14-20 Eylül 2010 – Küresel Bak Bülteni

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Küresel BAK’tan Haberler
Rakel Dink: “Tazminatı bağışlayacağız”
CNN Türk – 14.09.2010

Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) başvurularına ilişkin kararının, yarın doğum günü olan eşine bir hediye niteliği taşıdığını belirterek, “Aile olarak mahkeme tarafından uygun görülen manevi tazminatın tamamını bağış olarak 3 kurum arasında paylaştıracağımızı duyurmak istiyoruz” dedi.

Rakel Dink, Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin ve Agos Gazetesi çalışanları, Hrant Dink’in öldürüldüğü gazete binasının önüne kırmızı güller ve mumlar bıraktı.

Burada gazetecilere açıklama yapan Rakel Dink, Şubat 2004’ten beri en son AİHM’e gönderilen savunmada da görüldüğü gibi Türkiye toplumunun planlı ve örgütlü bir şekilde Hrant Dink’in Türklüğe hakaret ettiğine, Türk düşmanı olduğuna inandırılmak istendiğini ileri sürdü.

Rakel Dink, “Hrant’ın hayattayken en çok canını acıtan da bu ırkçı yaftanın üzerine yapıştırılmaya çalışılmasıydı. Çünkü o bütün yaşamı boyunca ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele etti” dedi.

Hrant Dink’in 23 Ocak 2007’deki cenazesinde yüz binlerce insanın, onunla ilgili vicdanının kararını ilan etmesinden sonra AİHM’in bugünkü kararının, onun haklılığının tescili olduğunu vurgulayan Rakel Dink, “Yarın Hrant’ın doğum günü. AİHM’in oy birliğiyle verdiği bu karar, bir doğum günü hediyesi. Aile olarak mahkeme tarafından uygun görülen manevi tazminatın tamamını bağış olarak 3 kurum arasında paylaştıracağımızı duyurmak istiyoruz. Bu tazminat eğitimde kullanılması için Toplum Gönüllüleri Vakfı Hrant Dink Burs Fonuna, Ermeni kültürünün, Ermenice eğitiminin Türkiye’deki devamlılığına destek olması için Getronagan Ermeni Lisesine ve Türkiye’deki Ermenistanlı göçmen çocukların eğitimine destek olması için Gedikpaşa Protestan Kilisesi’ne bağışlanacaktır” şeklinde konuştu.

Eşinin bugünü görmesine engel olunduğunu ifade eden Rakel Dink, şöyle devam etti:

“Öldürülmemiş olsaydı şu anda kesinlikle çok mutlu olurdu. Çünkü ülkesinden ayrılmak istemiyordu. Ama bir o kadar da üzüntülü olduğunu söylerdi Türkiye için. Çünkü her zaman ülkesiyle övünmek isterdi. Bu kararın ardından Türkiye’de hukuki ve siyasi olarak çok şeyin değişeceğine inanmak istiyoruz. Umarız bugüne kadar ifade özgürlüğüyle ilgili veya cinayet soruşturması ve davası sürecinde üzerine düşen hiçbir görevi onun övünebileceği şekilde yerine getirmeyen Türkiye Devleti, bugünden sonra suçluyu aklayan, suçsuzu mahkum eden bu tavrından vazgeçer ve toplumun vicdanına layık bir devlet gibi davranmanın ilk adımlarını atar.”

Türkiye Dink davasında mahkum oldu…

Turnusol – 14.09.2010

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’yi Hrant Dink davasında oybirliğiyle mahkum etti. AİHM, Dink’in yaşam ve ifade özgürlüğü ve mahkemeye etkin başvuru haklarının çiğnendiğini tescil etti. Hrant Dink Dava İzleme İnisiyatifi, kararın sunumu ve tartışılması için basın toplantısı yapıyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2007 yılında suikast sonucu hayatını kaybeden Agos yayın yönetmeni gazeteci Hrant Dink davasıyla ilgili kararını açıkladı. Mahkeme Türkiye’yi mahkum etti.

AİHM, ölümünden önce Hrant Dink’in ve daha sonra ailesinin yaptığı 5 ayrı başvuruyu ele aldığı davayı ortak bir karara bağladı. AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşama hakkı, ifade özgürlüğü ve etkili başvuru hakkıyla ilgili maddelerini ihlal ettiğini belirtti.

Ailesi, Hrant Dink’in Türkiye’de yargılanıp mahkum olmasıyla aşırı uçların hedefi haline geldiğini, devlet tarafından korunmadığını ve saldırının faillerinin etkili şekilde soruşturulmadığını söylemişti.

Kararın detayları henüz açıklanmadı. Türkiye, Dink Ailesi’ne toplam 133 bin 595 avro (256 bin 500 TL) ödeyecek.

‘DAVADA TETİKÇİLER VAR, KAMU GÖREVLİLERİ YOK’

Dink ailesinin avukatı Arzu Becerik ise AİHM kararını NTV canlı yayınında şöyle değerlendirdi:

“Bu beklediğimiz bir karardı, özellikle ifade özgürlüğü konusunda. Türkiye’deki hüküm uluslararası kriterlere aykırılık oluşturuyordu. Ayrıca yaşam hakkı konusundaki karar da yine beklediğimiz bir hükümdü. Cinayetten önce kamu görevlilerinin gerekli önlemleri almamış olmaları, gelen istihbaratları yeterince değerlendirmemeleri, sorumlular hakkında gerekli davaların açılamaması gibi unsurlar vardı.

AİHM kararı çok anlaşılır bir şey, İstanbul 14. Ağır Ceza’da görülen davada sadece tetikçiler var, kamu görevlileri yok. AİHM’e biz bunu anlattık ve bu doğrultuda bir karar verdi.

