler daha sonra İngiliz Guardian, Fransız Le Mond ve İspanyol El Pai gazeteleriyle Alman Der Spigel dergisinde de yayınlandı. Guardian’ın internet sitesine koyduğu belgelerde Türkiye ile ilgili bir çok bilgi yer alıyor.

“Erdoğan’ın İslamcı ajandası var”

Belgelerde Türkiye’nin gelecekte İslam devleti olma yolunda ilerlediği ve Avrupa Birliği’ne üye olamayacağı belirtiliyor. Amerika’nın Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘gizli bir İslamcı ajandası’ olduğundan şüphe ettiğine ilişkin bilgiler yer alıyor. Belgelerde, ABD’li diplomatların Türkiye’nin AB üyeliğini çok zor olarak gördüğü ve Türkiye’nin ekseninin doğuya kaydığı da belirtiliyor. Belgelerde, “Türkiye, kısırdöngü içinde gerekli AB reformlarını yapamıyor” deniliyor.

“ABD, Türkiye’yi İran konusunda karışmaktan vazgeçiremedi”

İngiliz Guardian gazetesi, Wikileaks’in açıkladığı son gizli belgelerde ”ABD’nin, Türkiye’yi İran konusuna karışmaktan vazgeçirme çabalarının başarısızlıkla sonuçlandığının ortaya çıktığını” bildirdi.

Dünyadaki birkaç gazeteyle birlikte Guardian gazetesi de, Wikileaks’in açıkladığı ABD Büyükelçiliklerinden gönderilen gizli belgelere yer verdi.

Gazetenin internet sitesinde, 17 Kasım 2009 tarihli belgede, ABD Dışişleri Bakanlığının Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arasında yapılan görüşmenin gizli belgesi de yer aldı. 12 Kasım 2009’da 40 dakika süren görüşmeyle ilgili ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’nin ismiyle yer alan belgede, Davutoğlu’nun ”İranlıların Türkiye’ye güveninin tam olduğunu ve Türkiye’nin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ı İran hükümetindeki diğer kişilerden daha esnek gördüğünü söylediği” belirtildi.

Belgede ayrıca şu ifadeler yer aldı:

”Davutoğlu, İran’a yönelik yaptırımların ya da askeri güç kullanımının olumsuz sonuçları olacağını söyledi. Gordon ise İran’ın nükleer silah edinme ihtimalinin sonuçları konusunda ısrarcı oldu. Davutoğlu, bu sonuçları bildiklerini ve pek tabii riskin farkında olduklarını söyledi. Bu nedenle Türkiye, İranlılarla çok fazla çalışıyor.”

Guardian konuya ilişkin gizli belgeye, ”Bu görüşmede Gordon, Davutoğlu’nu, İran’ın nükleer programı konusunda Türkiye’nin arabuluculuğunun yardımcı olmayabileceği konusunda ikna etmeye çalışıyor, ancak bunda başarılı olmuyor” yorumuyla yer verdi.

“Türkiye ikili oynuyor”

WikiLeaks sitesinde yayımlanan gizli belgelere göre, İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini’nin Roma’da ABD Savunma Bakanı Robert Gates’le yaptığı görüşmede, Türkiye’nin hem Avrupa, hem de İran’a açılımlar yapmasını ”ikili oynamak” diye niteleyerek, ”bu durumun kendisinde hayal kırıklığı yarattığını” söylemiş.

İtalyan haber ajansları, Roma’da yapılan ikili görüşmenin ardından ABD’nin Roma Büyükelçiliği tarafından 8 Şubat 2010’da Washington’a gönderilen ”gizli” damgalı telgrafta, ”Frattini, Türkiye tarafından hem Avrupa’ya, hem de İran’a doğru açılımlar yapma suretiyle ikili oynanmasının özellikle hayal kırıklığına neden olduğunu ifade etmiştir” ibaresine yer verildiğini belirtti.

Telgraftaki değerlendirmeye göre Frattini, nükleer meselesinde İran’la yapılan görüşmelere, ”Suudi Arabistan, Türkiye, Brezilya, Venezüela ve Mısır’ın da dahil edilmesini önerme”sinin yanı sıra, ”Ortadoğu ülkeleri arasında İran konusunda gayri resmi bir toplantı düzenlenmesi” teklifinde de bulundu.

İran’la yapılan müzakere masasına Çin’i de oturtmak gerektiğini belirten Frattini’nin, ”İran’da halkı yaralamaksızın hükümeti ikna edebilecek önlemleri saptama konusunda Çin ve Hindistan’ın kritik önem taşıdığı” düşüncesini de savunmuş.

