15-21 Mart 2011 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

İngiltere savaşı durdurun Koalisyonu’nun acil eylem çağrısı:

LİBYA’YI BOMBALAMAYI HEMEN DURDURUN! 26 Mart 2011

İngiltere ve ABD, Libya’yı yüzden fazla Tomahawk füzesiyle bombalamaya başladı. Bunlar, direk hedefe yönelen füzeler değil, Libya’da binlerce sivilin ölmesine neden olacak kitle imha silahlarıdır. Uçuşa yasak bölge yetkisi ile başlayan BM çözümü, tam kapsamlı bir askeri saldırı ile devam edecek. Savaşı Dudurun Koalisyonu, Libya halkının korunmasıyla değil, batının kölesi haline getirilmesiyle sonlanacak bu vahşi saldırıyı kınıyor Emperyalizmin, bölge halklarına nasıl bir yıkım ve felaket getirdiğini çok iyi biliyoruz. Libya’nın bombalanmasına karşı çıkan herkesi 26 Mart Pazar günü düzenleyeceğimiz gösteriye bekliyoruz. Ayrıca bütün yerel Savaşı Durdurun gruplarını, bulundukları bölgelerde gösteriler düzenlemeye çağırıyoruz.ABD’de, savaş karşıtları Libya’nın bombalanmasına karşı yürüdü

Sesonline – 21.03.2011

Irak işgalinin başlamasının 8. yıldönümünde ABD’de binlerce insan Irak ve Afganistan’daki işgallerin son bulması ve Libya’nın bombalanmasına tepki gösteren yürüyüşler düzenledi. Washington, San Francisco, Los Angeles, Chicago ve daha bir çok başka şehirde yapılan gösterilerde, ABD’nin başka ülkelere müdahale etmekten vazgeçmesi ve savaşlara aktardığı paraları, kendi halkının ihtiyaçlarını karşılamaya aktarması gerektiği vurgulandı. Gösterilere ilişkin ABD’deki savaş karşıtı koalisyon ANSWER’ın yayınladığı raporlar şöyle:

» Los Angeles

Los Angeles’ta savaşa, işgallere ve Libya’nın bombalanmasına karşı binlerce kişi yürüdü. ANSWER Koalisyonu’nun çağrısıyla gerçekleşen ve yaklaşık 100 kurum, kuruluş ve kampanyanın desteklediği eyleme 4 bin kişi katıldı. Ağırlıklı olarak lise ve üniversite öğrencilerinin yer aldığı eylemde, “Savaşa ve işgallere değil, eğitime ve halka bütçe” sloganı atıldı. Eylemde Vietnam gazileri, öğrenciler, öğretmenler, sendika liderleri ve savaş karşıtı aktivistler konuşmalar yaptılar.

» San Francisco

Soğuğa ve yağmura rağmen, San Francisco’da yaklaşık 2 bin kişi, tüm dünyada işgallerin ve savaşların bitmesi için yürüdü. Göstericiler, aynı zamanda, ABD hükümetinin ülke içinde kendi işçi sınıfına karşı sürdürdüğü savaş da son vermesini talep ettiler. Konuşmacılar, Libya’nın bombalanmasını kınadılar.

» Washington

Barış İçin Gaziler İnisiyatifi tarafından örgütlenen gösteriye yaklaşık 2 bin kişi katıldı. ANSWER Koalisyonu’nun da desteklediği gösteride 113 kişi gözaltına alındı.

ANSWER Koalisyonu sözcüsü Brian Becker, yaptığı konuşmada, “ABD hükümeti hiçbir zaman halka, başka ülkeleri, onların doğal kaynaklarına ya da emek gücüne el koymak ya da bu kaynakları sömürmek için işgal ettiğini ya da bombaladığı söylemiyor. Ama gerçek bu. Fakat, hiçbir anne ve baba, sırf ABD hükümeti bir başka ülkeyi sömürecek diye, çocuğunu savaşa göndermek istemez. Bu yüzden, ABD hükümeti, her zaman bu ülkelere insani yardım götürmek ya da bu ülkeleri özgürleştirmek için bombaladığını ya da işgal ettiğini anlatıyor. Kendi emperyalist amaçlarından hiçbir zaman söz etmiyor.

“Bugün, Irak savaşının başlamasının 8. yıldönümünde, ABD, İngiltere ve Fransa Libya’yı bombalamaya başladılar. Ve yine bize bunu insanlık için yaptıklarını anlatıyorlar. Bu bir yalan ve biz bu yalanı ortaya çıkarmak zorundayız. Libya, Afrika kıtasının en büyük petrol üreticisi ülkesi ve emperyalistler Libya’yı işgal etmek ve kaynaklarına el koymak istiyorlar. Biz ANSWER Koalisyonu olarak, Libya’nın işgaline karşı çıkıyoruz. Libya halkı, kendi geleceğini kendisi tayin etmelidir”, dedi.

ANSWER Koalisyonu’ndan bir başka konuşmacı Caneisha Mills, “ABD hükümeti, Libya’ya demokrasi ve özgürlük götüreceğini iddia ediyor. Hükümet, Irak’ı işgal ederken de aynı şeyi söylüyordu. Afganistan ve Irak’ta yıllardan beri devam savaş ve işgalin sonunda bunun doğru olmadığını biliyoruz”, dedi.

Irak’ta Ramadi’de görev yapmış bir savaş gazisi olan Ryan Endicott, “Yıllardır zalim bir işgale karşı direnen Afganistan ve Irak halkı bizim düşmanımız değil. ABD halkının düşmanları binlerce kilometre uzakta yaşayan başka halklar değil, burada, Beyaz Saray’da, Pentagon’da, Wall Street’de. Evlerimizi ellerimizden alan bankacılar, bizi işsiz bırakan patronlar bizim asıl düşmanlarımız”, diye konuştu.

» Chicago

19 Mart’ta Chicago’da yaklaşık bin kişi, Afganistan ve Irak’taki işgalin bir an önce sona ermesi ve Libya’nın bombalanmaması talebiyle yürüdü.

Göstericiler ellerinde, “Libya’nın bombalanmasına hayır”, “Savaşa ve ırkçılığa karşı çık: Savaşa değil, eğitime bütçe”, “Daha fazla iş”, “Savaşa son, zengini vergilendir” yazan dövizler taşıdırlar.

Gösteriye katılanlar aynı zamanda ellerinde Mısır ve Wisconsin bayrakları ve “Mısır’dan Wisconsin’e, Chicago’ya… Şimdi mücadele etme zamanı!” pankartı taşıdılar.

Ayrıca, Phoenix, Arizona; Fort Bragg, Fresno, Laguna Hills, Santa Barbara and Santa Cruz, California; Evergreen, Colorado; New Haven, Connecticut; Daytona Beach, North Miami ve Orlando, Florida; Atlanta, Georgia; Chicago, Illinois; Dubuque ve Iowa City, Iowa; Boston, Massachusetts; St. Paul, Minnesota; Biloxi, Mississippi; Kansas City, Missouri; Keene, New Hampshire; Albuquerque, New Mexico; Highland Park, New Jersey; Cincinnati, Cleveland, Columbus ve Dayton, Ohio; Eugene ve Portland, Oregon; King of Prussia, Pennsylvania; Hilton Head Island, South Carolina; Austin, Dallas v Houston, Texas; Salt Lake City, Utah; Seattle, Washington; Racine, Wisconsin’de de gösteriler düzenlendi.

Libya’ya müdahale: Trablus bombalanıyor

CNNTürk – 22.03.2011

ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin Libya’ya karşı başlattığı operasyon devam ediyor. Libya devlet televizyonu, Trablus’un bombalandığını duyurdu. Libya hükümet sözcüsü çok sayıda ölünün olduğunu açıkladı.

Libya resmi televizyon kanalı, başkent Trablus’a yeni bir hava saldırısı başlatıldığını duyurdu.

Kentte başlayanve gece karanlığında mermi izleri açıkça görülebilen uçaksavar ateşinin ardından, patlama sesleri duyuldu.