Bundan sonra yürüyen davalar var, o davalarda da bir yanıt alamadık, birçok talebimiz var ve bunlar da karşılanmadı. Yargılama süreci devam ediyor, sona erdiğinde AİHM’e başvuru yapacağız. Sorumlular ve kamu görevlileri yargılanıp ceza alana kadar çabamız sürecek.”

SAVUNMA TEPKİYLE KARŞILANMIŞTI

Hrant Dink’e 301. maddeden verilen cezaya ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM’) Hükümetin gönderdiği savunma basında yer almış ve büyük tepkiyle karşılanmıştı. Savunmada, Hrant Dink’in öldüğü için mağdur sayılamayacağı iddia edilmiş ayrıca Hrant Dink ‘Türklüğü aşağılamak, halkı kışkırtmak ve nefret söyleminde bulunmak’la suçlanmıştı. Bunlarla da yetinilmeyen savunmada, Dink’in cezalandırılmasına emsal olarak Nazi örgüt lideri Alman Kuhnen’in Yahudi soykırımını inkâr ettiği yazısını AİHM’in suçlu bulması gösterilmişti.

Tepkilerin ardından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dostane çözüme gidilebileceğini söylemiş, ancak bu gerçekleşmemişti.

Hükümetin yaptığı bu savunmaya tepkisini Taraf gazetesine yolladığı bir yazıyla gösteren Arat Dink, şöyle demişti: “Devlet ve katiller arasındaki benzerlik, savunmalarındaki benzerlikten ibaret değildir. Savunmaların benzerliği, aralarındaki benzerliğin sebebi değil tam tersine sonucudur. Dahası aralarındaki ilişki benzerlikten çok aynılıkla açıklanabilir…”

BASIN AÇIKLAMASI YAPILACAK

Hrant Dink Dava İzleme İnisiyatifi, AİHM’in Hrant Dink davası kararının ayrıntılı olarak sunumu ve tartışılması için bir toplantı gerçekleştiriyor. Basın toplantısı, 15 Eylül Çarşamba Saat: 11.00’de İstanbul Taksim Meydanındaki Taxim Hill Otel’de gerçekleştirilecek.

Dava İzleme İnisiyatifi tarafından AİHM kararıyla ilgili basına verilen bilgi şöyle:

HRANT DİNK DAVASI HAKKINDA BASIN BİLDİRİSİ

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Hrant Dink ile ilgili yapılan başvuruları karara bağladı ve Türkiye’yi mahkûm etti.

Hrant Dink, öldürülmeden önce, o zaman yürürlükte olan Ceza Kanunu, m. 159’da düzenlenen Türklüğe hakaret suçlamasıyla hakkında verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “insan haklarına saygı yükümlülüğü”nü düzenleyen 1. maddesi, “ifade özgürlüğü”nü düzenleyen 10. maddesi ve “âdil yargılanma hakkı”nı düzenleyen 6. maddesinin ihlâl edildiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurmuştu.

Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından, cinayet ihtimalini bildiği halde önlemeyen ve Hrant Dink’in korunması konusunda hiçbir önlem almayan İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Trabzon Emniyet Müdürlüğü ve Trabzon Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca yürütülen incelemeler sonucunda, hiçbir kamu görevlisi hakkında soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmişti. Dink ailesi iç hukuk yollarının tüketilmesinin ardından, AİHS’nin “insan haklarına saygı yükümlülüğü”nü düzenleyen 1. maddesi, “yaşam hakkı”nı düzenleyen 2. maddesi, “âdil yargılanma hakkı”nı düzenleyen 6. maddesi ve soruşturmanın etkili sonuçlar doğuracak bir biçimde yapılmasını düzenleyen “etkili başvuru hakkı”nı düzenleyen 13. maddesinin ihlâl edildiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurmuştu.

Aynı şekilde, cinayetin ardından Ogün Samast ile çektirdikleri fotoğrafları basına yansıyan Samsun Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma görevlileri hakkında da 4483 sayılı Kanun uyarınca yapılan ön incelemeler sonucunda, hakkında soruşturma yürütülen 23 kamu görevlisinden sadece iki kamu görevlisi hakkında soruşturma izni verilmiş ve dava açılmıştı. Ancak bu iki kamu görevlisi de yapılan yargılama sonucunda beraat etmişti. Dink ailesi, haklarında soruşturma izni verilmeyen 21 polis ve jandarma görevlisi bakımından iç hukuk yolları tükenmiş olduğundan, bu konuda da, AİHS’nin 1, 6, 13 ve “ayrımcılık yasağı”nı düzenleyen 14. maddesinin ihlâl edildiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurmuştu.

Hrant Dink’in ölümünden önce, kendisi tarafından, ifade özgürlüğünün ihlâli nedeniyle yapılan başvuru ile Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından, Dink ailesi tarafından yapılan başvuruları birleştirerek inceleyen AİHM, 14 Eylül 2010 günü kararını açıkladı.

AİHM, resmi internet sitesi üzerinden açıklanan kararında, Hrant Dink’in yargılanmasına neden olan cümlenin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine devletin Hrant Dink’in görüşlerini ifade edebilmesi için gerekli ortamın sağlamadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ve Hrant Dink’in öldürüleceği emniyet birimleri tarafından bilinmesine rağmen yaşam hakkı korunmadığı için yaşam hakkının ihlâl edildiğine; devletin bu cinayeti aydınlatmak konusunda etkili bir soruşturma yürütmediğine oybirliğiyle karar verdi.

AİHM kararında varılan sonuçlar kısaca şöyledir:

“Planlanan suikasttan ve bu suikastın yakın bir zamanda gerçekleştirileceğinden haberdar olan üç makamın hiçbiri, suikastı önlemek için herhangi bir adım atmamıştır. Türk Hükümeti tarafından da vurgulandığı üzere, Fırat Dink’in polis koruması talep etmemiş olduğu kabul edilmektedir. Ne var ki, Dink’in kendisine yönelik suikast planını bilme ihtimali bulunmamaktaydı. Fırat Dink’in yaşamını korumak için eyleme geçmesi gerekenler, bu plandan haberdar olmuş olan Türk makamlarıydı.”

