Bu yazıda 1 Mart 2003’te TBMM reddedilen tezkere üzerinde duracağım. Toplumsal tarihimiz açısından önemli siyasi sonuçları üreten bu gelişmede, etkili olan Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu, Emek Platformu ve onlarla birlikte çok geniş kitlelerin eylemliğinden bazı kesitleri sunacağım.
Niyetim, bugün ortada darmadağın duran toplumsal hareketlere geçmiş deneyimleri aktarmak.
1 Mart tezkerenin reddedilmesinin siyasal sonuçlarırnın, bir tarihsel döneme damga vurması nedeni ile önemli olduğu tartışmasız.
Türkiye’nin dış politikası, Ortadoğu bağlamında Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Suriye ve Irak ne zaman gündeme gelse, 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinin yansımaları yeniden gündeme geliyor.
Hatırlamak gerek
18 yıl sonra tekrar 2003 1 Mart tezkeresini konuşmak, hatırlamak, bütün yönleriyle irdelemek bir tarihsel dönemin muhasebesini yapmak, hafızalarımızdaki bilgileri yazıya dökerek kayda geçmek, tarihsel bir dönemi “resmi” tahrifattan kurtarmak, görünmez kılınan yönlerinin altını çizmek için, yakın tarihin yazılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Amacım Türkiye’nin dış politikasını, ABD-Türkiye ilişkilerini, Ortadoğu bağlamındaki gerilim noktalarını bu yazıya taşımak değil. Hiç şüphesiz 1 Mart 2003’ü yakın tarih açısından bütünlüklü olarak dönemin tanıkları ve belgeleri ile kuşaklara aktarılması gerekiyor.
Burada “1 Mart 2003’den Günümüze 18 yıl”da yaşanan siyasal olaylar ve hızlı değişkenlikte toplumsal muhalif dinamiklerinin dünle bugün arasında ortaya çıkan farklılaşmalarını anlamak açısından hatırlatmak ve katkı sunmak amacı güdülüyor.
Bugünkü muhalefet dinamiklerinin yeni mücadele formatları üretmesine katkı sunması için geçmişin birikimlerinin buharlaşmasını engellemek gerekiyor.
Tarih biliminin ortaya çıkışında toplumsal örgütlerin ne kadar etkili olduğunu 1 Mart tezkeresine karşı yürütülen mücadele gözler önüne serdi.
Tam da bu nedenle, objektif bir tarihçi olayları diyalektik bağlamından koparmaz. Meselelere anlamsız boş zihinle bakamaz. Bu yüzden olay ve olguların dönemlerin, toplumların, insanların tarihi ele alışları farklıdır. İşin içerisine bir de devletlerin beka hesabı dahil oldu mu, sipariş üzerine tarih yazılmış olur.
Elbetteki mücadelenin içerisinde olan bizler “resmi” tarihçilerin görmezden geldiği toplumsal mücadelelerimizi kendi “resmi” tarihimizi yazma durumuna düşmeden yazmaya devam edeceğiz
ABD, tezkere, koordinasyon
ABD’nin Irak’ı işgal girişimi hazırlıklarına başlaması bütün dünyada savaş karşıtı hareketlerinin çok hızlı çoğalmasına neden oldu. Türkiye’nin Irak’la komşu olması ve ABD ile stratejik dostluğunun yanı sıra NATO üyeliği, İncirlik Üssü’nün Türkiye’de olması gibi jeopolitik bir durumu da göz önünde bulundurduğumuzda ABD’nin Türkiye’den isteklerinin tezkereye yansıdığını görürüz.
Kuruluş
2002’nin ilk aylarında kurulan savaş karşıtı hareketin ortak platformu genişletilerek Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’na dönüştü. Koordinasyon’un oluşum sürecinde ilk toplantı “1 Aralık Koordinasyonu” ismiyle gerçekleşti.