Koalisyon güçlerinin Kaddafi’nin güçlerine ait iki hava savunma üssündeki radarları vurduğu bildirildi.

El Cezire’nin haberinde, koalisyon güçlerinin dün gece vurduğu üslerin, muhaliflerin karargahı Bingazi’nin doğusunda bulunduğu kaydedildi.

Libya hükümet sözcüsü, ülkenin en büyük üçüncü kenti Misrata’yı “üç gün önce kurtardıklarını” bildirdi. Sözcü Musa İbrahim düzenlediği basın toplantısında, hükümet güçlerinin kenti üç gün önce kurtardıklarını ve Misrata’da “terörist unsurları” aradıklarını söyledi.

Uluslararası koalisyonun bugün albay Muammer Kaddafi’nin Guededfa aşiretinin yaşadığı Trablus’un 750 km güneyindeki Sebha kentini bombaladığını belirten sözcü, “Düşman koalisyonun cumartesiden beri Trablus, Zuvara, Misrata, Sirte ve Sebha’ya özellikle havaalanlarını hedefleyerek, hava taarruzu ve füze saldırısı düzenlediğini” kaydetti.

BM’den Libya’ya retBM Güvenlik Konseyi, Libya Dışişleri Bakanı Musa Kusa’nın Konsey’in acil toplantı yapması yönündeki talebini kabul etmedi. Konsey’in, basına kapalı danışma toplantısında, Libya Dışişleri Bakanı Kusa’nın haftasonunda Konsey’e yazdığı mektubu ele aldığı ve Kusa’nın, “Libya’ya karşı düzenlenen askeri saldırı karşısında” Konsey’in acil toplanmasını ve hava saldırılarının durmasını isteyen talebini geri çevirdiği bildirildi.

İbrahim, çok sayıda ölü olduğunu, limanların da bombalandığını, ayrıca Sirte sivil havaalanının hedef alındığını belirterek, “Sirte’yi görün, sivil bir havaalanı ve bombalandı, çok sayıda insan öldü. Limanlar da bombalandı” dedi.

Bu arada, Kanada’ya ait dört F-18 avcı uçağı bugün Libya’ya ilk sortilerini yaptı, ancak herhangi bir hedefi bombalamadı.

Fransız Genelkurmay Başkanlığı sözcüsü Albay Thierry Burkhard da, bu akşamki hava taarruzlarına katılan Mirage 2000-D tipi bir Fransız savaş uçağının Bingazi’nin 100 km güneyinde Kaddafi güçlerine ait bir zırhlı aracı imha ettiğini bildirdi.

Sözcü, taarruzun sonunda yapılan keşifte sivil kayıp olmadığının teyit edildiğini belirtti.

Kaddafi’nin rezidansı bombalanmıştı

Bu arada daha önceki operasyonda Kaddafi’nin rezidansının bulunduğu yerleşkede, 3 katlı bir binanın kruz füzesiyle vurulduğu belirtildi.

Kaddafi rejiminin sözcüsü Musa İbrahim, binanın Kaddafi’yi çadırında ziyaret eden özel konuklar için kullanıldığını, binanın tamamen yıkıldığını söyledi.

Operasyon sırasında Kaddafi’nin nerede olduğunun bilinmediği, ancak yerleşkede 300 dolayında Kaddafi yandaşının bulunduğu kaydedildi.

Operasyonda ölen ya da yaralanan olup olmadığı ise bilinmiyor.

Amerikalı yetkililer, hedefleri arasında Kaddafi’nin bulunmadığını söylemişti.

Son olarak koalisyon güçleri, Libya’nın doğusunda stratejik önemdeki Ecdebiye kenti çevresindeki Muammer Kaddafi güçlerini sabah saatlerine kadar bombaladı.

Kaddafi güçleri 11 kişiyi öldürdü

Libyalı muhalifler, Trablus’un doğusundaki Misrata kentinde Muammer Kaddafi’ye bağlı güçlerin saldırısında ölenlerin sayısının 40’a yükseldiğini bildirdi.

Muhaliflerin sözcüsü ve kentteki hastane kaynakları, Kaddafi güçlerinin ateşinde ölenlerin 40’a çıktığını ve 300’den fazla kişinin de yaralandığını belirterek, can kaybının artabileceğini kaydettiler.

Bu arada, Libya’daki muhalefetin internette yayın yapan televizyonu El Hürra’nın kurucusu Muhammed El Nabbus’un Kaddafi güçlerinin cumartesi Bingazi’ye saldırılarında öldürüldüğü bildirildi.

Merkezi Viyana’da bulunan Uluslararası Basın Enstitüsü’nden (IPI) yapılan açıklamada, bir bilgisayar şirketinin sahibi olan 28 yaşındaki El Nubbus’un, Bingazi saldırılarında hayatını kaybettiği belirtildi.

Öte yandan, Fransa Genelkurmay Başkanlığı sözcüsü Albay Thierry Burkhard, Fransız savaş uçaklarının Libya’ya askeri müdahalenin başlangıcından beri tek taarruzunun cumartesi yapıldığını bildirdi.

Sözcü, bu taarruzda Libya ordusuna ait dört zırhlı aracın vurulduğunu, bundan sonra Fransız savaş uçaklarının saldırılarda yer almadığını belirtti.

Libya hükümeti: 64 sivil öldü

Libya hükümeti, koalisyon güçlerinin ülkeye düzenlediği hava harekatında 64 sivilin öldüğünü açıkladı.

ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullan ve Fransa yönetimi ise Batılı ülkelerin operasyonunda sivil kaybı olduğuna dair bilgi bulunmadığını belirtti.

Libyalı muhalifler kara harekatına karşı

Libyalı muhalifler, yabancı askerlerin Muammer Kaddafi ordusuna yönelik hava harekatından memnun olduklarını, ancak yabancı kara birliklerinin savaşa müdahale etmesine karşı olduklarını söyledi.

17 Şubat Muhalefet Koalisyonu’nun sözcüsü Ahmed El Hasi, ülkenin doğusundaki Bingazi kentinde yaptığı açıklamada, koalisyonun, karada yabancı askeri reddettiğini, ancak Kaddafi ordusunun bombalanmasını desteklediklerini ifade etti.

El Hasi, muhaliflerin amacının, başkent Trablus’u ele geçirmek olduğunu, bunu da yabancı güçlerin saldırısı olmaksızın başarmayı istediklerini kaydetti.

El Kaide muhalifleri uyardı: “Batı’ya güvenmeyin”

Terör örgütü El Kaide’nin Kuzey Afrika kanadının lideri Abdulmelik Drukdel, Libyalı muhaliflere, Amerika’ya ve ABD’nin, Muammer Kaddafi güçlerini bombalayan uluslararası koalisyondaki rolüne güvenmemeleri uyarısında bulundu.

Libya’da özgürlük rüzgarlarının esmeye başladığını bildiren Drukdel, Tunuslu, Mısırlı ve Cezayirlilerden de Kaddafi’ye karşı savaşan Libyalı kardeşlerine yardım etmelerini istedi.

Türkiye koalisyona katılacak mı?

ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) üst düzey yetkilisi Bill Gortney, Türkiye’nin Libya’ya karşı oluşturulan koalisyona katılıp katılmama konusundaki değerlendirmelerinin hala sürdüğünü söyledi.

Libya’ya operasyonda İncirlik üssünün kullanılıp kullanılmadığının sorulması üzerine de Gortney, “üs ve hava sahası gibi konularda hangi ülkeleri kullandıklarına dair bir açıklama yapmayacaklarını, bu konularda açıklama yapma takdirini ülkelerin kendisine bırakacaklarını” belirtti.

NATO’da Libya anlaşmazlığı

Öte yandan NATO üyeleri, Libya’da uçuşa yasak bölge uygulamasında NATO’nun oynayacağı rol konusunda uzlaşma sağlayamadı.