“Mahkeme öncelikle, valilik il idare kurulunun, alt düzey iki görevli dışında, Trabzon jandarma görevlilerine karşı ceza davası açılmasına izin vermeyi reddetmiş olduğunu kaydetmiştir. Alt düzey yetkililer tarafından bilginin iletilmesinin ardından uygun adımları atmaya yetkili yetkililerin bu adımları atmama sebepleri hakkında hiçbir yargısal hüküm verilmemiştir. Bunun yanı sıra, alt düzey yetkililer müfettişlere yalan beyanlarda bulunmaya zorlanmıştır. Bu durum, söz konusu olaylarla ilgili delil toplamak için adımlar atılması ödevine yönelik açık bir ihlal ve sorumlu olanların tespit edilmesi için yürütülen soruşturmanın kapasitesine engel olunması yönünde planlı yürütülen bir işlemdir.”

“Mahkeme, Trabzon jandarması ve İstanbul polisi ile ilgili soruşturmaların yürütme erkine ait resmi görevlilerce yürütülmüş olduğunu ve maktulün yakınlarının bu işlemlere dahil edilmemiş olduğunu gözlemlemiş bulunmaktadır; ki bu durum soruşturmaları zedelemiştir. Bir emniyet müdürünün, sanığın eylemlerini desteklemiş olma şüphesi de ayrıntılı bir soruşturma konusu yapılmamış olduğu görünmektedir.”

“Bu nedenledir ki, Fırat Dink’in yaşamının korunmasında meydana gelen eksikliklere yönelik olarak hiçbir etkili soruşturma yürütülmemiş olduğundan, 2. maddeye yönelik bir ihlal bulunmaktadır (2. maddenin “usuli yönü” ile ilgili olarak).”

“Mahkeme, Fırat Dink’in suç isnat edilen ifadeyi kullandığı yazı dizisinin tamamı incelendiğinde, kendisinin “zehir” olarak tanımladığı şeyin Yargıtay tarafından onandığı üzere “Türk kanı” değil, Ermenilerin “Türk halkına yönelik algısı” ve Ermeni diasporasının Türkiye’nin 1915 olaylarını soykırım olarak tanıması yönünde yürüttüğü kampanyanın saplantılı niteliği olduğunun açıkça gözler önüne serildiği hususunda Yargıtay Başsavcısının görüşünü paylaşmaktadır. Mahkeme, Yargıtay’ın söz konusu ifadeyi yorumlayıp fiili ifadeye Türk kimliği kavramını yükleme biçimini analiz ettikten sonra, Yargıtay’ın aslında Fırat Dink’i, 1915 olaylarının soykırım teşkil ettiği görüşünü inkâr etmesinden ötürü Devlet kurumlarını eleştirdiği için dolaylı olarak cezalandırdığı sonucuna varmıştır.”

“Tarihsel gerçeğin aranmasının ifade özgürlüğünün bölünmez bir parçası olduğunu yinelemiştir. Bu nedenledir ki Mahkeme, Fırat Dink’in Türk kimliğini tahkir etmekten ötürü mahkûmiyetinin herhangi bir “acil toplumsal ihtiyaca” cevap vermediği sonucuna varmıştır.”

“Devlet sadece kişinin ifade özgürlüğüne yönelik herhangi bir müdahaleden kaçınması gerekmekle kalmayıp, aynı zamanda kişinin ifade özgürlüğü hakkını özel şahısların saldırıları da dahil olmak üzere her türlü saldırıdan koruma yönünde bir “pozitif yükümlülük” altındadır. Mahkeme, yetkili makamların Fırat Dink’i aşırı milliyetçi bir gruba mensup kişilerin saldırısına karşı koruyamamasına ilişkin ve ayrıca mahkûmiyet kararının “acil bir toplumsal ihtiyaç” bulunmazken verilmesine ilişkin tespitleri ışığında, Türkiye’nin Fırat Dink’in ifade özgürlüğüne ilişkin “pozitif yükümlülüklerine” riayet etmemiş olduğu sonucuna varmıştır.”

“Yaşam hakkına ilişkin olaylarda, 13. madde sadece uygun hallerde tazminat ödenmesini değil, aynı zamanda sorumluların teşhis edilip cezalandırılmasını sağlamaya muktedir ve ailenin soruşturmaya etkin erişimine imkân veren derin ve etkili bir soruşturma yürütülmesini de gerektirmektedir (bu gereklilik 2. madde tarafından getirilen etkili soruşturma yürütülmesi yükümlülüğünün ötesine geçmektedir). Bu nedenledir ki, başvuruculara tazminat davası gibi teoride var olan diğer hukuk yollarına erişim imkânı verilmemiş olduğundan, somut olayda etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi Mahkeme’nin Sözleşme’nin 2. maddesiyle birlikte ele alındığında 13. maddesine yönelik bir ihlalin de mevcut olduğu tespitine varmasına yol açmıştır.”

Dink Davası AİHM Kararıyla Genişleyecek

BİA Haber Merkezi – 15.09.2010

Dink ailesi avukatları, AİHM’nin verdiği mahkumiyet kararının Türkiye’deki davayı etkileyeceğini açıkladılar. Avukat Çetin, “Olayda sorumluluğu bulunan MİT, jandarma, polis ve devlet yetkilileri hakkında da soruşturmaların açılması için başvuruda bulunacağız” dedi.