Kasım 2002’de Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu ismini aldı. Sekiz ay süren bir faaliyeti oldu. ABD’nin Irak işgalinden sonra bazı grupların “Koordinasyon‘un artık işlevini tamamladığı düşüncesiyle” ayrılması sonucu dağıldı.
Kapsayıcılık
Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu, onlarca sendika, meslek örgütü, siyasi parti, sivil inisiyatiflerle üniversite öğrencileri, hak savunucuları, dergi, yerel platformlar, sanatçı, aydın, akademisyen, yazar ve bireylerin bir araya gelerek, Türkiye’de oluşturulmuş en geniş savaş karşıtı platformdur. Platforma katılmanın tek koşulu “savaşa hayır” demesiydi.
Koordinasyon, katılan örgüt ve bireylerin sayısal olarak çokluğunun yanı sıra, kapsadığı geniş siyasal yelpaze ve uyguladığı eylem biçimleriyle siyasal kültürü etkileyen önemli bir savaş karşıtı hareket oldu.
Her ne kadar Koordinasyonun merkezi faaliyetleri İstanbul’dan yürütülse de, yereller üzerine bir hiyerarşi kurmadı.
Bu durum Türkiye’nin bütün illerinde savaş karşıtı platformlar doğmasının önünü açtı. Elbetteki platform içinde örgütlü kurumların yerellerdeki faaliyetlere katılımı örgütlenmeyi geliştirdi (Ek 2 Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu bileşenler listesi).
Ankara Mitingi
Koordinasyon emek platformu üyeleri, siyasi örgütler, sivil toplum örgütleri ve yerellerden oluşan 162 bileşeniyle 1 Mart’taki mitinge hazırlandı. Emek Platformu dönem sözcülüğünün KESK’te olması nedeniyle koordinasyonun pratik işleri sendikal bürokrasiye takılmadan devam ediyordu.
Zaten söylemek gerekir ki DİSK-KESK-TMMOB-TTB emek platformunda bir adım öne çıkmış örgütlerdi. Zaman daralıyordu, hükümeti ve tezkereyi destekleyenler de görüşme trafiğini artırmışlardı. Bazı köşe yazarları tezkereyi destekliyorlardı. Hayır demenin yaratacağı felaketler üzerine yazılar yazıyorlardı:
Mehmet Ali Birand: “TBMM reddederse ne olur? … Bence, fatura öncelikle AKP’ye kesilir” (Milliyet, 26 Şubat 2003).
Taha Akyol: “Tezkere cumartesi günü kabul edilir, edilmeli de…” (Milliyet, 28 Şubat 2003).
Hasan Ünal: “Artık iyi pazarlık ve taktiksel planlar yapma zamanı…” (Zaman, 14 Şubat 2003).
Erdal Şafak: “Barzani ve Talabani’nin ‘Türk askeri istemiyoruz’ çıkışlarının altında, bu temellerimize dinamit koyma planları yatıyor. Haberiniz olsun…” (Sabah, 28 Şubat 2014).
Böyle bir ortamda Ankara’da Türkiye tarihinin en büyük savaş karşıtı mitingini gerçekleştirdik. Aynı gün TBMM’de Irak savaşına ilişkin tezkere görüşülüyordu. Türkiye’nin her ilinden gelen yaklaşık yüz bin kişi, Sıhhiye Meydanı’nda mitinge katıldı.
Türkiye’de demokratik tepki ve talepleri dikkate alan bir siyasi kültür iktidar ya da devlet geleneği yoktur. 1 Mart tezkeresinin geçmemesinin en önemli nedeni meşru mücadelenin parlamentoda ve özelliklede iktidar partisi milletvekillerinin kuşatılmasıdır.
Milletvekilleri faks, telgraf, telefon, SMS ve e-mail yağmuruna tutuldu. Tezkereye verecekleri evet oyunu kendi seçmenlerine İslami kesime anlatamayacakları bir ortam yaratıldı.