NATO Sözcüsü Oana Lungescu, üye ülkelerin daimi temsilcilerinden oluşan NATO Konseyi’nin, Libya’ya silah ambargosunun denetlenmesi konusundaki harekat planını onayladığını bildirdi. Lungescu, BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı uçuşa yasak bölge kararının icra edilmesi konsundaki planın tartışılmaya devam edileceğini açıkladı.

Türkiye ne istiyor?

Türkiye ve Almanya, Libya’da muhtemel NATO’nun rolü konusunda hassas davranıyor. Fransa ise Arap dünyasındaki algı nedeniyle Libya’da NATO’nun ön plana çıkmasının bölge kamuoyunda hoş karşılanmayacağını savunuyor.

ABD Savunma Bakanı’ndan NATO açıklaması

ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Arap Birliği’nde, NATO şemsiyesi altında hareket etmeye karşı bir hassasiyetin olduğunu kaydederek, “Dolayısıyla sorulması gereken soru, NATO misyonu, NATO bayrağı olmadan NATO’nun komuta ve kontrol mekanizmasını kullanabilmemizin bir yolunu bulup bulamayacağımız” diye konuştu.

Gates, operasyonun Kaddafi’yi hedef almasının gerekip gerekmediğinin sorulması üzerine de koalisyonun BM Güvenlik Konseyi kararındaki amaçlara bağlı kalması gerektiğini, bu amaçlara yenilerinin eklenmesinin sorun yaratabileceğini ifade etti.

Operasyonun akıbeti ne olacak?

ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullen da Libya’daki askeri operasyonun nasıl sonuçlanacağının “çok belirsiz” olduğunu söyledi.

Mullen, CBS televizyonunda katıldığı programda, “Operasyon bir tür çıkmaza girer mi? Libya lideri Muammer Kaddafi bir yere gitmeyecek gibi görünüyor” ifadesi üzerine, bu soruyu kendisinin cevaplandıramayacağını, ancak bunun da olasılık dahilinde olduğunu belirtti.

Mullen, “Açıkçası, sonucun nasıl olacağını bilmek zor” dedi.

Almanya endişeli…

Libya’ya askeri müdahaleye aktif şekilde katılmayan, bu nedenle dışarda ve içerde tepkilerle karşı karşıya kalan Alman hükümeti, eleştirilere yanıt verdi. Deutsche Welle’nin haberine göre Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Batı’nın Libya’da uzun sürecek bir krize sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Hükümetin Libya politikasını savunan Dışişleri Bakanı Westerwelle, gidişat konusunda riskleri gördüklerini ve endişeleri olduğunu söyledi. Alman Bakan, “Biz, bu kaygılarımızın boşa çıkmasını umut ediyoruz. Umarız bu düşündüklerimiz gerçeğe dönüşmez. Bir an önce ateşkesin sağlanması ve diktatörün ayrılması, olabilecek en iyi şeydir” dedi.

Arap Birliği: “BM kararına saygılıyız”

Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa da Batılı güçlerin Libya’ya yönelik harekatından kaygı duyduğu yönündeki açıklamasının ardından bugün de Libya’ya askeri harekata yetki veren BM kararına saygı duyduğunu söyledi.

AB’den yaptırım kararı…

Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları da Libya’ya yeni yaptırımlar uygulanması konusunda anlaştı.

AB resmi gazetesinde yarın yayımlanarak yürürlüğe girecek yaptırımlar kapsamında Libya yönetiminden 11 isme daha seyahat yasağı getirilerek bu kişilerin ve aralarında bankalar, yatırım fonları, vakıflar ile kamu iştiraklerinin bulunduğu 9 kuruluşun AB’deki mal varlıkları donduruldu.

Diplomatik kaynaklar, görevinden ayrılması istenen Libya lideri Muammer Kaddafi üzerindeki baskının artırılması için AB’nin gelecek hafta dördüncü yaptırımlar dalgasını gündemine alacağını belirtti.

AB, daha önce Kaddafi ve ailesi ile sivil halka saldırılarda sorumluluğu bulunduğunu düşündüğü 20’den fazla isme vize yasağı uygularken, bunlarla birlikte

Merkez Bankası ve kamu yatırım idaresi dahil önemli finans kuruluşlarının aktiflerini dondurma kararı almıştı.

‘Bu kabul edilemez’

Vatan – 21.03.2011

Medvedev, Putin ile ters düştü. Analistler, bu durumu ‘ilk kez oluyor’ diye yorumluyor

‘Bu kabul edilemez’ Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, Libya’ya yönelik operasyonla ilgili olarak medeniyetler çatışmasına yol açabilecek, “Haçlı seferi” şekilinde değerlendirmelerin yapılmaması gerektiğini söyledi.

Medvedev, bir kaç saat önce batının Libya’ya yönelik müdahalesini “Haçlı seferi çağrısı gibi” şeklinde değerlendiren Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in adını anmadan, “Haçlı seferi” şeklindeki ibarelerin kabul edilemez olduğunu söyledi.

Kremlin’de gazetecilerle konuşan Medvedev, konuşmasına öncelikle Libya’daki gelişmeleri değerlendirerek başlamak istediğini belirterek, “Hepimizin değerlendirmelerimizde dikkatli olması gerektiğine inanıyorum. Haçlı seferi gibi özünde medeniyetler çatışmasına yol açabilecek ifadeleri hiç bir şekilde kullanmamalıyız. Bu kabul edilemez. Aksi halde her şey çok daha kötüye gidebilir” dedi.

Rusya’nın başından beri Libya sorununun barışçıl yollardan çözülmesini istediğini kaydeden Medvedev, “Aynı zamanda mevcut durumu izlerken Libya hükümetinin kendi halkına yönelik hareketini de kararlı bir şekilde kınadık. Ayrıca Rusya bu nedenle BM Güvenlik Konseyi’nin 1970 nolu kararını desteklerken, 1973 nolu kararında çekimser kaldı” diye konuştu.

Moskova’nın tüm bu adımları sivilleri korumak ve şiddetin daha fazla yayılmasını önlemek için attığını kaydeden Medvedev, “Ancak biz BM Güvenlik Konseyi kararlarının kesinlikle barışı güçlendirici, iç savaşı engelleme, şiddetin tırmanmasını ve sivillerin ölümünü önlemesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak şu anda olayların cereyan ettiği tarz gerçek bir askeri harekat ve buna gerçekten izin veremeyiz” ifadesini kullandı.

Medvedev, Libya üzerinde uçuşa yasak bölge yaratılması sürecine dahil olan ve silahlı kuvvetlerini tek bir amaç için kullanan ülkelerin tüm bunları Libya halkının güvenliği için yaptığını ümit ettiğini belirterek, BM Güvenlik Konseyi kararlarına Libya hükümetinin hareketlerinin yol açtığının unutulmaması gerektiğini kaydetti.

BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto haklarını sözkonusu kararın yanlış olduğuna inanmadıkları için kullanmadıklarını söyleyen Medvedev, “Bu kararlar bizim Libya’daki olaylardan tamamen olmasa bile ne olduğunu anladığımızı yansıtıyordu. Bu yüzden veto hakkımızı kullanmadık. Bu yüzden kimse de ne yaptığımızı anlamadığımızı söyleyemez. Biz Libya’daki durumun farkındaydık ve Dışişleri Bakanlığımıza bu yönde hareket etmeleri talimatı verdim ve onlar da benim talimatımı uyguladılar. Bir kez daha Libya’da yaşananların Libya yönetiminin korkunç uygulamaları ve kendi halkına karşı işledikleri suç yüzünden olduğunu hatırlatmalıyım. Bunu unutmamalıyız” dedi.

Rusya’nın uçuşa yasak bölge gibi hiç bir harekete katılmayacağını kaydeden Medvedev, “Arabulucu aktör olarak, bu durumda kullanılma ihtimali olması halinde barışgücü kapasitemizi kullanmaktan memnuniyet duyarız. Arap dünyasında iyi temaslarımız var. Arap Birliği ve bazı sorumlu politikacıların açıklamalarına yeni baktım. Bugün hepimizin birleşmesi gerektiği ve müzakereleri bu çatışmaları durdurmak için kullanmamız gerektiğine inanıyorum” diye konuştu.