Dink ailesi avukatları, Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de öldürülmesiyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’yi “yaşama hakkı”, “ifade özgürlüğü” ve  “etkili başvuru hakkı”nı ihlal ettiği gerekçesiyle mahkum ettiği karara ilişkin bugün bir açıklama yaptı.

AİHM kararının Dink davası dosyasına ekleneceğini belirten avukatlar olayda sorumluluğu bulunduğunu düşündükleri MİT, jandarma, polis ve devlet yetkilileri hakkında soruşturmaların açılması için başvuruda bulunacaklarını açıkladı.

Taksim Hill Otel’de düzenlenen toplantıya, avukatlardan Fethiye Çetin ve Arzu Becerik’in yanı sıra Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Turgut Tarhanlı, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sibel İnceoğlu ile Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş katıldı.

Çetin, konuşmasında Dink’in ölümünden önce aldığı tehditlerle ilgili davaya da yansıyan gelişmeleri anımsattı, “AİHM kararı, soruşturmanın seyrini etkilemelidir” dedi.

AİHM kararını bir “fırsat” olarak değerlendiren Çetin, “Dink cinayetine giden taşların döşenmesine kimlerin ve nasıl yardımcı olunduğunun araştırılması gerektiğini” belirtti. Çetin, “Hrant bu kararı görmeyi çok istiyordu ve o karar geldi. Biz bu kararda gördük ki AİHM Hrant’ı da bizim anlattıklarımızı da anlamış” dedi.

“Avcı, bu açıklamalardan kaçınmalıydı”

Bir gazetecinin Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında Dink cinayetine ilişkin “Ogün Samast’ın tetikçilik görevi üstlendiği, Trabzon’da yuvalanmış bir gençlik çetesinin bağımsız eylemi sonunda öldürüldüğü” iddiasını nasıl değerlendirdiği sorusuna Çetin, şu yanıtı verdi:

“Avcı’nın emniyet içerisinde önemli bir yerde olduğu düşünülecek olursa büyük olasılıkla kendisinin de kulağına cinayetin bazı aşamaları hakkında bilgiler gelmiştir. Avcı, bu kadar net açıklamalardan kaçınmalıydı.”

Çetin’in ardından söz alan Koptaş da şunları söyledi:

“Hrant bugün 56 yaşına girdi. Bu kararın bizim açımızdan manevi ve siyasi anlamları var. Manevi olarak, Dink, AİHM’ye öldürülmesinden sekiz gün önce başvurmuştu. Kendi alnına çalınan bu kara lekeyi temizlemek istiyordu. Hrant’ın Türk düşmanı, ırkçı olmadığı onayının Avrupa mahkemelerinden geldiği gibi gönül isterdi ki Türk mahkemeleri de böyle bir karar versin.”

“Aynı belgelerle AİHM bu kararı verdi”

Prof. Dr. Tarhanlı da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) üç konuda ihlal edildiğini belirtti. “Bu çok ağır bir sonuç aslında. Bu ağırlığı hissetmemiz gerekir” dedi.

Prof.Dr. İnceoğlu da Türkiye’nin “yaşama hakkı”nı ihlalden mahkûm edilmesinin çok ciddi bir sorun olduğunu söyledi.

Avukat Becerik de AİHM’ye gönderilen tüm belgelerin iç hukukta yürütülen davanın dosyasında da yer aldığını buna karşın iki kararın birbirine taban tabana zıt olduğunu söyledi.

“AİHM, aynı belgelerle bu sonuca varabildi. Biz bunu iç hukuktan da bekliyoruz.”

‘AİHM Hrant’ın meramını anlamış’

Milliyet – 15.09.2010

Hrant Dink’in ailesinin avukatı Fethiye Çetin, AİHM’nin Türkiye’yi mahkûm eden kararına ilişkin, “Bu kararda AİHM, Hrant’ın meramını anlamış. AİHM, Hrant’ın 2004’ten beri nasıl hedef gösterildiğini, nasıl cinayetin adım adım hazırlandığını, nasıl medyanın ve yargının burada rol aldığını anlamış” dedi.

Avukatlar ve akademisyenler AİHM kararını yorumladı.

Dink ailesinin avukatları ve akademisyenler dün bir basın toplantısı düzenledi. Avukat Çetin, şunları söyledi:

“Hrant Dink’i, Türk düşmanı olarak lanse ettiler. Hrant, AİHM kararını göremeden aramızdan ayrıldı. AİHM, İstanbul Emniyeti’nin ve jandarmanın kusurlarını anlamış.”

Dink ailesinin AİHM avukatı Arzu Becerik de “AİHM resmin tamamını görebildi. Biz bunların hepsinin iç hukukta yapılmasını istedik. Kamu görevlilerinin yargılanmasını istiyoruz” diye konuştu. Çetin, Hanefi Avcı’nın kitabındaki Dink yorumunun sorulması üzerine, “Avcı bu kadar açık ifadelerden kaçınmalıydı. Çok önemli görevlerde yer aldı. Dink’le, bu uğursuz planla ilgili kulağına bir şeyler de gelmiş olabilir” diye konuştu.

Sorumlu emniyet görevlileri yargılanmalı

DHA – 16.09.2010

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de İstanbul’da öldürülmesi olayında ihmalleri olduğu gerekçesiyle haklarında dava açılan dönemin Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz ve 7 askerin yargılanmasına Trabzon 2’nci Sulh Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.