Çünkü eylemler meydanlara, sokaklara ve Cuma günleri camilere kadar yayılmıştı. 1 Mart eylemi İslamcı, liberal, demokrat, sosyalist, ya da kendisini herhangi bir şekilde tanımlamayan insanların ve örgütlerin ABD’ye ve savaşa karşı en büyük eylem birliğidir.
Miting çok kalabalık olmuştu. Coşkulu, şenlikli ve kararlı kitlelerle buluşmak, güleryüzlü insanlarla selamlaşmak insana farklı bir haz veriyor. Hiçbir olay olmadan görkemli bir savaş karşıtı mitingini gerçekleştirmenin bütün katılımcılara iyi geldiği her durumdan belliydi.
Mitingin sona erdiği platformdan ilan edildikten sonra kitlelerin tamamen alandan ayrılmasına kadar platformdan inmedim bekledim. İl dışından gelenler hipodrom yönüne sloganlarıyla geldikleri gibi hiç yorulmamışlar gibi yine sloganlarıyla alandan ayrıldılar.
Meclise mesajlar
Görevli arkadaşlarımız mıntıka temizliğine çoktan başlamışlardı. Yere düşmüş olan “İncirlik Üssü kapatılsın, çocuk parkı yapılsın” pankartını yerden kaldırdım, Abdi İpekçi Parkı’ndaki ağaçların birisine astım ve alandan ayrıldım.
Miting bitmişti fakat süreç bitmemişti. Bir kulağımız TBMM’den gelecek oylamanın sonuçlarını Mülkiyeliler Birliği lokalini tıklım tıklım dolduranlar boş durmuyorlardı. İnsanlar ellerinde telefonlarla milletvekillerine mesaj atıyorlardı.
“Hatırlatırız tezkereye evet demek, el kaldırmak binlerce insan ölsün demek”, “Askerlerin, kadınların çocukların ölümüne ortak olmayın” gibi cümleler meclise doğru mesajla adeta havada uçuşuyordu.
Elbette savaş isteyenler de boş durmuyorlardı. Sonra basından öğrendik ki Cüneyt Zapsu, Ömer Çelik ve Egemen Bağış tezkerenin kabulü için çırpınmışlar. Özellikle Zapsu, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ile telefonda sürekli temas halinde olmuşlar.(Ahmet Sever, Abdullah Gül ile 12 Yıl, Doğan Kitap, 30. Baskı, s. 45.)
Meclisten çelişkili haberler geliyordu, tezkereye evet diyen milletvekili sayısı fazla haberleri moralimizi çok bozmuştu. İşin aslı kısa sürede öğrenildi, salt çoğunluğa ulaşamamışlar. Sevinç çığlıkları sloganlara, sloganlar halaylara dönüştü.
Yanımda Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ, Mehmet Ali Alabora ve Mustafa Alabora vardı. Mehmet Ali Alabora emeği çok geçenlerdendi, bir hafta önce Hacettepe, ODTÜ, Siyasal Bilgiler fakültesinde birlikte üniversiteli gençlerle buluşmuştuk.
Gençlerin Alabora’ya olan sempatisi savaş karşıtı harekete dönüştüğünü miting alanında üniversitelerin pankartlarından anlaşılıyordu.
Emeklerimiz boşa gitmemişi başarmıştık, Irak işgaline engel olamayacaktık biliyorduk, en azından Türkiye’nin savaşa girmesini engellemiştik. Aksi durumda kaç asker ölecekti? Hangi analar ağlayacaktı? Bugünden baktığımızda sadece ailelerinin hatırladığı unutulmuş insanlar olacaklardı.
Ret
1 Mart 2003 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oylamaya 533 milletvekili katıldı, 264 kabul, 250 red, 19 çekimser oy kullanıldı. Kabul oyları “salt çoğunluk” olan 267’ye ulaşamadığı için tezkere kabul edilmedi.