Medvedev, Rusya’nın Libya ile diplomatik ilişkileri resmi olarak kesmediğini ve bu yüzden de kendilerinin bu konudaki arabulucu çabalarının yararlı olabileceğini belirterek, “Libya yönetimi ile hala diplomatik ilişkilerimiz var. Elbette bu bizim Libya yönetiminin hem içerde hem de dışarıda ne yaptığını görmediğimiz anlamına gelmiyor. Elbette mevcut durumun değişik değerlendirmeleri var. Değerlendirmelerimizde son derece dikkatli davranmamız lazım. Medeniyetler arasında çatışmaya neden olabilecek Haçlı seferleri veya benzeri terimleri asla kullanmamalıyız. Aksi halde her şey bugünkünden çok daha kötü olabilir. Hepimiz bunu aklımızda tutmalıyız” ifadesini kullandı.

Gazetecilerin daha sonra Kremlin Basın Sözcüsü Natalya Timakova’ya Medvedev’in “Haçlı seferi” ifadeleriyle kimi kastettiği yolundaki sorusu üzerine, “Sayın Medvedev (Libya lideri Muammer) Kaddafi ve bu tip terimler kullanan herkesi kastetti” yanıtını verdi.

Analistler, 2012 yılında devlet başkanlığı seçimlerinin yapılacağı Rusya’da Medvedev’in ilk kez Putin’i bu kadar doğrudan eleştirdiğine dikkat çekiyorlar.

“Russia in Global Affairs” dergisi editörü Fyodor Lukyanov, şu ana kadar Putin ve Medvedev tandemiyle ilgili spekülasyonlardan rahatsız olduğunu belirterek, “Ancak şimdi bana pozisyonlarında ilk defa ciddi bir ayrılık var gibi geliyor” dedi.

Putin bugün yaptığı açıklamada, Libya’ya yönelik harekatı “Haçlı seferi” çağrısına benzeterek, Libya’ya yönelik müdahaleyi Irak’ın işgaliyle kıyaslamış ve bunun Rusya’nın ordusunu güçlendirmesinin haklılığını ortaya koyduğunu söylemişti.

Arap Birliği’nden operasyona itiraz

Hürriyet – 20.03.2011

Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Arap ülkelerinin Libya’nın uçuşa kapalı bölge ilan edilmesi çağrısı yaptığı sırada Batılı güçlerin sivilleri vuracağı bir operasyon düzenlemesini istemediklerini söyledi.

Mısır’ın resmi haber ajansının bildirdiğine göre Musa, askeri operasyonun Arap Birliği’nin verdiği desteğin dışında olduğunu belirterek, “Yaşananlar hava sahasını kapatma hedeflerinden farklıdır” dedi.

Arap Birliği Genel Sekreteri, istediklerinin sivillerin korunması olduğunun ve sivillerin bombalanmasını istemediklerinin altını çizdi.

Musa, Arap Birliği’ni olağanüstü toplantıya çağırdığını da belirtti.

Bugün yapılan ilk resmi açıklamada ABD ve Avrupa ülkelerinin dün geceden boyunca sürdürdükleri operasyonlar sonucu aralarında siviller de bulunan 48 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi. Daha sonra yapılan açıklamalarda ölü sayısının 64’e çıktığı ifade edildi.

İNGİLTERE: YARINDAN İTİBAREN ARAPLARIN KATILIMINI BEKLİYORUZ

İngiltere Savunma Bakanı Liam Fox ise bugün yaptığı açıklamada birkaç gün içinde Arap ülkelerinden operasyona katılım beklediklerini söyledi.

Fox, BBC’ye yaptığı açıklamada, “Umuyorum bugün sonu itibarıyla Arap ülkelerinin katılımını ve bölgeye varlıklarını göndermeye başladığını göreceğiz” dedi.

ABD Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen da Katar’a ait savaş uçaklarının Libya yakınlarına doğru ilerlediğini söyledi. Mullen diğer Arap ülkelerinde Kaddafi’ye karşı oluşturulan koalisyona bağlılık gösterdiğini belirtti.

Fransa Savunma Bakanlığı Sözcüsü Laurent Teisseire, Katar’a air dört savaş gemisinin Libya üzerinde konuşlandırıldığını açıklayarak, bunun “çok önemli bir nokta” olduğunu ifade etti. Teisseire, gazetecilere verdiği brifingde müttefik güçlerinin Libya üzerindeki uçuş yasakğının uygulanması konusunda bir muhalefetle karşılaşmadığını söyledi.

NATO’da Türk-Fransız çatlağı

Radikal – 21.03.2011

NATO Libya’da alabileceği rolü tartışırken Türkiye, operasyon planlarının değiştirmesini isteyip Fransa’yı plan dışı hareket etmekle suçladı.

Libya’nın hava savunma yeteneğine darbe vuran uluslararası koalisyon sürece NATO’yu dahil etmeye çalışırken Türkiye’nin itirazları ile karşılaştı. İttifakın operasyonlara aktif katılımını veya sadece lojistik ve istihbarat desteğini öngören askeri planlar dün Brüksel’de siyasi karar organı Kuzey Atlantik Konseyi’ne sunuldu. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, 28 ülke büyükelçisine ‘oybirliği’ kararı için bastırırken Türkiye, planda değişiklikler yapılmasını ve uçuşa yasak bölgenin daraltılmasını istedi. Radikal’e bilgi veren diplomatik kaynaklara göre Türk büyükelçisi, “Fransa’nın müdahalesi, NATO planlamasının neresinde? Fransa, NATO danışma mekanizmasından habersiz müdahale etti. Bunu, ani çıkışı yüzünden planlarını hayata geçiremeyen NATO’ya izah etmeli” dedi. Fransa Büyükelçisi ise “Her şey NATO’nun bilgisi dahilindeydi, Türk Genelkurmay’ı da sürece dahildi” yanıtını verdi. Bunun üzerine Türk Büyükelçisi, “Türk Genelkurmayı’nın dahil olduğu süreç böyle planlanmamıştı” dedi.

Ankara’da yoğun trafik

AFP’ye konuşan bir NATO diplomatı, “Türk büyükelçisi, bombalamaların sivil kayıplara yol açmış olması ışığında NATO’nun BM kararının uygulanmasında oynayabileceği rolün gözden geçirilmesini istedi” dedi. Diplomat, Türkiye’nin “operasyonun NATO için parametreleri değiştirdiği ve bunun da planlamaya yansıtılması gerektiğini” aktardı. Brüksel’de toplantılar sürerken Ankara’da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun konutunda Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Aslan Güner ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan bir araya geldi.Toplantının ardından Dışişleri Sözcüsü Selçuk Ünal, Paris toplantısının sonrasındaki gelişmelerin ele alındığını belirterek, “Toplantı sırasında NATO daimi temsilcimizle sürekli bir temasımız oldu. Sayın Bakanımız, Sayın Başbakanımıza bilgi arz etti” dedi. Cidde’den dün gece dönen Başbakan Tayyip Erdoğan bugün Dışişleri, Genelkurmay ve MİT yetkilileriyle bir araya gelecek.

Akdeniz’e devasa yığınak

Öte yandan Akdeniz’e askeri yığınaksürüyor. Fransız uçak gemisi Charles de Gaulle, yarın Libya açıklarında olacak. İtalya 8 savaş uçağını, Danimarka 4 F-16 jetini koalisyona verdi. Rum yönetimi üslerinin kullanılmasına karşı çıktı. Operasyona Birleşik Arap Emirlikleri’nin 24, Katar’ın 4 ila 6 savaş uçağıyla destek vereceği belirtildi.

Libya operasyonu batı medyasını böldü

Radikal – 21.03.2011

İngiltere’de, bugünkü gazetelerinin çoğunun manşetlerinde operasyonla ilgili haberler var. Robert Fisk ise, sivil ölümlerine batının bakışını çarpıcı bir örnekle hatırlatıyor.