Frattini, gizli belgelerin yayımlanması öncesinde Katar’ın başkenti Doha’ya giderken uçakta yaptığı değerlendirmede ise, ”WikiLeaks belgeleri, diplomasinin 11 Eylül’ü olacaktır. Güvenlik açısından 11 Eylül dünya düzeninde nasıl bir değişikliğe yol açtıysa, WikiLeaks aracılığıyla yayımlanan belgeler de ülkeler arasındaki diplomatik ilişkilerde aynı çapta değişikliğe sebep olacaktır” dedi.

Frattini, ”Diplomasi samimiyete, gizliliğe ve güvene dayalıdır. Belgelerin yayımlanması sonrasında kimse kimseye güvenmez hale gelecektir” diye konuştu.

“İran, Kuzey Kore’den 19 gelişmiş füze aldı”

New York Times Gazetesi, Wikileaks internet sitesi tarafından sızdırılan onbinlerce gizli belgede, İran’ın nükleer programını Kuzey Kore’den aldığı yardımla güçlendirdiğinin de yer aldığını yazdı.

New York Times gazetesi Wikileaks internet sitesi tarafından sağlanan 24 Şubat 2010 tarihli gizli Amerikan istihbarat belgelerine göre, İran’ın Kuzey Kore’den “R-27 isimli Rus tasarımına dayanan” 19 adet gelişmiş ve nükleer başlık taşıyabilen füze aldığını yazdı.

Belgelerde bu füzelerin İran’a ilk kez Batı Avrupa başkentlerini ya da Moskova’yı vurma kapasitesini verdiğini, Amerikalı yetkililerin bu füzelerin İran’ın kıtalararası balistik füze geliştirmesini hızlandırabileceğini düşündüklerini ortaya koyduğunu yazan gazete, Amerikan istihbarat yetkililerinin, İran’ın bu füzelerden aldıkları teknolojik bilgilerle yeni nesil füze yapmak konusunda tekonolojilerini geliştirdiğine inandıklarını yazdı.

Gizli belgelerin, Kuzey Kore ve İran’ın arasında, “bilindiğinden çok daha derin askeri ve belki de nükleer işbirliği bulunduğunu” ortaya koyduğunu yazan gazete, ABD yönetimi tarafından New York Times’a yapılan rica doğrultusunda sözkonusu istihbarat metnini yayınlamama kararı aldıklarını da vurguladı.

Gazete uzmanlara göre şu anda İran’ın bilinen balistik füzelerinin menzilinin kabaca en fazla 1,200 mil olduğunu (1931 kilometre) belirterek, buna göre uzmanların İran’ın füzelerinin İsrail dahil tüm Orta Doğu’ya, tüm Türkiye’ye ve Doğu Avrupa’nın bazı kısımlarına kadar uzanabileceğini düşündüklerini yazdı.

Denizaltından atılabilen Rus tasarımı R-27 füzelerinin menzilinin 1500 mile (2414 kilometre) kadar çıkabileceğini belirten New York Times, Kuzey Kore yapımı nükleer başlık taşıyabilen BM-25 adlı füzelerinin menzilinin ise 2000 mile (3218 km) kadar çıkabilediğini, bunun da bu füzelerin teoride İran’dan atılması durumunda Batı Avrupa ve Moskova’ya kadar etkisini gösterebileceklerini yazdı.

Gazete, Wikileaks belgelerinde İran’ın BM-25 füzelerini Kuzey Kore’den aldığı, bu füzelerde kullanılan gelişmiş teknolojiyi daha güçlü füze yapımında kullanmak istediğinin belirtildiğini de kaydetti.

New York Times gazetesi, pekçok konudaki Wikileaks gizli belgelerinin detaylarını bugünden itibaren gelecek günlerde tek tek açıklayacağını vurgulamıştı.

Kıbrıs için baskı

Ermenistan protokollerinin onaylanması ve Minsk sürecinin eşzamanlı yürümesi görüşüldü;

Türkiye Hükümeti’nin Irak Başbakanı Maliki ile ilgili artan tatminsizliği kayıt altına alındı; Irak’taki Amerikan Kuvvetleri Komutanı General Odierno’nun meseleye dahil olmasının terörist PKK’ye karşı Kürdistan Özerk Yönetimi’nin somut işbirliğinin sağlanması için etkili olacağı ifade edildi; Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi görüşmelerine Amerikan Hükümeti’nin üst düzeyde müdahil olması için baskı yapıldı; Türkiye Hükümeti’nin füze kalkanıyla ilgili daha fazla diyaloğa açık olduğu tespit edildi.