Bu sonuçla hükümet, 276 olan güvenoyunun bile altına düştü. Daha önce üs ve limanların ABD’ye açılmasına ilişkin tezkere 193’e karşılık 308 oyla kabul edilmiş, söz konusu oylamada Adalet ve Kalkınma Partisi 14’ü red olmak üzere 53 fire vermişti.
3 Kasım 2002 genel seçimlerinde Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Demokratik Sol Parti barajı aşamadılar, yeni kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi oyların yüzde 34,3’üyle 363 milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 19,4 oy oranıyla 178 milletvekili çıkardılar. Dokuz bağımsız milletvekili de toplamda oyların yüze 1’ini aldılar.
“Asker gönderme ve bulundurma” tezkeresinde ise AKP’deki fireler aylardır devam eden eylemlerin gölgesinde İktidar kanadında hafta boyunca devam eden ikna çabalarına rağmen 97’ye çıktı. Bu sonuç, hem hükümet hem de ABD için ciddi bir şok etkisi yarattı.
Meclisten geçmeyen 1 Mart tezkeresini yeniden gündeme getirme ihtimaline karşı biz etkinliklerimizi sürdürmeye devam ediyorduk. 1 Mart sonrası Türkiye ABD ilişkilerinde ortaya çıkan gerginliğin nasıl sonuçlanacağı belirsizdi.
2 Mart açıklaması
1 Mart mitingini düzenleyen TTB, TMMOB, DİSK ve KESK temsilcileri, yakın tarihin en büyük eylemi olan mitingin, tezkerenin reddedilmesinde etkili olduğunu belirterek, Ankara’daki coşkun eyleme katılan herkese teşekkür etti.
Tezkerenin bir kez daha TBMM gündemine getirilemeyeceğini belirten TTB, TMMOB, DİSK ve KESK temsilcileri, tezkerenin yeniden gündeme getirilmesi durumunda bu kez milyonların ayağa kalkacağı uyarısında bulundular.
TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Füsun Sayek, 2 Mart 2003 günü ortak basın açıklamasını okudu.
“Herkes bugün başka bir Türkiye’de uyandı” başlıklı bildiride şunlar söyleniyordu:
1. Bu tezkere bir kez daha TBMM gündemine getirilemez. Bir daha gündeme getirme çabalarının hiçbir meşruiyeti olmayacaktır. Ayrıca gündeme getirilirse bilinmelidir ki, bu kez milyonlar ayağa kalkacaktır.
2. Tezkere konusu olan iki konunun gereği derhal yapılmalıdır: Ülkemizde mevcut bulunan tüm yabancı askerler derhal ülkeyi terk etmelidir. Ülkemiz askerlerinin Irak’a girme hazırlıklarına son verilmelidir.
3. AKP hükümeti bu ülkeye savaş kabusu dışında hiçbir şey üretmemiştir.
4. ABD yönetiminin dünyada her istediğini yapma hakkına ve kuvvetine sahip olmadığı görülmüştür.
5. Dün hep birlikte açığa çıktığına tanık olduğumuz, adil, özgür, demokratik, barış içinde bir ülke olabileceğimiz inancı ülkemiz geleceğinin umududur.
6. Bugün karamsarlık havası yaymaya çalışanlar, bilinmelidir ki halkın temsilcileri değildir.
7. DİSK, KESK, TMMOB, TTB olarak duyuruyoruz ki, dün herkesin görebileceği şekilde açığa çıkan umudumuzun önü kesilemez.
8. Bu umudun gerçekleşmesi için böyle bir çaba içinde olan herkesle beraber gereğini yapacağımız kuşkusuzdur.
İpek Yolu barış yolu olsun
1 Mart 2003’te Ankara’da gerçekleştirdiğimiz yüz bin savaş karşıtının katıldığı miting ve aynı gün Meclis’te görüşülen tezkerenin reddedilmesinin verdiği başarı hikâyemizden aldığımız cesaret ve güvenle henüz mücadelenin bitmediğinin farkında olarak “İpek Yolu barış yolu” olsun eylemini başlattık.