Mahkeme Hâkimi Şevki Uluçam, Albay Ali Öz’ün avukatı Ali Sürmen’in geçen celsede yaptığı reddi hâkim talebine ilişkin prosedürün tamamlanmadığı gerekçesiyle duruşmayı 24 Kasım’a erteledi. Dink Ailesi’nin avukatlarından Engin Cinmen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) dün verdiği kararın bütün yargı mercilerinin kararını etkileyebileceğini vurgulayarak, “AİHM kararı Dink davasını yeni bir aşamaya soktu. Bugüne kadar yargı önüne çıkarılamayan bu işten sorumlu Emniyet görevlilerinin de bu karar çerçevesinde artık yargılanabilmesi lazım. Sadece tazminatları ödeyerek bu karar tatmin edilemeyecektir” dedi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Hrant Dink davasında Türkiye’yi mahkûm etmesiyle ilgili İstanbul’da düzenlenen toplantıda konuşan Dink Ailesi’nin avukatı Fethiye Çetin, Hrant Dink’in AİHM kararını sabırsızlıkla beklediğini belirterek, “Bu karar ölümünden neredeyse 3 yıl sonra geldi. Gördük ki AİHM Hrant’ı, onun meramını anlamış” dedi. Dink Ailesi’nin AİHM avukatı Arzu Becerik ise “Karar kamu görevlilerinin yargılanmasının önündeki engellerin kalkması için çok önemli. Kararın 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce de görülmesini istiyoruz” diye konuştu.

Hrant Dink Ödülü sahiplerini buldu

Milliyet – 16.09.2010

Ödül töreni Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapıldı. Hrant Dink’in doğum günü olan 15 Eylül’de verilen Hrant Dink ödülü bu yıl ikinci kez verildi. Lale Mansur’un sunuculuğunu yaptığı gecede Sıla, Kardeş Türküler, Arto Tunç gibi isimler sahne aldı.

Ulusal dalda Türkiye Vicdani Ret Hareketi adına Mehmet Tarhan, uluslararası dalda ise İspanyol Hâkim Baltasar Garzon Real ödüle layık görüldü. Garzon konuşmasında, “Ermeni Soykırımı bugüne kadar haksız olarak inkar edildi ve ediliyor” dedi.

Ödül, her yıl, biri Türkiye ’den biri Türkiye dışından olmak üzere ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna bireysel risk alan, ezber bozan, barışın dilini kullanan, bunları yaparken, insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut veren iki kişiye veriliyor.

Hrant Dink ödülleri sahiplerini buldu

Zaman – 15.09.2010

Hrant Dink Vakfı Ödülü, Hrant Dink’in doğum günü olan 15 Eylül’de İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonu´nda gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu.

Hrant Dink Ödülleri, “Vicdani Retçiler Hareketi” ile İspanyol Yargıç Baltazar Garzon’a verildi.

Ödül, her yıl biri Türkiye’den diğeri Türkiye dışından olmak üzere iki kişiye veriliyor. Hrant Dink Vakfı tarafından bu yıl ikinci kez verilen ödülün jürisinde, Jüride Adalet Ağaoğlu, Judith Butler, Hasan Cemal, Daniel Cohn-Bendit, Rakel Dink, Alper Görmüş, Amira Hass, Irene Khan ve Boris Navasartian yer aldı. Lale Mansur’un sunuculuğunu yaptığı ve Sıla, Kardeş Türküler, Arto Tunç gibi isimlerin sahne aldığı geceye ayrıca Zeynep Tanbay, Serra Yılmaz, Ufuk Uras, Cengiz Çandar ve Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin de katıldı. Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, yaptığı açılış konuşmasında; hafızaları ve vicdanları uyanık tutma adına bu ödüllerin önemini vurguladı. Hrant Dink’in doğum gününü kutlayan ve Agos Gazetesini kurduğu için Dink’e teşekkürlerini ileten Rakel Dink, bugün piyasaya çıkan Hrant kitabının da Hrant Dink için bir hediye olduğunu belirtti.

Basının bir ülke inşasında vazgeçilmez bir rol oynadığının altını çizen Garzon da, “Her devlet vatandaşlarını korumak için her türlü aracı sunmalıdır. Özellikle daha adil, eşit ve özgür bir toplum için. Yargının eylemsizliği ve özgürlüğü en önemli noktalardan birini teşkil eder. Hrant Dink’in soruşturması hepimiz için bir utanç sebebi oldu. İnsanlık tarihi cezasızlık ve suç inkarlarının kural olduğu örneklerle doludur” dedi. Garzon, soykırımın bugüne kadar haksız olarak inkar edildiğini ileri sürdü.

Ödülün onur ve cesaret verici olduğunu belirten Vicdani Retçiler; “Vicdani retçilere, susun vazgeçin, fişlenin ya da bu ülkeyi terkedin deniliyor. Ama biz de Hrant gibi bu ülkeyi terk etmiyoruz. Bu ödülle Hrant’a bir söz vermiş oluyoruz. Borcumuz borç Hrant” şeklinde konuştu.

Dünyadan Haberler

İncirlik hava üssünden sevkıyat

CNN Türk – 20.09.2010

Adana’nın merkez ilçesi Sarıçam’a bağlı İncirlik mahallesindeki İncirlik hava üssünden son 6 yılda Irak ve Afganistan’da konuşlanan Amerikalı asker ve sivil personele 302 bin 734 ton gıda ve çeşitli eşya taşındı.

İncirlik Hava Üssü yetkililerinden alınan bilgiye göre, üsten son 6 yıl içerisinde ABD’nin Irak ve Afganistan’daki askeri ve sivil personeline başta gıda olmak üzere çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli görev üstlendi.

İncirlik Üssü’ne 2005 yılı başından 2010 yılı 24 Ağustos tarihine kadar toplam 302 bin 734 ton gıda ve çeşitli eşya taşındı. Üsse getirilen bu malzemelerin tamamı daha sonra ABD’nin Irak ve Afganistan’daki birliklerine ulaştırıldı.

Üsse bu süre içerisinde ABD ve Avrupa’daki üslerden, aralarında C-5, Galaxi gibi dev nakliye uçaklarının da yer aldığı 39 bin 90 uçuş yapıldı.