İsrail’den ABD’ye İran baskısı

Fransız Le Monde gazetesi, dünyada büyük merakla beklenen internet sitesi WikiLeaks’in sızdırdığı ”gizli devlet” belgelerini yayınladı. Gazetede yer alan gizli bilgilere göre, İsrail, İran’a yönelik politikasını sertleştirmesi için ABD’ye baskı yapıyor.

Fransız gazetesinin internet sitesinde yer alan, 18 Kasım 2009 tarihle gizli belge, ABD’nin İran konusunda 2010’u ”kritik bir yıl”olarak gördüğünü ortaya koydu.

Belgelerde, İran’ın nükleer sitelerinin korunmasını güçlendirmeye devam etmesi halinde, ABD’nin müdahalesinin zorlaşacağı yorumuna yer verildi.

Yine belgelerde, ABD’ yönetiminin, yeraltı sığınaklarını (bunker) delmek için gerekli silahları 2010 mayıs ayında İsrail’e teslim ettiği ortaya çıktı.

Gizli belgeler, İsrail gizli servisi Mossad şefinin, 2007 yılında, ABD yönetimine, ”İran’da rejimi devirmek için üzerinde tartışılacak seçenekler arasında, öğrenciler, demokratlar, Kürt ve Azeriler gibi etnik grupların desteklenmesini önerdiği” ifade edildi.

Fransız gazetesi, gizli belgelerin ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in, Fransız mevkidaşı Herve Morin ile bu yıl Şubat ayında yaptığı görüşmede, ”İran’a saldırırsak, bu ülkenin atom bombası yapmasını sadece bir ile üç yıl arasında değişen bir süre için erteletebiliriz” dediğini de duyurdu.

“Arap ülkeleri İran’ı sevmiyor”

Fransız Le Monde gazetesi, dünyada büyük merakla beklenen internet sitesi WikiLeaks’in sızdırdığı ”gizli devlet” belgelerini yayınladı.

Gazetede yer alan gizli bilgilere göre, Arap ülkeleri liderleri İran’ı sevmiyor ve tehdit olarak görüyor.

Belgelerde, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz, 2009 yılında ABD Başkanı Barack Obama’nın terörle mücadele danışmanı John Brennan’a, ”İranlılara güvenilmez. İran maceracı bir ülke ve hedefi sorun yaratmak. Allah İran’ın günahlarından bizi korusun” ifadesini kullandığı belirtiliyor.

Suudi Arabistan Kralı’nın, İran için ”yılanın başını kesmek gerekir” ifadesini kullandığı da yine belgelerde yer alıyor.

Yine Kralın, Amerikalı General James Jones’la yaptığı 11 Şubat 2010 tarihli görüşmede, ”eğer İran nükleer silaha sahip olursa, bölgedeki bütün ülkeler de nükleer silaha sahip olur” dediği belirtildi.

Bahreyn Kralı

Bayreyn Kralı Hamad Al-Khalifa’nın, 1 Şubat 2009 tarihinde, Amerikalı General David Petraeus’a, ”İran’ın nükleer programının durdurulması gerekir” dediği de yer alan gizli belgelerde, ”Arap ülkelerinin tamamının, İran’ın nükleer programıyla ilgili olarak endişe taşıdığı” ifade edildi.

Le Monde gazetesi, söz konusu belgelere dayanarak, Abu Dabi Prensi Muhammed bin Zayed’i bu liderler içinde en kararlısı olarak gösterdi.

Belgelere göre, Amerikalı General Mullen, bin Zayed ile görüşmesine ilişkin olarak 9 Şubat 2010 tarihinde merkeze telgraf çekti. Telgrafta, Zayed’in, ”İran’ın nükleer sitelerine karşı havadan saldırıların yetersiz olduğu ve karadan da saldırmak gerekir” dediği belirtildi.

Katar Emiri’nin Amerikalı senatör John Kerry ile yaptığı görüşme de, 14 Şubat 2010 tarihinde merkeze geçilen telgrafla açığa çıkıyor. Bu görüşmede Katar Emiri’nin, ”İranlıların söyledikleri yüz kelimeden sadece birisine inanın” ifadesini kullandığı bildirildi.

Kahire’de bulunan bir Amerikalı diplomatın Şubat 2009’da çektiği telgraflarda da, Mısır Devlet Başkan Hüsnü Mübarek’in İran’dan son derece nefret ettiği ve Mübarek’in İranlılar için ”yalancı oldukları ve onlara inanılmaması gerektiğini” söylediği kaydedildi.