Diyarbakır sabahı
Saat 05.45 şehrin uyanmaya hazırlandığı an. Yola düşen çiğ, damlacıklara dönüşmüş. Küçük su birikintilerine gökkuşağı renkleri çok net yansıyor. Henüz gürültü kirliliği serçe seslerini yok etmemiş, güvercinler tedirgin değil. Yeşil tulumlu temizlik işçileri haraketli.
Çalı süpürgelerin çıkardığı seslerin, yontma bazalt taştan yapılmış Surlardan kulaklarımıza bir başka yansıyor. Hevsel bahçelerini göremiyoruz fakat bulutların surlara dokunuşu ile ortaya çıkan manzara kendini gizleyemiyor, etkilenmemek mümkün değil. Simitçiler tezgâhlarını düzenliyorlar, önünden geçtiğimiz fırından mis gibi ekmek kokusu geliyor, eylemciler otobüsün etrafında çoktan toplanmaya başlamış bile.
Yönümüz batıya, Mardin Kapısından (Tell Kapısı) çıkarak İpek Yolu güzergâhından Silopi’ye doğru yönelmek.
14 Mart 2003
Mardin-Şırnak il sınırında jandarma tarafından durdurulduk. Kimlik kontrolleri yapıldı. “Aşağı ineceksiniz, hepinizin tek tek kimlik tespitini yapacağız. Bunları jandarmanın merkezi bilgi-işlem sistemine soracağız, aranızda suçlu olup olmadığını belirleyeceğiz, ondan sonra yola çıkacaksınız.” Klasik devlet aklı, engelleme taktiğini başardılar, yaklaşık iki saat geciktik.
Silopi’ye çok yaklaşmıştık ki karşımızda polis barikatı. Emniyet amiri, “Hoşgeldiniz, basın açıklamanızı burada yapın ve geri dönün” kararını bize tebliğ etti.
Toprak kokusu müthiş, Silopi’nin toprak damlı kerpiç evlerine çok yakınız bir hamle yapsak soluk soluğa Silopi’ye ulaşacağız.
Ve hamleyi yaptık, tarlada rengârenk tişörtlü eylemcilerin Silopi’ye doğru dağılarak koşuşturmaya başlaması, arkamızdan tam tesisatlı ağır yükle donanımlı askerlerin kovalamacası görmeye değerdi. Bu eylemi ne Kızılay’daki, ne Taksim’deki yaptığımız birçok eyleme değişmem.
Bizim için zaman önemli idi. Çünkü bir gün sonra ABD askerlerinin konuşlandığı ve sevkiyatların gerçekleştirildiği İskenderun Limanın‘da, “İpek Yolu Barış Yoludur, Ülkemizin İşgaline Son” mitingimiz vardı.
Basın açıklamamızı Silopi’ye uzaktan bakarak okuduk. Geri dönmeye karar verdik.
Cizre’ye yaklaştığımızda bir gariplik vardı. Silopi’deki resmi kıyafetli polisler ve jandarmalar yoktu. Ellerinde kalaşnikof silahlar olan birtakım sivil giysili kişilerle karşılaştık.
Otobüs şoförüne hiçbir konuşma yapmadan dipçik vurarak “durma yürü” diye bağıran adamlar, otobüsümüzün etrafını sardılar. Silopi’deki “demokratik” diplomasi ve konuşma ortamı burada yoktu.
Anladık ki Cizreli savaş istemeyen insanlarla bizi buluşturmak istemiyorlardı. Kadınların zılgıt sesleri sanki kulağımda hala çınlar.
Cizre’den ayrıldıktan sonra Nusaybin’de üç dört bin kişinin bizi karşılamak için beklediğini öğrendik. Tabii, sakin bir bekleme hali olmamış, orantısız güç kullanılarak kitle dağıtılmış.