“Hava saldırıları, çok etkili” manşetiyle çıkan Financial Times (FT) gazetesi, Libyalı yetkililerin, koalisyon saldırılarında 64 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladığını kaydederek, bu kişilerden üç sivil ve 23 askerin Trablus kentinde cenaze törenlerinin düzenlendiğini aktardı. Ölenler arasında üç aylık bir bebeğin de olduğunu belirten FT, cenazeye katılanların bazılarının söylediklerinin Kaddafi’nin yanında savaşma kararlılığında olduklarını ortaya koyduğunu belirtti.

Gazete başyazısında ise, harekata zemin hazırlayan BM kararının çıkmasında büyük rol oynayan Arap Birliği’nin tavrını eleştirdi. Financial Times, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’nın, “Biz sivillerin korunmasına onay verdik, daha fazla sivilin ölmesine değil” açıklamasını şu satırlarla değerlendirdi:

“Amr Musa yanılıyor. Açıklaması da sorumsuzca. Birleşmiş Milletler kararı sivillerin korunması adına gerekli tüm önlemler için yetki verdi. Batı’yı harekete geçiren sebeplerle ilgili şüphe devam etse de Arap dünyasında bir çok insan Kaddafi’in devrilmesini Batı kadar istiyor. Bunda haksız sayılmazlar. Arap liderleri bu çabaya gereken maddi ve manevi desteği sunmalıdır.”

“KADDAFİ İKTİDARDA KALMAYA DEVAM EDEBİLİR Mİ?”

“Libya üzerine savaş yağıyor” manşetini atan Guardian’ın dış politika yazarı Simon Tisdall da operasyonun amacının sivilleri korumak olarak açıklanmasına karşın, gerçek niyetin rejim değişikliği olduğunu dile getirdi.

Kaddafi’nin de bunu gayet iyi bildiği için daha da sertleşeceğini, sivil ölümleri gibi, özellikle Arap dünyasında bölünme yaratacak propaganda fırsatlarını da kaçırmayacağını vurgulayan Tisdall, bekleyen en büyük tehlikenin şu olduğuna dikkati çekti:

“Bu kadar şeytanlaştırdıktan sonra, Batılı liderler Kaddafi’nin iktidarda kalmasına göz yumamaz. Ancak uzak durma sözü verdikleri işgal olmadan da Kaddafi fiilen bölünmüş bir Libya’nın batı ve güneyinin hakimi ve intikam yemini etmiş son derece tehlikeli bir lider olarak hayatta kalacaktır.”

Gazete başyazısında ise ülkedeki sivillerin ayaklanıp Kaddafi yönetimini devirebileceği, ancak bu sivillerin Kaddafi’nin yanında yer alıp savaşmaya da karar verebileceklerini kaydetti. Guardian, “O zaman ne olacak?” sorusunu sorarak, bu durumda BM kararının gereği, taraflar arasında ateşkes sağlanması gerekeceği ve bunun da Kaddafi’nin iktidarda kalması anlamına geleceğini aktardı.

FISK: “GERİSİ SAVAŞ ZAYİATI”

Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn, Libya lideri Kaddafi’nin uzun süre dayanamayacağı görüşünü dile getirdi.

Kaddafi’nin devrilmesinden sonraki aşamanın önemli olduğunu ifade eden Cockburn, Batı’nın güvenebileceği yerel bir müttefik bulmanın zor olacağına dikkati çekti.

Gazetenin bir diğer deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk de 1986’da, ABD’nin Berlin’deki bir gece kulübüne yönelik saldırıdan sorumlu tuttuğu Libya liderinin konutunu bombalaması olayını yazısında hatırlattı. Bu olayda Kaddafi’nin kurtulduğunu ancak üvey kızı Hannah’ın öldüğünü anımsatan Fisk, olayda hayatını kaybeden bir diğer kişinin bombalanan evin yanındaki evde yaşayan 18 yaşındaki Raafat al Hüseyin olduğunu kaydetti.

Olaydan birkaç hafta sonra Pentagon’un bu bombalamayla ilgili sorumluluğu kabul ettiğini belirten Fisk, şu ifadelere yer verdi:”Hep olduğu gibi kendi ölülerimizi hatırlıyoruz. Libyalı, Lübnanlı, Afgan ya da Suriyelilerinkini değil. Mavi gözlüler sayılıyor ve önemli. Gerisi savaş zayiatı.”

Daily Telegraph gazetesi de “Kaddafi yeni bombardımanla karşı karşıya” başlığını atarak, bombardımaların, hayatını kaybedenlerin cenazelerinde propaganda malzemesi olarak kullanıldığına dikkati çekti.

Önce Saddam, şimdi Kaddafi. Şimdi Batı’nın çılgın zorbasına kurtulmak için bir fırsat doğdu.

Kaddafi tam bir çatlak, Ahmedinejad ve Lieberman düzeyinde bir deli…

Independent – 19.03.2011 / Robert Fisk

Yani şimdi Libya’daki sivilleri korumak için “bütün gerekli önlemleri” alacağız öyle mi? Bunu 42 yıl önce düşünmemiş olmamız ne büyük talihsizlik. Ya da 41 yıl önce… Ya da… neyse, gerisini biliyorsunuz.  Ama BM kararlarının asıl anlamının bizi kandırmasına izin vermeyelim. Bu sefer de bir rejim değişikliği gerçekleşmeyecek. Ve tıpkı Irak’ta olduğu gibi, – Tom Friedman’ın sözleriyle ifade edersek – son diktatör de gittiğinde yerine hangi delinin geleceğini kim bilebilir?

Tunus’tan, Mısır’dan sonra Libya gelmek zorundaydı, öyle değil mi? Kuzey Afrika’daki Araplar özgürlük, demokrasi ve tüm baskıların sona ermesini istiyorlar. Evet, hepsinin ortak talepleri bunlar. Fakat bu ulusların bir diğer ortak özelliği, bu ülkelerin diktatörlerinin yıllar ve yıllar boyunca batı tarafından beslenip büyütülmüş olması. Fransızlar Bin Ali’ye kucak açtılar, Amerikalılar Mübarek’I destekledi, İtalyanlar, bizim muhteşem liderimiz onu zaten gelmiş olan politik sonundan kurtarmaya gidinceye kadar Kaddafi’ye baktı.

Merak ediyorum, acaba İsfahan Lordu Blair’dan bir süreden beri haber alamayışımızın nedeni bu olabilir mi? Tabii ki orada olmalı ve bir başka insani müdahaleyi kendi elleriyle alkışlamalıydı.

Şimdi perdeyi biraz aralayıp arkasındaki karanlığa bakalım. Evet, Kaddafi bir çılgın, deli, İran’da Ahmedinejad ve İsrail’de Liebarman düzeyinde bir çatlak – aklıma gelmişken, Mübarek zaten gidiyorken, korkudan titreyerek, onun “cehenneme kadar yolunun olduğunu” kim söylüyordu? Tüm bunlarda ayını zamanda ırkçı bir unsur da var.

Tüm bu cümbüşü Orta Doğu yaratıyor gibi görünüyor – Avrupa ise son 100 yılda yalnızca Berlusconi, Mussolini, Stalin ve 16. Bavarian Listesi’nde yedek piyade onbaşı olan ve 1933’de seçildiğinde tam bir deliye dönen Hitleri’I – ama biz şimdi yeniden Ortadoğu’yu temizliyoruz ve bu kum havuzunun içindeki kendi geçmişimizi unutabiliriz. Kaddafi, Bingazi halkına “her sokağa, her eve, her odaya” geleceğimiz söylerken, neden olmasın? Bunun insani bir müdahale olduğu gerçekten ama gerçekten çok iyi bir fikir. Ne de olsa askerler savaşmayacak.

Tabii ki, eğer bu devrim, örneğin Maritanya’da ya da İvory sahillerinde ya da Afrika’nın petrolü, gazi ya da mineral depoları olmayan ya da İsrail’I korumak için özel bir öneme sahip olmayan bir ülkesinde vahşi bir şekilde bastırılıyor olsaydı uçuşa yasak bölge ilan edilmesini talep edeceğimizi hiç sanmıyorum. Ki, bu ikincisi Mısır’ın bizim için bu kadar önemli olmasının da gerçek nedeniydi.