İncirlik lojistik üs oldu

Vatan – 20.09.2010

Adana’daki 10’uncu Tanker Üs Komutanlığı (İncirlik Üssü), ABD’nin lojistik üssü oldu

ABD Genelkurmay Başkanı Michael Mullen’in Türkiye’yi ziyaretinde, askerlerinin Irak’tan çekilme sürecinde Türkiye’nin teknik ve lojistik desteğini istemesiyle bir kez daha gündeme gelen Adana’daki 10’uncu Tanker Üs Komutanlığı (İncirlik Üssü), ABD’nin lojistik üssü oldu. 1’inci Körfez Savaşı’nda aktif halde olan, ancak ABD’nin Irak’a yönelik operasyonunda tezkere çıkmaması üzerine kullanılmayan İncirlik Üssü, geçen süreçte, teknik ve lojistik olarak ABD’ye hizmet verdi. ABD’li askerlerin Irak’tan çekilme sürecinde de İncirlik Üssü’nün kullanımı bir kez daha gündeme geldi. Bu konuda çıkan bir tezkere bulunmamasına karşılık, çekilme sırasında üssün kullanılabileceği, bunun yanı sıra, İskenderun Limanı’ndan da yararlanılabileceği belirtildi.

6 yılda 39 bin sorti, 302 bin ton eşya

İncirlik Üssü’nden 2005’ten geçen ayın sonlarına kadar nakliye uçaklarıyla 39 bin 90 sorti yapıldı. Irak ve Afganistan’a bu ülkelerdeki ABD’liler için gıda ağırlıklı ve kullanım olmak üzere 302 bin 734 ton eşya taşındı. Dev nakliye uçaklarıyla İncirlik’e getirilen eşyalar, buradan da Irak’a ve Afganistan’a nakledildi.

Afganistan’da genel seçimlerin “sıradışı” adayları

Milliyet -16.09.2010

Afganistan’da cumartesi yapılacak genel seçimlerde, Taliban’ın ölüm tehditlerine rağmen sıradışı adaylar da ülkenin geleneksel savaş ağalarına karşı parlamentoda sandalye kapma mücadelesi verecek.

Afgan seçmenler, şimdiye kadar büyük çoğunluğu hep aynı isimlerden oluşan ve Devlet Başkanı Hamid Karzai ile bakanların tavsiyeleriyle vekil adayı oldukları parlamentonun alt kanadının yenilenmesi için 2 bin 500’den fazla aday arasından 249’unu seçmek için sandık başına gidecek.

Taliban militanlarının seçimleri 150 bin yabancı askerin “işgali” altında olduğu için yasadışı ilan etmesi ve ölüm tehditleri savurmasına karşın, eski milletvekillerinin büyük bölümü yeniden aday oldu.

Eskiye göre çok sayıda kadın adayın yanı sıra, bu kritik seçimlerde, ülkesini 2004 ve 2008’deki Olimpiyat oyunlarında temsil eden eski atlet Robina Celali, “Afgan Elvis” lakaplı şarkıcı Zabibullah Civanmert, “Melamet ve Selamet” adlı televizyon şovuyla rüşvet alan hükümet görevlilerini eleştiren komedyen Zamir Kabuli gibi isimler de vekil adayı oldu.

Bu genç adaylar seçilirse, Afgan meclisinin önemli bölümü Devlet Başkanı Karzai’ye yakın isimlerden oluşan ve geleneksel türbandan takan sakallı klasik Afgan milletvekillerinden oluşan profilinde küçük de olsa değişikliğe yol açacak.

TALİBAN’DAN BOYKOT ÇAĞRISI

Bu arada, Taliban’ın askeri kanadından yapılan açıklamada, Afgan halkı cumartesi günü yapılacak “seçimleri boykot etmeye ve ülkeyi işgal eden yabancılara karşı cihat ve direnişe katılmaya” yeniden davet edildi.

Taliban bildirisinde, “Müslüman ümmeti yabancıların tüm oyunlarını bozmak için bu süreci boykota ve cihat ile İslami direnişe katılarak ülkemizi işgalcilerden kurtarmaya çağırıyoruz” denildi.

3 DOLARA SAHTE SEÇMEN KARTI

Öte yandan, ülkede sahte seçmen kağıtlarının satıldığı, bu durumun genel seçimlerin güvenilirliğine gölge düşüreceği belirtildi.

El Cezire’nin, bölgedeki muhabirine dayanarak verdiği haberde, Pakistan’ın Peşaver kentinde basılan kartların 3 dolara (yaklaşık 4,5 TL) satıldığı bildirildi.

Sahte seçmen kartlarını satan kişilerden birinin, son üç ayda 1,5 milyon kart sattığını söylediği kaydedildi.

BM desteğindeki Afganistan Seçim Şikayeti Komisyonu da bazı vilayetlerde “seçim yolsuzluğu olduğuna dair açık ve ikna edici delil” bulunduğunu bildirdi.

Devlet Başkanı Karzai’nin seçim kampanyası sözcüsü ise seçim yolsuzluğu haberlerinin “dedikodu” olduğunu söyledi.

Afganistan da Ebu Gıreyb’i yaşamış

Zaman – 16.09.2010

ABD askerlerinin Irak’taki Ebu Gıreyb hapishanesinde yaptıkları işkencenin bir benzerini Afganistan’da da yaptıkları ortaya çıktı.