Nusaybin’e vardığımızda Özel Tim’in kestiği yolla, sağlı sollu barikatla karşılaştık. Tek yön işaret ediliyor: Devam edeceksiniz!
Halkın uğradığı saldırı bizi tedirgin etti, halkı dağıtamıyorlar güçlü, inançlı, korkusuz bir direnç var. Otobüsteki bekleyişimiz devam ederken Özel Tim bize saldırdı. En önde giriş kapısında bulunan arkadaşlarımız darp edildi. Dışarda devam eden direniş bir anda otobüs içine de sıçradı. Sakin düşünüldüğünde kapıları kapalı otobüs içinde linç girişimiyle karşı karşıya kaldığımızı söyleyebilirim. Devlet en iyi şekilde kendini bize anlatmış oldu.
Yaklaşık 1 saat sonra Kızıltepe‘ye geldik, aynı devlet buradaydı. Sadece bir grup KESK’liyi TMMOB Genel Başkanı Kaya Güvenç’le birlikte selamlama fırsatı bulabildim.
Sonra durağımız Viranşehir. Viranşehir’de bine yakın insanımız bizi karşıladı ve o karşılama sırasında hem sloganlarımız attık, hem beraber barış için türkülerimizi söyledik. Çok geç kaldığımız için Urfa’da fazla bir şey yapamadık.
Bizim İpek Yolu barış yolu olsun diye çıktığımız yolculukta, ABD malzemelerini taşıyan konvoyların cirit attığı, ABD askerlerinin neredeyse işgal edilmiş bir topraktaki gibi rahat hareket ettiklerine şahitlik ettik.
Bize yapılan saldırganlığın nedeni anlaşılmıştı, Amerikalıları rahatsız etmemizi istememişler!
İskenderun Limanı’nda miting
Programımız gereği İskenderun’a geçtik ve KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin, bazı siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla “İpekyolu Barış Yoludur. Ülkemizin İşgaline Son” yürüyüşü kapsamında, Hatay’ın İskenderun ilçesinde savaş karşıtı miting düzenlendi.
Burada İskenderun Limanı’nı işgal eden ABD’lilere defol diyen konuşmamı gerçekleştirdim.
Bütün üs ve limanları ABD’lilerin gelmesi için davetiye çıkartan hükümeti bir kez daha uyardık.
Erdoğan başbakan
Aynı günlerde sokaklardaki hareketlilik yanı sıra Ankara’da yeni siyasi gelişmeler oldu. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 9 Mart 2003 Siirt Milletvekili Yenileme Seçimi’nde parlamentoya girdi.
AKP Kayseri Milletvekili Abdullah Gül başkanlığındaki 58. Hükümet, 11 Mart’ta istifa etti. Erdoğan başkanlığındaki 59. Hükümet (2. AKP Hükûmeti), 14 Mart 2003’te kuruldu. Erdoğan’ın siyasi yasaklılık dönemi de böylelikle sona ermiş oldu.
HADEP kapatıldı
Bu arada, Anayasa Mahkemesi 13 Mart 2003’te Halkın Demokrasi Partisi HADEP’i kapattı. Genel Başkanı Murat Bozlak da dahil olmak üzere 46 HADEP’liye de beş yıl siyaset yasağı getirildi.
Bugünlere
Adalet ve Kalkınma Partisi lideri Külliye’ye taşındı. Yetkileri tek elde topladı. Partili Cumhurbaşkanı sistemine geçildi. Emek platformu dağıldı. Toplumsal gerilim siyaseti demokratik siyaseti ve demokratik mücadele alanlarını yok etti.
Türkiye Suriye, Irak, Libya başta olmak üzere başka ülkelerde asker bulunduran ülke konumuna geldi. Onlarca tezkere meclisten geçti. İstanbul, Ankara başta olmak üzere büyük illeri AKP kaybetti, muhalefet umutlandı.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kazandığı yerel yönetimlere kayyum atandı. Şimdilerde, ise Halkların Demokratik Partisi’nin kapatılması gündemde.