Yine aynı belgelerde, Ürdün Meclis Başkanı Zeid Rifaiu’nun da, Amerikalılara, ”İran’la diyalogla hiçbir yere varılamaz” dediği kaydediliyor.

WikiLeaks belgelerinde, Suudi Arabistanlı bazı mali kaynaklar terör örgütlerini besleyen kaynak olarak gösteriliyor.Birçok liderin gizli bilgilerinin yer aldığı belgelerde, Çin hükümetinin bilgisayar sabotajlarıyla ABD’yi hedef aldığı kaydediliyor.

WikiLeaks’de, nükleer silah sahiplerinin geliştirdiği programlar da yer alıyor

Açıklama öncesi siber saldırı

İngiliz yayın kuruluşu BBC, açıklayacağı yeni belgeler öncesi Wikileaks’in internet sitesinin çökertildiğini bildirdiğini kaydetti.

BBC, Wikileaks’in sosyal iletişim ağı Twitter’daki mesajında, ”Şu anda sitemizin servisi saldırı altında” yazdığını belirtti.

Wikileaks bugün açıklayacağı yeni gizli belgelerin, Afganistan ve Irak’la ilgili açıkladığı belgelerden daha kapsamlı ve büyük olacağını duyurmuştu.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise yeni belgelerin birçok masum kişinin hayatını riske atabileceği uyarısında bulunmuştu.

“Belgeler önemli konuları içeriyor”

Wikileaks sitesinin sahibi Julian Assange, açıklayacakları yeni belgelerin “tüm önemli konuları” içerdiğini belirtti.

Ürdün’deki gazetecilerle görüntülü konferans yoluyla konuşan Assange, gazetecilerin, bu belgelerin yine Afganistan veya Irak’taki savaşla ilgili olup olmadığına dair soruları üzerine, “açıklamaya hazırlandıkları belgelerin, tüm ülkelerdeki önemli konularla ilgili olduğunu” söyledi.

Julian Assange, gazetecilere görüntülü konferans yoluyla seslenme gerekçesini de “CIA peşindeyken Ürdün’ün en güvenli ülke olmadığı” sözleriyle açıkladı. Assenge, açıklamalarını nereden yaptığı konusunda bilgi vermedi.

ABD uyardı

ABD Dışişleri Bakanlığı hukuk danışmanı Harold Koh, sitenin sahibi Julian Assange’ye bir mektup göndererek, belgelerin yayımlanmasının “çok sayıda masum kişinin hayatını tehlikeye atacağını” söyledi.

Mektubunda belgelerin yayımlanmasının mevcut askeri operasyonları ve ülkeler arasındaki işbirliğini de tehlikeye atacağını belirten Koh, bu belgelerin Amerikan yasalarının ihlal edilerek ele geçirildiğini, doğuracağı ağır sonuçların da dikkate alınmadığını kaydetti.

Koh, WikiLeaks’den belgeleri yayımlamamasını, bunları Amerikan hükümetine geri vermesini ve kopyalarını yok etmesini istedi.

Bu arada Koh, WikiLeaks’in yaklaşık 250 bin belgeyi New York Times ve İngiltere’nin Guardian gazetelerinin yanı sıra Alman Der Spiegel dergisine verdiği duyumunu aldıklarını söyledi. Belgelerin Fransa’daki Le Monde ve İspanya’daki El Pais gazetelerine de verildiği kaydedildi.

‘Belgeler, bölge ülkeleriyle ilişkilerimiz etkilemeyecek’

Star – 29.11.2010

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Wikileaks tarafından açıklanan belgelerin bölge ülkeleriyle ilişkilerini etkilemeyeceğini söyledi.

Ahmedinejad, düzenlediği basın toplantısında, bazı Arap ülkelerinin ABD’den, nükleer programına son vermesi için İran’a hava saldırısı düzenlemesini istediği şeklinde bilgiler içeren belgelerin “fesat karıştırmaya” yönelik olduğunu belirterek, “Bu belgelere hiç değer vermiyoruz” dedi.

Bunların hukuki bir değeri olmadığını söyleyen Ahmedinejad, “İran ve bölge ülkeleri dosttur. Bu tür arabozuculukların ülkeler arasındaki ilişkiler üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır” diye konuştu.

Bilgilerin sızdırıldığını düşünmediklerini belirten Ahmedinejad, bunun İran ve Arap komşularının arasını bozmak için ABD tarafından “organize edilen” bir girişim olduğunu savundu.