Afganistan’da görev yapan bir Danimarkalı askerin kaydettiği görüntüleri inceleyen Danimarka Savunma Bakanı Gitte Lillelund-Bech, görüntüler için ‘Ebu Gıreyb benzeri’ nitelendirmesini yaptı. Afganistan’da görev yapan bir asker, işkenceleri belgeleyen bir CD dolu fotoğrafı savcılığa teslim etti. Eldeki veriler Danimarka Savunma Bakanlığı’nı sanık sandalyesine oturttu. Danimarka gündemini sarsan işkence fotoğraflarının 2002 yılında Kandahar bölgesinde görev yapan bir asker tarafından çekildiği öğrenildi. Bölgede görev yapan Danimarka askerleri, yakaladıkları El Kaide üyelerini ABD askerlerine teslim etmişti. Esirler arasında bulunan bir kişi kendilerine işkence yapıldığını savunup Mart 2003’te Danimarka aleyhine dava açmıştı. Danimarka esirin iddialarını reddederken, zamanın Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen iddiaları ‘yok hükmünde’ değerlendirmişti.

Savunma Bakanı Gitte Lillelund-Bech, konuyla ilgili bilgilerin, bakanlığa 18 Ağustos’ta ulaştığını ve 20 Ağustos’ta genelkurmayın soruşturma başlattığını açıkladı. Meclis Dışişleri Komisyonu’nun üyeleri bilgilendirmesine rağmen, CD’ye kaydedilen işkence fotoğraflarının gösterilmediği öğrenildi. Komisyon toplantısına Başbakan Lars Lökke Rasmussen de katılırken, toplantı sonrası işkence suçlamasıyla ilgili soruşturmanın gizli yürütülmesi kararı alındı. Komisyon üyeleri, Danimarka askerlerinin işkenceye karışıp karışmadığının net bir şekilde ortaya çıkarılmasını istedi. Savunma bakanlığı ise CD’deki işkence fotoğraflarını doğrularken, Danimarka askerleriyle ilgili herhangi bir açıklama yapmadı.

Afganistan ile ilgili bir haftada ikinci şok

Afganistan’la ilgili bir diğer ilginç gerçek de geçtiğimiz hafta ortaya çıkmıştı. İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Guardian, Afganistan’da görev yapan bir grup Amerikan askerinin gizli ölüm timi kurarak Afgan sivilleri öldürdüğünü ve hatıra olarak parmaklarını kesip sakladığını yazmıştı. Timin en az üç Afgan sivili spor yapma ve eğlenme maksadıyla öldürdüğü iddia ediliyor. Askerlerden biri suçlamaları kabul etmiş ancak avukatı müvekkilinin yaraları nedeniyle aldığı uyuşturucu ilaçlarının tesirindeyken ifade verdiğini ve bu nedenle geçersiz olması gerektiğini belirtti. Ölüm timindeki askerlerin suçlu bulunması halinde idam ya da ömür boyu hapis cezasına çarptırılabileceği ileri sürülüyor.

NATO Hollanda’dan Afganistan’a yine asker istedi

TimeTürk – 17.09.2010

NATO, daha önce hükümetinin devrilmesine neden olan Hollanda’dan yine Afganistan’a asker göndermesi istedi.

Hollanda Savunma Bakanı Eimert Van Middelkoop, talebin geçtiğimiz hafta Afganistan’ın başkenti Kabil’e yaptığı ziyaret sırasında ABD’li General David Petraeus tarafından kendisine iletildiğini söyledi.

NRC Handelsblad gazetesine verdiği demeçte Middelkoop, Petraeus’un talebi yeni kurulacak hükümete aktarmasını istediğini belirterek, “Ne yapılacağını yeni kabineye bırakacağım, ancak ben Hollanda’nın sadık bir NATO müttefiki kalmayı sürdürmelidir” dedi.

Bakan Middelkoop, talebin ise muhafız değil, Afgan asker ve polisleri eğitecek “eğitimci” askerleri kapsadığını söyledi.

NATO Afgan asker ve polisleri eğitecek eğitmenci askerlerin sayısını 2 bine çıkarmak istiyor. Middelkoop, Hollanda’dan eğitmenci askerlerin ‘bir kısmının’ talep edildiğini belirtti.

Hollanda’da hükümet, geçtiğimiz şubat ayında NATO’dan gelen Afganistan’daki askerlerinin süresini uzatması talebi nedeniyle düşmüştü. Hükümetin büyük ortağı Hıristiyan Demokrat (CDA) talebe sıcak bakarken, İşçi Partisi (PVDA) hükümet anlaşmasını anımsatarak reddetmekle kalmamış, hükümetten çekilmişti.

İslam karşıtı aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) desteğiyle kurma çalışmaları devam eden yeni sağcı hükümetin, daha önceki hükümetin istifasına neden olan NATO talebine olumlu yanıt vermesi bekleniyor. Zira Hıristiyan Demokratlar gibi Liberal Parti’de (VVD) NATO ve ABD ile ilişkilerin sıcak tutulmasından yana.

ABD askerleri keyif için öldürmüşler

İnternet Haber – 20.09.2010

Afganistan’da ABD askerleri eğlenirken sivilleri öldürdüğü ortaya çıktı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

Afganistan’da görev yapan bir Amerikan birliğine bağlı askerlerin, eğlenmek için rastgele ateş açarak sivilleri öldürdüğü ortaya çıktı.

Afganistan’da görev yapan bir Amerikan topçu birliğine mensup askerler, eğlenmek için rastgele ateş açarak sivilleri öldürmekle suçlandı.

ABD’de yayımlanan Washington Post gazetesinin bazı kaynaklara ve askeri belgelere dayanarak verdiği haberde, 2. Topçu Tümeni 5. Striker tugayından birçok askerin bu olaylara karıştığı belirtildi.

Haberde söz konusu olaylardan bir örnek de verildi. Muhammed Kalay isimli bir Afgan, köyünde bir Amerikan askerine yaklaştığında, askerin saldırıya uğradığını sanan diğer askerler ateş açarak Kalay’ı öldürdükleri belirlendi. 15 Ocak’taki bu olayın Afgan sivillere ateş açılması dalgasına başlangıç olduğu ifade edildi.