Pandemi dönemi yoksulluğu büyüttü, hoşnutsuzluk çoğaldı, Ankara siyaseti Cumhur ve Millet ittifakı üzerinden şekillendi. Toplumsal mücadelelerin yerel düzeyde ve dağınık olduğunu söylersek yanlış olmaz.
Şimdi
Şimdi harekete geçme zamanı. Yeniden Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu kuramayız, Emek Platformunu kuramayız. Ancak deneyim ve birikimlerimizle çok daha büyük güç haline geleceğimiz tarihin akışını değiştirecek enerjiyi açığa çıkartacak her şeyi yapabiliriz.
1 Mart tezkeresini engelleme mücadelesinde aktif görev alan bugün hayatta olmayan KESK Genel Sekreteri Sevil Erol, KESK Kadın Sekreteri Sevgi Göyce’yi, TTB Genel Başkanı Füsun Sayek’i saygıyla anıyorum.
Ayrıca bu mücadele kolektif iradeye o dönem katkı sunan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, TMMOB Başkanı Kaya Güvenç, TTB Başkan Yardımcısı Metin Bakkalcı, KESK Genel Sekreteri Mustafa Avcı ile Yıldız Önen, İlknur Birol, Gencay Gürsoy, Tayfun Mater, Semih Hiçyılmaz, Mehmet Ali Alabora ile afiş tasarımlarına katkı veren Fahrettin Erdoğan ve burada isimlerini sayamadığım yüzlerce dostumun, arkadaşımın emeklerini hatırlatırım…
IRAK’TA SAVAŞA HAYIR KOORDİNASYONU (1MART 2003)
BASK, DİSK, Hak-İş, İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul Eczacılar Odası, İstanbul Tabipler Odası, İstanbul Veteriner Hekimleri Odası, KESK, Konfeksiyon İşçileri Derneği, Memur-Sen, Öğretim üyeleri Derneği, TMMOB, Bağ-Kur Emeklileri Derneği, Tüm İşçi Emeklileri Derneği, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk-İş, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye İşçi Emeklileri Derneği, Türkiye Kamu-Sen, TÜRMOB, İşçi Sendikası, GOP gençlik kolları, Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Devrimci Demokrasi Gazetesi, Devrimci Hareket, Devrimci Proleter Gençlik, Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Ekmek Adalet Dergisi, Emeğin Partisi (EMEP), Sosyalist Platformu (ESP), Birliği Yeşiller Partisi, HADEP, Halkevleri, Halkların Uluslararası Mücadele Ligi, İşçi Gazetesi, İşçi Mücadelesi, Kaldıraç, Kara Ev Kolektifi, Özgür Düşün Dergisi, Özgür Kadının Sesi Dergisi, Özgürlük İçin Mücadele Platformu, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Partizan, Pençe Dergisi, Savaş Yolu Dergisi, Savaşa Karşı Anarşistler, Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV), Sosyal Demokrat Halk Partisi (SHP), Sosyalist Barikat, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Sosyalist Devrim, Sosyalist Emek Hareketi, Temel Haklar ve Özgürlükler Girişimi, Ürün Sosyalist Dergisi, Yeşiller gazetesi, Yeşiller, Zafere Kadar Direniş Gazetesi, Anti-Kapitalist Gazetesi, 78’liler Vakfı, A platform, Alternatif Işık ve Fotoğraf Derneği (ALTIS), Anadolu Ayıları Grubu, Anadolu TAYAD, Anadolu’nun Sesi Radyosu, Arkadaş Çevre Grubu, Avcılar 78 Gazetesi, Aydınlık İçin Yurttaş, Barış Anneleri İnisiyatifi, Barış Girişimi, Başka Kültür Merkezi, Belgesel Sinemacılar Birliği, BESAM, Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci İnisiyatifi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Çağdaş Sinemacılar