Şimdi, tahmin edildiği gibi gitmeyebilecek olan bir kaç olasılığa bakalım ve kutularının rutubetli, bol yeşilli kutularının içinde yavrulamaya devam eden bu yarasalara bir göz atalım. Kaddafi’nin Tripoli’de kaldığını ve İngiltere, Fransa ve ABD’nin onun bütün uçaklarını düşürdüğünü, bütün havaalanlarını havaya uçurduğunu, bütün zırhlı birliklerini ve füze bataryalarını etkisiz hale getirdiğini varsayalım. Yine de Kaddafi basitçe ortadan kaybolmayacaktır. Perşembe günü, BM oylamasından hemen önce, Pentagon’un gazetecilere bütün bu operasyonun tehlikelerinden söz ettiklerini, uçuşa yasak bölge oluşturmanın bile günler alabileceğini anlattıklarını farketmiştim.

Tabii ki bir de Kaddafi’nin hilekarlığı ve düzenbazlığı var. Dün, Dışişleri Bakanı’nı, rejim değişikliğine kendilerini adamış olan NATO güçlerinin kabul etmeyeceğini bile bile, ateşkes ilan ederken ve “askeri operasyonların” sona ereceğini söylerken gördük. Böylece Kaddafi, kendisini batı saldırganlığının kurbanı olan bir barış aşığı olarak sunabilecekti.

Peki ya geç kalmışsak, ya Kaddafi’nin tankları yürümeye devam ederse? O zaman “ayaklanmacılara” yardım etmeleri için paralı askerlerimizi mi göndereceğiz? Bingazi’de, içinde danışmanların, STK’ların olduğu ve her zamanki diplomatik boş sözlerin edildiği geçici bir dükkan mı kuracağız? Bu kritik aşamada artık, bir kaç hafta önce bizi büyük bir heyecanla çağıran  Libya’nın savaşçı kabilelerinden söz etmiyoruz. “Libya halkının”, Bingazi’deki en güçlü aile olan ve geçtiğimiz süre içerisinde Kaddafi’ye karşı savaşan Senoussi’lerin korunma ihtiyacından söz ediyoruz. 1969’da Kaddafi tarafından devrilen Kral İdris bir Senoussi’ydi. Ayaklanmanın bayrağı olan kırmızı, siyah ve yeşil bayrak aslında Kral İdris’in bayrağıydı, Senoussi bayrağıydı. Bu ayaklanmacıların Tripoli’yi ele geçirdiklerini düşünelim (bütün operasyonun amacı bu, öyle değil mi?), burada nasıl karşılanacaklar? Evet, başkentte de gösteriler var. Fakat bu cesur göstericilerin bir çoğu Bingazi kökenlilerden oluşuyor. Kaddafi’nin destekçileri ne yapacak? Eriyip gidecekleri mi? Birden bire Kaddafi’den aslında ne kadar nefret ettiklerini farkedip devrime mi katılacaklar? Ya da savaşmaya deavm mı edecekler?

Peki ya “ayaklanmacılar” Tripoli’ye girer ve Kaddafi ve çılgın oğlu Saif Al-İslam’ın ve uşaklarının sonunu getirmeye karar verirlerse ne olacak? İntikam için insanların öldürülmesine, asılmasına, Kaddafi’nin uzun yıllardır yaptıklarını şimdi onların yapmasına göz mü yumacağız? Merak ediyorum. Libya, Mısır değil. Kaddafi, kolay lokma ve bombalanan evinin balkonunda elinde Yeşil Kitabı ile yaptığı konuşmasına bakılırsa, zaman zaman halıları kemiriyor.

Ayrıca bizim tarafımızda da işlerin planlandığı gibi gitmemesi riski var, siviller ölebilir, NATO uçağı düşürülebilir, “ayaklanmacılar”/Libya halkı/demokrasi protestocuları arasında, batının yardım çantasında gizlenmiş başka amaçları olduğu şüphesi doğabilir. Ve tüm bu olanlarda sıkıcı, evrensel bir kural vardır: silahlarınızı bir başka hükümete ikinci kez doğrulttuğunuzda, ne kadar doğru olursa olsun, işler çığırından çıkmaya başlar. Sonuçta, Perşembe sabahı Fransız kayıtsızlığına olan öfkelerini dile getiren aynı “ayaklanmacılar” Perşembe gecesi ellerinde Fransız bayrakları sallıyorlardı. Çok yaşa Amerika. Ne zaman kadar…

Eski argümanları biliyorum tabii ki. Geçmişte ne kadar yanlış davranmış olursak olalım, şimdi ne yapmalıyız? Bunu sormak için biraz geç. Kaddafi’yi, 1969’da yönetimi ele geçirdiğinde çok sevdik ve şimdi bir ‘tavuk kafa’ olduğunu gösterdiğinde ondan nefret etmeye başladık ve sonra yeniden sevdik ve şimdi yeniden nefret ediyoruz. Arafat da İsrail ve Amerikalılar için aynı sicile sahip değil miydi? Önce, İsrail’I yok etmeye çalışan bir teröristti, sonra Yitzhak Rabin ile el sıkışan bir devlet adamı oldu ve sonra serbest kalıp “Filistin”in kaderini belirlemeye çalıştığında yeniden terörist oldu.

İlk yapabileceğimiz şey, şu anda besliyor olduğumuz, geleceğin Kaddafilerini ve Saddamlarını tespit etmek. Örneğin Özbekistan’da. Ve Türkmenistan’da, Tacikistan’da ve Çeçenistan’da. Fakat hayır. Bunlar anlaşmak zorunda olduğumuz adamlar, bize petrol satan ve silahlarımızı satın alan ve “müslüman teröristleri” köşeye sıkıştıran adamlar.

Her şey insanı bıktıracak kadar birbirine benziyor. Ve işte yeniden geri döndük, ruhani bir birlik içerisinde elimizi masaya vuruyoruz. Bir başka Serebranica görmek istemiyorsak çok fazla seçeneğimiz yok. Fakat bir dakika, Serebranica olayı, biz Bosna’yı uçuşa yasak blge ilan ettikten sonra gerçekleşmemişmiydi?

Libya ve ‘çifte standartları yönetme becerisi’

Habertürk – 18.03.2011 / Ceyda Karan

Libya’da 42 yıllık Muammer Kaddafi rejimine yönelik ilk isyan patlak verdiğinde, Türkiye’nin binbir risk barındıran bölgesinde ‘düzenleyici güç olma’ iddiasının, günümüz siyasi ve ekonomik koşullarında biz beğensek de beğenmesek de ‘çifte standartları yönetme’ becerisi gerektirdiğini yazmıştım. Libya’da başından beri durum ‘aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’ misaliydi. Sadece Türkiye için değil, başta eski sömürge gücü İtalya olmak üzere son dönemde Kaddafi’yle sıkı fıkı ilişkiler geliştiren pek çok Avrupa ülkesi için de öyle…

Libyalı muhalifler 17 Şubat’ta fitili ateşlenen isyanda iki hafta içinde Kaddafi rejimini ülkenin batısındaki Tripolitanya’ya sıkıştırmış, herkes Libya liderinin sonunun yakın olduğu izlenimine kapılmıştı. Kaddafi’ye başkaldıran kabilelerin doğudaki Kirenayka’da kurdukları ittifakın adı olan Libya Milli Konseyi, dünyaya petrol anlaşmalarının devam edeceği güvencesini vermiş, ülkede yeni bir dönemin açılacağı zannı hasıl olmuştu. İşin doğrusu uluslar arası toplum, Irak ve Afganistan yorgunu ABD ve hatta Libya rejimine silah satışlarını donduran Rusya ile Çin dahil kimsenin ‘eli fazla kirlenmeden’ Kaddafi’nin gitmesine fazla ses edeceği yoktu. Lakin işler tersine dönmekte gecikmedi. ‘Çöl tilkisi’ Kaddafi, eğitimsiz ve dağınık isyancılar karşısında nispeten düzenli birlikleri ve yüksek ateş gücüyle ‘kurtarılmış’ Libya kent ve kasabalarını birer birer geri almaya başladı.