CESETLERİ PARÇALARA AYIRDILAR

Söz konusu birlikten askerlerin cesetleri parçalara ayırdığı ve fotoğrafladığı bir kafatası ile kemikleri sakladığı kaydedilen haberde, bu askerlerden birinin babasının da oğlunun ilk cinayeti anlatmasından sonra orduyu uyarmaya çalıştığı, ancak başarılı olamadığı belirtildi.

Haberde, 5 Amerikalı askerin Ocak ile Mayıs arasında Kandahar’da ”zevk için” toplam 3 cinayet işlediği, 7 askerin de bu olayla bağlantılı olarak suçlandığı bilgisine yer verildi.

Washington Post gazetesi, askeri mahkemelerin belgelerinin incelenmesi sonucu, esrar ve alkol tüketen bu askerlerin esas olarak ”eğlenmek amacıyla” bu suçları işlediğinin ortaya çıktığını yazdı.

Haberde, askerlerin ise sivilleri hiçbir neden olmadan öldürdüklerini inkar ettikleri ifade edildi.

Clinton ile Abbas, Ramallah’ta görüştü

Milliyet – 16.09.2010

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile görüşen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, “Bu zor zaman ve koşullarda, ABD’nin bir barışa ulaşma çabalarının sürdüğünü” söyledi.

Abbas, Clinton’la, Ramallah’taki Mukata karargahında bir süre görüştü. Bu görüşmenin ardından Filistin resmi haber ajansı Wafa’dan yapılan kısa açıklamasına göre Abbas, “Özellikle ABD yönetimi ve ABD Başkanı (Barack) Obama olmak üzere, Ortadoğu’ya barış getirmeye yönelik tüm çabaları memnunlukla karşılıyoruz” dedi.

Mahmud Abbas, “Hepimiz, barışa ulaşmak için görüşmelerden başka yol olmadığını da biliyoruz” diye konuştu.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da, “Doğrudan görüşmeler yoluyla, bağımsız, yaşayabilir ve Filistin halkının özlemlerini gerçekleştirecek bir Filistin devletine götürecek bir barış anlaşmasına varmak için çalışmakta hepimiz kararlıyız” ifadelerini kullandı.

Clinton, Amman’da Kral Abdullah ile Ortadoğu barışıyla ilgili son gelişmeleri değerlendirmek üzere Ürdün’e geçecek.

NETANYAHU’NUN TUTUMUNDA DEĞİŞİKLİK YOK”

Öte yandan, İsrail Başbakanlığı, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerindeki inşaat yasağı ile ilgili tavrının değişmediğini belirtti.

Bugün bir Arap gazetesinde yer alan ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un, her iki tarafa, yerleşimlerdeki inşaat faaliyetlerinin 3 ay süreyle uzatılmasının önerildiği yolundaki iddiaları yanıtlayan İsrail Başbakanlığı’nın açıklamasında, İsrail ile Filistinliler arasındaki görüşmelerle ilgili konulara atıfta bulunulmadığı belirtilip, “Başbakan’ın Batı Şeria yerleşimlerindeki inşaatlarda önceden kararlaştırılmış sürenin uzatılmasıyla ilgili tutumu biliniyor ve bunda bir değişiklik yok” denildi.”

‘Türkiye’de NATO ve AB’ye destek geriledi’

Zaman – 16.09.2010

Amerikan düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu’nun (GMF) Transatlantik Trendler anketine göre, son bir yılda Türkiye’de NATO ve AB üyeliğine destek hızla gerilerken, Ortadoğu’yla yakın işbirliği isteyenlerin oranı ikiye katlandı.

11 ülkede yaklaşık biner kişiyle görüşülerek hazırlanan ankette, “NATO, ülkenizin güvenliği açısından hâlâ zaruri mi?” sorusuna, Türklerin “evet” oranı geçen yıl yüzde 35 iken, bu yıl yüzde 30’a kadar indi. İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemek için askerî seçeneğe destek oranı Türkiye’de yüzde 13’te kalırken, İngiltere’de yüzde 32, Almanya’da yüzde 39, Fransa ve İspanya’da yüzde 58 ve ABD’de 64 oldu. Türkiye’de İran’a askerî seçeneğe destek oranı, bir yıl önceki GMF anketinde yüzde 31 düzeyindeydi. ABD’nin Avrupa’ya füze savunma sistemi kurma planına destek verenlerin oranı da Türkiye’de yüzde 15 seviyesindeyken, bu oran AB ülkelerinde yüzde 59 ve ABD’de yüzde 71’e yükseldi.

Ankette, AB üyeliğini genelde olumlu bulan Türklerin oranı son bir yılda yüzde 48’den 38’e inerken, olumsuz bakanların oranı yüzde 22’den 31’e çıktı. “Ülkeniz uluslararası meselelerde kiminle en yakın işbirliği içinde davranmalıdır?” sorusunda, Türklerin yüzde 34’ü “tek başına”, yüzde 20’si “Ortadoğu ülkeleriyle”, yüzde 13’ü “AB ülkeleriyle”, yüzde 6’sı “ABD ile” ve yüzde 5’i “Rusya ile” seçeneğini tercih etti. Bu soruda bir yıl önceki GMF anketine göre, “AB ülkeleri” ve “tek başına” seçenekleri 9’ar puan gerilerken, “Ortadoğu ülkeleri”ni tercih edenler 10, “ABD ve Rusya”yı tercih edenler 2’şer puan arttı. GMF anketine göre Türk halkının yüzde 29’u Kıbrıs müzakerelerine destek verirken, yüzde 51 ise karşı çıkıyor. Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesini destekleyenler yüzde 27, karşı çıkanlar da yüzde 55 olarak hesaplandı.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 20 Eylül 2010

İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com; 00905362196341

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.