Derneği, Çevre için Hekimler Birliği, Darüşafakalılar Derneği, Dayanışma Evleri, Demokratik Mücadele Platformu, Demokratik Üniversite Komiteleri, Kadın Kültür Merkezi, Kültür Derneği, Doğa Savaşçıları Çevre Örgütü, Emekçi Kadınlar Birliği, Kültür Merkezi, Feminist Kadın Çevresi, Göç-Der, Greenpeace, Grup Yorum, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Hümanist Hareket, Kültür Merkezi, İlerici Gençler Derneği, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, Gençlik Derneği, İstanbul Sosyal Forumu Girişimi, İstanbul Üniversitesi Öğrenci Konseyleri, Üniversitesi Öğrencileri Koordinasyonu, KADAV’lı kadınlar, Tavrını Geliştirme İnisiyatifi (KATAGİ), Kadının İnsan Hakları, Kara Kızıl Felsefe Atölyesi, Karakedi Kültür Merkezi, Karikatürcüler derneği, KAYDER, Kazete Bağımsız Siyasi Kadın Gazetesi, Kemal Türkler Eğitim ve Kültür Vakfı, Kültür Dostları Derneği, Lambda İstanbul, Mazlumder, Bal ile Dayanışma Komitesi, Müstakil Tüketiciler Birliği, Osman Akgün Kültür Merkezi, Öğrenci Birliği, Öğrenci Otonomları, Özerk Sanat Konseyi Girişimi (59 sanat örgütü), Özgür Eğitim Platformu, Özgür Hayat Gazetesi, Özgür-Der, P.E.N, Patika, Pazartesi Dergisi, Piya Kültür Kolektifi, S.O.S. Çevre Gönüllüleri, Savaşa Hayır Platformu, Sivil iletişim Ağı, Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (205 kuruluş adına), Sosyal Araştırmalar Vakfı, Tahakküm ve Savaş Karşıtları İnisiyatifi, Ticari Araç Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (ŞOF-DER),Toplumsal Ekoloji Grubu, Toplumsal Özgürlük Platformu, TUAD, TUHAD, Tunceliler Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesi, Turist Rehberleri Birliği, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD), TUYAP, TÜKODER, Tüm İlerici Gençlik Derneği, Türkiye – Küba Dostluk Derneği, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV), Türkiye Sakatlar Derneği, Türkiye Tarımcılar Derneği, Türkiye Yayıncılar Birliği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Türkiye-Yunanistan Dostluk Derneği, Yapı Sanat Evi, Yeni Çözümler Vakfı, Yeni Demokratik Gençlik, Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi, Avcılar SAHP, Beşiktaş SAHP, Kadıköy Savaşa Hayır Platformu, SAKA Dergisi, Savaş Karşıtı Avukatlar, Savaş Karşıtı Eğitimciler, Karşıtı Sağlıkçılar, Hayır Kadın Platformu (SE/APA/NÖ)
Sami Evren
Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü Fen Bölümü mezunu. TÖB-Der üyesi, 90’lı yıllarda Devrimci Öğretmenlerin örgütlenmesinde aktif görev aldı. Kamu çalışanlarının sendikal mücadelesinde önemli yeri olan Eğit-Sen’in kurucusu oldu. Siyami Erdem ve Cafer Yıldırım’la birlikte hazırladığı Eğitim Emekçileri Tarihi (Encümen-i Muallimin’den Eğitim-Sen’e) kitabı 1995’te yayınlandı. 2.ve 4. Dönem KESK genel Başkanlığı yaptı. Kasım 2010’da KESK’de çalışan kadına yönelik taciz iddiasında kadının beyanı doğrultusunda örgütsel hukukun işletilmesini talep etti. Talebin yönetim kurulunca ret edilmesi üzerine KESK genel başkanlığından istifa etti. Özgürlükçü Sol haber sitesini kurdu. Site mahkeme kararı ile kapatıldı. Demokrat haber ve bianet’te yazıyor.
(Bianet)