‘BAŞLARININ ÇARESİNE BAKSINLAR’ DİYEMİYORSANIZ…

Şahsen Libyalı isyancıların Kaddafi’den tez vakitte kurtulacağı yolundaki ümitlerim Libya’ya ayak basar basmaz sönüverdi. (bkz. Libya Çıkmazı/11 Mart 2011; Libya Cephesinden Son Notlar-13 Mart 2011) Misal Libyalı askerlerin saf değiştirme haberlerinin yarattığı heyecan sönüverdi. Ortada doğru dürüst ‘asker’ filan yoktu. Daha ziyade bir takım askerler nezaretinde eğitimsiz gönüllüler ve gençlerin ‘nafile’ mücadelesi… Dolayısıyla geçen hafta Bingazi’de cephenin gerilemesini izlerken, uluslar arası toplum özellikle ‘uçuşa yasak bölge’ uygulamasıyla isyancılara şans tanımazsa bu işin yaş olduğuna hükmetmiştim… İtiraf etmeliyim bu hakikatle yüzleşmek beni bocalattı. Libyalıların Kaddafi’nin zulmünden kurtulmasını isteyen biri olarak, yabancı yardımının gerekliliğini görmeyi rahatsız edici buldum. Bu durumda hele de sahadaysanız ‘başlarının çaresine baksınlar’ diyemiyorsanız, çaresiz pragmatizmi işletip, işi ‘yabancı işgaline vardırmadan uluslar arası desteğin yolu bulunmalı’ noktasına varıyorsunuz. İsyancıların da yabancı askerleri katiyen topraklarında istemediklerini söyleseler bile hararetle ‘uçuşa yasak bölge’ istemeleri ‘işinizi kolaylaştırıyor’. Zira hakikat o ki Libyalılar Kaddafi’den kurtulmak istiyorlar, ancak buna güçleri yetmiyor…

‘ASLAN PARÇASI’ SARKOZY…

Nitekim dananın kuyruğu böylece koptu. Özellikle Batı’nın Kaddafi’nin ipleri eline almasına tahammülü yok. ABD biraz kıyıda köşede durdu, işi Avrupalılara bıraktı. Anlaşılan o ki BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakları bulunan Rusya ve Çin başka hesaplar yaptı. Eski sömürgesi Tunus’u kaptırmış Fransız lideri Nicolas Sarkozy ‘aslan parçası’ kesilmekte gecikmedi. Fransa Libya Milli Konseyi’ni Libya halkının meşru temsilcisi olarak tanıyan ilk ülke oldu. Ve ‘insani müdahale’ kılıfının her ihtimale karşı önceden hazırlandığı Libya’ya yönelik BM müdahalesinin yolu dün geceyarısı açıldı. Tam da Kaddafi’nin Bingazi’ye taarruza geçeceği haberleri gelirken, Britanya ve Fransa’nın desteğiyle Kaddafi’yle kanlı bıçaklı Lübnan’ın hazırlayıp sunduğu Libya hava sahasında ‘uçuşa yasak bölge’ uygulamasını içeren BM tasarısı, Güvenlik Konseyi’nin 10 üyesinin ‘evet’, malum 5 üyesinin çekimser kalmasıyla onaylandı.

Fransız diplomatların derhal başlayacağını fısıldadıkları operasyon devreye sokulmadıysa da eli kulağında. NATO bugün toplanacak. Rivayet o ki Arap ülkelerinden Katar ve BAE operasyonlara katılacaklar. Daha düne kadar ‘üslerimi kullandırtmam’ diye mırın kırın eden İtalya, derhal saf değiştirdi. Avrupa’da bir tek ‘ilkeli’ Almanlar ‘Biz bu işte yokuz’ modunda. Arap Birliği zaten 12 Mart’ta BM Güvenlik Konseyi’ne yaptıkları çağrıda, Libya topraklarına ‘yabancı askeri güç konuşlandırılmaması’ şartıyla ‘uçuşa yasak bölge’ ilan edilmesini istemişti.

‘MÜBAREK’SİZ MISIR’IN ELDE ETTİĞİ FIRSAT

Şimdi ‘Mübarek’siz kalmış Mısır, ‘demokrasiye geçiş’ tınılı askeri vesayet rejimi altında yeniden Arap aleminin liderliğini almak üzere ilk dış macerası için eşsiz fırsat elde etti. Biz Bingazi’deyken dahi Mısır’dan silah sevkiyatından söz ediliyordu. Nitekim dün akşam Mısır’ın ABD’nin bilgisi dahilinde birkaç gündür bu işi yaptığı haberleri sökün etmekte gecikmedi. Şii nüfusun ayaklandığı küçük Körfez ülkesi Bahreyn’e Sünni azınlığın temsilcisi olan Kraliyet’in çağrısıyla işgal gücü göndermiş Suudi Arabistan gayet memnundur. Amerikalıların ‘Şii hilali’ korkusuyla kendilerine dokunmayacağından eminken, Arap Birliği zirvelerindeki baş rakipleri Kaddafi’den kurtulacak olmanın heyecanını yaşıyor olsalar gerek! El Cezire kanalı aracılığıyla Arap aleminde ‘değişimin’ sesi olan küçücük Katar ile ‘tuzu kuru’ görünen Birleşik Arap Emirlikleri de öyle…

LİBYALILAR TEZ DAVRANIRSA…

BM kararı ‘sivillerin korunmasına için Libya hava sahasına yönelik yardım uçuşları haricinde tüm uçuşları yasaklayacak şekilde, askeri konuşlandırmak dışında bütün gerekli önlemlerin alınmasını’ öngörüyor. Eğer isyancı Libyalılar tez davranıp Kaddafi kontrolündeki kentlerde kendi hamlelerini yapabilirlerse işin rengi değişebilir. Nihayetinde isyanın akıbetinde kabileler arasındaki güç mücadelesi de etkili. Dolayısıyla Kaddafi’ye biat eden kabilelerin tavrı sahadaki durumu etkiler. İsyancılar BM kararı sayesinde dengeyi yeniden kurup Kaddafi’nin kısa sürede gönderebilir. Lakin ‘uçuşa yasak bölge’, havaalanları, iletişim sistemleri ve karayolları gibi altyapıya sistematik saldırıların yolunu da açabilir ve sivil kayıpları beraberinde getirebilir. Balkanlar ve Irak deneyimleri bize, ‘uçuşa yasak bölge’ uygulamasının kara birliklerinin devreye sokulmasının aracı yapıldığını gösteriyor. İşler uzar da ‘çöl tilkisi’ direnecek gücü bulabilirse bu uygulama uzun ve kanlı bir iç savaşı körükleyebilir.

LİBYA GENÇLİĞİNDEN BAŞBAKAN ERDOĞAN’A TEESSÜFLER…

Türkiye’ye gelince… Başından beri temkinli bir duruş sergilendi. Bu durum ilk başta Türk vatandaşlarının çatışma bölgesinden çıkarılması, ardından da Libya’daki Türk yatırımlarının akıbetiyle ilgili bir kaygıya dayanıyordu besbelli. Mesele Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘Batı’nın petrol için İslam coğrafyasına bir başka müdahalesi’ anlamına gelecek olan doğrudan NATO müdahalesine itiraz etmiş olmasında da değil. Libya halkı yabancı askere karşıyken, bu noktada Erdoğan’a itirazları olmadığını yerinde gözlemlemiş biri olarak söylüyorum. Lakin Başbakan’ın Libya demeçlerinde Türkiye’nin 15 milyar dolarlık iş hacmini biraz fazla vurguladığı da aşikar. Nitekim Kaddafi’ye karşı isyanda önemli rol oynayan 17 Şubat Hareketi Gençliği’nden Türk halkına yönelik açık mektupta, Türkiye’nin direnişe beklenen desteği vermemesinden yakınılırken, Başbakan’ın ticari kaygıları fazla vurgulu dile getirmiş olmasına açıkça teessüf ediliyor. Mektupta Türkiye’nin desteği talep edilirken, manidar bir biçimde Libya’da olup bitenlerin ‘kardeş kavgası olmadığı, halk ile paralı askerlerini devreye sokan zalim Kaddafi ailesi arasında mücadele yaşandığına’ vurgu yapılıyor.