Dünyadaki ABD büyükelçiliklerinden gönderilen 250 binden fazla mesajda yer alan bilgilerin aktarıldığı belgelere göre, Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın da aralarında bulunduğu bazı Arap liderleri, ABD’den İran’a, nükleer programına son vermesi için hava saldırısında bulunmasını istemişti.

İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen ve İranlı bir nükleer bilimcinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan bombalı saldırılara da değinen Ahmedinejad, saldırıyla ilgili olarak ABD ve batılı hükümetleri suçladı.

Ahmedinejad, cinayetin arkasında “hiç şüphesiz Siyonist rejimin ve batılı hükümetlerin eli var” ifadesini kullandı.

Savaşa en yakın tatbikat

Star – 29.11.2010

ABD ile Güney Kore, Sarı Deniz’de ortak tatbikata başladı. Bölgede doruğa çıkan gerilimin savaşı tetiklemesinden endişe ediliyor.

ABD ile Güney Kore, Kuzey Kore’nin Güney’e ait bir adayı bombalamasından bir hafta sonra, Sarı Deniz’de gövde gösterisi olarak nitelendirilen geniş çaplı tatbikata başladı. Kuzey Kore’nin Güney’e yönelik yeni tahriklerine karşı hazırlıklı olunmasını amaçlayan ve dört gün sürmesi planlanan kapsamlı tatbikata, ABD’nin nükleer güdümlü uçak gemisi USS George Washington da katılıyor. Tokyo limanından Kore Yarımadası’na giden George Washington uçak gemisi 75 savaş uçağı taşıyor ve 6 binden fazla  mürettebata sahip. Nükleer uçak gemisine en az 4 savaş gemisi eşlik ediyor.

‘ARTIK SONUÇLARI KİMSE ÖNGÖREMEZ’

Kuzey Kore ise uçak gemisinin bölgeye gelmesinin öngörülemez sonuçları olacağını belirterek, “Sınırlarımız ihlal edilirse acımasız karşılık vereceğiz” tehdidinde bulundu. Ayrıca karadan karaya füze sistemlerini de rampalara yerleştidi.

Tatbikatı bırakın masaya dönün

Sınırına yakın bölgede savaş istemediğini açıklayan Çin de, iki taraf nezdinde diplomatik çabalara hız verdi. Çin’in Kore Yarımadasıyla ilgili özel temsilcisi Vu Davey, tarafların aralık ayı başında Pekin’de mevcut sorunlar hakkında acil istişarelerde bulunmasını ve Kuzey Kore’nin nükleer programını yönelik altılı görüşmelerin yeniden başlamasını önerdiklerini belirtti. Güney Kore, Pekin yönetiminin teklifini değerlendireceğini açıklarken, Kuzey Kore’den henüz resmi bir açıklama gelmedi. Gözlemciler, Kuzey Kore’nin gerilimi özellikle yükselterek, geçen yıl kesilen görüşmelerin tekrar başlamak ve müzakerelerde elini güçlendirmek amacı taşıdığını belirtiyor.

ABD’nin Afganistan işgali Sovyetlerin işgalini geçiyor

Haber3 – 27.11.2010

Amerikalı askerler 9 yıl 50 gündür Afganistan’da savaşıyor. Sovyetler Birliği de 1989 yılında çekilmeden önce Afganistan’da 9 yıl 50 gün savaşmıştı

Amerika’nın Afganistan işgali bugün itibariyle Sovyetler Birliği’nin 1989 yılında sona eren işgal süresine ulaştı.

Amerikalı askerler 9 yıl 50 gündür Afganistan’da savaşıyor. Sovyetler Birliği de 1989 yılında çekilmeden önce Afganistan’da 9 yıl 50 gün savaşmıştı.

Amerika Afganistan’da en az dört yıl daha askeri varlığını korumayı planlıyor. Operasyonların 2014 yılında sona ermesi tahmin ediliyor.

Amerika Savunma Bakanlığı tarafından hafta başında yayınlanan bir raporda Afganistan’a 30 bin ek asker gönderilmesinden bu yana kaydedilen ilerlemelerin ‘kırılgan’ olduğu belirtildi.

Raporda Afganistan’ın önemli yerlerinde güvenlik açısından ilerleme sağlandığı ancak Taleban’ın belirli bir kapasiteye sahip dirençli bir düşman olduğu yazılıyor.

Raporda Pentagon yetkilileri Afgan hükümetini kurma ve ekonomiyi kalkındırma çabalarının güvenlik durumu nedeniyle geride kaldığını da kabul ediyor.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni,  29 Kasım 2010

İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com; 00905362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.