Yine de Türkiye’nin Libya’daki itibarı tümüyle sarsılmış değil. Bunda Kaddafi’ye ‘artık gitmesi gerektiği’ çağrılarının yanı sıra başından beri Bingazi’deki Libya Milli Konseyi’yle bağların tesis edilmesi, yabancıların tahliyesinde dikkate şayan bir rol oynanması ve diplomatik kaynakların manidar biçimde ‘geniş çerçevede’ diye nitelediği insani yardımların ulaştırılmasının etkisi var. Bu aşamadan sonra BM Güvenlik Konseyi kararı ile daha geniş bir uluslar arası ittifak çerçevesi oluşturulacakken, işler ters giderse Türkiye’nin oynayabileceği daha mühim olası rollerin de önü açık.

O vakit yazıyı krizin başındaki saptamayla bitirmek elzem oldu: Nihayetinde bir ülke için öylesine bir noktaya gelinir ki, dış yatırım yönetimi değil, itibar yönetimi çok daha mühim olur. Türkiye’nin Davos sürecinden bu yana bölgede elde ettiği itibar 5-10 milyar dolarla ölçülecek gibi değil. Kilit soru şu olmalı: 300 milyonluk Arap dünyası çalkalanırken, 3-5 milyara tamah eden bir ‘model ülke’ olabilir mi?

Batı’nın füzeleri bugün Libya’da diktatörün askerlerinden çok sivilleri öldürüyor. Arap devrimlerinin üzerine dünya egemenlerinin riyakârlığının gölgesi düşüyor.

Neden sadece Kaddafi gayri meşru?

Radikal – 22.03.2011 / AHMET İNSEL

Muammer Kaddafi rejimine karşı ABD, Britanya ve Fransa’nın başını çektiği Batı ittifakının başlattığı saldırı meşru mu? BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı karara dayanarak yapılan hava saldırıları, bu kararın oluşturduğu uluslararası hukuk çerçevesi içinde kalıyorlar mı? Bu kararın uygulamasının NATO’ya devredilmesi, bir kez daha bu askeri ittifakın varlık nedenini aşan bir yetki gaspı olmayacak mı?

Bütün bu meşru soruların karşısında, ister istemez başka bir soru yer alıyor: Bir diktatörün kendi halkını katletmesine karşı seyirci kalmalı mı? Hava sahasını kapatmakla, silah ambargosu uygulamakla, diktatör ve çevresinin yurtdışı malvarlıklarına el koymakla, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalarına yeşil ışık yakmakla yetinip, beklenmeli mi? Güvenlik Konseyi yukarıdaki kararların hepsini aldı. Üzerinden 48 saat geçmeden Fransa ilk hava saldırısını başlattı. Onu füzelerle desteklenmiş sistemli bir hava saldırısı izledi. Batı ittifakı bekleyememişti.

Bekleyebilir miydi? Diktatörlere başkaldıran ‘Arap sokağı’nda bugün esas olarak bu tartışılıyor. Kaddafi gibi kanlı ve dengesiz bir kişinin, “Benden sonra tufan” mantığı içinde, BM’nin hava ambargosunu etkisiz bırakıp, kara yoluyla Bingazi’ye saldırıp, buradaki isyancı halkı imha etmesi karşısında, uzaktan parmağını sallayıp tehdit etmekle yetinilebilir miydi? Dış müdahale yapmama ilkesi gereğine Bingazi halkı kurban edilmeli miydi? BM tarafından ateşkes çok daha somut biçimde tanımlanamaz mıydı? Ayrıca Libya ordusunun, Kaddafi’yi hiç referans göstermeden pazar akşamı ilan ettiği ikinci ateşkes neden dikkate alınmadı? Amaç Bingazi isyancılarını korumak mı, Kaddafi’yi devirmek mi? Ya da Irak’ta olduğu gibi petrole el koymak mı?

Bahreyn’e ses yok

Görüldüğü gibi, birbirleriyle çelişkili olmalarına rağmen sorulan tüm sorularda haklılık payı olduğu bir durum söz konusu. Özellikle ABD’nin Irak’a 2003’teki saldırısının uluslararası meşruiyeti yerle bir etmesinin yıkıcı sonuçları bütün bu soruların arka planında yer alıyor.

‘Halkına karşı işlediği tehlikeli hak ihlalleri sonucunda Kaddafi rejimi meşruiyetini kaybettiği için’ Arap Birliği, BM kararına yeşil ışık yakmıştı. Şimdi “Biz bu tür bir saldırı için BM kararını desteklemedik” diyerek geri adım atıyorlar. Çünkü Arap Birliği içinde birçok ülke, Libya’ya karşı böyle bir saldırının kendilerine karşı benzer bir saldırı için emsal teşkil edeceğinden endişeli. Suriye ve Cezayir, Arap Birliği kararına karşı çıkmışlardı. Libya’ya hava saldırısı başladığında, Suriye’nin güneyinde ayaklanmaya dönüşen bir muhalif gösteriyi Suriye güvenlik güçleri kanlı biçimde bastırıyordu. Aynı gün Yemen’de gösterilerde polis güçleri ve rejim taraftarları tarafından öldürülen 53 kişinin cenazesi için toplanan kalabalık güvenlik güçleriyle çatışıyordu. Bahreyn’de ise gerçek bir meşruti monarşi talep eden halka karşı rejimi korumak için Suudi Arabistan ve çevre Sünni krallıkları ülkeye asker yolluyorlardı. ‘Uluslararası topluluk’ bu gelişmelere karşı sessiz kalmakla yetindi. Niye orada öyle, burada böyle?

Libya’ya karşı BM çatısı altında başlatılan ve ilk adımını Fransa’nın attığı (bu da münhasıran ele alınması gereken psiko-politik bir analiz konusu) bu uluslararası müdahale, bu konuda çerçevesi çizilmiş, içeriği tanımlanmış bir hukukun olmadığını tüm çıplaklığıyla bir kez daha gözler önüne serdi. Kaddafi gibi bir diktatör ne zaman uluslararası hukuk açısından gayri meşru olur, ne zaman yasadışı? Birkaç ay öncesine kadar, bugün kendisine saldıran güçler bu diktatörün kapısının önünde silah satmak için kuyruğa girdikleri, başkentlerinde ağırladıklarına göre, diktatörü desteklemek suçuna iştirak etmiş olmuyorlar mı?

Bugün Bingazi halkını kanlı diktatörün askerlerine karşı korumak için Libya’nın başka bölgelerinde askerlerden çok sivilleri öldürüyor Batı’nın füzeleri. Arap devrimlerinin üzerine dünya egemenlerinin riyakârlığının gölgesi düşüyor.

Taşı sadece Batılılara atmayalım. Libya’ya saldırı başladığı sırada Cidde’de konuşan Tayyip Erdoğan, “Türkiye ve Suudi Arabistan, içinde bulunduğumuz coğrafyanın iki önemli ülkesi olarak, bölgesel barış ve istikrara önemli katkı sağlıyor ve örnek bir işbirliği sergiliyorlar. Uluslararası platformlarda Suudi Arabistan’la tam bir işbirliği içindeyiz” diyordu. Buraya bir mim koyun. Başbakan yakın bir tarihte bu sözünü sıkıntı içinde hatırlamak zorunda kalabilir. Suudi rejimi Kaddafi rejiminden daha mı meşru? Yoksa başparmağımızla işaret parmağımızı birbirine sürterek tarif ettiğimiz durum mu söz konusu? Unutmayın Libya’da da aynı durum söz konusuydu…

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 21 Mart 2011

İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com; 00905362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.